Bibliyografya : 9 HÜRRİyet ve iTİLÂf firkasi 9



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə11/27
tarix04.01.2019
ölçüsü0,72 Mb.
#90228
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   27

HÜSEYİN AYVANSARÂYÎ

(Ö. 1201/1787) Özellikle İstanbul camileri hakkındaki Hadîkatü'I-cevâmî' adlı eseriyle tanınan Osmanlı müellifi.



Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Nisbesinden anlaşıldığına göre İstanbul'un Haliç kıyısındaki Ayvansaray semtinden-dir. Burada surların dışında, günümüzde Hasköy KÖprüsü'nün ayağının olduğu yer­de, IV. Mehmed'in kızı Hatice Sultan'ın J. Melling'in bir gravüründe resmi görülen sahilsarayı bulunuyordu. Hüseyin Efen-di'nin babası Hacı İsmail Ağa'nın Hatice Sultan'ın teberdarlarının kethüdası oldu­ğu. 8 Şaban 1165'te (21 Haziran 1752) ve­fat ederek Ayvansaray'da, Tbklu İbrahim Dede Mescidi'nin karşısında surların iç tarafında sahabeden Ebû Şeybe el-Hudrî Türbesi naziresine defnedildiği bilinmek­tedir. Burada günümüze kadar gelebilen kabirler arasında onun mezar taşı da mev­cuttur. Hüseyin Ayvansarâyî, eserlerinde­ki temellük kayıtlarında kendisini "hafız" diye gösterip Ayvansaray'da Toklu Dede mahallesinden Dergâh-ı Âlî yeniçerileri sekbanlarının on beşinci ortasına mensup olarak tanıtır. Ayrıca yine Ayvansaray'daki Toklu İbrahim Dede Mescidi imamı olup 1167'de (1753-54) ölen Şeyhülkurrâ Ha­lil Efendi'den "üstadım" şeklinde bahset­mesi hafızlık sıfatına açıklık getirmekte, hatta onun tarafından yetiştirildiğini dü­şündürmektedir. Yeniçeri Sekban Ocağı'-na nasıl girdiği ise bilinmemektedir. Muh­temelen hayatının büyük kısmını eserle­rini telif etmekle geçirmiştir. Nitekim Ha-dîkatü'l-cevâmi'ı bütün İstanbul cami ve mescidlerini tek tek dolaşarak meyda­na getirdiği, bu arada başka eserler üze­rinde de çalıştığı bilinmektedir. 1201 yılı Ramazanı ortasında (Temmuz 1787) akra­basından Kızıl Mescid imamına misafir gidip dönüşünde Eyüp'te Zal Mahmud Paşa Camii'nde teravih namazını kıldıktan ve Ayvansaray'daki evine döndükten az sonra vefat etmiştir. Belli başlı bütün yayınlar, birbirlerinden naklen onun Zal Mahmud Paşa Camii naziresinde yattığı­nı kaydederse de burada kabrine rastlan­mamıştır. Evinin Toklu Dede mahallesin­de olması, hocası Halil Efendi ile babası­nın mezarlarının Toklu İbrahim Dede ha-zîresinde bulunması onun da burada gö­mülmüş olabileceğini hatıra getirmekte­dir. Ancak uzun yıllar bakımsız kalan bu hazîre yakın tarihlerde temizlenerek bir dereceye kadar düzenlenmişse de Hüseyin Efendi'ye ait bir mezar taşına tesadüf edilmemiştir. Onun İstanbul ve çevresini günlerce dolaşacak, çeşitli kaynaklardan faydalanabilecek durumda olduğuna gö­re geçim sıkıntısı çekmediği, rahat bir ha­yat sürdüğü ve hatta varlıklı olduğu tah­min edilebilir.

Eserleri.



1. Haclîkatü'l-cevâmi'. 1182 (1768-69) yılında yazılmaya başlanmış, 1193'te (1779) temize çekilip 119S'te (1781) tamamlanmıştır. Topografık bir sı­ra ile önce sur içi İstanbul'undaki cami ve mescidleri dolaşan müellif daha sonra sur dışında kalanları incelemiş, ardından Eyüp, Galata, Boğaz'ın İki yakası, Üsküdar, Kadıköy cami ve mescidlerini ete almıştır. Sur içi İstanbul'undaki eserleri anlatırken önce selâtin camileri üzerinde durmuş, bunun arkasından alfabetik sıraya gö­re diğer ibadet yerlerini anlatmıştır. Her maddede eserin adını verdikten sonra eğer kiliseden çevrilmişse bu hususu be­lirterek yaptıran kişinin adını kaydetmiş ve şayet biliniyorsa mezarının nerede ol­duğu, ihya edilmişse ikinci banisi, sebil, çeşme, mektep, medrese gibi yanında yer alan ek tesisler, bazı durumlarda na­ziresinde yatan kişilerle bu hayır eserine ait evkafa dair kısa bilgiler vermiştir. Müellif oldukça sade bir dille kaleme aldığı eserinde fazla ayrıntıya girmemiş, ele al­dığı binanın mimarisi ve iç süslemesine dair herhangi bir açıklama yapmamıştır. Hüseyin Efendi ve eserlerine dair bir mo­nografi yazan Günay Kut ile Turgut Kut Hadîka'nm yirmi üç nüshasını tesbit et­mişlerdir. Bunların on sekizi Türkiye'de, geri kalanlardan ikisi Almanya'da birer tanesi de Fransa'­da (Paris), İsveçte (Uppsala} ve Avustur­ya'dadır (Viyana). Medine kadılarından Mahmud Efendi'nin oğlu Ali Satı Efendi Hadîka'nın metnini yeniden işleyerek 1253 (1838) yılı sonuna kadar getirmiş, zeyli hazırlarken çıkarmalar ve ilâveler yaptığı gibi bilhassa İstanbul'un sur dışın­daki cami ve mescidlerine dair geniş öl­çüde tamamlayıcı bilgiler vermiştir. Hadîka'ûa adlan geçen sur içindeki cami ve mescidlerin yerlerini gösteren bir şehir planı Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun'-da hazırlanıp taş basması olarak 1264'te (1848) yayımlanmıştır. Tek eksiği sokak adlarının yazılmayışı olan bu plan esere büyük ölçüde yardımcı bir kılavuz niteli­ğindedir. Hadîka, Ali Satı Efendi'nin ila­veleriyle birlikte iki cilt halinde Matbaa-i Âmire'de basılmıştır (1281). Bu baskıda kendisi ve ailesi hakkında bilgi veren Satı Efendi, bazı maddelerde eserin ölçü düzenini bozmuş ve bazı camile­ri tekrarlamak suretiyle hatalar yapmış­tır. Bu baskıya dair bir tanıtma yazısı O. M. vonSchlechta-VVssehrd tarafından ya­yımlanmıştır.202 Ali Satı Efendi'nin arkasından Süleyman Besim adında bir kişi Hadîka metnini 1276 (1859-60) yılına kadar getiren bir ze­yil daha hazırlamışsa da bu eser henüz ya­yımlanmamıştır. Hacı İsmail Beyzade Os­man Bey de 1304'te (1887) Mecmûa-i Cevâmi' adıyla küçük boyda iki cilt halin­de bir kitap neşretmiştir. İçinde camiler­den başka şeylerden de bahsedilen bu ki­tabın metni cami ve mescidler hususun­da Hadîka'nm sadece başlıklarından iba­rettir. J. von Hammer-Purgstall Osmanlı tarihinin sonunda, İstanbul'da Avustur­ya elçiliğinde bulunduğu sırada Hadîka'-dan haberi olmadığını, fakat eserini yaz­dıktan sonra İstanbul'daki bir Türk dos­tunun kendisine el yazması bir nüshasını gönderdiğini bildirir. Wien Nationalbibliothek'teki nüsha 203 Hammer'e gönderilen nüsha olup 5 Cemâziyelevvel 1245 (2 Kasım 1829) tarihinde istinsah edilmiştir. Hammer, bu "mükemmel" ki­taptan yalnız eserler ve topografya bakı­mından değil tarihî kaynak olarak da ge­niş ölçüde faydalanma imkânı bulunduğu­nu belirterek kitabı çok geç elde edebildiğinden dolayı üzüntüsünü dile getirir. Hammer Hadîkayı kısaltarak Almanca'-ya çevirmiş 204 bu çe­viri daha sonra Osmanlı tarihinin J. J. Hellert tarafından yapılan Fransızca ter­cümesine de girmiştir.205 Türkçe bilmeyen yabancı uzmanlar hâlâ bu ter­cümeyi kullanırlar. Selim Nüzhet Gerçek Hadîka'nm basılı nüshası için 1928'de bir indeks yayımlamıştır. Hadîkatü'1-ce-vâmi' Nâm Eserin Elifbâî Fihristidir başlıklı bu broşürde bir baskı hatası yü­zünden sıra karışmıştır. İstanbul'da ca­miye çevrilen eski Bizans kiliselerine dair bir araştırma yapan İstanbullu Rum he­kim A. G. Paspatis de (ö. i 891) kendisine kılavuz olarak Hadîka'y kullanmış, an­cak bunun yazarını Hüseyin Ayvansarâyî değil Ali Satı olarak göstermiştir.206 Halil Ethem (Eldem). İstanbul camileri hak­kındaki küçük kitabının giriş kısmında çok faydalandığı ve Hadîka'ya ve müel­lifine dair bilgi vermeye özen. Tahsin Öz İstanbul Ca­mileri adlı iki ciltlik kitabında (Ankara 1962-1963) Ayvansarâyî'nin eserini esas almış, buna bazı yeni camileri eklemiş, fa­kat matbu nüshaya dayandığından ondaki bazı yanlışları tekrarlamaktan kurtu­lamadığı gibi yaşlılığı sebebiyle adları ge­çen yapıların son durumlarını inceleme İmkânı olmadığı İçin de bazı hatalara düş­müştür. Bu hususta Eminönü Müftülü­ğü tarafından yayımlanan kitapla 207 Fatih Müf-tülüğü'nce hazırlanan kitap 208 son yıllardaki duruma göre sur içindeki Emi­nönü ve Fâtih camilerini resimleriyle tak­dim etmektedir. Eyüp camilerine dair Ner-mi Haskan'ın eseri 209 Galata için A. M. Schneiderve M. Js. Nomidis'in kitabı ile 210 Semavi Eyice'nin bu eserde yer alan makalesi 211 Hadîka'yı tamamlar. İhsan Erzi, Hadîka'yı kısmen sadeleştirerek Latin harfleriyle yeniden yayımlamaya başlamış, fakat sadece ilk cildini iki fasikül halinde bastırabiliri iştir (İstanbul 1987). Burada değişikyazmalar-daki bazı farklara işaret edilmekle bera­ber bu baskı da ilmî bir yayın değildir.

2. Mecmûa-i Tevörîh. Eserin bilinen tek nüshası müellif hattıyla olup Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlıdır.212 Bu yazmanın başında, "Sahip ve mâlik Hafız Hüseyin bin el-Hâc İsmail Ayvansarâyî be-mahalle-i Toklu De­de yeniçeriyân-ı Dergâh-ı âlî on beş sek­banlar, sene 1179" kaydından müellifin 1765-66'da yazdığı bu nüshanın kendi özel kütüphanesinden çıktığı anlaşılmak­tadır. Günay Kut ile Turgut Kut'un tesbit ettikleri Deniz Müzesi Kütüphanesi'nde-ki 213 ikinci nüsha ise eski bir yazma olmayıp Şeref Ergenekon tarafından Top­kapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndeki nüshadan 19S9 yılında kopya edilmiştir.

Bu yazmada müstensih eserin sonuna bir de indeks eklemiştir. Hüseyin Ayvansarâyî, ölümünden pek az öncesine, 1200 {1786) yılına kadar topladığı notlarını derlediği bu eserinde düzensiz olarak tarih man­zumelerinin bazan tamamını, bazan da sadece son beyit veya mısralarını bir ara­ya getirmiştir. Eserde bazı kişilerin ölü­müyle ilgili tarihlerden başka cami, çeş­me, mezar ve köprü kitabelerine de yer verilmiştir. Kitapta ayrıca bazı ülkeler, şe­hir, kasaba ve kalelerin fetihleri, saraylar, şehzadelerin doğumu, türbeler, camile­rin tamiri, sebiller. 1070 (1660) yangınına dair tarih manzumeleri de bulunmakta­dır. Kitap, Fahri Ç. Derin ile Vâhid Çabuk tarafından Latin harflerine çevrilip re­simlendirilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1985) Mecmûa-i Tevârîh, yok olmuş pek çok eserin tarihini bildirmek suretiy­le İstanbul ile Osmanlı dönemi Türk tari­hine büyükölçüde yardımcı olmaktadır.



3. Ve/eyd£. Eserin İstanbul Üniversitesi 214 Süleymaniye 215 ve İstanbul Arkeoloji 216 kütüphanelerinde ol­mak üzere dört yazma nüshası bilinmek­tedir. İstanbul Üniversitesi Kütüphane­si'nde kayıtlı olan bir diğer nüshası ise 217 bugün kayıptır. Bu eserin de Fahri Ç. Derin tarafından hazırlanan yeni harfli bir baskısı vardır218 Ve/e-yöf, düzenli bir sıralama ile önce padişah­ların doğum, tahta cülus ve ölüm tarih­lerini, arkasından da Osmanlı tarihinde yer alan ricalin ölümleri için söylenmiş ta­rihleri verir. Bu arada çok kısa olarak o ki­şinin biyografisine de temas eder. Padi­şahlara dair ilk bölümü takip eden ikinci bölümde İstanbul ve yöresinde medfun rical yazılmış, bunda da topografik bir sı­ra takip edilerek "Medîne-i Hazret-i Ey-yûb", "Yedikule'ye Varınca". "Kasaba-i Ka­sımpaşa" ve "Üsküdar" olmak üzere ölüm­ler üç ayrı bölüm halinde ele alınmıştır. İkinci ana bölümde hayratı İstanbul'da, mezarı başka yerde olan rical üzerinde durulur. Üçüncü bölüm ise hayratı ve me­zarı İstanbul dışında olan ricale dairdir. Bir ansiklopedi niteliğinde olan eser bazı kişilerin manzum uzun ölüm tarihlerini de vermektedir. Hadî/ca'daki bazı yanlışlar burada düzeltildiğine göre eser Ayvan­sarâyî'nin son kitaplarından olmalıdır.

4. Eş'ârnâme-i Müstezâd. Müellifin çeşit­li divanlardan derlenen anlamlı beyitlere birer manzum parça katmak suretiyle meydana getirdiği bir antoloji olup ese­rin müellif hattıyla olan tek yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde kayıtlıdır.219 Derlenmesine 1181'-de (1767-68) başlanmış ve 1194'te (1780) bitirilmiştir, s. Âşık Ömer Divanı. Mü­ellif hattıyla olan nüshası Konya'da Mev-lânâ Müzesi yazmaları arasındadır.220 Âşık Ömer'in şiirlerini bir araya getiren Ayvansarâyî'nin kendi kütüphanesi için hazırladığı bu nüsha 1195 (1781) tarihli­dir. Divan geniş bir önsözle birlikte Sadet­tin Nüzhet Ergun tarafından yayımlan­mıştır.221 Eserin Süleymaniye Kütüpha-nesi'nde iki nüshasının daha bulunduğu­na 222 Günay Kut ve Turgut Kut işaret ederler.

Bibliyografya :

Ayvansarâyî, Hadtkatü't-ceoâmi'rl, 142-146; Sicill-İ Osman'ı, II. 215; Osmanlı Müellifleri, III, 48-49; Babinger. GOW, s. 344-345; a.e. (Üçok), s. 344-345; Günay Kut - Turgut Kut. "Ayvansa­râyî Hâfiz Hüseyin b. İsmail ve Eserleri", TD, XXXIII (1982), s. 402-439.




Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin