Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə21/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

HASAN b. MUHAMMED b. HANEFİYYE

kati çeken bir husus da Muhtâr'a bağlı olan, fakat henüz Keysâniyye adıyla anıl­mayan toplulukların Sebeiyye diye adlan­dırılması. Sebeiyye'nin Allah'ın kitabına karşı çıkmak, Ümeyyeoğullan'na ve Al­lah'a karşı açıkça yalan söylemek ve ifti­ra etmekle suçlanması ve Hz. Peygam-ber'in Kur'an'm onda dokuzunu gizledi­ğini iddia ettiklerini söylemesidir.

Kitâbü'l-İrcâc sahih olarak kabul edil­diği takdirde Hasan b. Muhammed'in Kü­fe toplumunun âşinâ olduğu olaylar ve ko­nularla Mürciîiiğin. Cemel ve Sıffîn vak'a-larına katılan müslümanlarla Hz. Osman ve Hz. Ali hakkındaki hükmün tehir edi­lerek Allah'a bırakılması demek olan ilk şeklini gündeme getirdiği görülür. Buna göre Hz. Osman ve Hz. Ali'den birini di­ğerinden üstün tutmak veya gerek onla­rı gerekse ilk iç savaşlara katılanlardan bir tarafı veya her iki tarafı küfürle suç­lamak yerine haklarındaki hükmü irca ederek bu yolda girişilecek savaşlara ve­ya İsyanlara katılmamak gerekir. Bu an­layış özellikle Kûfe'de tutulan ve Medi­ne'de de benimsenen bir görüştü. Esa­sen bu dönemde Küfe Mürciîiiğin tartış­masız merkezi durumundaydı. Risalede. Küfe menşeli olan ve o sıralarda Sebeiy­ye lakabıyla adlandırılan, fakat aslında Muhtar ve mensuplarıyla onların fikirle­rine meyleden aşırı görüş sahibi zümre­lere ciddi biçimde hücum edilmektedir. Bu özelliği dikkate alınarak Kitâbü'1-İr-cd*ın Hasan'a ait olduğu, babası Muham­med b. Hanefiyye'nin ölümünden ve İb-nü'1-Eş'as'm isyanından (81/700) önce 73-81 (692-700) yılları arasında ve büyük bir ihtimalle 75 (694) yılında kaleme alın­dığı söylenebilir, Risale, bir bakıma 72 {691) yılında yazılmış olan Haricî Salim b. Zekvân'ın Sîre'sindeki ilk Mürciî mesele­lerle ilgili bazı hususlara da cevap niteliği taşımaktadır (krş. Cook, s. 6 vd., 23-26, 89 vd., I59vd.).

Esere ilk anda çok itibar eden Kûfeli Mürciîler'in önemli bir kısmı kısa bir sü­re sonra isyanlara katılmama ilkesini ter-kederek İbnü'l-Eş'as'ın yanında yer almış­tır. Medine ise baştan itibaren ve özel­likle Muhammed b. Hanefiyye'nin Kûfe'­de Muhtar tarafından kendi adını kul­lanarak girişilen faaliyetlere karşı ilgi­siz veya en azından tarafsız kalışı sebe­biyle risaledeki görüşleri kabule hazır bir yerdi.

Hasan ve babasının Halife Abdülmelik ile iyi münasebetler içinde bulunmaları­na bakılarak her ikisinin de ilk Mürciî fi-

331

HASAN b. MUHAMMED b. HANEFİYYE



kirlere sahip olduklarını, hatta Mürciî-lik'le ilgili çalışmaları başlattıklarını söy­lemek mümkündür (krş. Laoust, s. 29). Bununla birlikte Hasan b. Muhammed'in Kitâbü'l-İrcâ'öan dolayı hayli tenkit al­dığı ve. "Keşke ölseydim de bu kitabı yaz-masaydım" dediği de rivayet edilmekte­dir (İbnSa'd, V, 328).

Hasan b. Muhammed'e, Kaderiyye'ye karşı sorular ve cevaplan ile fıkhı konu­lardaki görüşlerini yansıtan bir eser da­ha nisbet edilir. Muhtemelen İbnü'l-Eş'as isyanından önceki dönemde kaleme alı­nan, Allah'ın kudreti, iradesi, insan hür­riyeti gibi meselelerle ilgili bu risale son­raki kaynaklarda kısmen nakledilmiştir (Hâdî-İlelhak Yahya b. Hüseyin, II, 1 18 vd.; Ess, Anfânge Muslimischer Theolo-gie, Arapça metin, s. 11-37).

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Sa'd. et-Tabakât, V, 328; Halîfe b. Hay-yât. ef-Tabafcât(Zekkâr), M, 598-599; a.mlf.. et-Târih (Ömerî), s. 325; Buhâri. et-Târîhu'l-ke­bir, il, 305; V, 187; İbn Kuteybe. ef-Ma'âriAUk-kâşe), 1, 216; Belâzürî. Ensâb, 1,516; Hâdî- İlel-hak Yahya b. Hüseyin. Kitâbü'r-Red ue'l-ihücâc 'ate't-Hasan b. Muhammed b. el-Hanefiyye (nşr. Muhammed Amâre. Resâ3ilü'l-Cadl ue't-tevhîd içinde). Kahire 1971,11, 117-318; Taberi. Târih (de Goeje)., II, 260, 279; Eş'arî. Makalâl (Ritter). s. 20; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânt, Beyrut 1927, XIV, 269; Şehristânî, el-Milel (Kî-lânî), I, 146; İbn Asâkir, Târihu Dımaşk, IV, 589-594; İbn Ebü'l-Hadîd. Şerhu Nehci'l-btzlâ-ğa (nşr M. Ebül-Fazl ibrahim), Kahire 1959-64, Vlll, 120; Mizzî. Tehzlbü'İ-Kemât, VI, 316-323; Zehebî. Târthu't-İslâm: sene 81-100, s. 331-334; a.mlf., A'lâmü'n-nübetâ3, İV, 130-131; a.mlf., el'İber, Beyrut 1985, I, 87; İbn Ke­sir, el-Bidâye, IX, 140, 185; İbn Hacer. Tehzt-bü't-Tehztb, II, 320-321; İbnü'l-İmâd, Şezerât, !, 121-122; H. Bannig, Muhammad İbn al-Hanalîya (doktora tezi, 1909, Erlangen Univer-sitat). Zübeyrî, Mesebü Kureyş, s. 75; Sezgin. GAS, 1, 594-595; W. Madelung, Der İmam al-Qasım b. İbrahim und die Glaubenslehre derZaideteu, Berlin 1965, s. 228-230, 241; H. Laoust, Les schismes dans l'lslam, Paris 1977, s. 29; J. van Ess. Anfânge Musiimischer Theo-iogie, Beyrut 1977, s. 1-112, Arapça metin, s. 11-37; a.mlf., '"Das Kitab al-lrga des Hasan b. Muhammad b. al-Hanafiyya", Arabica, XXI, Leiden 1974, s. 20-52; a.mlf.. "Hasan b. Mu­hammad", El2 Suppl. (Ing.). s. 357-358; M. Cook, Early Müslim Dogma, Malta 1981, s. IX, 6 vd., 13,23-26, 31, 36-40,41, 43, 68-88, 89 vd., 94, 99, 137-144, 159 vd., ayrıca bk. İn­deks, s. 226-228, 232; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Deuri (trc. Et-hem Ruhi Fığlalı). Ankara 1981, s. 157;Sönmez Kutlu. Mürcie ve İtikadı Görüşleri (yüksek li­sans tezi, 1989, AÜ İlahiyat Fakültesi), s. 48, 90-96. |-.

İMİ Ethem Ruhi Fığlalı

332


F HASAN b. MUHAMMED "

b. KALAVUN

el-Melikü'n-Nâsır Nâsırüddîn

Ebü'l-Meâlî Hasen b. el-Meliki'n-Nâsır

Muhammed b. Kalâvûn es-Sâlihî

(ö. 762/1361)

Memlûk sultanı (1347-1351, 13541361).

73S (1334-35) veya 736 yılında doğdu. Önceleri Kumârî adıyla biliniyordu; tahta geçeceği sırada naibine asıl adının Hasan olduğunu söyledi ve o tarihten itibaren kendi arzusu üzerine bu isimle anıldı. Kardeşi el-Melikü'l-Muzaffer i. Haccî b. Muhammed'in öldürülmesinden sonra Mısır'daki Abbasî Halifesi Hâkim-Biem-rillâh, Kâdılkudât İzzeddin İbn Cemâa el-Makdisî, Kâdılkudât Alâeddin et-Türk-mânî, Kâdılkudât Takıyyüddin b. İzzed­din Ömer, Kadı Şehâbeddin İbn Fazlullah el-Ömeri gibi seçkin kişilerin de katıldığı cülus merasiminde el-Melikü'n-Nâsır la­kabıyla sultan ilân edildi (14 Ramazan 748/18 Aralık 1347}. Fakat henüz çocuk yaşta olduğu için saltanatının ilk yılların­da ülke başta nâib-i saltanat Bayboğa ol­mak üzere Şeyhûn el-Ömerî. vezir ve üs-tâdüddâr Mencek el-Yûsufî, Elçiboğa el-Muzafferî, Tâz b. Tutgay en-Nâsırî ve Ar-gun el-İsmâilî gibi emîrler tarafından yö­netildi. Bu dönemde dikkati çeken belli başlı olaylar, emîrler arasındaki nüfuz mücadelesiyle 749'da (1348) Asya'dan gelerek Mısır ve Avrupa'da çok etkili olan veba salgınıdır.

Sultan Hasan 751 'de (1350) kadılar ta­rafından reşîd ilân edilince Bayboğa'nın hacda, Şeyhûn'un da bir av partisinde ol­masından istifadeyle iktidarı kendi eline alıp emirleri kontrol altında tutmaya ka­rar verdi ve bu maksatla en nüfuzlularını tutuklattı. Ancak emîrler yoğun bir mü­cadele başlattılar ve 17 Cemâziyelâhir 752"de(11 Ağustos 1351) onu tahttan in­direrek yerine el-Melikü's-Sâlih lakabıyla kardeşi Selâhaddin'i geçirdiler. Fakat Se-lâhaddin. üç yıl üç ay sonra Şeyhûn baş­kanlığındaki bir grup emîr tarafından hal'edilerek tahta, Abbasî Halifesi Mu'-tazıd-Billâh ile dört mezhep kadısının da katıldığı bir törenle tekrar Hasan çıkarıl­dı (2 Şevval 755/20 Ekim 1354). Sultan Hasan'ın bu ikinci saltanat döneminde yi­ne Emîr Şeyhûn el-Ömerî nâib-i saltanat-lığa ve onun yakın adamı el-Emîrü'l-ke-bîr Sargatmış en-Nâsırî de re'sü nevbe-ti'l-ümerâiığa getirildi ve devlet bu ikisi-

nin idaresine bırakıldı; ancak emîrler ara­sındaki mücadele sürüyordu. Bu sırada bir hiristiyan donanması Safed'İ kuşatıp ele geçirdiyse de Dımaşk'tan gönderilen kuvvetler şehri geri almayı başardı (1356). Ertesi yıl Emîr Şeyhûn sultanın bir mem-lükü tarafından yaralandı ve yaklaşık iki ay sonra da öldü. Bunun üzerine sultan, memlüklerinin desteğiyle onun sağ kolu olan Sargatmış'ı tutuklatarak ülkenin yö­netimine hâkim oldu (1357).

Küçük Ermeni Krallığı ile mücadele eden Sultan Hasan 1360'ta Kilikya'daki bazı kaleleri fethetti. Aynı yıl Mekke'de bulunan Memlûk birlikleri şerifin adam­larının saldırısına mâruz kaldı ve ağır ka­yıplar verdi. Hasan bunun İntikamını al­mak ve şeriflerin Mekke'deki idaresini sona erdirmek üzere yoğun bir hazırlığa başladıysa da Emîr Seyfeddin Yelboğa ile aralarının açılması yüzünden buna imkân bulamadı. Sultan Hasan koyduğu ağır vergiler sebebiyle kısa sürede halkın des­teğini kaybetti ve maaşlarının azaltıldığı­nı ileri süren Yelboğa gibi nüfuzlu emîr-lerle anlaşmazlığa düştü. 762'de (1361) Cîze'de bulunduğu sırada ayaklanan Yel­boğa yapılan savaşta galip geldi. Sultan geceleyin Kal'atülcebel'e sığındı ve bura­dan Aydemir ed-Devâdârî ile birlikte be-devî kıyafetine girip Suriye'ye kaçarken yolda yakalanarak Yelboğa'ya teslim edil­di. Yelboğa her ikisini de öldürttü (9 Ce-mâziyelevvei 762/17 Mart 1361 veya 2 Ce­mâziyelâhir 762/9 Nisan 1361). Yerine ye­ğeni el-Melikü'l-Mansûr Selâhaddin Mu­hammed I. Haccî geçti.

Sultan Hasan reayayı seven, zeki, ce­sur, cömert, ileri görüşlü, vakur, tesirli konuşan, hayır ve hasenatı bol bir hüküm­dardı. Âlim ve fakihlere yakınlık gösterir, onların toplantılarına katılırdı. Birinci sal­tanatından sonra hapse atıldığında ken­dini ilme vermiş ve Beyhakî'nin Delâ'i-İü'n-nübüvve'sini istinsah etmişti (İbn Hacer, II, 40). İmar faaliyetlerine de önem veren Sultan Hasan Mekke ve Medine'ye çeşitli hizmetlerde bulunmuştur. Ayrıca Kahire'de yaptırdığı medrese ve camiden meydana gelen külliyesi Memlûk mima­risinin en güzel örneklerinden biridir (bk. SULTAN HASAN KÜLLİYESİ). Sultan Ha-san'ın müslümanların takdirini kazanan davranışlarından biri de Kıptîler'i nâzı-rü'1-ceyş, nâzıru beyti'1-mâl ve nâzırü'1-ce-vâlî gibi önemli görevlerden uzaklaştırıp buralara İslâm âlimlerini tayin etmesidir. Eğlenceden ve müzik dinlemekten hoş­lanan, mal toplamaya düşkün olan sulta­nın Ahmed. Kasım, Ali, İskender, Şa'bân,

İsmail, Yahya, Mûsâ. Yûsuf ve Muham-'med adlarında on oğlu ve altı kızı olmuş­tur.

BİBLİYOGRAFYA:

Safedî, el-Vâfî,Xl\, 266-267; İbn Kesir. el-Bi-d&ye, XIV, 224-278; Makrizî. ei-Hıtai, II, 240; a.mlf., es-Sûtûk, H/3, s. 546, 551, 744. 745. 762,841, 843, 844, 847, 856, 862, 905, 930;

,'tonHacer, ed-Dürerü'l-kâmİne, II, 38-40; İbn ^lağribenfl. en-Nücûmü'z-zâhire, X, 178-338;

'aipir., et-Menhdû'ş-şâft. V, 125-132; İbn İyâs. BedA'i'u'z-zürıür, I, 519; Ziriklî, el-A'lâm, II, 233-234; G. Wiet, Cairo: City of Art and Com-

:merce(trc.S. Feiler), Norman-Oklahoma 1964, i. 138 vd.; Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 80-81; Kâzım Yaşar Kopraman, "Memlükler", Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İs­tanbul 1987, VI, 493-495; İsmail Yiğit. Siya-

:'st-Dinî- Kültürel -Sosyal İslam Tarihi: Mem-İÛkler, İstanbul 1991, VII, 86-89; Hasan Abdül-

jvehhâb, Târthu'l-mesâcidi'l-eşeriyye, Kahire

:4993,1, 135-181; K. V. Zettersteen. "Nasır",

İM, IX, 90-91; J. Wansbrough, "Hasan". B2 (lng.),IH, 239-240; J. M. Rogers. "Kâhİra", a.e.,

'IV, 431-432; P. M. Holt. "Naşir Hasan", a.e., VII, 992-993. r-ı

ffll Abdülkerim Özaydin

r HASAN NİZAMÎ ""

Sadrüddîn Hasen b. Nizâmî-i Arûzî (ö. 626/1229 [?])

Tâcü'l-me'âşir adlı eseriyle meşhur olan tarihçi.

Vi. (XII).yüzyılın sonlarında Nîşâbur'da doğdu. Babası. İran edebiyatının tanın­mış simalarından Nizâmî-i Arûzf dir. Ha­san Nizamî, şeyhi Muhammed Kûffnin tavsiyesiyle Gurlu Muizzüddin Muham­med b. Sâm'ın hakimiyetindeki Gazne'ye gitti. Burada bir süre kaldıktan sonra ra­hatsızlığı sebebiyle Kutbüddin Aybeg'in ele geçirdiği Delhi'ye göç etti. Delhi'de Sadr-ı Âlâ Şerefülmülk ile tanıştı ve onun himayesine girip saraya intisap etti. Kut­büddin Aybeg'in bazı seferlerine katıldı. Aybeg'den sonra İltutrnış'ın da ilgisini Çekti ve himayesine mazhar oldu. Saraya yakınlığı, fetihlere katılan kumandan ve askerlerle temasları, yazmakta olduğu ta­rih kitabı için ona önemli malzeme sağla­mıştır. Hasan Nizâmfnin ne zaman ve ne­rede vefat ettiği bilinmemektedir. 614'-te (1217) öldüğünü ileri sürenler bulun­duğu gibi, eserinde Abbasî halifesi tara­fından Şemseddin İltutmış'a gönderilen elçilik heyetine dair malumat vermesine dayanarak 626'da (1229) vefat ettiğini söyleyenler de vardır.

Hasan Nizâmî"nin 602 (1206) yılında, saraydaki dostlarının teşvikiyle Sultan

Muizzüddin Muharnmed ve Kutbüddin Aybeg'in başarılarını anlatmak üzere yaz­maya başladığı Tâcü'I-me'âsir fi't-târîh {Tâcü'l-me'âşir fi afiüâli mülûki'l-Hind) adlı Farsça eseri oldukça ağdalı bir dil­le kaleme alınmıştır. Müellif eseri önce Arapça olarak yazmaya karar vermiş, an­cak Hindistan'da Farsça daha yaygın ol­duğundan bu dili tercih etmiştir. Eser Delhi Sultanlığının ilk resmî tarihidir; Mu-izzüddin'in Ecmîr'i fethiyle (588/1192) başlar ve Nâsırüddin Muhammed'in La­hor valiliğine tayiniyle (614/1217) sona erer. Ancak British Museum'daki nüsha (Or. nr. 2047) 626 (1229) yılına kadar gel­mektedir. Üç Delhi sultanının, Muizzüd­din Muhammed b. Sâm (1192-12061, Kutbüddin Aybeg (1206-1210) ve Şem­seddin İltutmış'ın (1210-1235] devriyle ilgili bilgi ihtiva eden eser Muizzüddin'in himayesinde yazılmaya başlanmış, onun ölümünden sonra Aybeg'in himayesinde yazımı sürdürülmüştür. Eser, Özellikle Ay­beg hakkında başka kaynaklarda bulun­mayan önemli bilgiler ihtiva eder.

Tâcü'l-me'âşir, dönemin sosyal ve kültürel hayatı üzerinde durmakta, bil­hassa günlük hayatta kullanılan her çe­şit malzeme ve aletle ilgili olarak verdiği bilgiler XIII. yüzyılda Hindistan'ın içinde bulunduğu şartları ortaya koymaktadır. Eser bir bütün olarak ele alındığı takdir­de bir tarih kitabı değil askerî seferleri ihtiva eden bir "fetihname" olarak değer-

HASAN NİZAMÎ

lendirilebilir. Hasan Nizâmı olayları yazar­ken objektif kalamamişsa da eseri Hindis­tan ve Afganistan tarihi açısından önem­li bir kaynaktır. Berenî, Tâcü'l-meyâsir"i Delhi tarihi hakkında yazılmış en güveni­lir eserler arasında zikreder.

Tâcü'l-me'âşir'in British Museum (Or. nr. 2047), Süleymaniye (Ayasofya nr 2991; Fâtih, nr. 4204) ve Tbpkapı Sa­rayı Müzesi (IH. Ahmed, nr. 26371 kütüp­hanelerinde çeşitli nüshaları bulunmak­tadır. H. M. Elliot ile J. Dovvson eseri özet halinde İngilizce'ye çevirmişlerdir ("Ta-ju'1-Maasir of Hasan Nizami", TheHisto-ryoflndia, II, 204-243).

BİBLİYOGRAFYA :

Hasan Nizamî. Tâcü'l-me'âşir, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 4204; Bereni, Târ'th-i Fİrüzşâhİ (nşr. Seyyid Ahmed Han], Kalküta 1862, s. 14; "The Tai-ul-Maathir: Its Hİstorical Aspect", Proceedings ofthe Idara-i Maarif-i Isiamia Se-cond Session Held at Lahore: 10'h, lVhand 12m April 1936, Lahore 1938, s. 69-87; Storey. Persian Literatüre, 1/1, s. 493-495; Mohibul Ha­san. Historians of Medieual India, Mew Delhi 1968, s. 169; S. B. P. Nigam. Nobility underthe Suitans of Delhi A D 1206-1398, Delhi 1968, s. 1! -12; K. A. Nizami, On History and Histori­ans ofMedieva! India, New Delhi 1983, s. 55-70; H. M. Elliot - J. Dovvson. The History of In­dia, Delhi 1990, II, 204-243; Hasan Askari, "Taj al-Ma'athir of Hasan Nizami", Patna üniuersity Journal, XVlll/3. Patna 1963, s. 49 vd.; E. Berthels." Nizami ",£/2(!ng), VIII, 81; I. H. Siddiqui, "Hasan Nizami", El2Suppt. (İng.), s. 359-360.

Iffil Enver Konukçu

HASAN PADİŞAH KÜMBETİ

F HASAN PADİŞAH KÜMBETİ ~"

Ahlat'ta XIII. yüzyıla ait mezar anıtı.

L J

Ahlat'ın Tahtısüleyman mahallesinin güney kısmında ve Karaşeyh Mezarlığı'-nın kuzeydoğusunda, üzerine yapıldığı tepenin siluetine hâkim bir yerde bulun­maktadır. Yapı, yine Ahlat'ta bulunan Ulu-kürnbet'ten (Usta-Şâgird Kümbeti. Çu­buklu Kümbet) sonra büyük ölçüde olan ikinci mezar anıtıdır.



İçinde üç mezar bulunan yapı, kapısı­nın üzerindeki girift bir istif halinde nesih hattıyla yazılmış İki satırlık kitabeye göre 673 yılının Recep ayında (Ocak 1275) Me-likü'l-ümerâ Mahmûd b. Hüsâmeddin Ha­san Aka için inşa edilmiştir; diğer iki me­zardan birinde de veziri Hasan Ali yatmak­tadır. Halk arasında kümbetin Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'a ait olduğuna inanılıyorsa da aslında Hasan Padişah de­nilen zat Moğollar'ın Ahlat hâkimidir.

Evliya Çeiebi'nin 1655 yılında Ahlat'a geldiği zaman içine girdiği ve, "...Birço­ğu kurumuş iskelet halindedir. Hatta bir zenci yüzlü çocuk, elinde sopası ile ayak üzerinde bekçi gibi duvara dayalı dur­maktadır. Gayet korkulu bir yüzdür. Tür-bedarı yoktur. Kapıları Revan fâtihi Mu-rad Han'ın ziyaret etmesinden beri kapa­lıdır..." (Seyahatname, IV, 134) diye an­lattığı yapı Hasan Padişah Kümbeti, adı­nı andığı padişah da 1635'te Revan ve Tebriz seferine çıkan IV. Murad'dır. Mum-

yaların, 1910 yılında mum adağı yapan kadınların yol açtığı bir yangın sonucun­da yandığı bilinmektedir (Abdürrahim Şe­rif, s. 68). Kümbet de bu yangından zarar görmüştür, ama büyük ölçüde yıkılması­nın sebebi herhalde başka bir âfettir.

Hasan Padişah Kümbeti, altta kare planlı cenazelikle (mumyalık) bunun üze­rindeki daire planlı ziyaret mahallinden (mescid) meydana gelmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1969 yılın­da başlatılan restorasyon çalışmaları so­nucunda cenazelikle gövdenin kuzeye ba­kan çeyrek kısmı dışında kalan yerleri ta­mamen yenilenmiştir. Cenazeliğin yuvar­lak kemerli girişi, doğu cephesinin kuzey­doğu köşesine yakın bir yerde bulunmak­tadır. Çapraz tonoz örtülü mekân üç du­varındaki mazgal pencerelerden ışık alır; bu pencerelerden batıdakinin sövesi zen-cirek, güneydekininki ise zikzak motifle­riyle bezelidir. Diğerlerine göre daha sa­de olan doğu penceresi alınlığında iri bir rozet, yanlarında basit bir süsleme ban­dı görülmektedir. İçeride bulunan üç me­zardan biri diğerlerinden büyüktür.

Ziyaret mahallinin onikigen kaidesi ce-nazeliğe köşelerdeki çift ters üçgen pah­lar vasıtasıyla bağlanmıştır. Bunun üze­rinde konik külâhlı silindirik gövde yük­selir. Kuzey cephede yer alan kapıya çıkış İki taraftan taş basamaklı dar merdiven­lerle sağlanmıştır. Kapı, kenarlarında bur-malı sütunçeler bulunan yedi sıra mukar-nas kavsaralı bir açıklık halindedir; mu-karnaslann içleri kabartma rûmî ve pal-metlerle bezelidir. Üzeri iç içe geçme se­kizgenler ve palmet dizileriyle süslü ge­niş bir bordur kapıya çerçeve teşkil eder. Batı, güney ve doğu yönlerine açılan üç pencere beşer sıra mukarnas kavsarali-dır. Geometrik bezemeli dar bir bordürün çevrelediği nişlerinin içindeki kuşatma ke­meri üzerinde birer gülbezek göze çarpar.

Türbenin dış yüzeyi, içlerinde girift saç örgüleri bulunan bordürler, kaval silme­lerle bağlantılı yüzeysel kemerler ve bun­ların içinde yer alan gülbezeklerle (top­lam on altı adet) süslenmiştir. Kapı ve pencere aralarına rastlayan yerlere üçgen kesitli ince uzun nişler açılmış ve bunlara çerçeve teşkil eden dar bordürün içi zik­zak motifiyle doldurulmuştur. Üzerinde birbirine paralel fitiller bulunan ve tama­mı yeni olan konik külahın eteğini iki sıra mukarnaslı saçak frizi dolanmaktadır. Halen oldukça bakımlı durumda bulunan Hasan Padişah Kümbeti, mimarisi ve süs­lemesi bakımından Ahlat kümbetlerinin özelliklerini bünyesinde toplayan ilçenin en gösterişli mezar anıtlarından biridir.

BİBLİYOGRAFYA :

Evliya Çelebi, Seyahatname, IV, 134; H. F. B. Lynch. Armenia, Trauels and Studies, New York-Bombay 1901, s. 292; Abdürrahim Şerif [Beygii], Ahlat Kitabeleri, İstanbul 1932, s. 67-68, şekil 12; Gabriel, Voyages, I, 248; Nermin Tabak. Ahlat Türk Mimarisi, İstanbul 1972, s. 15; Oktay Aslanapa. Türk Sanatı, İstanbul 1973, İl, 140; a.mlf.. Anadolu'da ilk Türk Mimarîsi, Ankara 1991, s. 109; Türkiye'de Vakıf Abide­ler ue Eski Eserler, Ankara 1977, II, 259-262; Orhan Cezmi Tuncer. Anadolu Kümbetleri: Sel­çuklu Dönemi, Ankara 1986, I, 76-83; a.mlf., "Bitlis-Ahlat. Hasan Padişah Kümbeti Onarı­mı", RölÖue ue Restorasyon Dergisi, sy. 1, An­kara 1974, s. 47-68; Faruk Sümer, "Ahlat Şeh­ri ve Ahlatşahlar", TTK Belleten, L/197 (1986), s. 459, 469; a.mlf., Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu'da Türk Beylikleri, Ankara 1990, s. 58, 66; Recep Yaşa. Bitlis'te Türk İskânı: XII-XIII. Yüzyıl, Ankara 1992, s. 53- 55, rs. 8, şekil 7; İbrahim Kafesoğlu, "Ahlat ve Çevresinde 1945'te Yapılan Tarihî ve Arkeolojik Tetkik Seyahati Raporu", TD, 1/1 (1949), s. 174; A. Sü­heyl Ünver. "Ahlat'tan Geçerken", Hayat Tarih Mecmuası, 11/ 8, İstanbul 1971, s. 6-9; Ara Al-tun. "Ahlat: Mezar Âbideleri", Dİ A, II, 22.

tffil Enis Karakaya

HASAN PAŞA ~"

(ö. 979/1572)

Barbaros Hayreddin Paşa'nın oğlu, Cezayir beylerbeyi.

L J

1516 yılı civarında doğdu. Barbaros Hayreddin Paşa'nın Cezayirli bir hanımın­dan olma oğludur. Muhtemelen çocukluk ve ilk gençlik yıllarını babasının yanında Cezayir'de geçirdi. Denizcilikle ilgili bilgi­leri babasından Öğrendi. Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1533'te İstanbul'a Çağrılan Barbaros'un yanında büyük bir ihtimalle Hasan da vardı. Nitekim 1538'-deki Preveze Deniz Muharebesi'ne katıl­dığı kesindir. Bir ara Kocaeli sancak beyi-liğinde bulundu. 1544'te babasının iste­ğiyle, bir yıl önce ölen Hasan Ağa'nın ye­rine babasına vekâleten Cezayir beyler-beyiliğine getirildi [Gazauât-ı Hayreddin Paşa, vr. 45a).



Hasan Paşa, Cezayir savunmasını güç­lendirdikten sonra İspanyollar'la çekişme sebebi olan Tilimsân meselesini halletme işine girişti. İlk seferinde başarılı olama­dı. 1546*da yaptığı ikinci sefer ise bu ta­rihte İstanbul'dan babasının Ölüm habe­rinin gelmesi üzerine Cezayir'e dönmek zorunda kaldığı için yarıda kesildi. Asale­ten Cezayir beylerbeyi olduktan sonra dikkatini, Cezayirliler ve Oranlı (Vehrân) İs­panyollar arasındaki çatışmadan fayda­lanarak Tilimsân'a sahip çıkan Faslı Sa'clî Muhammed eş-Şeyh üzerinde yoğunlaş-

tirdi (1550). Yeniçerilerden ve Benî Ab-bas kabilesinden oluşan ordusunun ba­şında kısa zamanda Faslılar'ı yenerek Ti-limsân'ı zaptetti (1552). Ancak bir süre sonra muhtemelen Fransa'ya karşı Os­manlı Devleti'nin aksine takip ettiği düş­manca siyaset yüzünden görevinden alı­narak İstanbul'a çağırıldı. Çok kısa bir süre Menteşe sancak beyiliği yaptı (BA, MD, nr. l,s. 212,280).

1557 yılında, Corso isyanı ve Tekeler-li Paşa'nın öldürülmesiyle sarsılan sosyal düzeni sağlama ve Sa'dî Şerif Muham-med el-Mehdî tarafından Tllimsân'ın İş­gali yüzünden bozulan dış politika den­gesini düzene koyma göreviyle tekrar Ce­zayir'e gönderildi. İç barışı sağladıktan sonra Faslılar'a karşı sefere çıktı ve Ti-limsân'ı kurtardı. Bu harekât sırasında Faslılar'ı memleketlerine kadar takip et­tiyse de Oran'daki İspanyollar'ın dönüş yolunu arkadan kapatabilecekleri endi­şesiyle Fas"a girmekten çekindi. 23 Ekim 1557'de Sa'dî hükümdarını öldürtmeyi başaran Hasan Paşa, ertesi yıl Mostaga-nem'i kuşatan İspanyollar'ı yenilgiye uğ­rattı. Daha sonra iç karışıklıkları düzelt­mek, yeniçerilerin nüfuzunu kısıtlamak ve Faslılarla savaşmaya hazır bir orduya sahip olabilmek için Kabîlîler'den fayda­lanmayı düşündü. Benî Abbas'ın reisi Ah-med b. Kâdî'yi mağlûp ettikten sonra Mukrânî adlı kardeşini haraç vermeye mecbur bıraktı (Eylül 1559). Piyâle Paşa'­nın Cerbe muhasarasına katıldı. Burada Haçlı donanmasının yenilmesinin ardın­dan Faslılar'a karşı yeni bir harekât ha­zırlığı içinde iken yeniçeriler bir kenara bırakıldıkları düşüncesiyle ayaklandılar ve Hasan Paşa'yı zincire vurarak istanbul'a gönderdiler (Eylül 1561). Ancak Hasan Paşa ertesi yıl tekrar Cezayir beylerbeyi-liğine tayin edildi. 1563'te Oran'ı ve Mer-salkebîr'i kuşattıysa da İspanya'dan yar­dımcı kuvvetlerin gelmesi üzerine çekil­mek zorunda kaldı. 1565 yılında emrin­deki Cezayir donanması ile Malta kuşat­masına katıldı (BA, MD, nr. 6, s. 637, hk. 1398) ve gemilerinin bir kısmını kaybet­ti. 1S67'de İstanbul'a çağrılan Hasan Pa­şa, bozgunla sonuçlanan İnebahtı Deniz Savaşı'nda donanmanın bir bölümünün kumandasını üstlendi (BA. MD, nr. 12, s.

244, hk. 510).

Hasan Paşa, 1571 yılında yeniden Ce­zayir beylerbeyiliğine tayin edildiyse de (BA, MD, nr. 16, s. 313, hk. 555) rahatsız­lanması yüzünden görev yerine ulaşama­dan vefat etti. Cenazesi Beşiktaş'ta ba­basının türbesine gömüldü. Genellikle

Barbaros'un evlâtlığı Hasan Ağa ile ka­rıştırılan ve bir rivayete göre ünlü Türk denizcisi Turgut Reis'in damadı olan [Kâ-mûsü't-a'tâm, II, 1949) Hasan Paşa'nın Mahmud ve Mehmed adlarında iki oğlu olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA :

BA. MD, nr. 1, s. 212, 280; nr. 6, s. 637, hk. 1398; nr. 12, s. 244, hk. 510; nr. 16, s. 313, hk. 555; Gazauât-l Hayreddin Paşa, Paris Biblio-theque Nationaie, T, nr. 1186, vr. 45" vd.; J. Morgan, A History of Atgier, London 1731, tür.yer.; Ci. Bontems, Manuel des institutions aigeriennes de la dominaüon turçue a l'inde-pendance, 1. La dominaüon turçue et le regi-me militaire: 1518-1870, Paris 1870, tür.yer.; H. D. de Grammont. Histoire d'Algersous la do-mination turçue: 1515-1830, Paris 1887, tür.yer.; P. Ruff, La domination espagnole a Oran, Pa­ris 1900, tür.yer.; A. Cour, L'etablissement des dynasties des cherifs au Maroc et teur riuatite avec les turcs de la regence d'Alger, Paris 1904, tür.yer.; D. de Haedo, Topografıa et Historia Ge­neral de Argel: Epitome de tos reyes de Argel, Madrid 1927, s. 287-296; Aziz Samih İlter, Şi­mali Afrika'da Türkler, İstanbul 1936-37, I-li, tür.yer.; R. Le Tourneau, Les debuts de la dy-nastie sa'dienne, Alger 1954, tür.yer.; a.mlf. -Cengiz Orhonlu. "Hasan Pagha", EP [Fr.}, 111,258-259; G. Mouloud. L'Algerie sous les turcs, Tunİs 1974, tür.yer.; Kâmûsû'l-a'lâm, 11, 1949; Mouley Belhamissi, Histoire de marine algeri-enne: 1516-1830, Aiger 1986, tür.yer.; Ahmed Tevfîk el-Medenî, "Min vesaJiki'l-Cezâ:'iri'l cOş-mâniyye: el-cOşmâniyyûn ve'1-CezâMriyyûn yeste'iddûn li-inkâz vehrân ve li-hişâri Mal­ta", Mecelletü't-târîh (1975). s. 37-47; Muham-med Haccî, "el-tAlâkatü'l-mağribiyyetü'l-cOşmâ-niyye fi'l-karni's-sâdis caşer", RHM, sy. 29-30 (1983). s. 151-160; R Berthier, "Sur le prob­leme des tributs de vassalite des sultans sadi-ens â l'egard des sultans ottomans", a.e., sy. 37-38 (1985), s. 105-111; G. Yver. "Hasan Pa­şa", M, V/l, s. 318-319. _.


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin