Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə77/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   178

Uç beyliklerinde yerleşik hayat süren topluluklar ise, şehirliler ve köylülerden oluşmaktadır. Köylüler tarımsal üretimde bulunurlarken, şehirliler ise daha çok sanayi dallarında üretim yapmaktadırlar. Uç beyliklerinde tarımsal ürünler içerisinde; buğday, pamuk, yulaf ve pirincin üretimi başta geliyordu. Şehir civarlarında ise, meyve yetiştiriciliği ve bağcılık yapılmaktaydı. Ele geçirilen yerlere kısa sürede yerleşerek bağ ve bahçeler kuran Türkmenler, Uçlarda kalan boş ve ıssız toprakları yeniden canlandırmışlardır. Kütahya’da yetiştirilen pirinç, Bursa’da üretilen pamuk, İznik’te hasıl olunan kestane, ceviz ve üzüm, Isparta etrafındaki arazide bulunan ağaçlardan çıkarılan zamk, Balıkesir taraflarında çıkarılan reçine, hep Uç beyliklerinin topraklarının ürünleri idi. XIV. yüzyıl başlarında Ermeni Haython Anadolu’yu; “gümüş ve şap madenlerine sahip, buğday ve meyvesi bol olan, ayrıca güzel atların ve çok sayıda hayvan sürüsünün bulunduğu zengin bir memleket” olarak göstermekte; aynı şekilde seyyah İbn Batuta da, Anadolu’nun zenginliğinden ve her şeyin ucuz olmasından bahsetmektedir.58

XIV. yüzyılda Anadolu’nun Uç bölgelerinde, dokumacılık ve madencilik alanında çalışmalar yapılmaktaydı. Uç topraklarında yer alan Germiyan, Denizli ve Alaşehir’in kırmızı kumaşları ve beyaz renkteki sarık tülbentleri, gerek iç ve gerekse dış ticaret aracılığı ile tâcirler tarafından birçok yere sevk edilmekteydi.59 İbn Batuta’nın ifadesine göre Denizli dokuma sanayiinde üretilen kumaşlar, pamuğun iyi eğrilmesi ile oldukça sağlam ve benzeri bulunmayan bir kaliteye sahipti.60 Bu açıdan Denizli dokuma sanayii iş kolunun ileri seviyede olması, halkın kendi yetenekleri ile üretime ve ticarete yaptıkları katkıyı önemli ölçüde göstermekteydi. İbn Batuta, ayrıca Uç beyliklerinde ziyarete gittiği yerlerde gördüklerini veya kendisine verilen hediyeleri anlatırken, ipekli, kemha, kusey, mir’ız ve bürümcek türünden çeşitli kumaşların varlığından söz ederek, bu dönemde dokuma sanayiinde üretilen kumaşların çeşit zenginliğini de bize yansıtmaktadır.61

Uç beylikleri topraklarında çıkan ve o dönem içerisinde oldukça önemli değere sahip olan birinci derecede maden, şap idi. Avrupa’da değişik endüstri dallarında kullanılan ve temel ihtiyaç maddesi olan şap en çok Foça’da çıkarılmaktaydı. Bunun yanında Kütahya’da da şap çıkarıldığı bilinmektedir.62 Varlığı hakkında bilgi sahibi olduğumuz ikinci maden ise gümüştür. Anadolu’da çıkarılan kıymetli madenlerden gümüş, XIII. ve XIV. yüzyıllarda başlıca dört merkezden elde edilmekteydi ki, bunlardan birisi Germiyan topraklarında bulunan Kütahya havalisindeki Gümüş köyü idi. Mesâlikü’l-ebsâr’da Şihâbeddîn El-Ömerî, buranın adını Gümüşsar diye verir ve buradaki gümüş madeninin çıkarılmasının kolay, cinsinin oldukça kaliteli ve ticaretinden elde edilen kârının da oldukça fazla olduğunu belirtir.63 Çıkarılan gümüş madeni, dışarıya tâcirler aracılığı ile ihraç edildiği gibi, iç piyasada da para basımında ve değerli eşya yapımında önemli ihtiyacı karşılamaktaydı.

Uç Topraklarında Yer Alan

Ticarî Merkezler

XIV. yüzyılda en faal Anadolu piyasaları, Karadeniz kenarında Trabzon, Samsun ve Sinop; Marmara havzasında Bursa’ya ait Tirilye ve Gemlik; batıda Ege Denizi kenarında Foça, İzmir, Ayasulug ve Balat; güneyde Akdeniz kenarında ise Antalya, Alaiye ve Ayas limanları idi.64 Bunlardan Balat ve Ayasulug Uç beyliklerinin en gelişmiş, kozmopolit ticaret merkezleri ve önemli limanları idi. Balat şehri, Menderes’in kaynağının yakınında ve sol sahili üzerindeki eski Milet yıkıntıları üzerinde kurulmuş, Menteşe Beyliği’nin baş ticaret limanıdır. Bu pazardan transit ticareti işleri karşılığında elde edilen ihraç ve ithal rüsumlarıyla, beyliğin önemli miktardaki gelirleri karşılanmakta idi. Örneğin Kütahya’daki şap ve başka yerlerden gelen ipekli eşyalar ve değişik mallar, büyük ihtimalle gemi ile Menderes Nehri’nden bu limana taşınıyor, burada da Frenk tacirlere satılıyordu. Birçok Frenk tacirin Balat’ta mağazaları vardı ve aldıkları malları gemilerle; Rodos’a, Kıbrıs’a, Avrupa’ya ve Mısır’a ihraç ediyorlardı. Bu pazardan ihraç edilen

mallar arasında Anadolu’nun değişik yerlerinde üretilen buğday, safran, susam, bal, balmumu, palamut, şap, deri ve halı gibi ürünler bulunmaktaydı. Ayrıca kadın ve erkek tutsaklar da bu pazarda satılmakta idi. İhraç edilen bu mallara karşılık ise, Avrupa’dan kumaş, sabun, kalay, kurşun ve değişik birçok mal Balat’a yabancı tâcirler vasıtasıyla getirilmekte idi. Bu dönemde Balat limanında ticarî faaliyetlerin yoğunluğu nedeniyle, Venedikliler bu limanın sahibi olan Menteşe Beyliği ile sürekli muahede yapmak için fırsat kolluyorlar ve ilişkilerini dostça sürdürmeye çalışıyorlardı.65

Ege topraklarında yer alan ve Aydınoğullarına bağlı, denizden birkaç mil ötede kurulmuş diğer önemli bir ticarî saha Ayasulug’tur. Vaktiyle adı Ephesus olan şehir, Yunanlılar tarafından Theologos, daha sonraları İtalyanlar tarafından Altoluogo şeklinde adlandırılmıştır. Sahilin yukarı kısmında kurulmuş olan şehirden birkaç mil uzaklıkta bulunan diğer bir yerleşim alanı da Scala Nuovadır. (Kuşadası)66 Ayasulug’u; Floransa, Barcelona, Ancona, Ragusa ve Messina’dan birçok tüccar ziyaret eder ve bazıları Sivas’a kadar seyahatte bulunarak ticarî ilişkileri geliştirirlerdi.67 Tâcirler için yararlı bilgiler vermek amacıyla Levante’de bir gezintiye çıkan ve XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinde Practica della Mercature adlı kılavuz kitabını yazan Floransalı Balducci Pegolotti, Ayasulug’u birinci derecede bir pazar olarak görmeyerek, tâcirlerin mallarını şehirden sahile ve sahilden şehire taşımak zorunda kaldıklarını ifade eder. Ancak Pegolotti’nin bu şehirde yapılan ticarî faaliyetleri, ticarette kullanılan uzunluk ve ağırlık ölçülerini diğer bölgelere ve ülkelere göre karşılaştırması, Ayasulug’un bölgede büyük önemi olduğunu ortaya koymaktadır.68 Nitekim Germiyanoğulları Beyliği’nin başkenti olan Kütahya’da çıkarılan pirinç ve şapın ihraç edildiği ticarî merkez Ayasulug idi.69 Ayrıca Anadolu’da yetiştirilen birçok ürün de burada toplanmaktaydı. Bu açıdan daha 1337 tarihinde Aydınoğlu Hızır Bey ile yaptıkları antlaşma ile Venedikliler, Ayasulug’da oturacakları ve ticaret yapacakları özel yerleri elde etmişlerdi.

Antalya ve Alaiye bu dönemde önemli diğer ticaret limanlarıdır. Bu limanlardan Mısır topraklarına önemli ölçüde ihracat yapılıyordu. Özellikle Memlûkler, donanmaları için gerekli kereste ve zifti bu limanlardan tedarik ediyorlardı. Büyük ihtimalle Toroslar’dan elde edilen ağaçların buralarda işlendikten sonra, Mısır’ın değişik şehirlerine ihraç edildiği bilinmektedir. Anadolu ile Mısır ve Suriye arasında yapılan bu ticarette, Cenevizliler ön planda yer alıyorlardı. XIV. yüzyıl başlarında Hamidoğullarına ait bir ticaret merkezi olan Antalya ise, dış ticaret açısından Alaiye’ye göre daha fazla hareketli bir liman şehri idi. Antalya’da değişik ülkelere mensup birçok tüccar bulunmaktaydı ve kendi ülkeleri menfaatine ticarî faaliyetlerde bulunuyorlardı.70 Anadolu’nun pek çok ürünü Kıbrıs ve Mısır’a buradan yollanırken, bu ülkelerden de baharat, keten ve şeker gibi ürünler getirilmekteydi. Bu dönemde Antalya’dan Bursa’ya giden önemli bir ticaret yolu vardı ve bu yol Osmanlıların bölgeyi 1381 ve 1390 tarihlerinde almasına kadar Hamid Hanedanlığı’na aitti. Bölgede Osmanlılar ile Karamanoğulları arasında uzun süren mücadeleler, buranın iktisadî coğrafya açısından önemini ortaya koymaktadır.71

Karadeniz sahilinde sıralanmış ticaret merkezleri, Amasra, Samsun ve Sinop limanlarıdır. Kefe’deki Ceneviz konsolosluğuna bağlı olan Amasra, Karadeniz’de gemilerin ikmâl edebilecekleri veya mallarını boşaltabilecekleri önemli bir liman şehridir. Amasra’nın doğusunda yer alan ve Karadeniz’deki en önemli diğer bir ticaret limanı, Candaroğullarının elindeki Sinop şehridir. 1322 yılına kadar Pervaneoğullarının elinde bulunan bu şehir, Cenevizlilerin Karadeniz ticaretini olumsuz yönde etkilemiştir. Daha 1310’lu yıllarda Kefe dolaylarında Ceneviz gemileri ile başarılı mücadelelere başlayan Sinop Türkmenleri, kısa sürede bölge ticaretini yaptıkları korsanî akınlarla ellerine geçirmişlerdir. Ancak yine de Sinop şehri, hem batılı tâcirlerin uğradığı bir pazar, hem de tâcirler açısından bir korsan yatağı idi. Trabzon’a giden gemilerin uğrak noktası olmakla birlikte, tâcirler gerekli olan birçok malzemeyi buradan temin edebilirlerdi. Bu durumu fark etmiş olan Cenevizliler ve Venedikliler, Sinop’ta ticaret kolonileri oluşturmuşlardı. Özellikle sayıları fazla olan Ceneviz kolonileri şehri ele geçirmeye çalışmışlarsa da, başarılı olamamışlardı. İstanbul-Trabzon ve Anadolu-Kırım arasındaki ticarette, tâcirlerin uğramak zorunda kaldıkları bu şehrin, Türklerin elinde bulunması, aldıkları vergilerle büyük kazanç sağlamalarına vesile olmuştur.

Sinop’tan sonra, diğer bir liman şehri Samsun’dur. 1396 Niğbolu savaşında Osmanlılara esir düşen, ardından 1402 Ankara savaşıyla Yıldırım Bayezid’in yenilmesiyle Timur’un tutsağı olarak Asya’ya götürülen ünlü seyyah Schiltberger, yolculuğu esnasında gördüğü Samsun şehri hakkında şunları nakletmektedir: “Samsun birbiri karşısında iki şehirden oluşmaktadır. Şehrin birinde Hıristiyanlar, Cenevizliler, diğerinde ise çevredeki toprakların sahibi olan Müslümanlar yaşar”.72 XIV. yüzyıl esnasında Samsun şehri, diğer Karadeniz sahil limanları gibi önemli bir ticaret merkezidir ve şehrin Trabzon limanına yakınlığı bu önemini daha da arttırmaktadır.73

Uç topraklarında yer alan diğer önemli şehirler; Denizli, Milas, Bursa, İznik ve Kütahya’dır. Denizli’de altın işlemeli pamuklu kumaşlar dokunurdu. Pamuğu kaliteli ve kuvvetlice eğrilmiş olduğundan bu kumaşlar oldukça dayanıklıdır. Kumaş şehrin adıyla şöhret bulmuştur. Denizli’de zımmî Rumlar çok olduğundan, sanat ehlinin çoğunluğunu da Rum kadınları oluştururdu. Şehirde var olan çarşılarda, üretilen dokumalar ve el sanayi ürünleri satılırdı.74

Menteşe Beyliği’nin kurulduğu Karye bölgesinde yer alan Milas şehri, zengin ve verimli bir ovanın ortasında bulunmakta, sahil yakınında olmasına rağmen denize karşı mükemmel surette korunmaktadır. Ayrıca batıda Balat limanına, kuzeyde verimli Karpuzlu ovasına, Çine çayı ve Menderes vadisine, doğuda ise Muğla’ya giden taşıma yollarının kavşak noktasında bulunması, şehrin ticarî faaliyetler açıdan işlek olmasında en büyük etkenlerden biridir.75

Bursa; XIV. yüzyılda giderek büyüyen bir şehirdir. Şehre sahip olan Orhan Bey, Türkmen hükümdarlarının en güçlüsü olarak nitelendirilmektedir.76 Bursa, Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra önemli bir ticaret merkezi haline gelerek, ünlü kişilerin, dervişlerin ve ulemanın dikkatini çekmeye başlamıştır. Bu kişiler, yayılma ve fetih arzusuyla dolu olan gazilik geleneğini bozmadan, yeni devlete adapte oluyorlardı.77 İran, Horasan ve Buhara’dan gelen sanatçılar, şairler, dervişler ve tarihçiler yeni şehre taşınıyorlar; bununla birlikte camiler, mektepler ve kamu binaları hızla inşa ediliyordu.78 Orhan Gazi daha 1340 tarihinde, bugün bile şehrin ticarî bir merkezi olarak kalan, Bursa’da bir bedestan inşa ettirmişti.79 Arada bir bu yapıya kervansaray da denildiğinden, muhtemelen münferit seyyah, tüccar ve kervanlarla toplu seyahat edenlerin burada konakladıkları düşünülebilir.80 Bursa’da sanayi alanında ipekçilik ve dokumacılık ön plandaydı.81 Bugün Bursa’ya bağlı bir ilçe olan İznik hakkında İbn Batuta, her çeşit meyvenin yetiştiğini, ceviz ve kestanenin bol olduğunu ve dünyanın en nefis üzümlerinin burada üretildiğini söyler. Ancak dört surla çevrili olan şehrin, virâne bir halde olduğunu da belirtir. Yirmi sene sonra Palamas82 da aynı manzarayı tasvir eder.83

Kütahya; pirinç ve şap yatakları ile meşhur bir yerdir. Menderes nehrinin buradan geçmesi, halkın bu nehrin nimetlerinden büyük ölçüde yararlanmasına imkân sağlamıştır. El Ömerî, Menderes ırmağında gemiler ve kayıkların gezdiğini, o yörenin halkının bu ırmak sayesinde yolculuk yaptığını, aynı zamanda tüccarın da bu ırmaktan istifade ettiğini belirterek, Şarköy şehrinde pirinçten başka bir şey yetişmediğini söylemektedir.84

Uç Topraklarında Ticareti

Yapılan Bazı Mallar

Orta Çağ’da kendi üretimleri ile ülkesinin halkını besleyemeyen Avrupa devletleri, buğday ihtiyaçlarını hububat deposu diye tanımlanan Rusya-Romanya-Anadolu üçgenine giren bölgelerden karşılamakta idiler. Bu açıdan buğdayın, Avrupalı tâcirlerin aradıkları önemli ürünlerden biri olduğunu fark eden Uç beylikleri, bu ürünün satışını kendi siyasal ilişkilerine göre gerektiğinde koz olarak kullanabiliyorlardı.85 İzmir ve Menderes bölgeleri, buğday üretimiyle bilinen meşhur yerlerdi. Ayrıca Anadolu’nun iç kesimlerinde yetiştirilen buğday da, Batı Anadolu limanlarında satılmakta idi. Özellikle Romanya ve Girit’te ticaret kolonileri kurmuş Venedikliler için, Uç beyliklerinden gelen arpa, kuru sebze ve buğdayın son derece önemi vardı. Bir diğer önemli hububat olan mısırın beyliklerden ihracatı durduğu zaman, Romanya’da bile fiyatlar üzerinde büyük artış gözlenirdi.86

Anadolu’dan ihraç edilen ticaret malları içerisinde önemli bir ürün de şaptır. Avrupa’da tüm boya endüstrisinde, yün fabrikalarında, deri endüstrisinde, kimya alanında, altın işleri ve kozmetikte kullanılmakta olan şap, Anadolu’da değişik bölgelerde üretilirdi. Şapın iki önemli merkezi olan Foça ve Şebinkarahisar’da ticaret, büyük ölçüde Cenevizlilerin elinde idi. Şebinkarahisar’daki şap kaynakları doğrudan doğruya Cenevizlilerin yönetiminde değildi, fakat muhtemelen buradan Batı Avrupa’ya yapılan şap ihracatını kendi tekellerinde bulunduruyorlardı. Venedikliler ise, şap için üç önemli ticaret limanından alış veriş yapıyorlardı. Pegolotti’ye göre şap Ayasulug, Balat ve Antalya limanlarında satılırdı. Bu pazarlara gelen şapın büyük bir bölümü, Germiyanoğulları topraklarına bağlı Kütahya yakınındaki Gediz’den taşınırdı. Şapın satıldığı üç limanın yanı sıra, Menteşe topraklarındaki Milas ve Asinkalesi’nde de bu ürünün satılması için pazarlar kurulmuştu.87 Yine Pegolotti; ghiaghillo veya giachile diye bilinen adi çeşit bir şapın, ülke içindeki dört günlük bir seyahat sonrası Bursa’nın kuzeyindeki Tirilye sahilinden alınabileceğini söylemektedir.88 Bu dönemde Türklerin Kütahya ve Şebinkarahisar’da ürettikleri şap, gemilere yüklenmeden önce kıyıya kadar taşınmaktaydı. Dolayısıyla Cenevizliler açısından satın alınan bu şap, kendilerinin Foça’da ürettikleri şaptan daha pahalıya geliyordu, ancak Türk şapının üstün kalitede olması nedeniyle bu taşıma işlemi, fiyatları denkleştirmek suretiyle devam ettirilmekteydi.89

XIV. yüzyılda Avrupa’ya gönderilen ürünler içerisinde pamuğun da önemli yeri bulunmaktadır. Bursa ile Konya arasında yetiştirilen pamuk, yine Bursa pazarında veya Ayasulug’da yabancı tâcirlere satılmaktadır. Dokuma endüstrisinin ham maddesi olarak bilinen pamuk, dış ticarette aranan ve satışı en çok yapılan bir üründür. Beylikler pamuğu hammadde olarak satabilecekleri gibi, işleyerek kumaş şeklinde de ihraç etmekte idiler. Germiyan, Denizli ve Alaşehir’in kırmızı kumaşları ve beyaz renkteki sarık tülbentleri, XV. asrın sonlarına kadar bütün civar ülkelere gönderilmiştir. Bu kumaşların yanı sıra ipek ihracatı da önem teşkil etmekte idi. Uç topraklarında Alaşehir ve Balıkesir taraflarında üretilmekte olan ipekler, Rum ve Frenk memleketlerine sevk ediliyordu. Balıkesir ipekleri, Rum ipekleri ile rekabet etmekte ve Bizanslı dokumacılar tarafından sıkça alınmakta idi.90

Dokuma ürünleri içerisinde halı ve kilim ihracatı da yapılmaktadır. Uç topraklarında göçebe Türkmenler tarafından oluşturulan bu sanayi kolu, Batı Anadolu’nun birçok pazarında alıcı bulmaktadır. Batı Anadolu’da Gördes, Kula, ve Uşak’ta birçok halı imalât atölyeleri bulunmaktaydı.91

İhracatta ticarî mallar içerisinde görebileceğimiz canlı hayvan ve deri önemli bir yer tutmaktadır. Göçebeler tarafından yetiştirilen evcil hayvanların bir kısmı, Batı Anadolu limanlarından gemilerle Avrupa’ya sevk edilirdi. Özellikle bu dönemde nam salmış Germiyan atları, birçok yabancı memlekete satılmaktadır. Atlardan başka küçük ve büyük baş birçok hayvan, İtalyan gemileri ile Avrupa’ya götürülmektedir. Deri ihracatında Girit ön planda idi. Kaynaklara bakıldığında Girit’teki deri ticaretinde Yahudilerin etkin oldukları anlaşılmaktadır.92 Adadaki bu ticaretin Anadolu’dan getirilen deriler ile yapıldığını, bu devlet ile beylikler arasında imzalanmış antlaşmalarda geçen maddelerden anlamaktayız.93

Gemi ve donanma oluşturmak için; Avrupa, İskenderiye ve İstanbul piyasalarına çok miktarda ihraç edilen diğer bir ticarî mal kerestedir. Anadolu’nun iç kesimlerinden büyük ihtimalle göçebelerin uğraşları ile elde edilen odunlar, Alaiye limanlarına getiriliyor ve buradan yabancı tâcirler vasıtasıyla değişik ülkelere naklediliyordu. Yine ormandan elde edilen ürün açısından, Isparta ve etrafındaki arazide bulunan ağaçlardan elde edilen zamk, Antalya pazarı vasıtasıyla Avrupa piyasalarına ihraç ediliyordu. Ayrıca Balıkesir taraflarında çıkarılan reçine de önemli bir ihraç maddesi idi.94

Kütahya’da çıkarılan gümüş madeni, değişik bölgelerden gelen pirinç, balmumu, mum, kenevir, kendir, kök boyası, susam, nohut ve kuru sebze gibi birçok ürün de, ihraç malları arasında zikredilebilir. Hatta Ceneviz gümrüğünün kayıtlarına göre Balat’ta biber ihracatı bile yapılmaktadır.95 İhraç edilen malların taşımacılığı, kervanlar ile ticaret limanlarına yapılmakta, buradan da gemilerle İtalyan tâcirleri tarafından değişik ülkelere taşınmakta idi. H. İnalcık bir çalışmasında, Batı Anadolu’da Saruhan, İzmir, Ayasulug ve Teke bölgelerinde dört grup Arap devecilerinin bulunduğunu ifade eder ve bunların XIV. yüzyılın ilk yarısında bölgeye göç ettiklerini belirtir. Ayrıca Çanakkale Boğazı’nın Asya yakasında da Arap göçebelerin bulunduğunu ve bunların tuz taşımacılığında faaliyetleri olduğunu dile getirir.96 Bölgelere göre şirketleşmiş nitelikte olan bu Arap devecileri, Anadolu’da üretilen malların Balat ve Ayasulug gibi limanlara taşınmasında önemli rol oynuyorlardı.

Uç topraklarında köle ticareti de yapılmaktaydı. Orta Çağda doğu köle ticareti; Rusya’nın güneyindeki Karadeniz sahillerinde, Mısır ve Batı Avrupa arasında yapılmaktaydı. Karadeniz’in kuzeyinden getirilen Kıpçak, Rus ve Çerkez asıllı köleler, Anadolu pazarlarında veya İslâm ülkelerinde satılmaktaydı. Özellikle Altınordu Devleti’nde önemli yer tutan kölelik, üretim elemanı olmaktan çok, tam bir ticaret malı sayılıyordu.97 Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım sahillerinde kurulan pazarlarda köle alış verişi yapan birçok İtalyan tüccar bulunmakta idi.98 Çok kâr getiren köle ticaretinde, iki İtalyan devleti Venedik ve Ceneviz’in sırf bu mesele yüzünden birçok kez anlaşamadıkları görülmekteydi. Uç topraklarında da var olan köle ticareti, Uç beyliklerinin Ege adalarına yaptıkları saldırılar sonucu, esir aldıkları insanları satmaları ile başladı.99 Marino Sanudo Torsello’nun belirttiğine göre, Türkler sadece 1331-1332 yılları arasındaki deniz saldırıları ile 25.000 insanı esir almışlardı. Yine Bizans ilim ve devlet adamı Demetrios Kydones’in ifadelerine göre, Manisa ve Ayasulug’da önemli ölçüde köle ticareti yapılmaktadır. Ege adalarında; Girit Naksos, Rodos ve Sakız önemli köle pazarlarıdır. XIV. yüzyılın ilk yıllarında Girit’te bir erkek köle ortalama 8 hyperpyra ve bir kadın köle ortalama 17 hyperyra idi. Kadın kölelerin fiyatları daima erkek kölelerin fiyatlarından yüksek idi.100

İhracatın yanı sıra Türkler, yabancı ülkelerden; tekstil ürünleri, şarap, cam eşya, şeker ve sabun gibi ticarî mallar ithal etmekteydiler. Muhtemelen Yunan topraklarında üretilen şarap, Venedikli tâcirler vasıtasıyla Menteşe ve Aydın beyliklerine taşınırdı. Fakat şarap ticareti yüzyılın ortalarında tamamen serbest değildi ve birçok şehirde yüksek vergilendiriliyordu. Beylikler diğer Orta Çağ İslâm devletleri gibi, şarap ticaretini monopol olarak elde tuttular ve özel bir gümrük vergisi uyguladılar. İthal edilen şarap, büyük ihtimalle İtalyan kolonilerin bulunduğu bölgelerde tüketiliyordu. Diğer bir ithal malı olan sabun, Orta Çağ’da lüks bir tüketim maddesi idi ve birkaç İtalyan şehri olan Ceneviz, Venedik, Pisa ve Ancona gibi merkezlerde üretiliyordu.101 Buralardan da tâcirler vasıtasıyla Türk topraklarına getiriliyordu. Tekstil alanında ise; ipekli, yünlü ve keten türü kumaşlar ithal edilmekte idi. Kumaşlar daima belirli bir ölçüde parça şeklinde satılırdı. İthal edilen kumaşlar daha ziyâde İran ve Hindistan’dan gelen pahalı ve lüks ürünlerdi.102

Ticarette Kullanılan Paralar,

Ölçü Birimleri ve Ticaretten

Alınan Vergiler

Ticarî malların alış verişi değişik paralar üzerinden yapılabiliyordu. Levante ticaretinde kullanılan Bizans ve İtalyan paraları, Uç beyliklerinin dış ticarete önem vermeleri ile birlikte, Batı Anadolu’daki çeşitli pazarlarda geçerli olmuştur. Gigliato, Stavraton, Venedik dukası ve Filorin gibi adlara sahip bu paralar, XIV. yüzyıl Yakın Doğu ticaretinde sıkça kullanılmaktadır.

Gigliato, 1300’lerde Napoli’de Anjoulu Kral II. Charles tarafından bastırılmıştır. Saf bir gümüş para olup, yaklaşık dört gram ağırlığındadır.103 Bu para Doğu Akdeniz’de birçok ticarî merkezde kullanılırdı. XIV. yüzyılda Manisa, Ayasulug ve Balat darphanelerinde bastırılan Latince yazılı gümüş sikkeler, Napoli’de bastırılan bu Gigliato ile tamamen aynı tipte idi. Bundan anlaşılıyor ki; Saruhan, Aydın ve Menteşe emirleri uyruklarının İtalyanlarla ticarî işlemlerini kolaylaştırmak için özel sikkeler bastırmışlardı.104 Türklerin Gigliati olarak adlandırdıkları bu para, beyliklerin damgaları da vurularak, ülke içinde kullanılmaktaydı. XIV. yüzyıl ortalarında bir Ege Bölgesi Gigliatosu 1/9 Florine denk geliyordu. Fakat yüzyılın sonlarına doğru muhtemelen bir Sakız adası Gigliatosu, 1/7 Florine eşitti.105

Diğer bir para olan Stavraton, V. John veya IV. Andronikos’un 1376 yılında veya biraz öncesinde bastırdığı bir Bizans parasıdır. Florin ise, bir İtalyan devleti olan Floransa parasıdır. Ancak beylikler ile ilgili belgelerde Venedik dukasının da, Florin şeklinde adlandırıldığını görmekteyiz. Nitekim 1370 yılında Candia Dükü ile Ayasulug emiri arasında yapılan bir mektuplaşmada, dükalık, beyliğin 2000 Duka borcu olduğunu ifade ederken, emir bu yükümlülüğü 2000 Florin olarak belirtmektedir.106

Venedik dukası, Doğu ticaretinde en çok kullanılan bir paradır. Girit’teki hyperpyron ile ortak bir geçerlilik içinde olan bu para, XIV. yüzyılın sonlarına doğru, hyperpyronun 1/2’si kadar olmuştur. Venedik Senatosu’nun 1368-1372 yıllarını kapsayan kararları içerisinde, Aydınoğullarına ait darphanede sahte Venedik dukasının bastırılmasını engellemek amacıyla çeşitli önlemlerin alındığı görülmektedir.107 Anlaşıldığına göre, Gigliato’dan başka, beylik topraklarında sahte duka da basılmakta idi.

XIV. yüzyıl esnasında ticarette kullanılan bu yabancı paraların yanı sıra, Uç beyliklerine ait gümüş ve bakırdan yapılmış madenî paralar da bulunmaktadır. Aydınoğullarından Umur Bey, Menteşeoğullarından Ahmet Gazi ve Osmanlılardan I. Murad kendi dönemlerinde bakır sikkeler bastırmışlardır.108 Ayrıca Karesioğulları tarafından basılmış, isimsiz bir bakır sikkede vardır.109 Bakır sikkelere başlangıçta mangır denilmekte, hatta mangır kelimesinin Moğol dilinde nakit anlamına gelen Mangun kelimesinden çıktığı sanılmaktadır.110 Bakır paralardan başka; Karesioğullarından Yahşi Bey, Aydınoğullarından İsa Bey, Menteşeoğullarından Orhan Bey ve Ahmet Gazi, Saruhanoğullarından Hızır Bey ve Osmanlılardan Orhan Bey adına basılmış gümüş sikkeler de mevcuttur.111 Belirttiğimiz bu isimlerin dışında diğer beylerinde bakır ve gümüş sikkeleri bulunmaktadır.

Dış ticaretle ilgili belirtmemiz gereken bir nokta da, alış verişlerde kullanılan ölçü birimleridir. Orta Çağlarda ağırlık ve ölçü birimleri oldukları gibi kalmamıştır. Devletlerin kendi iktisadî vaziyetlerine göre aldıkları kararlarla büyümüşler veya küçülmüşlerdir. İtalyan kaynaklarına göre, beyliklerin yapmış oldukları antlaşmalarda görülen ölçüler; Modius, Shinik, Seruch, Caretellum, Capsia veya Cassa ve Batman gibi birimlerdir.

Modius, sadece Menteşe antlaşmalarında buğday ve kurutulmuş sebze ölçüsü olarak gözükmektedir. 1331 yılı dışındaki tüm Menteşe antlaşmalarında hububat ölçüsü olarak Şinik (Shinik) kullanılmıştır. Bundan dolayı Modius, Şinik ile aynı ölçü birimi değil, aksine farklı bir ölçü birimidir. Bir de Mısırlı El-Ömerî’nin belirttiği gibi, Anadolu’daki tüm beyliklerin ortak kullandıkları bir ölçü birimi olan mudd vardır.112 Ancak Venedikli tüccar Pignol Zucchello, 1336-1350 dönemi arasındaki yazışmalarında, Balat’taki Modius teriminin El-Ömerî’nin naklettiği mudd terimi ile aynı anlamda olmadığını ortaya koymaktadır. Latin Modius’u Girit’te hububat ölçüsü olarak kullanılmaktadır ve uluslararası bir ölçü birimidir. Bu ölçü birimi, sonraları Osmanlılar tarafından Venedikliler ile yapılan ticarî faaliyetlerle Türkler tarafından benimsenmiştir. Hacmi ise yaklaşık 317 litredir.113


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin