Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə98/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   134

Bibi. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, İst., 1327/1911, s. 53-56; (Ergin), Mecelle, IV, 446; H. Akbay, "Cerrahpaşa Hastaha-nesi", ISTA, VII, 3508-3510; B. N. Şehsuva-roğlu, "İstanbul Sağlık Hayatı", İstanbul İl Yıllığı, İst., 1973, s. 458-459; D. Manizade, 65 Yıllık Cerrahpaşa Hastanesi, İst., 1976; B. N. Şehsuvaroğlu-A. E. Demirhan-G. C. Güreşse-ver, Türk Tıp Tarihi, Bursa, 1984, s. 146-147. NURAN YILDIRIM

CEVAD PAŞA TÜRBESİ

Son dönem Osmanlı sadrazamlarından Ahmed Cevad Paşa'nın türbesi. Fatih'te, Emir Buhari Sokağı'nda, Emir Buhari Camii'nin haziresi içinde yer almaktadır.

Cevad Paşa'nın ölümünden kısa bir süre sonra karısı tarafından yaptırılmıştır. 1900'de Berlin'deki eğitiminden yeni dönmüş olan Mimar Kemaleddin Bey(->) tarafından tasarlanıp gerçekleştirilen türbe, mimarın İstanbul'daki ilk taş yapıtla-rındandır. Giriş üzerindeki mermer kitabede: "Sadr-ı Esbak ve Yaver-i Ekrem, merhum Ahmed Cevad Paşa'nın Türbe-sidir 1316/1900" dizesi görülmektedir.

Kare planlı, kubbeli bir türbe odasıyla bunun önünde yer alan, dikdörtgen planlı bir giriş bölümünden oluşan bina kesme küfeki taşıyla yapılmış, taç kapı için beyaz mermer kullanılmış, üst örtü kurşunla kaplanmıştır. İki basamak daha yüksek olan türbe odası, girişten, üç açıklıklı bir kemer dizisiyle ayrılmış, kubbe, duvar kenarlarına yerleştirilen sekizgen sütunların taşıdığı kemerler üzerine yerleştirilmiştir. Türbe odası güneydoğuya açılan üç, güneybatıya açılan bir kemerli pencere ile aydınlanmakta, ortada, mermer bir platform üzerinde yan yana bir çift mermer sanduka bulunmaktadır. Sandukalardan birisinin paşanın kız kardeşi Sare Hanım'a ait olduğu bilinmektedir. Paşanın anne ve babasının daha önceden yapılmış mezarları ise güney yönündeki küçük bahçe içinde yer almaktadır.

İçi basit bir biçimde sıvanarak beyaza boyanan türbenin özellikle giriş yüzünün bezenmesine özen gösterilmiştir. Yapı boyunca yükselen taç kapı niteliğindeki giriş, bir çift mermer sütun tarafından taşınan, sivri bir kemerle belirlen-

Cevad Paşa Türbesi

Yavuz Çelenk, 1994

CEVAHİR BEDESTENİ

420


421

CEVİZLİ



Son hafta tuttuğu iş Cevizli Mahallesi'nde gözlenen yüzde ağırlık

İstanbul genelinde gözlenen yüzde ağırlık

İlmi teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri

6,61

8,80

Müteşebbisler, üst kademe yöneticileri

1,73

2,90

idari personel vb çalışanlar

9,14

7,63

Ticaret ve satış personeli

12,76

13,50

Hizmet işlerinde çalışanlar

9,33

9,82

Tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılık vb işler

0,70

4,90

Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaştırma makinesi kullananlar

51,70

46,20

işsiz olup iş arayanlar ve bilinmeyenler

8,60

6,20

CEVDET PA.ŞA'NIN İSTANBUL ANILARI

Ol devirlerde ne güzel günler gördüm. Ne tatlı ömür sürdüm... O âlem ne güzel âlem idi. Dâima talebeden biri bir ya iki türlü yemek pişirip birlikte yedikten sonra kendi odamda tenhâ kalıp tatlı tatlı mutaleâ ya te'lifat ile meşgul olurdum. Ve bazan... şiir yapardım ya münşiyâne birşey kaleme alırdım. Ulemâ ve üdebâdan ahbab ve yaranım çok idi. Gece medreseye varmasam arayıp soranım yok idi. Akşam üstü ahibbâdan birine rast gelip de başka mahalle gidecek olsam medresedeki refikim bunu canına minnet bilirdi. Zira hazırladığı yemek münhasıran kendisine kalırdı... Kangı tekyeye varsam ri'ayet bulurdum. AlePhusus mesnevihan olduğum cihetle mevlevî dergâhlarında muhterem olurdum ve ba'zan geceleri dahi Galata Mevlevihanesi'nde kalırdım... Bazan İstanbul'un kış gecelerini ütebânın encümen-i ülfetlerinde imrar ederdim. Yazın dahi bu vesileyle Boğaziçi'ne giderdim... Her gün istediğim yerde gezerdim... Ma'ahâza gençlikte gurbetzedelik insana te'sir ediyor... Hubb-i vatan beni böyle Rumeli tarafına çekerdi. İstanbul'dan ayrılmak ise bence müşkil idi. İki mıknatıs arasına düşmüş saman parçasına benzerdim. Halbuki dâima pederden para celbiyle İstanbul'da kalmak mümkin değil idi. Zira peder ve büyük peder sayesinde yoksulluk görmemiş olduğum cihetle şâir talebe kadar sefalete teham-mül edemezdim ve anlar gibi şühur-i selâsede cerr ü suâle dahi alışmamış idim. Binaenaleyh İstanbul'ca medresede geçinecek kadar ma'aş edinmek çâresi arıyordum...



Tezakir40-Tetimme(yay. Cavid Baysun), Ankara, 1967, s. 17-18

Tablo H Cevizli ve İstanbul Genelinde İstihdam Yapıları Karşılaştırmaları

Kaynak: (a) Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlığı'nca İstanbul Ansiklopedisi için. özel olarak hazırlanan mahalleler

İtibariyle döküm tablolarından hesaplanmıştır.

(b) 1990 Genel Nüfus Sayımı İstanbul İli kitabı Tablo 18'den hesaplanmıştır.

mis, basık kemerli, çift kanatlı giriş kapısı bunun içine yerleştirilmiştir. Taç kapı kemerini taşıyan sütunlar üzerine mu-karnaslı, klasik çağ Osmanlı başlıkları oturtulmuş, kemer köşelerine ve kilit taşına gülçeler yapılmıştır. Taç kapı üzerinde, yüzeyi rumî motifler ve iki yanında bayraklar görülen bir arma ile bezenmiş, köşelerinde akroterler olan, üçgen bir alınlık bulunmaktadır. Benzer alınlıklar türbe odasının orta doğrultularında yer alan, silmelerle çerçevelenmiş pencerelerin üzerlerinde de görülmektedir. Türbe, çepeçevre dolanan, stalaktit-li, taş bir saçakla tamamlanmıştır. Taşları erimiş olan güneydoğu ve güneybatı duvarlarının, 1918 Fatih yangınından etkilendiği anlaşılmaktadır.

Bakımsız durumuna rağmen, Ahmed Cevad Paşa Türbesi, 20. yy başlarında, I. Ulusal Mimarlık Dönemi Üslubu'nun ilk öncülerinden olması nedeniyle ilgi çeken bir yapıdır. Bibi. Yavuz, Mimar Kemalettin, 125-130.

YILDIRIM YAVUZ

CEVAHİR BEDESTENİ

bak. KAPALIÇARŞI



CEVAİB el-

İstanbul'da yayımlanan ilk ve en önemli Arapça gazete.

Babıâli'nin maddi desteğiyle, Farisu'ş-Şidyak(-0 tarafından çıkarıldı. 31 Mayıs 1861'de yayın hayatına başladı. Kısa zamanda, Mısır'da ve Beyrut'ta çıkan resmi nitelikli Arapça gazetelere üstünlük sağlayıp yirmi yıl boyunca en önemli Arapça yayın ününe hak kazandı. Cezayir'den Hindistan'a kadar yayılma olanağı buldu. Bu başarısında sahibinin nitelikleri ve Batı ile Doğu kültürlerini bağdaştırabilme özelliği etken olmuştur. 11 Kasım 1867'de Veledü'l-Cevaib adıyla Türkçe nüshası da yayımlanmaya başladı. Böylece İstanbul'un imparatorluk başkenti olarak Arap kültürüne katkısında rol oynamıştır. Farisu'ş-Şidyak'ın Osmanlı Devleti'ne bağlılığına karşılık oğlu Selim Şidyak Arap yanlısı politikalara eğilim göstermiş, bu yüzden gazete 1880'den sonra önemini yitirmiş, arada bir kapatılmış, 1884'te de tamamen kapanmıştır. (Ayrıca bak. Arapça basın.)

İSTANBUL


CEVDET PAŞA

(27 Mart 1823, Lofça [bugün Bulgaristan'da] - 25 Mayıs 1895, istanbul) Osmanlı devlet adamı, tarihçi, hukukçu ve eğitimci. Tanzimat adliyesinin kurucusu sayılır. Türkiye'de tarihçiliğin ve eğitimin çağdaşlaşmasına öncülük edenlerdendir.

İlk eğitimini Lofça'da aldıktan sonra 1839'da İstanbul'a geldi. Cami dersleri-ne(->) ve Fatih Medresesi'ne devam etti. Bir yandan da Fransızca öğrendi. Müspet bilimleri öğrenmeye çalıştı. Mesnevi yi ezberleyip Murad Molla Dergâhı şeyhinden icazet aldı ve mesnevihan oldu.

Cevdet adı ona bu sırada verilmiştir. Eski tarz şiire ilgi duyarak bir divançe meydana getirdi. İstanbul'un aydın çevrelerine girdi. Rical konaklarında ve dergâhlarda düzenlenen toplantılara katıldı. 1844'te medreseden icazet alarak ilmiye sınıfına girdi ve kadı sanını kazandı.

Özel ve resmi yaşamına yön veren gelişme, bir yıllık müderrisken 1846'da, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa'nın kendisini danışman olarak yanına alması oldu. Paşanın konağına yerleşti ve çocuklarının özel eğitiminde de görev aldı. Bu birliktelik Reşid Paşa'nın ölümüne (1858) değin sürdü. Bu dönemde, Meclis-i Maarif üyeliği, İstanbul'da açılan Darülmu-allimin'de(-») müdürlük yaptı. Bu okulu, hazırladığı yeni tüzük, ders programı ve görev verdiği öğretmenlerle İstanbul' un en modern okulu konumuna getirdi. Kavaid-i Osmaniye adlı ders kitabım da kendisi yazdı. Şirket-i Hayriye'nin(->) nizamnamesini kaleme aldı. 1851'de kurulan Encümen-i Dâniş'e üye oldu. Bu sırada Osmanlı tarihinin 1774-1826 dönemini yazmakla görevlendirildi. 1854' te Tarth-i Cevdet diye bilinen eserinin ilk 3 cildini tamamladı. O yıl Süleymaniye müderrisliğine yükseldi ve 1855'te de vakanüvisliğe atandı. Kişisel gözlemlerine ve derlediği resmi belgelere dayalı olarak Tezakir-i Cevdet adlı eserini yazmaya başladı. Bir yandan da İslam hukukunun çağdaşlaştırılması amacıyla kurulan komisyonda görev aldı. Meclis-i Âli-i Tanzimat üyesi olunca ceza ve arazi kanunnamelerinin yazımlarında görev aldı. 1861'de Sadrazam Rauf Paşa ile çıktığı Rumeli teftişinden dönüşünde ilmiye rütbesi İstanbul payesine yükseltildi. Yeni oluşturulan Meclis-i Vâlâ'nm nizamnamesini yazdı. Fevkalade komiser olarak 1862'de İşkodra'ya, ertesi yıl Bosna-Hersek'e gidip döndü. Anadolu kazaskeri payesine yükseldi. 1865'te Der-

viş Paşa ile Fırka-i islahiye'nin başında görev aldı. Çukurova'dan dönüşünde istemediği halde ilmiye sınıfından ayrılıp vezir rütbesiyle mülkiye sınıfına geçti ve kendi deyimiyle sarığı çıkarıp fes giydi; "efendi" iken "paşa" oldu. Vakanüvisliği de Lutfî Efendi'ye bıraktı. Halep valiliğinden (1866-1868) dönüşünde Divan-ı Ahkâm-ı Adliye reisliğine atandı. Yeni adalet örgütünün tüzüklerini hazırladı. Osmanlı Devleti'nin ilk adliye nazırı ol-, du. Bir yandan da Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Cemiyeti'nin başkanlığını üstlenerek 1870'e değin Mecellenin ilk 4 kitabını hazırladı. Kısa bir ayrılıştan sonra 1871'de eski görevlerine döndü. 1872-1873'te, Mecelle çalışmaları sürerken Şû-ra-yı Devlet Tanzimat Dairesi reisliğinde, Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şûra-yı Devlet üyeliklerinde de bulundu. 1873' te önce evkaf, ardından maarif nazırı oldu. Bu görevde iken okumayı kolaylaştırıcı elifba cüzünü hazırlayıp okullara dağıttırdı. Sıbyan, rüştiye benzeri okulların ıslahı, rüştiyelere idadi sınıflarının eklenmesi, ders programlarının olabildiğince dogmalardan arındırılarak yinelenmesi, ders kitapları yazımı çalışmalarını gündeme getirdi. İlk kez, İstanbul' da Nuruosmaniye'de Numune Mektebi adı ile çağdaş bir ilkokul açtı. 1874'te Yanya valiliğine gönderildi. 1875'te dönünce ikinci kez maarif nazırı, bir süre sonra adliye nazırı oldu. Çıktığı Rumeli teftişinin ardından 1876'da üçüncü kez maarif nazırlığına getirildi. O yıl İstanbul'da art arda yaşanan olaylardan uzak kaldı. Meşrutiyet yanlısı olmadığından Midhat Paşa ile anlaşamadı. Fakat II. Abdülhamid'in güvenini kazandı. 1877' de Mecellenin yazımını tamamladıktan sonra 1879'a değin, dahiliye, evkaf nazırlıkları, Suriye valiliği görevlerinde bulundu. Yeniden adliye nazırlığına getirildi ve bu görevde üç yıl kaldı. Osman-

lı kanunlarının "Düstur" adı altında toplanması, Hukuk Mektebi'nin açılması gibi hizmetlerde bulundu. 1882-1886 arasında görevsiz kalarak çocuklarının eğitimiyle ilgilendi ve tarih çalışmalarını sürdürdü. Tarih-i Cevdet'i tamamladı. 1886'da beşinci kez adliye nazırı oldu. 1890'da nazırlıktan ayrıldı. Son görevi olan Mecâlis-i Âliye üyeliğini ölümüne kadar sürdürdü. Bebek'teki yalısında öldü, Fatih Camii haziresine gömüldü.

Ailesinden kopup tek başına İstanbul'a gelen Cevdet Paşa'nın başkentin bilim ve yönetim çevrelerinde yükselişi, benzeri az görülen olaylardandır. 1839-1895 arasında İstanbul'daki yaşamı, Fatih'teki iki kişilik loş medrese hücresinden Bebek'teki yalıya, müderrislikten vezirliğe ve nazırlığa, divançe şairliğinden vakanüvisliğe yükselişi, kendi deyimiyle "tafra"larla (sıra atlamalı terfi) ve her seferinde üstün başarısıyla olmuştur. Bu ise, o dönemdeki İstanbul koşullarının, taşraya oranla sınırsızlığını düşündürmektedir. Tarih-i Cevdet'le sık sık İstanbul'un sosyal yönlerini vurgularken bir taşralı gözüyle ilginç tespitlerde bulunur. Ona göre buradaki zenginlik devlet adamlarına dışarıdan akan "akçalar ve bohçalar" sayesindedir. İstanbul, bunlarla görkemli ve ışıltılıdır. Fakat bu, aynı zamanda kentin, her türlü suiistimale de uygun ortam olması sonucunu getirmiştir.

Örnek bir İstanbul rical ailesinin reisliğini temsil eden Cevdet Paşa, tek eşi Adviye Rabia Hanım'a, oğlu Sedat'a, kızları Fatma Aliye(->), Emine Semiye hanımlara düşkünlüğüyle tanınır. Evinde köle-cariye bulundurmamış, yoksulları a-lıp yetiştirerek okutmuş veya gelin etmiştir. Aldığı maaşlarla geçinmeye çalışmış, çok istediği halde İstanbul'da bir konak edinememiş, önce eski bir yalıda, sonra kiralık yalılarda, en son Bebek'teki Mütercim Rüştü Paşa'dan aldığı yalıda yaşamış, bu yalı ile l arsası ve 2 dükkânı eşinin ölümünden (1897) sonra borçlarının tasfiyesi için satılmış ve aile dağılmıştır.

Bu dürüst devlet ve bilim adamının siyasal görüşleri de çağdaşlarından farklıdır. Batı'yı örnek alarak çağdaşlaşmayı öngörmekle birlikte İslam geleneklerinin korunmasını, İslamiyetin eşitlik ilkesinin uygulanması ile Müslim, gayrimüslim herkesin barış içinde yaşayacağını savunmuştur. Hilafet ve saltanatın bir hükümdar tarafından temsilini, devlet yapısının korunması için gerekli saymış, bu nedenle Meşrutiyet düşüncesine sıcak bakmamıştır.

Tanzimat'ın ve çağdaşlaşmanın temelini oluşturan çok sayıda nizamnameyi, talimatnameyi, layihayı kaleme alan, İslam hukukuna uygun ilk kanun kabul edilen Mecelle'yi hazırlayan Cevdet Paşa'nın edebiyat ve dilbilim alanında Divançe, Medhâl-i Kavaid, Kavaid-i Osmaniye, Belâgat-ı Osmaniye, Kavaid-i Türkiye adlı küçük eserleri vardır. 12 ciltlik Tarih-i Cevdet, İstanbul için başya-

pıtlardandır. Burada, kentin geçmiş dönemlerde tanık olduğu yolsuzluklar, ayaklanmalar, örneğin kadınların uygunsuzlukları, silahlı hamalların gündüzle-yin çarşıda kadın kaçırmaları gibi olaylara değin her şey, belgelerle ve eleştirici bir yaklaşımla işlenmiştir. Tezakir-i Cevdet ve kısmen bunun bir özeti olarak II. Abdülhamid'e sunduğu Maruzat, Türk tarihçiliğinde birer başlangıçtır. Bu üç eseri, gelenekçi Osmanlı tarihçiliğinden çağdaş tarihçiliğe geçişinin büyük yapıtları sayılır. Kısas-ı Enbiya ve Teva-rih-i Hulefâ, İslami terbiyeye dönük bir eserdir. Cevdet Paşa'nın değişik konularda, Talikat, Takvimü'l-Edvâr, Mi'yar-ı Sedad, Adâb-ı Sedad, Hulâsatü'l-Be-yan, Asâr-ı Ahd-i Hamidî, Hilye-i Saadet adlı başka eserleri, İstanbul kütüphanelerinde korunan basılmamış pek çok müsveddeleri ve notları vardır. İbn-i Haldun'un Mukaddime'sinin 3. cildini Arapçadan Türkçeye çevirmiştir.

Bibi. Cevdet, Tezakir, IV; Cevdet Paşa, Ma' ruzat, ist., 1980; Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, İst., 1332; A. Ölmezoğlu, "Cevdet Paşa", ÎA, III, 114-123; İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, Ahmed Cevdet Paşa Semineri-Bildiriler, îst., 1986; E. Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, ist., 1946; Ergin, Maarif Tarihi, IV, 1084-1116.

NECDET SAKAOĞLU



CEVİZLİ

Maltepe İlçesi'ne bağlı mahalle. 1990 sonrası Kartal İlçesi'nden ayrılarak kurulan Maltepe İlçesi içerisinde kalan kesimi "Maltepe-Cevizli", Kartal İlçesi sınırları içerisinde kalan kesimi ise "Kartal (Soğanlık)-Cevizli" şeklinde adlandırılır. 1990 nüfus sayımında bu iki Cevizli mahallesi tek bir mahalle olarak ele alınmıştır.

Batıda Maltepe İlçesi'nin Bağlarbaşı, güneyde Maltepe İlçesi'nin Yalı, doğuda Kartal İlçesi'nin Esenkent ve Gülsuyu mahalleleriyle sınırlanmıştır. Marmara De-nizi'ne çok yakın olmakla birlikte sahili

Tablo I Cevizli Mahallesi'nin Nüfus Gelişimi

Yıllar

Nüfus

Yıllık Artış (%)

1970

9.799

-

1975

28.442

38,05

1980

32.113

2,59

1985

37.172

3,16

1990

40.991

2,06

Kaynak: 1970-80 dönemine ilişkin veriler istanbul Ulaşım Çalışması verilerinden, 1985-90 dönemi verileri ise genel nüfus sayımı cetvellerinden alınmıştır.

yoktur. E-5 yolu mahallenin kuzey sınırını oluşturur. Kent merkezine zengin bir karayolu ağı ile bağlı olup aynı isimli bir banliyö istasyonuna sahip bulunmaktadır. Mahalle oldukça hızlı bir nüfus artışına tanık olmuş, ancak 1985'ten sonra gelişme alanının azalması nedeniyle doygunluğa ulaşmıştır. (Tablo 1)

1990 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Cevizli nüfusunun yüzde 33,3'ü İstanbul doğumludur. Bu oran, yüzde 37,2 düzeyindeki metropoliten alan ortalamasının biraz altındadır. Göçmen nüfusun doğum yerleri itibariyle dağılımı incelendiğinde Cevizli'nin Türkiye'nin tüm illerinden göç aldığı, ancak Trabzon, Samsun, Rize, Bayburt, Elazığ, Erzincan gibi bazı illerden gelenlerin ihmal edilemeyecek topluluklar oluşturdukları görülmektedir. Cevizli'de 25 ilden gelen göçmenler, toplam göçmen nüfusu içerisinde yüzde 76,2 düzeyinde bir paya sahip bulunmaktadır.

Cevizli nüfusunun eğitim düzeyine ilişkin göstergeler incelendiğinde okuma yazma bilmeyen nüfus açısından büyük-şehir ortalamasına çok yakın değerlere rastlanıyor (büyükşehirde yüzde 9,5, Cevizli'de yüzde 9,6). Büyükşehirde toplam eğitim çağı nüfusunun yüzde 47,7'si ilkokul mezunu iken, aynı oran Cevizli' de yüzde 51,3 düzeyindedir. Büyükşehirde toplam eğitim çağı nüfusunun



CEVRÎ ÇELEBİ

422

423

ÇEVRİ USTA CAMÖ

yüzde 9.8'i lise, yüzde 2,51'i lise dengi meslek okulu mezunu iken. aynı oranlar Cevizli'de sırasıyla yüzde 7,61 ve yüzde 2,2'dir. Kuşkusuz bu farklılaşmanın etkilerini nüfusun istihdam alanlarına dağılımında da izlemek olanaklıdır.

Cevizli'de nüfûsun temel iktisadi faaliyet kollan itibariyle dağılımı Tablo II' de 1990 genel nüfus sayımında İstanbul geneli için elde edilen bilgilerle karşılaştırmalı olarak verilmektedir.

Cevizli Mahallesi'nde ekonomik açıdan etkin nüfus, kente yeni göçmüş göçmen nüfusun kolayca üstesinden gelemeyeceği, göreli olarak yüksek eğitim düzeyi gerektiren işkollarında, İstanbul il ortalamasının altında bir paya sahip bulunmaktadır. Buna karşılık, kamu idare memurluğu, posta telgraf operatörlüğü, posta dağıtıcılığı gibi alt kategorileri içeren "idari personel vb çalışanlar" kategorisinde il ortalamasının ü-zerinde bir istihdam payına sahip bulunmaktadır. Ancak Tablo IFdeki en belirgin farklılık daha çok imalat sanayiinde çalışanları ve ulaştırma makinesi kullanıcılarını kapsayan "tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar" kategorisinde ve "tarımda çalışanlar" kategorilerinde karşımıza çıkmaktadır "tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar" kategorisindeki istihdam, il ortalamasının yüzde 12 daha üzerindedir. Ancak bu işkolu, iş güvenliği açısından diğerlerine oranla daha kırılgan ve mevsimlik değişmelere açıktır. Nitekim Cevizli'de işsizlik oranının il ortalamasından yüzde 39 daha yüksek olduğunu görüyoruz. "Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar" kategorisi Cevizli'de yaşamsal bir öneme sahip bulunmaktadır.

Cevizli Mahallesi özellikle tütün işçilerinin yoğun bulunduğu (Maltepe'deki Tekel Sigara Fabrikası işçilerinin çoğunluğu burada oturduğu için) daha çok ser-maye-yoğun imalat sanayii işkollarında ve giriş koşulları açısından göreli olarak sınırlı eğitim düzeyi gerektiren hizmet işkollarında uzmanlaşmış ve nüfusunun büyük çoğunluğu çeşitli göçmen gruplarından oluşmuş bir çevre mahallesi olarak ele alınabilir.

Bibi. Devlet istatistik Enstitüsü Başkanlı-ğı'nca istanbul Ansiklopedisi için özel olarak hazırlanan Mahalleler itibariyle Döküm Tabloları; 1990 Genel Nüfus Sayımı, İli 34-lstan-bul; M. Güvenç, "General Industrial Geo-graphy of Greater İstanbul Metropolitan Area" Development of İstanbul Metroplitan Area andLoıv Cost Housing, İst., 1992, s. 112-160. MURAT GÜVENÇ

CEVRÎ ÇELEBİ

(?, İstanbul - 1654, İstanbul) 17. yy'ın tipik İstanbullu şair ve hattatı. Asıl adı İbrahim'dir.

Cevrî'nin yaşamını, onu tanıyanlardan aldığı bilgilerle tarihçi Naima özetlemiştir. İstanbulî İbrahim Efendi adıyla da bilinen Çevri, hat sanatını Yenikapı Mevle-vîhanesi'nde hattat Derviş Abdî'den(->) öğrendi. Farsça yazmalarda kullanılan talik ve ta'lik kırmasında başarı göster-

di. Müstensihlik denen yazarak kitap çoğaltma işini meslek edindi ve yaşamını bununla kazandı. En çok "(22 kez) Mesnevi istinsah etti. Tarih-i Vassaf, Kün-hü'l-Ahbar, Şehname gibi yazımları zor ve kapsamlı Farsça ve Arapça eserleri de çoğalttı. Döneminde "günde bin beyit yazıp bin akçeye sattığı" söylenirdi. Bu nedenle Cevrî, İstanbul'un geçmiş dönemlerdeki en fazla yazan hattatı olarak ün kazanmıştır. Naîmâ'nın deyimiyle "hoşnüvis" (güzel ve seri yazan) ve çok "eser-i kalemi olan" Cevrî, yüzlerce divanı, münşeat ve edebiyat mecmuasını, risaleyi, çeviriyi yazıcı olarak imzaladı. Günümüzde de Cevrî'nin yazdığı pek çok yazma, İstanbul kütüphanelerinde mevcuttur.

Döneminin aydınları ve zenginleri o-nu koruyarak yeteneğinden yararlandılar. Edinmek istedikleri nadir eserlerin kopyalarını Cevrî'ye yazdırdılar. Asıl koruyucusu ise Reisülküttab Sarı Abdul-lah(->) idi. Cevrî, geçimine yetecek bir kazançla yetinerek mal mülk edinme hırsında olmadı. Günlerim eşi dostu ile İstanbul'a özgü "sohbet-i yaran" ve "ce-miyet-i ihvan" denen ortamlarda yiyip içerek, edebiyat, sanat söyleşileriyle geçirdi. Naîmâ, Maanzade'den dinlediklerine dayanarak Cevrî'nin sudan ve denizden korktuğunu, kayığa binmediğini, karada da yaya yürümeyi tercih ettiğini, bu yüzden Beşiktaş, Galata ve Tophane semtlerindeki tekkelere, konaklara gitmek için karadan Eyüp'e, oradan Kâğıthane'ye yürüdüğünü, dostlarının da çoğu zaman kendisine eşlik ettiklerini yazar. Cevrî, yaşamı boyunca Üsküdar'a herhalde hiç geçmemişti.

Mevlevîliğinin yanısıra, Bektaşî, Bay-ramî-Melamî olduğu da söylenen Cevrî, divan sahibi bir şairdi. £>z'ı««'ındaki kaside ve gazellerin çoğu İstanbul yaşamıyla ilgilidir. Padişahlara, vezirlere, ulemaya kasideleri, cami, tekke, saray, köşk, kasır, çeşme vb eserler için manzum tarihleri, manzumeleri vardır, İstanbul kütüphanelerinde Divaninin yazma nüshaları bulunmaktadır.

Cevrî hat ve şiir dışında yıldız bilimiyle, tıpla da ilgilenmiştir. Başlıca eserleri, Selimname, Hilye-i Cihar-yâr-i Güzin, Hall-i Tahkikat, Aynü'l-Füyuz, Mel-hame, Nazm-ı Niyaz, Muamma Risalesi, Müfredat-ı Tıb Manzumesi'dır. Cevrî Tarihi diye bilinen eserin ise Edirneli Ağazade Mahmud Urfî'ye ait olduğu saptanmıştır.

Tipik bir İstanbul efendisi olan Cevrî Çelebi'yi, Şeyhî Vekayiü'l-Fuzalâ'âa. "küttâb-ı Divân-ı Sultanî" (Divan-ı Hümayun kâtipleri) zümresinden olarak tanıtır. Ölümünde Râ'î Çelebi "sitem-i deh-re tahammül etmeyip azm-i divân-ı beka eyledi" demiş, şair arkadaşları "Hicri 1065" tarihini veren tarihler düşürmüşlerdir. Bunlardan biri şudur: "Cevrî-i mem-nûn-ı lûtf ide Cenâb-ı Girdigâr".

Eğrikapı'dan Defterdar İskelesi'ne i-nen yol üzerindeki taşsız mezarı kaybolmuştur.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin