Allah'ı Tanımak Kısaca Yazarın Hayatı


e) Âlemdeki Düzen Yoluyla Allah'ı İspat Eden Ayetler



Yüklə 332,52 Kb.
səhifə16/22
tarix02.11.2017
ölçüsü332,52 Kb.
#28614
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   22

e) Âlemdeki Düzen Yoluyla Allah'ı İspat Eden Ayetler

Kur'ân-ı Kerim'in Allah'ın ispatı için göstermiş olduğu bir diğer yol ise, yaratılış âlemindeki düzen ve ahenktir. Daha önce düzen hakkında bahsettiğimizde de hatırlattığımız gibi, düzeni daima değişik şeylerde aramak gerekir.


Bu yüzden ayetlerde varlıkların yaratılışlarının aslı değil, onlardaki ahenk, uyum ve düzen üzerinde durulmakta ve her varlığın diğer bir varlığın yaratılış ve ihtiyaçları dikkate alınarak yaratıldıkları beyan edilmektedir.
Mesela tabiat varlıklarından biri de insandır. Kur'-ân çeşitli terim ve açıklamalarla insanın ihtiyaçlarının diğer varlıklar tarafından temin edilmesinin öngörüldüğünü ve insanın yaratılışı ile yer, gök, ay ve güneş gibi diğer varlıkların yaratılışı arasında çok ilginç bir uyumun olduğunu beyan ediyor. Nitekim bu uyum ve düzen sayesinde insan, tabiat varlıklarından yararlanarak ihtiyaçlarını giderebilir.
Ve yine bu düzen ve denge doğrultusunda, toprak suyu bağrında saklıyor ve onun toprak içinde hareket etmesine izin veriyor.
Şimdi de bu niteliğe sahip ayetlerden birkaç örnek:
…Rahman (Allah)'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk, aykırılık göremezsin. Artık çevir yüzünü de (yeniden) bak, görebilir misin bir yarık, bir çatlak (düzensizlik)?
Bu ayet tabiatın genel düzenine dikkat çekiyor.
O öyle bir Allah'tır ki yeryüzünü, size karşı aşağı gönüllü, münkat ve sakin bir hâlde yaratmıştır; köşesinde, bucağında dolaşın artık ve yiyin O'nun rızkından ve (sonunda) gidiş O'nadır.
Ayetteki "sizin için" kelimesine dikkat edilirse, yeryüzünün insanın yaratılışına ve onun yeryüzünde yaşayabilmesine uyacak bir şekilde yaratıldığını gösterir. Düzen ve uyumun manası da işte budur.
Görmez misin ki Allah bulutları sürmede, sonra onları birbirlerine katıp birleştirmede, sonra yığın hâline getirmededir? Görürsün ki bulutlardan yağmur yağmaktadır ve gökte dağ gibi yığılmış bulutlarda dolu var. Bunları yağdırmadadır da dilediğine afetler vermededir, dilediğine de isabet ettirmededir. Şimşeğin parıltısıysa neredeyse gözleri alacak.
Bu ayette bulutların oluşması, yağmur ve dolunun yağışı ve şimşeğin çakışında bulunan düzen iyice gösterilmiştir.
Görmediler mi ki biz suyu kurak ve çorak yerlere akıtırız da (o sayede) hayvanlarının ve kendilerinin yiyecekleri ürünleri bitiririz? Hâlâ da mı görmezler? 
Görmedin mi ki Allah, gökten (yağmur şeklinde) su indirmede, derken onu yeryüzündeki kaynaklara sızdırmada, sonra da o suyla çeşitli renkler-de nebatlar bitirmede, sonra da onları kurutmada; sen onları görürsün ki sararmış, sonra da onları un-ufak etmede? Şüphe yok ki burada, aklı başında olanlar için ibret var elbette.
Bu ayette de su ve ziraat arasında bulunan uygun ilişki ve yine bitkide olan tabiî akış ve sağlam düzen hatırlatılmaktadır.

f) Hayat Meselesi Yoluyla Allah'ın Varlığını İspatlayan Ayetler

Kur'ân-ı Kerim'de üzerinde fazlasıyla durulan ve insanları yüce Allah'a yöneltmek için yararlanılan meselelerden bir diğeri de "Hayat" konusudur.


Hayat bilginlerinin de belirttikleri gibi, milyonlarca etken ve şartların el ele vermesiyle meydana gelme imkânı sağlanan "hayat", çok esrarengiz konulardan biridir. Her olgunun vücuda gelmesi için birtakım özel şart ve etkenlerin mevcut olması elbette gerekir; fakat hayat meselesinde etkili şartlar ve etkenler o kadar fazladır ki, rastlantı sonucu onların bir araya gelmesine en küçük bir ihtimal vermek bile gerçekten şaşılacak şeydir.
Böyle bir fikri savunanlar her zaman için mahkûm edilmişlerdir. Bu yüzden Kur'ân-ı Kerim bu meseleye özel bir ilgi göstermiştir. Nitekim Hz. İbrahim (a.s) de Allah'ı ispat etmek, O'nu tanıtmak için hayat meselesini delil göstererek şöyle diyor:
…Benim Rabbim, diriltip öldürendir…
Kur'ân'da, Allah'ı ispat etmek için hayat meselesi üzerinde duran ayetler iki kısma ayrılır. Onlardan bir kısmı sadece insanın hayatını söz konusu eden, ikinci kısmı ise mutlak hayata istinat ederek, halkın düşünce ve ruhunu Allah'a çevirmeye çalışan ayetlerdir.
Şimdi her iki kısma da örnekler verelim:
…O zaman İbrahim dedi ki: "Benim Rabbim diriltir, öldürür (hayat ve ölüm O'nun elindedir)…"
Allah'ı nasıl inkâr edebilirsiniz ki; ölüydünüz, diriltti sizi? Sonra öldürür, sonra yine diriltir ve sonra da yalnızca O'na döndürüleceksiniz.
Yoktur O'ndan başka tapacak, diriltir ve öldürür; Rabbinizdir ve Rabbidir gelip geçen atalarınızın.
Öyle bir mabuttur ki sizi diriltti, sonra öldürür, sonra gene diriltir… 
…Yeryüzünü diriltir ölümden sonra…
Ve gökten (yağmur şeklinde) su indirmede de o süratle ölümden sonra yeryüzünü diriltmede. Şüphe yok ki bunda akıl eden topluluğa deliller var.

g) Âlemin Hüdusuna (Sonradan Oluşuna) Dayanarak, Allah'ı İspat Eden Ayetler

Beşer, âlemin varlığı diye bir gerçekle karşı karşıya bulunmaktadır. Âlem ya kadimdir (ezelî) ya da hâdistir (sonradan oluşan). Hâdis olduğu takdirde de ya kendiliğinden var olmuş veya biri onu var etmiştir. Âlemin kadim oluşunun yanlışlığı bilimin ispat ettiği bir meseledir. Fizyoloji bilginlerinden Frank Allen şöyle diyor:


Termodinamik kanunu, bütün cisimlerin orta aşağı bir ısı derecesine erişecekleri bir noktaya doğru hareket hâlinde olduklarını ve gittikçe kullanılacak enerjinin kalmayacağını ispat etmiştir. Durum o hadde varınca, artık yaşamak imkânsızlaşacaktır. Nitekim eğer âlemin bir başlangıcı olmaz ve ezelden beri var olsaydı, bundan önce de böyle bir durum meydana gelmeliydi. Yakıcı güneş, yıldızlar ve hayat dolu yeryüzü, âlemin var oluşunun, zamanın bir noktasında başladığına ve bu yüzden birisi tarafından yaratıldığına açık bir delildir.
"Âlemin kendiliğinden meydana geldiği" sözüne gelince, onun da geçersizliği açıktır. Çünkü hiçbir zaman yokluk, varlığa kaynak olamaz. Ayrıca kendiliğinden meydana gelme ihtimali, genel "nedensellik" kanununa ters düşmektedir. Zaten bu kesinlik kazanmış kanunları dikkate almak, "kendiliğinden meydana gelme" ihtimaline herhangi bir yer bırakmıyor artık.
Üçüncü ihtimal (âlemin kendisinin, kendini yarattığı ihtimali) de batıl ve muhal bir düşüncedir. Çünkü âlem var olmadan önce, yokluktan başka bir şey değildi. Yokluk ise hiçbir zaman varlığa sebep olmaz.
Öte yandan şu konu da felsefede kesinlik kazanmıştır ki, "daima sebebin derecesi, sonucun derecesinden öncedir". Diğer bir ifadeyle: "Sonuç her zaman sebepten sonra gelir." Âlemi eğer kendi varlığına sebep kabul edecek olursak, onun kendinden önce var olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Diğer taraftan, sonuç da kendisi olduğu için, kendinden sonra olması da gerekir; bu ise muhaldir.
Dolayısıyla sadece bir ihtimal ortada kalıyor, o da âlemin kendisi dışında bir güç tarafından yaratılmasıdır. Kur'ân'ın da çok basit ve herkesin anlayabileceği bir dille insanlara anlatmak istediği mesele işte bundan ibarettir.
Kur'ân birçok faraziye ve düşüncelerin geçersizliğinin ispatında, bir taraftan onun [âlemin bir yaratıcı tarafından yaratıldığının] oldukça açık olmasından, diğer taraftan da insanların temiz fıtrat ve yaratılışlarına güvendiğinden dolayı delil getirmekten vazgeçiyor. Örneğin insanın yaratılışı hakkında şöyle diyor:
Yoksa boşu boşuna mı yaratıldı onlar, yoksa onlar mı yaratıcılar?
Ayette zikredilen bu iki ihtimal, bütün varlık âleminin yaratılışı hakkında söylediğimiz dört ihtimalden ikisidir. Görüldüğü gibi, Kur'ân konunun ve meselenin gayet açık olduğuna bakarak, halkın pak fıtrat ve akıllarına dayanıp hak yolu bulmalarını istemektedir.

Yüklə 332,52 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin