Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə2/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   189

acem-perestî (a.f.b.i.) 1. îran sanat ve edebiyatına karşı düşkünlük ve bu sanat ve edebiyat taraftarlığı. 2. Iran taklitçiliği.

acem-pûselik (a.f.b.i.) muz. tahminen iki asırlık bir mürekkep makamdır. Acem mürekkebine, bir pûselik beşlisi ilâvesinden doğmuştur. Bütün pûselikli mürekkep makamlar gibi lâ-dügâh perdesinde durur; pûselik beşlisini inici bir şekilde icra ederek karar verir. Acemde olduğu gibi burada da güçlü perdesi bilhassa re-nevâdır. Donanıma acem gibi bir si için bir koma bemolü konulur; îcâbederse nota içinde acem'deki gibi si bekar ve si küçük mücenneb bemolü, pûselik için ise, sâdece si bekar ilâve olunur.

acem-rast (a.f.b.i.) muz. adına Kırşehirli Yusufun edvarında (XV. yy.) rastlanan makam.

acern-uşşak muz. adına Müstakimzâde Süleyman'ın dergisinde (XVII. yy.) rastlanan makam.

acem-zirkeşîde (a.f.b.i.) muz. adına Kırşehirli Yusufun edvarında (XV. yy.) rastlanan makam.

Âcer (a.h.i.) ismail Peygamber'in anası, (bkz: Hâcer).

âcer, âcir, âcürr (a.i.) tuğla, kiremit.

a'cez (a.s. âciz'den) çok âciz ve kudretsiz.

aceze (a.f. âciz'in c.) düşkünler, güçsüzler, beceriksizler, zayıflar.

âcî (a.s.) 1. fildişinden yapılmış, fildişine ait. 2. fildişi satıcısı, işçisi.

acîb (a.s. aceb'den) tuhaf.

acîb-ül-kıyâfe kılığı kıyafeti tuhaf olan. (bkz. garip).

âcib (a.s. aceb'den) şaşılacak şey.

acîbe (a.i.) şaşılacak şey.

acîbe-i hilkat hilkat acibesi, anormal ya-radılmış. (bkz: u'cûbe).

âcil (a.s. ecel'den. müen. "âcile") vâdeye bağlı, vâdesi geldiğinde yapılacak olan, ertelenmiş.

âcil (a.s. acele'den) acele eden, acele, gecikmez.

âcil-âne (a.f.zf.) 1. acele edene ait. 2. şimdiki zamana ait.

âcilen (a.zf. ecel'den) sonradan, geç, vâdesi geldiğinde yapılmak üzere.

âcilen veya âcilen er veya geç.

âcilen (a.zf. acele'den) tezelden, gecikmeden, (bkz: müsta'celen).

âcin (a.s.) rengi ve tadı değişmiş, bozulmuş pis su.

acîn (a.s.) yoğurulmuş şey, hamur, macun.

Lahm-i acîn yoğurulmuş, mâcunlaşmış et, lahmacun.

acînî (a.s.) 1. hamur gibi, hamur, macun kıvamında. 2. kim. hamurumsu, fr. pateux.

acîniyyet (a.i.) hamur, macun hâlinde olma.

âcir (a.s. ecr'den) elindekini bir başkasına kiralayan.

âcîş (f.i.) üşüme.

aciz (a.i.). (bkz. acz).

âciz (a.s. acz'den. c. âcizân) 1. eli ermez, beceriksiz, kabiliyetsiz. 2. zayıf, güçsüz.

âcizân (a.s. âciz'in c.) âcizler.

âciz-âne (a.f.zf.) beceriksizcesine; alçak gönüllülükle.

âcizî (a.f.i.) l. kabiliyetsizlik, beceriksizlik. 2. tevazu, alçakgönüllülük.

âcizî (a.f.s.) fakir, alçakgönüllü kimseye ait, yâni "benimki".

âciziyyet (a.i.) 1. beceriksizlik, kabiliyetsizlik. 2. fakirlik; tevazu.

acmiyy (a.s.) akıllı, anlayışlı, ince fikirli.

acn (a.i.) yoğurma.

acûl (a.s.) aceleci, içi dar.

acûl-âne (a.f.zf.) acele edene yakışır surette.

acûz, acûze (a.i.) kocakarı, meç. cadı karı. (bkz: pîre-zen).

âcül (f.i.) geğirme.

âcür (a.i.) 1. tuğla. 2. kiremit. 3. kerpiç, (bkz: âcer).

âcürî (a.i.) tuğlacı, kiremitçi.

âc-üs-sinn (a.b.i.) biy. fildişi, fr. ivoire.

acz (a.i.) 1. beceriksizlik. 2. ed. düz yazıda bir fıkranın son cümlesi. 3. manzumede beytin ikinci -dizesinin son yarısı.[zıddı sadr].

acz-i ikdâm uğraşıp da bir şey yapamama, (bkz: aciz).

âçâr (f.s.) 1. katılmış, kanştınlmış, birleştirilmiş [turşu, tarator, salata ve benzerleri gibi şeyler]. 2. inişli yokuşlu, düz olmayan [yer]. "Gencîne-i güftâr" adlı Farsça-Türkçe lügatte eserde kelimenin Türkçe olduğu bildirilmektedir.

Âd (a.h.i.) çok eskiden Yemen taraflannda bulunan ve Hud Peygamber tarafından îmâna getirilemediği için Allah tarafından yok edildiğine inanılan bir kavmin adı.

âd (a.i.c.) âdetler.

a'dâ (a.s.) en zâlim, pek gaddar.

a'dâ' (a.i. adû' ve adüvv'ün c.) düşmanlar, yağılar.

a'dâ-yı dîn din düşmanları.

âdâb (a.i. edeb'in c.) 1. terbiyeler, utanmalar. 2. usuller, yollar, kaideler.

âdâb-ı asr zamanın usulleri.

âdâb-ı muâşeret içtimaî yaşayış bilgisi, usulleri

âdâb-ı mutâvaat itaat usulleri.

âdâb-ı münâzara konuşma kaideleri.

âdâb-ı umûmiyye umûmî ahlâk kaideleri.

âdâb ve erkân yol iz, yöntem, sıra saygı.

a'dâd (a.i. aded'in c.) sayılar.

a'dâd-ı asliyye gr. asal sayılar.

a'dâd-ı kesriyye gr. kesir sayıları.

a'dâd-ı mütebâyine mat. asal sayılar (aralarında).

a'dâd-ı rütbiyye gr. sıra sayıları.

a'dâd-ı tevzîiyye gr. üleştirme sayıları.

a'dâd (a.i. adad ve adud'un c.) 1.sâidler, bâzular, kollar. 2. havuz kenanndaki büyük ve düz taşlar, duvarlar.

a'dad (a.s.) kolu ince, kısa kollu[adam].

adâhî (a.i. udhiyye'nin c.) kurbanlar.

adâhik (a.s. udhûke'nin c.) gülünecek şeyler, latifeler, şakalar.

âdâk (f.i.) ada. (bkz: cezire).

adakk (a.s.) (daha, en veya çok) dakik,ince.

a'dâl (a.i. ıdl'ın c.) 1. denkler. 2. eşitler, müsâvîler.

adalât (a.i.) adale'nin c.) -kaslar.

adalât-ı inebiyye anat. gözbebeği -kasları.

adalât-ı mücevvefe anat. kalb -kaslan.

adale (a.i. c. adalât) vücutta hareketleriyapan sinirli etler, kas.

adale-i cebhiyye anat. alın -kası.

adale-i cildiyye-i unk anat. boyun deri kası. fr. platysma.

adale-i dâliyye anat. delta kası, fr. muscle delto'ide.

adale-i fahziyye anat. uyluk -kası.

adale-i hıyâtiyye anat. terzi -kası, fr. muscle couturier.

adale-i hicâb-ı hâciz anat. diyafram kası.

adale-i kalb anat. yürek kası.

adale-i madgiyye anat. çiğneme kası.

adale-i medâriyye anat. çevre kası, fr. muscle orbiculaire.

adale-i melsâ anat. yalız kas, fr. muscle lisse.

adale-i muassıra anat. büzücü, -büzgenkas, fr. muscle sphincter.

adale-i mudhike anat. güldürücü kas.

adale-i muhattata anat. çizgili kas.

adale-i mukabile anat. karşıt kas, fr. muscle opposant.

adale-i muştiyye anat. tarak kası kas, fr. muscle pectine.

adale-i mürabba'-ı munharife anat. yamuk kas, fr. muscle trapeze

adale-i müsennene anat. dişli kas.

adale-i na'liye anat. nalınsı kas.

adale-i rahmiyye anat. dölyatağı kası.

adale-i sadriyye anat. göğüs kası.

adale-i savtiyye anat. ses kası, fr. muscle vocal.

adale-i seddâdiyye anat. tıkayıcı kas, fr. muscle obturateur.

adale-i tev'emiyye-i sâkıyye anat. baldır ikizkası, fr. muscle gastrocnemien.

adale-i zât-ür-rüûs-i selâse anat. üç başlı kas.

adâlet (a.i.) 1. hakka riâyetkârlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk, (bkz: adl, dâd). 2. kadın adı.

adâlet emri tar. ahâliye zulüm ve taaddî edilmemesi hakkında sadrâzam tarafından vâlîlere yazılan emir.

adâlet-kâr (a.f.b.s.) âdil, adaletli, (bkz: adâlet-penâh).

adâlet-kârâne (a.f.zf.) adâletlicesine.

adâlet-kârî (a.f.i.) âdillik.

adâlet-penâh (a.f.b.s.) adaletli, (bkz: adâlet-kâr).

adalî (a.s.) adaleli, sinirli ete mensup, kaslarla ilgili.

adall (a.s. dalâl'den) 1. doğru yoldan pek uzak olan, çok sapıtmış bulunan, çok fena yol tutmuş olan. 2. pek çok hatâda bulunan.

adâmet (a.i.) ahmaklık, akılsızlık.

adarr (a.s.) en zararlı, (bkz: azarr).

adarr-ı müskirât içkilerin en zararlısı.

a'dâs (a.i. ades'in c.) mercimekler.

âdât (a.i. âdet'in c.) âdetler, görenekler, usuller, tabiatlar, alışkanlıklar.

âdât-ı medeniyyet medeniyet âdetleri, usulleri.

âdât ü ahlâk sosy. töre, fr. moeurs.

adâvet (a.i.) düşmanlık, yağılık.(bkz: buğz).

add (a.i.) 1. sayma, sayılma. 2. itibâr etme, edilme.

add etmek 1) saymak; 2) itibâr etmek.

âde (a.i.) âdet kelimesinin Arap kaidesine göre yapılan mürekkep kelimelerdeki şekli fevk-al-âde; alel-âde.. gibi.

addâr (a.i.) denizci, gemici taifesi.

aded (a.i.c. a'dâd) sayı.

aded-i âsam mat. -oransal sayı, fr. nombre rationnel.

aded-i aslî mat. asıl sayılar,

aded-i âşârî mat. ondalık sayılar.

aded-i ferd mat. tek sayı.

aded-i gayr-i muntak mat. -Grandisi sayı,fr. nombre irrationnel.

aded-i hakikî mat. gerçek sayı.

aded-i kesrî mat. kesir sayılan.

aded-i menfî mat. negatif sayı.

aded-i mevhûm mat. -sanal sayı.

aded-i muntak mat. rasyonel sayı.

aded-i müretteb sosy. tamsayı.

aded-i müsbet mat. pozitif sayı.

aded-i rütbî mat. sıra sayılan.

aded-i rüûs fer. şahısların adedi, [bir kimse vefat edip yalnız üç kızı kalsa mes'elenin mahreci aded-i rüûsuna göre "üç" olur.]

aded-i silsile-i ale-l-vilâ mat. aritmetik dizi.

aded-i tâmm mat. tamsayı.

aded-i tevziî mat. üleştirme sayıları.

adeden (a.zf.) sayı bakımından, sayıca.

adedî, adediyye (a.s.) adede mensup, adetle ilgili.

adediyyât (a.i. adedî'nin c.) 1. adetle ilgili şeyler. 2. fık. sayılan şeyler.

adediyyât-ı mütefâvite huk. fertleri arasında pahaca fark bulunan ve sayılabilen şeyler. [karpuz ve kavun gibi].

adediyyât-ı mütekaribe huk. fertleri arasında pahaca fark olmayan ve sayılabilen şeyler [yumurta ve ceviz gibi].

a'del (a.s. âdil'den) (daha, pek, en) adaletli, çok doğru.

a'del-ül-âdilîn (âdillerin en adaletlisi) Allah.

Âdem (a.h.i.) 1. dünyâdan ilk yaratılan adam. 2. ilk peygamber, (bkz: ebü-l-beşer). 3. (f.c. âdemân)

adem (a.i.) yokluk, bulunmama.

adem-i basîret basiretsizlik, görüşsüzlük.

adem-i dikkat dikkatsizlik.

adem-i emniyet güvensizlik.

adem-i ifâ yerine getirememe, yapamama.

adem-i ihtimâl olamamazlık.

adem-i iktidâr 1) güçsüzlük, gücü yetmezlik. 2) intiazsızlıktan doğan bir hastalık, fr.impuissance.

adem-i imkân imkânsızlık, olamazlık.

adem-imtizâc birleşmezlik, geçimsizlik, geçinemezlik, bağdaşmazlık.

adem-i inkıtâ kesilmezlik.

adem-i inzibât yasavsızlık.

adem-i irtibât mant. ayrıklık, fr. disjonction

adem-i istikrâr bir halde durmazlık.

adem-i istimâ' huk.dâvanın dinlenmemesi.

adem-i iştihâ iştahsızlık.

adem-i itâat itaatsizlik.

adem-i ihtilâf anlaşmazlık, uyuşmazlık.

adem-i i'timâd güvensizlik.

adem-i kabûl kabul etmeme.

adem-i kifâyet yetmezlik.

adem-i levn biy. akçınlık, fr. albinisme.

adem-i lüzûm gereksizlik.

adem-i merkeziyyet bir merkezden değil her teşekkülün kendi kendini idare etmesi.

adem-i mes'ûliyyet mesuliyetsizlik, sorumsuzluk.

adem-i mevcûdiyyet yokluk.

adem-i mutâbakat uymazlık, uyuşmazlık.

adem-i muvâfakat razı olmayış.

adem-i muvaffakiyyet muvaffakiyetsizlik,başarısızlık.

adem-i müdâhale karışmamazlık.

adem-i müsâade müsâadesizlik, izinsizlik;darlık.

adem-i müsâvât -eşitsizlik.

adem-i nezâfet pislik, kirlilik.

adem-i riâyet riayetsizlik, saygısızlık.

adem-i salâhiyyet -yetkisizlik.

adem-i sebât sebat etmeyiş, çabuk bıkıp usanma, direnmezlik.

adem-i tâbiiyyet sosy. -bağımsızlık.

adem-i ta'kip huk. -kovuşturmazlık.

adem-i tecâvüz saldırmazlık.

adem-i te'diye ödememe.

adem-i tenâzur kim. -bakışımsızlık, simetrisizlik.

adem-i temyîz-ül-elvân astr. renk indisi,fr. indice de couleur.

adem-i teslîm eko. bir evrakın, bir vesikanın verilmesi icâbeden kimseye veya yere verilmemiş olması.

adem-âbâd (a.f.b.i.) yokluk diyârı, ölüm.

âdemân (a.i. âdem'in c.) âdemler,adamlar.

âdem-hâr (a.f.b.s.) insan yiyici.

âdemî (a.f.s.c. âdemiyân) âdemoğlu.

ademî, ademiyye (a.s.) ademle, yoklukla ilgisi olan, ölüm hakkında.

âdemiyân (a.f.i. âdemî'nin c.) âdemoğulları, insanlar, adamlar.

âdemiyâne (a.f.zf.) adamca, erkekçe, cesurca

âdemiyyet (a.i.) 1. adamlık, insanlık.2. adamlık, namuslu adama yakışır hal.

âdem-küş (a.f.b.s.) adam öldüren.

âdem-pîrâ (a.f.b.s.) olgun, bilgili adam.

âder (a.s.) kasığı çıkık [adam].

âder (f.i.) ateş. (bkz: âzer).

ades (a.i.c. a'dâs) mercimek [hububattan].

adese (a.i.c. adesât) 1. mercimek. 2. mercek. 3. dürbün.

adese-i ayniyye fiz. gözleme merceği, fr. oculaire.gözlük vesaire yapmaya yarayan mercimek biçimindeki cam.

adese-i mer'iyye fiz. nesne, cisim merceği, fr. objectif.

adese-i mütekarib fiz. -yakınsak mercek, fr. lentille convergente.

adesî (a.s.) ades'e, mercimeğe benzeyen nesne.

âdet (a.i.c. âdât) görenek, usul, tabîat, alışkanlık.

âdet-i ağnâm koyun ve keçiden alınan resim.

âdet-i gulâmiyye işlerin görülmesi için kullanılan adamların masrafları karşılığı olarak alınan resim.

âdet-ullâh Tanrı töresi.

âdetâ (a.zf.) bayağı, basbayağı, enikonu.

âdeten (a.zf.) âdet olarak, görenek suretiyle.

adevân, adv (a.i.) hızla koşma.

adgâs (a.i. dags'ın c.) rüya teşevvüşâtı, karışıklıkları,

adgâs ü ahlâm karışık rüyalar tarzında kullanılır

adhâ (a.i.c.) kurbanlar,

îd-i adhâ Kurban bayramı.

adham (a.s.) iri yapılı [adam].

âdî (a.s.) 1. bayağı, aşağı, değersiz. 2. âdet olan.

adîd, adîde (a.s.) çok, bir çok.

emsâl-i adîde bir çok benzerler.

adîd (a.i.) 1. bir ısmmlık şey, lokma, (bkz: adûd). 2. ısırma. 3. arkadaş. 4. hasım.

âdil, âdile (a.s. adl'den) 1. doğruluk gösteren. 2. doğru, (bkz: dâd-güster).

Şâhid-i âdil adaletli, doğru şahit, tanık.

Âdil-şâhî g.s. güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi [tezhip, hat, minyatür v.b. için].

Hükûmet-i âdile her işinde adalet, doğruluk bulunan hükümet. 3. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

adîl (a.s. adl'den) eşit, eş, müsâvî.

âdil-âne (a.f.zf.) adaletliye yakışır bir şekilde, doğrulukla.

âdilî (a.f.i.) adalet, doğruluk.

adîm (a.s. adem'den) yok olan.

adîm-ül-imkân imkânsız, olamaz.

adîm ü heder (eylemek) yok etmek, ziyan etmek.

adîmet-ül-cenâh zool. Yeni Zelanda'da yaşamakta olan bir kuş, apteriks.

adîmet-ül-ercül zool. ayaksızlar, fr. apodes.

adîmet-üt-tüveyc bot. -taçsızlar, fr. apetales.

adîm-ün-nazîr (a.b.s.) eşi olmayan, eşsiz.

âdîne (a.i.) cuma günü.

âdîş (f.i.) ateş.

âdiyât (a.i. âdiye'nin c.) her zaman olagelen, alışılmış şeyler.

âdiyât-ı umûr günlük, ufaktefek, değersiz işler.

âdiyen 1. bayağı, basbayağı. 2. her zamanki gibi.

âdiyye (a.s.) îtiyat edilmiş, alışılmış.

Eyyâm-ı âdiyye (alışılmış günler) tatil veya bayram günlerinin dışında kalan günler.

Ma-hâkim-i âdiyye ceza mahkemelerinin dışında kalan mahkemeler.

âdiyyet (a.i.) adîlik, aşağılık, bayağılık.

adl (a.i.) doğruluk, (bkz: adâlet, dâd) .

adlâ' (a.i. dıl'ın c.) 1. kaburgalar. 2. mat. geometrik şekillerin kenarları.

Zü-l-erbaati-l-adlâ' dörtgen.

Zü-l-kesîri-l-adlâ' poligon, çokgen.

Müselles-i-mütesâvi-l-adlâ eşkenar üçgen. 3. [Arapçada] sayı kökleri.

adlî (a.s.) 1. adalete mensup, adaletle ilgili.

Hâtâ-yi adlî adalet yanlışı, yanlış hüküm. 2. II. Mahmud'un lâkabı.[şiirlerinde kullandığı Adlî mahlası münâsebetiyle].

Adlî (a.i.) H. Sultan Bayezid'in şiirdeki mahlası.

adliyye (a.i.). mahkeme yargılama işleriyle uğraşan dâire.

Adl-penâh (a.f.b.i.) adaletin barındığı yer, adalete sığınan kimse.

adn (a.i.) 1. ikametgâh. 2. cennet, (bkz: firdevs).

adrâs (a.i. dırs'ın c.) dişler, bilhassa arka dişler

âdrahş (f.i.) 1. şimşek. 2. yıldırım.3. gök gürültüsü, (bkz azrahş).

âdreng (f.i.) mihnet, sıkıntı, keder.

adû (a.i.c. a'dâ') düşman, yağı. (bkz: adüvv).

adud (a.i.c. a'dâd) 1. kol, pazı. 2. s. yardımcı, arka.

adud-ud-devle devlet adamlarından bâzılarının lâkabı.

adûd (a.i.) 1. ısırımlık, bir lokma, (bkz: adîd). 2. s. acıklı, ıztırap verici [hal]. 3. s. zâlim.

adudî, adudiyye (a.s.) kol, pazı kemiği ile ilgili.

adüvv (a.i.c. edâdî) düşman, yağı, hasım.

adüvv-i cân can düşmanı, (bkz: adû).

âdyende (f.i.) eleğimsağma [alâim-i semâ], gökkuşağı, (bkz: âfendâk, kavs-i kuzah).

afaf , afâfet (a.i.) 1. afiflik, temizlik, temiz olma. 2. fenalıktan, günâh işlemeden kaçınma.

afâif (a.i. afîfe'nin c.) iffet sahibi, namuslu, şerefli kadınlar.

afâk (a.i. ufk'un c.) ufuklar, gök kenarları, gökle yerin birleşir gibi göründüğü yerler. meç. görüş ve dönüş sınırlan, [zıddı: enfüs].

âfâk-ı rûh ruhun ufukları.

âfâk-gîr (a.f.b.s.) ufukları tutmuş, dünyâya, her tarafa yayılmış.

âfâkî (a.s.c. âfâkıyyât) 1. havaî, dereden tepeden söz. 2. objektif, -nesnel. 3. Mekke'ye yalnız hac için giden veya Mekke'den ayrılan kimse, yabancı.

afa-llâhü anh (a.cü.) Allah onu affetsin!

afâret (a.i.) şeytanî, kötü, ifritçe niyet.

afârît (a.i. ifrît'in c.) şeytanlar; kurnazlar.

âfât (a.i. âfet'in c.) belâlar, musibetler.

âfât-ı semâviyye semâ âfetleri.

afen (a.i.) çürüme.

âfend (f.i.) kavga, dövüş, savaş ["âfendîden" masdanndan].

âfendâk (f.i.) eleğimsağma [alâim-i semâ], al-yeşil kuşak, (bkz: âdyende, kavs-i kuzah).

a'fer (a.s.) pek ak. (bkz: ebyaz).

âferîde (f.s.c. âferîdegân) yaratılmış, mahlûk, yaratık.

âferîde-gâr, âferîd-gâr (f.b.s.i.) yaratan, yaratıcı, Tanrı.

âferîde-gârî , âferîd-gârî (f.b.i.) Tanrılık.

âferîn (f.i.) beğenme, alkış, yaşa, varol, bravo.

-âferîn (f.s.) yaratan, yaratıcı, [yaratmak mânâsına gelen Farsça âferîden masdarından]

âferînende (f.b.s.) 1. yaratıcı. 2. yaratan.

âferîn-hân (f.b.s.) "âferin" diyen, (bkz: şâbâş-hân, tahsîn-hân).

âferîniş (f.i.) 1. yaratma. 2. yaratılış ve bütün mahlûklar.

a'fet (a.s.) 1. solak. 2. pek akılsız [adam]. 3. en güç şey.

âfet (a.i.c. âfât) 1. büyük felâket, belâ, (bkz: adûd2). 2. mec. çok güzel insan.

âfet-i âb (su âfeti) su kızı, deniz kızı.

âfet-i cân 1) canın belâsı, can belâsı; 2) güzel, dilber.

âfet-i cân-ı cihân cihanın canının belâsı.

âfet-i devrân âşıkların güzeller için kullandıkları bir tâbir.

âfet-nümûn (f.b.s.) felâket, belâ gösteren.

âfet-resân (a.b.s.) belâ getiren, musibet eriştiren.

âfet-zede (a.f.b.s.) musibet görmüş, belâya uğramış, mahvolmuş.

âfetzede-gân (a.f. âfet-zede'nin c.) belâya uğramışlar, mahvolmuşlar.

aff (a.i.) iffet, namus.

aff (a.s.) iffetli [kadın].[müen. "affe"].

aff-ı husûsî huk. küçük bağış.

aff-ı umûmî huk. büyük bağış.

âfî (a.s.) 1. silen. 2. silinmiş. 3. affeden, bağışlayan, (bkz: âmürz, âmürzâ). 4. affedilmiş, bağışlanmış. S. yalvaran [müen. "afiye"].

afîf (a.s.) iffetli, namuslu, temiz, [müen. "afife"].

afîf-âne (a.f.zf.) temiz olarak, temizce, tertemiz.

âfik (a.s.) yalancı.

afîk (a.s.) çok aptal.

âfil (a.s. ufûl'den) 1. ufûl eden, gurûb eden, batan [Güneş, yıldız], (bkz: garib). 2. görünmez olan, kaybolan.

afir (a.s.) çok kötü niyetli.

âfiyet (a.i.) 1. sağlık, esenlik. 2. Baş-yazarı Avanzâde M. Süleyman olan ve istanbul'da yayımlanmış haftalık tıp ve sağlık gazetesi.

iâde-i âfiyet hastalığı geçirme, (bkz: selâmet, sıhhat).

âfrâze (f.i.) 1. aydınlık, ışık. 2. mum veya kandil fitili, (bkz: âfrûze).

âfrûşe (f.i.) un helvası, (bkz: efrûşe).

âfrûze (f.i.). (bkz. âfrâze).

afs (a.i.) 1. mazı denilen tane. 2. s. kekre.

âf-tâb (f.b.i.) 1. Güneş, (bkz: Hurşîd, Mihr, Şems). 2. Güneşin ışığı. 3. s. güzel [kadın]. 4. güzel yüz. (bkz: mâh-cemâl). 5. şarap.

Âftâb-ı Kureyşî Peygamber efendimiz.

âftâb-ı mağribî kılıç.

âf-tâbe (f.i.) 1. su kabı. (bkz: âftâve). 2. Güneş biçiminde yapılan mücevher, (bkz: âb-tâbe2).

âftâb-gerdan (f.b.i.) 1. Güneşten korunmak için giyilen başlık. 2. avcı kulübesi.

âftâb-gerdek (f.b.i.) 1. ayçiçeği. 2. zool. kaya keleri.

âftâb-gerdiş (f.b.i.) 1. yer yüzü. 2. s. dâima Güneş gören yer. 3. zool. kaya keleri, (bkz: âftâb-perest4).

âftâb-gîr (f.b.i.) 1. şemsiye. 2. güneşli yer.

âftâbî l- tente, güneşlik, şemsiye. 2. s. Güneşe ait.

âftâb-iştihâr (f.a.b.s.) büyük ve pek meşhur adam.

âftâb-perest (f.b.s.) 1. Güneşe tapan. 2. i. nilüfer çiçeği. 3. i. ayçiçeği. 4. i. zool. kaya keleri, (bkz: âftâb-gerdiş).

âftâb-rû[y] (f.b.s.) 1. Güneş yüzlü, yüzü Güneş gibi parlak. 2. sevimli, dilber. 3. Güneşe karşı olan [yer].

âftâb-ruh (f.b.s.) Güneş yanaklı [güzel].

âftâb-süvâr (f.b.s.) sabahlan erken kalkan, gün doğmadan uyanmak âdetinde bulunan [kimse].

âftâve (f.i.) su kabı. (bkz: âftâbe).

âfûr (a.i.) belâ kasırgası.

afüvv (a.s.) merhametli, dâima affeden, suç bağışlayan [Allah].

afv (a.i.) 1. suçunu bağışlama. 2. özür dileme. 3. birini vazifesinden uzaklaştırma.

afv an-il-cerâha huk. bir kimsenin kendisini "kısas" veya "diyet"i gerektiren bir şekilde yaralayan şahsa karşı mâlik olduğu "kısas" veya "diyet" veya "hükûmet-i adil" hakkından vazgeçmesi.

afv an-il-cinâye huk. kendisine karşı kısası ve diyeti gerektiren bir cinayet işlenilen kimsenin veya bu hususta velîsinin kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi.

afv an-il-kat' huk. bir uzvu kesilmiş olan kimsenin bu sebeple mâlik olduğu kısas veya diyet hakkından vazgeçmesi.

afv an-il-kısas huk. kendisine karşı cinayet işlenen kimsenin veya bu husustaki velîsinin kısas hakkından vazgeçmesi.

afv an-il-şecce huk. baş veya yüz yaran suçlu üzerine lâzım gelen kısas veya diyet veya hükûmet-i adil hakkından başı yanlan kimsenin vazgeçmesi.

âgâh, âgeh (f.s.c. âgâhân) 1. bilgili, haberli, uyanık. 2. [birincisi] erkek adı.

âgâh-ân (f.s. agâh'in c.) âlimler, bilgililer, bilginler.

âgâhî, âgehî (f-i.) âgâhlık, haberli ve uyanık olma.

âgal ("ga" uzun okunur, f.i.) 1. darıltma, kışkırtma. 2. ağıl. 3. an kovanı. 4. çiğnemeden yutma.

âgaliş ("ga" uzun okunur, f.i.) kışkırtma, saldırmağa kışkırtma.

âgande (f.s.) 1. yastık, minder, sucuk gibi zorla doldurulmuş şey. (bkz: âgen, âge-ne). 2. bir nevi zehirli böcek.

âganî ("ga" uzun okunur, ugniyye'nin c.), (bkz. eganî).

agarr (a.s. gurre'den) 1. kendini çok beğenmiş. 2. beyaz. 3. alnında beyaz beneği, akıtması olan [at]. 4. asîl, âlîcenap. 5. çok sıcak [gün].

agarr-ül-eyyâm en sıcak gün.

âgaşte (f.s.) 1. bulaşmış. 2. i. başlangıç.

agavât (Türkçe ağa'nın Arap. c.) ağalar.

agayân (Türkçe ağa'nın Fars. c.) ağalar.

âgaz ("ga" uzun okunur, f.i.) başlama.

âgaz-ı zenbûr muz. (bkz: âvâz-ı zenbûr).

âgaze ("ga" uzun okunur, f.i.) müzik başlangıcı, çalgıcılann ve okuyuculann ahenk başlangıcı.

âgaze-i Kâbilî muz. adına anonim bir kan-temir ekinde (XVIII. yy.) rastlanan makam.

âgaz-gâh ("ga" uzun okunur, f.b. i.) başlama yeri veya zamanı; menşe'.

agbâ (a.s.) 1. daha veya en koyu. 2. daha veya en küt.

agber (a.s.) çok tozlu.

agbes (a.s.) kül rengi.

agbiyâ (a.s. gabî'nin c.) ahmaklar, kalın kafalılar.

agdiye (a.i. gadâ ve gıdâ'nın c.) yenip içilecek şeyler, (bkz: agziye).

âgen (f.i.). (bkz: âgande1)

âgene (f.s.) dolmuş, doldurulmuş.

âgende (f.s.) doldurulmuş, dolu, tıkalı, (bkz: âgîn).

âgende-gûş (f.b.s.) kulağı dolu, söz dinlemez, hayırsız, sefil.

âgeste , âgeşte (f.s.) 1. ıslanmış, ıslak. 2. bulaşmış, yoğurulmuş.

agfer (a.s.) affeden, mağfiret gösteren.

agfer-ül-gafirîn affedenlerden en çok affeden, Tanrı.

agırrâ (a.s. garîr'in c.) tecrübesizler, safdiller; acemiler.

âgıye (a.i.) içine su biriken çukur. ["agıyye" şeklinde de kullanılabilir].

âgîl (f.i.). (bkz. âgul).

âgîn (f.s.) dolu, doldurulmuş, (bkz: âgende).

-âgîn (f.s.) 1. "dolmuş" mânasına olarak kelimeleri sıfatlandıran bir ek

Vahşet-âgîn vahşetle dolu. 2. şişman, tavlı.

âgiste (f.s.) sıkı sıkı bağlanmış, düğümlenmiş.

âgîş (f.s.) 1. ilişik, sarkık, yapışık. 2. uzatılmış.

aglâk (a.i. galak'ın c.) 1. kilitler. 2. kapalı anlaşılmaz şeyler.

aglâl (a.i. galel'in c.) ağaçlar arasından akan sular.


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin