Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə122/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   118   119   120   121   122   123   124   125   ...   178

6. Meslek gayreti,

7. Mevzûda çeşitlilik ortaya koyma düşüncesi,

8. İbret için eser yazma,

9. Müelliflerdeki Türkçe şuuru,

gibi sebepler bu devir dil yâdigârlarının yazılmasına temel teşkil etmiştir. Bunlara ilâveten bizim tesbit ettiğimiz sebeplerden başka, çeşitli sebeplerle eser yazılmasının da, ihtimâl dâhilinde bulunduğunu belirtmek gerekmektedir.

Ayrıca Türkçenin bu asırlarda iki derdi vardır. Birincisi, gramerinin bulunmayışı; ikincisi, kısırlığı ve nasıl zenginleşeceğidir.

Başta Şeyhoğlu Mustafa, Âşık Paşa olmak üzere Kemâl-i Zerd’den Âlî hattâ Fuzûli’ye90 kadar hemen her şair ve yazarda bu fikir bulunmaktadır. Bunlar içerisinde; bilhassa Şeyhoğlu Mustafa ile Âşık Paşa’da; Türkçenin gramerinin olmadığı ve yapılması gerektiği fikri yer almaktadır. Bu ancak gayret ve sabırla Türkçenin işlenmesine bağlıdır.

Sabuncuoğlu ve Âlî’nin ele aldıkları Türkçenin kısırlığı ve ifâdeden mahrumluğu; ancak Arapça ve Farsçadan alınan kelimelerle kurtarılabilir. Bu dillerden alınan kelimelerle Türkçe zenginleşecek ve süslenecektir.

Bir de herhangi bir fikir ileri sürmeden Türklüğe ve Türkçeye hizmet aşkı ile eser verenler vardır. Gülşehrî, Kadı Darîr ve Lâmiî gibi şair ve müellifler bu guruba dâhildirler. Bunlarda hissî olarak Türkçe sevgisinin ağır bastığını belirtmek gerekmektedir.
DİPNOTLAR

1 İ. Hakkı Uzunçarşılı; Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK Yayınlarından VII. seri sa 2a, TTK Basımevi, Ankara 1969, s. 210.

2 İ. Hakkı Uzunçarşılı; a.e., s. 329.

3 Nihat Sami Banarlı; Dâsitân-ı Tevârih-i Âl-i Osman ve Cemşîd ü Hurşid Mesnevisi, İstanbul 1939.


4 İ. Hakkı Uzunçarşılı; a.e., s. 6.

5 Atsız, Âşıkpaşaoğlu Tarihi, 1000 Temel Eser, Birinci Baskı, Millî Egitim Basımevi, İstanbul 1970, s. 11.

6 Mustafa İsen; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, İnceleme-metin, Doktora Tezi, Erzurum 1979, s. 10.

7 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 45.

8 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 46.

9 M. Çetin Varlık; Germiyanoğulları Tarihi (1300-1429), Ankara 1974.

10 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 46.

11 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 51.

12 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 56.

13 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 80, 82.

14 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 105.

15 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 113.

16 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 142.

17 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 142.

18 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 143.

19 İ. Hakkı Uzunçarşılı: a.e., s. 139, 144.

20 Erzurumlu Mustafa Darîr; Sîretü’n-Nebî, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Koğuşlar Nr.: 993, s. c., vrk. 2a/16-20 beyitler.

21 İ. Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Tarihi I. c., 3. baskı, Ankara 1972, s. 160-161.

22 Muharrem Ergin; Kadı Burhaneddin Divanı, İst. Üniversitesi Ed. Fak. Yayınları, Nr: 2224, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1980.

23 Nihat Sami Banarlı; Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1971, I. c., s. 440; Sâmiha Ayverdi; Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, Damla Yayınevi, İstanbul 1975.

24 Faruk K. Timurtaş; Tarih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul 1981, s. 86.

25 Sadece Mesneviler için bkz, Amil Çelebioğlu; Sultan II. Murâd Devri Mesnevîleri, Doçentlik tezi, Erzurum 1976.

26 Mustafa Canpolat: Ömer bin Mezid, Mecmûatü’n-Nezâir, TDK yayınları, A. Ü. Basımevi, Ankara 1982, s. 11.

27 İ. Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Tarihi I. c., s. 540-541.

28 Kemâl Yavuz; Şeyhoğlu Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, Ankara 1991.

29 Şerafettin Turan; Tevârîh-i Âl-i Osman, İbn Kemâl, Türk Târih Kurumu Basımevi, Ankara 1970, s. 37.

30 Mustafa Canpolat; Tıpkıbasımlarıyla Türk Dili ve Edebiyatı Örnekleri, Ankara 1981, s. 9.

31 Hikmet Ertaylan; Behcetü’l-Hadâik fî Mev‘izetü’l-Halâyık, tıpkı basım, İstanbul 1960, vrk. 2b/3-11/Yusuf Ziya Öksüz nüshası vrk. 2a/1-10, (Bu nüsha muahhardır. Eserin dili Anadolu sahasına ayarlanmaya çalışıldığı hâlde müstensihin eseri anlayamaması, yanlışlıklara sebep olmuştur).

32 Yazıcoğlu Ahmed-i Bicân; Envâru’l-’Âşıkîn, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1301, s. 3-5.

33 Yazıcoğlu Ahmed-i Bicân; Envâru’l-’Âşıkîn, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1301, s. 3-5.

34 M. Şerafeddin; Mevlânâ’da Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şiirler, Türkiyat Mecmûası, İstanbul 1934, s. 112.

35 M. Şerafeddin; a.m.

36 Veled Çelebi (İzbudak); Divân-ı Tilrkî-i Sultân Veled, İst, 1341.

37 Mecdut Mansuroglu; Sultan Veled’in Türkçe Manzûmeleri, İstanbul 1958.

38 Mecdut Mansuroglu; a.e., s. 16-17.

39 Mecdut Mansuroglu; a.e., s. 25.

40 Kemal Yavuz; Muînî’nin Mesnevî-i Murâdiyyesi, Basılmamış Doktora tezi, İstanbul 1977, s. XXVI.

41 Kemal Yavuz; a.e., s. 524, 6313. beyit.

42 Kemal Yavuz; a.e., s. 362, 4327. b.

43 İ. Hikmet Ertaylan; Tabiatnâme, İstanbul 1960, s. 5/9-13.

44 İ. Hikmet Ertaylan; Tabiatnâme, İstanbul 1960, s. 6/1-3.

45 Selahaddin Olcay; Ebu’l-leys Semerkandî, Tezkiretü’l-evliya (Tercümesi), İnceleme-metin-indeks, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1965, s. 90 (vrk. 3b/1-9).

46 Şeyh Mesud bin Osman; Ferhengnâme-i Sâ’di Tercümesi, musahhihi, Kilisli Rifat, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1340-1342, s. 5/29-37.

47 Şeyh Mesud bin Osman; a.e., s. 6/41-58.

48 Sedit Yüksel; Mehmed, Işk-nâme (İnceleme-Metin) A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yayınları: 150, A. Ü. Basımevi, Ankara 1965, s. 72.

49 Vecihe Hatiboğlu; Cerrahiye-i İlhaniye Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Nr: 97, TTK Basımevi, Ankara 1956.

50 Vecihe Hatiboğlu; a.e., s. 1.

51 Vecihe Hatiboğlu; a.e., s. 10, 20.

52 Vecihe Hatiboğlu; a.e., s. 20.

53 Vecihe Hatiboğlu; a.e., s. 27, 28.

54 Vecihe Hatiboğlu; a.e., s. 27, 28.

55 Âgâh Sırrı Levend; Gazavat-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-nâmesi, TTK Basımevi, Ankara 1956, 167-184. beyitler.

56 Enverî, Düstûrnâme-i Enverî, Devlet Matbaası, İst. 1928.

57 İ. Hikmet Ertaylan, Bahrü’I-Hakayık, İstanbul 1960, s. 16 (vrk. 5/a8).

58 Mehmet Öztürk; Aşık Paşa, Garîb-nâme, (İnceleme-metin-indeks), Mezuniyet tezi, Eruzurum 1970, Ed. Fak. Araştırma Kitaplığı, Nu. 1970/11, s. 8 (vrk, lb (6-9).

59 Kemal Yavuz; Âşık Paşa, Garib-nâme, I/1, s. 7.

60 Kemal Yavuz; Âşık Paşa, Garib-nâme, II/2, İstanbul 2000, s. 953-954.

61 Kemal Yavuz; Âşık Paşa, Garib-nâme, II/2, İstanbul 2000, s. 955-957.

62 Kemâl Yavuz; Şeyhoğlu, Kenzü’I-Küberâ ve Mehekkü’l-‘Ulemâ, Ankara 1991, s. 26-27.

63 Kemâl Yavuz; a.e., s. 27.

64 Kemâl Yavuz; a.e., s. 27-28.

65 Kemâl Yavuz; a.e., s. 28.

66 Kemâl Yavuz; a.e., s. 28.

67 Kemâl Yavuz; a.e., s. 28.

68 Devletoğlu Yûsuf (Balıkesirli); Vikâye Şerhi, Atatürk Üniv. Ktp. Agâh Sırrı Levend Yazmaları Nu: 459, vrk. 2a/4-17, 2b/17, 3a/1-12.

69 İ. Hikmet Ertaylan; Sinan Paşa, Maarif-nâme, İstanbul 1961, s. 25. 26.

70 İ. Hikmet Ertaylan; a.g.e 26 vd.

71 İ. Hikmet Ertaylan; Sinan Paşa, Maarif-nâme, İstanbul 1961, s. 27.

72 Agâh Sırrı Levend; Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr (tıpkı basım), Ankara 1957, Önsöz, s. 11 vd.

73 Sadettin Kocatürk; Gülşehri ve Feleknâme, Kültür ve Turizm Bakanlıgı, 1000 Temel Eser Dizisi: 90, Ankara 1982, s. 26-27.

74 Agâh Sırrı Levend; Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr (tıpkı basım), Ankara 1957, Önsöz, s. 11 vd.

75 Erzurumlu Mustafa Darir; Sîretü’n-Nebî, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Koğuşlar Nu: 993, 3. c. vrk. 72b/17-21, 73a/3, 2a/15-20.

76 Fuad Köprülü; Edebiyat Araştırmaları, TTK. Basımevi, Ankara 1966, (Millî Edebiyat Cereyanınm ilk Mübeşşirleri), s. 274.

77 Ali Karamanlıoglu; Türk Dili Nereden Geliyor Nereye Gidiyor, Hareket Yayınları, İstanbul 1972, s. 60.

78 Hamit Bilen Burmaoğlu; Lâmiî Çelebi Divânı, Dok. t. Erz. 1983, s. 117.

79 İsmail H. Ertaylan: Bahrü’l-Hakâyık, İstanbul 1960, s. 16.

80 İsmail H. Ertaylan: Bahrü’l-Hakâyık, İstanbul 1960, s. 16.

81 İ, Hikmet Ertaylan; a.e., vrk. 4b/12.

82 Mustafa İsen; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, inceleme-metin, doktara tezi, Erzurum 1973, s. 8-9, 1.

83 Mustafa İsen; a.e., s. 8-9, 1.

84 Mustafa İsen; a.t., s, 10.

85 Mustafa. İsen; a. t. s. 25.

86 Mustafa İsen; a.t., s, 18.

87 Mustafa. İsen; a. t. s. 25.

88 Mustafa İsen; a. t., s. 83.

89 Mustafa. İsen; a. t. s. 25.

90 Fuad Köprülü; a.g.e., s, 274-5.
Âşık Paşa; Garib-nâme, Atatürk Universitesi, Özege Kütüphânesi, Âgâh Sırrı yazmaları Nu: 389.

Atsız; Aşıkpaşaoğlu Târihi, 1000 Temel Eser 1. Baskı, Millî Egitim Basımevi, İstanbul 1970.

Ayverdi, Sâmiha; Türk Târihinde Osmanlı Asırları, 1. cild, Damla Yayınevi, İstanbul 1975.

Banarlı, Nihat Sâmi; Dâsitân-ı Tevârih-i Âl-i Osmân ve Cemşid ü Hurşid Mesnevisi, İstanbul 1939.

Banarlı, Nihat Sâmi; Resimli Türk Edebiyatı Târihi, 1. cild, İstanbul 1971.

Burmaoğlu, Hamit Bilen; Lâmiî Çelebi Dîvânı, Doktora tezi, Erzurum 1985.

Canpolat Mustafa-Erimer Kayıhan; Tıpkıbasımlarıyla Türk Dili ve Edebiyatı örnekleri, Ankara 1981.

Canpolat, Mustafa; Ömer bin Mezid, Mecmûatü’n-Nezâir, TDK. yayınları, A. Ü. Basımevi, Ankara 1982.

Çelebioğlu, Âmil; Sultân II. Murât Devri Mesnevileri, Doçentlik tezi, Erzurum 1976.

Devletoğlu Yusuf (Balıkesirli), Vikâye Şerhi, Atatürk Üniversitesi, Özege Kütüphânesi, Âgâh Sırrı yazmaları Nu. 499.

Enverî; Düstürnâme-i Enverî, Devlet Matbaası, İstanbul 1928.

Ergin, Muharrem; Kadı Burhaneddin Divânı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Nu: 2224, Eebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1980.

Ertaylan, İ. Hikmet; Bahru’l-Hakâyık, İstanbul 1960.

Ertaylan, İ. Hikmet; Behcetü’l-Hadâık fî-Mevizeti’l-Halâyık, tıpkı basım, İstanbul 1960.

Ertaylan, İ, Hikmet; Sinan Paşa, Maârif-nâme, İstanbul 1961.

Ertaylan, İ. Hikmet; Tabiat-nâme, İstanbul 1960.

Hatiboğlu, Vecihe; Cerrahiye-i İlhâniye, A. Ü. Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi yayınları Nu: 97, TTK Basımevi, Ankara 1955.

İsen, Mustafa; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, İnceleme-Metin, Doktora tezi, Erzurum 1970.

Karamanlıoğlu, Ali; Türk Dili Nereden Geliyor Nereye Gidiyor, Hareket yayınları, İstanbul 1972.

Kocatürk, Sadettin; Gülşehri ve Felek-nâme, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları: 511, 1000 Temel Eser Dizisi: 90, Başbakanlık Basımevi, Ankara, Ağustos 1982.

Köprülü, M. Fuâd; Edebiyat Araştırmaları, TTK. Basımevi, Ankara 1966.

Levend, Âgâh Sırrı; Gazavat-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-nâmesi, TTK, Basımevi, Ankara 1956.

Levend, Âgâh Sırrı; Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr (tıpkıbasım) Ankara 1957.

M. Şerafeddin; Mevlânâda Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şiirler, Türkiyât Mecmuası, sayı 4, İstanbul 1934.

Mansuroğlu, Mecdut; Sultân Veled’in Türkçe Manzûmeleri, İstanbul 1958.

Mustafa Darîr (Erzurumlu), Sîretü’n-Nebî, Topkapı Sarayı Ktp, Koğuşlar, Nu: 993, 3. cild.

Olcay, Selahaddîn; Ebu’l-Leys Semerkandî, Tezkiretü’l-Evliyâ, (tercümesi), inceleme-metin-indeks, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1965.

Öksüz, Yusuf Ziyâ; Mukaddime-i Kutbutddîn, İnceleme-metin-sözlük, doktora tezi, Erzurum 1976.

Öztürk, Mehmed; Âşıkpaşa, Garibnâme (İnceleme-metin-indeks), mezuniyet tezi Edebiyat Fakültesi Araştırma kitaplığı Nu: 1970/11, Erzurum 1970.

Şeyh Mesud bin Osman; Ferheng-nâme-i Sâdi Tercümesi, musahhihi Kilisli Rifat, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1340-42.

Timurtaş, Fâruk Kadri; Târih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul 1981.

Turan, Şerafettin; Tevârih-i Âl-i Osmân, İbn Kemâl, TTK Basımevi, Ankara 1970.

Uzunçarşılı, İ. Hakkı; Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK Basımevi, Ankara 1969.

Uzunçarşılı, İ, Hakkı; Osmanlı Târihi, 1. cilt 3. baskı, Ankara 1972.

Varlık, M. Çetin; Germiyanoğulları Târihi (1300-1429), Ankara 1974.

Yavuz, Kemâl; Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, Ankara 1991.

Yavuz, Kemâl; Muîni’nin Mesnevî-i Murâdiyyesi, doktora tezi, İst. 1977.

Yavuz, Kemâl; Âşık Paşa Garib-nâme, I/1, I/2; II/1, II/2, Türk Dil Kurumu Yayınları: 764/1, İstanbul 2000.

Yazıcıoğlu Ahmed-i Bîcân; Envârü’l-Âşıkîn; Matbaa-i Âmire, İstanbul 1310.

Yüksel, Sedit; Işknâme, inceleme-metin, A. Ü. Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi yayınları: 150, A. Ü. Basımevi, Ankara 1965.


Selçuklular ve Beylikler Devrinde Edebiyat

PROF. DR. MUSTAFA ÖZKAN

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Selçuklular Devri (XIII. Yüzyıl)

arihî kaynaklardan edinilen bilgilere göre Oğuzlar, X. yüzyılda Sir Derya boyları ile Aral Gölü kıyılarında merkezi Yenikent olmak üzere bir yabgu devleti meydana getirmişlerdir. Bu bölgelerde bazı şehirler de kuran Oğuzlar, buralarda yüksek kültürlü yerleşik bir hayata geçmiş bulunuyorlardı. Oğuzların bir kısmı daha sonra Buhara’ya göç ederek orada yerleştiler. XI-XIII. yüzyıllar arasında Hârizm’in Türkleşmesinde rol oynayan Oğuzlar, Aral Gölü ve SirDerya yakasından Horasan’a kadar uzandılar ve burada Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdular (1040).

Büyük Selçuklu Devleti’ni kurduktan bir süre sonra, kitleler halinde İran ve Azerbaycan yoluyla Irak ve Anadolu’ya gelerek Anadolu’yu Türkleştirdiler ve bu bölgede Anadolu Selçuklu Devleti’ni meydana getirdiler (1075). Böylece Aral ve Sirderya boylarından Anadolu içlerine kadar uzanan sahada büyük bir hâkimiyet kurdular. Ancak Oğuzların, bu siyasî varlıklarına paralel olarak XI. yüzyılda ayrı bir yazı diline sahip olup olmadıkları tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir. Gerçi Kâşgarlı Mahmud, Dîvânü Lugati’t-Türk’te Karahanlı Türkçesi ile öteki Türk boylarının konuştukları Türkçeyi karşılaştırırken Oğuzcadan da “dillerin en yeğnisi” olarak bahsetmekte ve bazı özelliklerini sıralamaktadır.1

Kâşgarlı’nın Oğuzca hakkında verdiği bilgiler, Oğuz Türkçesinin XI. yüzyılın ikinci yarısındaki dil durumu hakkında bir fikir vermekteyse de, belirtilen nitelikler bir yazı dili özelliğinden ziyade, Oğuz Türkçesini öteki kollardan ayıran bir ağız özelliği karakterini taşımaktadır. Bu da, Oğuz şivesinin XI. yüzyılın sonunda henüz bir yazı dili halinde bulunmadığına bir işarettir. Bununla birlikte, Oğuz şivesinin zengin bir halk edebiyatına sahip bulunduğu ve Gazneliler devrinde Oğuz şiirinin varlığı tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır.2

Bu dönemde Orta Asya’da ortak bir yazı dilinin devam ettiği gözlenmekte olup, yeni yazı dilleri henüz oluşmamıştır. Yeni yazı dilleri ancak XII. yüzyılda ortaya çıkan gelişmelerle oluşmaya başlamıştır. Bu gelişmeye de Hârizm bölgesi beşiklik etmiştir. İşte Oğuz şivesinin Karahanlı Türkçesinden ayrılmaya başladığı dönem de XII-XIV. yüzyıllar arasını kapsayan dönem olmuştur.

XI. yüzyıl sonlarında 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından çeşitli Türk

boyları Anadolu’ya gelip yerleştiler. Anadolu’ya gelen bu boyların çoğunluğunu Oğuzlar oluşturduğu için burada teşekkül eden edebî lehçenin esasını da tabiî olarak Oğuzca teşkil etti.

Anadolu’ya gelen Oğuzlar, buraya bütün edebî geleneklerini de getirerek Orta Asya ile olan bağlarını da devam ettirmişlerdir. Bunun yanında öteki Türk şivelerinin edebî mahsulleri de çeşitli vesilelerle buralara gelmekteydi. Bu bakımdan Selçuklular devrindeki Anadolu Türkleri ile doğudaki öteki Türkler arasında sağlam bir kültür münasebeti bulunmaktaydı.3 İşte bu etkiler altında Anadolu’da halk edebiyatından ayrı olarak, yavaş yavaş yazılı bir edebiyat teşekkül etmeye başladı. Ancak Anadolu’ya gelen Oğuzların yazılı bir edebiyatlarının olup olmadığı ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulması ile başlayan dönemin XIII. yüzyıldan önceki dil durumu tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir. Başka bir ifadeyle, Anadolu’da gelişmeye başlayan bu yazılı edebiyatın XIII. yüzyıldan önce başladığına dair doyurucu bilgi yoktur.

Selçuklular, Danişmendlilerin yönetimine son verip, Haçlı akınlarını da durdurduktan sonra, Anadolu’da ilim ve sanat hayatı büyük bir gelişme kaydetti. En verimli dönemini XIII. yüzyılda yaşayan bu gelişme mahsulleri, Arapça ve Farsça ile kaleme alınmıştı. Çünkü gerek Büyük Selçuklu Devleti’nde, gerekse bu devletin Anadolu’da bir devamı niteliğinde olan Anadolu Selçuklu Devleti’nde Arapçanın, özellikle de Farsçanın ağırlıklı bir yeri vardı. Bu yüzden Türkçe Anadolu’da edebî bir dil durumuna yükselmek için Arapça ve Farsçayla uzun bir mücadele devresi geçirmiştir. Haberleşme ve şer’î işlerde Arapçanın, iç işlerinde Farsçanın, halkla olan münasebetlerde ise Türkçenin kullanıldığı tahmin edilmektedir.4 Ancak Farsçanın etkinliği Arapçadan daha üstün bir durumda idi. Anadolu Selçukluları’nda vezir Sahib Fahreddin Ali vezirliği zamanında divan yazışmalarının dilini Arapçadan Farsçaya çevirttirmişti.5 Azîz b. Erdeşîr-i Esterâbâdî de Bezm ü Rezm adlı eserini Arapça yazmak istediği halde, halkın Fars diline olan meyli ve bütün resmî yazıların bu dille yazılması üzerine eserini Farsça kaleme aldığını şöyle dile getirmektedir:

“Satacak malı olmadığını söyleyen, söyleyecek sözü bulunmadığını itiraf eden bendeniz, işin başlarında, Hazreti Sultan tarafından bu eserin yazılması ve onun övgüye değer işlerinin anlatılması için görevlendirildiğim zaman onu Arapça yazmak istedim. Fakat Rum ülkelerinde yaşayan halkın çoğunun Fars diline meyilli olması ve ona itibar etmesi, o belde sakinlerinin büyük bir kısmının Derî (Fars) dilini konuşup anlaması; mektupların, muhasebe işlerinin, defterlerin ve diğer hükümlerin tamamının bu dilde kaleme alınması, herkesin aklının Fars nazmı ve nesriyle meşgul olması bizi Farsça yazmaya yöneltti.”6 Ayrıca Arapça olarak ortaya konan eserlerin, herkes anlasın diye Arapçadan Farsçaya tercüme edildiği7 ve medreselerde ise Farsça eğitim yapıldığı anlaşılmaktadır.8

Bu tarihlerde yazı dili olarak Türkçe, Arapça ve Farsça ile büyük bir mücadele verirken, konuşma dili olarak da başta Rumca ve Ermenice olmak üzere çeşitli yerli dillerle mücadele etmek zorunda kalmıştı. Fakat Anadolu’da Türk nüfusu gittikçe artıyordu. Anadolu’ya yerleşen Türkmenler bölgede çoğunluğu oluşturuyordu. Çarşıda, pazarda, dergâhta, medresede Türk halkı Türkçe konuşuyor, günlük hayat içinde meşgalelerini Türkçe ile sürdürüyordu. Durum böyle olunca gerek medrese eğitimi görmüş aydın kesimde, gerekse tarikat erkân ve âdabı ile yetişenlerde, duygu ve düşüncelerini Türkçe ile ifade etmek ihtiyacı doğuyor ve Türkçe yazma geleneği gittikçe güçleniyordu. Ayrıca Türkçe başka dillerden aldığı kelimeleri kendi bünyesine uydurarak onları Türkçeleştiriyor ve yabancı dillerle verdiği mücadelede büyük bir zafer kazanıyordu.

Türkçenin bu zaferinde, onu devlet dili olarak kullanma gayreti gösteren Türkmen beylerinin hizmetlerini de göz ardı etmemek gerekir. Bu gayretlerin başında Karamanoğlu Mehmed Bey’i anmak gerekir.

Selçuklular, Karamanoğullarını Ermenilere karşı İçel ve Ermenek yöresine yerleştirmişlerdi. Karamanoğulları zaman zaman Selçuklu-Moğol yönetimiyle mücadele ettiler. Nihayet Karamanoğlu Mehmet Bey, “Cimri” lâkabıyla tanınan Selçuklu şehzadesi Alâeddin Siyavuş ile birlikte Selçukluların başşehri Konya’yı işgal etti (1277). İşgal 37 gün sürdü. Cimri “Siyavuş bin Keykavus” adıyla tahta oturunca Mehmet Beyi de vezir yapmıştır. O sırada, özellikle Muînüddin Pervane zamanında devletin yüksek mevkilerinde Fars asıllı kişiler bulunuyordu. Sarayda ve devlet dairelerinde Farsça hakimdi. Mehmet Bey Türkmendi, bu yüzden halkın devlet işlerinde Türkçe kullanılması isteğini bir buyrukla ilan etti: “Hîç kes ba’de’l-yevm der-divân u dergâh u bârgâh u meclis ü meydan cüz be-zebân-ı Türkî sühan ne guyed” 9 10 Zilhıcce 675 (15 Mayıs 1277). “Bu gün

den sonra hiçkimse dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanmayacaktır.”

Tarihî kaynaklar, Mehmet Bey’in fermanını Türkçenin devlet dili oluşunun başlangıcı olarak kaydederler. Ancak bu fermanın nasıl uygulandığı belli değildir. Çünkü Cimri ve Mehmet Bey’in saltanatı çok kısa sürmüştür. 10

Bu fermanın ifade ettiği anlam pek büyük olmakla birlikte, bu emri Anadolu’da Türkçenin devlet dili oluşu şeklinde değerlendirmek ve Mehmed Bey’i de idealist bir dil inkılapçısı sanmak pek de isabetli değildir. Zira bu buyruk doğrudan doğruya Türkçenin istiklâli düşünülerek verilmiş bir emirden ziyade, merkezî otoriteye baş kaldırma sonucunda isyan ettirdiği göçebe Türkmenlerin Farsça bilmeyişinden kaynaklanan bir hareketti. Esasen Mehmed Beyi’in bu hareketi de şuurlu bir Türkçe sevgisinden ziyade, siyasî bir muhteva taşımaktadır. Zira Türkçe, çok önceden itibaren Hunlarda, Göktürklerde, Uygurlarda, Karahanlılarda devlet dili olduğu gibi, Mehmed Bey’den önce de kendini Selçuklu sarayında kabul ettirecek bir varlık gösteriyordu. Nitekim II. İzzeddin Keykâvus’un (hükümdarlığı: 1246-1261) destanî bir eser olan Dânişmendnâme’yi kendi yazıcısına Türkçe yazdırması, Selçuklu sarayında Türkçeye verilen önemi göstermektedir.11 Ayrıca İlhanlılar zamanında, Türk ve Moğol boylarına ve orduya yazılan fermanların Türkçe olması da, Türkçenin bir devlet dili olarak kullanıldığının kanıtıdır.12

İşte bu şartlar altında Anadolu Selçukluları devrinde Türkçe bazı edebî eserler meydana getirildiği görülmektedir. Bu eserlerin karakteristik özellikleri, din, tasavvuf ve kahramanlık konularını ön planda tutmalarıdır. Çünkü XIII. yüzyılda Anadolu Türk halkının en çok rağbet edip öğrenmek istediği konuların başında, İslâm dininin temel bilgileri, savaş ve kahramanlık hikâyeleri yer almaktaydı.

XIII. yüzyılda Anadolu’nun siyasal ve ekonomik durumu, özellikle Moğol istilalarıyla başlayan maddî ve manevî çöküntü, tasavvuf cereyanını güçlendirmişti. Tasavvuf, XIII. yüzyıl Anadolu’sunda sosyal buhranlar, istilalar, isyanlarla mustarip insanların gönüllerini aşka ve Tanrı’ya kanatlandırmada bir ümit ve teselli kaynağı olmuştu. Bu yüzden de büyük merkezlerde İran tasavvuf edebiyatının ürünleri pek rağbet görmekteydi. Ayrıca Doğu’dan gelen Yesevî dervişleri de Ahmet Yesevî’nin sufiyane şiirlerini Anadolu’ya getiriyorlardı. Böylece Arap ve Fars tasavvufunun etkisi altında kalan Türk sufileri de, daha geniş bir halk kitlesine hitap etmek amacı ile Türkçe yazmaya mecbur kaldılar. Mevlâna’daki Türkçe ibareler, Sultan Veled’deki Türkçe beyitler, Ahmed Fakih’in Çarhnamesi, Şeyyad Hamza’nın manzumeleri bu ihtiyaç etkisi ile ortaya konmuş eserler olarak kabul edilebilir.

XIII. yüzyılda sade halk diliyle ve hece vezniyle de tasavvufî eserler meydana getirildi ki, bu tarzın en büyük temsilcisi olarak Yunus Emre’yi gösterebiliriz.

XIII. yüzyılda klasik İran edebiyatı geleneğine ve saray atmosferine uyarak din dışı konularda da gazeller, kasideler söyleniyor, sevgili ve şarap başta olmak üzere, hayatın günlük arzularıyla coşkun bir şekilde canlanmış şiirler yazılıyordu. Bu din dışı şiir tarzının ilk temsilcisi olarak da Dehhânî gösterilebilir.

XIII. yüzyılda Anadolu’da pek çok Türkçe eser meydana getirildiği tarihî kayıtlardan anlaşılmaktadır. Ne var ki bunların bir kısmı günümüze intikal etmemiştir. Bu eserlerin başlıcaları şunlardır:

Salsalnâme

Tahminen XIII. yüzyılda nazım nesir karışık olarak kaleme alınmış bir kahramanlık hikâyesidir. Salsal adlı bir devin Hz. Ali ile savaşını ve sonunda yenilerek telef olduğunu anlatmaktadır. Salsalnâme sonradan başka şairler tarafından da kaleme alınmıştır. Ancak bunların en eskisi Şeyyad İsa’nın kaleme aldığı şekildir.

Şeyh-i San’ân (Şeyh

Abdürrezzak) Destanı

Gülşehrî, XIV. yüzyılın başlarında yazdığı Mantıkuttayr adlı eserinde, kendisinden önce yazılmış manzum bir Şeyh-i San’an hikâyesinden bahsetmektedir.13 Mantıkuttayr’ın yazılış tarihi 717 (1317) olduğuna göre, bugün elimizde olmayan Şeyh-i San’an hikâyesi de bu tarihten önce, muhtemelen XIII. yüzyılda yazılmış olmalıdır. Hikâyenin konusunu, Yemen taraflarında San’an diyarında Abdürrezzak adında bir şeyhin rüyasında gördüğü bir Hıristiyan kıza âşık olması, kızın arzusu ile dinini değiştirmesi, bunun üzerine müridlerinin şeyhlerini terk etmeleri, sonra müridlerin yeniden şeyhlerinin peşine düşmeleri, nihayet şeyhin tekrar hidayete ermesi ve hıristiyan kızın müslüman olması şeklinde gelişen olaylar teşkil etmektedir.

Battalnâme

Seyyid Battal Gazi’ye ait kahramanlık hikâyelerini içine alan bir eserdir. Battal Gazi, VIII. yüzyılda Emevilerin Anadolu’da Bizanslılara karşı açtıkları savaşlarda “Battal” (kahraman) lakabıyla ün kazanmış Müslüman bir Arap kumandanı olup asıl adı Abdullah’tır (Abdullah b. Amr). Bu Müslüman kumandan hakkında söylenen kahramanlık hikâyeleri ve menkıbeler, XI. yüzyıldan itibaren Türkler arasında büyük rağbet görmeye


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   118   119   120   121   122   123   124   125   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin