Ahmed hulûSİ’de kavramlar c av. Asuman Bayrakcı


İMAN ETTİĞİ HALDE BİR KISMI DA EMRE UYMAMIŞLARDIR!



Yüklə 1,48 Mb.
səhifə13/20
tarix07.08.2018
ölçüsü1,48 Mb.
#67520
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   20

İMAN ETTİĞİ HALDE BİR KISMI DA EMRE UYMAMIŞLARDIR!

12- (Ya Muhammed) ANLAT Kİ: BANA ŞU HAKİKAT VAHYOLUNMUŞTUR...

CİNLERDEN BİR TOPLULUK (benim Kur`ân okuyuşumu) DİNLEMİŞ DE, (aralarında) KONUŞMUŞLAR:

"BİZ GERÇEKTEN HAYRANLIK VEREN KUR`ÂN DİNLEDİK... Kİ O HAKK’A VE GERÇEĞE SEVKEDİYOR... BUNDAN DOLAYI BİZ DE ONA İMAN ETTİK!.. RABBİMİZE HİÇ BİR ŞEYİ ORTAK KOŞMAYACAĞIZ...

...GERÇEKLER ARASINDA ŞU DA VAR Kİ, İNSANLARDAN BAZI KİMSELER, CİNDEN BAZI KİŞİLERE SIĞINIRLAR; BU SÛRETLE DE ONLARIN (yani sığındıkları CİNlerin) AZGINLIKLARINI ARTTIRIRLAR...

BİZ CİDDİ BİR ŞEKİLDE SEMÂYA (göğün üst yapısına) ERİŞMEK İSTEDİK; FAKAT ONU SERT BEKÇİLERLE VE IŞIN TOPLARIYLA KAPALI BULDUK... VE DOĞRUSU BİZ ORADAN DİNLEMEK İÇİN BAZI MEVKİLERE YERLEŞİRDİK ... FAKAT ŞİMDİ, KİM DİNLEYECEK OLURSA, ONUN iÇİN BEKLEYEN BİR ŞİHAB (Meteor) BULUYOR...

VE DOĞRUSU, BİZ BİLEMEYİZ O ARZDAKİ İNSANLARA, BİR ŞER Mİ İRADE EDİLMİŞTİR, YOKSA RABLARI ONLAR HAKKINDA HAYIR MI DİLEMİŞTİR!.

VE GERÇEK, BİZLERDEN SÂLİH OLANLAR DA VAR, OLMAYANLAR DA VAR; DİLİM DİLİM YOLLAR OLMUŞUZ...

... VE DOĞRUSU, BİZLER, MÜSLİM OLANLARIMIZ DA VAR, HAKSIZLAR DA... MÜSLİM OLANLAR, İŞTE ONLAR RÜŞTÜ SEVABI ARAYANLARDIR... AMA HAKSIZLAR, ONLAR DA ATEŞE ODUN OLMUŞLARDIR. (72/1-15)

(12) CİNlerin genel davranışlarına ait önemli bir miktar bilgi de nihayet bu âyetlerde açıklanmaktadır... Kur`ân-ı Kerim`de "CİN sûresi" diye adlandırılan bu sûrede CİNler hakkında gerçekten son derece enterasan bilgiler bulunmaktadır ki, bunların değerlendirilmesi hâlinde, insanoğlu, CİNlere dair önemli bir ölçüde bilgi sahibi olmaktadırlar...



CİNlerin aralarındaki bu konuşmayı nakleden bu âyetlerden ilk olarak anlaşılan, onlardan bir kısmının Kurân‘ı işitir işitmez iman ettikleri olmaktadır.

İkinci olarak açıklanan husus, daha evvel de üzerinde önemle durmuş olduğumuz gibi, İNSANLARDAN BAZILARININ CİNLERE SIĞINMASI VE BÖYLECE CİNLERİN AZGINLIKLARININ ARTMASINA SEBEP OLMASIDIR...

Üçüncü olarak açıklanan husus ise, CİNlerin evrendeki varoluş şekilleri ve hareketleri, haberleri algılama özellikleri ve kendilerini yakan yâni zedeleyen nesneler hakkında olmaktadır... Bu husus hakkında da gerekli noktaları ileride anlatmaya çalışacağız.

Dördüncü husus, bu âyet CİNlerin, insanlar hakkında hayır veya şer dilenmiş olduğunu kesin bir şekilde bilemeyeceklerini açıklamakta ve bu hususta onların verecekleri bütün bilgilerin hakikatten öte olduğunu belirtmektedir.

Ve nihâyet beşinci olarak da, CİNlerin de insanlar gibi çeşitli görüş ayrılığı içinde olduğu, yaratanlarının emirlerine uyanlarla uymayanlar bulunduğu, bizzat kendi dillerinden açıklanmaktadır.

* * *


İNSANLAR YARATILMADAN ÖNCE

YERYÜZÜNDE YAŞAYAN CİNLERİN LİDERİ…

İnsan yaratılmadan önce yeryüzünde "cinler" denilen dalga(wave) bedenli tür yaşamaktaydı.

Bu cinlerin o devirdeki önderi de "AZÂZİL" adıyla bilinen bir "CİN" idi...

* * *


AZÂZİL, İLM-EL YAKİN MERTEBESİNDEKİ

TEK”LİK BİLGİSİNE SAHİPTİ!



"Azâzil" esas itibariyle, tasavvuftaki "MÜLHİME NEFS" mertebesinin irfanına; yâni "ilm-el yakîn" mertebesinde "TEK"lik bilgisine sahipti!. Bu yüzden de diğer bütün cinlerin önderi durumundaydı!.

Nitekim, (7-16)daki âyette işaret edildiği üzere, yaptığı yanlışın; yani "İBLİS" ismini almasına yolaçan içine düştüğü iltibasın (ikilemin) ALLAH tarafından kendinde meydana getirildiğini itiraf etmekteydi..

Bu arada, içine düştüğü ikilemde yanlışı seçmesi yüzünden "İblis" adını alıyordu..

* * *


CİNLERİN İRFANI

CEHENNEM ORTAMINDA YOK OLUP GİDECEKTİR!

CİNLERİN de sahip oldukları "mülhime irfanı"; aynen "mülhime"den "emmâre"ye dönmüş kişilerin hakikate dair irfanının bir süre sonra kayboluşu gibi, cehennem ortamında yok olup gidecektir...

* * *


"CİN"LERİN YAPILARI VE ÖZELLİKLERİ

"CİN" adıyla işaret edilen; gerçeği itibariyle insan gözü tarafından görülemeyen; bazen de sahip oldukları özellikler dolayısıyla, bazı insanlara maddemsi görüntüler verebilen bu varlık türünün yapısı İKİ KATMANDAN oluşur:



1-CAN”... Algılamada yetersiz kaldığımız "bilinç" türü.

2-PERİSPERİ” denilen "hologramik dalga beden"!.

Şimdi bunları inceleyelim;

* * *

1-“CAN”

BİLİNÇ MÜKEMMELİYETİ OLARAK EVRENDE

İNSAN”DAN SONRA GELMEKTEDİR.



Kur`an-ı Kerim’de "CİN" kelimesiyle tanımlanan; halk arasında "peri", "dev", "hayâlet", "CİN", "CİNNÎ", "iyi saatte olsunlar" diye bilinen; görüntülerine göre çeşitli isimler takılan; spiritlerin, ölmüş kişilerin "RUH"u sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları; son olarak da anlattıkları masalları yutacak fikir düzeyindeki kişilere kendilerini "UZAYLI VARLIKLAR" olarak tanıtan görünmeyen "bilinç varlıklar"dır!.

"NEFS"i itibariyle varlığını, hayatiyetini, "ben" bilincini bundan önceki bölümde belirtmiş olduğumuz üzere mutlak "RUH"tan alır.

CİN” adı verilen yaratıkların yapısı;

EN İNCE MESAMATA YÂNİ MADDEYE NÜFUZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ ATEŞTEN YÂNİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)”

Cinler, orijinleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelmiştir.

Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende "İNSAN"dan sonra gelmektedir.

Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler... Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar... Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar... Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hattâ ender de olsa evliyaları vardır...

En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, müsait olan yapıları dolayısı ve sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, âdeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırtmaktır...

* * *

CİNLERİN DOĞUMU VE ÖLÜMÜ

Kendi varlığını bilebilmesi, perisperiye (dalga bedene) bürünmesinden itibaren olmaktadır ki, bu da CİNlerin bir nevi doğumu olmaktadır kendi yapılarına göre...

Mutlak mânâda ölümü, kıyâmet denen anda olmaktadır aynen insan gibi...

Yapıları sebebiyle çok gelişmiş imkânlara sahip olmalarına rağmen, düşünce seviyesi, bilinç olarak, insanlardan üstün olanına da rastlanmaktadır... Şurası kesin olarak bilinmektedir ki, üstün insan, üstün CİNden daha üstün olmaktadır.

* * *

ŞEYTÂNİYET, CİNLERİN VASFIDIR!

Şeytandiye bilinen, yahut da şeytana ait olarak bilinen işlerin tamamı gerçekte CİNlere aittir... Çünkü şeytâniyet, CİNlerin bir vasfıdır!. CİNlerin dışında ayrıca, şeytan diye bir varlık yoktur...

* * *

2. PERİSPERİ (Ruhu hayvanî)

Yapısı henüz bugünkü ilmin tesbit edemediği dalgalardan oluşmuştur... Ancak bu sahada vazifeli olanların bir süre çalışması sonucu, perisperinin, yâni dalga bedenin yapısını tesbit etmeleri hiç de güç olmayacaktır...

"İnsan" bölümünde açıkladığımız, "insandaki dalga bedenle" aynı özelliklere sahiptir.

Ayrıca, beden gibi, birşeye bürünmüş değildir; bedenin fonksiyonlarını da perisperi yüklenmektedir.

Diledikleri takdirde maddemsi bir görüntü verebilmektedirler...

Bizim zaman ve mekân kayıtlarımızla bağlı değillerdir...

İstedikleri anda dünyanın herhangi bir yerinde veya semânın herhangi bir bölgesinde olabilecek seyyaliyete ve hıza sahiptirler...

* * *


CİNLER, GEÇMİŞİ TAMAMEN BİLEBİLİRLER.

GELECEK HAKKINDA İSE DETAYA İNEMEZLER!

CİNler, hareketlilikleri ve madde kaydında olmamaları dolayısıyla, geçmişi tamamen bilebilmektedirler.

Geleceğe ait bilgileri, gene yapıları dolayısıyle bir ölçüde bilmeleri mümkün olmakta ise de, detaya inememektedirler... Pek çok kere de geleceğe ait verdikleri bilgileri yanlış çıkmaktadır.

* * *

CİN SINIFI İNSANA SECDE ETMEMİŞTİR…

ETMEZ DE!

Evet, "CİN" sınıfı genelde, "İNSAN" sınıfına secde etmemiştir!... Etmez de!. Zira, yapısal olarak insandan pek çok üstün özelliklere sahiptir. Burada secdeden murad, üstünlüğünü kabul etme ve boyun eğmedir.. Yoksa önünde eğilip de başını toprağa koymak değildir.

* * *

CİNLER,

NİÇİN İNSANLARDAN DAHA UZUN ÖMÜRLÜDÜR?

Basit mânâdaki yâni bizim umumi olarak anladığımız şekildeki ölümleri ise, kendilerine tâyin edilmiş ömürleri sonunda perisperilerinden (dalga bedenden) soyutlanmaları tarzında olmaktadır... CİNler kendilerinden birisinin ölümlerini, onun aralarından kaybolmalarıyla anlarlar.

Yaşama süreleri yâni ömürleri hakikatta insanlarla aynı süre almasına rağmen, yapı şartları ve özellikleri dolayısıyla, bu süre bazen bize göre 700-1000 yaşını bile bulmaktadır... Yâni gerçekte, kendi öz zamanlarına göre 60-70 senelik ömürleri, bizim zaman birimimize kıyaslandığı takdirde, karşımıza 1000 seneye yakın bir ömür süresi çıkabilmektedir.

Peki, "CİN"lerin ömürleri nasıl oluyor da bin seneyi bulabiliyor? Şimdi de onu açıklayalım:

Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, CİNlerin ömürleri, insanların ortalama ömür süreleri olan 70 senenin yaklaşık 10 ila 13 katı, yani 700 ile 1000 sene arasında değişmektedir.

Ancak bazı CİNlerin ömürlerinin 1400 seneye yakın bir zamanı kapladığı da bu sahada ihtisas sahibi olan kişilerce belirtilmektedir.

Onların ömürlerinin bu kadar uzun olması, yaşam şartlarının bizden başka bir şekilde olmasına, hızlarının insanınkinden çok çok yüksek olmasına bağlı bulunmaktadır.

Bunu imkânımız ve müsbet ilmin gelişmeleri nisbetinde açıklamaya çalışalım..

Bugün fizikte "öz zamanın kısalması" denilen son derece şaşırtıcı bir durum tüm günümüz ileri bilim çevrelerince kabul edilmiş durumdadır..

Bu olayı basit bir şekilde anlatmak gerekirse; "hız yükseldikçe, zaman yavaşlar... Hız, belirli bir noktaya ulaştığında ise zaman durur" şeklinde özetleyebiliriz...

Bunun açıklamasını ünlü fizikçi Paul Langevin şöyle yapmıştır:

"Bir taşıtın, içindeki insanla birlikte, yeryüzünden ışık hızının 20.000`de biri kadar bir hızla ayrıldığını düşünün... Bu taşıt ve içindeki insan, taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşıyor... Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye başlıyor...



Ve sonuçta dünyaya geri döndüğü zaman kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, dünyanın tam ikyüz yıl ihtiyarlamış olduğunu, dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor."

İşte bu durum onun çok yüksek hızda yaşamış olmasından ileri gelmektedir.

Evet... CİNler ise yapıları, madde kaydıyla kayıtlı olmamaları dolayısıyla sürekli olarak yüksek hız içinde yaşamaktadırlar.

İşte bu hızları dolayısıyla da, onlar, bizim 70 yıllık ömrümüz kadar bir zamanı kendi öz zamanları içinde yaşadıkları zaman; bu süre bizim hızımıza bağlı zaman boyutu itibariyle 700 sene civarına ulaşmaktadır.

Buna göre, boyutumuzun zaman ölçüsü ve hızına göre insanın ortalama 70 yıl yaşadığını ve CİNin ömrünün de bize göre 700 sene civarında olduğunu kabul edersek, çok basit bir hesapla hızlarının içinde yaşadıkları boyutta bize göre en az on misli daha fazla olduğunu farkederiz.

Bilmem bu şekilde CİNlerin insanlara göre neden çok daha uzun ömürlü olduklarının sebebini izah edebildim mi?.

Bize göre ömürleri bin sene olan fakat kendi özzamanları itibariyle de gene yetmiş sene yaşamakta olan CİN adıyla tanımlanan varlıklar mevcut olduğu gibi...

Maddenin atom çekirdekleri içinde gerçek enerji alış-veriş etkenleri olan (ve dışta da kendi kendine parçalanarak "u" mezonlarını meydana getiren) "pi" mezonları da İKİ MİLYARDA BİR SANİYELİK ömre sahiptirler!!!.

Kozmik ışınımlarda ortaya çıkan "u" mezonları ise yer atmosferinde çoğu defa birkaç kilometre ve bazen de on kilometreden fazla yol alırlar ve dönüşürler... ya da bizim tâbirle ölürler.

İşte bu yukarıda çok basite indirgiyerek açıkladığımız bilimsel gelişmeler kamuoyuna açıklandıktan sonra Amerika`da sinema dünyası, bunu hemen perdeye aktarmış ve yukarıda anlattığımız "LANGEVİN GEZMENİ" diye bilim dünyasında bilinen bilimsel buluşa dayalı olarak bundan bir süre önce sinemalarda seyrattiğimiz "Maymunlar Cehennemi" ile "Maymunlar Cehennemine Dönüş" adlı filimleri çevirmişlerdir... Daha sonra da aynı esasa dayalı olarak pek çok senaryoya bağlı filmler çorap söküğü gibi birbirini takip etmiştir...

* * *

CİNLERLE İLGİLİ BAZI HADİSLER



Kur`ân-ı Kerim`de "CİN" adıyla tanıtılan yaratıklardan bahsedilen âyetleri böylece naklettikten sonra şimdi de Allah Rasûlü’nden naklolunan iki hadisi inceleyelim:

O sırada CİNler, semâdan haberler alamaz olmuşlardı... Ve çıkmak istedikçe de üzerlerine Şihablar salınır olmuştu...

Bunun üzerine içlerinden ileri gelenler:

-Herhalde yeni bir şey oldu ki, sizinle semâ haberleri arasında perde meydana geldi!.. Arzı dolaşın bakalım, oluşan olay nedir anlayalım... demişler.

Ve bu sebeple de CİNler yeryüzünü araştırmaya başlamışlar...

Nitekim Tihame tarafına gitmekte olan bir takım CİN, Sok`ukaz`a gitmekte olan Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem`in Nahle mevkiinde ashabıyla birlikte sabah namazı kılarken okuduğu Kur`ân-ı Kerim`i dinlemişler... Ve dinledikten sonra da:

-İşte bu semâ haberlerine perde olan olaydır!.

Demişler ve derhal kavimlerine dönerek anlatmışlar:

- Gerçekten bize hayranlık veren Kurân‘ı işittik!.

İşte bundan sonra Allahû Teâlâ CİN sûresini inzal etti; CİNlerin dediklerini Rasûlullah bildirdi...

İbni Mes`ud radıyallahu anh`dan rivayet edilen ikinci hadis de şöyle:



Rasûlullah aleyhisselâm:

-Ben CİNe Kur`ân okumakla emrolundum. Beraberimde kim gelir? diye sordu...

Herkes sustu... İkinci defa sordu... Gene susuldu... Üçüncü defa yine sordu, bu defa ben cevap verdim:

- Ben Abdullah!.. Mâhiyetinde giderim ya Rasûlullah...

Bunun üzerine kalktık, yürüdük...

Düb Şib`inin yanında Hacune mevkiine gelince, benim önüme bir hat çizdi;

- Bunu tecavüz etme!.

Dedi... Sonra da Hacun`e doğru geçti...

Derhal üzerine keklikler gibi uçuştular... Sanki "Zud" ricâline benziyorlardı... Kadınların def çaldıkları gibi deflerini çalıyorlardı...

Nihâyet etrafını sardılar ve gözümde kayboldu... Hemen yerimden kalktım... O zaman bana eliyle "otur" diye işaret etti... Sonra da Kur`ân okumaya başladı... Gittikçe sesi yükseliyordu... Hepsi yere yapıştılar... O derece ki, seslerini işitiyordum kendilerini göremiyordum...

Sonra Rasûlullah aleyhisselâm yanıma geldiğinde;

- Gelmek istedin değil mi?.

Diye sordu... Ben de:

- Evet ya Rasûlullah dedim...

Cevab verdi:

-Sana gerekmezdi!.. Onlar CİN!.. Kur`ân dinlemeye geldiler... Sonra da kavimlerini inzar etmek üzere döndüler.

* * *


BU HADİSLERDEN ÇIKAN HÜKÜMLER

Şimdi de Hz. Muhammed aleyhisselâm ile CİNler arasında geçen olayları açıklayan hadisleri inceleyerek, bunlardan çıkan hükümleri görelim:



1-CİNler normal olarak semânın üst katlarına (ki; bu ‘’üst katlar’’ deyimiyle vurgulananın ne olduğunu ileride açıklamaya çalışacağız) çıkarak geleceğe dönük haberleri öğrenebiliyorlardı.

2-Kurân`ın inzâli daha doğrusu Hz.Muhammed aleyhisselâma Risâlet yâni Rasûllük görevinin verilmesi ve icraatına başlaması onların semânın üst katlarından haberler almalarını önledi.

3-Bütün yeryüzünü aynı anda algılayamadıkları, algılamaları için de gene bir zamana ihtiyaçları bulunduğu buradan çıkarılabilmektedir.

4-CİNlerin semânın üst katlarından haber almaları, Şihab (meteor-kayan ve atmosfere girince yanan göktaşı) denen bir nesneyle önlenmektedir.

5-Yoğunlaşarak maddî bir yapıda görünebilmektedirler.

6-İçlerinden bir kısmı kavmini uyarma görevi alabilmektedir.

7-İnsan kulağının işitebileceği bir takım sesler çıkartabilmektedirler.

* * *


CİNLERİN EVLİYASI VAR MI?

Bkz. V / Veli

* * *

CİNLERİN SİLAHI FİKİRDİR!

Şeytanın silahı iyi bilelim ki fikirdir!.

Çünkü bütün cinler Merkür`ün güçlü tesiri ile beslenmişlerdir. Bu yüzden onlarda fikir çok yüksektir. Fakat bu fikri kısa süreli menfaatler istikametinde kullandırırlar insana.

* * *

BİLİM, CİNLERİ TESBİT EDECEK ARAÇLAR

GELİŞTİREBİLECEKTİR

Bilim daha ilerideki yıllarda "CİN" denilen varlıkları tesbit edebilecek araçları geliştirebilecek ve onlarla irtibat kurabilecektir.

* * *

HER İNSANIN YANINDA DAİMA VAROLAN

İKİ”LİDEN BİRİSİ “CİN”DİR... DİĞERİ “MELEK”!

Kur'ân-ı Kerîm'de açık seçik ve uzun uzun pek çok âyetlerde anlatılan mefhumlar mevcut. "CİN" ya da "MELEK" denilen varlıklar çeşitli yönleriyle anlatılıyor.

Ancak günümüzde kendini beşduyu kaydından kurtaramayan kişiler; ya da farkında olmadan "CİN"lerin hükmü altına girmiş olanlar bu kelimeleri te’vil ederek gerçeğinden saptırmaya çalışıyorlar.

Sizi etkileyen, yanınızdaki cinden nasıl bahsediyor Allah Rasûlü;

Evet, insanın yanında daima var olan "iki"liden birisi "CİN"dir, diğeri de "MELEK". Bunlar sürekli olarak kendi yapılarının ve mânâlarının gereği olarak insanın beynine mesajlar yollar dururlar.

"CİN"den olan, genellikle kişiyi, maddeye, bedene, dünyada bırakılıp gidilecek şeylerle uğraşmaya; ölümötesini ciddiye almamaya sevkeder; velev ki hatırlansa, akabinde bu düşünceyi unutturacak işlere yönelmeyi telkin eder!. Ve kişinin tabiatı da bu işlere müsait ise, artık kendini bu türden iteklemelere kaptırır gider!.

İşte insanların farkında olmadan "Cin’in hükmü altına girmesi” olayı böylece gerçekleşir.

Bu itişlere karşı ise, insanın kendini tek kurtarma aracı "ilim"dir!. İlim yoluyla kendini, karşısındakini tanıyacak ve ona karşı başvurulması gerekli tedbirleri alacaktır.

"İblis" adıyla bilinen ve "şeytan" lâkabıyla tanınan varlık "CİN" sınıfından bir tür olup; din konusundan yeterli bilgiye sahip olmayanların sandığı üzere "melek" değildir!.. Bu hususa şu âyette işaret edilir:

"İBLİS'DEN BAŞKASI SECDE ETTİ. O İSE CİN'DENDİ." (Kehf-50)

"Şeytan" lâkabını taşıyan "İblis" isimli "cin" sınıfından varlığın, neslinden oluşmuş türler, genelde insanları gerçekler istikametinde yaşamaktan saptırıcı fikirleri sürekli olarak insanlara ilham ederler ve o yolda çeşitli arzulara sürüklerler.

Her insanın yanında bir de "CİN" sınıfından arkadaşı olduğuna şu Hadîsi şerîfler işaret eder. Sahihi Müslim'den;

Abdullah ibn-i Mesûd radıya’llâhu anh naklediyor:

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Sizden kimse istisna olmaksızın, her birinizin "CİN"den olan bir karîni vardır.

Sahabe sordu:

-Yâ Rasûlullah!.. Sana da bir karin tevkil edilmiş mi?

-Bana da öyledir!.. Ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o müslüman oldu ve artık bana hayırdan başka bir şey tavsiye etmiyor.

İkinci bir hadiste de şöyle buyruluyor:



"İnsana cinden bir karîn ve meleklerden bir karîn tevkil edilmiştir!.

Evet, her doğan büyüyen insanın yanında "İki" vardır. Bunların biri "cin" diğeri de "melek" türündendir!.

Biri, insanı gerçekten saptırmaya gayret eder, diğeri de gerçeklere göre yaşamaya sevkeder!. Sürekli yapıları doğrultusunda fikirler oluşturacak telkinlerde bulunurlar. Şayet “CİN” olan hâkim gelirse, o kişi farkında olmadan "cinlerin hükmü altına aldıklarından" olmuş olur ki, bu "İNSANLARIN EKSERİYETİNİ HÜKMÜNÜZ ALTINA ALDINIZ" âyetinde anlatılmıştır.

* * *


CİNLERİN EN RÜTBELİSİ,

FİTNESİ EN BÜYÜK OLANDIR!

"CİN" kelimesiyle tanımlanan varlıkların en büyük zevki ve birbirlerine olan üstünlükleri, genelde aldattıkları, kandırdıkları insan sayısıncadır. Bu hususa da şu hadîs-i şerîf işaret etmektedir:

Cabir radıyallâhu anh’tan naklolunmuştur; Rasûlullah aleyhisselâm buyurmuştur:

-Şeytan, kendi askerlerini bölük bölük gönderir. Müteâkiben onlar insanlar aralarında fitneler koparırlar. Neticede kendi nazarında, onların en büyük rütbelisi, fitnesi en büyük olandır!."

İşte böylece, günümüzün pek çok anında, yanımızdaki bu cinlerin beynimize gönderdiği sayısız "vehimle" yanlış fikirlerle yaşar ve çoğu zaman da onları gerçek sanarak, büyük yanılgılara düşeriz!.

Oysa...

İnsanın bedeni, hücresel yapısı, ana hammaddesi itibariyle nasıl ki su ve mineraller karışımı olarak; 1400 sene öncesinin anlayışına da hitâbetmesi amacıyla "TOPRAK" diye târif ve tavsif edilen nesne ise...

Aynı şekilde,

"CİN" adı verilen varlığın da bir tür "ışın" olan bedeni, o günün anlayışına ve ifade tarzına uygun olarak;

"DUMANSIZ ATEŞ",

"HÜCRELERE NÜFÛZ EDEN ATEŞ",

"ZEHİRLEYİCİ ATEŞ"

gibi tâbirler ile târif ve tavsif edilmiştir.

Gene Kur'ân-ı Kerîm'de, "ŞEYTAN" denilen varlığın bir "CİN" olduğu anlatılmış, bu vesile ile de şuur boyutundaki yüceliğin, bedensel üstünlüklerden daha yüce olduğuna değinilmiştir.

* * *


MEDYUMLUK” ADI ARKASINDA “RUHLAR” KİSVESİNE

BÜRÜNEN “CİN”LERİN BİLDİRDİĞİNE TÂBİ OLAN KİŞİ

ARTIK SONU PİŞMANLIK OLAN KENDİ ÂKIBETİNE

KARAR VERMİŞ OLUR!

Esasen Kur'ân-ı Kerîm'de



"İnsanların ekseriyetinin cinlerin hükmü altına girmiş olduğu"

açık seçik anlatılmaktadır.

Onların insanları yanlış görüşlere saptırarak gerçeklerin gereğini tatbik etmekten mahrum bıraktığı izah edilmektedir. Ve onlara kanılmaması için de geleceğe dönük gerçekler idrâklar, gözler önüne serilmektedir.

Buna rağmen bir kişi Allah Rasûlü’nün bildirdiği gerçeklere inanmayıp da; "MEDYUMLUK" adı arkasında "RUHLAR" kisvesine bürünen "CİN"lerin bildirdiklerine tâbi olursa; artık kendi âkibetine kendi karar vermiş olur ki... Yarın gerçeklerle karşılaştığı zaman içine düşeceği pişmanlık hiç bir yarar sağlamaz!.

* * *

CİNLERİ İNKÂR EDENLER



ONLARIN YÖNETİMİ ALTINA GİRMİŞ KİŞİLERDİR!

Şu ana kadar naklettiğimiz Kur`ân-ı Kerim âyetlerinden ve hadisi şeriflerden de anlaşılacağı üzere, İslâm Dini, müslümanların CİNLERE KESİN OLARAK İMAN ETMESİNİ şart koşmaktadır..

Zîrâ görüldüğü üzere, CİNLER, Kurân’da en azından 12 ayrı yerde uzun uzun anlatılmakta, insanlara yaptıkları ve yapmak istedikleri detaylarıyla açıklanmaktadır.


Yüklə 1,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin