Allah'ın Mütekellim, Kur'ân'ın Allah Kelâmı Oluşu Kur'ân'ın Yaratılmışlığı Etrafındaki Görüşler 3


- Mutabakat yoluyla: Şu lafız, o mana için ona karşılık olarak vaz'edilmiştir. Üçgenin çevrili üç kena­ra delâleti gibi. 2-



Yüklə 0,55 Mb.
səhifə17/17
tarix08.01.2019
ölçüsü0,55 Mb.
#92323
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

1- Mutabakat yoluyla: Şu lafız, o mana için ona karşılık olarak vaz'edilmiştir. Üçgenin çevrili üç kena­ra delâleti gibi.

2- Lafzın manaya tazammun yoluyla delâleti. Mana, lafzın uygun olduğu (mutâbık olduğu) anlamlardan bir cüzdür. Üçgenin bir şekle delâleti gibi. Ancak üçgen, şeklin adı değildir, şekil için isim değildir. Üçgen bir anlamın ismidir, anlamının bir parçası da şekildir.

3- Gerektirme yoluyla delâlet. Lafzın bir manaya mutabakat yoluyla delâlet etmesi ve bu mananın başka bir manayı gerektirmesidir. Çatının duvarı ve insanın yazmaya kabili­yetli oluşunu gerektirmesi gibi.

240 Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 10

241 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 186; a. mlf., Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 10

242 Cüveynî, el-Burhân, I, 104

243 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 32; İbn Fûrek, Mücerred, s. 288-290; Neşşâr, Menâhi­cü'l-bahs, s. 130

244 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 5, 49; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-bamse, s. 158; a. mlf., el-Mubît, s. 167-169, 306, 342

245 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 319

246 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 31-32; Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 136-138

247 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 14

248 İbn Haldun, Mukaddime, III, 1080-1081. Ali Sâmî en-Neşşâr (bk. Menâhicü'l-bahs, s. 136-138), es-Subhî (bk. Fîilmi'l-kelâm, II, 90) gibi araştırmacılar ve diğerleri in'ikas-ı edille konusunda Bâkıllânî'ye ait verdikleri bilgileri hep İbn Haldun'dan naklen aktarmaktadır. Bâkıllânî'nin kendi eserlerinden bi­zim Arapça metnini verdiğimiz türden bir ifade ya da benzer ifadelerden bir çıkarını sunmamaktadırlar. en-Neşşâr, Her iki ibareyi de Bâkıllânî'ye dayan­madan vermektedir.

249 Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 311; Münâvî, et-Tevkîf, s. 396; Dehlevî, Akdü'l-cîd, s. 8; Muhammed b. Muhammed, Kitâbü't-takrîr ve't-tabbîr, III, 259 ; Sem'ânî, Kavâtul'-edille fi'l-usûl, II, 230; Şevkânî, İrşâdü'l-fuhûl I, 363

250 Muhammed b. Muhammed, Kitâbü'l-takrîr ve't-tabbîr, III, 259

251 Gazzâlî, el-Mustasfâ, 311; Râzî, el-Mabsûl, V, 299

252 Gazzâlî, el-Mustasfâ, 311; Amidî, el-İhkâm, III, 293; daha fazla ve değişik detaylar için bk. a.e., IV, 7-8, 283. Sonraki usülcülerden msl. bk. Şevkânî, İrşâdü'l-fubûl, I, 363

253 Bk. Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 308-315; Âmidî, el-İbkâm, IV, s. 7-8; Neşşâr, Menâbicü'l-bahs, s. 114-117. Demek ki bu yöntem doğrudan bir delil değil il­leti belirlemede kullanılan yan delil durumundadır. Münasebet, şibh, tard, deveran, tenkîhu'l-menât gibi illeti belirlemede tanım ve detayına girmedi­ğimiz kelâmaların kullandığı diğer yöntemler için bk. Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 308-315; Âmidî, el-İbkâm, IV, s. 7-8, Neşşâr, Menâbicü'l-bahs, s. 103-139

254 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 32; Cüveyni, el-Burbân, II, 534; Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 311; Sem'ânî, Kavâtıu'l-edille fi'l-usûl, II, 230; Cürcânî, et-Ta'rîfât, s. 154; Muhammed b. Muhammed, Kitâbü't-takrîr ve't-tahbîr, III, 259 Münâvî, et-Tevkîf, s. 396; Dehlevî, Akdü'l-cîd, s. 8; Şevkânî, İrşâdü'l-fuhûl, I, 363; Neşşâr, Menâbicü'l-babs, s. 135

255 Cüveynî, el-Burbân, II, 534; Gazzâlî, el-Menbûl, s. 351; a. mlf., el-Mustasfâ, s. 311. adı geçen eserlerde daha geniş açıklamalar bulmak mümkündür. Bu arada Gazzâlî'nin meselâ rü'yet hususunda görmenin varlıkla (vücûd) illetlendirilmesinin sorunlu olduğunu söylemesi başka bir alanla ilgili düşünce açılımı sağlayabilir.

256 Gazzâlî, el-Menbûl, s. 350

257 Gazzâlî, el-Menbûl, s. 351

258 Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 311; Râzî, el-Mabsûl, V, 299; Âmidî, el-İhkâm, III, s.332-333

259 Gazzâlî, el-Mustasfâ, 311; Âmidî, el-İhkâm, III, 293; Muhammed b. Muhammed, Kitâbü't-takrîr ve't-tabbîr, III, 259-260

260 Mesela Ebû Muzaffer Sem'ânî, eserinde (Kavâtıu'l-edille fi'l-usûl, II, 230 ) bu görüşün Bâkıllâniye nispetini kabul etmekte, ancak bu yolun yanlışlığını ile­ri sürmektedir. Ayrıca bk. Şevkânî, İrşâdü'l-fuhûl, I, s. 364-365

261 Cüveynî, el-Burbân, I, 106

262 Cüveynî, el-Burbân, I, 106

263 Cüveynî, el-Burbân, II, 535-537

264 Rûm: 30/27

265 Bâkıllânî, et-Tembid, s. 32; İbn Fûrek, Mücerred, s. 288

266 Bk. Neşşâr, Menâbicü'l-bahs, s. 136-137

267 Cüveynî, el-Burhân, I, 105; Neşşâr, Menâhicü'l-babs, s. 134

268 Cüveynî, el-Burhân, I, 106

269 Cüveyni, el-Burhân, I, 105; Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 135

270 Cüveynî, el-Burhân, I, 106

271 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 60-66

272 Neşşâr, Neş'etü'l-fikri'l-felsefi, I, 188

273 Ebû Rîde-Hudayrî, "Mukaddime", Bâkıllânî, et-Tembîd, s. 26

274 Subhî, Fî ilmi'l-kelâm, II, 93

275 Iyâz, Tertîbü'l-medârik, 253-254; Subhî, fî ilmi'l-kelâm, II, 93

276 Sellâm, Eseru'l-Kur'ân, s. 269

277 İbn Âşûr, Tefsîru't-tabrîr, I, 94, 97

278 Kılıç, "Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum", İsl. Arş., c. 9, sy. I-IV (1996), s.112-113

279 Batalyevsî, el-İnsâf, s. 33-34

280 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 26-29; Rickman, Anlama ve İnsan Bilimleri, s. 49

281 Kılıç, "Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum", İsl. Arş., c. 9, sy. I-IV (1996),s. 112

282 Poucault, Kelimeler ve Şeyler, s. 17

283 Collini, "Sonlu ve Sonsuz Yorum", Umberto Eco, Yorum ve Aşırt Yorum içinde s. 18

284 İbn Teymiyye, Mukaddime fi usûli't-tefsîr, s. 81-82. Tagköprüzâde, Miftâhu's-seâde, II, 538'de İbn Teymiyye'nin söylediklerinin yaklaşık benzerini söylemektedir. Taşköprüzâde'nin bu düşünceleri ondan almış olması kuvvetle muhtemeldir, zira Kâdî Abdülcebbâr'ın bize intikal etmeyen tefsirine tarih olarak İbn Teymiyye ondan çok öncedir.

285 İbn Teymiyye, Mukaddime fi usûli't-tefsîr, s. 83-85

286 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 174-175; a. mlf., Fazlü'l-i'tizâl, s. 139

287 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 50, 156

288 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 117, 144

289 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 55

290 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 53

291 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 52

292 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVI, 395

293 Kâdî Abdüicebbâr, Şerbu'l-Usûli'l-hamse, s. 232-277; Bâkıliânî, et-Tembîd, s. 301-317

294 Râzî, Esâsü't-takdîs, s. 223

295 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 69-70

296 Rickman, Anlama ve İnsan Bilimleri, s. 6

297 Cündioğlu, Anlamın Taribi, s. 15-17

298 Unver, Kur'ân'ı Anlamada Siyakın Rolü, s. 126

299 Cündioğlu, Anlamın Tarihi, s. 18-19

300 Rickman, Anlama ve İnsan Bilimleri, s. 108

301 Harîsî, Delâletti's-siyâk, s. 81

302 Rickman, Anlama ve İnsan Bilimleri, s. 7

303 Harîsi, Delâletü's-siyâk, s. 127

304 Taberî, Târih, V, 686-687

305 Albayrak, Kur'ân'ın Bütünlüğü Üzerine, 58-71; Albayrak, " Tefsir Usûlünde Bütünlük Sorunu Adlı Makalenin Düşündürdükleri", İsl. Arş., c. IV, sy. 3 (1990), s. 214-217

306 Aktay, "Kur'ânî Yorumların Hermenötik Bağlamı", İsl Arş., c. 9, sy. I-IV (1996), s. 80-82

307 Albayrak, Kur'ân'ın Bütünlüğü Üzerine, s. 94-114

308 Harb, Nakdü'l-hakîka, s. 44

309 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 340-351, 429-432. Muradın kendisinde tecelli ettiği lafız bir manayı ifade etmek üzere vaz' olunmuştur. Râzî'den özetleyerek ak­taracak olursak lafız-mana ilişkisinde anlamın açık olup olmaması ihtimalle­rini şöyle sıralamak mümkündür:

1- Eğer lafız, konulduğu manayı bildirir ve başka anlama muhtemil değilse nassın.

2- Bu manadan başka manaya da ih­timali varsa

a) Biri diğerine göre daha ihtimalli ise buna zahir,

b) Üzerine ter­cih edilmiş olana müevvel,

c) İkisi de aynı ihtimali taşıyana müşterek denilir. Mananın her bir anlama nispetinin adına muhtemil denir. Nass ve zahir ter­cih edilme noktasında diğerlerine nazaran üstündürler. Ancak nassın bir de­rece daha üstünlüğü vardır, zira başka anlama gelmesi ve zıddına ihtimali yoktur. Zahir de başka anlama gelme ihtimaline rağmen tercih edilme konu­mundadır. Bu ikisi tercih edilme hususunda müşterek olup muhkemdirler. Müteşâbih ise zihnin ayrıt etmede aciz kaldığı ve şeylerin birbirine benzedi­ği durumdur. Mücmel ve müevvel, lafzın delâletinin tercih edilmeye uygun olmadığını gösteren kavramlardır. Mücmelin, anlamın iki tarafına da nispet­le tercih edilecek durumu yoktur. Müevvelin ise iştirake rağmen tercih edil­me durumu sözkonusudur. İşte diğer anlama nispetle tercih edememe duru­muna müteşâbih adı verilmektedir. Çünkü burada anlamama durumu hasıl olmuştur ya da anlam karışık gelmektedir. (Râzî, Esâsü't-takdîs, s. 179-180)

310 Bu konunun teorik çerçevesi kısaca şöyledir: Bir kelâm, nazm ve tertibinin (çelişki ve ihtilâfa meydan vermeyecek şekilde muhkem olmasıyla birlikte anlaşılma hususunda ihtilâfa konu olabilir ve farklı vecihlerin bulunma ih­timalini taşıyabilir. Nitekim Kur'ân sahihlik bakımından tamamen muhkem olmakla birlikte muhatapların anlaması cihetinden lafızların delâleti göz önüne alındığında tamamen muhkem olmayabilir. (Bâkıllâni, et-Takrîb, h 330) Genel olarak söylemek gerekirse doğrudan dilsel anlamı ve aklî kav­ramlarla örtüşenler 'açık, muhkem'; dilsel anlamının doğrudan kabul edil­mesi mümkün olmayanlar 'kapalı, müteşâbih' olarak ele alınmıştır. Muhke­min müteşâbihe üstünlüğü vardır, çünkü müteşâbih, âlime karışık gelmek­tedir ve çözümü için ya muhkemlere ya da Hz. Peygamber'in sözlerine mü­racaat edilmesi gerekmektedir.(Kâdi Abdülcebbâr, Mütesâbihü'l-Kur'ân, s. 9) Muhkem, metinden kastedilen muradın belli ve başka tarafa gitmeyecek derecede açık olmasıdır. Muhkem, dilsel uzlaşma ve karinelerin bir araya gelmesinden dolayı tek anlamı işaretlemektedir, diğer ihtimal ve vecihleri işkalle birlikte ortadan kaldırmaktadır. Hitap tarzını bilen ve karinelere vâ­kıf olan birisi sözü işitiğinde onun delâletini bilir.(Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 328-330; Kâdî Abdülcebbâr, Mütesâbihü'l-Kur'ân, s. 7-8, 19, 32) Müteşâ­bih ise anlamdan kastedilen şeyin karşıdakine karışık geldiği ve zihninin netleşmediği durumdur. Müteşâbih, muhtelif manalara ihtimali olan lafız­dır. Müteşâbih lafızda murad, zahirden açıkça anlaşılmaz ve bilinmesi için karineye ihtiyaç duyar.(Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 328-330; Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 7-8, 19, 32) Kâdî Abdülcebbâr'a göre, dil ve kari­neler bilinmekle birlikte aklî delile kesin ihtiyaç vardır. Esasen onun amacı, müteşâbihin, muhkem olana ya da aklî delile hamledilmesidir. Muhkem asıl, müteşâbih fer'dir. Bunları birbirinden ayırt edecek en önemli delil ve vasıta ise akıldır. Karine ise ya aklî olur ya sem'î olur. Sem'î karine ya o aye­tin içinde, öncesinde, sonrasında olur, ya da o surenin içinde herhangi bir yerde veya herhangi bir surede olur. Karine, Hz. Peygamber'in kavlî ya da fiilî sünnetinde bulunduğu gibi, ümmetin icması da karine olabilir. Müteşâbih'in bilinmesi ve muhkem üzerine hamledilme yöntem ve durumu böyle­dir. Lafzın zahirinden kastedilen muradı bulmak için ayrılınır. Zahirden ayrılma ise ilgili diğer ayetleri göz önünde bulundurarak dilsel çerçeve içinde ve genel uzlaşımdan hareketle mümkündür. (Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 7-8, 19, 32 Müteşabihle ilgili Kâdî Abdülcebbâr'ın teorik gö­rüşlerini bu kitabının mukaddimesinde görmek mümkündür; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 599-601.)

311 Tekvîr: 81/29

312 Râzî, Esâsü'î-takdîs, s. 181

313 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 330; Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 19. Mütegabihle ilgili Kâdî Abdülcebbâr'ın teorik görüşleri bu kitabının rnukaddime'sinde görülebilir. Râzî'nin de belirttiği gibi

1- Allah'ın kitabı lafız ve manalarında hak olma, diğer sözlerden üstün olma ve benzer başka cihetler­den Kur'ân'ın tamamı muhkemdir.

2- Güzellikte, fesahatte, belagatta birbiri­ne benzemesi, birbirini tasdik etmesi hepsi müteşâbihtir.

3- Anlamının açık olması bakımından bazısı muhkem bazısı müteşâbihtir. Muhkem esasen en­gel olma, mani olma, reddetme kökünden gelmektedir, h-k-m ve ahkeme fi­illeri, hakimin, zalimin zulmüne engel olması demektir. Atın sağa sola sap­masına engel olan geme Araplar hikmet demektedirler. (Râzî, Esâsü't-takdîs, s. 178)

314 İbn Haldun, Mukaddime, III, 1077

315 Râzî, Esâsü't-takdîs, s. 173-176

316 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVI, 361, 369

317 Kırca, "Mezhebi Tefsir Ekolünün Ortaya Çıkışı", İsl. Arş., sy. 5 (Ekim 1987), s. 58

318 Hakikat, hitabın gerçekleştiği ıstılah ne ise dildeki vaz'ının aynı olduğu yapının adıdır. Mecaz, hitabın gerçekleştiği dilsel uzlaşıdaki ıstılahın dışında baş­ka bir anlam çerçevesinin bulunduğu yapının adıdır. Mecaz, cümlelerin söz­lük anlamlarına dayanmayan yorumlardır. Bir şeyden söz ederken başka bir şey kastedilmektedir. Mecaz dil sınırları içinde kalınarak yapılan dolaylı ifa­de tarzıdır. (Ebü'l-Hüseyn, el-Mu'temed, 1, 11; Koç, Din Dili, s. 114-115) Sözlerde asıl olan hakikattir, mecaz ise fer'dir. Öyleyse her mecazın hakika­ti vardır, kelâm bu anlama döndürülür, ama her hakikatin mecazı yok­tur. (Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 358-359; İbn Fûrek, Mücerred, s. 26) Mecaz, söz ve lafızların vaz'olunduğu anlamdan vaz'olunmadığı bir anlama geçiş yapmaşdır. Duvarın yıkılmayı irade ettiğini bildiren ayette (Kehf: 18/77) irade­nin duvar için hakiki anlamı yoktur. Gece ve gündüzün hilesi sözü de hakiki anlamı değil, hilenin gece ve gündüzde meydana gelişi anlamınadır. Meca­zın bilinişi aklın, naklin veya o durumla ilgili halin delâleti ile bilinir.(İbn Fû­rek, Mücerred, s. 27)

319 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVII, 14-15, 17

320 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 81-82

321 Durand, Sembolik İmgelem, s. 40

322 Câbirî, Arap Aklının Oluşumu, s. 104

323 Kadı Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVI, 361

324 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 65-66

325 Watt, İslâm Vahyi, s. 58

326 Şâttbî, el-Muvafakât, I, 23

327 Yaman, "Tahricü'1-Furû1 Kavramı Üzerine", Diyanet İlmî Dergi, c. 32, sy. 4 (1996), s. 54

328 Taberî, Târîh, V, 679; Muhammed Rızâ, Ali b. Ebî Tâlib, s. 230

329 Emiroğlu, Mantık Yanlışları, s. 16-17

330 Hegel, Tinin Gorüngübilimi, s. 37

331 Eco, Yorum ve Aşırı Yorum, s. 155-158

332 Culler, "Aşırı Yorumun Savunusu", Eco, Yorum ve Aşırı Yorum İçinde, s. 125

333 Rorty, "Pragmatistin Yolculuğu", Eco, Yorum ve Aşırı Yorum İçinde, s. 110

334 Rorty, "Pragmatistin Yolculuğu", Eco, Yorum ve Aşırı Yorum İçinde, s. 105-106

335 Altıntaş, Kur'ân'da Hidâyet ve Dalâlet, s. 353-373

336 Bâkıllâni, et-Takrîb, I, 219; Kâdi Abdülcebbâr, el-Muğnî, XX (2. a), s. 256

337 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 219-220

338 Gazzâlî, Faysalü't-tefrika, s. 131

339 Fazlurrahman, "Kur'ân'ı Yorumlama", İsl. Arş., sy. 5 (Ekim, 1987), s. 101; Ünver, Kur'ân'ı Anlamada Siyâk'ın Rolü, s. 23-32

340 Ünver, Kur'ân'ı Anlamada Siyâk'ın Rolü, s. 110-120; Albayrak, "Tefsir Usûlünde Bütünlük Sorunu Adlı Makalenin Düşündürdükleri", İsl Arş., c. IV, sy. 3 (1990), s. 210-213. (Halis Albayrak'ın değerlendirme ve eleştiri mahiye­tinde ele aldığı karşı makale için bk. Açıkgenç, "Tefsir Usûlünde Bütünlük Sorunu", İsl Arş., c. 3; sy. 3 (Temmuz, 1989); s. 95-101

Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin