Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə36/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   189

enzâl (a.s. nezl ve nezîl'in c.) soysuz-,1ar, alçaklar, aşağılık adamlar.

enzâm (a.i.) balıkların karınlarında peyda olan yumurta dizileri.

enzâr (a.i. nazar'ın c.) bakışlar, bakmalar.

enzâr-ı ecnebiyye yabancı bakışlar.

enzâr-ı ta'ziye tâziyet bakışları.

enzâr-ı umûmiyye herkesin gözü önü.

enzâr-ı ümmet halkın bakışları.

Epiküriyye (yun.a.) fels. Epikürcülük, fr. Epicurisme.

epsân (f.i.) bileği taşı. (bkz: fesân).

epürnâk (f.i.) delikanlı, (bkz: şâbb).

er (f.e.) eğer, ise, olsa, olur ise. ["eğer" in hafifletilmişi].

erâbet (a.i.) akıllı, zeyrek, uslu olma.

erâcîf (a.i. ürcûfe'nin c.) yalan sözler, uydurmalar, düzmeler.

erâcif ve ekâzîb yalan ve uydurma sözler.

erâcîh (a-i- ürcûha'nın c.) salıncaklar.

erâcîz (a.i. ürcûze'nin c.) mısraları kafiyeli, kısa vezinli şiirler, kasideler.

erâciz-i şuarâ şâirlerin kısa vezinli şiirleri, kasideleri.

erâik (a.i. erîke'nin c.) şahane tahtlar.

erakk (a.s.) daha (en, pek, çok) rakik, ince.

erakk-ı evrak kâğıtların veya yaprakların en incesi.

erâmil, erâmile (a.i. ermele' nin c.) bekârlar, kansızlar, dul kadınlar, dullar.

Eytâm ve erâmil yetimler ve dullar.

erâmil-i askeriyye asker dulları.

er'an (a.s.) bön, ahmak, sünepe; deli, çılgın; şaşkın.

erânib (a.i. erneb'in c.) zool. tavşanlar.

erâzil (a.s. erzel'in c.) reziller, sıyrıklar, namussuzlar, yüzsüzler.

erâzil-i nâs halkın en rezilleri, pek bayağıları.

erbaa' (a.i.) çarşamba günü.

erbaa (a.s.) dört.

Ahlât-ı erbaa dem, balgam, safra, sevda.

Anâsır-ı erbaa (dörtunsur) ateş, hava, su, toprak.

Cihât-ı erbaa (dört taraf) doğu, batı, kuzey, güney.

Etrâf-ı erbaa (dört taraf) sağ, sol, ön, arka.

Füsûl-i erbaa (dört mevsim) ilkbahar, yaz, sonbahar, kış.

Yevm-ül-erbaa (dördüncü gün) çarşamba.

erbaa-i mütenâsibe mat. [eskiden] selâse kaidesi.

erbâb (f.i.) ulu; reis, başkan.

erbâb (a.s. rabb'in c.) 1. sahipler, mâlikler. 2. [müfret olarak kullanılır] ehil, muktedir, becerikli; lâyık.

erbâb-ı câh zenginler, itibarlı, mevki sahibi kimseler.

erbâb-ı denâet alçak kimseler.

erbâb-ı dil gönül adamları, (bkz: ehl-i dil).

erbâb-ı dîvân 1. meclis üyeleri. 2. devlet dâiresi 'görevlileri.

erbâb-ı fenn fen ile uğraşanlar, fen adamları.

erbâb-ı fünûn fen adamları, ilimle uğraşanlar.

erbâb-ı garaz garaz sahipleri; kötü niyetliler.

erbâb-ı hâcât halkın ihtiyaçlarını karşılayan kimseler.

erbâb-ı hıred sağduyu sahipleri.

erbâb-ı hıref zanaatkarlar.

erbâb-ı himmet himmet sahipleri, birşey yapmak isteyenler.

erbâb-ı hüner hüner sahipleri, sanatkârlar.

erbâb-ı iktidar muktedir, iktidarlı kimseler.

erbâb-ı kalem yazarlar.

erbâb-ı maâlî itibarlı, saygın kişiler.

erbâb-ı ma'nâ dindar kişiler.

erbâb-ı mesâlih işi olanlar, iş tâkibedenler. (bkz. eshâb-ı mesâlih).

erbâb-ı mütâlâa okuyanlar.

erbâb-ı namus namuslular.

erbâb-ı nücûm astrologlar, yıldızlara bakıp da talih bildirenler.

erbâb-ı sabâhat ü zarafet güzel ve zarif kimseler.

erbâb-ı safâ-yı bâtın kalbi temiz, îman sahibi kimseler.

erbâb-ı san'at (bkz: erbâb-ı hıref)-

erbâb-ı servet zenginler.

erbâb-ı seyf kılıçla uğraşanlar, askerler.

erbâb-ı sika inanılır, güvenilir kimseler.

erbâb-ı sunan iyi konuşan kimseler.

erbâb-ı sülük din işleriyle uğraşanlar, dindar kişiler.

erbâb-ı şikem sırf boğazını düşünenler, boğazına düşkün olanlar, işkembesini düşünenler, (bkz: ehl-i şikem).

erbâb-ı tab' tabiat sahipleri, iyi yaratılıştı kimseler.

erbâb-ı tagallüb galip gelenler, üstün çıkanlar.

erbâb-ı temkin temkinli kişiler.

erbâb-ı temyiz basiretli, akıllı, anlayışlı, iyiyi kötüden ayın edebilen kimseler.

erbâb-ı ticâret ticâretle uğraşanlar.

erbâb-ı vefa vefa sahipleri; vefalı kimseler.

erbâb-ı vukuf bilirkişiler.

erbâb-ı zahir kâinatın mâhiyetini, ancak dış yüzüyle görenler, şeriatçılar.

erbâh (a.i. ribh'in c.) faydalar, faizler, kazançlar.

erbain l- kırk. [sayı], (bkz: erbeûn). 2. kırkıncı [sırada]. 3. karakış, [rûmî Kânûn-ı evvel'in (Aralık) dokuzundan (Efrencî 22), Kânûn-ı sânî'nin (Ocak) on yedisine (Efrencî 31) kadar süren ve kışın en soğuk zamanı sayılan 40 gün]. 4. dervişlerin çile çıkarmak için hücreye kapandıkları kırk günlük müddet.

erbaîn-i âşûra arabî aylarından Safer'in yirmisine rastlayan gün. [İmâm-ı Hüseyn'in Ker-belâ'da şehâdetinin kırkına tesadüf ettiği için Iranlılarca eyyâm-ı mahsûsa'dan sayılır].

erbaûn (a.s.) kırk. [sayı], (bkz: erbaîn).

erbiyân (f.i.) su çekirgesi.

erbû (f.i.) armut, (bkz: emrûd).

erbû-dâr (f.b.i.) armut ağacı.

ere (f.i.) 1. kadir ve kıymet. 2. zool. gergedan.

ercâ (a.i. recâ'nın c.) taraflar, yönler.

ercâ (a.s.) daha (en, pek, çok) rica edilen, istenilen.

ercah (a.s. râcih'den) daha (en, pek) râcih, tercihe şayan, üstün, uygun.

ercahiyyet (a.i.) daha (en, pek) râcih olma, üstünlük.

ercâl (a.i. ricl'in c.) ayaklar, (bkz: ak-dâm, ercül).

ercâlûn (f.i.) bot. sarmaşık nevinden ören gülü, akasma, aksarmaşık denilen nebat (bitki), (bkz: kermet-ül-beyzâ).

ercen (f.i.) bot. acıbadem ağacı, (bkz: erjen).

erceng (f.i.). (bkz. erteng).

ercîl (a.i.) bot. hindistan cevizi.

erciye (a.s.) arkaya, sonraya bırakılan şey.

ercmend (f.s.) 1. muhterem, şerefli, itibarlı, haysiyetli, seçkin. 2. erkek adı. (bkz: ercümend).

ercmend-âne (f.zf.) itibarlı, şerefli bir kimseye yaraşır yolda.

ercmendî (f.b.i.) şerefli, muhterem, itibarlı, haysiyetli, seçkin olma.

ercümend (f.s. ve i.), (bkz: ercmend).

ercül (a.i. ricl'in c.) ayaklar, (bkz: akdâm, ercâl).

ercül-i kâzib anat. yalancı ayaklar.

ercüvân (i-) l- erguvan çiçeği, (bkz: ergavân). 2. s. kızıl şey. 3. kırmızı kadife.

erd (f.i.) 1. kahır, öfke. 2. un.

erda (a.i.) ağaç kurdu.

erdâne (f.i.) bot. yabani şebboy, (bkz: ervâne).

erdeb (f.i.) muharebe, savaş, (bkz: ceng, cidal, perhâş, harb).

erdeb (a.i.) Arap şehirlerinde kullanılan ve istanbul kilesiyle dokuz kileyi karşılayan büyük bir ölçek, [kelimenin aslı "irdeb" dir].

Erdebiliyye (a.i.) Ebhâriye tarikatı şubelerinden birinin adı. [kurucusu Safiyüd-dîn-i Erdebilî'dir].

erdeh (a.s.) çürük şey.

erdem (a.i.) usta gemici.

erdiye (a.i. ridâ'nın c.) baş örtüleri, omuzlardan aşağı ve belden yukarı örtülen şeyler.

erdiye-i nisvân kadın böşörtüleri.

erd-şîr (f.b.i.) eski îran hükümdarlarından bir kaçının ismi.

erdşîr-i ceng cenk eri; kükremiş cenk ars-lanı.

erdşîrân, erdşîrdârû (f.b.i.) bot. koca yarpuzu denilen hoş kokulu, tadı acı bir nebat (bitki).

erec (a.i.) güzel koku; misk, anber, ıtır gibi şeylerin güzel kokusu, (bkz: eric).

erenbânî (a.i.) boz, koyu renk şal, sof.

erendân (f.e.) "hâşâ" mânâsına inkâr ifâde eden bir kelime.

er'es (a.s.) başı büyük, kocakafa.

erett (a.s.) peltek [adam], (bkz: ertel).

erez (a.i.) bot. acıbadem ağacı.

erfa (a.s. refî'den) daha (en, pek) yüksek, yüce.

erfa'-ı derecât derecelerin en yükseği.

erfak (a.s.) 1. en ziyâde yumuşak. 2. yoldaş olmaya en çok lâyık.

erfeş (a.s.) 1. nefsî isteklerine düşkün olan. 2. kulakları kaba ve uzun [adam],

erga, ergab, ergav ("ga"lar uzun okunur, f.i.) 1. ırmak, dere. 2. su akıtmak üzere açılan yol, ark.

ergad (a.i.) hâli vakti çok iyi olma, en ferahlı yaşayış.

ergande (f.s.) 1. öfkeli, hırslı. 2. şaraba düşkün olan sarhoş.

erganun (f.i.) muz. org.

ergavân (f.i.) erguvan da denilen kırmızımtırak bir çiçek.

ergavânî (f.s.) erguvan çiçeği renginde, güzel ve parlak kızıl.

Şarâb-ı ergavânî erguvan renginde kırmızı şarap.

ergide (f.s.) hiddetlenmiş, kızmış, öfkelenmiş.

ergîde-nigâh (f.b.s.) hiddetli, öfkeli bakış.

ergun (f.s.) sert başlı, oynak ve hızlı giden at. ["ergenûn" un muhaffefi].

enguvân (f.i-)- (bkz. engavân).

erguvânî (f.s.) erguvan renginde olan. (bkz. ergavânî).

erhâ (a.i. rehâ'nın c.) el değirmenleri.

erham (a.s. rahîm'den) daha (en, pek, çok) rahîm, merhametli.

erham-ür-râhimîn merhametlilerin en merhametlisi, Allah.

erhâm (a.i. rahm'in c.) 1. döl yatakları. 2. hısımlar, akrabalar.

erhas (a.s. rahîs'den) daha (pek, en, çok) ucuz.

erhas-ı es'âr satılan eşyanın en ucuzu.

erîb , erîbe (a.s. irb'den) akıllı, zekî, zeyrek, olgun [adam].

erîb ü edîb akıllı fikirli ve edepli [kimse].

erîc (a.i.) güzel koku, misk, anber, ıtır gibi şeylerin güzel kokusu, (bkz: erec).

erîke (a.i.c. erâik). taht. (bkz: serîr).

erîke-ârâ (f.b.s.) tahtı süsleyen [pâdişâh], (bkz: erîke-pîrâ).

erîke-nişîn (f.b.s.) tahtta oturan.

erîke-pîrâ (f.b.s.) tahtı süsleyen [pâdişâh], (bkz'erîke-ârâ).

erîr (a.s.) l. oyunda mızıkçılık eden veya kazanan kimsenin kopardığı yaygara. 2. ses, haykırış.

erîs (f.s.) zekî, uyanık; akıllı, uslu.

erîs, erîsî (a.i.) çiftçi, ekinci, (bkz: haris).

eriş (f.i.) 1. bilek, (bkz: rusug). 2. endaze, arşın. bot. acıbadem ağacı, (bkz.

erjen (f.i.) ercen).

erjeng (f.i.) Iran hurafelerine göre meşhur ressam "Manî" nin yaptığı resimleri ihtiva eden mecmua, (bkz: erteng).

erk (a.i.) hek. uykusuzluk hastalığı.

erka ("ka" uzun okunur, a.s.) pek yüksek, en yukan.

erkab (a.s.) boynu kalın [adam, arslan].

erkâh (a.i. rükh'ünc.) sığınılacak yerler.

erkâh-ı rehâbîn [kilisede] papazların sığındıkları, oturdukları yerler.

erkam ("ka" uzun okunur, a.i. rakam'ın c.) yazılar; resimler, sayılar.

erkam-ı arabiyye Arap rakamları.

erkam-ı aşere sıfır da dâhil olduğu halde birden dokuza kadar olan sayılar.

erkam-ı cümel ebced hesabı.

erkam-ı dâlle birden dokuza kadar olan sayılar.

erkam-ı dîvâniyye bâzı Arap harfleriyle gösterilen rakamlar.

erkam-ı gubâriyye bugün Batı'da kullanılan rakamların başka bir değişik şekli idi.

erkam-ı Hindiyye islâm âleminde kullanılmış olan iki türlü sayı işaretlerinden birinin adı. ikincisine "erkam-ı gubâriyye" denilir.

erkam-ı setiniyye [eskiden] setini adı verilen hesapta kullanılırdı, [hurûf-ı cümel'in aynı olmakla beraber kullanılış itibariyle farklıdır. (Zeyçlerde kullanılırdı.)].

erkân (a.i. rükn'ün c.) 1. esaslar, destekler; direkler, sütunlar. 2. reisler.

erkân-ı askeriyye yüksek rütbeli zabitler, subaylar.

erkân-ı devlet devletin ileri gelenleri.

erkân-ı harbiyye meslek ihtisası görmüş zabitler, subaylar grubu.

erkân-ı harbiyye-i umûmi ordunun sevk ve idaresiyle meşgul en yüksek askerî makam, genelkurmay.

erkân-ı harb zabiti meslek ihtisası görmüş zabit, kurmay subay.

erkân-ı istiare (istiarenin esasları) ed. 1) müsteâr [kendine benzetilen]; 2) müsteârün minh [kendine benzetilenin mânâsı]; 3) müsteârün leh [benzeyenin mânâsı]; 4) cami' [benzeyen ve benzetilen arasında benzeyiş şekli].

erkân-ı salât namazın rükünleri. 3 yol, yöntem, usûl, âdâb.

erkân-ı teşbih (teşbihin esasları) ed. 1) müşebbeh [benzeyen]; 2) müşebbehün bih [kendine benzetilen]; 3) vech-i şebeh [benzeyen ve benzetilen arasındaki şekil]; 4) edât-ı teşbih veya vâsıta-ı teşbih [benzeyiş hükmünü veren kelime].

erke (a.i.) misvak ağacı, [sıcak memleketlerde, en çok Yemen'de yetişir].

ermâ' (a.s.) çok güzel ve cilveli olan [sevgili].

ermagan (f.i.) armağan, hediye, (bkz: bergüzâr, hediye).

ermâh (a.i. remh'in c.) 1. darbeler, vuruşlar. 2. (rumh'un c.) mızraklar, süngüler.

ermâm (a.i. rimme'nin c.) çürük kemikler.

ernıân (f.i.) 1. arzu, istek. 2. yerinme, pişman olma.

ermân-hâr (f.b.s.) yerinen, pişman olan.

ermâs (a.i. remes'in c.) sallar.

ermed (a.s.) 1. kül rengi, gri. 2. gözü ağrıyan [adam].

ermedâ (a.i.) ateş külü.

ermele (a.s.c. erâmil, erâmile) dul kadın, [dâima c. "erâmil" kullanılır].

ermîde (f.s.) durmuş, sakin.

Ermîn (f.h.i.) Keykubât'ın dördüncü oğlu.

ermiye (a.i. remî'nin c.) dolu yağdıran kasırga bulutlan.

ermûd (f.i.) armut, (bkz: emrûd).

ermûn (f.i.) gündelikçiye peşin verilen ücret, (bkz: arbûn).

erneb (a.i.c. erânib) zool. tavşan.

ernebe (a.i.c. erânîb) anat. burun ucu.

ernebiyye (a.i.) zool. tavşangiller.

Ernevâz (f.h.i.) Cemşîd'in kız kardeşidir [ki öteki hemşiresi Şehrinaz ile beraber Dahhâk'in sarayında idiler. Dahhâk öldükten sonra Feridun'un idaresine geçtiler].

errâc (a.s.) fesatçı, müzevir, yalancı [adam],

erre (f.i.) bıçkı, destere, [dest-erre = el bıçkısı, destere]. (bkz: minşâr).

erre-hâne (f.b.i.) bıçkı yeri, hızar.

erre-keş (f.b.i.) bıçkıcı.

er-rızku al-Allah (a.cü.) nzkı veren Allah'dır.

ers (f.i.) gözyaşı, (bkz: dem').

ersâd (a.i. rasad'ın c.) rasatlar, gözlemeler, gözetlemeler.

ersah (a.i.) 1. kurt. 2. s. oylukları etsiz, zayıf [adam].

ersen (f.i.) meclis, kurultay, kongre.

ersûsa (a.i.) eski zamanda kullanılan kavuk, büyük sarık, (bkz: mücevveze).

erş (a.i.c. urûş) 1. fık. sakatlanan bir uzuv için cerhedenden alınan şer'î diyet, kan pahası. 2. satılık malın, kusuru dolayısıyla, değerinden indirilen para.

erş-i gayr-i mukadder fık. ölüme sebeb olmayan ve miktarı muayyen bulunmayan uzuvlar için bilirkişinin takdîr ve tâyînine bırakılan diyet.

erş-mukadder fık. ölüme sebep olmayarak kesilen veya muattal bırakılan uzuvlara mahsus, miktarı muayyen olan diyet.

erşah (a.s.) cin fikirli [adam].

erşed (a.s. reşîd'den) daha (en, pek) reşîd, ergin olan, doğru yola daha yakın, hareket hattı daha iyi olan.

erşed-i evlâd çocukların en ergini.

ersem i (a.s.) l. vücûduna iğne batınp çivit ile resim ve şekil yapmış olan [adam]. 2. yemeğin kokusundan iştahı gelip karnı acıkan [adam].

ertâ (a.i.) tabakların, yaprağıyla sahtiyan [deri] boyadıkları bir nevi ağaç.

ertel (a.s.) peltek [adam], (bkz: erett).

erteng (f.i.) Iran hurafelerine göre meşhur ressam ve nakkaş Manî'nin yaptığı resimleri içine alan koleksiyon, mecmua, dergi, (bkz: engelyun, erjeng).

erûm (a.i. erûme'nin c.) bot. sâk-ı cezri, köksap [lar].

erûme (a.i. c. erûm) kök; anakök.

erûs (f.i.) kumaş; meta.

erva (a.s.) 1. çok güzel [genç]. 2. son derece cesur ve yiğit [adam].

ervah (a.i. rûh'un c.) canlar, hayâtın cevherleri.

ervâh-ı habise kötü ruhlar, [cinlerle şeytanlardan kinaye bir deyim].

ervâh-ı latife melâikeden kinaye olan bir deyim.

ervâh-ı makamât müzik makamlarının ruhları.

ervâh-ı mukaddese kutsal ruhlar.

ervâh-ı tayyibe iyi ruhlar.

ervahı (a.i.c.) ruhlar âlemine mensup olanlar.

ervâhiyye (a.i.) fels. tabiatın bütün varlıklarında insanınkine benzer ruhlar bulunduğu yolundaki ilkel inanç, canlıcılık, f r. ani-misme.

ervâk (a.i. revk'ın c.) 1. perdeler. 2. çadırlar.

ervâm (a.h.i. rûmî'nin c.) 1. Roma'lı-lar. 2. Rûmîler, Arap diyarının dışında bulunanlar.

ervâne (f.i.) l- bot. yabani şebboy, (bkz: erdâne). 2. zool. bir cins dişi deve, ar-vana.

erveb (a.i.) yoğun, (bkz: düğ).

ervenân l- dik [ses]. 2. sıkıntılı, ıztıraplı [gün].

ervend (f.i.) 1. tecrübe, sınama, deneme. 2. şeref ve itibar.

ervîn (f.i.). (bkz. ervend').

eryâf (a.i. rîfin c.) ma'mur, verimli, düz ve ekini bol olan yerler.

erz, erziş (f-i-) kıymet, baha, değer, kadir ve itibar.

erz (a.i.) pirinç [hububattan], fasihi "erüz" dür.

erzak (a.i. nzk'ın c.) yiyecek, içecek, yenilecek, içilecek şeyler, azıklar.

erzâk-ı askeriyye askere verilen yiyecekler.

erzâk-ı mukaddere Allah'ın herkese takdir ettiği nzık.

erzâl (a.s. rezîl'in c.) alçaklar, soysuzlar, yüzsüzler, (bkz: rüzelâ).

erzân (f--) l- ucuz. 2. lâyık, uygun, yerinde.

erzân-bahâ (a.f.b.s.) ucuz fiyatlı.

erzânî (f.i.) 1. ucuzluk. 2. lâyık görülme, liyâkat.

erzâniş (f.i.) hayır ve iyilikler.

erze (f.i.) 1. samanlı sıva çamuru. 2. çamdan çıkarılan zift. 3. eski usûle göre yeryüzünün bölündüğü yedi iklim, yânî yedi parçadan birinci iklim, ekvatora yakın olan mıntıka. 4. bot. çam, f r. pin.

erze (a.i.) çam ağacı.

erze-ger (f.b.i.) sıvacı.

erzel (a.s. rezîl'den) 1. alçak, soysuz. 2. daha [en, pek, çok) rezil.

erzel-i nâs insanların en fenası.

erzel-i ömr ihtiyarlığın sonları, bunaklık günleri.

erzen (f.i.) dan [hububattan].

erzen-i zerrin (yaldızlı dan) meç. yıldızlar.

erzenîn (f.i.) dan ekmeği.

erzîde (f.s.) pahası kesilmiş, biçilmiş [şey].

erzîz (f.i.) kalay.

esâ (a.i.) merhem, ilâç.

es'ab (a.s. sa'b'dan) daha (en, pek) güç, zor.

es'ab-ı umur işlerin en zoru.

esâbi' (a.i. ısbı'ın c.) parmaklar.

esâbi'-ül-kadem ayak parmaklan.

esâbi'-zîb parmaklannı süsleyen.

esâbi'-i zîb-i dest-i tekrîm tekrîm elinin parmaklannı süsleyen; meç. ele hürmetle alınan.

esâbî (a.i. üsbû'un c.) haftalar.

es'abî (a.i.) gayet güzel ve beyaz göz.

esâbi'-sukur (a.b.i.) bot. mer-yemana eli denilen bir kök.

esâbi'-ül-azârî (a.b.i.) parmak üzümü. [Anadolu'da "hâtûn parmağı" denilen üzüm].

es'ad (a.s. saîd'den.) pek saîd, daha saâdetli; çok hayırlı, en mutlu.

es'ad-ı eyyam günlerin en mutlusu.

esâfil (a.s. esfel'in c.) pek aşağı ve bayağı olanlar, halkın en aşağı tabakası.

esâfil-i nâs halkın en aşağı, en bayağı takımı.

esâfil-i Şark paryalar.

esahh (a.s. sahih'den) daha (en, pek) sahih, doğru.

esâhic (a.i. eshece'nin c.) türlü türlü yürüyüşler.

esâka (a.s.) üzengi kayışı.

esâkıf (a.i. üsküfün c.) piskoposlar, metropolitler.

esâkit (a.s. eskefin c.) eskiciler, kunduracılar, köşkerler.

esâlîb (a.i. üslûb'un c.) usuller, yollar, tarzlar, ifâde şekilleri.

esâme (a.i.) yeniçerilerin kaydı, ulufe defteri.

esâmi (a.i. ism'in c. olan esmâ'ın c.) 1. namlar, adlar, (bkz: esma'). 2. Muallim Naci'nin şâir ve ediplerin biyografilerine dâir 1891'de basılmış bir eseri.

esânîd (a.i. isnâd'ın c.), (bkz. isnâd).

es'âr (a.i. sı'r'ın c.) satılan şeylerin bilinen fiyatları, narhlar.

Galâ-yi es'âr fiat-lann yüksekliği.

es'âr (a.i. su'r'un c.) yiyecek içecek artığı.

esârâ (a.i. esîr'in c.) esirler, köleler, (bkz: üserâ).

esâre (a.i.). (bkz. esîre, esre).

esaret (a.i.) 1. esirlik, harp esirliği, tutsaklık. 2. kölelik, kulluk, hüküm altında bulunma.

Taht-ı esaret esirlik altında.

esâret-i vicdâniyye vicdan esirliği.

esârîr (a.i. sırr'ın c. olan esrâr'ın c.) 1. avuç ve alındaki çizgiler. 2. yüz güzelliği.

esâs (a.i.) döşeme, minder gibi ev eşyası.

esâs-ı beyt ev eşyası.

esâs (a.i.c. esâsât) 1. asıl, temel, dip, kök. 2. doğruluk, gerçek.

esâs devre eko. esas olarak alınan kıymet sayısı ile alâkalı * sayışım bilgilerinin toplandığı dönem.

esâs fıat eko. fiatlara esas olarak alınan unsur.

esâs mâliyyet eko. 1) iptidaî madde ve müstahsil işçilik maliyeti; 2) eko. direkt maliyet, istihsâlin umûmî hacmine göre inip çıkan maliyet.

esâs mevduat eko. herhangi bir ikraz veya istikraz neticesi husule gelmeyen mevduat.

esâs sermâye eko. 1) hisselere bölünmüş şirket sermâyesi; 2) kurucular veya ortaklar tarafından taahhüt edilen sermâye.

esâs ücret eko. ilâve, ikramiye, tahsisat, prim gibi ödemeler hâriç olmak üzere verilen ücret.

esâsât (a.i. esâs'ın c.) esaslar.

esâse (f.i.) göz ucu ile bakma.

esasen (a.zf.) esâsından, aslından, kendiliğinden, temelinden, (bkz: zâten).

esâsî, esâsiyye (a.s.) asıl ve temele mensup, esasla ilgili.

Kanûn-ı esâsî Anayasa.

Teşkilât-ı esâsiyye Anayasa.

esaslı (a.t.s.) sağlam, doğru, (bkz: hakîkî, sahîh).

esâtîn (a.i. üstüvâne'nin c.), üstüvaneler, bir takımın, bir hey'etin ileri gelenleri, [müfredi bu mânâda kullanılmaz.].

esâtîn-i ulemâ âlimlerin, (bilginlerin) ileri gelenleri.

esâtîr (a.i. üstûre'nin c.) uydurma hikâyeler, yalanlar, masal nevinden şeyler, mitoloji.

esâtîr-i îrâniyye îran mitolojileri.

esâtîr-i Yûnâniyye Yunan mitolojileri.

esâtîr-ül-evvelîn ilk zamanlara ait masallar.

esâtîz, esâtize (a.i. üstâz'ın c.) üstatlar, ustalar, [kelime Farsça "üstâd" sözünden alınmıştır].

esâtize-i elhân (elhan üstadları) mûsiki üstatları, ustaları.

esâtize-i mûsiki mûsiki, müzik üstatları.

esâvid (a.i. sevâd'ın c.) siyahlıklar, karalıklar.

esâvir, esâvire (a.i. sivâr'ın c. olan "esvire"nin c.) kadın bilezikleri.

esâvire-i murassaa mücevherli, pırlantan bilezikler.

esâvir-i nisvân kadın bilezikleri.

esb (f.i.) at, beygir, (bkz: feres).

esb-i sabâ-reftâr yel gibi seyirten at.

esb-i tâzî Arap atı.

esbâb (a.i. sebeb'in c.) vâsıtalar, lâzı-malar.

esbâb-ı cefâ cefâ sebepleri.

esbâb-ı feshiyye huk. bir îlâmın istînâf [yeniden başlama] suretiyle cerhini [çürütül-mesini] îcâbeden sebepler.

esbâb-ı hakikiyye hakiki, gerçek sebepler.

esbâb-ı matlub huk. [eskiden] iflâs hâlinde bulunan şahsın alacaklarının kanunî topluluğu.

esbâb-ı mucibe huk. gerekçe.

esbâb-ı muhaffife işlenen cürmü hafifletici sebepler.

esbâb-ı mücbire zorlayan, icbar eden sebepler.

esbâb-ı müşeddide "esbâb-ı muhaffife" nin zıddı. Arttırıcı, kuvvetlendirici sebepler. Bir hükmün usûl ve kanununa uygunluğunu ispat için ileri sürülen sebepler.

esbâb-ı nakziyye bir îlâmın temyîz suretiyle cerhini [çürütülmesini] îcâbettiren sebepler.

esbâb-ı sahîha doğru sebebler.

esbâb ü efâil-i a/.îme büyük işler ve sebepler.

esbak (a.s. sâbık'dan) 1. öncekinden daha önceki, geçmişten önceki, daha eski. 2. çok daha evvel olan.

esbân (a.i.) 1. kadınların başlarını örttükleri ince ve güzel bir örtü. 2. kadınların yüzlerini kapadıkları tül, peçe.

esbân (f.i. esb'in c.) atlar, beygirler.

esbât (a.i. sebt'in c.) 1. rahatlar, huzurlar. 2. cumartesiler.

esbât (a.i. sıbt'ın c.) 1. evlât ve torunlar. 2 . kıvırcık olmayan düz ve uzun saçlar.

esbât-ı benî isrâil İsrâiloğullan, [Yahudiler].

esb-efgen (f.b.s.) "at deviren" yalnız başına düşmana saldıran ve düşman atı öldüren yiğit, cenk eri; kuvvetli, güçlü.

esbel (a.s.) uzun bıyıklı [adam].

esb-engîz (f.b.i.) mahmuz.

esbgul (f.b.i.) karnıyarık denilen tohum. ["gül" kulak manasınadır; bu tohumun nebatı at kulağına benzediğinden bu ismi almıştır].

esbîl (f.i.) at hırsızı.

esb-rân (f.b.s.) at süren, at koşturan.

esb-rîz, -rîs (f.b.i.) 1. at koşusu. 2 . savaş meydanı, (bkz. mızmar).

esb-süvâr (f.b.s.) ata binmiş.

esb-tâz (f.b.s.) 1. at koşturucu. 2. 1. at koşturacak meydan. 3. her şemsî ayın 18 inci günü.

escâ (a.i. sec'in c.) ed. nesirde fıkra sonlarının kafiye tarzında olan uygunlukları, mevzun nesirler.

escâl (a.i. secel'in c.) içi su dolu kovalar.

esdâf (a.i. sedefin c.) sedefler, inci kabuklan.

esdak (a.s.) daha (en, pek, çok) sâdık, doğru, candan [kimse].

esed (a.i.) 1. arslan. (bkz: dırgam, gazanfer, haydar, hizerb, hizber, leys, şîr). esed-ullah (Allah'ın arslanı) Hz. Alî. 2. astr. Güneş'in, rûmî temmuzun dokuzunda ve efrencî temmuzun yirmi üçünde içine girdiği ve semânın kuzey yarım küresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil beşinci burç. Lât. Leo; fr. le Lion.

esed-ullah-il-galib (Allah'ın galip arslanı) Hz. Ali.

esedî (a.i.) üzerinde arslan resmi bulunan Selçûkî parası.

esediyye (a.i.) 1. zool. arslangiller. 2. bot. sukamışıgiller, f r. typhacees.

esef (a.i.) acıma, keder, hüzün, gam, tasa.


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin