Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə100/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   178

“Fatihten sonraki ilyazıcıların defterlerinde Nasrettin Hoca medrese ve türbesinden hiç bahsedilmediğine göre artık medrese tamamen yıkılmış türbe yüzüstü bırakılmış”15 demektedir.

Nasrettin Hoca’nın Hayatı

Nasreddin Hoca’nın 1208’de Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. Annesi Sıdıka Hanım, babası Abdullah Efendi’dir. Hoca, ilk tahsilini köyünde köy imamı olan babasının yanında tamamlamış daha sonra devrin meşhur mutassavvıflarından Seyyid Mahmud Hayrâni’ye intisab etmiştir. Hoca köyünde evlenmiş bir oğlu, bir kızı olmuştur. Nasrettin Hoca doğduğu köyde kalmamış, Konya, Karahisar, Malatya, Kızılırmak, Akşehir, Sivrihisar ve Arabistan’a kadar gitmiştir. Bunları fıkraların geçtiği yerlerden anlamaktayız.

Yukarıda verilen bilgi ve belgelerin doğruluğu bazı araştırmacılar tarafından tartışılmıştır.

“Yukarıdaki bilgi ve belgelerin pek çoğunun ilmi bir tenkide tâbi tutulunca öyle zannedildiği gibi güvenilir, itimada şayan şeyler olmadığı hemen anlaşılmaktadır. Hoca’nın mezar kitabesi en çok 150-200 yıllıktır, sağlam bir Arapça bilgisinden mahrum biri tarafından hazırlanan bu kitabenin tarihî kıymeti yoktur.

Türk kültüründe bildiğimiz kadarıyla ölüm tarihinin ters yazılmasının ikinci bir örneği de görülmemiştir. Şeyh İbrahim Vakıfnâmesi, Köprülü’nün ileri sürdüğü gibi 665’te değil, 776/1374 yılında tanzim edilmiştir; üstelik bu vakıfnâmede Nasrettin Hoca’nın adı hiç geçmemektedir. Selçuklulardan bize şer’iye sicili gelmediği gibi, gelmiş olsa bile bu tür sicillerde bir insanın şeceresi, hayat hikayesi bulunmaz. Bu bakımdan Müftü Hasan Efendi’nin verdiği bilgiler de meşkuktur. Şeyyad Hamza’nın 749/1348’de hayatta olduğu tarafımızdan ispat edilmiştir. Dolayısıyla Şeyyad Hamza’ya dayanarak Hoca’yı XII’üncü asra tarihlemek de artık doğruluğunu yitirmiştir. Sultan Alaaddin adı Nasrettin Hoca lâtifelerinin birinde geçer, oysa ki Timur adı 23 fıkrada geçmek

tedir. Fıkralarda geçen şahıs adlarından hareketle Hoca’nın yaşadığı asrı tesbit edecek olursak XII değil, XIV-XV’inci asrı kabul etmemiz gerekecektir. “Peştemala fiyat biçme” fıkrasının Hoca’ya değil Ahmedi’ye ait olması da bu fikri değiştirmez. Kaldı ki fıkra tipleri arasında metin kaymalarının her zaman için mümkün olduğu ehillerinin malûmudur”

“Konyalı’nın Ankara Kuyud-i Kadîme Arşivi’nden bulup kitabında metnini ve fotokopisini verdiği Mevlânâ Nasrettin, bizim Nasrettin Hoca olabilir mi? Eğer o zat Nasrettin Hoca ise 1476’da harap halde iken Sultan II. Bayezıd Devri’nde büsbütün yok olarak resmi kayıtlarda adı bile geçmeyen türbe meselesi ne olacak?… Sanat tarihçilerce XIII’üncü asır sonları ile XIV’üncü asır başlarında yapıldığı tahmin edilen bugünkü türbe kimin?”

Bazı yazarlar Hocamızın XIV-XV’inci asırda yaşadığını söylerler. Bu konuda en eski eser Bayburtlu Osman’ın (öl. 988/1580’den sonra) Tevarih-i Cedid-i Mir’at-i Cihan adlı eseridir. Kitabın ikinci bölümünde “…Nasrettin Hoca Akşehir’de yatur. Ulemâdan, Ziyade nüktedan kimse idi. Timurleng’e müsâhib oldu. Meşhur kimsedur” kaydı bulunmaktadır. 1638’de Akşehir’i ve türbeyi gezen Evliya Çelebi, Hoca’nın Timur ve Yıldırım Bayazıd ile muasır olduğunu, meşhur “Peştemala fiyat biçme” fıkrasını zımnen belirtmektedir. İhtifâlci Ziya Bey, Nasreddin Hoca’nın “Sultan Orhan Devri (1320-1362) ricalinden olduğunu, Bayezıd Devri’nde de hayatta olduğunu” söylemektedir.

Nasrettin Hoca’nın tarihî şahsiyeti hakkında hülâsa olarak şunları söyleyebiliriz: Hocamızın XIII, XIV veya XV’inci asır başında yaşadığına dair kuvvetli deliller ve belgeler henüz bulunamamıştır. Mevcut belgelerin en güvenilir olanı, Mevlânâ Nasrettin adının geçtiği resmi defterdir. Buna göre zayıf bir ihtimal olarak Hoca’nın belki XIII, belki XIV’üncü asırda yaşadığı söylenebilir.

Ancak bu belgenin bulunabilecek diğer vesikalarla teyidi gerekmektedir. Fıkralarda geçen hususi isimlerden, türbenin mimari özelliklerinden, efsanelerden hareket edip bir sonuca varmak istersek, Nasrettin Hoca’nın XIV’üncü asır başları, XIV’üncü asrın ikinci yarısı ile XV’üncü asır başlarında yaşadığı, kayd-ı ihtiyatla söylenebilir.

“Bugün için mevcut olan bütün bu bilinmezliklere, belirsizliklere rağmen biz, Nasrettin Hoca’nın gerçekten yaşamış bir Türk olduğuna dair inancımızı açıkça ifade ediyoruz”16demektedir.

Yapılacak yeni araştırmalarla ortaya çıkacak yeni belge ve bilgilerin ışığında bu tartışmanın aydınlığa çıkacağına inanıyoruz.

Milli Kütüphane’deki Yazma Metnin Dil ve Üslûp Özellikleri

Türk yazı dilinin tarihi gelişimi içinde bir geçiş devresi sayılabilecek olan XV. yüzyıl büyük önem taşımaktadır, bu etkiler XVI. yüzyılda da devam etmektedir.

Yazımızda XV. yüzyıl etkilerinin yanında Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların çok arttığını, Nasrettin Hoca fıkralarının en önemli niteliği olan halk diliyle ifade edilme özelliğini büyük ölçüde kaybetmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Yazımızda 192 hikâyet yer almaktadır. 151 hikâyet Nasrettin Hoca’ya ait olarak gösterilmiş olup, 41 hikâyette Hoca’nın adı geçmemektedir. Yazmamızdaki Nasrettin Hoca fıkraları Nasrettin Hoca dili ve üslûbu diyebileceğimiz belirgin özellikler gösterir:

I. Fıkralar genellikle “Bir gün Hoca” diye başlar.

II. Fıkralar kısadır. Uzun tasvirlere ve süslü cümlelere yer yoktur. Kolay anlaşılır, akılda kalıcı, az sözle özlü bir anlatımı vardır.

III. Fıkralarında çeşitli mesajlar verir.

IV. Fıkranın son sözünü mutlaka Nasrettin Hoca söyler ve fıkra orada noktalanır.

V. “Bir hikâyede sarhoşluk ya da içki varsa o hikâye Nasrettin Hoca’nın değildir, çünkü Nasrettin Hoca, içkiyi günah sayan Sünnî Müslüman Türklerin gülmece tipidir.

VI. Bir hikâyede ahmaklık, budalalık varsa ve o, bir sıkıntıdan kurtulmak için ahmaklık taslamak, zekâyı gizlemek değilse, bu hikâye Hoca’nın değildir.

VII. Hoca’yı mal-mülk, köle-cariye sahibi gösteren hikâyetler de Nasrettin hikâyesi değildir, çünkü Nasrettin hikâyelerinin özelliği, ömür boyu süren bir yoksulluğu yansıtmasıdır.

VIII. Bir hikâyede iffetsizlik, kadın ihaneti varsa, bu hikâye Nasrettin Hoca’nın değildir. Hoca’nın evlendikten üç ay sonra karısının doğurduğunu, Hoca’nın da bu çocuğa, dokuz aylık yolu üç ayda bitirdiği için, okul çantası aldığını anlatan hikâye, Arap kaynaklıdır.

IX. Bir hikâyede Hoca, maddi kuvvetle güçlü bir insan gibi gösteriliyorsa o hikâye de bizim Nasrettinimizin değildir, çünkü bizim Nasrettinimiz, sorunlarını kol kuvvetiyle değil, aklı ile çözer.

X. Bir hikâyede dalkavukluk, iki yüzlülük, çıkarcılık varsa, Hoca bir paşa ya da büyük adamın emrinde gösteriliyorsa, bu hikâye Hoca’nın değildir, bunlar yabancı kaynaklardan Hoca’ya yakıştırılmış hikâyeler olabilir.”17

Nasrettin Hoca fıkralarının birçoğu atasözü ve deyimler gibi bir toplumun hayat tecrübelerini, hayata ba

kış açılarını kısa, özlü, ahenkli, kalıplaşmış bir anlatımla yansıtmaktadır.

Yazmamızdaki bazı fıkraların sonuna eklenmiş olan “işte beyne’nnas mesel olmuştur” açıklamasıyla müstensih, Nasrettin Hoca fıkralarında geçen özlü sözlerin atasözü ve deyim değeri taşıdığını belirtmek istemektedir. Nasrettin Hoca fıkraları atasözlerimiz ve deyimlerimiz gibi toplum psikolojisini, hayat görüşünü, uzun yıllar denenip, gözlenmiş gerçekleri alarak adeta bir ayna gibi yansıtmaktadır. Kimi zaman iğneleyici, yerici, fakat her zaman özlü, etkili bir dille konuşan Nasrettin Hoca fıkralarının arasında deyim ve atasözü niteliğini kazanmış olanlar az değildir. Fıkraları baştan sona anlatmaya gerek kalmadan temel söz veya cümle yeterli olur, bu da Nasrettin Hoca fıkralarında en derin düşüncelerin en yalın halk diliyle anlatılmasından, bir deyim sağlamlığı, özlülüğü taşıyan ifadeleri ile halk diline güç katmış bir dil eğitimcisi olmasındandır.

Ayağını sıcak tut, başını serin. Kendine bir iş bul, düşünme derin, bindiğin dalı kesme, dağ yürümezse abdal yürür, el elin eşeğini türkü söyleye söyleye arar, bir tökezleyen atın başı kesilmez, parayı veren düdüğü çalar, ye kürküm ye…

Nasrettin Hoca’nın her biri ayrı bir hikmet taşıyan ve dilimizde yer etmiş sözleri bu kadarla kalmaz. Atasözü, deyim ve telmihleri ile Nasrettin Hoca dilimizi kelime ve anlam açısından zenginleştirir. Canlı örnekleri ile dili renklendirir, aydınlatır.

Bütün bunlara eğitici olması da eklenince, Nasrettin Hoca’nın erişilmezliği bir kez daha ortaya çıkar.

Hoca yalnız fikri ile değil, zikri ile de bizim, bizdendir, bizdir. Güzelim sözleri uçuşur yanımızda, yöremizde. Yeri gelince, anlatamayınca derdimizi, yetişir imdadımıza: Beceremeyince bir işi; Acemi bülbül bu kadar öter, der avunuruz ….

Yararsız işlerle uğraştığımızda; dostlar alış verişte görsün, der tartarız kendimizi …

Biraz fazlaca söz edilmişse bizden, elin ağzı torba değil ki büzesin, deriz …

İpe un seriyor, diye sitem ederiz dostlarımıza …., Bu karmaşık düzende, Ne sen sor, ne ben söyleyeyim, deriz. Bir kör döğüşüdür, gidiyor. Kabak tadı verdi. Mavi boncuğum sende diyenlerden kaçınıp, umudumuzu şu dağın ardına bırakırız … derken …. Yorgan gider, kavga biter.

Yer yer sıkıntılarla dolu hayatta Hoca’nın sözleri yüzümüze gülüş, ağzımıza tad olur.

Nasrettin Hoca, fıkralarında, bireysel ve toplumsal hayatla ilgili, gerçekleşmesi istenen davranış özelliklerini oluşturan eğitici mesajların yanında, insan sevgisi, esneklik, zeka gibi çağdaş özellikler taşıyan bir kişilik çizerek de başlı başına bir eğitim değeri yaratmaktadır.

Türk kültürüne ve Türk toplumuna, Nasrettin Hoca kişiliğinin önemli katkıları olabilir.

* Yazmamızda Osmanlıca kelimeler ve tamlamalar çok fazla kullanılmıştır.

hâr-bende, musahabet,

* n sesi, emir II. tekil ve çoğul şahıslar için kullanılmıştır: dinlen, kon, etirün

* k>h değişmesi görülmüştür, kangı>hangi

* Kelime hazinesi; eyit-= söylemek; kapu kakmak-= kapı çalmak; nesne yok-= bir şey yok… gibi kullanımlara sıkça rastlanılmaktadır.

Kıbrıs’tan Derlenen Nasrettin Hoca Fıkralarının Dil ve Üslûp Özellikleri

Derlememizdeki 66 fıkranın 12’si Nasrettin Hoca fıkralarından işlenen konu ve uzunluk yönünden farklılıklar göstermektedir.

Nasrettin Hoca fıkralarına halkın yaşayışının aynen aksettiğini “Yes ve No” adlı fıkrada bir kez daha görüyoruz. Kıbrıs Türk Halkının yaşantısında İngiltere ile ilişkiler önemli yer tutuyor, çoğu İngilizce, önceki nesiller hem İngilizce, hem Rumca biliyor.

Kıbrıs Türkçesinde;

* Genellikle soru eki kullanılmamakta, soru anlamı konuşma dilinde vurgu ile belirtilmektedir.

* Konuşma dilinde (n) (ünsüz türemesi), (ünlü türemesi) görülmektedir. Kendine kelimesi (genne) şeklinde çok sık kullanılıyor. Özellikle “Baf” yöresinden göç edenlerin bu kelimeyi sıklıkla kullandıkları gözleniyor.

* (cik) küçültme, sevgi, acıma eki sık kullanılıyor.

* Kelime Hazinesi

hediye>hedaye i>a değişmesi

inanmazsan > inanmazısan ünlü türemesi

eşeğini>eşeciğini cik küçültme eki

yatar>yatır a>i değişmesi

gençken>gençıkana’ken-kan’ ünlü türemesi

Nasrettin Hoca Fıkralarında Mekân ve Zaman

1. Mekân


Nasrettin Hoca’nın fıkralarında mekânın Hoca’nın doğduğu, öğrenimini yaptığı, yaşayıp öldüğü çevre olan

Sivrihisar, Konya, Akşehir, Karahisar gibi şehir ve kasabalarla, köyler, dağlar, çarşı, pazar, çeşme başı, hamam, mezarlık gibi Türk halkının hayatını geçirdiği doğal mekân olduğunu görüyoruz.

Bunların dışında, açıkça belirtilmese de bize dini görevlerini yerine getirdiğini düşündüren Arabistan ve Malatya adına rastlanmakta, Hoca’nın beş fıkrası da sarayda geçmektedir.

Kıbrıs’tan derlenen fıkralarda mekânın tüm Kıbrıs Adası olduğu, Hoca’nın Londra’ya gitmekten söz ettiği görülmektedir.

2. Zaman

Yazmamızdaki Hoca’ya ait fıkraların 125 tanesi “Bir gün Hoca” beşi “Bir gice” diye başlıyor. Kıbrıs’tan derlenen fıkralarda da zaman, “Bir gün Hoca” diye başlıyor.

3. Kişiler

Nasrettin Hoca fıkralarında yer alan kişilerin hemen hepsi gerçek, doğal, Hoca’nın yaşadığı çevreden insanlardır.

Yazmamızda; yöneticiler (Sultan Alaaddin, Padişah, Bey, Timurlenk, Bağdat Halifesi, Kadılar, Kazasker), Halkı (cemaati, köylüleri, meslek sahipleri, özürlüler, İstanbullu hanımlar, Yahudiler, Çingeneler), aile fertleri bulunmaktadır.

Bütün inceleme ve araştırmalarımız göstermiştir ki …

Her metin yaratıldığı, söylendiği toplumun zaman, yer, dil, espri anlayışını ve kişilik özelliklerini taşımaktadır.

İncelediğimiz metinlerin ışığında:

1. Dini görevlerini yerine getiren, içki içmeyen cemaatine dini konularda yol gösterirken hoşgörülü olan, insancıl bir Osmanlı-Türk Müslüman Nasrettin Hoca tipi,

2. Halk diliyle konuşan, hoşgörülü, Londra’ya giderken İngilizce öğrenmeye çalışan, Kıbrıs Türk halkının özelliklerini taşıyan bir Nasrettin Hoca tipi ortaya çıkmaktadır.

Bu da bize gösteriyor ki her toplum birbirinden etkilense de kendi toplumsal özelliklerini, yaşam biçimini Nasrettin Hoca’ya aksettirmekte, buna göre bir tip oluşturmaktadır.

Sonuç


Nasrettin Hoca’nın çizdiği, insandan hayvana, ekmekten suya kadar, her varlığa sevgi dolu, adil, olgun, tatlı dilli, güler yüzlü, her duruma uyum sağlayan, doğal insan tipini tüm çizgileri ve felsefesi ile çocuklarımıza tanıtmak, “Çağın Çocuğu”18 yetiştirme yollarından biri olan “en iyi örnekleri gösterip, benimsetmek”, için gereklidir.

Derslerdeki sıkıcı havayı dağıtmak, güleryüzle iş görme alışkanlığını çocuklarımızda geliştirmek, sağaltıcı eğitimi yaratabilmek için Türk güldürü kaynaklarına eğilmek zorundayız. Tüm dünya, eğitim programlarında bu yoldan yararlanmaktadır. Bu alandaki önerilerimizi şöyle sıralayabiliriz.

1) Kültürel değerlerimizin en önemlilerinden olan Nasrettin Hoca’yı bir eğitim konusu ve hazinesi olarak ele almalı, her derecedeki okulumuzda onu işlemeliyiz.

2) Üniversitelerimizdeki tezlerde, Nasrettin Hoca gibi, Yunus Emre gibi kendi değerlerimize daha çok yönelmeliyiz.

3) Sanatın her dalında yarışmalar açıp, bu alandaki çalışmaları ödüllendirmeliyiz.

4) İlkokullarda, kuklalar ve okul oyunları ile Nasrettin Hoca’nın eğitim mesajlarını sevdirerek vermeliyiz.

5) Nasrettin Hoca’yı çizgi filmle, çizgi romanla, çocuklarımızın karşısına özenle çıkarmalıyız ki, Red Kitlerin, Pokemonların, Miki Mausların yerine geçirebilelim.

6) Karikatüre çok uygun çizgileri ile Hocamız milli karikatürümüzün esin kaynağı olmalıdır. Ressamımız resmini, heykeltraşımız heykelini yapmalı, hikâyecimiz, romancımız, hikâyesini, romanını yazmalı, tiyatromuz, sinemamızla, televizyonumuz, radyomuzla, dergimiz, gazetemizle, bilim adamımız, sanatçımızla el ele, kafa kafaya vermeli, çalışıp çabalamalıyız ki, hem çağdaş, hem Türk, hem Batılı, hem biz olalım. Kendi sentezimize varabilelim.

DİPNOTLAR

1 Şükrü, Kurgan. Nasrettin Hoca Fıkralarında Türk Halk Yaşayısının İzleri, Türk Dili Dergisi, C. XIX, sayı 207, s. 491.

2 Mehmet, Önder. Milletlerarası Nasrettin Hoca Sem., Bil. K. B. Yay. 131, Ankara 1990, s. 283-285.

3 Saim, Sakaoğlu. Avrupalı Seyyahların Eserlerinde Nasrettin Hoca, Türk Folk. Araş. 1981/1 K. B. MİFAT Yay. s. 59-73.

4 Şükrü, Kurgan. “Türk Mizahında Nasrettin Hoca”, Ilgaz Der., sayı 4, Ağustos 1965, s. 15-21.

5 Bahaî, (Veled Çelebi İzbudak), Letâif-i Hoca Nasrettin, İkbal Ktp. İst. 1926, s. 5.

6 M. Fuat Köprülü. Nasrettin Hoca, Kanaat Matbası, İst. 1918, s. 9.

7 Köprülü, a.g.e. s. 58.

8 İ. Hakkı, Konyalı. Nasrettin Hoca’nın Şehri Akşehir, Numune Mat. İst. 1945, s. 385-386.
9 Konyalı, a.e.s.. 475.

10 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. III, s. 16.

11 Latifî Tezkiresi, s. 290.

12 Konyalı, a.g.e. s. 472.

13 Konyalı, a.e.s. 753.

14 Konyalı, a.e.s. 460-467.

15 Konyalı, aynı.

16 Metin, Akar. “Nasrettin Hoca”, Lale Dergisi, 1986, sayı 4.

17 Şükrü, Kurgan. “Nasrettin Hoca Üzerine”, I. Milletlerarası Nasrettin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1989, s. 227-228.

18 Oğuz Kazım, Atak. “Çağın Çoçuğu”, Türk Dili Dergisi, C. XXVI, sayı 249, s. 230-235.


KAYNAKLAR

Türkiye Milli Kütüphane’deki “Hikâyât-ı Hoca Nasre’d-din Efendi” (İstinsah tarihi 1777) adlı yazma.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden derlenen Nasreddin Hoca fıkraları alınmıştır.

Akar, Metin. (1986) “Nasrettin Hoca”, Lale Dergisi, sayı 4.

Boratav, Pertev Naili. “Nasrettin Hoca”, İnsan Mecmuası, C. 1. Sayı 1. (1996) N. Hoca Edebiyat Dergisi Yayınevi, Ankara.

____ (1989) “Nasrettin Hoca’nın Kişilik ve Fıkralarını Yorumlama Denemeleri Üzerine”, Robert Anhesger. Armağanı, Editions Divit Press Ist.

–––, Nasreddin Hoca (1996) Ed. Der. Yay. ANKARA.

Bozyiğit, A. Esat. (1987) Nasrettin Hoca Bibliyografyası. Kültür ve Turizm Bakanlığı MIFAD Yay., No. 79, Başbakanlık Basımevi, Ankara.

Ebu’l-Hayr-I Rumi. (1974) Saltuk-nâme (Tıpkıbasım), Yayına Haz. Şinasi Tekin, Harvard Uni. Yay.

Evliya Çelebi. (1896) (Evliya Mehmet Zılli İbn-ı Derviş) Seyahatnâme, C. III, Tabeden Ahmet Cevdet, İkdam Matbaası, İstanbul.

Gölpınarlı, Abdülbaki. (1961) Nasrettin Hoca, Remzi Kitabevi, İstanbul.

İzbudak, Veled. (1936) Atalar Sözü, T. D. K. Yay. İstanbul.

–––, (1926) Letâif-i Hoca Nasrettin, İkbal Kitabevi, İstanbul.

Konyalı, İbrahim Hakkı (1945) Nasrettin Hoca’nın Şehri Akşehir, Tarihi Turistik Kılavuz, İstanbul.

Köprülü, Fuat, (1918) Nasrettin Hoca Hikâyeleri, Kanaat Matbaası, İstanbul.

–––, (1959) Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu. TTK Yay. TTK Basımevi Ankara.

Kurgan, Şükrü (1968) “Nasrettin Hoca Fıkralarında Türk Halk Hayatının İzleri”, Türk Dili Dergisi, Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı.

–––, (1943) Izahlı Eski Metinler Antolojisi, Ankara.

–––, (1984) “Nasrettin Hoca’da Kara Mizah” Öğretmen Dünyası Dergisi, Sayı 55, Yıl, 5, Ankara.

–––, (1965) “Türk Mizahında Nasrettin Hoca” Ilgaz Der., Sayı 4.

–––, (1982) Folklor ve Edebiyat, Adam Yayınevi, İstanbul.

–––, (1974) “Nasrettin Hoca Üzerine” I. Uluslararası Türk Folklar Semineri Bildirileri, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Enstitüsü Müdürlüğü Yay., Ankara.

Lâmii-zâde Abdullah Çelebi, (1978) Letâif Kervan K. B. S. A. Ş. Mtb., İstanbul.

Önder, Mehmet, (1990) “Nasrettin Hoca”, Milletlerarası Nasrettin Hoca Semineri, A. Ü. Bas. Ankara.

Sakaoğlu, Saim. (1991) Türk Fıkraları ve Nasrettin Hoca, Konya.

–––, (1981) Avrupalı Seyyahların Eserlerinde Nasrettin Hoca, Türk Folk. Araş. Kültür Bakanlığı, MIFAD Yay. Ankara,

Timurtaş, K. Faruk (1981), Eski Türkiye Türkçesi, İstanbul Üni. Ed. Fak. Yay. İstanbul.

Tokmakçıoğlu, Erdoğan (1971), Bütün Yönleriyle Nasrettin Hoca, Sinan Yay. Kitap no: 8, İstanbul.

Tör, Nükhet, (1992) Türkçe ve Rumca Olarak Söylenen Nasrettin Hoca Üzerine Bir İnceleme Metin I-II (yayınlanmamış doktora tezi).


Bir Eğitimci Olarak Nasreddin Hoca
prof. dr. Abdullah Özbek

Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi / Türkiye

A. Giriş

asreddin Hoca yaşamış bir şahsiyet midir? O’nun adına söylenen nükteler gerçekten O’na mı aittir?

Başka ülkelerin Nasreddin Hoca’ya sahip çıkmaları ne anlama gelmektedir?1 Biz yeterli ölçüde sahip çıkabildik mi?

Hoca’nın kültür tarihimizdeki yeri nedir? Niçin O’nun nükteleri, zihinlerde daha çok yer etmiştir?

Hoca’nın nükteleri sırf güldürmek için mi anlatılır?

Yabancı ülkelerde yaşayan Türk çocukları, neredeyse fıkralarımıza gülemez hale gelmişlerdir. Deyim ve ata sözlerimizi de anlamakta büyük güçlük çekmektedirler. Nasreddin Hoca nükteleri ile, biraz olsun onları bu vahim durumdan kurtarabilir miyiz?

Nasreddin Hoca vasıtasıyla insanların mizah duygularını harekete geçirip bazı sertlikleri ve kaba davranışları önleyebilir miyiz?

Toplumun çeşitli kesimlerinde yönetici olarak bulunan kişiler, Nasreddin Hoca Nükteleri’nden alacakları ilhamla daha başarılı olabilirler mi?

Günümüzde, çeşitli seviyede pek çok iletişim problemleri vardır. Nasreddin Hoca nükteleri bunun çözümüne ne derece yardımcı olabilir?

Nasreddin Hoca’nın nüktelerini öğretmen ve öğrencilerimize öğrettiğimiz takdirde eğitimin kalitesini artırabilir miyiz?

Nükteler yardımıyla bir düşünme eğitimi verebilir miyiz?

Hoca’nın nükteleri üzerinde düşündürerek, toplumda katılımcılık, hoşgörülülük, işbirliği ve teşebbüs ruhu uyandırılabilir mi?

İşte bu ve benzeri sorular, bizi Nasreddin Hoca konusunda düşünmeye ve araştırmaya sevk etmiştir.

Neticede O’nun eğitimci bir kişiliğe sahip olduğunu gördük. Bu konudaki tespitlerimizde, “Nasreddin Hoca Fıkraları” olarak sunulan nükteleri esas aldık.2

Bu fıkralar, Türk’ün aklını, şuur altını, zekâ inceliğini, nükte gücünü ve hayat felsefesini belli ölçüde yansıtmaktadır. Halkımızın mizah dehasını temsilde de önemli bir kilometre taşıdır. Bu sebepten, birçok mütefekkir, sanatkar, yazar ve karikatüriste ilham kaynağı olmuştur.

Hoca, kelimenin tam anlamıyla eğitimci bir millî şahsiyettir. Yediden yetmişe her kademedeki Türk halkı O’nu tanımakta, sevmekte, fıkralarını kendi mizahına vasıta yapmaktadır.

Hoca’nın bu derece gönülden sevilmesinin ana sebebi, O’nun nüktelerinde ele alınan konuların hayatla iç içe olması ve her seviyedeki insana hitap etmesidir.

Hoca’nın fıkralarına gülünür. Ama asıl amaç güldürme değil; düşündürerek insan davranışlarında müspet yönde değişiklik meydana getirmektir. Bir mantıksızlığın, düzensizliğin ve tutarsızlığın göz önüne serilişi hep bu yüzdendir.

Hoca, mizahlarının ilk bölümünde zekâsını göstermez. Bunun sebebi, halkın seviyesine inmektir. İkinci kısımda ise, kademeli bir şekilde dersini verir.

Hoca’nın fıkralarında tabiat ve toplum unsurları çoktur. O’nun nüktelerinin ayırt edici özelliği, zamana, mekâna, olaylara ve problemlere uygunluk arz etmesidir. Bu yönüyle Hoca, büyük bir eğitimcidir. Bu nüktelerin bir özelliği de, her zaman vuku bulması muhtemel olan sade olayları konu edinmesidir. Bu sebepten nüktelerdeki dersler, her zaman tazeliğini koruyacaktır.

Eğitim ve öğretim işini kendilerine meslek olarak seçenlerin, özellikle, Hoca’dan öğrenecekleri çok şey vardır.

Biz, iddiasız bir şekilde, konuyla ilgili bazı tespitlerimizi ortaya koymaya çalıştık. Ümit ederiz ki,

bu sahada araştırma yapanlar, konuyu daha da derinleştirirler.

B. Hoca’nın Hayatı

Büyük halk filozoflarından olan Nasreddin Hoca, 1208’de Sivrihisar’ın Horto köyünde dünyaya gelir, 1284’de de Akşehir’de vefat eder. Devir, Anadolu Selçuklu devridir.3

Babası, köyün imamı Abdullah Efendi’dir. Okuma-yazma, ilmihal bilgisi, Arapça ve Farsça’yı ondan öğrenir.4

Hoca, küçük yaştan itibaren, çalışkanlığı ve afacanlığı ile bütün dikkatleri üzerine çeker. Bununla birlikte çocuk denecek yaşta Kur’an’ı hıfzeder. Aynı zamanda, fıkıh5 ve kelâm ilmi6 sahasında da derin bilgiye sahip olur.

Babası ölünce, yerine imam olarak geçer. Ama bu meslekte pek fazla gözü yoktur. O, her şeyden önce, sürekli okuma ve araştırma azmiyle yanıp tutuşmaktadır. Bu sebepten, imamlığı bırakarak ilim uğruna yollara düşer; birçok kasaba ve şehir dolaşır, insanların problemlerini yakından tetkik eder, gördüğü aksaklıklar karşısında içi burkulur.

Sadece görmekle yetinmez, hal çarelerini de araştırır. Âdeta bir psikolog ve sosyolog gibi insanların davranışlarını gözler, tahlil eder, kendine has metotlarla çözümler üretir. Bu yönüyle O, büyük bir eğitimcidir. O bu yola kendisini küçük yaştan beri adamıştır. Öyle ki, bazı aksaklıkları halka daha iyi gösterebilmek için, kendi üzerinde deneme yapmaktan bile çekinmemiştir. Bu tıpkı, bir ilaç keşfeden bilim adamının, kobay kullanma yerine, ilacı önce kendi üzerinde denemesi gibidir. Her eğitimci ve araştırmacı bunu göze alamaz. Böyle bir davranış, hem bilgi hem de yürek ister.

Hoca insanları eğitmenin bir toplum işi olduğunu bilir. O’na göre insanların eğitiminden herkes sorumludur. Sadece tek bir kişinin doğru olması yetmez.

Hoca bu düşüncesini şu nüktesi ile anlatır:

Bir gün eşeğe ters biner. Görenler hep bir ağızdan avazları çıktığı kadar bağırır:

-Niçin eşeğe ters biniyorsun?

Hoca cevap verir:

-Kabahat yalnız benim mi? Eşek ters duruyor. Onun hiç mi suçu yok? Eğer o doğru olsaydı, ben doğru binecektim. Niçin eşekte suç bulmuyorsunuz da hep beni paylıyorsunuz?


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin