mücâvirân (a.i. mücâvir'in c.) komşular, (bkz. mücavir 2,3).
mücâviz (a.s.). (bkz: mütecaviz).
mücâz (a.s. cevâz'dan) 1. caiz, uygun görülmüş. 2. icazet almış, icazetname, izin verilmiş [kendisine], diplomalı.
mücâzât (a.i. cezâ'dan) 1. karşılık. 2. bir suça karşı ceza çektirme.
mücâzât-ı te'dîbiyye huk. bir haftadan ziyâde hapis, muvakkat sürgün, me'mûriyetten çıkarma ve para cezası gibi cezalar.
mücâzât-ı tekdîriyye huk. yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis ve yüz kuruşa kadar para cezası.
mücâzât-ı terhîbiyye huk. îdam, kürek, kalebendlik, müebbet sürgün, rütbe ve me'-murluktan mahrumiyet, medenî hukuktan ıskat gibi cezalar.
mücâzâten (a.zf.) ceza olarak.
mücazebât (a.i. mücâzebe'nin c.) birbirini çekmeler, çekişmeler.
rnücâzebe (a.i. cezb'den) 1. iki kişi birbirini çekme, çekişme. 2. birbirinin çekiminde olma [nesneler hakkında].
mücâzefe (a.i.) fık. götürü satma.
mücber (a.s. cebr'den) icbar olunan, olunmuş, zorlanılmış, zorlanılan.
mücbir, mücbire (a.s. cebr'den) icbar eden, zorlayan, zorlayıcı, (bkz: câbir).
Âmir-i mücbir korkutan, yıldıran âmir.
Kuvve-i mücbire zorlayan kuvvet.
Esbâb-ı mücbire huk. zorlayıcı sebepler.
mücebbir (a.i. cebr'den) çıkıkçı.
mücedded (a.s.) tecdîdolunmuş, yenilendirilmiş, yeni, yepyeni.
müceddede (a.s.) ["mücedded"in müen.]. (bkz: mücedded).
müceddeden (a.zf.) yeni olarak, yeni baştan.
mücedder (a.s. cederî'den) 1. çiçek çıkarmış. 2. çiçekbozuğu [adam].
müceddid (a.s. cedîd'den) 1. tecdî-deden, yenileyen, yenileyici, yeni bir şekil ve suret veren. 2. dîne yeni bir veçhe veren zat.
müceddid-i elf-i sânî Hicrî ikinci bin yılının rnüceddidi İmam-ı Rabbânî.
müceddid-âne (a.f.zf.) tecdîd edene, yenileyene, yenilik yapana yakışır bir yolda.
müceddidîn (a.s. müceddid'in c.) yenilik yapanlar
müceddidiyye (a.i.) Nakşibendî tarikatinin bir kolu.
müceff (a.s. cevfden) cevfli, içi boş.
müceffef (a.s. ceffden) tecfîf olunmuş, kurutulmuş; suyu çekilmiş, nemi kalmamış, kurumuş.
müceffif (a.s. ceffden) tecfîf edici, kurutucu.
mücehhel (a.s. cehl'den) bilinmez bir hâle getirilmiş.
mücehhelen (a.zf.) mücehhel olarak, bilinmeyerek.
mücehhez (a.s. cihâz'dan) techîz olunmuş, donanmış, donatılmış, hazırlanmış.
mücehhez-i mâiye zool. *kurbağazehirigiller, fr. hydrocharidees.
mücehhiz (a.s. cihâz'dan) 1. techîz eden, donatan. 2. armadar.
mücelcel (a.s. cülcül'den) çıngıraklı, çıngırağı olan.
Ester-i mücelcel çıngıraklı katır.
mücellâ (a.s. cilâ'dan) cilâlı, parlatılmış, parlak.
Mir'ât-ı mücellâ parlak ayna.
mücelled (a.s. cild'den) teclîdolunmuş, ciltlenmiş.
mücelledât (a.i. mücelled'in c.) ciltlenmiş, ciltli kitaplar.
mücellede (a.s.) ["mücelled" in müen.]. (bkz: mücelled).
mücellî (a.s. cilâ'dan) 1. cila veren; cilâcı. 2. açıp temizleyici.
mücellid (a.s. ve i. cild'den, c. mücellidîn) teclîdeden, kitap ciltleyen, ciltçi.
mücellid-hâne (a.f.b.i.) matbaalarda kitap, defter, takvim gibi şeylerin ciltlendiği atölye.
mücellidîn (a. s. i. mücellid'in c.) teclîdedenler, kitap ciltleyenler, ciltçiler.
mücelliyyât (a.i. cilâ'dan. mücelli'nin c.) çıban, sivilce gibi şeyleri giderip cilde güzellik, tazelik veren ilâçlar.
mücemmed (a.s. cümüd'den) dondurulmuş.
mücemmid (a.s.) donduran,
mücennah (a.s. cenâh'dan) cenahlı, kanadlı.
mücenneb (a.i.) muz. Taninî'den küçük, bakıyyeden büyük iki aralığın ortaklaşa adı. Bunlardan biri küçükçe büyük ikili (182 cent) dir ve "büyük mücenneb" adıyla anılır, öteki büyükçe küçük ikili (112 cent) olup buna "küçük mücenneb" diyebilinir.
mücennebe (a.i.) savaşıcı asker.
mücennebü'z-zeyl (a.b.i.) muz. hâlen mağribde (batı İslâm âlemi) kullanılan bir mürekkep makam.
mücenned (a.i.) sıralanmış asker.
mücerreb (a.s. tecribe'den) tecrübe olunmuş, denenmiş, sınanmış.
mücerrebân (a.s. mücerreb'in c.) denenmişler, denenmiş olanlar.
mücerrebât (a.s. mücerreb'in c.) tecrübe olunmuş, denenmiş, sınanmış şeyler; görgü.
mücerrebât-ı yakîniyye iyice edinilmiş tecrübeler.
mücerrebe (a.s. tecrib'den) ["mücerreb" in müen.]. (bkz: mücerreb).
Mücerreb-nâme (a.f.b.i.) Amasyalı Sabuncuoğlu Şerefüddin bin Alî'nin 1468 de yazdığı hekimliğe dair eseri.
mücerred, mücerrede (a.s. cered'den. c. mücerredât) 1. tecrîdedilmiş, soyulmuş, çıplak. 2. tek, yalnız. 3. kanşık ve katışık olmayan. 4. gr. yalın, soyut, f r. abs-trait. 5. eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzume yahut mensûre. (bkz: mühmel). 6. fels., mat. *soyut, fr. abstrait.
Bu'd-i mücerred soyut uzaklık, "l'. bekâr, fr. celibataire. 8. zf. yalnız, ancak, fakat.
Pâye-i mücerrede ulemâya mahsus mühim ve me'mûriyetsiz bir rütbe.
mücerredât (a.s. müceıred'in c.) mücerred, soyut mefhumlar.
mücerrediyyet (a.i. cered'den) 1. çıplaklık. 2. soyutluk. 3. bekârlık.
mücerrib (a.s. tecribe'den. c. mücerribîn) tecrübe eden, deneyen, sınayan.
mücerribân (a.f.s. mücerreb'in c.) tecrübe edenler, deneyenler, sınayanlar. (bkz: mücerribîn).
mücerribe (a.s. tecribe'den) ["mücerrib" in müen.]. (bkz ; mücerrib).
mücerribîn (a.s. mücerrib'in c.), (bkz: mücerribân).
mücerrid (a.s.) 1. tecrîdeden, ayıran. 2. fiz. yalıtkan.
rnücerride (a.s.) ["mücerrid" in mü-en.]. (bkz: mücerrid).
mücessem, mücesseme (a. s. cism'den) 1. tecessüm etmiş, cisimlenmiş, cisimli. 2. üç boyutlu (uzunluğu, enliliği, kalınlığı) olan cisim.
Hendese-i mücesseme uzay geometri, tstihkâınât-ı mücesseme yerli, esaslı istihkâmlar.
Küre-i mücesseme yerküre.
Nâmûs-ı mücessem çok namuslu.
Nûr-i mücessem canlı kılığa girmiş olan nur; çok parlak ve güzel.
mücessem kat'-ı mükâfî mat. paraboloit.
mücessem kat'-ı nakıs mat. elipsoit.
mücessem kat'-ı nâkısî mat. elipsoidal.
mücessem kat'-ı zâid mat. hiperboloit.
mücessem kat'-ı zâidî mat. hiperboloidal.
mücessemât (a.s. cism'den. müces-seme'nin c.) 1. cisimler, katı nesneler. 2. üç buutlu ("boyutlu) olan geometri cisimleri.
mücessemât-ı eflâtûniyye Eflâtûn'un beş düzgün şekli, [dörtyüzlü, altıyüzlü, sekizyüzlü, onikiyüzlü, yirmiyüzlü].
mücessime (a.i. cism'den) 1. fels. insanbiçimlilik, antropomorfizm, fr. anthro-pomorphisme. (bkz: müşebbihe). 2. kelâmcı mezheplerden biri.
mücevher (a.s. cevher'den) 1. cevher ile süslenmiş, elmaslı. 2. gr. yalnız noktalı olan harfleri "ebced" hesabına göre sayıldığı zaman târih çıkan beyt veya mısra. 3. i. g. s. geometrik tezhip (süsleme) motifi.
mücevherat (a.i.c.) elmas, zümrüt, yakut ve benzerleri gibi süs taşlarıyla bezenmiş olan takımlar, zînet eşyası.
mücevvef (a.s. cevfden) tecvîfo-lunmuş, oyuk, içi boş [şey].
mücevver (a.s. cevr'den) tecvîr olunmuş, zor ve sıkı altında bulundurulmuş; çevrilmiş.
mücevvez (a.s. cevâz'dan) tecvîz olunmuş, caiz görülmüş, izin verilmiş.
mücevveze (a.i.) [eskiden] başa giyilen, üstü bombeli bir çeşit kavuk, büyük sarık, (bkz: ersûsa).
mücevvid (a.s. tecvîd'den) Kur'ân'ı tecvit usûlüne göre yoluyla okuyan, tecvidi iyi bilen.
mücîb (a.s. cevâb'dan) icabet eden, teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana cevap veren.
mücîbe (a.s. cevâb'dan) ["mücîb" in müen,]. (bkz: mücîb).
müeidd (a.s. cidd'den) çok çalışan.
mücidd-ân (a.f.zf.) çok çalışırcasına, büyük bir çalışkanlıkla.
mücîz (a.s. icâzet'den) icazet veren, izin veren.
müclâ (a.s. iclâ'dan) iclâ olunmuş, sürülmüş, sürgün edilmiş.
mücmel (a.s. cümle'den) icmal olunmuş, kısa ve az sözle anlatılmış, öz. (bkz: hulâsa, muhtasar).
mücmelen (a.zf.) mücmel, kısa olarak, kısaltarak, az sözle, (bkz: hulâsatan, muhtasaran).
mücrim (a.s. cürm'den. c. mücrimin) cürüm işlemiş, suçlu (sanık).
mücrimin (a.s. mücrim'in c.) cürüm işlemiş olanlar, suçlular,
iâde-i mücrimin suçluların geri gönderilmesi.
mücrimiyyet (a.i.) suçluluk.
mücrimiyyet karârı huk. suçlandırma karan.
müctebâ (a.s. ceby'den) l . seçilmiş, seçkin, (bkz: ber-güzîde). 2. i. erkek adı.
müçtehed (a.s.) içtihâdolunmuş.
müctehedün-fihâ üzerinde ictihâdedilen mesele.
müctehez (a.s. cihâz'dan) techîz olunmuş, tertip ve tanzim olunmuş, donatılmış.
müctehid fi-l-mes'ele huk. [eskiden] herhangi bir mezhepte karşılaşılan ve daha önce o mezhebin imâmı tarafından hükme bağlanmamış olan meselelere dâir ictihadda bulunmaya muktedir fakih. [meşâyih-i hanefıyeden Tahavî-Ebû-Hasan-il Kerhî, Şems-ül-eimmet-il-Hulvânî, Şems-ül-eimmet-is-Serahsî, Fahr-ül-Islâm Pezdevî ve emsali gibi].
müctehid fi'ş-şer' huk. [eskiden] ne fürûda, ne de usûlde başka bir müctehidi taklîd etmeyip usul kaideleri te'sis ve fürûun hükümlerini şer'î delillerden istinbât eden zevat. [Imâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, Imâm-ı Mâlik, Imâm-ı Şafiî, Imâm-ı Ahmed ve bunların emsali gibi].
müctehid-i muhtî fık. içtihadında hatâ eden fakih.
müctehidün-fih fık. hakkında kat'î delil bulunmayan mesele.
müctehidîn (a.s. ve i. müctehid'in c.), (bkz: müctehid2).
müctelib (a.s.) sürüp götüren.
müctemi', müctemia (a.s. cem'den) içtimâ eden, toplanan, toplanmış, toplu; birikmiş, birleşmiş.
Memâlik-i müctemia Amerika Birleşik Devletleri, (bkz: Cemâhîr-i müttehide).
müctemian (a.zf.) cemaatle, toplu bir halde.
müctenâ (a.s.) ictinâ olunmuş, dev-şirilmiş, toplanılmış.
müctenib (a.s. cânib'den) ictinâ-beden, sakınan, çekinen, uzak duran, bir şeye karışmayan, (bkz: mütecânib).
müctenibü'l-kils coğr. kireçyeren.
müctenih (a.s. cenâh'dan) 1. ictinâh eden, meyillenen, bir tarafa eğilen. 2. secdede, usûlüne göre ellerini yere koyup dirseklerini açarak kollarım kanad şeklinde tutan.
Sâcid-i müctenih bu yolda secdeye kapanan.
mücterî (a.s. ictirâ'dan) cür'et eden, cesaret eden.
mücterin (a.s.) mesleğinde tecrübeli, mahir olan. fr. experimente.
Tabîb-i mücterin tecrübeli, değerli hekim.
mücterr (a.s.) ictirâr eden, geviş getiren, fr. ruminant.
mücterre (a.s.) zool. geviş getiren.
Hayvânât-ı mücterre geviş getiren hayvanlar, fr. ruminants.
müctess (a.i.) ed. aruzda bir bahrin adıdır. Bizde kullanılmış olan vezinleri şunlardır: 1) mefâilün feilâtün mefâilün feilâtün (az kullanılır); 2) mefâilün feilâtün mefâilün feilün; 3) mefâilün fâilâtün mefâilün fa'lün.
müctevir (a.s. civâr'dan) ictivâreden, komşu olan.
müd (a.i.). (bkz. müdd).
müdâabe (A.i.) şakalaşma, [şiirde: "müdâabet" şeklinde geçer].
müdâbere (a.i. dübr'den) birbirine arkasını dönme.
müdâfaa (a.i. def den. c. müdâfaât) 1. defetme, bir saldırışa karşı durma. 2. koruma, korunma. 3. huk. savunma.
müdâfaa-i hukuk (cemiyeti) tar. kurtuluş savaşından önce Atatürk tarafından kurulmuş olan bir cemiyet.
müdâfaa-i milliyye millî müdâfaa, millî savunma.
müdâfaa-i meşrûa huk. cana ve ırza karşı yapılan haksız ve sen bir saldırışın, başka türlü önlenmesi kabil olmadığı takdirde kuvvetle önlenmesinden ibaret tabu bir hak.
müdâfaa-i nefs nefsini müdâfaa etme, kendini koruma.
müdâfaât (a.i. defden. müdâfaa'nın c.) korunmalar, 'savunmalar.
müdâfaaten (a.zf.) müdâfaa, savunma, korunma yoluyla.
müdafi' (a.s. defden. c. müdafiin) müdâfaa eden, koruyan, savunan, dayanan.
Vekîl-i müdafi' suçlunun avukatı.
müdafiin (A.s. müdâfi'in c.) müdâfaa edenler, koruyanlar, savunanlar, dayananlar.
müdâhalât (a.i. müdâhale'nin c.) karışmalar, araya girmeler, el katmalar, sokulmalar.
müdâhale (a.i. duhûl'den. c. müdâhalât) karışma, araya girme, el katma, sokulma.
müdâhane (a.i. dehen'den) dalkavukluk, koltuklama, ["müdâhanet" şeklinde de kullanılır].
müdâhane-kâr (A.f.b.s.) dalkavuk, koltukçu.
müdâhane-kârâne (a.f.zf.) dalkavuklukla, koltuklayarak.
müdâhere (a.i.) sakınmadan, çekinmeden mukavele yapma.
nıüdahhan (a.s. duhan'dan) dumanlı, tütmüş.
müdâhil (a.s. duhûl'den. c. müdâ-hilân, müdâhilîn) dâhil olan, kansan.
müdâhilân (a.s. müdâhil'in c.) müdâhil olanlar, kanşanlar. (bkz: müdâhilîn).
müdâhilîn (a.s. müdâhil'in c.) dâhil olanlar, kanşanlar. (bkz: müdâhilân).
müdâhin (a.s. dehen'den) müdahene eden, yüze gülen, dalkavuk.
müdâhin-âne (a.f.zf.) yüze gülene yakışır surette, dalkavukça.
müdâm (a.s. devâm'dan) 1. devam eden, süren, sürekli. 2. devam eden, arası kesilmeyen. 3. i. şarap, (bkz: bade, hamr, mey, sahbâ).
Mest-i müdâm durmadan şarap içen, şarap ayyaşı.
Şürb-i müdâm devamlı içme.
Zevk-i müdâm hiç bitmeyen zevk.
müdâme (a.i.) şarap, (bkz: mey, bade, hamr, müdâm, sahbâ).
müdâmele (a.i.) yüzü gülme, idare etme.
müdâmere (a.i.) mihnet ve sıkıntı ile sabahlama.
müdâm (a.s.) durmadan şarap içen.
müdâm-kâre (a.f.b.s.) her zaman yapan, işleyen.
müdânî (a.s.) yakın eş, benzer.
Bî--müdânî eşsiz, benzersiz.
müdârâ (f.i.) yüze gülme, dost gibi görünme.
müdârât (a.i. dery'den) yüze gülme, dost gibi görünme.
müdârese (a.i. ders'den) ders verme, ders alıp verme.
müdâvâ, müdâvât (a.i. de-vâ'dan) deva arama, hastaya bakıp ilâç verme.
müdâvele (a.i. devlet'den) 1. devrettirme, elden ele gezdirme. 2. döndürme, çevirme. 3. fikir verme, konuşma.
müdâvele-i efkâr düşüncelerini birbirine söyleme, bir mesele üzerinde konuşma.
müdâvemet (a.i. devâm'dan) 1. devam etme, bir yere her vakit gidip gelme. 2. bir işe aralıksız çalışma.
niüdâvere (a.i. devr'den) tedvîr etme, idare etme, döndürme.
müdâvî (a.s. devâ'dan) deva bulan, ilâç veren; iyileştiren.
Tabîb-i müdâvî tedavi eden doktor.
müdavim (a.s. devâm'dan. c. müdâ-vimîn) 1. devam eden [bir yere], bir işe aralıksız çalışan. 2. bir yere devamlı olarak gidip gelen [kimse].
müdavime (a.s. devâm'dan) ["müdavim" in müen.]. (bkz: müdavim).
müdavimin (a.s.) l- devam edenler [bir yere], bir işe aralıksız çalışanlar. 2. bir yere devamlı olarak gidip gelenler.
müdâyene (A.i. deyn'den) ödünç alıp verme.
müdbir (a.s. dübûr'dan) idbâra uğrama, talihsiz, düşkün.
müdcine (a.i.) muz. Câhiliyye devrinden başlayarak, eski Arap müziğinde, muganniyelere verilen bir ad.
müdd (a.i.) mut, kara mut, batman nevinden bir ölçek.
müddahar (a.s. duhr'dan) biriktirilmiş, toplanıp saklanmış.
müddahir (a.s. duhr'dan) biriktiren, toplayıp saklayan.
müddeâ (A.s. da'vâ'dan) 1. iddia olunmuş, iddia olunan şey. 2. dâva olunan şey. 3. asılsız iddia edilen şey.
Nakîz-i müddeâ antitez. 4. fels. *sav, tez.
müddeâ aleyh huk. aleyhinde dâva açılan.
müddeâ bih huk. davacının dâva ettiği, dâvaya sebebolan şey.
meddeayât (a.i. c.) iddialar, iddia olunan şeyler.
müddetlin (a.s.) idhân eden, güzel kokulu yağ sürünen.
müddeî (a.s. da'vâ'dan) 1. iddia eden, davacı. 2. bir hükümde ayak direyen. 3. inatçı.
müddeî-i umûmî huk. savcı, umûmî haklar adına dâva açan hâkim.
müddeiyân (a.i.c.) dâvada karşılıklı iki taraf.
müddeiyye (a.s. da'vâ'dan) ["müddeî" nin müen.]. (bkz: müddeî).
müddessir (a.s.). (bkz. mütedessir, mütezemmil).
müddet- (a.i. medd'den) 1. zaman, vakit. 2. bir şeyin uzayıp sürdüğü zaman. 3. muayyen vakit.
müddet-i hami gebelik süresi.
müddet-i hayât yaşam süresi.
müddet-i iddet fık. boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda kaldığı müddet, [boşanmış kadın için üç ay (üç hayız müddeti), dul kadın için dört ay on gündür; hâmile kadınlar için bu müddet, doğum ile kayıtlıdır],
müddet-i istinaf huk. ceza sebeplerinden, kabahat, suç işlemede on; hukukî sebeplerden altmış bir günlük müddettir.
müddet-i i'tirâz huk. gıyabî hükümler için cezaî maddelerde kabahat için üç, cünha için beş; hukukî maddelerde otuzbir günlük müddet.
müddet-i ma'lûme bilinen zaman.
müddet-i medîde uzun zaman.
müddet-i ömr ömür boyunca.
müddet-i sefer huk. [eskiden] mutedil bir seyr ile üç günlük, yânî on sekiz saatlik mesafe.
müddet-i temyiz huk. cezaî maddelerde sekiz ve hukukî maddelerde doksan günlük müddet.
müddî (a.i.) fels. fr. protensif.
müdebbag (a.s.) debagat olmuş, tabaklanmış.
müdebber (a.s. dübûr'dan) 1. tedbîr alınmış, düşünce ile hareket edilmiş. 2. huk. itki (azadı) efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. [müen. müdebbere].
müdebbir j (a.s. dübûr'dân. c. müdebbirin, müdebbirin) 1. tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. 2. huk. [eskiden] menkulünün itkini kendisinin ölümüne talik etmiş olan mevlâ.
müdebbirân (a.s. müdebbir'in c.). (bkz. müdebbirin).
müdebbirân-ı felek yedi seyyare (gezegen).
müdebbir-âne (a.zf.) tedbirli olana yakışır surette.
müdebbire (A.i.) fık. azatlığı mev-lâsının (efendisinin) ölümüne bağlı bulunan câriye.
müdebbire (a.s. dübûr'dân) ["müdebbir" in müen.]. (bkz: müdebbir).
müdebbirin (a.s. dübûr'dân. müdebbir'in c.) tedbirli, düşünceli olanlar, (bkz: müdebbirân).
müdebdeb (a.s. debdebe'den) debdebeli, (bkz: mutantan).
müdebdebe (a.s. debdebe'den) ["müdebdeb" in müen.]. (bkz: müdebdeb).
rnüdehhen (a.s. debdebe'den) tedhîn edilmiş, güzel kokulu yağ sürülmüş.
müdehhiş (a.s. dehşet'den) (bkz: müdhiş).
müdekkik (a.s. dikkat'den. c. müdek-kikîn) tetkik eden, inceden inceye araştıran; en ufak gizli şeyleri gören.
müdekkik-âne (a.f.zf.) tedkik ederek, inceden inceye araştırarak; en ufak gizli şeyleri görerek.
müdekkikîn (a.s. müdekkik'in c.) tedkîk edenler, inceden inceye araştıranlar, en ufak gizli şeyleri görenler.
müdellel (a.s. delâlet'den) 1. delil, şahit ile ispat edilmiş. 2. sosy. kanıtlı.
müdellele (a.s. delâlet'den) ["müdellel" in müen.]. (bkz: müdellel).
müdellelen (a.zf.) delil, şahit ile ispat edilerek.
müdellis (a.s.) tedlîs eden, sattığı şeyin ayıbını müşteriden saklayan.
müdemmag (a.s. dimag'dan) aptal, budala.
müdemmec (a.s.) düzgün olarak birbiri içine durulmuş yuvarlak şey.
müdemmer (a.s. dümûr'dan) tedmîr edilmiş, mahvolmuş, yokedilmiş.
müdemmir (a.s. dümûr'dan) tedmîr eden, mahveden, yok eden.
nıüdennes (a.s. denâset'den) tednîs edilmiş, kirletilmiş.
müdennis (a.s. denâset'den) tednîs eden, kirleten.
müderhem (a.s. dirhem'den) paralı, zengin.
müderris (a.s. ve i. ders'den. c. müderrisîn) l. ders veren, ders okutan; medrese dersi okutan. 2. profesör.
müderrisîn (a.i.) 1. medrese dersi okutanlar. 2. profesörler.
müdessî (a.s. desîse'den) yolunu şaşırtan, baştan çıkaran.
müdessir (a.s. disâr'dan) 1. giyinmiş; bir örtüye bürünmüş. 2. Kur'ân'ın 74. sûresi olup 56 âyettir. [Mekke'de nazil olmuştur].
müdevven (a.s.) dîvân'dan, c. müdev-venât) 1. tedvin olunmuş, dîvan, kitap hâline konulmuş. 2. bir araya getirilip çeki düzen verilmiş.
müdevvenât (a.i. müdevven'in c.) tedvin olunmuş, sıralanmış, bir araya getirilmiş eserler, (bkz: müellefât).
müdevvene (a.s. dîvân'dan) ["müdevven" in müen.]. (bkz: müdevven).
müdevver (a.s. devr'den) 1. tedvîr olunmuş, döndürülmüş. 2. yuvarlak, tekerlek, değirmi. 3. eko. yeni bilançoya geçirilen [hesap].
müdevveriyyet (a.i.) yuvarlaklık, [yapma kelimelerdendir].
müdevvin (a.s.) dîvân'dan) tedvin eden, bir araya getirip kitap hâline koyan.
müdevvine (a.s. dîvân'dan) ["müdevvin" in müen.]. (bkz: müdevvin).
müdevvir (a.s. devr'den) tedvîr eden, döndüren, çeviren.
müdevvir-i fahiz hek. uyluk kemiğinin yukarı ucunda bulunan iki çıkıntıdan herbiri.
müdgam (a.s. dağm'dan) a. gr. arka arkaya gelen iki kelimeden birincisinin son, ikincisinin baş harflerinin aynı olması : femâ rabihat ticâretuhu.. gibi.
müdgamün-fîh (a.b.s.) gr. birbirine girmiş iki harften ikincisi: femâ rabihat ticâretühüm âyetindeki rabihat kelimesinin sonundaki t ile "ticâretühüm" kelimesinin başındaki t nin birbirine girmesi gibi.
müdhal (a.s. dahl'den) idhâl olunmuş, dâhil edilmiş, girdirilmiş, sokulmuş.
müdhâmme (a.i.) ağacının ve bitkisinin çok ve tazeliği dolayısıyla uzaktan koyu yeşil görünen bahçe.
müdhar (a.s.) idhâr olunmuş, hor, hakir görülmüş.
müdhil (a.s. dahl'den) idhâl, dâhil eden, girdiren, sokan, (bkz: müdmic).
mudilin (A.s.). (bkz. müddehin).
müdhir (a.s.) idhâr eden, hor, hakir gören.
müdhiş (a.s. dehşet'den) 1. dehşet veren, ürküten, korkutan; korkunç. 2. şaşılacak; aşın.
müdhişe (a.s. dehşet'den) ["müdhiş" in müen.]. (bkz: müdhiş).
müdhün (a.i. dühn'den) içine güzel kokulu yağ, ıtır gibi şeyler konulan kap, şişe.
müdîr (a.s. ve i. devr'den. c. müdîrân) 1. idare eden, çeviren, bakan. 2. idareden anlayan. 3. idare me'muru. 4. direktör, fr. direc-teur. 5. nahiyede en büyük me'mur.
müdîr-i umûmî *genel direktör.
müdîrân , (a.i. müdîr'in c.) müdürler, direktörler; idare âmirleri.
müdîrân-ı umur yönetmenler.
müdîre (a.i.) bayan müdür.
müdîre-i umur işleri idare eden kadın, eski kâhya kadının derece ve vazifesi.
müdîriyyet (a.i.) müdürlük, müdürün makam ve vazifesi.
müdirr (a.s. idrar'dan) idrar veren, idrar verici.
müdirrât (a.s. müdirr'in c.) idrar verici şeyler, ilâçlar.
müdlî (a.s.) delil, tanık gösteren.
nıüdmec (a.s.) idmâç edilmiş, içine girdirilmiş.
müdmic (a.s.) idmâc eden, içine girdiren, sızdıran, (bkz: müdhil).
müdnıin (a.s. idmân'dan) idman eden, devam eden.
müdmin-i hamr gece gündüz sarhoş [olan], (bkz: şârib-ül-leyl ve-n-nehâr).
müdn (a.i. medîne'nin c.) şehirler, (bkz: jnedâin, müdün, şühûr).
müdrec (a.s. derc'den) idrâc olunmuş, içerisine konulmuş.
müdrî* (a.s.) idrâ eden, bildiren.
müdrik (a.s. derk'den) idrâk eden, anlayan; anlamış, aklı ermiş.
Kuvve-i müdrike (idrak kuvveti) akıl.
müdrikât (A.i. müdrik'in c.) akıllar.
müdrike (a.i.c. müdrikât) fels. anlık, fr. intellect, percept.
müdrir (a.s.). (bkz. müdirr).
müdün (a.i. medîne'nin c.) şehirler. (bkz. medâin, müdn, şühûr).
müdün-i cesîme büyük şehirler.
müebbed, müebbede (A. ebed'-den) 1. ebede kadar süren, sonsuz, (bkz: ebedî). 2. ömür boyunca süren, sürecek olan.
müebbeden (A.zf.) 1. müebbed, sonsuz olarak. 2. ömrü oldukça.
müeccel (a.s. ecel'den) ; te'cîl edilmiş, ileriye bırakılmış, peşîn olmayan, ileride yapılmak üzere vakti belirtilen, ertelenmiş.
müeccele (a.s. ecel'den) ["müeccel"in müen.]. (bkz: müeccel).
müeccelen (a.zf.) müeccel olarak, te'cîl edilerek, ertelenerek.
müeccil (a.s. ecel'den) te'cîl eden, ileriye bırakan, erteleyen.
müeddâ' (a.s. edâ'dan) 1. te'-diye olunmuş, eda olunmuş. 2. i. mânâ, mefhum.
müeddeb (a.s. edeb'den) 1. te'dîb edilmiş, edeplendirilmiş, edepli, terbiyeli. 2. okumuş, bilgili. 3. i. erkek adı.
müeddebe (a.s. edeb'den) ["müeddeb" in müen.]. (bkz. müeddeb).
müeddeben (A.zf.) müeddep, edepli olarak.
müeddî (a.s. edâ'dan) 1. te'diye eden, eda eden. 2. sebebolan, doğuran, meydana getiren.
müeddî-i niza kavgaya sebebolan.
müeddib (a.s. edeb'den. c. müeddibîn) te'dîbeden, edeplendiren, terbiye eden, bilgi ve terbiye veren.
müeddibîn (a.s. müeddib'in c.) te'dîbedenler, edeplendirenler, terbiye edenler, bilgi ve terbiye verenler.
müekked (a.s. ekked ve vekked'den) 1. te'kîdedilmiş, sağlamlaştırılmış. 2. tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş.
müekkede (a.s. ekked ve vekked'den) ["müekked" in müen.]. (bkz: müekked).
müekkeden (a.zf.) te'kîdedilerek, tekrarlanarak.
müekked-ked (a.b.i.) sağlamlaştırılmış ev.
müekkid (a.s. ekked ve vekked'den) 1. te'kîdeden, sağlamlaşman. 2. tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden.
müekkide (a.s. ekked ve vekked'den) ["müekkid" in müen.]. (bkz: müekkid).
müellef, müellefe (a.s. ülfet'den) 1. te'lîf edilmiş, kitap olarak meydana getirilmiş. 2. yazılmış, toplanmış. 3. i. g. s. bir yazı stili. 4. harmonik.
Dostları ilə paylaş: |