Bizim Dijital Matbaa 160x244 Şablon



Yüklə 325,26 Kb.
səhifə4/4
tarix29.10.2017
ölçüsü325,26 Kb.
#19523
1   2   3   4

İnsana Dair Ak Nutuk !
Mutlak bilgi, düşüncelerin bütün tarafları kızdıran, şaşırtan, dağılan aklı parçalayan çatışmasını azaltacaktır. Bununla birlikte mutlak bilgi (doğa felsefesi), bu çatışmayı çözerken doğanın savaşla yaratıldığını hatırlatacaktır da. O (doğa felsefesi) sana barışı sağlayabilmen için ruhunun ikili yapısına adaleti getirmeni, çatışmayı doğru yorumlayarak kefenin bir tarafına kendisini (doğa felsefesi), diğer tarafına da kendi buyruğunu koyarak, önce varlığının beyi olmanı öğütler.”
Bölüm 6

Ey İnsan!


Bilgi olmasaydı doğa hiçbir zaman hiçbir şeyi meydana getiremezdi. Yapabilmek, bilmek, istemek... İşte Tanrı bu üç ilkenin birleşimidir, bir başka deyişle Mutlak iktidar, mutlak bilgi, mutlak sevgidir.
Bilginin duyularından geldiğini, ancak bilgi haline getirenin akıl olduğunu bilerek kendini tanımaya başlamalısın. Önce kendini, sonra da doğayı.. Çekinmeden aynaya bakmalı, aynadakini olduğu gibi görebilmelisin. Kendi buyruğuna önce dürüst olarak ulaşırsın.

Zavallılığını, gülünçlüğünü, karmakarışıklığını bilmeli, kendinden ürkmekten korkmamalısın. Kendin olarak ezberlediğin, sana aktarılmış bilgilerden sıyrıldıkça, kendini bulabilirsin. Korkma, bu yeni bilgiler seni yıpratmaktan çok, güçlendirecektir. Sen, yavaş yavaş, kendi gerçeklerini ve paralel olarak, doğanın gerçeklerini bulacak, ortaya

çıkarıp, inceleyerek, bütün bunlardan seni kendi buyruğuna götürecek yeni sonuçlara varacaksın. Bakışlarını önce gökten yere indir, yerden de aynaya çevir. Çünkü o ayna, bakmasını bilenlere her şeyi olduğu gibi gösterir.
Bilmek istiyorsan, sormaktan vazgeçerek deneyimle. Çünkü deneyin mihengine vurulmamış bir düşünce, hiçbir zaman senin ihtiyacın olan bilgi olmayacaktır!

Ey İnsan!


Bil ki, gün birdenbire doğmaz ve aydınlığın, karanlığının içindedir. Sen tek’in yalnızlığını hedeflemiş yetenekli varlık! Önce barışı sağlamalısın. O öyle bir barış olmalı ki seni (tek)öz-üstü olabilmenin bilgeliğine ulaştırabilsin. O öyle bir bilgelik olmalı ki, seni önce kendi evreninin yalnızlığında hazmetsin. O öyle bir yalnızlık olmalı ki, dengenin tatmin olmuşluğuyla senin birey olmanı sağlasın. Tüm bunlar için, tıpkı gökyüzünün yaptığı gibi aydınlığını, karanlığının içinden süzerek kendi buyruğuna ulaşmalısın.

Çünkü insan düşüncesinin yeniden doğuşu (bireysel rönesans) ancak bilerek gerçekleşebilir. Ve zaferin için, yeni bir insan olarak bilmeyi kendi değerlerinle önce bir zevk haline dönüştürmelisin.


Sen! Yeni insan;

Her türlü iç ve dış etkiden kurtulmuş, kişiliğini bulan ve insanlığa güvenen yepyeni bir varlıksın.

Irk, kavim, parti, lonca ve aile bağlarından kopmuş, olabildiğince özgürsün.

Türkiye'de doğduğun halde Türk değilsin. Vatanın bütün dünya.

Bağlı olmak zorunluluğunu duyma.

Başkalarına benzemeye değil, benzememeye çalış.

Dünyaya, ortak bir görüşle değil, objektif bir bakışla bak.

Düşün


Bağımsız ol.

Yalnızlığında yaşa. Bil ki yalnızlığın sevmeye engel değildir.

Kendini yaşayarak, geliştir. Çok yönlü ol. Doymak bilme.

Sonsuz bir sevgi duy, çevrendeki her şeye kendini bütün varlığınla ver. Bunu önce kendin için yap. Tüm eylemlerini sen yapabildikçe hedefinde başarılı olursun. Tüm yaptıklarından zevk al.


Ancak böyle kendi kendini bulabilir, insan olmaya, insan-üstü olmaya, gök-üstü olmaya, tanrı olmaya, tanrı-üstü olmaya doğru gelişmeye, sivrilmeye başlarsın…

Bir doğa yorumlayıcısı olarak, mutlak bilgiyi akış halinde gözlemlemeye başladığında, bilginin sende, algına göre farklı farklı anlamlar bulduğunu görmelisin. Aklın, artık inançtan ayrılmalı. Dikte yalancılığını keşfedip, onun bağlı bulunduğu mutlak fikre ulaşmalısın. Erdemsizlik de, erdemlilik gibi, Tanrı işidir. Ve senin doğan, merhametin yanında, azap ve gazabı da barındırmaktadır. Buna göre Yaratıcının en büyük mucizesi olarak, var olan senin içinden gelen dayanılmaz bir güdüyle işlediğin günah, nasıl bir erdemsizlik olabilir ki. Hata yapmamak için, sana şimdiye kadar dikte edilen bilgiyi, mutlak bilgi ve kendi buyruğunun eleğinden geçir. Çünkü iyilik ve kötülük insan aklına özgüdür. Dayanılmaz şekilde talep eden güdülerini, kendi ölçün ve ulaşabildiğin bilgeliğin ölçüsüyle ölçerek, kendi doğanı doyuracak kadar kontrol altına al. Unutma sen, yaratıklar arasındaki aracısın. Duyularının keskinliği, aklının sorgulaması ve algının göz kamaştırıcılığı ile doğanın yorumlayıcısısın. Sen zaman dışı değişmezliğin sırrıyla, zamanın akışının orta yolunda oturan; Kendi altındaki varlıkların beyi olmakta yüceliğe yakın olmakta senin elinde.

Sen sana verilmiş hediyeleri yok edip sindiren değil, tüm yeteneklerini ölçüsüyle kullanabilen bir hükümdar olabilmelisin.
Ey İnsan!
Tüm yönetim biçimini geçmişinden ve törelerinden aldığını iddia eden, fakat tüm kurnazlığıyla, özgür iradenin esareti için, korkakça oluşturulan kurallardan ibaret olan birilerinin yasalarıyla yönetildiğin milyonlarca yıl boyunca, sen( insanlık) kendi başına doğru yolu bulamadın! Çektiğin tüm acı bundan kaynaklanmaktadır. Çünkü gelenekselliğin, her zaman herkese değil, kalabalığın fikrine adil olan bir doğası vardır. Kendi buyruğunu oluşturamayacak kadar özgürlüğü örselenmiş, ”düşüncenin” oluşturduğu hangi kalabalığın adaletinden söz edilebilir ki?
Bu fikirden yola çıktığımda bilmelisin ki; Gelenekçiliğinin hükmüyle yönetilişin, öyle iddia ettiğin gibi hiç de adil değil. Tersine, sorgusuz ve bilinçsizce seni onayan yandaşlarını güçlendirerek, kişiselliğine, çıkarlarına ters düştükçe adaletinden kısan, egosal, bozucu içgüdülerinin yozlaşmasıyla baştan çıkmış kurallarını düşünmekten arındırılmış, (saf ve temiz (?) )diğerlerini aldatmak amacıyla kutsal değerlerle ambalajladığın bir erdem(sizlik)ler dökümüdür sadece.
Bu iradesi çalınmış yönetimden kurtularak, geleneklerine bağlı olabilmek için, geleneklerini bugünden tekrar ele alman gerek. Yozlaşmanın bulaştırdığı mikrobu, tüm geçmişinden, tüm deneyimlerinden silmek ne kadar zorsa, yanlışı en doğru mertebesinde yaşatarak, yargılayıp kararlar almak ve uygulayıp yönetmekte o kadar zordur.

Sıradan ya da sıra dışı yaşantında, adil bir yönetici olmak ne de büyülü bir hal değil mi? Buram buram leş gibi egondan ve birilerinin sana öğrettiği, yalnız ayakta duramama ödlekliğinden, kendi kendine karar alan dirayetine geçmeye can atıyorsun!


Her şeyden önce kendine dönerek, neden, niçin sorularını hem geriye, hem ileri bakarak soran bir yönetici olman gerekli, bunun içinde adil olmalısın. Ve adalet tek başına bulunabilecek bir kavram değildir. Bunu düşündüğün ilk anda adil olmaya başlamışsındır. Çünkü tüm yönettiklerinin katkısına ve onayına ihtiyacın vardır. Yönettiğin bir diğerinden daha fazla bir şey verilmemiştir. Hepinizin bütününüzden beslendiğiniz kaynak aynıdır. Tüm evren yaratıklarına bahşedilen her ne varsa, hepsinden birer pay..

Bu bilinçle, bilinçler yaratarak, hepinizin ortak anlayışından inşa edeceğiniz bu yapının sağlamlığı için, tüm yaşamın gücünü önemseyerek hareket etmelisin. Böylece, kendini yozlaşmadan uzak tutacak olan, kişisel buyruğunu bulmanı sağlayacak kadar özgür düşünebilecek, bunu ifade ederek de, yozlaşmanın ana sebebi olan kişisel çıkarın dışında davranarak, bütünsel denge için yapıyı oluşturabilmiş olacaksın.


Çünkü;
Ancak, kendi buyruklarını bulmuşların, özgür iradelerinden yaratılmış bir toplumun davranışlarının, deneyimlemeleriyle geleneklerini, törelerini yaratabilirsin.

Birey olabilmişlerin, kalabalığına toplum denmelidir. Ve ancak böyle bir toplum yönetilebilir.


Ödevin, insanlığın en yüksek anlamda kendine döneceği, geriye bakacağı, ileriye bakacağı, rastlantının, toplumun yarattığı egosal önderlerin boyunduruğundan kurtulup, niçin, neden sorularını bir defada toptan ortaya koyacağı o doğuş için, ölüm anına, kendini ve yönetiminde olanları hazırlamak olmalı…
Evet, en az senin kadar bende farkındayım ki, tüm aktarılmış diktelerden, zorlatılmış kavramlardan sıyrılmayı becerebilecek kadar zeki ve cesur olan bu hamleyi yapabilmek için bir fikre ihtiyacın var. Kendimden örnek istersen verebilirim sana, çünkü diğer tüm aktarımlarım seni kendinden uzaklaştıracaktır. Seni, kendi buyruğunu bulmaktan alıkoyacak olan özgür düşünceni her engellediğim an, bende bir ahkam kesici olurum. Kendini bundan koruyarak başlamalısın bu savaşına…
O halde, barut kokuları eşliğinde kişisel egoların muhteviyatıyla hazırlanmış ideallerin, kendinden önceki örnekleri gibi yozlaşmaya meyilli olan yönetim biçimini yürütmekte, bilinçlenmeyi, kendi ihtiyacı doğrultusunda gerçekleştirebilmiş bilinçlerin oluşturduğu bir toplumu, kendi buyruklarının karar verilmiş deneyimleriyle gelenekselleştirdikleri adil yönetime dahil olmakta, senin elinde…

İnsana Dair Kara Nutuk!
Önce, en güçlülerimiz birbirleriyle başkalarının toprağında didişmeye başladı. Sonra toprak isyan etti ve sırtından atıverdi onları. Ekoloji ve biyoloji kenetlendi; büyük bir ateş yakıldı dünyanın merkezine. Tüm dengeler değişti. Bunun yanlış olduğunu düşünen herkes çığlık çığlığa can verdi. Hiçbirimiz bu şekilde sefilce yok olacağımıza ve bunca gelişmişliğe rağmen bu kadar büyük bir barbarlığın ortasına düşebileceğimize inanamıyorduk. Ateşe düşmeden önce onlardan biriyle göz göze geldim. Onlar barbar değildi. Bugüne kadar tek bildiğimiz şey, eğitmek iddiasında olduklarımızı barbarlaştırmak, onları hayata hazırlar gibi yaparak hayat karşısında silahsız bırakmak ve tarihin verdiği tüm dersleri reddederek kendi yarattığımız imkanlarla yaşamayı imkansız hale getirmekten ibaretti… Onların barbarlaşmasını biz sağlamıştık. Şimdi sadece ruh - fizikle birleşerek aşağılanmasının intikamını alıyordu. Bizler umursamazlığımızdan dolayı suçluyduk ve yarın olması beklenmeden, bizi yutacak olan dehşete şimdiden gömülüyorduk!”
İnsan’ın İtirafı!

Bölüm 6

Hey Ölümlü!


Başına gelen her şey uzun süredir öngörülmüştü. Senin kayıtsız şartsız takip ettiğin efendilerin bu dünyanın kendi hoyratlıkları sonucu mahkum edildiğini zaten biliyorlardı. Dünya çok istese de insanın kalbi değişmedi. O ki, derin ve karanlık bir deniz olarak, işlerini acımasızca çözdü, vicdanına kabul ettirdiği kadar. Senden çok azının duyarlılığının ışığı yansıttığı, o aydınlık yüzey haricinde, kalbin hep derin, karanlık bir uçurum oldu. O derin mavinin, o uçurumun tenhalarında yaşayan kibrinin, en güçlü olma sevdasının günahlarını çekmeye başlayacaksın artık. Çünkü, sistemine kendini de kurban ettiğini hiçbir zaman fark edemedin. Sen, doğadan parçalayarak, ona tekrar kendisini kustun. Hiç tükenmeyecek gibi. Şimdi izin ver doğa intikamını alacak. Ve seni her zaman iştahlandıran ölüm zevki, tüm gelişim fikirlerinin de sonu olacak. İçine gömüldüğün kaosunda, binyıllardır kendini onayladığın otomatik sistemin, artık ölümü onaylayarak kendini kapatmaya başladı.
Hey Ölümlü!
Ne açlıktan, ne ırkçılıktan kaçabildin şimdiye kadar. Bir güç bahçesinin etrafına dal taşak yayılmış çirkin insanların kompleksleriyle yarattıkları,
..üstün olma çabalarının eseri olarak açlıktan öldüler bahçenin hemen yanında aşağılık güzel insanlar yine dal taşak yayılarak.
Sen ise, sanayileşmenin (gelişme yalanının yapay maddi mutluluğuyla) kendini tatmin etmekte olduğu ilgisizliğine kanarak görmezden geldin. Sen güçlülerin yanında, sokakta yönünü kaybetmiş süklüm püklüm dolaşan bir bahtsız olarak gördün kendini, suçsuzdun, yapabilecek hiçbir şeyin yoktu, mecburdun!

Ancak merak etme tatlı uykun, yakında acılı bir kabusun tam ortasında uyanmanla noktalanacak. Ahlak adına sürekli kurban etmeyle şekillenen, kanla yeniden güç kazanan otoriter savaşların zalimliğinde. Varlığını sürdürebilmek için kök kazımak adına kendin olmadan kendiliğinden vazgeçmek zorunda kalarak.

Ah Ölümlü!
Hiçbiriniz birbirinizi affetmeyeceksiniz. Hep birbirinizi yenme umuduyla birbirinizi yenerek yıkım ve kaosun zeminini hazırlayacak, o son gece öncesinde gerçekten de çok güçsüz düşeceksiniz.
Hey Ölümlü!
Hiçbir iktidar veya kutsalla sıvanmış otorite, biyoloji veya ekolojiye üstün gelemez.

Onların kimyası, dengesizce dağılmış gücün göz boyayan zenginliği veya hipnotize edici vaazların ağız sulandıran vaatlerinden anlamaz. Varlığının tehlikeye düştüğü anlarda, onlar gibi ruhsal veya zihinsel mastürbasyon yerine, doğrudan ilişkiye geçerek tüm kaynaklarını kullanır ve tehlike sonrası tek hakim olarak zafere ulaşır.


İşte, ekolojinin gözüne soktuğun metal çomak kadar gözünü oyacağı ve aşağılayarak ruhuna tecavüz ettiğin, aç bırakarak ölüme terk ettiğin biyolojinin, götünden girerek bağırsağını sökeceği o zafer çok yaklaşmıştır. Bunu zalimce göremeyecek kadar zalim olduğunu, sakın unutma…

Hey Ölümlü!


Yok olma ruhu her şeyi istila edecek. Ve hepiniz zevkle gömüleceksiniz dehşetinize. Hayal kırıklığına uğradığınız bu yok oluş sürecinde, sizi buralara sürükleyen devlet başlarınız, kaos ve yıkıma köle olan sizleri kurtaramayacaklar. Umutla beklediğiniz her yeni yarına ulaştıkça, o çok güvendiğiniz yalancı hümanizmanızın hiç olmadığını fark edeceksiniz. Uzlaşma yerine, hep yeni bir kaosla uyuttuğunuz her yeni neslin, sizin düşündüğünüz kadar eğitilmemiş olduklarını görecek, onların çaresiz barbarlığına boyun eğeceksiniz.

Hey Ölümlü!

Kapalı bir küre içinde kaynayıp coştun. Seni kapandığın o kürenin içinden ancak böyle bir felaket çıkarabilirdi. Şimdi yarattığın bu gerçekliğin dehşeti içinde, o çok güvendiğin gücünle erkek bilincini, kadın hırsını yitiriyorsun. Korkak, cinsiyetsiz bir zalim olan seni, tohumlarının işlevsizliğiyle boğmaya geliyor ölüm!

İnsana Dair Ak Nutuk !
O halde, yaşamın güzelliğini görerek devamını sağlamak adına samimi bir şekilde çalışarak öncelikle kendi varlığına hizmet etmekte, kendine karşı dürüst olarak var olmanın kıvancı, kendine saygın ve uğraşınla kazandığın bilgeliğinin buyruğuna uyarak bulduğun doğruyu uygulamak ve ölümlü bilincinden sonsuz hayatın ölümsüzlüğünün bilgeliğine ruhun ve tüm ruhların bağlı bulunduğu kendisinden başka hiçbir şeyin olmadığı özün yalnızlığına ulaşmak ta senin elinde”

Bölüm 7

Ey İnsan!


Senin mutluluğun kendini tanımak olmalı. Önce insan olmanın gerekliliğini unutmadan insan-üstüne ulaş, oradan gök-üstüne oradan öz ve öz-üstüne…

İnsan olmak için önce yolunu çizmelisin!

Sen, seni insan etmek istemezsen, kimse senin için bir şey yapmayacaktır.

Hangi sahada olursa olsun senin başarın, kararına bağlı ve kararının kesinliği gücündedir.

.

Sen, kesin bir karar verdikten sonra öz güvenin gelişmeye başlar. Gelişim, güçlenmektir gerçekte. Ve bu güç seni başarma hırsıyla dolduracaktır. Öz güven, kişinin kendi kendisini takdir edebilmesini sağlar. Ardından, hedefini hatırlayarak iddianı harekete geçirirsin ve kendine has bir şekilde senin bulduğun sonuç ile harekete geçerek başarılı olabilirsin.



Sen; Yeni İnsan;

Bütün güçlerini bir hedefe yönelt ve sonra o hedefe ulaşmak için gerekli olan her şeyi yap. Merak etme bu gerekli olanları da sen düşüneceksin. Ve sen, kendi buyruğunu, hayvani veya bitkisel tohumların tatmininden çıkmadan oluşturamazsın.

Hedeflerine ulaşmak için her türlü zorluğa göğüs gerdiğini fark et. Bilme ve yaşama durumunu başardığın, her anı için soluklan mutlu ol.

Başarına seyirci değil yarışla ulaşacaksın. Kendinle yarışırken, bütününle dostluğu elden bırakma.

Sen, kendi derinlilerindeki buyruğunun, cevherinin farkına varıp onları açığa çıkardın. Kendi gerçeklerini ve benliklerini anlamayı, hedeflemiştin bu uzun yolda,

tüm güçlerini harekete geçir, unutma senin amacın yalnızca, insan yeteneklerinle insan olmayı başarmak değil.

Sen, öncelikle hayatını güven üstüne kur ve güven hırsın diğer tüm tatminlerinden fazla olsun. Unutma bitkisel ve hayvani olan ve insan bedeninden fark etmeksiniz yaşayan çok fazla yırtıcı var…
Hiçbir şeyi el ucuyla tutma, yüzden değil özden uzattığın elin, sana tüm bilgiyi aktaracaktır.

Ve bütün varlığını, bağımsız ve özgür yaşa.


Ey İnsan!
Yeni İnsan veya insan olabilmiş insan nedir diye sordun mu kendine?
Benim yaşam kıymetim, bana göre bütün dünyanın tümünden daha kıymetlidir, milyonlar, milyarlar benim yaşam şerefimin zerresine değmez diyen, yaşamı bir bütün olarak kabul edip, yaşama şerefini, kainatta her şeyin içinde tutarak, onu hiçbir şeye feda etmeden yaşama azim ve kararında olan ve hiç sapmadan ciddiyetle bu çizgide yürüyendir.

Gerçeklik yolunda ciddiyet ve devamlılık esastır. Kim şerefli insanlık hedefinin yolunda devamlı ise, kim söylediklerini kendine uyguluyorsa, kim gerçekten kendisini yetiştirmek çabasına düşmüşse o’dur gerçek insan… Ve o, önce kendine güven duyan, ve güven duyulandır.


Ey İnsan!


Sen;
İç dünyasına ciddiyetle eğilen, kişilik bilgisini öğrenmeye koşup kişiliğini yüceltmek hırsına düşen, eksikliklerini görebilecek kadar aldatmadan arınmış kendini tüm çıplaklığıyla dosdoğru bir şekilde görecek samimiyete sahip ve kabul edip tamamlamaya adamış olan, gayretli ve gayret aşılayansın.
Ey İnsan!
O halde, hayatın en kıymetli varlığı olduğunu bilerek, kendine dönmek, kendi görevini gerçekleştirmek için sakince ilerlemekte, her anını kendini yetiştirmek, geliştirmek için değerlendirmekte, hiçbir şeyin huzurunu bozmasına izin vermeyecek kadar kendinde olan, kendi buyruğunu yaşayan ve uyanık olmakta, hedefine ilerleyenin yalnızca kendisi olmadığını bilerek başkalarına yaşantısı ve direkt müdahalelerle yardım eden ve onlara değerli olduklarını hissettirerek bilincine, manevi hazzı (sevgi) katabilenlerden olmakta, karşına çıkabilecek sorunlarla boğuşma enerjisine kendi bilinciyle sahip olarak, imkansızın altında ezilmeyen, olumlama yetisi gelişmiş bir düşünce yapısına sahip olmakta, yaşamın güzelliğini görerek, devamını sağlamak adına samimi bir şekilde çalışarak, öncelikle kendi varlığına hizmet etmekte, kendine karşı dürüst olarak var olmanın kıvancı,

kendine saygın ve uğraşınla kazandığın bilgeliğinin buyruğuna uyarak bulduğun doğruyu uygulamak ve ölümlü bilincinden sonsuz hayatın ölümsüzlüğünün bilgeliğine, ruhun ve tüm ruhların bağlı bulunduğu, kendisinden başka hiçbir şeyin olmadığı, özün yalnızlığına ulaşmakta senin elinde,

Ve ruhunun bilgeliğiyle tüm geliştirebildiklerin……… de…

İnsana Dair Kara Nutuk!
İnsanlara kendi elleriyle başlattıkları ve büyük bir bilinçsizlik ve acımasızlıkla sürdürdükleri bu yıkımı anlatabilseydik, hiçbir şeye umutları kalmazdı ve hiçbir şeye inanmazlardı. Tohumlarını çoğaltmayı derhal reddederlerdi. Bu kalabalığın yarattığı kaos’a bir çözüm olarak evrensel nüfus azalması ve yetiştirilecek yeni bilinçli kuşaklar ile bir-iki kuşak sonra sorunlar çözülmeye başlanabilirdi. Ancak hiçbirimiz pembe tablo’yu geviş getirerek izlemekten vazgeçmedik…Ta ki yok olana kadar!”


İnsan’ın İtirafı!

Bölüm 7

Hey Ölümlü!


Kaostan veya ölümden önce zaman kazanmaya çalışan efendilerinin dosdoğru gitmekte olduğun felaketi engelleyemeyeceklerini görebiliyorsun değil mi? Kökünü kazıma politikaları güderek geliştirdiğin teknolojin, yapay bir zeka bilinciyle, sen ve ırkın üzerinde görevini tamda programladığın şekilde yerine getirecek.
Üstelik doğada işin içine karışarak yok olmuşluğunun öfkesiyle yer alacak mecburiyetle bu felaketin içinde. İnsandan bunalmış olan dünya aşırı kalabalık canlıların yükünden kurtulacak. Gelecek yalnızca yenilgini yazacak, harabelerinin ortasında toplanacak eğer hala varsa senden geriye kalanlar.

Hey Ölümlü!


Kimseye gerçeği söylemedin. Sözde din bilimcilerin yavan laflarıyla hepinizi asla anlamadığı ve tanımlayamadığı aynı şeyleri tekrar eden, geviş getiren bir kalabalığa çevirdiler. Bu sersemliğiniz yüzünden dinleri veya ilahi halleri yaşamaya çalışanlar sanrılı birer sapkın yarattılar kendi fikirlerinden gelenler üzerinden. Doğru olan kalmadı, yanlışa doğru diyenlerle bunların karşısında olan bir takım arasında ki bir ikilik savaşına yenik düştünüz. En yetkin zekalarınızın bile hali içler acısı, bu kaos ve leş kokuları içindeki dönemde çözüm için kimse bir şeyler düşünemedi. Tüm sistemleriniz parçalanmaya başladı, alternatif ana fikirden uzak düşüncelerle mezhepler ve inanış satıcılarının tuzağında yok olup gittiniz. Dini bir düzen öğesi olarak kavramış, asıl anlamlandırması gereken imanı bulacak samimi aydınlık ruhlar gelene kadar tarihinizde karanlıkta kalmış olan yok olmuşların kaderi için çırpınıp durdunuz. Nafile vaazların, ayakta uyutan birer masal olması gerçekliğinden başka bir şey sunmadı hiçbir zaman sizlere. Şimdi başarısızlığınızı, tüm aldattıklarınıza itiraf etme zamanıdır.

Ne kadar çilekeş taklidi yapsa da tüm alimlerin, bilginlerin, yalnızca yaşamlarında entelektüel konforu sağlamak için egolarını sana ve ırkına pazarladılar. Yaşamakta olduğun bu kaosun suçlusunu ararken, bu kadar aşağıya düştüğünüzü ne zaman göreceksin.


Hey Ölümlü!
Sen, hiçbir zaman inandığın gibi daha iyiye, daha güçlüye, daha doğruya, doğru bir gelişme gösteremedin. Senin tek yaptığın ilerleme olarak adlandırdığın, süratli bir yok oluşa zemin hazırlamaktı sadece. İlerleme, ileriye doğru gelişme, yükselme, güçlenmeydi. Bu çok modern bir düşünceydi elbette. Fakat yücelmeyi hiç barındıramadı içinde, hiçbir zaman beceremedi. Yükselen her ne ise, daha fazla alçalttığının üzerinde güçlenerek gelişti. Bu umursamaz büyümenin, uyum içinde devam etmesini nasıl bekleyebildin. Bu ilerlemeyi başlatan zekan, yanlış gideni göremeyecek kadar yetersiz miydi, yoksa tüm yargıların bencilliğin adaletinden mi süzülerek anlam buldu. Güçlü olarak yalnızca sen suçlanmamalısın tabi. Bir canlı, bir tür, bir birey, içgüdülerini yitirmiş, kendi değer yargısını türetememiş bir durumda zararsız da olsa, ona sunulanın altında ezilip onu kabul ediyorsa o da kesinlikle suçludur. Cesur olamayışı ve güçsüzlüğü dolayısıyla o da en az yok eden kadar yozlaşmıştır.

Ancak sonsuza dek ahmak olunamayacağını, şimdi bir de bağışlanamaz duruma düştüğün şu halinle artık anlamışsındır umarım.


Hey Ölümlü!
Kaos ve yok oluşun ardından, insanlara “şey” lerden daha ender rastlanan o zamanlar geldiğinde, bugün kültürlerini ve yaşayışını yok ederek aynılaştırdığın tüm uluslar ve aynı zamanda kendine haslığını kaybettiğin için, yabancılaştıklarına pişman olacaklar. Sen, tüm uluslar ve yıkım sonrası senin izin arayacak olan, neslinden gelen talihsizler. O zaman, onlardan, evreni senin mezarının üzerine yeniden inşa etmelerini nasıl bekleyeceksin? Tarihin boyunca, sana el uzatmış kurtarıcılarının, hepsinin bir araya gelmesinden oluşmuş bir kurtarıcı olabileceklerini mi sanıyorsun. Hatırla, kurtuluş için,- hükmeden azınlığının konforu adına- yükselen şehirlerinin duvarlarından tuğla eksiltmen lazım diyen kurtarıcılarının neler yaptığını. Sen değil miydin barış için yok eden. Evrenin uyum tuğlalarını yerinden birer birer söküp atan. O zaman geldiğinde kimin seni diriltmesini veya bu mutlak sondan kurtarmasını bekleyeceksin, ya da hangi uyum için.,.

Hey Ölümlü!


O gece geldiğinde; Artık geriye bakman için bir sebep yok. Geride bıraktığın aydınlıklar söndü. Fikirlerin ve onların yarattığı yaşamının eseriyle baş başasın. “Delilik!”

Ve deliliğinle yarattığın mükemmel sisteminin sana sunduğu mükafata tüm teknolojinle ulaşıyorsun. “Ölüm!!”

Bundan sonra yalnızca ortak ölçüsüzlüğünün insafına kalmış durumdasın. Şimdiye kadar yağmaladığın uyum kadar seni lime lime edecek bir ölçüsüzlüğün insafına. Artık ne kendine ne de oluşturduğun sistemlerle hükmettiğin diğerlerine hakimsin. Beraberce kaybettiğiniz yolun sonunda ki intikam bekleyen celladınıza doğru sakince yürüme vakti. “Ateş!”

Şimdi dünyayı en de insanileştirdiğini düşündüğün bu gelişmişlik anında iflas ediyor doğa senden kaçarak seni cezalandıracak seni, kaçtığı kadar ondan bir gücün altında ezerek aynı zamanda.

Zalimlik olarak adlandıracağınız bu kaos ve yıkımın sebebini bari yok olurken düşünün, doğa seni yıkıcılıktan kurtarmak için yok ediyor….

Onun bu yüce davranışına saygı duy ve kendi ellerinle hazırlamış olduğun ölümün yıkıcılığından kaçmak yerine safları sıklaştırarak son bir cesaretle üzerine üzerine yürü..

Ancak dünyayı bu şekilde kanınla buladığında, gece yerini neslinden gelecekler için gündüze bırakacaktır.

Hey Ölümlü!


Her şeyin parçalandığı geceye giriyorsun.
Dünya acının ve vecdin çığlıklarıyla dolacak, içinden en safların aşağılanmaktan kurtulmak için birbirlerini boğazlayacaklar. Boğazlananlar, boğazlayanlardan müteşekkir kalarak.

Ve herkesin önünde son bir tercih kalacak “can çekişme!”

Seni bu sona hazırlayan herkese gösterdiğin hoşgörü’nün tembelliğinin bir aldatmacısı yada korkaklığına bir kılıf olduğunu fark edeceksin. Duyduğun saygının ise ezberletilmiş bir sayıklama.

Artık; Cehennem ateşine gömülmek üzere olduğun son anlarında senden esirgedikleri yolları düzleştirerek seni ölüme götürenleri, ölüme yollama vakti.

Sonra, bunun son olması için dua etmeye başlayacaksın… Mutlu bir ölü olarak!
Emin ol ki sonunda içinizden kalacak olanlar, bu dünyayı harabelerin ortasında yeniden düşünmek zorunda kalacaklar…


Son Söz:
Ey İnsan

İnsanüstü bir çaba sarf etmekten hiç bahsetmedim. Bundan sonra da bahsetmeyeceğim. Şimdiye kadar dinlediklerinin tümü gerçeküstü hayalci birer felsefi metin gibi gözüküyor olabilir. Ancak; Bunlar yalnızca bir reçetedir. Tüm ..üstü halleri açıklamaya çalışan kelimeler, insan bütününün bir şey için uğraşması değil, yalnızca hatırlayarak algılamasının üzerinde durmaya çalışan reçete ve rehber çalışmalardan derlenmiştir.

Ve bu reçetenin kaynağı da algı üstü bir memba değil yine insanların diğer insanlara farklı yollarla açıklamaya çalıştıkları metinlerinden yola çıkarak, insana değerini anlatmak için çırpındıkları bilincin eserleridir. Yanıldığını veya aldatıldığını düşünüyorsan seni aldatanlar bunları daha önce düşünemediğin ve en doğrusunu bulamadığın için başta sen ve sana yardımcı olmaya çalışan ben de dahil ırkından olanlardır.

İnsanlar artık kendilerinin ve dünyanın değerini sezmeye başlamışlardı.  İçinde yaşamak zorunda oldukları bir dünya vardı. Kaçınılmaz olan durum ise bu dünyanın tüm iyi ve kötü yanları ile kabul edilmesiydi. Ama yeryüzünde iyilikten çok kötülük vardı. Temelden kusurlu olan dünyanın kusurlu olmasının nedenlerini ortaya çıkartacak koşullar henüz gerçekleşmemişti. İnsanlar gereken bilgiden yoksundu. Bilimler dünyayı daha az kusurlu ve daha özgür bir yer yapmaya yetmiyordu. Bilim yerini bilimdışı düşçülüğe bırakmıştı. Artık özlenilen dünya hayal gücü ile biçimlenecekti.”




Yüklə 325,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin