Bibliyografya: 3 bosnasaray 4



Yüklə 0,6 Mb.
səhifə22/26
tarix07.01.2019
ölçüsü0,6 Mb.
#90827
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

BUÂS

Medine'nin güneydoğusunda bulunan bir vahanın ve burada meydana gelen savaşın adı.

Medineli Evs ve Hazrec kabileleri ara­sında 120 yıl devam eden savaşların so­nuncusunun vuku bulduğu Buâs mev­kii, İslâmiyet'ten önce Yesrib adıyla bili­nen Medine'ye 2 fersah uzaklıkta ve Be­nî Kurayza topraklan üzerinde bulunmakta idi. Hicretten beş veya altı yi! önce (617) cereyan eden ve "Yevmü Buâs" di­ye bilinen bu savaş, Evs kabilesinden bir kişinin Hazrec'e sığınan bir yabancıyı öl­dürmesi üzerine başlamıştır. Evs kabi­lesinin başında Hudayr el-Ketâib, Haz-recliler'in başında ise Amr b. Nu'mân el-Beyâzî bulunuyordu. Her iki kabilenin ile­ri gelenlerinden pek çok kimsenin haya­tını kaybettiği savaş Hazrec lideri Amr'ın bir okla öldürülmesi ve Evsliler'in zafe­riyle sonuçlandı. Buâs Savaşı'nın hâtıra­sına birçok şiir söylenmiştir.

İslâmiyet'in Medine'de yayılmasında ve Hz. Peygamber ile müslümanların ora­ya hicret etmesinde Buâs Savaşı'nın müs-bet tesirleri olmuştur. Savaşı kaybeden Hazrecliler'den altı kişi daha sonra Mek-keliler'le anlaşma yapmak istemişler, Ebû Cehil'in buna engel olması üzerine bi'setin on birinci yılına (620) rastlayan hac mevsiminde Hz. Peygamber ile Aka­be'de görüşerek İsiâmiyet'i kabul etmiş­lerdir. Hz. Peygamber onlardan kendisi­ni Yesrib'e götürüp himaye etmelerini ve İslâmiyet'in orada yayılmasına yar­dımcı olmalarını istedi. Onlar da Evs ka­bilesiyle aralarında yıllardır süren savaş­ların sebep olduğu düşmanlığın bu yeni din sayesinde ortadan kalkacağını um­duklarını söylediler ve Yesrib'e dönünce İslâmiyet'in yayılmasına çalıştılar. Bi'se-tin on ikinci yılında (621) onu Hazrec-li, ikisi Evsli on iki kişilik bir müsiüman grup Mekke'ye giderek Akabe'de Hz. Peygamber ile görüştü ve ona biat etti. Hz. Âişe'nin, "Buâs Allah'ın Resûlullah için hazırlamış olduğu bir gündü..."241 sözü bu tarihî gerçeği ifade etmektedir. Böylece birbirine düşman olan Evs ve Hazrec ka­bileleri İslâm kardeşliğinde birleşmişler ve Medine'de İslâm'ın gelişip yayılması­na uygun bir zemin hazırlamışlardır.



Bibliyografya:

Buhârî, "Menâkı.bü'1-enşâr", 1, 27; ibn Sa'd, el-Tabakât, i, 218-219; III, 604; IV, 384-385; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğanî, Beyrut 1962, III, 39-41; XVII, 67-75; Yâküt, Mu'cemü't-bül-dân, I, 451-452; İbnü'l-Esîr. ei-Kâmil, 1, 671, 677-678, 683; II, 95; İbn Hacer, Fethu'l-bârf, Kahire 1959, VIII, 111-112; Tecrid Tercemesi, X, 6-7; Semhûdî, Vefâ'ül-oefâ'l, 166, 172, 195, 198, 208, 209, 215, 219; Diyârbekrî, Tarthul-hamîs, I, 292; Halebî, İnsânü'l-'uyûn, Kahire İ964, II, 159-160; Cevâd Ali, el-Mufaşşal, IV, 138-140; VI, 536; Hamîdullah, İslâm Peygam­beri, I, 159-170; 198-199; Koksal, İslâm Tâ­rihi (Mekke), V, 143-144; Fr. Buhl, "Bu'âs", İA, II, 742; C. E. Bosvvorth, "Bu'âth", E!2 (Fr.), I,



BUCAK

Osmanlılar zamanında Besarabya'nın güneyinde yer alan siyasî ve idarî bölge.

Türkçe bir kelime olan bucak "uzak, sınırsız bölge, köşe, uç" gibi mânalara gelir. Ayrıca nehir boylarında uzanan ça­lılık, kumluk yerlere de bu isim verilir ki bu da bir dereceye kadar Bucak arazisi­ni tasvir etmektedir. Padişah çocukları­nın oturduğu daireye de bucak denildi­ği bilinmektedir; kelime Kuman Türkçe-si'nde bucgak şeklinde geçer.

Rumenlerin Bugeac dedikleri Bucak, siyasî ve idarî bir bölge olarak Osmanlı Devleti'nİn Kuzey Karadeniz hâkimiyetiy­le ortaya çıkmış ve XIX. yüzyılın başların­da bu hâkimiyetin sona ermesiyle tari­he karışmıştır. Bugün Moldavya'da (Be-sarabya) Türk azınlığı Gagauzlar'ın mer­kezi sayılan Komrat kasabasına bağlı Bu­cak adlı bir de köy vardır.

XV-XIX. yüzyıllar arasında Bucak ge­rek Türk kavimlerinin yerleşme bölgesi olarak, gerekse Kınm yollarını kontrol etmesi bakımından Türk tarihinde önem­li kültürel ve stratejik bir roi oynamıştır. Bucak bölgesi Boğdan (Moldavya) eyale­tine dahil olup Prut ve Turla (Dinyestr) nehirlerinin arasında kaian toprakların güneyini teşkil etmekte ve yaklaşık 8-9000 km2 kadar olan bu arazi Kuzey Ka­radeniz sahillerinde bulunan Kıtai, Kat-labuk, Kahui, Alibey, Sağan göllerini içi­ne almaktaydı. Tamamı 45.630 km2 olan Besarabya'nın büyük bir kısmı (33.700 km) 1944 yılından sonra Moldavya Sov­yet Sosyalist Cumhuriyeti adı altında Sov­yetler Birliği'ne dahil edilmiştir. Tari­hi" Bucak ise Ukrayna Cumhuriyetimde Odessa oblastının (vilâyet) bir parçası ola­rak varlığını sürdürmektedir.

Bucak oldukça kurak geçen yazları ve kumlu toprakları ile kendisinden iki mis­li daha fazla yağmur alan verimli kuzey arazisine göre daha fakir ve daha az nü­fusa sahiptir. Bölgenin tarih içinde taşı­dığı stratejik önem, Kuzey Karadeniz sa­hili boyunca Kırım'a, Kafkasya'ya ve Ha­zar denizine giden en kısa kara yolları­nın buradan geçmesinden doğmuştur. Bunun için İstanbul'dan kara yoluyla Kı­rım'a, İdil (Volga) boylarına, Hazar deni­zine ve hatta Batı Kazakistan'a gitmek isteyenler Bucak yolunu tercih etmişler­dir. Kırım-İstanbul yolu Bucak-Dobruca-Doğu Trakya hattını takip etmekteydi. Nisbeten kolay geçit veren Balkan dağ-

larının doğu bölgesinden geçen bu yolun Kili Kalesi'nden İstanbul'a olan uzaklığı yaklaşık 1000 km. civarındadır. Bunun için de Hunlar, Avarlar. Bulgarlar gibi doğudan gelen ilk kavimler bu yolu kul­lanmışlardı. Sonraları Kumanlar ve Pe-çenekler yine bu yoldan Balkanlar'a in­mişler ve hatta bir süre Bucak'ta yerleşmişlerdir. 1241'den sonra Moğollar ve onların halefleri olan Altın Orda Hanlığı Bucak'a hâkim olmuşlardır. Tuna ve Tu-na'nın güneyinde bulunan Dobruca gibi önemli bölgelerin müdafaası da geniş çapta Bucak'ın elde tutulmasıyla müm­kündü. Nitekim Bucak'ın 1812 Bükreş Antlaşması ile Rus idaresine girmesi üze­rine çarın orduları Tuna'yi rahat biçimde geçerek 1853-1855 ve 1877-1878 sa­vaşlarında olduğu gibi Dobruca ve Bal-kanlar'ı kolayca istilâ etmek imkânını bulabilmişlerdir.

Bucak'ın siyasî ve idarî bir bölge ola­rak ayrı bir kimlik ve isim altında orta­ya çıkması Osmanlılar devrinde gerçek­leşti. II. Bayezid 1484'te, Tuna'nın ku­zey kolu üzerinde kurulan ve Boğdan-Lehistan yollarını kontrol eden Kili Ka-lesi'ni, yine aynı yıl Mengli Giray kuman­dasındaki Kırım ordusunun yardımı ile de Turla nehrinin Karadeniz'e döküldü­ğü yerde kurulan Akkirman'ı ele geçirdi. Osmanlılar'ın Boğdan'ı almak istemeleri­nin asıl amacı Karadeniz ticaretini kont­rol etmek, Dobruca ve Doğu Balkanlar'in emniyetini sağlamaktı ki bunun için de bu kaleleri ele geçirmek şarttı. Daha sonra ise fethedilen bu iki kaleyi savun­mak ve yollarını güven altına almak için bütün bölgeyi kontrol etme ihtiyacı be­lirdi. Böylece Bucak bu ticarî ve strate­jik ihtiyaçlardan dolayı idarî, askerî ve ti­carî bir bölge olarak ortaya çıkmış oldu.

Bucak'ın kuzey sınırları Kanunî Sultan Süleyman zamanında çizilmiştir. Osman-lılar'a hücum eden Petru Rares 1538'de yenilgiye uğratılmış ve güneyde Prut ile Turla arasında bulunan bir kısım kara parçası Bucak adı altında idarî bir bölge olarak teşkilatlandırılmıştır. Kanunî, Bu-cak'ın kuzeydoğu sınırını Bender'in (Ti-gina) kuzeyinden geçirmiş ve burada bir kale inşa ettirerek Osmanlı idaresini böl­gede kökleştirmiştir. Bu tarihlerden son­ra Bucak, kısmen Dobruca'da yaşayan Türk halkı, özellikle de Turla-Özi (Din-yepr) arasında ve Kırım'ın kuzeyinde önemli bir kısmı göçebe olarak yaşayan Nogaylar'la Tatarlar gibi Türk boylan ta­rafından daha kesif bir şekilde iskân edilmeye başlanmıştır. Aslında bu iskân, İl. Bayezid'in Kırım hanından gördüğü yardıma karşılık olarak 40.000 kadar Ta­tar'ı Akkirman civarına yerleştirip vergi­den muaf tutmasıyla daha önce ve sınır­lı biçimde başlamıştı. Bucak ilk defa san­cak hüviyetiyle Akkirman'a bağlanmış, Tatarlar da Kırım hanının yönetimine ve­rilmişlerdir. Evliya Çelebi'nin Kırım Ta-tarları'ndan ayrı gördüğü Bucak Tatar­ları atalıklara, mirzalara ve yetmiş dört adet ot ağasına sahip olup sefer zama­nında Silistre vezirinin bir ağası ile yalı ağasının kumandasında hareket etmekteydiler. 1620'lerde Nogay Beyi Kante-mir, Osmanlı desteğiyle Kırım hanına olan tâbiyetine son vermek için uğraş­mış ve hatta Özi beylerbeyi ligini ele ge­çirmiştir. Bucak arazisi üzerine kurul­muş köy ve küçük kasabalarda Nogay ve Tatarlar'ın hâkimiyette olmalarına kar­şılık Akkirman, İsmail, Kili gibi idarî-ti-carî merkezlerde Anadolu lehçesini ko­nuşan Türkler çoğunluktaydı ve bunla­rın önemli bir bölümü Anadolu ve Rume­li'den gelmişlerdi.

Bucak Tatarları 1812'den sonra Dob-ruca'ya göç ettiklerinde de eski askerî geleneklerini koruyarak yine Osmanlı Devleti'nİn en uzak bölgelerinde süvari hizmeti görmüşlerdir. Modern zamanla­rın ilk Osmanlı nüfus sayımı (1831), Bu­cak ahalisinden Babadağı Tatarlan'nı ay­rı bir bölüm altında göstermektedir. Dob­ruca'da Bucak Tatarlan'nın ayrı bir kay­makamı olmuştur. Ayrıca 1856-1870 ara­sında Kırım'dan buraya pek çok muha­cir gelmiş ve bunlar Mecidiye şehri baş­ta olmak üzere oturdukları yerierde ço­ğunluğu teşkil etmişlerdir. Bucak'tan geienler ise Kuzey Dobruca'da bulunan Tolci (Tulca) şehriyle Mahmudiye'de ha­len mevcudiyetlerini muhafaza etmektedirler. Bütün bu gelişmeler Bucak'ın Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasından sonra meydana gelmiş, böylece Bucak, adının tarihten silinmesine rağmen de­mografik ve kültürel alanlarda varlık gös­termeye devam etmiştir.



Kanûnfnin bölgede Osmanlı hâkimi­yetini sağlamlaştırmasından sonra Bu­cak zaman zaman Boğdan voyvoda ve boyarlarının hücumlarına mâruz kalmış­sa da esas İtibariyle 1806-1812'ye ka­dar Osmanlı topraklarının bir parçası ola­rak idare edilmiştir. Başlangıçta Akkir­man sancağı olarak Rumeli beylerbeyi!!-ğine, XVI. yüzyılın sonlarında ise Özi eya­letine bağlanan Bucak'ın XVII. yüzyılda­ki durumu hakkında en etraflı bilgiyi, bölgeyi ziyaret eden ve Lehistan seferi sırasında da Melek Ahmed Paşa ile bu­radan geçen Evliya Çelebi vermektedir. Ünlü seyyah, İsmail Kalesi çevresinde çeşitli Tatar köylerinin bulunduğunu, an­cak Bucak Tatar vilâyetinden sayıldığı için bu köylerin İsmail şehri mütevellisi­nin hükmüne girmediklerini ve Özi'ye bağlı olduklarını anlatır. Akkirman hakkında da geniş bilgi veren Evliya Çelebi sadece varoşun on üç mahalleden oluş­tuğunu, şehirde hem Osmanlı padişah­larının hem Kırım hanlarının yaptırdık­ları camiler ve on yedi sıbyan mektebi bulunduğunu yazar. Ayn Ali Efendi ise 1607'de Akkirman'da 914 timar oldu­ğunu bildirmektedir. İsmail Kalesi'nden başlayarak Akkirman'a kadar uzanan bölgedeki iskân yerlerinin Bucak Tatar-lan'na ait köylerden ibaret olduğunu an­latan Evliya Çelebi, kuzeye çıktıkça hal­kın din ve dil bakımından karışık bir şe­kil aldığını belirtmekte, Bucak'ın diğer önemli kalesi Bender hakkında da bu­rasının 150 akçe pâyesiyie "şerif kaza" olduğunu söyledikten sonra kırk nahi­yesi, 312 tımarı, kırk zeâmeti bulun­duğu ve kuşatma halinde toplam 12.000 müslüman asker çıkardığı, beyinin has gelirlerinin de 340.000 akçe olduğu yo­lunda ayrıntılı bilgiler vermektedir. Evli­ya Çelebi'nin verdiği bu bilgiler dolaylı biçimde, Bender'in XVII. yüzyılın ortala­rında Bucak'ın önemli bir şehri olduğu­na işaret etmekle birlikte buranın yine de bir serhat kalesi olarak kaldığını gös­termektedir. Akkirman'ın bahçeli güzel evlere. 600'den fazla dükkâna ve birçok sıbyan mektebine sahip olmasına karşı­lık Bender'de iki sıbyan mektebi ve 200 küçük dükkân bulunuyordu.

1672'de Bucas Antlaşması'yla sınırı 10 km. kadar kuzeye kaydırılan Bucak'ın tarihi XVIII. yüzyılın başından itibaren Osmanlı-Rus münasebetlerine bağlı ola­rak sık sık değişikliklere uğramıştır. Çar I. Petro burasını 1711 "de kısa bir süre işgal ettikten sonra boşaltmak zorunda kaldı. 1768-1774 savaşı sırasında bütün Bucak kaleleri242 Ruslar tarafından işgal edildilerse de Küçük Kaynarca Antlaşması ile (1774] tekrar Osmanlı idaresine geçtiler. Bu antlaşma ile Bucak Tatarlarfna bir çe­şit muhtariyet verilmesi ve onların Os­manlı otoritesinin dışında bırakılması amaçlanmıştır. 1787-1792 Osmanlı-Rus savaşında İsmail Kalesi'nin bütün müs­lüman halkı General Suvarov'un ordusu tarafından kılıçtan geçirildi. Bu savaş so­nunda imzalanan Yaş Antlaşması ile Turla nehrinin doğusunda kalan topraklar Rusya'ya bırakıldı ve böylece Rusya, Os­manlı Devleti'ne bağlı Boğdan beyleri­nin yardımından da faydalanarak Bu­cak kapılarına kadar dayandı. Kısa bir süre sonra Rusya, kendisine sorulma­dan Boğdan ve Eflak voyvodalarının de­ğiştirilmesini bahane ederek Bucak'ı İş­gal etti (1806). Ruslar'ın amacı Eflak ve Boğdan'ı tamamen ele geçirerek Tuna'-ya ulaşmak ve oradan da ilk fırsatta İs­tanbul'a inmekti. Bu saldırı üzerine III. Selim Rusya'ya karşı savaş İlân etmek zorunda kaldı. Altı yıl süren savaş Napol-yon'un Moskova seferine çıkmasıyla son buidu. Bütün kuvvetlerini Fransızlar'a karşı kullanmak zorunda kalan Rusya, Bükreş'te 28 Mayıs 1812'de Osmanlı Dev­leti ile bir barış antlaşması imzaladı. Fransız tehdidi Rusya'yı o derecede korkutmuştu ki Çar toprak vermek pahası­na da olsa Osmanlılar'la barış yapmaya hazırdı. Ancak Osmanlı diplomasisinin iyi çalışmaması ve tercüme işlerinde görev­li Rum tercümanların ihaneti yüzünden Bükreş Antlaşması Osmanlılar'ın aleyhi­ne sonuçlandı. Cevdet Paşa'ya göre, Os­manlı Devleti Fransızlar'a asla güvenmediği gibi Napolyon'un Rusya'yı mağ­lûp ettikten sonra İstanbul'a saldıraca­ğını düşündüğü için Ruslar'ın Anadolu topraklan hakkındaki isteklerinden vaz­geçmesi üzerine hemen barışa razı ol­muştur. Bükreş Antlaşması'na göre Prut nehrinin doğusunda kalan bütün arazi Bucak dahil Rusya'ya teslim edildi ve bu­ralarda yaşayan müslüman halkın mal­larıyla birlikte Osmanlı topraklarına göç etmelerine izin verildi. Esasen Rusya sa­vaşın başında Bucak'a girdiğinde bura­da yaşayan müslüman halkı yerlerinden çıkararak Kırım dolaylarına sürgün et­miş, ayrıca idarî işlerde çalışan tüccar, asker ve sivil Osmanlı Türkleri'ni savaş esiri ilân ederek Rusya içlerine gönder­mişti. Böylece Bucak'ta yaşayan müslü­man halk yerinden edildi ve sahip oldu­ğu araziler Rusya'nın malı sayıldı. Yerle­rinden çıkarılan müslümanların evlerine ve topraklarına iskân edilmek üzere de Tuna'nın güneyinde bulunan hıristiyan-lara çağrıda bulunuldu. Bunun üzerine Osmanlı idaresindeki birçok Bulgar ve Gagauz, Bulgaristan ve Dobruca'dan Be-sarabya'ya göç ederek oraya ve bu ara­da Bucak'a yerleşti. Rakamlar Bucak'm nüfus değişmelerini açık olarak göster­mektedir. Jevvsbury'nin verdiği bilgiye göre 1812 yılında, yani müslümanların Bucak'tan çıkarılmasından sonra Bender, Akkirman. İsmail, Kili ve Bucak'a dahil olmayan Hotin'in sahip bulunduğu köy sayısı 683'tü; ancak buralarda ya­şayan erkek nüfus 43.160 kişiden iba­retti. Aynı zamanda bölgenin arazisi nü­fusa göre çok genişti ve erkek başına düşen arazi miktarı 10.000 dönüm gibi büyük bir rakama ulaşıyordu. 1812'den sonra bölgeye Bulgar ve Gagauzlar'dan başka çok sayıda Rus, Ukraynalı, Alman ve başka milletlerden de göçmenler gel­di ve 1812'de 240.000 olan Besarabya'-nın nüfusu243 1823'te 550.000'e yükseldi. Bu göç­menlerin önemli bir kısmı Bucak'ta müslümanlardan boşalan yerlere iskân edil­mişlerdir.

Eski Bucak XIX ve XX. yüzyıllarda de­vamlı surette değişikliğe uğramıştır. Kı­rım Savaşı'nda yenilen Rusya, Paris Ant­laşması (1856) gereğince, Bucak'ın gü­neybatısını teşkil eden İsmail ile Kahul ve Bolgrad arazilerini. Eflak'la birleştik­ten sonra (1859) Romanya adını alan Boğdan-Moldavya'ya bıraktı; böylece dil ve etnik köken bakımından çok karışık bir halka sahip olan eski Bucak'ın önem­li bir kısmı Romanya'ya verilmiş oldu. Buna karşılık Rumenler'in çoğunlukta bulunduğu Besarabya'nın kuzey bölgesi ise Rusya'da kaldı. Daha sonra 1878 Ber­lin Antlaşması ile Güney Besarabya'nın (eski Bucak) 1856'da Romanya'ya bırakı­lan kısmı tekrar Rusya'ya verildi: karşı­lığında da önemsiz sayıda Rumen nüfu­sun yaşadığı, Yıldırım Bayezid zamanın­dan beri Türk ve müslümanlarla mes­kûn olan Orta ve Kuzey Dobruca Roman­ya'ya bırakıldı. Bolşevik İhtilâli sonunda Federal Moldavya Demokrat Cumhuriye­ti adını alan Besarabya, 21 Aralık 1917'-de Rumen ordusu tarafından işgal edil­di; 24 Ocak 1918 tarihli "Memleket Kon­seyi" kararıyla da Romanya'ya katıldı. 1918'den 1940'a kadar Besarabya Ru­men idaresinde kalmış, eski Bucak ara­zisi ise İsmail, Cetatea Alba (Akkirman). Tigina (Bender) ve Kahul adlarıyla dört vilâyete bölünmüştür. Daha sonra 1940'-ta Hitler ve Stalin'in Viyana'da vardıkla­rı anlaşmanın sonucu olarak Sovyetler Birliği'ne verildiyse de 1941'de Alman­ya ile Romanya'nın saldırısına uğraya­rak Ukrayna ile birlikte işgal edildi; işga­lin ardından da Dinyestr nehrinin doğu­sunda kalan Tiraspol bölgesiyle birlik­te Romanya'ya katıldı. Besarabya 1944'-te Alman ve Rumen ordularının mağlû­biyetinden sonra Moldavya adıyla fede­ral bir cumhuriyet olarak Sovyetler Birligi içinde yer aldı. Eski Akkirman, Kili ve İsmail vilâyetleri, yani tarihî Bucak'ın ana bölümü ise Moldavya'dan ayrılarak Ukrayna Cumhuriyeti'ne bağlandı ve Odessa oblastının bir parçası haline ge­tirildi; böylece Bucak coğrafî, tarihî ve kültürel özelliğini korumaya devam et­miş oldu.

Halen Moldavya'da kendini Rumen sa­yan ve nüfusun % 65'ini oluşturan bir kitle siyasî bakımdan hâkim durumda­dır. Moldavya 1991'de Sovyetler Birliği'n-den ayrılma kararı mânasına gelen ba­ğımsızlığını ilân etti ve Romanya'ya ka­tılma karan aldı. Moldavya (Besarabya) ile Romanya arasında sınır kısmen kalk­mış olup iki bölge halkı yalnız kimlik cüz­danı ile bir bölgeden diğerine seyahat edebilmektedirler. Bu arada Moldavya sınırları içinde kalan ve sayılan 170.000 civarında olan Türk asıllı Gagauzlar da yaşadıkları Komrat bölgesini muhtar üân ettiler. Ukrayna Cumhuriyeti'ne bağlı ta­rihî Bucak bölgesinde ise Rumen nüfusu azınlıktadır. Bu bölgede Osmanlı devrin­de olduğu gibi dinleri, dilleri ve milliyet­leri farklı bir halk yaşamakta ve bu halkı çok sayıda Ukraynalı, Besarabyalı, Ru­men, Bulgar. Gagauz, Rum, Yahudi. Ar­navut ve çeşitli Orta Asya cumhuriyetle­rinden gelmiş Türkler oluşturmaktadır.

Bibliyografya:

Peçuylu İbrahim. Târih, I, 212; Evliya Çelebi, Seyahatname, V, 106-121; Cevdet Târih, X, 29-75; N. lorga, Studü Istorice asupra Chiliei $i Cetatü Albe, Bucureştİ 1899; D. V. Ivanov, Bul-garska Basarabya, Sofia 1918; A. Boldur, La Bessarabie, Paris 1927; I. Nistor, La Bessarabie et ta Bucovine, Bucarest 1937; J. Becker, Bes-sarabien und sein Deitschtum, Bietigheim, Wurt 1966; G. F. Jewsbury, The Russian An-nexation of Bessarabia: 1774-1828, New York 1976; N. Dima, Bessarabia and Bukouina, New York 1982; A. Gonta, Romanii Şi Hoarda de Aur: 1241-1502, München 1983; Kemal H. Kar-pat, Ottoman Poputaüon 1830-1914, Madison 1985; a.mif., "Ottoman Urbanism: The Cri-mena Emigration to Dobruca and the Foun­dation of Medcidiye", 1JTS, 111/1 (1984-85), s. 1-37; R. Dankoff, The Intimate Life of an Otto­man Statesmen. Melek Ahmed Paşa 1588-1662, Albany 1991; Aurel Deceİ, "Bucak", /A, II, 742-747; F. A. Grekul, "Bessarabia", GSE, III, 229-230.




Yüklə 0,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin