Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə54/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   178

de kalan derslerin verilmeye başlandığını akla getirmektedir. Zaviyenin kuruluşundan beri alt katındaki büyük bölmeler de zaman zaman eğitim için kullanılmış olabilir. Bazı kayıtlarda ise, ikisi birinci katta, biri de onların altında bulunan üç bölmenin, zaviyenin oturma yerlerini teşkil ettiği ileri sürülmektedir.40

Zaviye, planı itibarı ile kapısı, mihrabiyesi ve çile odaları arasındaki mihrabı, Selçuklu tezyinat sanatının en güzel örneklerindendir. Tonozlarla örtülen uzun salonları çok önemli birer plan arz eden çile odaları ve diğer bölümleri ile Anadolu’da görülmeyen ve bugüne kadar korunamayan yeni bir tipi temsil etmektedir.41 Zaviyenin duvarları ikinci kata kadar kesme taşlarla yapılmıştır. İkinci katı tuğla ile örülmüştür ve hemen hemen tamamı ile yeniden inşa edilmiştir. Yapının zemininin içi kısmı da kesme taşlar ile inşa edilmiştir. Kemerler ve tonozların tümü yontma taştandır.

Zaviyenin taç kapısı yapının güneyinde bulunmaktadır. Sivri kemerin içindeki istalaktitleri, çerçevesinde düzenli oymalar şeklindeki motifleri, sivri kemer ve üstündeki mermer kitabe arasında bezenmiş gülcükler ile diğer Selçuklu taç kapılarından farksız bir güzelliğe ve çekiciliğe sahiptir. Zaviyenin iç kısmına gelince, taç kapıdan girildiğinde sağda her biri on sekiz metre uzunluğunda iki geniş bölme bulunmaktadır. Bu bölmeler tonozlu olup birbirine sivri kemerlerle bağlıdır. Her iki bölmenin kuzeyde birer küçük kapıları vardır. Doğu duvarına bitişik olan ikinci bölmenin sivri kemerli üç penceresi olup ortadaki diğerlerine nazaran daha büyüktür. Bu bölmenin altında, giriş kısmının pek yakınında merdivenle inilen ve kapıdan girilen üçüncü bir bölme daha vardır. Bu bölmenin uzunluğu 17 metre, eni 2,5 metre ve yüksekliği de 2,65 metredir. Tonozlu olan alt bölmenin dört penceresi vardır.

Yine taç kapıdan girildiğinde sol tarafta ise, çilehane ve mescid kısımları yer almaktadırlar. Çilehane, geniş bir aralık ile ona açılan dört hücreden müteşekkildir. Hücrelerin genişlikleri birbirinden farklıdır. Ananeye göre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi bazı tanınmış zatlar bu çilehanede kalmışlardı ve burada muhtelif tarikatların zaviyeleri bulunmaktaydı. Mescid kısmı ise, geniş bir kemerle birinci bölmeden ayrılmaktadır, mihrabı oldukça süslemelidir. Mihrabın solundaki eyvandan küçük bir odaya girilir. Zaviyenin ikinci katı geniş bir sofa ile buraya açılan altı odadan müteşekkildir. Odalar muhtelif büyüklükte olup tavanları yüksek, ferah ve manzaralıdır. Bu katın mütevellilere ve ailelerine ayrılmış olması muhtemeldir.42

Zaviyede görev yapan şahıslar hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Selçuklular zamanında zaviyenin idaresi burada şubesi bulunan Kadiri tarikatının şeyhi tarafından yapılmaktaydı. Zülkadir Beyliği dönemi hakkında ise, bu konuda bir bilgiye sahip değiliz. Bölgenin Osmanlıların eline geçmesinden sonra 1527’de zaviyenin eski şeyhi Habib oğlu Habib idi. O tarihte ise, Yusuf fakih oğlu Taceddin Halifeydi.

Zaviyenin tevliyeti 29 C. 1086/20 Ekim 1675’ken önce Süleyman’a bu tarihten sonra Mustafa’ya, evasıt Za. 1087/14-24 Ocak 1677’den itibaren Seyyid Mustafa’ya verilmiştir. Bu zatlar, Alauddevle Bey’in kendisine yurtluk olarak Çoban Pınarı adlı araziyi verdiği ve vakıflarının tevliyetine tayin ettiği Seyyid Şeyh Hüseyin el-Hüseyin et-Tirmizi’nin nesebinden gelen kimselerdir. Bu durumları belgelerle de sabittir. Nitekim 3 S. 1166/10 Aralık 1752 tarihinde zaviyenin tevliyetini yapmakta olan Seyyid Yahya, Seyyid Osman, Seyyid Ömer ve Seyyid Ahmed’in, Efsus (Afşin) sakinlerinden Seyyid Şeyh Hüseyin el-Hüseyni el-Tirmizi’nin torunlarından olmaları nedeni ile zaviyenin tevliyetinin vakfedenin şartlarına uygun olarak üç yüz seneden beri bunların elinde olduğu belirtilmiştir.43

Zaman zaman bu zaviyeye müdahaleler de yapıldığı dikkati çekmektedir. Bu müdahaleler vakfın idaresini elinde bulunduran sülaleye ve vakıf gelirlerine yönelik olarak gelişmiştir. Bunlardan en dikkati çekeni de Eshab-ı Kehf medresesi müderrislerinden Mehmed Zeki ile Ahmed’in müdahaleleri olmuştur. Yıllar boyunca süren anlaşmazlık nihayet 1143/1730’da yapılan muhakeme sonunda, müderrisler için men-i müdahale kararı verilmiş, ancak bu zatlar, uydurma bir vakfiye düzenleyerek aynı faaliyetlerine devam etmişlerdir. Mesele, 1166/1753 yılında çözüme kavuşturulmuştur.

Zaviyenin gelirleri de topluca Eshab-ı Kehf Vakfı içinde gösterilmiştir. Bununla birlikte Nişanid (Başüstü) köyünün çift vergisi karşılığında halkın zaviyeye odun getirmeleri, Efsus’dan elde edilen vergi gelirinin yarısı (cami ve zaviye’ye) ve Ağcasu mezrasının gelirinin zaviyeye ait oldukları bilinmektedir. 1105/1694 tarihinde ise, 1440 akçelik gelir gideri vardı. 24 N. 1088/20 Ekim 1677 tarihli bir buyrulduya göre, zaviyenin hububat gelirinin yarısı, daha sonra medreseye tahsis edilmişti.44

D. Çardak (Mescid)

Ali Paşa Çardağı ya da Çardak adı ile bilinen tesis, Eshab-ı Kehf Camii’nin doğusunda ve cami avlusunun bitişiğinde bulunan bir ek yapıdan ibarettir.45 Bu kısma ait iki kitabe bulunmaktadır. Bunlardan birincisinde Alauddevle Bey’in hanımı Şems Hatun’un adı geçmektedir. Ancak caminin (mescid) incelendiği bölümde izah edildiği üzere, bu kitabenin camiye ait olması ihtimali kuvvetlidir. İkinci kitabe, bugünkü yapının güney duvarında bulunmaktadır. Dört satırlık kitabede hiçbir farklı yoruma imkan bırakmayan kesin ifadeler ile yapının

Kanuni Sultan Süleyman devrinde, yeni bir mescid olarak altındaki üç odası ile birlikte, Zülkadir Beyi Ali Bey’in, Kaba Naib olarak bilinen en önemli vezirlerinden merhum Minnet Çelebi’nin ruhu için yeni bina ve imar edildiği ve evahir-i Z. 937/14 Haziran 1531’de tamamlanmış olduğu bildirilmektedir.46 Kitabeden anlaşıldığına göre, yapının üstü mescid olarak yapılmış ve arkasındaki caminin ek bir bölümü haline getirilmiştir. Yapının kimler tarafından yaptırıldığı kaydedilmemiştir. Ancak Minnet Çelebi’nin yakın akrabalarından biri tarafından yaptırılmış olabilir. Kitabedeki ifadeler, burasının Minnet Çelebi ya da Şems Hatun tarafından yaptırılması ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Çünkü kitabede verilen bilgiler, yapıyı tarif etmekte, yeni bir mescid olduğunu, yeni bina ve imar edildiğini, kimin zamanında ve hangi tarihte yapıldığını açıkça izah etmektedir. Buna karşılık, daha önce burada bulunduğu bildirilen Şems Hatun’a ait kitabedeki bilgiler, esasen üzerinde kendi kitabesi bulunmayan cami (mescid)’e daha çok uymaktadır. Çünkü kitabede yeni bina edilmekten bahsedilmemekte, var olan bir kubbenin tamir edildiği belirtilmektedir. Kubbe deyimi ve diğer ifadeler, Şems Hatun’un zamanı, Alauddevle’nin buradaki eserleri tamir ettiği ve vakıflar tahsis ettiği düşünülür ise, daha çok camiye uymaktadır.

Çardak kısmı, arazinin meyilli olması nedeni ile vadiye uçmuştur. Ancak 1969-1970 yıllarında aslına uygun olarak yenilenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış olan bu kısım, muhtemelen ziyaretçilerin çoğalması üzerine, üstünün mescid, altının misafirhane, geçici dinlenme ve ibadet etme yeri ve benzeri şekilde çok yönlü kullanılmak üzere inşa edilmiştir.

Eshab-ı Kehf külliyesindeki zaviyenin kuzeyinde camiin doğusunda yer alan ve arazi meylinden dolayı üstü camiin avlusunu teşkil eden bu ilave kısım, her katta üç oda olacak şekilde iki katlı olarak düzenlenmiş ve boyutları farklı olan kesme taşlardan yapılmıştır.

Binanın alt katına yuvarlak kemerli basık bir kapıdan girilmektedir. Kapının kemer formuna uygun şekilde uzayan beşik tonoz ile örtülü bir koridor baştan başa uzamaktadır. Bu koridora yan yana sıralanmış alttaki üç hücrenin kapıları açılmaktadır.

Üst kata, yandaki camiye çıkış merdivenleri ile ulaşılmaktadır. Bir teras şeklindeki üst katın hücrelerinin arası bölünmemiştir. Doğuya bakan bu üst kısmın örtüsü bilinmediğinden restorasyon sonrasında da üzeri açık bırakılmıştır. Binanın içinde ve dışında bir bezeme unsuruna rastlanmamaktadır.47

Yapının Osmanlılar zamanında tamiri, görevlileri, ve gelirleri hakkında bir bilgiye rastlamadık. Vakıf gelirlerinden buraya da harcama yapılmış olması ve külliyenin tamiri esnasında zaman zaman burasının da tamir edilmiş olması gerekir.

3. Eshab-ı Kehf Külliyesi’nin

Geçirdiği Tamirler

Eshab-ı Kehf Külliyesi’ni oluşturan vakıf eserlerin zaman zaman tamir edildikleri muhakkaktır. Cami kısmının bilinen ilk tamiri, 739/1338 tarihinde yapılmıştır. Bu yıllarda külliyenin diğer tesisleri de tamir edilmiş olabilir. Alauddevle Bey ise, bir tamirden ziyade 1500 yılından önceki yıllarda eski kalıntılar üzerine bazı ilaveler yaparak külliyeyi yeniden inşa etmiştir. Camiin önüne sonradan eklenmiş olan Çardak kısmının duvarında, daha önceleri Alauddevle Bey’in Hanımı Şems Hatun’un adına 905/1500 tarihli bir kitabenin bulunması ve 906/1501 tarihli vakfiyede Alauddevle’nin mescidi (cami) ihya ettiğinin ifade edilmesi, bu tarihlerin doğruluğunu ve mescidin Şems Hatun’un adına ihya edildiğini göstermektedir.48

Külliyenin Osmanlılar tarafından yapılan tamiratı ile ilgili bir bilgiye ulaşamadık. Çardak kısmının 937/1530 yılında inşası esnasında diğer bölümler de tamir edilmiş olabilir. Külliyenin bilinen son tamiratı, 1320/190249 ve 1328/1910 yıllarında yapılmıştır.50 Cumhuriyet Devri’nde de 1947 ve 1959-1960 yıllarında yeniden tamir edilmiştir. Vadiye uçmuş olan Çardak kısmı ise, 1969-1970 yıllarında restore edilerek yenilenmiştir.51

4. Eshab-ı Kehf

Vakıflarında

Görev Yapan Şahıslar

(Osmanlılar Zamanı)

Zülkadir Beyliği ve Osmanlılar zamanında Eshab-ı Kehf Külliyesi’nin idarecilik, şeyhlik ve benzeri görevlerini, 724/1324 yılından beri Emir Hüsameddin b. Seyyid Hüseyin el Hüseyni et-Tirmizi’nin ahfadından olanlar yerine getirmekteydi.52 Zülkadir oğlu Alauddevle Bey’in Cerid ve Boynu Yoğunlu cemaatlerinden tayin ettiği hizmetkarlar ise, bu başlık altındaki inceleme konumuz dışındadır. Çünkü Alauddevle

Bey, bu cemaatlerin ödemekle yükümlü oldukları vergilerini Eshab-ı Kehf’e vakfetmiş, Eshab-ı Kehf’in ikinci derecede kalan hizmetlerini yerine getirmeleri karşılığında bu vergileri kendilerinden almamayı taahhüd etmiştir. Bizim inceleyeceğimiz göreviler ise, aşağıda görüleceği üzere, vakfın dağılmasına kadar, Seyyid Hüseyin el-Hüseyni’nin soyundan olup vakfın mütevellilik ve zaviyedarlık görevini yerine getiren görevliler ile bu görevlilerin dışında benzeri işleri yerine getiren ve Osmanlılar zamanında Eshab-ı Kehf’in merkezinde külliyenin ikamete mahsus bölümlerinde oturmakta olan kimselerdi Ancak Efsus ’un(Afşin) merkezinde ikamet edenler de vardı. Bunlar külliyenin cami, medrese ve zaviyesinde görevlendirilen müderris, hatib, müezzin, mütevelli, zaviye şeyhi ve benzeri görevleri yerine getiren kimselerdi.

1525 yılında Eshab-ı Kehf Külliyesi’nde; müderris olarak Hasan oğlu Alaaddin, Hatib olarak Yusuf oğlu Taceddin, müezzin olarak Abdülaziz oğlu Ali, nazır-ı evkaf olarak Seyyid Mehmed oğlu Seyyid Ahmed burada görev yapmaktaydılar ve aynı yerde ikamet etmekteydiler. Nazır-ı evkaf, vakfın mütevellisi tarafından kendisine ödenen dört akçelik yevmiye ile burada görev yapmakta idi. Ancak vakıfta bu şekilde görevli olan kimseleri bunlardan ibaret saymamak gerekir.53

1527 yılı tahrir kayıtlarına göre, vakıf görevlilerinin sayısında artış olmuştu. Bu mahalde müderris olarak Hoca Sadık Şemseddin, İmam Abduşşems oğlu Ümmet, çerağdar, ferraş, cüz han, şeyh-i atik Habib oğlu Habib, zaviye şeyhi Yusuf fakih oğlu Taceddin Halife, Yusuf Fakih oğullarından Mahmud, Ahmed, Lütfullah ve Mustafa adlarını taşıyan muhassıllar ve müezzin Ahmed oğlu Ömer görev yapmaktaydı. Ayrıca bunların ve burada ikamet eden vergi nüfusunun dışında, daha önce külliyede görev yapmış olan Çerağdar Abdülaziz oğlu Ali, Ferraş Abdülaziz oğlu Hamza, eski hatiplerden Abduşşems oğlu Himmet de burada ikamet etmekteydi. Eskiden hatiplik yapmış olan Abduşşems oğlu Ümmet ise, 1527 yılında burada imamlık yapmaktaydı. Adı geçen görevlerde bulunan son üç şahsa daha önce haksız bir şekilde müdahale yapılarak görevleri ellerinden alınmıştı. Yine bu tarihte camiin bir hatibi ve medresenin müderrisi Efsus’ta ikamet etmekteydi.

1527 yılında tutulan tahrir kayıtlarında, Eshab-ı Kehf vakıflarından elde edilen gelirin sarf edildiği yerler ve daha çok cami kısmında bulunan görevliler ve aldıkları yevmiyelerle ilgili geniş bilgiler bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre, vakfın tevliyeti için günde 4 akçe, mescidin harcamalarına karşılık olmak üzere, günde 2 akçe ve ayrıca Haleb kilesi ile 30 kile buğday; kitabet ve siyanet için bulunulan mahallin halkından olması şartı ile günde iki akçe; hitabet ve imamet görevi için ikisine birlikte 3 akçe; çerağdar, müezzin ve ferraştan her birine bir akçe; cüz okuyana iki akçe yevmiye verilmekteydi. Ayrıca vakfın sade yağ ihtiyacı için bir akçe ayrılmıştır.54

1563 yılında Eshab-ı Kehf’in bulunduğu mahalde Abdülaziz oğlu Ali Fakih, Muhyiddin oğlu Yakub Halife ve Muhyiddin oğlu Yusuf adlarını taşıyan üç müderris ile hatib, Aydoğmuş oğlu Ümmet; imam, Aydoğmuş oğlu Ali Fakih ve Aydoğmuş oğlu Mehmed, İbrahim oğlu Memi, Memi oğlu Hayreddin adlarını taşıyan muhassıllar ikamet etmekte idiler. Bunlarla beraber 11’i mücerred, toplam 33 vergi nüfusu ikamet etmekteydi. Kars-ı Maraş (Kadirli) Kadısı da burada ikamet etmekteydi.55

Bölgede yapılan ilk üç tahrirden sonra, vakıf ve vakıf görevlileri hakkında çok az bilgi vardır. 1233/1818 tarihli bir buyrulduya göre, bu tarihte vakıf gelirlerinin tevliyetini Hüseyin Seyyid Ahmed oğlu Seyyid Mustafa, Seyyid Mustafa oğlu Seyyid İbrahim ve Seyyid Ömer oğlu Seyyid Osman adlı şahıslar yapmaktaydı.56

XIX. yüzyılda Eshab-ı Kehf vakıflarının idaresi, Haremeyn vakıflarına bağlı olarak idare edilmekteydi. 1266-1273/1850-1857 yıllarına ait vakıf tahrir defterinde, Eshab-ı Kehf vakıflarında görevli olan müderris Seyyid Ali ve mütevelli vekili Seyyid Mehmed’in adı kaydedilmiştir. 1276/1860’da vakıf gelirlerinin tevliyeti, Hasan adlı bir zatın tasarrufundaydı. 1278/1861’de mütevelli sayısı üçe çıkmıştır. Defter kaydında, Seyyid Mehmed, Seyyid Hüseyin ve Seyyid Halil’in burada mütevelli oldukları kaydedilmiştir. 1279/1862 yılına ait vakıf kaydında ise, vakfın adı geçmemektedir.57

5. Eshab-ı Kehf Vakıfları’nın

Gelirleri

A. Selçuklular Zamanında Vakıf Gelirleri

Önceki kısımlarda Selçukluların Maraş Valisi Nüsretüddin Hasan Bey’in Eshab-ı Kehf makamının bulunduğu mevkide tesisler inşa ettiği ifade edilmişti. Bir çok araştırmacı tarafından, bu tesislerin harap olmaması, görevlilerin iaşesi ve ziyaretçilere yapılan harcamaların karşılanması amacıyla Nüsretüddin Hasan Bey’in Atlas Yazısı (Efsus) adı ile bilinen köy ve ekinliklerin bir çoğunu vakfettiği ifade edilmektedir.58 Bölgenin Osmanlılar tarafından fethinden sonra, 1525 yılında yapılan ilk tahriri esnasında tutulan bir kayda göre, Eshab-ı Kehf’e tahsis edilen vakıf gelirlerini Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad vakfedip serbestlik şekli üzere kullanılmasını şart koşmuştur. Zülkadir Beyleri zamanında bunların vakfiyeti devam etmiştir. Alauddevle ve Ali Beyler de gelirlerin devamını sağlayan takarrürnameler vermişlerdir. Bu durum, 1525 yılında mevcut olan bilirkişiler ile memleketin ileri gelen resmi ve mahalli görevlileri tarafından tasdik edilerek tahrir defterine kayd olunmuştur.59 Bu kayıtlardan Nüsretüddin Hasan Bey’in kurmuş olduğu söylenen vakıfların, Selçuklu sultanlarının izni ile ve onların adına kurulmuş oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim adı geçen belgede, Atlas Yazısı adı ile bilinen bölgenin, I. Alaaddin Keykubad tarafından Eshab-ı Kehf’e vakfedildiğinin zikredilmesi de bunu göstermektedir.

B. Zülkadir Beyliği Zamanında

Vakıf Gelirleri

Önceki kısımda Zülkadiroğulları tarafından Eshab-ı Kehf vakıflarının korunduğu belirtilmişti. Ancak Alauddevle Bey zamanına gelinceye kadar bu vakıflar hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Alauddevle Bey, I. Alaaddin Keykubad’ın vakıflarını bazı ilave ve değişikliklerle aynen devam ettirmiştir. Onun zamanında oğlu Şahruh Bey tarafından da Eshab-ı Kehf’e vakıflar yapılmıştır.

Alauddevle Bey’in 906/1500 ve 916/1510 tarihli vakfiyelerine göre, Pınarbaşı (Kaya Pınar), Nişanid (Başüstü), Efsus’un yarısı, Sevin-i Sağir (Küçük Sevin), Sevin-i Kebir (Büyük Sevin) ve Resul Hacılı köyleri ile Çanakçı Avşar Mezrası; Cerid, Boynu Yoğunlu, Ebu Leyli cemaatlerinin vergi geliri ve Eshab-ı Kehf’in bazar vergisi (Bac-ı Bazarı), Alauddevle Bey tarafından Eshab-ı Kehf’e vakıf geliri olarak tahsis edilmiştir. Alauddevle Bey’in oğlu Şahruh Bey de 1492’de Kayseri’nin Parsama köyünü Eshab-ı Kehf Medresesi’nin müderrislerine, talebe ve sair ihtiyaçlarına vakfetmiştir. Ali Bey ve Osmanlılar zamanında da vakıflara dokunulmamış ve vakıf arazileri üzerinde yeni köyler, mezralar kurularak ya da benzeri faaliyetler yapılarak vakıf gelirleri korunmaya ve artırılmaya çalışılmıştır. 60

C. Osmanlılar Zamanında Vakıf Gelirleri

C.A. XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine

Göre Vakıf Gelirleri

Bölgenin Osmanlılar tarafından fethinden sonra, XVI. yüzyıl boyunca üç defa tahriri yapılmıştır. Eshab-ı Kehf vakıflarını oluşturan köy, mezra, yaylak, cemaat ve sairinin toplam gelirleri, 1525 yılında yapılan tahrir esnasında 38125 akçe; 1527 yılında yapılan tahrir esnasında 72589 akçe ve 500 kile buğday; 1563 yılında yapılan tahrir esnasında 44616 akçe idi.

C.A.A. Köyler

Çağılğan Köyü: Vakıf araziler üzerinde ve Zülkadir Beyi Ali Bey zamanında kurulmuş bir köydür. 1525 yılında köyde dördü mücerred, toplam 12 vergi nüfusu vardı. Yıllık geliri 1465 akçe idi. 1527 yılında yapılan tahrir kayıtlarından birinde, köyün daha önceki tahrirde Eshab-ı Kehf Vakfı içinde yazıldığı ve halkın ödemesi gereken çift vergisini elden getirerek Eshab-ı Kehf’e teslim ettikleri, diğer vergi ve öşürlerini de toprak sahibi’ne (sahib-i arz) verdikleri kaydedilmiştir. Ancak 1527 yılında yapılan tahrirde köy Hüdaverdi’nin tımarı olarak kaydedilmiştir. Daha sonraki yıllarda da vakıf olarak gözükmemektedir.61

Çoban Pınarı (Emirli) Köyü: Alauddevle Bey’in 1500 ve 1510 tarihli vakfiyelerinde adı geçmemektedir. Eshab-ı Kehf’in yakınında bulunmaktadır. Tahrir kayıtlarına göre, burası hiç kimsenin ikamet etmediği boş ve bakımsız bir arazi iken, Alauddevle Bey tarafından Seyyid Hüseyin el-Hüseyni’ye yurdluk olarak verilmiş ve mahsulünden Eshab-ı Kehf Camii’nin müezzini olan kimseye yıllık 75 Halebi akçe vermesi şart koşulmuştu. Seyyid Hüseyni de mülk arazisini ihya ve imar ederek çocukları ile birlikte bu bölgeye yerleşmiş ve köyün vergi gelirini Eshab-ı Kehf’e vakfetmişti.

1525 yılında yapılan tahrir esnasında Sevin-i Kebir köyüne bağlı olan Çoban Pınarı, çoğunluğu Seyyid Hüseyin’in soyundan olan kimselerin ikamet ettiği bir mezra idi. Burada bir cabi, bir mütevelli dışında 9 vergi hanesi vardı. Seyyid Hüseyin’in soyundan olan kimselerden vergi alınmazdı. Aileden Halil oğlu Mehmed mezranın vakıf gelirini toplamakla görevli idi. Yani cibayet görevine tasarruf etmekteydi. Emir Hasan oğlu Seyyid Hüseyin de 10 akçelik yevmiye ile vakıf mezranın idaresi ile ilgili işleri, yani tevliyet görevini yürütmekteydi. Mezranın yıllık geliri 620 akçe idi. Bu gelir, köydeki bir değirmen ve tahıldan elde edilen vergi geliri idi.

1527 yılı tahrir kayıtlarına göre, köy halini alan bölgenin, 5 sadat, 3 mücerred (bekar), 6 evli vergi nüfusu vardı. Sadattan ikisi muhassıl, biri mücerred idi. Kendilerinden vergi alınmazdı. Bunların dışında, Seyyid Hüseyin oğlu Seyyid Hasan, vakıf köyün tevliyetine seçilmişti, kardeşi Muhammed de vakfın katibi idi. 1527 yılı tahrir kayıtları esnasında, aslında Eshab-ı Kehf’in vakfı olan köyün Bektut-zâde adına yurt olarak verilmiş olduğunu gösteren bir hüccet getirildiği, ancak vakıf yerin yurdluk olarak verilmesinin İslam hukukuna uygun olup olmadığının alimlerden sorulması gerektiği belirtilmiştir. Bu tarihte vakfın yıllık 1190 akçelik geliri olduğu zikredilmiştir.

1563 yılında Çoban Pınarı köyünün 8 vergi nüfusu ve 433 akçe geliri vardı. Çoban Pınarı suyunun kenarındaki 13 değirmenin de 300 akçe geliri vardı. Alauddevle Bey’in hanımı Şems Hatun adına kurulmuş olan bir değirmen ile birlikte, köyde 15 değirmen vardı. Bu kayıtlara bakılırsa, köyün çevre köylere göre, merkezi bir konumda olduğu anlaşılmaktadır.62

Efsus (Afşin) Köyü: Vakfiyelerde ve tahrir defterlerinde, köyün yarısının Eshab-ı Kehf’in, diğer yarısının da Afşin’deki Deve Baba Zaviyesi’nin vakfı olduğu kaydedilmiştir. Burada ikamet edenler, her yıl Eshab-ı Kehf Külliyesi’ne 16 (‘icli?) odun getirmekle görevlilerdi. Serbestlik şekli üzere vakfa hizmet ederler, buna karşılık avarız ve nüzul vergisi ödemezlerdi.

1525 yılında köyde, bir imam, bir yaşlı ve bir muhassıl vardı. Bunlar, resmi görevli oldukları için vergi vermezlerdi. Köyün 29’u mücerred olmak üzere, toplam 112 vergi nüfusu vardı. Yıllık geliri 19585 akçeydi. Bu gelire, köydeki 6 değirmenin 240 akçelik geliri de dahildi. Bu tarihte, Sevin-i Sağir, Aşık Kilisesi, ve Çanakçı mezraları da köye bağlı idiler. Ancak bu mezralar köyden ayrılmışlardır.

1527 yılında köyde bir hatib, bir imam, bir müderris, üç muhassıl ve bir ahi tabbahan (derici) vardı. Ayrıca 47’si mücerred olmak üzere köyün toplam 236 vergi nüfusu vardı. Köydeki değirmenler ile birlikte toplam

geliri 23892 akçe idi. Köyün vergi nüfusundan da anlaşılacağı üzere, bu tarihte köyün nüfusu çok artmıştı, bu nedenle köy iki mahalleye taksim edilmiş ve Deve Baba Zaviyesi’nin bulunduğu kısım, Deve Baba Zaviyesi Mahallesi adı ile ayrıca tahriri yapılmıştır. Adı geçen zaviyenin şeyhi dışında mahallenin 31 vergi nüfusu vardı. Bunlardan 13’ü mücerred idi. Geliri ise, 1218 akçe idi. Eshab-ı Kehf’in hizmetkarları olan cemaatlerde buraya kaydolunmuştu.

1563 yılında köyde bir müderris, bir zaviyedar bir şeyh-zâde ve bir muhassıl vardı. Bunlar Deve Baba Zaviyesi’nde görevli idiler. Köyün vergi nüfusu 294 kişiydi. Yıllık geliri 18552 akçe idi. Bu tarihte daha önceki tahrirlerde köyün üzerine kaydedilmiş olan 6 değirmen 9’a yükselmişti. Toplam gelirleri 360 akçe idi. Bunlardan biri Eshab-ı Kehf’in vakfıydı. Bunların dışında, köydeki boyahanenin 3855 akçe geliri vardı. Değirmenlerin ve boyahanenin geliri, köyün toplam vakıf gelirleri içine dahildi.63

Eshab-ı Kehf Merkezi: Tahrir kayıtlarında Eshab-ı Kehf Külliyesi’nin bulunduğu merkez, nefs-i Eshab-ı Kehf şeklinde tanımlanmış ve tahrirleri bağımsız olarak yapılmıştır. Bu nedenle Eshab-ı Kehf merkezini de ayrı olarak ve burada incelemeyi uygun gördük.

1525 yılında burada bir müderris, bir hatib, bir müezzin ve bir nâzır-ı vakıf bulunmaktaydı. Ayrıca 13 vergi hanesi ikamet etmekte idi. Ancak bunlardan bu tarihte vergi alınıp alınmadığı kaydedilmemiştir. Sadece 350 akçe, bac-ı bazar vergisi adı ile geliri vardı.

1527 yılında burada bulunan görevlilerin sayılarının arttığı görülmektedir. Bu tarihte, külliyede görevli olan bir şeyh, bir cüz-han, bir imam, bir ferraş, bir çerağdar, bir müezzin ve bir muhassıl burada ikamet ediyordu. Ayrıca üçü bekar dokuz vergi nüfusu vardı. Geliri 235 akçe idi. Bu tarihte burasının adına kaydedilmiş olan gelirlerde artma olmuştur.64 Eshab-ı Kehf bazar vergisi (bac-ı bazar) ile birlikte kasaplar ve sebzecilerden 1600 akçe, boyahaneden 800 akçe, Elbistan’a tabi Hatun Mezrası’nda bulunan bir değirmenden 360 akçe, Elbistan’da bulunan Ali Bey Hamamı’ndan 120 akçe, ekmek, döğme ve tarhana yapımı için 500 kilelik tahıl, çırak65 mahsulü olarak 1500 akçe, resm-i kil adı ile 1000 akçelik vergi geliri, Eshab-ı Kehf adına kaydedilmiştir. Bu gelirlerden yukarıda adı geçen görevlilerin maaşı ödenmekte ve külliyenin diğer ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Ancak bunlar, ayrı bir kısımda incelendiğinden burada kaydedilmemiştir.

1563 yılında, burada üç müderris, bir hatib, üç muhassıl bir imam ikamet etmekteydi. Müderrislerin ve muhassılların artmasından vakfın büyüyerek işlerinin arttığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki görevliler ve onların çocukları dışında burada üçü mücerred 14 vergi nüfusu ve toplam 33 nefer vardı. Geliri 215 akçe idi.66

Kaya Pınar (Pınarbaşı) Köyü: Vakfiyelerde Pınarbaşı Köyü adı ile kaydedilmiştir. 1525 yılında altı hane vergi nüfusu ve 3200 akçe vakıf geliri vardı. Bu tarihte kendisine bağlı olan Naib Hasan, Arab Yurdu ve Ovacık Ardıç ekinlikleri daha sonra başka köylere bağlanmışlardır. Bu köyü Ali Bey Zaviyesi’nin içinde bulunduğu, Elbistan’a bağlı aynı adlı köyle karıştırmamak gerekir. Gerger köyünün yanında bulunan Pınarbaşı köyünün, 1527 yılında üçü mücerred, 15 vergi hanesi ve 4660 akçe geliri vardı. Armud Alanı mezrası da buraya bağlıydı. 1563 yılında ikisi mücerred 18 vergi hanesi vardı. Ancak tahrir esnasında Eshab-ı Kehf vakfı olduğu kaydedilmemiştir. Bu tarihte geliri 3172 akçe idi.67


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin