Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə103/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   99   100   101   102   103   104   105   106   ...   134

Con Paşa Köşkü

Erkin Emiroğlu

dörtgen bir alana oturur. Köşkün özgünlüğü, barındırdığı mekânların tasarımından ziyade, büyük özenle gerçekleştirilmiş olan iç ve dış süslemesinden kaynaklanmaktadır. İçeride, özellikle zemin katta, birbiriyle bağlantılı kabul salonlarının tavanlarında görülen neorönesans üslubundaki bezeme dikkati çeker. Kon-sollu silmelerle kuşatılmış olan tavanların yüzeyi sekizgen kasetlere bölünmüş, damlalık ve yumurta frizlerinin sınırladığı kasetlere, daire veya elips biçiminde yaldızlı çerçeveler içinde çeşitli resimler yerleştirilmiştir. Söz konusu resimler arasında çoğu hayali manzaralar, gündelik hayat sahneleri, alegorik kompozisyonlar, ayrıca eski Mısır uygarlığının kalıntılarını konu edinen tasvirler bulunmaktadır.

Cephelerde, köşkün inşa edildiği dönemde istanbul'un mimarisine egemen olan eklektik (seçmeci) üslubun özellikleri sergilenmektedir. Ahşap panjurlarla donatılmış olan dikdörtgen açıklıklı pencerelerin bazıları ampir üslubuna(->) bağlanan üçgen alınlıklar (frontonlar) ya da konoslu lento görünümünde damlalıklarla, bazıları ise bileşik kemer biçiminde, barok üslupta alınlıklarla taçlandırıl-mıştır. Bütün cephelere dağıtılmış olan balkonlarda, ince ahşap dikmelerin üzerine, klasik Osmanlı mimarisinden derlenme Bursa kemerinin çeşitli varyantları oturtulmuştur.

Yapının kitlesi, balkonların ve çıkmaların yamsıra, köşelerde yükselen, kesik piramit biçiminde külahlarla da hareket-lendirilmiştir. Çinko levhalarla dekoratif bir biçimde kaplanmış olan bu külahların tepesine, akroterlerin kuşattığı kub-becikler oturtulmuş, diğerlerinden daha yüksek tutulan güneydoğu köşesindeki külah ise bir rüzgârgülü ile donatılmıştır. Denize bakan kuzey cephesinin ortasm-

daki çıkmanın üzerinde, barok üslupta bir çerçevenin içinde stilize güneş motifinden oluşan bir alınlık bulunmaktadır.

Köşkün bahçesine, muhtemelen bir istanbul konağından veya bir Boğaz yalısından getirilmiş olan mermer selsebilin oranlan ve süsleme ayrıntıları Lale Dev-ri'nin sonlarına veya I. Mahmud döneminin (1730-1754) başlarına ait olduğunu kanıtlamaktadır.

Kendi türünün en güzel örneklerinden olan bu selsebilin, mukarnaslarla bezeli saçak silmesi ve yarım daire planlı havuzu, bir palmetle son bulan dilimli kaş kemeri, çanakçıkların bulunduğu yüzeyi kuşatan meyve tabağı ve çiçekli vazo kabartmaları göz alıcıdır. Bibi. Tuğlacı, İstanbul Adaları, I, 233-236.

M. BAHA TANMAN



CONCORDIA TİYATROSU VE BAHÇESİ

Beyoğlu'nda istiklal Caddesi'nde bugün St. Antoine Kilisesi'nin bulunduğu yerde, dar bir geçitle girilen, içinde bir birahane ile yazlık ve kışlık tiyatroların olduğu bir bahçeydi.

Tiyatrolardan önce burada Fransızların "cafe chantant" dedikleri şarkılı bir eğlence yeri vardı. 1871'in sonlarında burası, caddenin hemen karşısındaki "Pa-lais de Cristal" ile yarışabilmek amacıyla temsillere de olanak veren bir salona dönüştürüldü. Aynı amaçla o yılın kış sezonu boyunca Ricci ve Parmeggiani tarafından bir seri opera-komik de yine burada oynatıldı. 1874'te tümüyle yanan salonun yerine, ertesi yıl kışlık kullanım için yeni bir bina daha yapıldı. Yazlık kısımda ise bir köşede ayaklar üzerine kurulmuş ahşap bir sahne ile basit perde dekorlar yer alıyordu. Geometrik biçimler verilerek, barok bahçe anlayışına uygun olarak düzenlenmiş bahçenin üze-

ri bez bir tente ile örtülmüştü. Kışlık kısımda olduğu gibi yine burada da çoğunlukla Fransız aktrislerin oynadığı opera ve oyunlar sergileniyordu. Fakat bunlar büyük sanatsal gösterilerden çok, u-cuz ve sıradan temsillerdi.

içinde dernek balolarının yapıldığı, ulusal bayramların kutlandığı birahane kısmının açılışı, Haziran 1882'dedir. Burada genellikle Rum müzisyenler çalıyordu. 1886'da kışlık kısım yeniden elden geçirilerek cafe-concert'e dönüştürüldü. Hattâ o dönemde sahibi Malia Andreas' m, azınlıkların ayrıcalıklarından yararlanarak burada gizliden gizliye bir de kumar salonu işlettiği bilinmekteydi. 1904' tç yönetmen Livadas sonradan ahşap bir yapıya dönüştürülmüş girişi ve yine ahşap bir fuayesi olan bu kagir binanın tavanını yükselterek araya localar yerleştirdi. Concordia Bahçesi'ndeki yapılar 1906'da, yerine Saint Antoine Kilisesi'nin yapılması amacıyla yıktırıldı.

Bibi. And, Tanzimat; S. Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, ist., 1983; S. N. Duhani, Eski insanlar Eski Evler. 19. Yüzyıl Sonunda Be-yoğlu'nun Sosyal Topografyası, ist., 1984; Cezar, Beyoğlu-, B. Üsdiken, "Beyoğlu'nda Yaşayan ve Kaybolan Pasaj ve Geçitler, TT, S. 90 (Haziran 1991).

SEZA DURUDOĞAN



CONSTANTİNUS I (Büyük)

(yak. 280, Niş - 33 7, izmit) Roma imparatoru (hd 324-337). Konstantinopolis kentinin ve Doğu Roma (Bizans) tmpa-ratorluğu'nun "Büyük" lakabıyla anılan kurucusu. Hıristiyanlığı kabul eden ilk imparator.

Constantinus 306'da babasının ölümü üzerine, onun Britanya'daki orduları tarafından augustus ilan edildi. Doğu'da augustus olan Licinius'a karşı kazandığı zaferle tüm imparatorluğun hâkimiyetini eline geçirdi.

Constantinus, bu zaferin hemen ardından, Boğaziçi kıyısındaki eski Grek kolonisi Bizantion'u ikametgâhı olarak seçti ve kenti büyütüp yeniden inşa ettirdi. 6 yıl süren imar ve iskân çalışmalarından sonra 11 Mayıs 330'da törenle açılan şehir, bir süre sonra kurucusunun a-dıyla "Constantinopolis" (Konstantinopolis) (Constantinus'un kenti) olarak anılmaya başlandı. Ancak erken dönemlerde kentin resmi adı olarak "ikinci Roma" ve "Yeni Roma" isimleri tercih edildi. Constantinus tarafından bir başkentten çok imparatorların ve ailesinin ikametgâhı, aynı zamanda Licinius'a karşı zaferinin bir abidesi gibi düşünülen şehir, zamanla başkent hüviyetini kazandı ve varlığım 1453 e kadar Bizans devletinin merkezi ve başkenti olarak sürdürdü. Dolayısıyla, kentin törenle açılışının yapıldığı 330 yılı, çoğu tarihçilerce Bizans İmparatorluğu'nun başlangıç tarihi kabul edilir. Bizans'ta Grek alfabesi esas olduğu için Roma'dan kesin kopuş tarihi 395" ten sonra kentin adı Kappa ile (Latin harflerine göre k) yazılmaya başlanmıştır.

Constantinus'tan önceki Roma imparatorları Septimius Severus (hd 193-211) ve Caracalla'mn (hd 211-217) yürüttüğü imar faaliyetlerinin temelleri üzerine kurulan kentin sınırları batıya doğru genişletilerek, kara surları inşa edildi (bak. Constantinus Suru). Bu genişlemeye paralel olarak, Severus'un yaptırdığı ve daha sonra Mese(->) adı verilen, kenti ortasından yarıp geçen revaklı anacadde de batı yönüne doğru uzatıldı. Bu yol üzerinde, antik kentin son bulduğu noktanın az ötesinde, Constantinus Forumu(->) inşa edildi; forumun orta yerine üzerinde Constantinus'un dev bir heykelini taşıyan bir sütun dikildi (bak. Çemberli-taş). Yine aynı caddenin üstünde, Constantinus Forumu'nun yaklaşık 1,2 km batısında, bir capitol yer almaktaydı.

Constantinus, daha önce Severus'un başlattığı ve kendisinin büyüterek yapımını tamamlattığı Hippodrom'a(->) ilave olarak, Büyük Saray'la(->) bir senato binası yaptırdı.

Constantinus'un dini imar faaliyetine gelince, mevcut verilere göre, Constantinus'un yaptırdığı kesinlikle bilinen kiliselerin sayısı çok fazla değildir; bunlar, Aya lrini(~>), Haliç yakınındaki Ayios Akakios ve Constantinus Suru'nun dışında kalan Ayios Mokios'tur. Bugün Fatih Camii'nin bulunduğu yerde kurulan Ha-variyun (Ayii Apostolii)(->) Kilisesi, Hıristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru sıfatıyla kendini havarilerin eşiti (isa-postolos) ya da on üçüncü havari gibi gören Constantinus tarafından, kendi türbesi olarak inşa ettirildiyse de ana kilise binası ve Ayasofya Kilisesi oğlu Cons-tantius döneminde (337-361) tamamlanmıştır. Görülüyor ki, Bizans başkentinin daha sonraki devirlerde edindiği koyu ve salt Hıristiyan çehre, benimsediği serbest dini politika nedeniyle kentin akropolisi üzerindeki eski pagan tapınaklarını dahi yıktırmayan Constanti-

CONSTANTİNUS FORUMU

440

441

CORBUSIER, Le

nus'un zamanında, henüz geçerli olmayan bir özelliktir.

Bu şekilde imar edilen kentin nüfusunun artmasını teşvik için, Constantinus halkı bazı vergilerden muaf tuttu ve "an-nona" adı verilen bedava ekmek dağıtımını başlattı. Bu amaçla Mısır'dan günde 80.000 kişiye yetecek kadar tahıl temin e-dildi. Araştırmacılar bu veriye dayanarak şehrin nüfusunun yaklaşık 20.000'den, Constantinus döneminde 80-160.000 arasında bir rakama ulaştığım ileri sürerler.

İmar ve iskâna ilişkin faaliyetlerinin yamsıra, askeri, idari ve iktisadi bir dizi reformla devlet düzenini yeniden örgüt-leyip Bizans sisteminin temelini oluşturan Constantinus, aslında İmparator Di-ocletianus'un (hd 284-305) önceden başlatmış olduğu bazı reformları geliştirerek, birtakım temel değişikliklerle tamamlayan kişidir. Hattâ burada yeni bir kentin kurulması ve imparatorluk merkezinin doğuya kaydırılması bile ilk kez Di-ocletianus'un başlattığı bir eğilimdi. Di-ocletianus gibi, eyaletlerde askeri ve sivil iktidarın birbirinden ayrılması ilkesini benimseyen Constantinus, merkeziyetçi ve hiyerarşik bir sistem kurma esasına göre hareket ederken, başkentte de saray memuriyetlerini ve devlet bürokrasisini düzenledi. Ayrıca temelini "solidus" adlı yeni bir altın sikkenin teşkil ettiği, çok sağlam bir para sistemi yarattı.

Bizans'ta devlet ve kilise ilişkilerinin aldığı şekli de büyük ölçüde belirleyen Constantinus, 325'te ökümenik konsiller-den ilkini İznik'te toplattırıp, burada kilisenin fiili başkanı rolünde dini tartışmaları yönetti. Devlet başkanı olarak kilisenin içişlerine karışmayı görev ve somm-

ı.

Constantinus'u



Bizantion'un

maketini


şehrin

koruyucusu

Meryem'e

sunarken


betimleyen

Ayasofya'daki

bir mozaikten

ayrıntı.


Ara Güler

haluklarından sayan Constantinus, Bizans tahtmdaki haleflerine bu konuda örnek oldu. Bununla birlikte, Hıristiyan olmadan önce güneş tanrısına ("sol invictus") tapması, ölüm döşeğine düşene dek vaftiz olmaması ve paganlara gösterdiği müsamaha yüzünden, Constantinus'un Hıristiyanlığı ne derece içtenlikle benimsediğini sorgulayan araştırmacılar vardır.

Constantinus ölmeden önce imparatorluğun idaresini hayattaki üç oğlu arasında paylaştırdı: Constantinus'a Batı'da-ki toprakların, Constantius'a Doğu'nun, Constans'a ise ortadaki yörelerin idaresini devretti.

Bibi. A. H. M. Jones, Constantine and the Conversion ofEurope, Londra, 1948, yb ?4ew York, 1962; T. D. Barnes, The New Empire of Diocletian and Constantine, Cambridge, 1982; ay, Constantine and Eusebius, Cambridge, 1981; C. Mango, Le developpement urbain de Constantinople (IVe-VIIe siecles), Paris, 1985, s. 23-36; G. Dagron, Naissance d'une capitale: Constantinople et ses institu-tions de 330 â 451, Paris, 1974.

NEVRA NECİPOĞLU



CONSTANTİNUS FORUMU

İlkçağın Bizantion'unu, 4. yy'da yeni bir Roma şehri olarak imar eden I. Constantinus (hd 324-337), kara tarafından yeni bir sur duvarı arkasına aldığı şehrin ortasına kendi adına bir meydan, bir forum yaptırmaya da özen gösterdi. Bu forum için seçilen yer, daha önceden Septimius Severus (hd 193-211) tarafından yeniden kurulmuş olan şehrin sınırları dışındaki mezarlık (nekropolis) arazisi idi. Bir söylentiye göre, Bizantion'u kuşattığı sırada, Constantinus'un çadırı burada kurulmuştu. Constantinus Forumu, Meşe denilen

anacaddenin üzerinde idi, ortasında ise Constantinus'un adına dikilen bir anıt yükseliyordu (bak. Çemberlitaş). Bunun tepesinde imparatorun heykeli vardı. Meydan klasik biçimde kare veya dikdörtgen değil oval planda idi. Forumun zeminine geniş mermer levhalar döşenmişti ve iki tarafından birer kemerle anacaddeye açılıyordu.

Forumun batı tarafındaki kemerde bir yazı okunuyordu: "Menas bu altın eseri, altın zengini imparatorların şehrini yüceltmek üzere, bütün gelip geçenler i-çin yaptı". Bu metin Antbologia Palatina adındaki eski kitabeler derlemesinde günümüze kadar gelmiştir. Meydanın doğu ucunda ise beyaz mermerden biri doğuya, diğeri batıya açılan iki kemer vardı. Bunlardan doğuda olan Septimius Severus'un yaptırdığı direkli caddeye, batıdaki ise şehirden çıkışa uzanan yola kavuşuyordu.

Eski metinlerden öğrenildiğine göre, meydan birçok heykelle süslenmişti. Doğu kemeri üstünde aralarında bir haç olmak üzere İmparator Constantinus ile annesi Helena'mn heykelleri bulunuyordu. Burada ayrıca şehrin talih simgesi olan bir Fortuna (Grekçe: Tihe) heykeli de yer almıştı. Romalıların çok saygı gösterdikleri bu tanrıça heykelinin ellerini, İko-noklazma Dönemi imparatorlarından I. Mihael'in (hd 811-813), "hükümdara karşı halk partilerinin bir ayaklanma girişiminde bulunmalarını önlemek için", kırdırdığı söylenir. Ancak bunun İkonoklaz-ma Akımı'na ve bunu destekleyen imparatorlara karşı olanların uydurdukları da tahmin edilir (bak. İkonoklazma). Yine burada bizzat Constantinus'un diktirdiği büyük bir de haç vardı.

Meydanın doğu tarafında, sağda, üzerlerinde altın kaplamalı (veya yaldızlı) 12 efsane yaratığı ve deniz perileri (şarkıları ile denizcileri çeken seirenes'ler) heykeli yerleştirilmiş 12 sütun dikilmişti. Solda ise bir fil ile bir domuz heykeli görülüyordu. Ortada büyük havuzun üzerinde veya yanında aslanlar arasında Peygamber Davud'un tunç heykeli yerleştirilmişti. Burada ayrıca, masif tunçtan Tanrıça Junon'un da bir heykeli bulunuyordu. IV. Haçlı Seferi ile buraya gelerek şehri 1204'te işgal eden Batılı şövalyeler para basmak için bu heykeli eritmişlerdi. Söylendiğine göre, bu heykelin yalnız başını dört çift öküz çekebilmiştir. Constantinus Forumu ilk piskoposlar o-lan Metrofanes, Aleksandros ve Pavlos' un tahta üzerine yapılmış resimleri ile de süslenmişti.

Constantinus Forumu'nun, bin yılı aşkın süre boyunca, ilk biçimini koruduğunu sanmak yanlıştır. Yüzyıllar içinde meydan toprakla dolmuş, zemin kotu yükselmiş, bunun üzerine Bizans dönemi boyunca ve Osmanlı döneminde binalar yapılmıştır. 17. yy'ın başlarında, Çemberlitaş'ın dibinde Atik Ali Paşa'nın külliyesinin imaretinin olduğu I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) İstanbul'da bulunan Flensburg'lu Melchi-

ör Lorck'un (Lorichs) bir resminden anlaşılır. Yine forumun bulunduğu yerin üstünde de Elçi Hanı(->) olarak bilinen büyük bina bulunuyordu. 19. yy'da han harabe haline gelmiş, II. Abdülhamid'in yakınlarından Osman Bey, bu hanın kalıntısını yıktırarak yerine bir basımevi ile bir site yaptırmış, yakın tarihlerde bu bina da Darüşşafaka tarafından yıktırılmış ve çok derine inen temeller üzerine şimdiki modern site yapılmıştır. Çemberlitaş ile Atik Ali Paşa Camii haziresi arasındaki yerde bulunan Atik Ali Paşa Külliyesi' nin imareti olan bina, harap halde olduğundan 19. yy sonlarında bunun son izlerinin kaldırılarak yerinde bir vakıf hanı yaptırılması düşünülmüş, Mimar Kema-leddin Bey'in projesine göre başlanan inşaat, ilk katın beton kolonları atıldıktan sonra sürdürülmemiş, uzun yıllar böylece kalan bu betonlar sökülerek, bugün görülen düzenleme yapılmıştır.

Constantinus Forumu'nun ölçüleri bilinmediğine göre nereye kadar uzandığı da bilinemez. Güney tarafındaki Elçi Hanı kaldırılıp, yerine önce Osman Bey Sitesi, arkasından da şimdiki Darüşşafaka binası yapıldıktan sonra, burada toprağın derinliklerinde ne forumdan ne de onun altındaki eski nekropolden bir iz kalmıştır. Karşı tarafta (kuzeyde) forumun üzerinde Atik Ali Paşa Camii haziresi vardır. Vezir Hanı ile Çemberlitaş Ha-mamı'nın ise forumun ölçüleri bilinmediği için, meydana ne derecede yaklaştıkları anlaşılamaz. Eğer ciddi bir araştırma yapmaya fırsat verilmiş olsa, belki bugünkü kotun 6-8 m derinliğinde, eğer duruyorsa Constantinus Forumu'nun mermer döşemesi, bunun altında da geç Roma çağının mezarlığının stelleri, lahitleri hattâ belki de mezar odaları bulunabilir.

Bibi. Mordtmann, Esauisse-, Janin, Constantinople byzantine, 67-69.

SEMAVÎ EYİCE



CONSTANTİNUS SURU

324'te Roma İmparatorluğu'nun tek sahibi olan Constantinus Bizantion'u ikinci başkent seçtiğinde, mevcut kentin Septi-mus Severus tarafından çizilen sınırlarını genişleterek, daha sonra kendi adıyla a-nılacak suru yaptırdı.

Kimi tahminlere göre, bu kara suru Marmara kıyısında şimdiki Samatya Kapısı yakınındaki Aimilianos Kapısı ile başlayıp, Eksakionion'a (Cerrahpaşa) doğru tırmanıyor, kentin yedinci tepesinde imparatorların zafer alaylarıyla savaştan döndükleri Kserolofos Kapısı'ndan ve bugünkü Aksaray-Topkapı yolu üzerine düşen İoannes Prodromos Kapısı'ndan sonra, Lykos (Bayrampaşa) Deresi vadisini atlayıp Dios, Dalmatos ve îkasia manastırları yanından geçerek, Ayii Apostolii (Havariler) Kilisesi'ni doğuda bırakarak, şimdiki Sultanselim semti dolaylarından Haliç yönünde Harmatios semtinde, Ayi-os Antonios Kilisesi yanında kıyıya kavuşuyordu. Janin bunun Cibali Kapısı çevresinde olabileceğini ileri sürer.

Ancak Constantinus Suru'nun güzer-

gâhı hususundaki bu görüş bütünüyle tahminlere dayanır. Adları geçen nirengi teşkil edebilecek kilise ve manastırların hiçbirinin kesin yerleri bilinmez. Şehrin II. Teodosios tarafından genişletilerek, şimdi görülen kara tarafı surlarının 413'te yapılmasından sonra da Constantinus Suru uzun süre yerinde kalmıştır. 557'deki depremde bazı bölümleri yıkılan bu duvarların 64l'de hâlâ durduğu belirtilir.

Fakat sonraları bütün izleri yeryüzünden silinen Constantinus Suru'nun gerçek çizgisinin bilinmesine yararlı olabilecek hiçbir dayanak yoktur. Eski İstanbul'un tarihi topografyası üzerinde araştırma yapanlar da birbirinden farklı görüşler ortaya atmışlardır. Tek dayandıkları işaret, şimdi Cerrahpaşa Hastanesi yanında olan Esekapı Mescidi'dir. Gerçekten, 16. yy'da Hadım İbrahim Paşa tarafından mescide çevrilen ve yanına Mimar Sinan'ın bir de medrese yaptığı bu eski Bizans şapelinin adı, bir kapıya işaret eder gibidir (bak. Esekapı Mescidi ve Medresesi). Ancak, 1509'da kıyamet-i sugra (küçük kıyamet) denilen ve 45 gün sürerek, şehirde pek çok binanın yıkılmasına yol açan depremde, "... merhum Davud paşa hamamı kurbinde (civarında) vâki olan Bâb-ı İsa demekle meşhur kâfir-i kapu yıkılub..." sözleriyle, buradaki Bizans döneminden kalmış bir kemerin çöktüğü o çağın çeşitli ve-kayinamelerinde bildirilir. Fakat bu kemerin gerçekten Constantinus Suru'nun bir kapısı mı, yoksa kemer biçiminde kalmış herhangi bir Bizans yapısının kalıntısı mı olduğu anlaşılamaz. Böylece Constantinus Suru'nun çizgisine işaret sayılan Ese Kapısı'nın da durumu karanlıkta kalmaktadır.



Bibi. Mordtmann, Esquise, Janin, Constantinople byzantine, 32-37; Cezar, Yangınlar, 382-383.

SEMAVİ EYİCE



CONSTANTİNUS SÜTUNU

bak. ÇEMBERLİTAŞ

Le Corbusier'nin

bir deseni:

"Topkapı

Sarayı'nm

Boğaziçi'nden

görünümü".

Enis Kortan, Le

Corbusier Gözüyle

Türk Mimarlık ve

Şehirciliği,

Ankara, 1991



CORBUSDER, Le

(6 Ekim 1887, La Chaux-de-Fonds - 27 Ağustos 1965, Çap Martin/Fransa) İsviçreli mimar. Asıl adı Charles-Edouard Jeanneret'dir.

Le Corbusier, uluslararası parlak kariyeri ve modern mimarlığı kuram, uygulama, yayın ve örgütlenme yoluyla yaşama geçiren etkinlikleri ile mimarlık tarihinin unutulmazları arasında seçkin bir yer edinmiştir.

Le Corbusier örgün mimarlık eğitimi almamış ama kendini özgün yollardan yetiştirmiş bir meslek adamıdır. Mimarlığa hazırlanmada kendine birbirini bü-tünleyen iki anayol seçmiştir. Birincisi geçmişin tüm mimari birikimini doğrudan tanımak, yerinde inceleyip öğrenmek ü-zere geziler yapmak; ikincisi dönemin en yetenekli, yenilikçi ve yaratıcı mimarlarının atölyelerinde çalışmak ve tabii okumak.

191 l'de arkadaşı A. Klipstein ile birlikte kendisinin dönüşte çok şey öğrendiğini söylediği Doğu gezisine çıktı. Mayıs 1911'de başladığı 7 ay süren bu gezisinde Türkiye'ye geldi. Edirne, Bursa ve İstanbul'u dolaştı. Öğrenci gibi sırtında çantasıyla dolaştığı bu yerlerden çok sayıda noüar ve krokiler aldı. Kendine çizdiği mimarlık eğitimi programının bu son aşamasının izlenimlerini, görüp öğrendiklerini bir yazı serisi halinde La Chaux-de-Fonds gazetelerinde yayımladı, sonra da Le voyage d'Orient adlı kitapta topladı.

Doğu gezisi, Le Corbusier'nin formasyonunda derin izler bıraktı ve Türkiye' ye ilgisinin ilk basamağını oluşturdu. Türkiye'de (ve Balkanlar'da) önce kentlerin iç yapısı, dokusu, sonra görünümleri, ev ve camilerin büyüklük ve biçim ilişkileri ilgisini çekti. Kentlerin dokularına ve biçimlerine ilişkin gözlemlerinde İstanbul sık sık başvurduğu bir örnekti. "İstanbul'da evler ahşaptır, çatıları aynı eğimde olup aynı cins kiremitle örtülüdür. Büyük binalar, camiler, kervan-

COURRIER D'ORIENT

442

443

CUMA SELAMLIĞI

Sultan V. Mehmed'in (Reşad) Ayasofya'daki ilk cuma selamlığını izleyen yerli ve yabancı halk. Şehbal, S. 5 (28 Mayıs 1909) Nezih Başgelen koleksiyonu

saraylar ise taştandır. Bütün bunların temeli bir standardın varlığıdır". Tarihi kentlerde gözlemlediği bu doku farklılaşmasını sonraları kentsel tasarımlarında kullanacaktı.

Tek yapılar da Le Corbusier'nin dikkatle etüt ettiği örneklerdi. Camiler, kervansaraylar, evler, konaklar, çeşmeler, a-ğaçlar, avlular, kapılar, mezat taşlan gezi defterinin sayfalarını dolduran desenler ve notlarla mimarlığı öğreten yapıtlar olarak belgelenmişti.

Corbusier'nin Osmanlı mimarlığına bakışı o güne kadarki Batılı mimarlardan hele oryantalistlerinkinden çok farklıdır. Corbusier yapıların morfolojisine alabildiğine mimarca bakmıştır. Örneğin camileri, o yılların en yeni sanat görüşü olan kübizmin yaklaşımıyla, modern mimarinin temeli olacak ölçütleri kafasında geliştirdiğim duyumsatarak yorumlamıştır.

Corbusier, 1920'li yıllarda savunacağı biçimsel saflık ilkesini, yalın ve net mimarlık dilini Anadolu yapılarında görmüş gibidir. "...'Dış', bir 'İç'in sonucudur" savına Bursa Yeşil Cami'yi örnek gösterir. "Saf geometrinin edebi biçimleri" dediği yapılarda adeta Purisme'in söylemine hazırlanmaktadır.

Le Corbusier, bu ilk gezisinden 37 yıl sonra 1948'de Türkiye'ye bir kez daha geldi. Bu kez tanınmış ve büyük bir mimar olarak ve İzmir'in imar planı önerisi için çağrılmıştı. Dönüşte İstanbul'a da uğradı. Kenti ve yapılan yeniden gezdi. Hattâ ölçümler yaptı. Bunları kendi ölçüm sistemi olan "Modulor'la karşılaştırdı ve benzerliklerden mutlu oldu.

İstanbul'u 20. yy başındaki dokusu vegörünümü ile tanıyıp hayran olan Corbusier, 1930'lu yıllardaki imar operasyonlarına herhalde hayli kuşkulu bakmış,hattâ karşı çıkmıştı. Paris'te kendisiyle konuşma yapan bir Türk mimarına İstanbul konusunda düşüncelerini ve duygularını şöyle aktardığı biliniyor: "İstanbul'u gayet iyi tanıyorum... orada gördüğüm güzellikler hâlâ gözümün önünde.İstanbul'un çehresini hatırlatan acele ileçizilmiş krokileri hâlâ saklıyorum. Ne güzel renkli ve canlı bir şehriniz var... Eğer... Atatürk'e yazdığım mektup olmasaidi, bugün büyük rakibim Prost yerinegüzel İstanbul şehrinin imarıyla ben uğraşacaktım. Bu mektupta inkılap yapmışbir milletin en büyük inkılapçısına İstanbul'u eski hali ile tozu toprağı ile bırakmasını tavsiye ediyordum. Ne büyük hata ettiğimi sonradan anladım." \



Bibi. E. Kortan, Le Corbusier Gözüyle Türk Mimarlık ve Şehirciliği, Ankara, 1991; B. Unsal, "İlk Şehirci Mimarımız", Arkitekt, S. 2 (1979), s. 62; Ş. Demiran, "Le Corbusier ile Mülakat", Arkitekt, 1949, s. 230-231.

AFİFE BATUR



COURRIER D'ORIENT

Fransızca yayımlanmış gazete. 1855-Ekim L859 arasında Beyoğlu'nda yayımlanan Presse D 'Orient gazetesinin hükümetçe kapatılması üzerine sorumlu mü-

dürü Giampietri ya da Jean Pietri adındaki Korsika asıllı Fransız gazeteci tarafından 12 Aralık 1861'de' çıkarıldı. Ebüz-ziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi adlı kitabında gazetenin Asmahmescit'teki dört kadı büyük binasının -tabii dokunulmazlığı sebebiyle- Yeni Osmanlılar tarafından nasıl kullanıldığını anlatır. Mustafa Fazıl Paşa'nın Avrupa'da basılan "Sultana Uyarı" mektubu Namık Kemal, Sadullah Bey ve diğerlerince Türkçeye çevrilmiş, 50.000 nüsha basıldıktan sonra dağıtılmak üzere burada depo edilmişti. Şinasi, Namık Kemal, Ziya Bey ve diğerlerinin Avrupa'ya kaçışı burada düzenlenmiş, Avrupa'dan İstanbul'la haberleşmeleri de Pietri aracılığıyla yürütülmüştür. Yeni Osmanlılar zaman zaman da istedikleri haberleri Courrier D'Orient'de yayımlatmışlar, sonra kendi gazetelerine aktarmışlardır.

Yeni Osmanlılar 1871'de afla İstanbul'a dönünce yine gazetenin idarehanesinde buluşmuşlar ama tekrar sürülmele-riyle bu bağ kopmuştur. 1873'ten itibaren gazetenin "muzır" yayınları sebebiyle sık sık Matbuat Dairesi'nden ihtar aldığı ve kapatıldığı görülüyor. Gazete bu yıllarda Bulgar, Karadağlı ve Ermeni Katolik cemaatlerinin çıkarlarını savunuyordu. 1879'da Pietri Fransızca-Bulgarca bir gazete çıkarmak için Sofya'da temaslar yapmıştır. Gazete Temmuz 1882'de, İtalyan gazetelerinden aktardığı "bedhahane" haberler sebebiyle kapatılmış ve sahibi hudut dışı edilmiştir.

Ebüzziya Tevfik, Nisan 1909'da aynı isimle bir gazete çıkarmış, fakat kısa süre sonra Celal Nuri'ye devredince adı Jeune Turc'e çevrilmiştir.

ORHAN KOLOĞLU



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   99   100   101   102   103   104   105   106   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin