Ahmed hulûSİ’de kavramlar


-HİÇBİR ŞEY YOK Kİ, O’NUN HAMDI OLARAK, TESBİH ETMESİN! "



Yüklə 1,92 Mb.
səhifə5/20
tarix06.03.2018
ölçüsü1,92 Mb.
#44715
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20

-HİÇBİR ŞEY YOK Kİ, O’NUN HAMDI OLARAK, TESBİH ETMESİN! " (İsra- 44)

-"Herkes yaratılış programı (fıtratı-şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar! (İsra- 84)



FITRÎ(Tabiî) İBADETİNİ YERİNE GETİRMENİN



BİR SONRAKİ AŞAMASI->

CEHENNEM YAŞAMI!

Her birinin kendi programlanışı doğrultusunda fiilleri meydana getirişleri de onların ibadeti olur!.

Bu ibadetin neticesinde de onlar, varlıklarının hakkını edâ etmiş olurlar! Bu ibadetleri, yani bu fiilleri de, kendilerinin oluşumunu sağlayan çeşitli ilâhî isimlerin mânâlarının, onlardan âşikâre çıkışıdır!

İbadet” adı altında yapılan çalışmalar ise, ”Kulluk” kapsamında değil, yeme-içmenin insana yararı gibi değerlendirilmek zorundadır.

Bu çalışmalar, yani, zikir, namaz, oruç; bilinçli yapılmak sûretiyle beyni geliştireceği için, kendini Var eden’le arandaki perdeleri kaldırır...

Denizdeki bir bardak suyun, kendini kızdırarak camı çatlatıp-kırıp denizle bütünleşmesi misâlinde olduğu gibi!.

Yani, ana konu, sen bardaktaki su olarak; denizle bütünleşmeni engelleyen camı yani beşeri değer yargıları ve şartlanmalarını kırarak, "ALLAH" ahlâkıyla ahlâklanırsın ki; böylelikle denizle bütünleşmenin yolu açılır.

Musa aleyhisselâma, -SEN, “B”ENİ göremezsin- denmesinin sebebi, bardaktakini denizden ayıran cama işarettir...

Kendini, şeffaflığından dolayı fark edemedikleri cam sananlar!!!. Ya da camı görüp, içinde su olduğunun farkında olmayanlar....

Denizin bereketinden mahrûm kalmış bir hâlde geçip giderler bu Dünya’dan...

Su her ne kadar deniz suyu ise de, bardak onu sınırladığı için, cam kayıtları içinde yaşayıp; kendi varlığını da; Teklik bilgisini almış olduğu için, deniz sanıp; öylece avunarak ebedi yaşamlarına geçerler!.

Bu mânâ böylece kesin olarak anlaşıldıktan sonra, ikinci derecede bir mânâ; insanların ve cinlerin arasında, bir kısım insanların veya cinlerin Allah’ı bilmeleri diye de anlaşılabilir. Çünkü ashabtan bir zât, ashabın âlimlerinden diye bilinen bir zât, buradaki "liyâbüdûn" yani "kulluk etme" kelimesini "liyâ'rifûn" olarak yorumlamış vs. bu, "Allah'a ârif olma mânâsınadır", demiştir!.

Elbette bu, insanların içinde, çok az bir bölümün durumuna işaret eder!. Ve eğer sadece bu mânâsıyla anlarsak âyeti, genel olarak insanların ve cinlerin Allah'a kulluk etmek için varolmadığı mânâsı çıkar.

Şimdi

-HERKES YARATILIŞ PROGRAMI (fıtratı-şâkılesi) DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYAR!” (17-84)

Âyetiyle edilen işaret, herbirinin kendi varlığını oluşturan isimlerin mânâlarının; kendilerinde âşikâre çıkışı istikâmetinde, fiilleri ortaya koyarlar anlayışını doğurur.

Bundan da anlaşılan netice, senin fiillerinin, kendini oluşturan mânâlar doğrultusunda olmasıdır. Öyleyse biz sana Ahmed, Cemile, isimlerini verdiğimizde gerçekte, bu ilâhi isimlerinin manâlarının, o mahâldeki terkibsel zuhurun çıkış şekline “isim” vermiş oluyoruz. Yoksa, bu isimlerin karşılığında, müsemma olarak bu mânâlardan ayrı bir varlık sözkonusu değil.

Bu mânâlardan ayrı bir varlık sözkonusu olmadığına göre, bu mânâlara biz Ahmed, Cemile isimlerini taktığımıza göre, bu isimler altından sâdır olan tüm fiiller gerçekte bu isimler altındaki mânâların fiîle dönüşmesidir.

Öyle ise, o kişinin huyu, o kişinin alışkanlığı, o kişinin tabiatı, o kişinin duyguları dediğimiz şeyler, onun varlığını meydana getiren bu isimlerin, orada âşikâre çıkışından başka bir şey değildir!. Yâni bu durum onun varlığını meydana getiren isimlerin mânâlarının tabiî sonucudur!. İşte bu tabiî sonuç ile yaşayan her kişi, dünyada varoluşunun gereği olan, tabiî (fıtrî) ibadetini yerine getirmiş olur!. Fakat, bu tabiî ibadetin sonucu da daha sonraki aşamada, cehennemini yaşamasıdır, cehennemidir!.



İBADET ÇALIŞMALARI



İBADET ÇALIŞMALARI

İKİYE AYRILIR

İbadet çalışmaları ikiye ayrılır;

Tıpkı bir fabrikada çalışan insanların olduğu gibi… Fabrikada iki kısım insan çalışır… Bir; asgari ücretle çalışanlar vardır… Bir de asgari ücretin üstünde, liyâkatına göre ücret alanlar vardır.



FARZ İBADET



  • İbadette en alt sınır

  • Kişinin belli azaplardan kendini kurtarması için taban olan çalışmalar

Asgari ücret sınıfı, FARZ OLAN İBADETLERDİR! Yani bir kişinin belli azaplardan kendini kurtarıp belli güzelliklere erişebilmesi için taban sınır!

En alt sınır, ”farz” diye ifade edilen ibadetlerdir.

Günde 5 vakit namaz (farzları 17 rekât), 29-30 gün Ramazanda oruç, imkânı olan için hac, imkânı olanlar için zekât gibi… Bu taban sınırdır!



FARZ İBADETLER DAHİ, “TEKLİF”TİR...



Kurân’daki bütün hükümler, emirler tekliftir!.

İslâm Dini”, Allah’ın var etmiş-yaratmış olduğu kendi sistem ve düzenine dayalı olarak Allah Rasûlü tarafından bize tebliğ edilmiş ve bu “Allah sistem ve düzen”ine göre kendimizi geleceğe hazırlamamız için TEKLİF edilmiştir.

Teklif edilmiştir!

Namaz, oruç, hac, vesair çalışmaların hiçbirisi Allah’ın emri değil, teklifidir!



Bizim yanlış anladığımız birşey var... ALLAH’IN EMRİ diyoruz… “Allah’ın emri” tâbiri yanlış kulllanılıyor.



Bu kavram yanlış kullanılıyor.

Allah’ın emri, yaradılışla ilgilidir!.

Allah’ın herhangi bir konuda emri olduğu zaman Allah’ın emrine karşı gelebilecek Kâinatta hiçbir varlık yoktur. Allah birşeyin olmasını emretmişse o zaten olur, olmaması mümkün değil!.

Ordudaki bir yüzbaşının emrinin yerine gelmediği vâki midir? Asker derhal emri yerine getirecektir; Emri yerine getirmeme diye birşey sözkonusu olmaz.

Allah’ın bir konuda emri varsa o emir mutlaka yerine gelir. Allah’ın emrine yeryüzünde veya gökyüzünde karşı koyacak hiç bir varlık mevcud değildir.



Allah’ın emrine karşı gelebilecek hiç bir yaratılmış yaratılmamıştır!



Allah’ın herhangi bir emrinin yerine gelmemesi muhaldir!

Dolayısıyla İslâm Dini esaslarına göre Hz.Muhammed Aleyhissalâtı vesselâm bize belli teklifleri getirmiştir “Eğer bu çalışmaları yaparsanız şu neticelere erersiniz, şayet bu çalışmaları yapmazsanız bunun sonucunda da bu sıkıntılara -bu azaplara katlanırsınız” anlamında olarak!

O teklifin gereğini yerine getirirsin ya da aklın ermediği için yerine getirmezsin...

Ama neticede o yerine getirdiğin veya getirmediğin şeyin sonucuna da katlanırsın!.

Dolayısıyla Din’deki bütün hükümler, TEKLİF şeklindedir!

İsteyen bu teklife “EVET” cevabını verir yerine getirir. İstersen getirmez sonucuna katlanır.



Nebi ve Rasûller arasındaki açıklama farkları, toplumların anlayış seviyesi ile alâkalıdır!

Onun içindir ki Hz.Musa’da aynı İslâm Dini’ni anlatmasına, Hz.Muhammed Mustafa aleyhisselâm da aynı İslâm Dini’ni anlatmasına rağmen aralarında anlatım farkları vardır. Bu anlatım farkları hitap ettikleri toplumun anlayışı dolayısıyladır.

İslâm dininin sistem ve düzeninde zorlama yoktur.

Kur’ân dahi, insana bir takım çalışmaları teklif yollu getirmiştir. Şunları şunları yaparsanız, sizin hakkınızda hayırlı olur denmiştir.

Allah’ın hükmüne, emrine karşı gelebilecek her hangi bir yaratılmış söz konusu değildir. Buna rağmen Allah insanlara, emir ve hüküm yollu “bunu yapacaksın” dememiştir. Teklif yollu talepte bulunmuştur. Bunu yaparsanız, sizin için hayırlıdır diyerek.

Farz diye bildiğimiz ibadetler dahi TEKLİF’tir.

Teklif olduğu için de zorlamaya yer yoktur. O kişi teklifi kabul eder veya etmez, sonucuna katlanır. Dolayısıyladır ki, dünyanın hangi ülkesinde ve neresinde olursa olsun insanların hiçbir şeye zorlanması doğru değildir, yanlıştır.



NÂFİLE İBADET



  • Yararlı ibadet

  • Allah’a yakîn elde etmek için yapılan, farz ibadetler dışındaki yararlı-faydalı çalışmalar

Arapça olan, “nâfi” kelimesinin anlamı; yararlı, faydalı demektir. Ayrıca Esmâ-ül Hüsnâ’daki isimlerindendir.



“KULUM BANA NAFİLELERLE YAKLAŞIR!”



(Kudsî Hadis)

 “Nâfilelerle” demek; bir takım faydalı, yararlı çalışmalarla demektir. Yani taban, en alt sınır olan çalışmalar “farz”lar, zaten kişinin kendini toparlayıp, kurtarabilmesi için zorunlu olan şeyler. Ama kişi, Allah’a yakîn elde etmek istiyorsa, bunun dışında daha bir takım yararlı, faydalı çalışmalar yani “nafileler” yapmak durumundadır.

Farzları yerine getirmekle değil, fazladan yapılan nâfilelerle kişi yakîn elde edebilir.

Ama Allah’a yakinlik istiyorsa, bunun ötesinde birtakım yararlı çalışmalarla Allah’a yaklaşabilir. Kudsi Hadis’te , ”Kulum Bana nafilelerle yaklaşır” diyor.

İşte bu yararlı çalışmalar da çeşitli şeyler olabilir. O çalışmaların neticesinde kişi ancak Allah’a yakin elde edebilir, bu farzları yerine getirmekle değil!



İBADETİN AMACI



KENDİ ÖZBENLİĞİNİ,

KENDİNDEKİNİ ANLAYIP HİSSEDEBİLMEK,

ONUN GEREĞİNİ YAŞAYABİLMEK AMACI

İLE İBADET GERÇEKLEŞİR.

(Sen, sendekinden gâfil olduktan sonra yaptığın, ibadet olmaz!)

Umumiyetle bir çokları bırakın mânâ boyutunda düşünmeyi, ne okuduğunun dahi farkında değildir!.

Halbuki, Fâtiha’yı “OKU”mamış olanın namazı geçerli olmaz!.

Bu konuda Hz. Ömer’in bir sözü var, diyor ki :

Ben hayatımda kıldığım bütün namazları, Ebu Bekr’in kıldığı iki rekât namaza değişirim.”

Burada kastettiği nedir?.

O, okunan kelimeleri anlamadaki kavrayış farkına işaret ediyor burada!.



Demek ki, yapılan ibadetin amacı, o anda yaptığın şeyin anlamını hissedip, yaşayabilmek!.

Önemli olan; neyi niçin yaptığının mutlaka ve mutlaka hissedilmesi!.

Koyun gibi, ağıldan çayıra, çayırdan ağıla hesabı; sokaktan seccadeye, seccadeden sokağa değil!. Yukarıdaki birini razı edip gözüne gireyim, ise hiç değil!.

Kendi özbenliğini, kendindekini anlayıp hissedebilmek, onun gereğini yaşayabilmek amacı ile ibadet gerçekleşir!.

Sen, sendekinden gâfil olduktan sonra yaptığın, ibadet olmaz ki!.

Yemek var, oturursun 1-2 saatte sofradan kalkarsın. Ağzına attığın her bir lokmanın lezzetine varırsın!. Bir yandan dostlarınla sohbet edersin!. Akşam olsa da yemek yesem!. Dersin...

Yine yemek vardır; İşe yetişeceğim diye bir sandviç ile geçiştirir, ne yediğini dahi bilmezsin!.

İşte, namaz da böyledir. Birileri sandviç yer gibi kılar; birileri de namazı ikame eder. Dostlarınla yediğin her bir lokmanın değerini hisseder gibi.



Herbirimiz aynı hammaddeden imâl olmuşuz.



Allah herbirimizi “Esmâ’ül Hüsnâ” dediğimiz “Allah’ın isimleri” diye bilinen bu isimlerin işaret ettiği mânâlardan bizi var etmiş. Yani Allah’ın bu 99 isminin mânâsı da bizim varlığımızda mevcut; özümüzde mevcut!

Biz bu çalışmaları ibadetleri vesâireyi varlığımızdaki bu isimlerin özelliklerini kullanmak suretiyle ortaya koyacağız.

“Ölümden sonraki yaşama hazırlanacağız, belli güçleri elde edeceğiz” diyoruz ya, işte bu “ölümden sonra yaşama hazırlanma, belli güçleri elde etme-belli özellikleri kendimizde açığa çıkarma” dediğimiz olay, bizim varoluş mayamızdaki Allah’ın isimleri ve özellikleridir!.

Biz bu çalışmalarla kendimizdeki bu ilâhi ilmi, kendi varlığımızdaki ilâhi kuvvet ve kudreti ilâhi özellikleri ortaya çıkararak güçlenecek ve daha başka güçlü varlıkların bize hükmetmesini geri çevireceğiz!.

Yani İBADET denen bu çalışmalar esasında kişinin kendi özündeki-mayasındaki-hamurundaki ilâhi güçleri açığa çıkarıp kullanmasını öğrenmektir!. Çünkü hepimizde Allah’ın kendi varlığından meydana gelmişiz!.



YAPTIĞIN HERŞEY,



KENDİ ORİJİNİNİ TANIMAK,

VARLIĞINA BAHŞEDİLMİŞ ÖZELLİKLERİ VE

KUVVELERİ AÇIĞA ÇIKARIP SONUÇLARINI

YAŞAMAK İÇİNDİR

Hz. Muhammed aleyhisselâmın söylediklerini, ne gerekçeyle olursa olsun, arka plana atıp, seni onun bildirdiği yaşam biçiminden uzaklaştırmaya çalışanlar, bil ki, seni sadece, vehimleriyle, evham ve aldanış dünyasına ve bunun sonuçlarına sürüklemektedirler!.

Bal kavanozu yalanmakla balın nimetlerine erilmez!. Eczane sahibi olsan, raftaki bir ilâcı kullanmadıkça hastalığından kurtulamazsın!.

Yaşamda kudret hâkimdir!. Allah’ın Kudret Sıfatı vardır; acz sıfatı yoktur!. Sistemde her an ilmi veya fiilî kudret, âcize galebe çalıp onu bir şekilde imha etmektedir!.

Allah, insanı yeryüzünde halife olarak meydana getirmiş ve onu kendi esmâ ve sıfatlarıyla bezemiştir!.

Sen, yaptığın “ibadet” adı verilen çalışmalarla, gök tanrısını övüp ululaştırmayacak; varlığına bahşedilmiş kuvveleri kendinde açığa çıkaracaksın!. Böylece bir takım yeni kuvveler elde etmiş olarak başka bir boyutta o boyutun canlıları arasında yerini alacaksın. Eğer bu kuvveleri bu çalışmaları yapmayarak elde etmemişsen, bu defa da o boyutun canlıları arasında oyuncak olacaksın, bunun sonuçlarına katlanacaksın!.

İşte ibadetin amacı budur!.

Evren içre evrenleri sayısız boyutlar içinde yaratmış “ALLAH” adıyla işaret edilenin, senin ibadetine ihtiyacı yoktur!. Kesinlikle bil ki, ne yapacaksan hep, kendi orijinini tanımak, varlığına bahşedilmiş özellikleri ve kuvveleri açığa çıkarıp sonuçlarını yaşamak için yapacaksın!.

Mehdî, kurtarıcı bekleyerek, yaşadığın anları boşa geçirme gafletine düşme dostum!. Mehdî’n hakikatinde mevcuttur!. Arıya bile vahyeden Allah sana da özünden her an vahyetmektedir; lâkin veri tabanın bu vahyi sana fark ettirmemektedir!.

Hz. Muhammed aleyhisselâmdan bu yana geçen süreç içinde gelmiş çeşitli mertebelerde kalmış kişilerin o mertebelere dayanarak söylediği şeyler, seni asla Allah Rasûlünün bildirdiklerini uygulamaktan ala koymasın!.



İBADETLER



VE EVRENSEL SİSTEM

İBADETLER,

“ALLAH’IN  YARATIŞ SİSTEMİ”

("İslâm Dini"nin açıkladığı Allah’ın Esmâ ve sıfatını izhar kanunları)

GEREĞİ VE SONUCU ZORUNLUDUR

Konu buraya kadar gelmişken, akla takılabilecek şu sualin de cevabını vermeden geçmeyelim:



"Ben vuslata erdim, gerçeği gördüm, hakikatı idrâk ettim, artık bundan sonra ben ibadet etmiyorum! Ne yukarıda bir tanrı var ve ne de ibadete ihtiyacı olan bir varlığım." diyerek bir kişinin ibadetleri terketmesi hoş görülebilir mi?.. Bu hâli yerinde midir?.. Yaptığı bu iş doğru mudur?..

Bu gerçekten tasavvufta son derece önemli bir konudur.

Bir çokları, bu hususta kendilerine örnek olarak gösterilen kişilerin davranışlarını da kabul etmezler. Meselâ, derseniz ki; hakikata ermiş bulunan Abdülkâdir Geylânî, Bahaeddin Nakşıbendî, İmam Gazalî, Muhyiddin Arabî, Hacı Bektaş Veli gibi zevâtın hiç biri de ibadetlerini terketmemişlerdir. Hemen buna kılıf takıp, onlar örnek kişilerdi, bunun için yapmışlardı, derler.

Oysa "ibadet" adı verilen bu çalışmalar, Allah'ın esmâ ve sıfatını izhar kanunları gereği ve sonucu olarak zorunludur ki, bunu idrâk edemezler.



"ALLAH'IN SİSTEMİNDE ASLA DEĞİŞİKLİK OLMAZ"

Madde bedenimiz, fizik bedenimiz nasıl enerji ihtiyacını karşılamak için yemek-içmek zorunda ise; "RUH" dediğimiz "Halogramik dalga bedenimiz" de enerji ihtiyacını yani "nûr"unu, ibadet denilen beyin çalışmaları sonucu elde eder. Şâyet bu çalışmaları ihmal ederseniz, "nur"unuz, yani ölümötesi yaşam bedeninizin enerjisi yetersiz kalır. Bunun neticesinde de hiç hoşlanmayacağınız, size azâb verecek şartlar içinde hapis kalırsınız. Bu konuda da geniş bilgi "İNSAN ve SIRLARI" isimli kitabımızda mevcuttur.

Hakikatı yaşamakta olan bir mahal, şu anda yeryüzünde hayatına devam ederken, yaşadığı hâlin değil, bedenin içinde bulunduğu şartlar sonucu nasıl yiyip içmeğe devam etmek zorunda ise; ve bu yiyip-içişi nasıl hakikatı yaşamasına engel değil ise; aynı şekilde ruh bedeninin ihtiyacı için de o ibadetlere devam etmek zorundadır! Aksi takdirde, hakikatı ne kadar bilirse bilsin, o enerji ya da "nur" eksikliğinin sonuçlarına katlanmak mecburiyetinde kalacaktır!

Esasen, "hakikat", şuur boyutunda yaşanan bir şeydir! Her boyut kendi varoluş sistem ve kuralına göre yaşanır! Gerçekten hakikata ermiş yakîn sahiplerine de bu gizli kalan bir durum değildir.

Bu sebeple de, eğer bir kişi de bu tür eksiklikler görülürse, genellikle onun henüz tam anlamıyla hakikata ermemiş olduğu, olaya kulaktan dolma kuru bilgiyle yaklaşmakta olduğu düşünülür.

Zirâ, hakikatta, şeriata ters düşen bir durum görülmez!



“İBADET” ADLI ÇALIŞMALAR, KİŞİNİN ÖLÜMÖTESİ RUH YAŞANTISI İÇİN GEREKLİDİR



Kişiye Dinde önerilen çalışmaların iki amacı vardır:

1-Ölüm ötesi yaşamda çeşitli ortamların azabından korunması...

2-“ALLAH”a dünyada yaşarken ermek!.

Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir.

İçinde huşû olmayan namaz, “Mi`râc” olmaz, ama huşû olmayan namaz kılınır ve kılınan namaz kişiyi çeşitli azablardan korur.

İşin iç yüzünü bilmeyenlerin sözlerine kapılıp; “mâdem namazı tam hakkıyla kılamıyorum o halde hiç kılmayayım”; demek büyük gaflettir!. Bilmeyenlerin sözlerine kapılıp, işin gerçeğinin kapsadığı büyük sırdan mahrum kalmaktır...

Papaza kızıp “oruc” bozmaktır!.

“Baklava-börek yiyemiyorum o halde aç kalayım; diyerek önüne gelen kuru fasulyeyi geri çevirmeye benzer!.

“Namazı kıl”, ayrıca da “namazı ikâme” nasıl olur diye de araştırmanı yap!.

Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, “ibadet” adı altında yapılan bütün çalışmalar, tamamiyle, kişinin ölümötesi ruh yaşantısı için gerekli materyali temin etme amacına yönelik faaliyetlerdir.



“İBADET” FAALİYETLERİ, BEYİN İLE İLGİLİDİR



Dört ana madde şeklinde toparlamaya çalıştığımız, kısaca “ibadet” denen bütün bu faaliyetler, görüldüğü üzere hep BEYİN ile ilgilidir...

A -Kendini tamamiyle bu beden kabullenmeye ve sırf bedene dönük yaşamaya engel olmak üzere düzenlenmiş ibadetler.

B -Beynin bioelektrik enerjisini en yararlı şekilde elde etmeye yönelik olarak düzenlenmiş ibadetler.

C-Beynin mevcut bioelektrik enerjisini, dalga enerjiye çevirerek “RUH” adı verilen halogramik dalga bedene yükleme faaliyetlerine dönük ibadetler.

D-”ALLAH’ın ahlâkıyla ahlâklanma” şeklinde özetlenen, tasavvufta “ALLAH’a vâsıl olma” veya “ALLAH’a erme” diye izaha çalışılan, evrensel kozmik bilinçle özdeşleşmeye yönelik ibadetler.



TÜM ÇALIŞMALAR,



BEYİN KAPASİTESİNİN GELİŞMESİ-RUHUN GÜÇLENMESİ (“nefsine” hakkı olan sayısız özellikleri ve güçleri kazandırma, onu cennet yaşamına ulaştırma) AMACINA DÖNÜKTÜR

Evet, “ibadet”e, “ALLAH” adıyla işaret edilenin değil, senin ihtiyacın var!.

Şayet ibadet adı verilen çalışmalara gereken önemi vermezsen, “nefsine” hakkı olan sayısız özellikleri ve güçleri kazandıramadığın için “zulmetmiş” olursun.

Nefsinin hakikatını tanıman ve ondaki sayısız özellikleri keşfetmen, cennet yaşamına onu ulaştırman senden çıkacak olan çalışmalara bağlıdır!.

Sen, kendin için, kendi menfaatin için bu çalışmaları yapmak zorundasın...

Eğer bu çalışmaları yapmazsan, kaybedecek olan yegâne varlık sensin!. Zira ötede veya öteNde bir TANRI yok!. Ve sen de O'na yaranmak için bu çalışmaları yapacak değilsin.

Burayı çok iyi anlamamız lâzım.

ÖteMde bir TANRI yok, diyerek, bunu idrâk ederek, tapınmayı terkedersen, çok büyük bir zararla karşı karşıyasın demektir!.

Zira, o tapınma dediğimiz çalışmalar, gerçekte, senin geleceğin için çok büyük önem içinde yaşadığın SİSTEMİN ZORUNLU KILDIĞI çalışmalardır!. Asla ihmale gelmez!.

Ancak burada senin bir yanlış anlayışın sözkonusu...

ZAN ediyorsun ki, “ibadet” denen bu çalışmaları o TANRI'ya yaranmak için yapıyorsun... Halbuki bütün bu çalışmalar, ötedeki ya da ötendeki TANRI için değil, bizzat kendi geleceğin içindir!.

Hemen hepimizin küçük yaşlardan duyduğu şu klişe ifade güçlü bir şekilde beyinlerimizde yer etmiştir:

"ALLAH`ın senin ibadetlerine ihtiyacı yoktur!. Her ne yaparsan kendin için yapmak zorundasın!."

Şu çok basit ifade, gerçekte, çok muazzam bir gerçeğin; "İslâm Dini"nin açıkladığı Allah`ın yaratış SİSTEM ve DÜZENİNİN, en basite indirgenerek anlayışımıza yansıtılmak isteniş formülüdür!. Ne var ki, maalesef biz bu gerçeği hiç bir zaman farketmemişizdir!. Allah`ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoksa, niçin ibadet etmeliyiz?... İbadete neden ihtiyacımız var?.. Niçin namaz, oruç, hac ve diğerleri?...

İnanın, bütün insanlar için, en âcil olarak farkedilmesi zorunlu konu budur!.

Biz, yanlış bir bilgilenme sonucu olarak, sanıyoruz ki bütün bu çalışmaları, yukarıda ötelerde bir yerde oturmakta olan TANRI`nın gönlünü hoş edip, onun rızasını kazanıp, bizi cennetine sokması, ya da kafası kızıp cehennemine atmaması için yapmalıyız!!!.

Oysa, ne ötelerde bir yerde oturup, bizi sınayan ve sonunda da hoşuna gitmezsek cehennemine atacak olan Tanrı var; ne de kandırabilirsek cennetine sokacak ilâh!.

Düşünün ki İslâm adına ilk bize öğretilen şey Kelime-i TEVHİD`dir; ve üzücüdür ki onun gerçek anlamının dahi farkında değiliz!.

"Lâ ilâhe illallah" sözünü "Allah`tan başka tapılacak tanrı yoktur" diye derinliğine ve sonuçları düşünülmeden çevrildiği için, "Allah`ın tapılacak tek tanrı" olduğunu varsayıyoruz..

Oysa Kelime-i Tevhid`in gerçek anlamı şudur:



"Tanrı yoktur sadece Allah vardır"!.

Yani, Hz. Muhammed Aleyhisselâm bize şu gerçeği farkettirmeye çalışmıştır:



Tapınılacak ve birşeyler umulacak bir tanrı kavramı geçerli değildir; sadece Allah vardır!

İşte gelmiş geçmiş bütün tasavvuf ehli kişiler, bu gerçekten yola çıkarak o yüce mertebelere ermişlerdir. Mevlâna Celâleddin`den Hacı Bektaş Velî`ye, imam Caferi Sâdık`tan Abdülkadir Geylânî`ye kadar!.

Hakikat erenleri, Allah`ı ötelerinde bir tanrı sanma gafletinden kurtulmuşlar; her şeyin Allah`ın takdiriyle kendi esmâsından meydana gelmiş olduğunu farketmişler; yaradılmışa sevgi ve hizmetin Yaratana olduğunu hissederek yaşamışlardır!. Halka hizmetin Hakk’a hizmet olması da bu mânâ yönündendir.

Allah, her şeyi, takdiriyle, kendi esmâsından yarattığına göre; yaşadığımız âlemdeki tüm doğa düzeni ve kanunlar gerçekte Allah düzeni ve sistemidir!. Öyle ise farketmeliyiz ki, ne kadar içinde yaşadığımız sistemi ve düzeni anlayabilirsek, o oranda Allah nizâmını tanımış oluruz.

Allah, ezelde, içinde yaşamakta olduğumuz bu sistemi ve düzeni yaratmış, şartlarını oluşturmuş; bundan sonra da bize Nebi ve Rasûlleri aracılığı ile neler yaparsak nelerle karşılaşacağımız hakkında bilgi eriştirmiştir!.

Bizim için bugün iki yol vardır önümüzde, gelecekte pişmanlık duymamak için...

1. Allah Rasûlü’nün neler getirdiğini, niye bunları getirdiğini çok iyi anlayarak yaşamımıza buna göre yön vermek... Ya da...

2. Allah Rasûlü’nün dediklerinin hikmetini hiç anlamadan, körü körüne, uygulayarak kendimizi yarına hazırlamak..

Evet, farketmeliyiz ki, "İslâm Dini"nde ibadet adı verilen çalışmalar, ötedeki bir tanrıya yaranmak amacıyla teklif edilmemiş olup; tamamiyle Allah'ın yaratmış olduğu bu sistemin işleyişi dolayısıyla öngörülmüş çalışmalardır.

Alınan gıdalar nasıl vücudun ihtiyacını karşılama amacına dönükse, bir tanrının hoşuna gitmek gayesine yönelik değilse; tesbitlerimize göre ibadet adı verilen çalışmalar da aynı şekilde, beyin kapasitesinin gelişmesi, ruhun güçlenmesi ve kişinin ölümötesi yaşama hazırlanması amacına dönüktür!. Ya bu çalışmalarla kendinizi ölümötesi yaşam koşullarına hazırlarsınız; ya da ne gerekçeyle olursa olsun bunu ihmal eder, sonuçlarına katlanırsınız!



Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin