BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE AYRIMCILIK YASAĞI
II. Dünya Savaşı sonrası insan hakları açısından atılım yılları olmuş ve giderek insan haklarının uluslararası alanda korunması fikri benimsenmiştir. Birleşmiş Milletler Şartı, BM’nin kuruluş sürecinde 26 Haziran 1945 tarihinde kabul edilmiştir.42 BM’nin, Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi, Genel Sekreterlik ile Uluslararası Adalet Divanı olmak üzere altı temel organı vardır.
BM Şartı, içerdiği hükümlerde ayrımcılık yasağına da yer vermiştir. Şart’ın 1. maddesinin 3 fıkrası, “Ekonomik, sosyal, fikri ve insani mahiyetteki milletlerarası davaları çözerek ve ırk, cins, dil veya din farkı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve ana hürriyetlerine karşı saygıyı geliştirerek ve teşvik ederek milletlerarası işbirliğini gerçekleştirmek,” ve 13. maddenin 1. fıkrasının b bendi, “Ekonomik, sosyal alanlar ile fikri kültür ve eğitim ve sağlık alanlarında milletlerarası işbirliğini geliştirmek ve ırk, cins, dil veya din farkı gözetmeksizin herkesin insan haklarından ve ana hürriyetlerden faydalanmasını kolaylaştırmak için tetkiklere yol açar ve tavsiyelerde bulunur” ifadelerine yer vermektedir.
BM Şartı’nın insan hakları alanındaki en önemli düzenlemesi, 55. maddede yer alan, “Irk, cins, dil veya din farkı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyada bilfiil saygı gösterilmesini kolaylaştıracaktır” ifadesidir. Yine 56. maddede yer alan, “Üyeler, 55 nci maddede beyan olunan amaçlara erişmek için gerek beraberce gerek tek başlarına, Teşkilatla işbirliği halinde hareket eylemeyi taahhüt ederler” ifadesi ve “taahhüt” kelimesi devletler açısından yükümlülüğü açıkça ortaya koymaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,43 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışını güvenceye almak üzere kurulan BM’nin kabul ettiği Beyanname, insan hakları ile ilgili ilk uluslararası belgedir. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun çalışmaları sonucunda hazırlanan Beyanname, BM Genel Kurulu’nda 48 olumlu, 8 çekimser oyla kabul edilmiştir. Türkiye, Beyanname’yi 6 Nisan 1949’da kabul etmiştir.
Beyanname, temel insan hak ve özgürlüklerini kapsamak hedefindedir. Bu açıdan tarihsel bir öneme sahiptir ve günümüz koşullarında dahi güncelliğini koruyabilmektedir. Hukuksal açıdan bir yaptırım gücüne sahip değildir. Beyanname, bugüne kadar çok sayıda uluslararası sözleşmenin hazırlanmasına ve hakların hukuken tanınmasına ön ayak olmuştur.
Beyanname’nin 2. maddesinde herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir görüş, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrım gözetilmeksizin, Beyanname’de yer alan haklardan eşit biçimde yararlanmasının güvenceye alınacağı belirtilmiştir.
Her ne kadar Beyanname insan hak ve özgürlüklerinin korunması gerekliliği yönünde BM üyesi devletlerin önemli bir taahhüdünü ifade etse de, bağlayıcılığı olan bir uluslararası belge değil idi. Bu nedenle, bu alanda bağlayıcılığı olan sözleşme niteliğinde belgelere ihtiyaç duyuldu. Ancak, belirtilmelidir ki, bugün Beyanname’nin hükümlerinin çoğunun örf ve adet hukuku haline gelerek, bağlayıcılık kazandığı kabul edilmektedir.
Birleşmiş Milletler çerçevesinde kabul edilen insan hakları sözleşmeleri ile öngörülen insan hakları yükümlülüklerinin hayata geçirilmesini izlemek amacıyla çok sayıda komite oluşturulmuştur. Bu komiteler, kuruluşlarını düzenleyen uluslararası sözleşmenin adı ile anılmaktadır. Bu denetim organları yukarıda belirtilen denetim usullerinin bir veya birkaçını birlikte yerine getirerek işlevlerini gerçekleştirmeye çalışır. Komitelerin vermiş olduğu kararlar mahkeme kararları ile aynı nitelikte değildir ve yargısal benzeri kararlar olarak değerlendirilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |