BiSMİllahirrahmanirrahiM قال الله تعالى



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə18/41
tarix30.01.2018
ölçüsü1,14 Mb.
#41365
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   41

On İkinci Dersin Özeti


Abbasiler’in daveti hicri 111 yılında başladı. Bu dönemde Aleviler ve Abbasiler arasında ikilik yoktu. Emeviler, Abbasi ayaklanmasının başını ezmeye çalışmakla meşguldü ve sonuç olarak Şiilik göz alıcı bir gelişme yaşadı. Bu fırsatı değerlendiren İmam Bâkır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) öğrencilerini yetiştirmenin yanı sıra Cafer-i Sadık Üniversitesini kurdular. Birçok fakih ve mütekellim, bu iki büyük insanın huzurundan faydalanmaya çalıştılar. Şeyh Müfit, İmam Sadık (a.s)’ın sadece “sıka”1 olan talebelerinin dört bin kişi olduklarını söyler.

On İkinci Ders Soruları


1-Abbasiler’in davetlerinin, Şiiliğin yayılmasında ne gibi etkisi olmuştur?

2- İmam Bâkır (a.s) ve İmam Sadık (a.s) döneminde Şiiliğin gidişatı nasıldı?

3-İmam Sadık (a.s) mevcut fırsatı nasıl değerlendirdi?

ON ÜÇÜNCÜ DERS

3- Abbasiler Döneminde Şia


Şiilik, Abbasi devrinin başlangıcından (h.k.132), gaybet-i suğranın sonuna kadar (h.k.329) Emevi devrine kıyasla daha çok yayılmıştır. Şiiler, geniş İslam topraklarının en uzak noktalarına kadar yayılmışlardı. İmam Kazım (a.s)’ı Harun’a şikâyet ettiklerinde “dünyanın doğusundan ve batısından ona humus geliyor” demişlerdir.1 İmam Rıza (a.s) Nişabur’a geldiğinde hadis hafızlarından, isimleri Ebu Zer’a Razi ve Muhammed Eslem Tusi olan iki kişi, sayısız ilim talibiyle birlikte İmam’ın huzuruna geldiler ve kendilerine teveccüh etmesini istediler. Çeşitli sınıflardan oluşan halk ayakta beklemekteydi ki gözleri İmam Rıza (a.s)’nın cemaliyle aydınlandı. Sonra İmam onlara, Silsiletu’z-Zeheb (Altın Silsile) hadisini buyurdu. O anda sadece kalemi olan yirmi bin kişi bu hadisi yazmıştı.2

Yine İmam Rıza (a.s) veliahtlığı kabul ettikten sonra kendisinden beklentisi olan Me’mun’a cevaben şöyle buyurmuştur:

“...Bu iş (veliahtlık) asla sahip olduğum nimetlere bir şey eklemedi. Ben Medine’deyken el yazım doğuda ve batıda icra edilirdi.” 3

Şia’ya düşman ve muhalif olan Ehl-i Sünnet fakihlerinden İbn-i Ebi Davut’un itirafı da çok önemlidir. Mu’tesim Abbasi hırsızın elinin nereden kesileceği hususunda Ehl-i Sünnet fakihlerinin görüşlerini değil de İmam Cevad (a.s)’ın görüşünü kabul edince, İbn-i Davut gizli bir şekilde halifeyi, “neden halife bütün saray zümresinin, komutanların, vezirlerin kâtiplerin huzurunda, meclisteki âlimlerin tamamını reddederek ümmetin yarısının İmametine inandığı birinin sözünü kabul eder” diye uyarmaktadır.1 Hatta Şiilik, Abbasi Devlet adamlarının ve komutanlarının arasında bile yayılmaya başlamıştı. Yahya b. Herseme naklediyor:

“Abbasi halifesi Mütevekkil, beni İmam Hâdi (a.s)’yi getirmem için Medine’ye gönderdi. O Hazret’le birlikte Bağdat’a geldiğim zaman, Bağdat Hâkimi İshak b. İbrahim Tahiri’nin yanına gittim. O bana, “Ey Yahya! Bu adam Allah Resulü (s.a.a)’nün oğludur. Mütevekkil’i de tanırsın. Eğer onu öldürmesi için Mütevekkil’i tahrik edersen Allah Resulüne düşman olursun” dedi. Ben de ona, “ben ondan iyilikten başka bir şey görmedim” dedim ve Samerra’ya doğru yola koyulduk. Oraya vardığımızda ilk önce Vasif Türkî’nin2 yanına gittim. O da bana, “eğer bu adamın saçının bir teline zarar gelirse beni karşında bulursun” dedi.3

Seyyit Muhsin Emin kitabının ilk cildinde bir grup Abbasi devlet adamını Şiilerden saymıştır. Bunlar, Abbasi Hilafetinin ilk veziri ve lakabı Âl-i Muhammed’in veziri olan Ebu Seleme Hilal,4 Mansur döneminin büyük komutanlarından olan Ebu Buceyr Esedi Basri, Harun Reşit’in veziri ve İmam Kâzım (a.s) tutuklandığında Şii olduğunu gösteren bir hikâyesi olan Muhammed b. Eş’as, Harun’un vezirlerinden biri olan Ali b. Yaktîn, Mehdi Abbasi’nin veziri olan Yakup b. Davut ve Memun zamanında Horasan Hâkimi ve Bağdat’ı fetheden kişi olan Tahir b. Hüseyin Huzai’dir. Bu yüzden Hasan b. Sehl onu Ebi’s-Seraya savaşına göndermedi.5

Kûfe kadısı olan Şerik b. Abdullah Nehaî ve Memun zamanında kadı olan meşhur tarihçi Vakidi’de Şia zümresindendirler.6

Şiilik, Abbasiler’in etki sahasında dahi öylesine yayılmıştı ki bu, Abbasiler için büyük bir tehlike sayılmaktaydı. Hatta Harun’un amcası Süleyman b. Mansur, görkemli Şii topluluğun öfkesini dindirmek için yalın ayak o Hazret’in cenaze merasimine katılmıştır.2 İmam Cevat (a.s) şehit olduğu zaman gizlice defin etmek istediler, ama Şiiler bundan haberdar oldu. On iki bin silahlı ve kılıçları kınından çıkmış olan Şii, izzetle ve ihtiramla İmam Cevat (a.s)’ın cenaze merasimini gerçekleştirdiler.3 İmam Hâdi (a.s)’nin şahadetinde de Şia camiasının çokluğu, feryat ve figanların ayyuka çıkmasından dolayı o Hazret’i evinde toprağa vermeye mecbur kalmışlardır.4

Abbasi Halifeleri İmam Rıza (a.s) döneminden sonra, Şiilerin öfkesine sebep olmamak için Masum Ehl-i Beyt İmamları’na saygılı davranmaya dikkat ediyorlardı. Bu yüzden İmam Rıza (a.s) Harun döneminde göreceli bir özgürlüğe sahipti. Bu yüzden Şiiler’in ilmi ve kültürel faaliyetlerini yönetebilmiştir. Hatta imametini açıklamış, takiyyeyi bırakmış, diğer fırka ve mezheplerin ashabıyla münazaralarda bulunmuş ve bazılarını da ikna etmiştir. Eş’ari Kummi naklediyor: “İmam Kazım (a.s) ve İmam Rıza (a.s) zamanında Ehl-i Sünnetin Murhibe mezhebinden ve Zeydilerden bir grup, Şiiliğe yöneldiler ve bu iki İmam’ın imametliğini kabul ettiler.”5

Bazı Abbasi Halifeleri Masum İmamlar (a.s)’ı gözetim altında tutarak kontrol etmeye çalışmışlardır. İmamları Medine’den getirirlerken, Şia yerleşim bölgelerinden geçirmemeye dikkat ediyorlardı. Bu yüzden İmam Rıza (a.s)’yı Kûfe, Cebel ve Kum gibi Şiilerin toplu oldukları yerlerden değil de, Memun’un emri üzerine Basra, Ahvaz ve Fars üzerinden Merv’e getirmişlerdir.1 Yakubi’nin nakline göre, Mütevekkil’in emriyle İmam Hadi (a.s)’yi Samerra’ya götürürlerken, Bağdat yakınlarına vardıklarında büyük bir topluluğun İmamla görüşmek için beklediklerini haber alırlar. Bunun üzerine beklediler ve şehre gece girip, oradan da Samerra’ya geçtiler.2

Abbasi döneminde Şiiler çeşitli bölgelerde ve çok uzak yerlerde yaşadıkları için Masum İmamlar vekâlet müessesesini kurdular. Kendilerine, Şiilerle irtibat kurabilmek için çeşitli noktalarda ve şehirlerde naipler ve vekiller seçtiler. Bu iş, İmam Sadık (a.s) zamanında başladı. Hilafet mekanizması Masum İmamlar (a.s)’ı amansız bir şekilde kontrol altına almaya başlayıp, Şiilerin İmamlar (a.s)’ına ulaşması güçleşince, vekâlet kurumu ve vekillerin rolü artıyordu. Tarih-i Asr-ı Gaybet’te şöyle geçer: Hepsinden önemlisi gizli naipler kurumunun takviye edilmesi ve yayılmasıdır. Bu müessesenin temeli İmam Sadık (a.s) tarafından atılmış, İmam Hadi (a.s) ve İmam Hasan Askeri (a.s) döneminde büyük bir hızla gelişmeye başlamıştır.”3

Üstat Pişvayi bu konuda şöyle yazar: İmamlar (a.s)’ın Abbasiler’in zamanında karşı karşıya oldukları kriz ortamı, Şiileriyle bağlantı kurabilmeleri için yeni bir yol arayışı içine girmelerine sebep olmuştur. Bu da vekâlet ağı ve değişik yerlerde temsilcilerin ve uzman kişilerin tayin edilmesi şeklinde kendini göstermiştir. Bu kurumun asıl amacı, değişik bölgelerden vekiller aracılığıyla humus, zekât, adak ve hediyelerin toplanması ve İmam’a verilmesiydi. Bunun yanında İmam’ın Şiilerin inanç ve fıkıhla ilgili soru ve sorunlarına verdiği cevaplarla, siyasi açıklamaları da İmam’ın vekili vasıtasıyla ulaştırılıyordu. Bu kurumun, İmamlar’ın hedeflerinin amacına ulaşmasında etkin bir işlevselliği olmuştur.4

Masum İmamlar (a.s)’ın vekil ve naiplerinin olduğu yerler; Kûfe, Basra, Bağdat, Kum, Vasıt, Ahvaz, Hemedan, Sistan, Best, Rey, Hicaz, Yemen, Mısır ve Medâin’dir.1

Şiilik hicri dördüncü yılda, İslam dünyasının doğusunda, batısında ve bütün noktalarında revaçta olup rüştünün ve yayılmasının zirvesine ulaşmıştır. Bundan önce ve sonra hiç bu kadar yayılmamıştır. Mukaddesi’nin belirtmiş olduğu İslam ülkesinin bu asırdaki Şii şehirlerinin listesi bunun göstergesidir. Bu yüzden Onun kitabından bazı alıntıları nakledeceğiz. Bir yerde şöyle demiştir: “Yemen, Mekke’nin bir bölümü ve Sahar’daki hâkimlerin çoğu Mutezili ya da Şii’dir.2

Şiilik Arap yarımadasında da oldukça yaygındı.3 Basra ahalisi hakkında da şöyle geçer: “Basra ahalisinin çoğunluğu Kadiri, Şii, Mutezili ve Hanbelidir.”4 Kûfe halkı da bu asırda Kenase hariç Şiiydi.5 Musul’da da birçok Şii bulunmaktadır.6 Nablus, Kudüs ve Umman’ın çoğunluğu Şiiydi.7 Fustat kasabasının yukarı kesimi ve Sendefa halkı Şiiydi.8 Sind topraklarında Miltan şehri Şia’dır, ezan ve kamette her kelimeyi iki defa söylerler.9 Ahvaz’da Şii ve Sünnilerin arasındaki keşmekeş savaşa varmıştır.10

Mukrizi, Âl-i Buye ve Mısır’lı Fatımiler’e işaretle şöyle yazar:

Rafızî mezhebi Fas, Şam, Diyarbakır, Kûfe, Basra, Bağdat, Irak’ın tamamı, Horasan beldeleri, Maveraünnehir, Hicaz, Yemen ve Bahreyn’de yayılmıştır. Bunlarla Ehl-i Sünnet arasındaki çarpışmaların haddi hesabı yoktur.1

Bu asırda Şiiler Abbasi hilafetinin merkezi olan Bağdat’ta çoğunluktaydılar ve Aşura gününde açıkça yas tutabiliyorlardı. İbn-i Kesir şöyle diyor:

“Şiilerin çokluğu ve Âl-i Bûye’nin de onların yanında olmalarından dolayı Ehl-i Sünnet bu merasimleri engellemeye cesaret edememiştir.2

O dönemde ortam Şiilerin çalışmaları için o kadar uygundu ki İslam toraklarının birçok yeri Şii yönetimi altındaydı. İran’ın kuzeyinde, Gîlân ve Mazenderan’da Taberistan Alevileri yönetimde olmuşlardır. Mısır’da Fatımiler, Yemen’de Zeydiler, Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’de Hemedaniler, İran’da ve Irak’ta Âl-i Bûye yönetimi ellerinde bulundurmaktaydılar. Gerçi, Mehdi, Emin, Memun, Mutasım, Vasık, Muntasır gibi bazı Abbasi halifeleri döneminde Şiilerin özgürlük alanları kısıtlıydı; ama en azından bu halifelerin döneminde, önceki zulümler azalmıştı. Yakubi’nin nakline göre Mehdi Abbasi mahkûm olan Talibiler ve Şiileri serbest bırakmıştı.3 Emin, beş yıllık hükümet süresinde arzu ve emellerinin peşinde koşması ve kardeşi Memun’la savaşından dolayı Şiilerle uğraşmayı ve onlara zulmetmeyi unutmuştu. Abbasi halifeleri Memun, Mutasım, Vasık ve Mutezid’in Şiiliğe sempatisi vardı. Ama Mütevekkil, Peygamber Hanedanının ve Şiilerin amansız düşmanlarındandı. Onun zamanında Şiiler kontrol altında tutulamamışsa da İmam Hüseyin (a.s)’in kabrinin ziyaretini engelliyordu.4

İbn-i Esir şöyle diyor:

Mütevekkil kendinden önceki Ali ve ailesine sevgilerini izhar eden Memun, Mutasım ve Vasık’ın düşmanıydı. Şamlı şair Ali b. Cehm, Ömer b. Ferec, Mervan b. Ebi Hafsa’nın oğlu ve Benî Ümeyye’yi sevenlerden Ebu Semt, Nâsibi ve Ali (a.s)’nin düşmanlarından olan Muhammed b. Davut Haşimi’yle oturup kalkardı. Bu şahıslar onun dalkavuklarıydı.1

Bu dönemde Nâsibi ve dinsiz şairler Mütevekkil’e yakınlaşabilmek için Peygamber hanedanına muhalif şiirler okumaya cüret etmişlerdir. Ancak Mütevekkil’in vasisi olan Muntasır, onun yönteminin tersini uygulayarak Şiileri serbest bırakmış, İmam Hüseyin (a.s)’in kabrini tamir ettirip, ziyaret yasağını kaldırmıştır.2 Bu yüzden o dönem şairlerinden Bahteri şöyle demiştir:

Ali size karşı Ömer’den daha yakın ve daha temizdir.”3



Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin