Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə44/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   185

Küreselleşme Ve Tekarub


Günümüzde her yerde küreselleşmeden bahsediliyor.Yani biz müslümanların ifadesiyle dünya büzüşüyor, daralıyor. Efendimiz, meseleyi tekârub-u zaman, tekârub-u mekan sözleriyle ifade buyuruyor. Denebilir ki küreselleşmeyi sadece mekana bağlamak doğru değildir. Zaman, izafîliği içinde mekâna bağlıdır, onu göz önünde bulundurmak lazım. Yani küreselleşme ve globalleşme denirken zamandan hiç bahsedilmiyor. Oysa ki Efendimiz ondört asır evvel “bir tekârub-u zaman, bir tekârub-u mekan yaşanacak..” buyuruyor. Tekarub kelimesiyle, mahal zikredilerek hal murad edilir. Yani o zamanın ve o mekanın içindeki insanlar, birbirlerine çok seri ulaşma imkanını elde edecekler. Bir anda aynı yerde buluşabilecekler. Günümüzdeki tele-konferanslar bunun tezahürüdür. Bu yolla başbakan ve bakanlar ayrı ülkelerde olsa bile bir bakanlar toplantısı yapabiliyorlar. Yani bu şekilde bir zaman, mekan daralması-büzüşmesi var. Bir yerde olan bir insan adeta nuraniyet sırrıyla, dünyanın değişik yerlerindeki aynalara aksedebiliyor, her yerde görülebiliyor. Yine günümüzde aynı sisteme dahil telefonlarla hem ses hem de görüntü nakli yapılabiliyor. Böylece yakınlar arasındaki hasret daha rahat giderilebiliyor. Yakın bir gelecekte belki de televizyon ekranı ölçüsünde ekranlarla birbirimizi temaşa ederek konuşma imkanı yaygınlaşacak. Burada hal hatır sorup elinizi ekrana uzatacaksınız. Belki ekran da tamamen ortadan kalkacak. Havada elinizi uzattığınız zaman, karşı tarafa ulaşabileceksiniz, belki sadece temas ettiğiniz elin sıcaklığını duymayacaksınız.

KIRIK TESTİ – 29-07-2002

Kara Sevdalılar


Yemekte otururken rüzgar esiyordu, o esnada aklıma rüzgar ile alakalı ayetler geldi, yemek boyunca zihnim hep o ayetlerle meşgul oldu. Kur’an-ı Kerim bir yerde meâlen, “Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık.” (Hicr, 15/22); bir başka yerde de “O’dur, rahmetinin (yağmurun) önünden müjdeci olarak rüzgarlar gönderen. Nihayet bu rüzgarlar o ağır bulutları hafif bir şeymiş gibi kaldırıp yüklendiklerinde, Biz onları, ölü bir ülkeye sevkeder, derken oraya su indiririz de orada her türlüsünden meyveler, ürünler çıkarırız.” (A’raf, 7/57) buyuruyor. Bir taraftan, yağmur damlaları bitirmek üzere bulutun aşılanmasını, diğer taraftan da ürün verecek tohumları aşılanmasını ve rahmetin müjdecisi olan rüzgarı düşünürken zihnim sosyal hadiselere intikal etti.

Sosyal hadiselerde de önce şiddetli fırtınalar olur. Eğer insanlar o fırtınalar karşısında tamamen yıkılmamışsa; yani yeşillikler kurumamış, ağaçlar devrilmemiş, gökten düşecek yağmura bağrını açacak şeyler zeminde bütün bütün yok olmamışsa, o rüzgarları sürekli yağmurlar takip eder. Esen her rüzgar sele sebebiyet verebilecek yağmurları bağrında taşıdığı gibi rahmet yağmurlarının da müjdecisi olabilir.

Bu açıdan da, bizim herşeyden ziyade kendimize bakmamız lazım. Yani, bizim dünyamız yağmura liyakatli mi? Ağaçlar devrilmiş mi, dimdik mi? Zeminde halâ yeşillik var mı? Daima yağış alan bölgeler gibi yağmura açık halini koruyor mu?.. işte buna bakmalı.. bu mülahazayla kendimizi sorgulamalı, iç dünyamızı teşrih masasına yatırmalı; rahmete liyakatımızın olup olmadığını tetkik etmeliyiz.

Yeryüzüne daima yağmur yağar. Ama yağmur bulutları rahmete liyakatlı yerleri kollar. Yağmurun mülk ve melekût yönü, her ikisi de şeffaftır. Her ne kadar emareleri ortaya çıkınca yağacağı söylenebilirse de, ufukta henüz işaretleri yokken yağmurun geleceğini kestirmek zordur. Semanın gözyaşları o yana da, bu yana da açıktır; Allah’ın kudretine, inayetine, meşietine ve ilmine taalluk etmektedir. Bazen gider denize boşalır; bazen de yolu gür ormanlara varır.

İçtimaî hayattaki fırtına, buhran, ızdırap, sıkışma ve tazyikler de bulutların sıkışması gibi bir kıvama gelir ve netice itibariyle nerede rahmet teveccühü varsa oraya sürüklenirler. O sıkışmalar, tazyikler, bunalımlar ve ızdıraplar ölçüsünde sineler heyecanla Allah’a yönelirse: “Allahım! Sen de biliyorsun ki, bizim Senden, Senin rızandan başka bir mülahazamız yoktur. Senden başka birşeye gönül bağlayacaksam şu can emanetini al da hayatı bir yük gibi omuzumda taşımayayım.” diyecek kadar yürekten ve samimi olarak O’na teveccüh ederse Allah merhamet eder; eder de yıldırım yüklü bulutları rahmet çeşmesi haline getirir. Ama eğer, müslümanlar sadece birer kültür müslümanı ise, babalarının müslümanca yetiştiği zeminde, öyle gördüklerinden dolayı müslüman gibi görünüyorlarsa; ruhlarını aydınlatamamış, kafalarını yenileyememiş, İslam için hiçbir çilesi, hiçbir ızdırabı olmayan ve hususiyle de “ne olacak milletimin şu acıklı hali” deyip fikir çilesi çekmeyen insanlarsa -ki en büyük çile fikir çilesidir-, rüzgarlar rahmet muştuları getirme yerine felaket haberleri taşıyacaktır. Bundan dolayı, herşeyden önce inananlar doğru inanmalı ve birer muhasebe insanı olmalıdır.

İslamı gadre uğratan iki cephe vardır: Birisi, onda sürekli şok tesiri yapacak taarruzlar peşinde olan, kin ve inat cephesi. Diğeri de müslümanlığı yolda bulmuş, kültür müslümanlığı tavrı sergileyen vefasızlar cephesi.

Izdırap, en büyük duadır. Izdırap gayretten, ölesiye koşmaktan daha önemli ve kıymetlidir. Allah, ona buna değil oturup-kalkıp “Ne olacak bu dünyanın hali, nasıl çıkacağız şu milli buhrandan!..” deyip kendine göre değişik beyin fırtınalarıyla insanlara ruhunun ilhamlarını duyurmak için fikir sancısı çeken insanlara lütuflarda bulunur. Diğerleri de belki bundan istifade ederler ama, bilmelidirler ki, ak saçları ahirette önlerine dökülür ve çok utanırlar. Allahın bir nimeti olarak önlerinde buldukları imana, İslam’a, İslam’ın güzelliklerine karşı vefasızlıklarının hicabını iki büklüm olarak ötede yaşarlar.

Evet, azap bulutları, ancak milletine hizmetin ve insanlığın mutluluğunun kara sevdalıları hürmetine rahmete dönüşecektir.. adanmış ruhlar; dünyevî, cismânî ve bedenî bütün mülahazalara kapanmış olanlar.. kara sevdalılar..

Bu vesileyle, bir teessürümü de ifade etmek istiyorum: Son günlerde ülkemizde meydana gelen sel felaketini büyük bir üzüntü ile öğrendim. Özellikle Rize’nin Çayeli ve Güneysu ilçelerinde kendini hissettiren ve milletimizi kedere boğan sel ve heyelan sebebiyle çok müteellim oldum. Müminlerin yaşadığı bölgelerde bu tür felaketler genellikle en masum olanları yakalar. Ben de o bölge halkının samimiyet ve masumluğuna inanıyor; vefat edenlerin milletimiz için kendini kurban vermiş şehitler mertebesinde olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Cenâb-ı Allah, ötelere yürüyen insanlara rahmet ve mağfiretiyle muamele eylesin. Geride kalan ailelerine, bütün dost ve yâranlarına sabırlar ihsan etsin. Hayatta kalıp da yaralananlara da acil şifalar versin.


Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin