BÂKi EFENDİ CAMÜ VE SffiYAN 2
3
BAKKALLAR
dükkân açabilsinler ki, yaşamak için gerekli olan nesneler kolayca alınabilsin" diye buyurduktan sonra, bakkallar et, tuzlu balık, un, peynir, bal, zeytinyağı, her cins meyve, tereyağı, kuru bezelye, sedir yağı, keten, kenevir, toprak kap, şişe, çivi satmakla yükümlü tutulur; parfüm, sabun, giysi, kabara ya da kasapların iş alanlarına giren şeylerle uğraşmamaları istenir.
Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde de, İstanbul bakkallarından sık sık söz edildiği görülür. 15öO'a ait bir Divan-ı Hümayun defterinde bakkalların, hisar dışındaki bazı kimselerin, dükkânlarının mahzenlerinde sakladıkları erzakı teknelerle gizlice etrafa perakende satma-
GAZEL
Reh-i meyhaneyi kat' itdi tîg-î kahrı
sultânın Su gîbî arasın kesdî Sıtanbûl u
Galâtânın
Miyâh-î âb ü âteş oldu câm-î keşti-î
sahbâ
Yitürdü rüzgâr âyin-i 'ayşin bezm-i rindâmn
Hilâl asa ftirûzân oldu bahr-i nîlgûn
üzre Şafakdan dem ürür âb-î şerâb-
alûdu deryanın
Bakub âb üzre âteş sanmanuz
keşt-i sahbâyi Şu'â-î tîg-i kahrından tutuşdû
Şeh Süleymânın
Semâ'-î çeng ü nây ü devr-i sağar
devletî döndü Safâsın süregör ey sûfi-î salûs
devrânın
Şerâb-ı nâbdan humlar tehî
humhâneler tenhâ 'Aceb hâlîliğin buldu riya ehlî bu
meydânın
Şu meclis içre kim dâim dokuz
peymâne devr eyler Ne denlû olsa ey Bakî zemân-î
'ayşi dünyânın BAKÎ
kündür (örn. Yollarda görse ağladığım bana taş atar-, Atılır ok gibi yabana doğru; Gül idi kapmadık budağında; Ahım tütünü perde çeker yıldızım üzre; Gül hasretinle yollara tutsun kulağını; Güzeller mihribân olmaz demek yanlışdır ey Bakî; Olur vallahi billahi hemân yal-van görsünler... gibi)
Bakî, 16. yy Osmanlı Devleti'nin ihtişamını simgeleyen İstanbul'un günlük hayatını, zevk ve eğlencesini, sanat ve siyaset çevrelerini, kırgınlık ve dostluklarını vb ihtişamlı zengin motiflerle şiirlerine işlemiştir. Tabiatından coğrafyasına, gecesinden gündüzüne dek istanbul, gazel şairi Bakî'nin pek çok mısraında canlı akisler bulmuştur. Onun anlattığı normal tabiat manzaraları tamamen İstanbul'dan alınmadır. Yazıyla kı-şıyla, baharıyla sonbaharıyla yaşayan bir İstanbul. O, adeta eline paletini, fırçasını alır, canlı renklerle oynayan bir ressam gibi kelimeleriyle gerçek tablolar çizer. Bahar onun dilinde altın, lal, gümüş ve yeşime dönüşür (örn. Servkâ-metler iki yanın alırlar yolun / Râh-ı gülzâra döner yolları İstanbul'un [şehir]; Döşedi mihr-i felek yollan dibalar ile / Etdi teşrif çemen mülkünü sultân-ı bahar [bahar]; Cihâna zîb ü fer verdi yine meşşâta-i kudret / Arûs-ı nev gibi ârâyiş etdi köhne dünyayı [bahar]; " 'g-i gül-i sefîdi bulup bâğbân-ı cerh /
Mânend-i berf yollara eyledi nisâr [son-bahar-kış]; Rûh-bahş oldu Mesîhâ-sıfat enfâs-ı bahar / Açdılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr [bahar]; Pür oldu şahları üzre yâhtan âyîneler / Garîb surete girdi bu f asi içinde gazal [don ve buz]; Döşendi berf serâpây sahn-ı sahraya / Ağardı rûy-ı zemîn sanki tahta-i rem-mâl [kar]; Cihanı berf ile yah tutdu kış kıyametten / Aceb mi yeryüzüne çıksa hep def âyin-i mâl [kar ve buz] ... gibi). O, Semerkant ve Buhara'yı bile İstanbul denen gelinin ayağına saçı diye serpmeye hazırdır (Zamane hâl-i Hindu ve benefşe zînetin görsün / Nisâr etsin Si-tanbul'a Semerkand u Buhara'yı).
Özellikle I. Süleyman (Kanuni) döneminin gündelik hayatını, savaşlarını, eğlencelerini, ihtişam ve zenginliğini, hüznünü ve sevincini en güzel Bakî anlatmıştır. Bilhassa kasidelerinin nesib kısımlarında İstanbul'a ait bu tür zengin sosyal, tarihi ve folklorik ifadelere rastlamak mümkündür (örn. Perişan etmedi devrinde her giz kimseyi kimse [refah]; Dilrübâlarla aceb kesreti var her yolun / Geçemez hûblarından gönül İstanbul'un [günlük hayat]; Âsitân-ı hâkini kıldı Kırım hânı konuk / İrte bir gün seyredin hâkân-ı Türkistan gelir [diplomasi]; Muktezâ-yı ulema hazret-i Kadı-zâde /Ma'den-i fazl u hüner ınenba-ı Um ü irfan [toplum]; Şimşir gibi rûy-ı zemine taraf taraf / Saldın demir kuşaklı cihanpehlevânları [savaş]; Heryâ-neden ayağına altun akup gelir [iktidar]; Reh-i meyhaneyi kat' etti tîğ-ı kahrı sultânın / Su gibi arasın açdı Sitan-bul u Galata'nın [içki yasağı]... gibi). Bibi. Ergun, Türk Şairleri, II, 697-721; ay, Baki Divanı, İst., 1935; T. Olgun, Baki'ye Dair, İst., 1938; A. H. Tanpmar, Edebiyat Üzerine Makaleler, (haz. Z. Kerman), İst., 1969, s. 152-156; H. ipekten, Bakî, Ankara, 1993; S. Küçük, Baki ve Divanından Seçmeler, Ankara, 1988; F. K. Timurtaş, Baki Divanından Seçmeler, Ankara, 1987; 1. Z. Eyü-boğlu, Bakî, ist., 1972; A. Karahan, "Bakî'de İstanbul Sevgisi", Türk Dili, c. II, 1953, s. 567-570; Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul; DİA, IV, 537-540; TDEA, I, 300-303; M, II, 243-253.
İSKENDER PALA
Bâki Efendi
Camii'nin
harim bölümü.
Tarkan Okçuoğlu,
1993
Dostları ilə paylaş: |