BöLÜm I aydin iLİ ve ekonomiSİ



Yüklə 2,24 Mb.
səhifə24/38
tarix09.02.2018
ölçüsü2,24 Mb.
#42475
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   38

4.2.9.2.3 Teknik Etüt

“Teknoloji bir toplumun gereksinimi olan hizmet ve ürünlerin üretimde kullanılan her türlü bilgi, yöntem ve ekipmanının tümü olarak tanımlanmaktadır. Teknoloji deviniminin en can alıcı sırrı sunulan her ürün ve/veya hizmetin, yeni talepler doğurması böylece sonu gelmez bir yenilenme ve gelişme sürecine girilmesidir. Bu öylesine kontrol edilemez bir gelişmedir ki gelecekte, örneğin 150 yıl sonra toplumların taleplerinin neler olabileceğinin kestirebilmek çok güçtür. Teknolojik gelişme teknolojinin ilerlemesinin doğal bir sonucudur. Bu ilerleme genellikle mevcut ürünlerin üretilmesinde kullanılan yöntemler, yeni ve değişik özelliklileri olan ürünlerin yapılmasını sağlayan yeni tasarımlar ve yönetimde yeni tekniklerin organizasyonu şeklinde gösterilir” (Öcal et al, 1992 : 138).


Bir yatırım tesis edilirken; kullanılacak teknolojinin seçimi yukarıda açıklanan nedenden ötürü büyük önem taşımaktadır. Yatırım projeleri hazırlanırken yapılacak bu teknik etüt çalışmaları genellikle kurulan bir mühendisler takımı tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yatırım projesinin teknik yönden incelenmesi, mal ya da hizmet üretecek bir işletmenin, nitelik, maliyet ve zaman bakımından kurulmasının mümkün olup olamayacağı; kurulacak işletmede istikrarlı bir şekilde üretim yapılıp yapılamayacağı; piyasanın kabul edeceği asgari kaliteye sahip fakat yine piyasanın kabul edebileceği satış fiyatından, girişimciye yeterli miktarda kâr sağlayacak kadar düşük maliyetle mal ya da hizmet üretip üretemeyeceği konularını etüt etmektedir (Bayar, 2000 : 164).
Özellikle rekabetin yoğun olduğu sektörlerde, işletmeler hayatlarını sürdürebilmek için son teknolojik gelişmeleri iyi bilmek zorundadırlar. İmâlat sanayi, bankacılık, inşaat, lojistik ve deniz taşımacılığı gibi sektörler değişimin süratini yakalamalıdır ve oluşturulacak işletme stratejilerinin bu değişimle aynı şekilde oluşturulmalıdır. Bu stratejilerin en önemlilerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: (Knott, 1997 : 15).


  • Üretilecek ürünle pazara nüfuz etme,

  • Mevcut ürünlerin yanında ürün çeşitlendirilmesine gitmek,

  • Mevcut ürünlerin sürekliliği için temel üretim süreçlerinin kolaylıkla yenilenebilmesi.



4.2.9.2.3.1 Üretim Teknolojisinin Seçimi

Üretim teknoloji seçiminde bir çok faktör etkili olmaktadır. Bu faktörlere göre seçilecek üretim metodunun tanımlanması gerekmektedir. Ayrıca üretim sürecinin gerektireceği teknik eleman ihtiyacının belirlenmesi zorunludur.


Üretim teknolojilerinin seçiminde karşılaşılan en önemli sorun, farklı üretim teknolojileri arasında seçim yapmaktır. Esasen üretim teknolojisi seçimi, değişik girdi bileşimlerini kullanarak aynı çıktıyı üreten seçenekler arasında tercih yapma işlemidir (Emiroğlu, 2002 : 150).
Üretim teknolojisi seçiminde en etkili faktörlerden bir tanesi projenin temel girdileridir. Bu girdilerden hammadde ya da yarı mamul, teknolojinin seçiminde önemli rol oynamaktadır. Özellikle, ithâlât darboğazı olan ülkelerden hammadde tedariki çeşitli şekillerde sınırlandırılmış olabilmektedir. Bunun yanı sıra, tercih edilen hammaddeler çeşit ve nitelik farklılığı dolayısıyla, öngörülen üretim sürecinden daha farklı üretim sürecine ihtiyaç duyabilmektedir. Bunun yanı sıra, emek ve sermayenin durumuna göre farklı üretim teknolojileri kullanılabilmektedir. Emeğin kıt olduğu ülkelerde daha gelişmiş ve sermaye yoğun teknolojiler seçilmektedir (Yılmaz, 1997 : 48).
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde değişik üretim teknolojilerinden yaralanmak mümkündür. Burada esas teşkil eden nokta ise, işçi başına düşen sermaye miktarıdır. Örneğin, tekstil sektöründe teknoloji, elle işleyen mekikli dokuma tezgahlarından en ileri robot teknolojilerine kadar geniş bir aralıkta değişmektedir (Balçık, 2003 : 69, Ref: Gürdoğan, Nazif “Ticari ve Sosyal Açıdan Proje Değerlendirme Yöntemleri” DPT Yayınları, Ankara, 1986, s.32).
Üretim teknolojisi seçilirken şu hususları dikkat etmek gerekmektedir: (Bayar, 2000 : 166)

  • Üretim teknolojisinin kalite düzeyi,

  • Gelişmeleri izleyebilmek için en son bilgilerin elde bulunması,

  • Erken bitirebilecek üretim teknolojisinin getirebileceği kârlılık,

  • Güvenilir garanti edilen bilgi ve veri kaynakları,

  • Varsa lisans sahibinin öne sürdüğü koşullar,

  • Sonucu görmek ve eğitim olanağı bakımından üretim teknolojisinin denenmiş olması,

  • Varsa projenin lisans sahibi tarafından kontrol ve onayı,

  • Yerel koşullar.

4.2.9.2.3.2 Teknoloji Transferi

Yapılması düşünülen yatırımın üretim teknolojisi ülke dışarısında da transfer edilebilmektedir. Özellikle, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, çoğu sektörde teknoloji üretebilecek güçte değildir. Teknoloji üretmek amacıyla yapılan araştırma ve geliştirme çalışmaları daha çok endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde yapılmaktadır. Bu yüzden gelişmekte olan ülkeler teknoloji transfer etmek zorundadırlar. Ülkeler ya da işletmeler arasında teknoloji transferi çeşitli şekillerde olmaktadır : (Balçık, 2003 : 70)




  • Makine ve donanımı satın alma ile,

  • Patent ve lisans satın alınarak,

  • Tamamen yabancı sermayeli yatırımlarla,

  • Ulusal denetimli yabancı sermayeli yatırımlarla,

  • Taklit ya da sanayi casusluğu ile,

  • Teknik yardım ve uzman kanalıyla,

  • Bilimsel yayın ve incelemelerle teknoloji transferi yapılmaktadır.

Teknoloji transferi yapılırken üzerinde durulması gereken en önemli nokta, kullanılacak teknolojinin işletmeye sağlayacağı katkıların yanında, ülkenin makro ekonomik yapısına (istihdam, gelir dağılımı, kaynak transferi) ve bunun yanında çevreye yapacağı muhtemel etkileridir. Bu koşullar da gözetilip teknoloji transferine gidilmelidir.



4.2.9.2.3.3 Teknik Etüdün Kapsamına Giren Diğer Konular

Teknik etüdün kapsamına giren konuları aşağıdaki alt başlıklarla sıralamak mümkündür.




  • Üretimi düşünülen malla ve yan ürünlerin, üretim süreleri ve miktarlarının planlanması gerekmektedir. Ayrıca bu malların fiziki ve kimyevi nitelikleri belirlenmeli ve şartnamelere uygun üretimi yapılması için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir (Tatar, 1993 : 133).




  • Teknik etütte üzerinde durulması gereken bir diğer önemli çalışma da makine ve teçhizatın seçimidir. Makine ve teçhizat seçilen üretim teknolojisine bağımlı ise ihtiyaç duyulan makinenin çeşidi ve sayısı, büyük ölçüde ürün çeşidi, üretim kapasitesi ve üretim metodu tarafından belirlenecektir. Eğer üretim süreci atölye tipi bir organizasyon şeklinde ise, atölye tiplerine göre makine sayısı ve tiplerinin belirlenmesi gerekmektedir. Yukarıdaki etkenlerin yanı sıra, maliyet, yedek parça bulunabilirliği, servis hizmetleri, ithâlât imkan ya da sınırlamaları, işgücünün vasfı, çevrenin özelliği makine ve teçhizatın seçiminde göz önünde bulundurulması gereken faktörler arasında sayılmaktadır (Yılmaz, 1997 : 51).




  • Bu etüt safhasında yapılması gereken bir diğer çalışma da fabrika içi yerleşim planın hazırlanmasıdır. Fabrika içi yerleşim planı ya da çalışmaları (lay-out facilities) olarak nitelenen çalışmalar, üretim sisteminde yaratılan değerin maksimum düzeye çıkarılması için makine, teçhizat, işgücü, malzeme ve yardımcı hizmetlerin fabrika içerisindeki yerleşiminin verimlilik esasında en uygun şekilde tespitini amaçlamaktadır. Bu amaçlar çerçevesinde uygun bir fabrika içi yerleşim düzeninin işgücünün, yöneticilerin ve üretim sistemi ile ilgili diğer insanların ihtiyaçlarına karşılaması gerekmektedir (Sarıaslan, 2002 : 103).




  • Bina ve inşaat çalışmaları da bu safha da yapılmaktadır. Genel olarak inşa edilmesi düşünülen yapının sağlamlığı, genişliği, yüksekliği, ısıtma ve aydınlatma durumları dikkate alınarak yapılan bu çalışmalar çalışanların ve makinelerin verimi açısından çok önemlidir. Özellikle üretim sürecinde buhar, elektrik, basınçlı hava, kimyasal maddeler kullanıyorsa bu etmenlere uygun dirençli binaların yapılması şarttır (Uslu, 1998 : 132).




  • İnşaat bitimine yaklaştığında, siparişi verilen makinelerin, üretim sürecine göre yerlerine montaj edilmesi gerekmektedir. Montaj sırasında bu montajı kimler tarafından ve nasıl yapılacağı, tahmini montaj süresi, montaj için gerekli araç-gereç, malzeme, montajda çalışacak işgücüne ödenecek ücretler bu etüt kapsamında çalışılmaktadır. Makinelerin montajı ile ilgili olan tüm harcamalar montaj giderleri altında proje tutarına eklenmektedir (Büker ve Büker ve Aşıkoğlu, 1999 : 136).




  • Üretim sonucunda oluşan sıvı, gaz ya da katı atıkların çevreye zarar vermeyecek şekilde atılması ya da en azından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda alınacak önlemler de bu etüt çalışmasında yer almaktadır.



4.2.9.2.4 Mali Etüt

Yatırım projelerinin hazırlanmasında yapılması gerekli olan en önemli etüt safhası mali etüt ya da diğer adıyla finansal etüttür.


Yatırım kararı verilmeden önce yapılacak olan bu çalışmaların amacı, yatırım maliyetinin, işletme sermayesi miktarının, ürün maliyetinin ve yatırımdan sonra gerçekleşecek kârın hesaplanmasını kapsayan yatırım incelemelerinin sonucuna göre tahsise hazır sermayenin optimal bir biçimde kullanılma olanaklarını saptamaktır (Bayar, 2000 : 189).
Bu amaçlara yönelik mali etüt safhasında yapılacak çalışmaları aşağıdaki alt başlıklarla açıklamak mümkündür.

4.2.9.2.4.1 Yatırım Projesinin Toplam Maliyetinin Hesaplanması

Yatırım projesinin maliyeti, projenin kuruluş safhasından tamamlanıp işler duruma gelinceye kadar olan harcamaların tespiti ve bu harcamaların alakalı kalemlere aktarılmasıyla tespit edilmektedir.


Bir yatırım projesinin, toplam maliyeti, yapılması düşünülen harcamaların amacı, tekrarlanma durumu ve projenin yaşam devri göz önüne alınarak, yatırım harcamaları ve işletme giderleri olarak iki farklı kalemde toplanmaktadır. Benzer şekilde bir yatırım projesinin kapsadığı zaman dönemi “yatırım dönemi” ve “işletme dönemi” olarak iki devreye ayrılmaktadır. Yatırım önerisinin ortaya çıktığı andan itibaren işletmenin üretime başladığı tarihe kadar olan yatırım dönemi içerisinde yapılan harcamalar, sabit sermaye yatırım giderleri ve işletme sermayesinden oluşmaktadır. Sabit sermaye yatırım giderlerinden bahsederken tesisin fiziki olarak kurulması için yapılması gereken harcamalar, işletme sermayesinden ise, bahsedilirken kurulmuş olan tesisin fiili olarak düzenli bir biçimde işletilebilmesi için gerekli olan kaynaklar ifade edilmektedir. Sabit sermaye yatırım harcamaları ve işletme sermayesi toplamı yatırım döneminde projenin toplam yatırım tutarını oluşturmaktadır (Sarıaslan, 2002 : 123).

4.2.9.2.4.1.1 Yatırım Dönemi Toplam Yatırım Tutarının Hesaplanması



4.2.9.2.4.1.1.1 Sabit Sermaye Yatırım Giderlerinin Tespiti

Sabit sermaye, sanayi ve ticaret işletmelerin faaliyetleri sırasında hemen nakde çevrilmeyen, periyodik olarak alım ve satımı gerçekleşmeyen, kullanımında süreklilik gösteren değerler ya da maddi duran varlıklar ve bunlar için yapılan harcamalara da sabit sermaye maliyeti denmektedir. Sabit sermaye maliyetini oluşturan değerleri maddi ve maddi olmayan sabit sermaye harcamaları olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi sabit değerler elle tutulup gözle görülen ve somut bir biçimde belirlenebilecek aktif değerlerden oluşmaktadır. Bunlar, makine ve teçhizatlar, tesisler, demirbaşlar, arsalar, binalar vb. dir. Maddi olmayan sabit değerler de aktif kalemler içerisinde yer alan somut bir biçimde görülemeyen değerler olarak ifade edilmektedir. Bunlar hesaplarda patent, know-how, lisanslar, peştamallık, telif hakları vb. dir (Uslu, 1998 : 148).


Bir sabit sermaye projesinin “m” yılı kapsayan yatırım döneminde muhtemel sabit giderleri Çizelge 40’da gösterilmektedir. Tablonun düzenlenmesinde DPT ve TKB sabit giderlerini sınıflandırma çerçevesi temel alınmaktadır.

Çizelge 40. Sabit Yatırım Giderleri Tablosu



Harcama Türü

Yatırım Dönemi m yıl (t=0,1,2,……,m)

t0 yılı

t1 yılı

tm yılı

Toplam

İthal

Yerli

İthal


Yerli



İthal

Yerli

Toplam

Etüd ve Proje Giderleri
Lisanslar, Patentler
Arsa Değeri
İnşaat Giderleri

  • Fabrika Binası

  • Yardımcı Tesisler

  • Yönetim Binaları

  • Sosyal Tesisler

Ulaştırma Tesisleri
Temel Makine ve Araç-Gereçler
Yardımcı Makine ve Araç Gereçler
Yardımcı Makine ve Araç-Gereçler
Makine, Araç-Gereç, Taşıma ve Sigorta Giderleri
İthâlât ve Gümrükleme Gider.
Montaj Giderleri
Taşıt Araçları
Genel Giderler
İşletmeye Alma Giderleri
Beklenmeyen Giderler
Kuruluş Dönemi Faizleri (a)

























Toplam Sabit Yatırım Giderleri

























Not: (a) Kuruluş dönemi faiz giderleri bütünleştirilmiş finansal analiz tablolarında ayrı gösterilir. Böyle durumlarda toplam sabit yatırım giderleri faizleri kapsamaz.

Kaynak: SARIASLAN, Halil “Yatırım Projelerinin Hazırlanması ve Değerlendirilmesi” Turhan Kitabevi, 2002, Ankara, s.125.
4.2.9.2.4.1.1.2 İşletme Sermayesi İhtiyacının Hesaplanması

Bir işletmenin üretim araçlarının düzenlenmesinden sonra üretimin gerçekleştirilmesi, satışların yapılması, bedellerinin tahsil edilmesi gerekmektedir. Kullanılan kaynakların ana para ve faiz ödemesi yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla da çeşitli likit fonlar hazır edilmektedir. İşte, işletme faaliyetlerinin sürdürülmesi amacıyla kullanılan ve kısa sürede paraya dönüşme özelliğine sahip varlıklara işletme sermayesi denilmektedir (Aksoy, 1993: 2).


Yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi, işletme sermayesi likit diğer adıyla cari varlıkları ifade eden bir kavramdır. Bu bağlamda çalışma sermayesi kalemleri olarak kasa ve bankadaki paralar, derhal pazarlanabilir menkul değerler, alacak ve stokları saymak mümkündür. Yatırım projesi ve yapılabilirlik açısından ele alındığında çalışma sermayesi, işletmeyi faaliyeti geçirebilmek için ve faaliyet süresince gerekli olan parasal tutarı ifade etmektedir (Emiroğlu, 2002 : 154).
İşletme sermayesi yetersizliği kurulu bir işletmenin tam kapasite ile çalışmasını ve düzenli bir biçimde üretimde bulunmasını engellediği gibi müşteri siparişlerinin istenilen biçimde karşılanmasını engelleyerek hedeflenen satış miktarı ya da tutarı düzeyine ulaşılmasını engellemektedir. Bundan ötürü her işletme üretiminin istenilen biçimde düzgün akışını sağlamak için yeterince hammadde ve yarı mamul bulundurmak, gereken durumlarda da hemen harcayabilmek için nakit para bulundurmak, müşterilerin siparişlerini hemen karşılayabilmek için yeterli mamul stoku bulundurmak ve kredili satış yapmak için elindeki fonlarının bir bölümünü nakit, hammadde, yarı-mamul için işletme sermayesi bulundurması gereklidir. Bu amaçla bir yatırım projesinde işletme sermayesinin önemi çok fazladır (Sarıaslan, 2002 : 131).
İşletmelerde işletme sermayesini etkileyen pek çok iç ve dış faktörler bulunmaktadır. İç faktörlerden en önemlilerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • İşletmenin çalıştığı sektör ve kapasitesi,

  • Stok, alacak devir hızları,

  • Satın alma ve satış koşulları,

  • Üretim sürecinin yapısı,

  • Üretim miktarı ve üstlenilen maliyet,

  • Fon girişlerinin gösterdiği seyir.

Belli başlı dış faktörler de şu şekilde sıralanmaktadır:




  • Vergi ve sosyal güvenlik uygulamaları,

  • Yatırım teşvik tedbirleri,

  • Enflasyon, konjonktürel hareketler,

  • Teknolojik gelişmeler,

  • Finans kurumlarıyla ilişkiler ve bu kuruluşların gelişmişlik düzeyi.

Yukarıdaki faktörlere bağlı olarak, işletme sermayesi ihtiyacı işletmeden işletmeye farklılık gösterebilmektedir. Aynı miktar satış hacmine sahip iki işletmeden, fazla sabit sermayeye ihtiyaç gösteren işletmeye göre daha az sabit sermaye gereksinimi gerektiren işletmenin, ihtiyaç duyacağı işletme sermayesi miktarı daha çoktur. Hatta aynı işletmenin işletme sermayesi ihtiyacı yıldan yıla ve hatta günden güne bile değişebilmektedir (Bayar, 2000 : 216).


İşletme sermayesi ihtiyacının hesaplanması için genellikle üç yöntem kullanılmaktadır. Bunlar; “çalışma ya da faaliyet devri katsayısı”, “günlük masraf tutarı yöntemi” ve “Schmallenbach” yöntemidir. Ancak, yatırım proje çalışmalarında günlük masraf tutarı yöntemi ile Schmallenbach yöntemi, yatırım projesi başlangıcında tahmini zor günlük giderler ve satış fiyatı üzerinden birim brüt kâr gibi verileri hesaplamak gerektirdiğinden pek kullanılmamaktadır (Sarıaslan, 2002 : 133).
İşletme sermayesi çalışma devri katsayısında satış hacmi dikkate alınarak ve faaliyet devri ile ilişkilendirilerek hesaplanmaktadır. Bu yöntem, işletmenin faaliyetlerinin tamamlanması için gerekli sürenin, yıllık toplam gün sayısına bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Faaliyet devri uzun süreyi kapsayan işletmelerde bu katsayı düşük, kısa zamanda tamamlayan işletmelerde büyük olmaktadır (Aksoy, 1993 : 91).
Çalışma devri katsayısı bulunduktan sonra yıllık bazında işletme sermayesi ihtiyacı da yıllık işletme giderlerinin çalışma devri katsayısına bölünmesiyle bulunmaktadır. Yatırım proje çalışmalarında ilk yatırım tutarına dahil etmek için gerekli olan işletme sermayesi ihtiyacı ise, yıllar ortalaması alınarak tespit edilmektedir. Yani;
Ortalama İşletme Sermayesi İhtiyacı=Σİşletme Sermayesi İhtiyacı ÷ Yıllar
Ancak, uygulamada görülen yatırım proje çalışmalarında ortalama çalışma sermayesi ihtiyacı, daha pratik şekilde de hesaplanabilmektedir. Şöyle ki, projenin tam kapasite (normal kapasite) ile çalıştığı herhangi bir yıldaki işletme giderleri alınıp çalışma devri katsayısına bölündüğünde yaklaşık olarak hesaplanmaktadır. Eğer ki, proje hiçbir zaman tam kapasite ile çalışamıyorsa, projenin işletme dönemindeki işleyişini en uygun yansıtan bir yıl “normal” bir yıl olarak alınıp işletme sermayesi hesaplanmaktadır. (Sarıaslan, 2002 : 135).
Çalışma devri katsayısı uygulanırken dikkate edilmesi gereken bir nokta ise, amortismanlar kalemidir. Giderler kalemi içerisinde yer alan ama işletmeden fon çıkışı yaratmayan bu kalemin yıllık işletme giderlerinde düşülmesi daha doğru bir sonuca ulaşılmasını sağlamaktadır.
4.2.9.2.4.1.1.3 Toplam Yatırımın Finansmanı ve Sermaye Yapısı

Yatırım projesinde yatırım için gerekli sabit sermaye tutarı ile çalışma sermayesi tespit edildikten sonra, bunların toplamı olan ilk yatırım tutarı olarak da isimlendirebilecek yatırım dönemi toplam yatırım tutarının hangi kaynaklardan finanse edileceği ve sonuçta sermaye yapısının nasıl şekillenmesi gerektiği tespit edilmektedir.


Bir yatırım projesi için bu safhada sorulması gereken soru; bu yatırımı gerçekleştirmek için özkaynaklar yeterli midir? sorusudur. Eğer özkaynaklar yeterli değilse; finansman ihtiyacı nereden ve hangi koşullarla sağlanacaktır? sorusu ikinci aşamada cevabı araştırılacak sorudur (Sarıaslan, 2002 : 135).
Bir yatırım projesinin finansmanı esasen iki kalemde incelenebilir. Bunlar; özkaynaklar ile finansman, yabancı kaynaklar ile finansmandır. Ülkemizde de uygulanmakta olan teşvik politikaları bir nevi yabancı kalem olduğu için bu kalem içinde incelenmesi gerekmektedir.
Özkaynaklar bilindiği gibi, işletmenin kurucuları tarafından gerek kuruluş safhasında gerekse daha sonra işletme tarafından konulmuş fon kaynaklarını kapsamaktadır. Özkaynak olarak ifade edilen kaynak kalemleri arasında, ödenmiş sermaye, yedekler, yedek niteliğinde karşılıklar ve dağıtılmamış kârları vb. sayılmaktadır. Yatırım projelerinin finansmanında özkaynakların asgari bir seviyede tutulmasına gereken sebepler bulunmaktadır. Bu durum, kullanılacak yabancı kaynakların değerlendirilmesi bakımından önemlidir. Sabit sermaye yatırım ve işletme sermayesi ihtiyacının belli oranda özkaynaklarla karşılanması gerekiyorsa, özkaynakların bu oranı sağlayacak büyüklükte olması gerekmektedir. Özkaynaklarla finansmanın üstünlüğü, işletmeye tahsis edilen fonların süresiz ya da çok uzun bir süre için işletmenin hizmetine verilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, özkaynaklarla finansman projeden dolayı alacaklı olanlara da güven vermektedir (Kargül, 1996 : 126).
Özkaynaklarla finansmanın ilk bakışta belli bir maliyeti yoktur gibi görünmektedir. Oysa, özkaynaklardan sağlanan finansmanın maliyeti genellikle yabancı kaynaklardan sağlanan fonların maliyetinden daha yüksek olmaktadır. Çünkü, yatırım yapmaya karar verenler, işletmeye borç verenlere karşı daha yüksek risk altına girmektedirler. Daha yüksek risk altına girmenin temel sebebi ise, işletmenin başarısızlığında ve bunun sonucunda meydana gelecek tasfiyesinde öncelikle, işletmeye borç verenlerinin fonlarının geri ödenmesidir. Borçlar ödendikten sonra hâlâ işletmede varlıklar kalıyorsa bunlardan elde edilecek tutarların özsermaye sahiplerine ödenmesi söz konusu olacaktır (Büker ve Aşıkoğlu, 1999 : 295).
İşletmenin alacaklılarına borçlandığı miktar ile alacaklıların işletmeye sağladıkları kaynakların para ile ifade edilen değeri yabancı kaynakları oluşturmaktadır. Yabancı kaynaklar literatürde iki kısımda incelenmektedir. Bunlar kısa vadeli ve uzun vadeli yabancı kaynaklardır. Kısa vadeli yabancı kaynaklar, bir yıl ya da daha az vadeli kaynakları ifade etmektedir. Çalışma sermayesi ihtiyacının karşılanmasında kullanılmaktadır. Sabit sermaye yatırımlarının kısa vadeli yabancı kaynaklarla karşılanması risk ve likidite açısından sıkıntı yaratmaktadır. Bu tür yabancı kaynaklar içerisinde, ticari borçlar, bankalarda ya da kreditörlerden sağlanan bir yıldan kısa vadeli krediler, alnına depozito, teminat ve avanslar, tahakkuk etmiş giderler, ödenecek vergi, resim, harç gibi kısa dönemde kullanım sağlayan imkanlar gösterilebilir. Uzun vadeli yabancı kaynaklar da kendi arasında vadelerine göre alt bölümlere ayrılmaktadır. Bir yıl ile beş yıl arasında vadeye sahip olan kaynaklar “orta vadeli”, beş yıldan fazla vadeye sahip olanlar da “uzun vadeli” yabancı kaynak olarak tanımlanmaktadır (Kargül, 1996 : 127).
Ayrıca, ülkelerin sanayilerini geliştirebilmeleri için hükümetlerce teşvik politikaları sunulmaktadır. Bu politikalar çerçevesinde belli koşullara bağlı kalma şartıyla yatırım yapacak müteşebbislere krediler ve diğer teşvik unsurları kullandırılmaktadır. Bu çerçevede, bu krediler ve teşvik mekanizmaları da işletmeler açısından birer fon kaynağı hüviyetindedir.
Bu aşamada, yukarıdaki paragraflarda belirtildiği gibi toplam yatırım tutarının finansmanında kullanılacak öz kaynak ve yabancı kaynak bileşimlerini ifade etmek gerekmektedir. Çizelge 41’de gösterilmektedir:
Çizelge 41. Yatırım Projesinin Yatırım Tutarı ve Sermaye Yapısı




Kuruluş Dönemi (m yıl)

t0

t1

t2

………

tm

Toplam Yatırım

1a İlk Yatırım

1bYatırım D. Faiz Gid.

















Yıllık Toplam Yatırım
















Finansman

2a Özkaynak

2b Yabancı Kaynak

















Finansman İhtiyacı

(1a – 2a)


















Kaynak: SARIASLAN, Halil “Yatırım Projelerinin Hazırlanması ve Değerlendirilmesi” Turhan Kitabevi, 2002, Ankara, s.136.

Yıllara göre finansman ihtiyacının belirlendikten sonra, sağlanan yabancı kaynağın yıllara göre ana para ve faiz ödemelerinin Çizelge 42’de gösterildiği gibi belirlenmesi yararlı olacaktır.


Çizelge 42. Yatırım Projesinin Borç Anapara ve Faiz Ödeme Planı.




Kuruluş Dönemi

İşletme Dönemi

Yükümlülükler

t0

t1

……

tm

tm+1

tm+2



tn

Yabancı Para

1a Anapara ve Taksidi

1b Faizler


























Toplam (1a + 1b)

























Kaynak: SARIASLAN, Halil “Yatırım Projelerinin Hazırlanması ve Değerlendirilmesi” Turhan Kitabevi, 2002, Ankara, s.136.


4.2.9.2.4.2 İşletme Dönemi Giderlerinin Hesaplanması

İşletme dönemi giderleri, faaliyete geçmiş işletmenin üretime başladığı andan faydalı ömrünün sonuna kadar olan üretimin gerçekleştirebilmesi için yapılması lazım gelen tüm giderleri kapsamaktadır.


Üretim şekillerine göre bu giderler her işletmede farklılık göstermektedir. Ancak, kabaca bu giderleri aşağıdaki gibi maddeler halinde sınıflandırmak mümkündür:


  • Hammadde giderleri,

  • Yardımcı madde ve malzeme giderleri,

  • Enerji (yakıt, elektrik, doğalgaz, su vb) giderleri,

  • İşçilik ve personel giderleri,

  • Dolaylı işçilik ve personel giderleri,

  • Lisans ve patent giderleri,

  • Bakım-onarım giderleri,

  • Satış giderleri,

  • Amortismanlar,

  • İşletme dönemi faiz giderleri.

Yatırım proje çalışmalarında işletme giderleri tahmini yapılırken işlemlerin pratik olması amacıyla üretilecek ürünlerin tamamının peşin olarak satılacağı, elde hammadde, yardımcı madde ve mamul stoğu bulunmayacağı temel varsayımı üzerinden hareket edilmektedir (Sarıaslan, 2002 : 138).


Seneler itibariyle işletme giderleri hesaplanırken, projenin faydalı ömrü boyunca oluşacak kapasite kullanım oranları üzerinden hareket edilmesi gerekmektedir. Kapasite kullanım oranları üzerinden yukarıda maddeler halinde sayılan giderlerin hesap edilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Şöyle ki, yatırım projesinin bir senede % 100 çalışacağı varsayılarak işletme giderleri hesaplanmalı daha sonra diğer yıllar için tahminlenen kapasite kullanım oranları üzerinde işletme giderleri hesap edilmelidir.

4.2.9.2.4.3 İşletme Dönemi Gelirlerinin Tahmin Edilmesi

Bir yatırım projesinin ekonomik ömrü içerisinde her yıl içinde elde edeceği tahmini gelirleri, üretilecek ürünün piyasa araştırmaları sonucunda tahmin edilen birim fiyatı ile yine aynı etüt çalışması sonucunda tahmin edilen satış miktarının çarpımı ile bulunan tutarıdır. Burada, üretilen tüm mamullerin satılacağı varsayımından hareket edilmektedir. (Kargül, 1996 : 129).


Yatırımı düşünülen işletmenin satış gelirlerinden başka ikinci bir kalemi faydalı ömrü sonunda arta kalan “artık” ya da “hurda” değeridir. Örneğin, yıpranmış makine ve araç-gereç, eskimiş binalar, arsa değeri vb. projenin kuruluş döneminde ilk yatırım tutarı içinde yer alan ortalama işletme sermayesi de hurda değer içinde eklenmelidir. Projenin artık değeri faydalı ömrünün son yılına eklenmelidir. Bunun yanı sıra, arsa değeri amortisman hesaplamada göz ardı edilmektedir. Bu nedenle sabit sermaye yatırım giderleri içerisinde yer alan arsa projenin faydalı ömrünün sonunda hurda değerine eklenmelidir. Arsanın ileride değer kazanacağı düşünülüyorsa (faydalın ömrünün sonunda) bu tutar hurda değere eklenmelidir. Ayrıca, sabit değerler bazen kullanım ömürlerini doldurmadan faydalı ömür sona ermektedir. Bu durumda, aradaki fark da hurda değerine eklenmelidir (Sarıaslan, 2002 : 151,158).
Ancak, uygulanacak yatırım projelerinde, işletmelerin sonsuza kadar yaşayacağı varsayımı altında, net nakit akışları oluşturuluyorsa (perpetuity), hurda değeri gözardı edilecektir. Çünkü, sonsuza kadar yaşayan işletmenin hurda değeri bulunmayacaktır.

4.2.9.2.4.4 Yatırım Projesinin Nakit Akımlarının Tahmin Edilmesi

Yatırım projesinin yıllara göre gelir ve giderleri tahmin edildikten sonra, projenin yıllara göre kârını hesaplamak ve bu projeyi değerlendirmek için proforma gelir tablosu oluşturmak gerekmektedir. Bu tahmin edilirken pratik olması açısından ve bütün olması bakımından proforma gelir ve nakit akımları tek bir tabloda gösterilmektedir.


Her yatırım fırsatı, yaratacağı nakit akışları ile tanımlanmaktadır ve bu nakit akışlarının üç boyutu bulunmaktadır. Bunlar; miktar, yön ve zamandır. Diğer yandan, nakit akışları belirli (ne zaman ne miktarda gerçekleşeceği önceden kesin olarak bilinen), riskli (ne zaman ne miktarda gerçekleşeceği olasılıklar çerçevesinde tahmin edilen) ya da belirsiz (ne zaman ne miktarda gerçekleşeceği olasılıklarla da belirlenemeyen) nitelikte olabilmektedir (Bolak, 1998 : 13).
Yatırım projesini değerlendirirken, bu projenin net nakit akışlarının tespiti önemli bir yer tutmaktadır. Net nakit akışlarının doğru tespiti adeta bir zorunluluktur. Çünkü, ileri ki bölümlerde incelenecek olan projenin değerlendirilmesine yönelik tekniklerin hemen hemen hepsinde yatırım projesine ait net nakit akışları kullanılmaktadır (Bekçioğlu, 1983 :29).
Yukarı ki paragraflarda sayılan nedenlerden ötürü, nakit akımları tespit edilirken bazı hususların üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Ayrıca, Türkiye’deki genel ekonomik koşullardaki belirsizlik ve her zaman mevcut olan yüksek enflasyon riski göz önüne alınırsa, yatırım süresinin ve buna bağlı olarak oluşturulacak proforma nakit akım tablosunun beş yıldan fazla olmamasına salık verilmektedir (Erol, 1999 : 296).
Yukarı paragrafta da belirtilen hususlar ışığı altında proforma gelir ve nakit akımı tablosu Çizelge 43’deki gibi yapılacaktır.
Çizelge 43. Proforma Gelir ve Nakit Akımı Tablosu ($)

YILLAR

0

1

2

3

4

5

Gelir Durumu

Gelirler




100,000

100,000

100,000

100,000

100,000

Giderler

İşçi ve Personel Gid.

Hammadde

Genel Giderler

Amortismanlar

Faiz Ödemeleri




20,000

12,000

8,000

17,863

6,250



20,000

12,000

8,000

30,613

5,226



20,000

12,000

8,000

21,863

4,100



20,000

12,000

8,000

15,613

2,861



20,000

12,000

8,000

5,581

1,499

Vergiden Önceki Kâr




35,887

24,161

34,037

41,526

52,920

Kurumlar Vergisi -%40




14,355

9,664

13,615

16,610

21,168

Net Kâr




21,532

14,497

20,422

24,916

31,752

Nakit Akış Durumu

İşletme Faaliyetleri

Net Kâr

Amortismanlar



21,532


17,863

14,497


30,613

20,422


21,863

24,916


15,613

31,752


5,581

Yatırım Faaliyetleri

Yatırım Tutarı

Hurda Değeri

Kazanç Vergisi

İşletme Sermayesi

(125,000)

(23,331)














50,000


(6,613)

23,331


Finansal Faaliyetler

Kredi Tutarı

Anapara Ödemeleri

62,500


(10,237)


(11,261)


(12,387)


(13,626)


(14,988)


Net Nakit Akışı

(85,831)

29,158

33,849

29,898

26,903

89,063

Kaynak: PARK, Chan S. “Contemporary Engineering Economies”, The Addison-Wesley Publishing Company Inc., 2. Baskı, 1997, s.465.
Çizelge 43’e göre net nakit akışı oluşturulduğunda, kredi tutarı ve anapara ödemeleri nakit akış tablosuna ilâve edildiği için, sadece özkaynak maliyeti üzerinden yatırımın iskonto oranı hesap edilecektir. Bunun yanı sıra, eğer ki işletmelerin sonsuza kadar yaşayacağı varsayımı altında net nakit akışları da sonsuza kadar devam ettirilirse, kuruluş dönemi kullanılan işletme sermayesinin ekonomik dönem sonunda tekrar eklenmesi, hurda değeri ve hurda değeri sonucunda oluşacak gelirden düşülecek vergi göz ardı edilecektir.


4.2.9.2.5 Hukuki Etüt

Her ülkede yatırım yapılırken uyulacak bir takım kanun ve yönetmelikler bulunmaktadır. Yatırım projeleri için yapılacak etüt çalışmalarında bu faktörlerinde gözden geçirilmesi yararlı olacaktır. Bu faktörler kısaca aşağıdaki gibi sıralanabilir: (Olalı, 1971 : 87)




  • Yatırımın sebep olacağı gaz, toz ve artıkların kamu sağlığı bakımından tehlike gözetmemesi için yapılacak kanun ve yönetmelikler. Bunlar arasında hıfzısıhha yönetmelikler ve iş kanunlarını saymak mümkündür.




  • Patlama, infilak tehlikesine karşı tedbirlerin alınmasını, işçilerin sağlığı ile ilgili şartları zorunlu kılan yönetmelikler de dikkate alınmalıdır.




  • İthal edilecek yatırım mallarına ait gümrük ve döviz mevzuatının incelenmesi gerekmektedir.




  • İşyeri açma ile ilgili gerekli prosedür ve işlemleri tespit etmek projenin daha hızlı ilerlemesi için gerekli olacak bir faktördür.




  • Bunların yanında vergi kanunları konusunda yeterli bilgiye sahip olmak gerekmektedir.



4.2.9.2.6 Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesi

Yatırım projelerinin finansal getirilerinin optimizasyonunda ya da alternatif yatırım projelerinin karşılaştırılmasında, yatırımın değerlendirilmesi hayati rol oynamaktadır. Üretilen ürün ya da hizmetin tüketicinin ihtiyaçlarını karşılaması yanında yatırımcı yatırımın kendisine getireceği kazancı da bilmek ister. Bunun yanında, yatırımcı, her bir üretim için en az sermaye ödemesi yapmak ister, buna ilave getirinin içerisindeki riski de minimumda tutmayı amaçlamaktadır (Knott, 1997 : 16).


İşte, yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler müteşebbis ya da işletmeyi bir yatırımın yapılabilir olduğu konusunda yol gösteren, fikir veren çalışmalardır.


4.2.9.2.6.1 Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesinde Statik Yöntemler

Statik değerlendirme yöntemleri, kullanılması kolay yöntemlerden olup, bir dönemlik muhasebe kayıtlarından çıkarılacak veriler kullanılmaktadır. Statik değerlendirme yöntemlerini kullanılarak uzun dönemli yatırım kararlarının alınmasında sakıncalar bulunmaktadır. Çünkü, bu yöntemler, paranın zaman değerini dikkate almayıp, bir döneme ait verilerin gelecekte de aynen devam edeceği gibi gerçekçi olmayan bir varsayıma dayanmaktadır (Şahin, 2000 : 101).


Ancak, yukarıdaki paragrafta belirtildiği gibi kullanım pratikliği açısından ve proje hakkında kabaca da olsa bir değerlendirme fırsatı tanıması bakımından bu yöntemler oldukça sık kullanılmaktadır.
Yatırım projelerinde kullanılan statik yöntemleri aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür: (Ceylan, 2001 : 273)


  • Denetim yoluyla sıralama yöntemi,

  • Toplam net nakit akışının yatırım tutarına oranı yöntemi,

  • Kârlılık oranları yöntemi,

  • Geri ödeme süresi yöntemi.

Uygulamada kârlılık oranı ve geri ödeme süresi yöntemi sıklıkla kullanılmaktadır. Bundan dolayı, bu bölümde bu yöntemler incelenecektir.



4.2.9.2.6.1.1 Kârlılık Oranları Yöntemi

Kârlılık oranları yönteminin iki çeşidi bulunmaktadır. Bunlar; yıllık kârın yatırım tutarına oranı, ortalama yıllık kârın yatırım tutarına oranıdır.


Yıllık kârın yatırım tutarına oranı yöntemi, işletmenin faaliyette bulunduğu ve normal bir şekilde çalıştığı ve kârlarında bir düzen seyreden yılların herhangi birinde sağlanacak kârın yatırım tutarına bölünmesiyle bulunmaktadır.
Yıllık Kârın Yatırım Tutarına Oranı = Yıllık Kâr ÷ Yatırım Tutarı
Eğer ki müteşebbis ya da işletme, alternatif yatırım projeleri arasında bir değerlendirme yapıyorsa, yukarıda formule edilen orandan çıkan sonucun alternatif yatırım projelerinden hangisi büyük oran veriyorsa onu tercih edecektir.
Ancak, işletme faaliyete geçtiğinde, satışların ve buna bağlı olan yıllık kârın, istenilen düzeyde olmaması ve ürünün pazarda tutundurma çalışmaları için yapılan harcamaların başlangıç yıllarında yüksek tutarlara ulaşması ve bunun gibi nedenler, yatırımdan sağlanacak gelirlerinde dalgalanmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu durumda tek bir yılın alınması müteşebbis ya da işletmeye sağlıklı bir sonuç vermeyecektir. Bu yüzden, yatırım projelerinde kârlılık açısından sağlıklı bir sonuç elde edilmesi için, ortalama yıllık kârın yatırım tutarına göre oranlanması gerekmektedir. (Büker ve Aşıkoğlu, 1999 : 252)

Bu durumu, aşağıdaki gibi formüle etmek mümkündür:


Ortalama Yıllık Kârın Yatırım Tutarına Oranı =
Burada;

K = Elde edilen net kârı (t döneminde),

Cw= Kuruluş dönemindeki işletme sermayesini,

Cf= Sabit sermaye yatırım tutarını,

n= Yatırımın ekonomik ömrünü,

H= Yatırımın ekonomik ömrü sonundaki artık değerini göstermektedir.


Bu yöntemlerde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Hesaplamada kullanılan yıllık kârlar, amortismanlar indirildikten sonra kalan kârı ifade etmektedir. Bu nedenle, yıllık kârlar hesaplanırken, amortismanlar diğer işletme dönemi giderleri ile birlikte satış hasılatından düşülmektedir. Bir başka hususta, yıllar itibariyle kârlar hesaplanırken, ödenecek kurumlar ya da gelir vergisi bir gider unsuru olarak kabul edilmemekte olması ve yıllık kârdan indirilmemesi noktasıdır. Yani, yıllık kârlar ifadesi vergiden önceki kâra (brüt kâr) denk gelmektedir. Eğer ki, projenin bir kısmı yabancı kaynak ile finanse edilmişse, ortaya çıkacak faiz giderleri yıllık kârdan düşülüp düşülememesi sorununu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda iki farklı uygulama mevcuttur. Birinci uygulamada, faiz giderleri yıllık kâr tutarından indirilmekte ve oran uygulamasında dikkate alınmamaktadır. İkinci yöntemde ise, faiz giderleri işletme dönemi giderleri arasında yıllık kârdan indirilmekte; aynı zamanda da, oranın paydasında bulunan yatırım tutarından yabancı kaynaklar düşülmektedir (Bayar, 2000 : 276).

4.2.9.2.6.1.2 Geri Ödeme Süresi Yöntemi

Geri ödeme süresi yöntemi, yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan oldukça basit bir yöntemdir. Bu yöntemde, yatırım projesinin cazibesi, geri ödeme süresi azaldıkça artmakta, geri ödeme süresi arttıkça azalmaktadır. Geri ödeme süresi, bir yatırımın sağlayacağı net para girişinin, yatırım tutarını karşılayabilmesi için geçmesi gereken yıl sayısıdır. Yatırımlarda geri ödeme süresi, yatırımın sağlayacağı net para girişinin, zaman içerisinde dalgalanma gösterip göstermemesine göre iki şekilde hesaplanmaktadır. Yatırımın sağlayacağı net para girişi yıllar itibariyle değişiklik göstermiyorsa formül aşağıdaki gibi olacaktır;


Geri Ödeme Süresi = Yatırım Tutarı ÷ Yıllık Net Para Girişi
Eğer ki, yatırımın yaratacağı net para girişi yıllar itibariyle dalgalanma gösteriyorsa bu duruma, yatırımın her yıl umulan net para girişleri yatırım tutarına eşit oluncaya dek toplanarak geri ödeme süresi hesaplanmaktadır (Akgüç, 1998 : 336 - 337).
İşletmelerin ya da müteşebbislerin, bir yatırım projesinin kabul koşulu olarak en uzun geri ödeme süresini önceden saptamaları gerekmektedir. Geri ödeme süresi bu saptanan sınırdan kısa ise bu yatırım projesi kabul edilmekte, aksi taktirde de reddedilmektedir.
Geri ödeme süresi yöntemi, yukarı ki paragraflarda da belirtildiği gibi, uygulanması oldukça basit bir yöntemdir. Özellikle, ekonomik, politik ve teknolojik gelişmelerin hızlı olduğu ülkelerde uygulanması uygundur. İşletme bazında düşünüldüğünde nakit ihtiyacı şiddetli olan işletmelerde uygulanmasında yarar görülmektedir. Yöntem kendi içerisinde bazı eksiklikler de barındırmaktadır. Şöyle ki, yöntemin en büyük sakıncası ise paranın zaman değerini dikkate almamasıdır. Bunun yanında, yatırım projesinin ekonomik ömrü ve geri ödeme süresinden sonraki nakit çıkışları genelde ihmal edilmektedir. Ayrıca, bu yöntemde hurda değeri de dikkate alınmamaktadır (Uslu, 1998 : 212).


4.2.9.2.6.2 Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesinde Dinamik Yöntemler

Yatırım projelerinde kullanılan dinamik değerlendirme metotları uygulamada statik metotlara göre daha az uygulanmaktadır. Çünkü, bu metotların kullanımı, statik metotların kullanılmasına göre daha zordur. Ancak, sunduğu avantajlar ve doğruluk açısından, şüphesiz statik metotlarda olduğundan daha olumlu değerlendirilmektedir (Yılmaz, 1997 : 148).


Uygulamada sık olarak kullanılan üç tür dinamik metot bulunmaktadır. Bunlar; net bugünkü değer yöntemi, iç getiri oranı yöntemi (iç verim oranı ya da iç kârlılık oranı) ve fayda-maliyet oranı (kârlılık endeksi) yöntemidir.
Bu yöntemleri incelemeye başlamadan önce bu yöntemler hakkında kabaca bilgi vermek yararlı olacaktır. Müteşebbisler ya da işletmeler yatırım yaparken mantıklı olarak fakirleşmeyi değil zenginleşmeyi istemektedirler. Bu yüzden de müteşebbisler ya da işletmeler, bu projenin kendilerine net bir katkı yapma arzusu içinde bulunmaktadır. İşte, net bugünkü değer yöntemi, yatırım projesinin müteşebbislerin ya da işletmelerin servetine katkısını belirtmektedir. Müteşebbisler ya da işletmeler bazen de, net bugünkü değeri hesaplamak yerine, bir projeden beklenen getiri oranını, müteşebbisin ya da işletme ortağı hissedarın menkul kıymetler pazarında eşit riskli yatırımlar üzerinden kazanabileceği, beklenen getiri oranıyla karşılaştırmaktadırlar. Bu durumda da iç getiri oranı yöntemi uygulanmaktadır (Brealey et al, 2001 : 146).

4.2.9.2.6.2.1 Net Bugünkü Değer Yöntemi

Bir yatırımın net bugünkü değeri, yatırımın ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı para girişinin önceden saptanmış belirli bir iskonto haddi üzerinden bugüne indirgenmiş değerleri toplamı ile yatırımın gerektirdiği para çıkışının bu belirli iskonto haddi üzerinden bugünkü değeri arasındaki farktır (Bayar, 2000 : 290).


Bu yöntem, hurda değeri de dikkate alındığında aşağıdaki gibi formüle edilmektedir:

Burada;

C= Yatırımın tesis dönemindeki para çıkışını,

A= Yatırımın işletme dönemindeki net nakit akışlarını,

n= Yatırımın ekonomik ömrünü,

H= Yatırımın ekonomik ömrü sonundaki artık değerini,

k= İskonto haddini (yatırımdan istenen asgarî kârlılık oranı) göstermektedir.


Bir yatırım projesinin yukarıdaki formüle göre net bugünkü değere göre hesaplandığında, çıkan sonuç pozitif ise yatırımın iç kârlılık oranının, yatırımdan beklenen asgari iç kârlılık oranından daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Yani, NBD ≥ 0 ise r ≥ k dir (Akgüç, 1998 : 354).
Bu yöntemin en önemli üstünlüğü, yatırım projesinin değerlendirilmesinde paranın zaman değeri olgusunu kullanmasıdır. Bilindiği gibi, zaman para üzerinde en etkili faktördür. iskonto oranı ile gelecekteki nakit akışlarının belirlenmesi durumunda bu yöntem kullanım kolaylığı itibariyle oldukça basittir. Ancak, yöntemin bazı sakıncaları da bulunmaktadır. En önemli handikap iskonto oranının önceden tespit edilmesi ve hangi iskonto oranının olabileceği konusunun kararını alınmasında karşılaşılmaktadır. Çünkü, bu oranın gelişen şartlara göre aynı kalması şüphelidir. İskonto oranın düşük ya da yüksek tespit edilmesi de yatırım projesinin seçimini büyük ölçüde etkileyecektir. Net bugünkü değer yöntemini özellikle Fisher, Keynes, Hicks, Samuelson ve P. Massé gibi yazarlar kullanmayı tercih etmişlerdir (Tatar, 1993 : 336).

4.2.9.2.6.2.2 İç Getiri Oranı Yöntemi

Yatırımın iç getiri oranı, yatırımdan umulan net nakit akışlarını, yatırımın gerektirdiği nakit çıkışlarına eşit kılan iskonto oranı olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, yatırımın iç getiri oranı, yatırım projesinin net bugünkü değerini sıfıra eşit kılan iskonto oranı olarak da ifade edilmektedir (Erol, 1999 : 301).


Yukarıda tanımı yapılan iç getiri oranını aşağıdaki gibi formüle etmek mümkündür:

Burada;

C= Yatırımın tesis dönemindeki yatırım tutarını,

A= Yatırımın işletme dönemindeki net nakit akışlarını,

n= Yatırımın ekonomik ömrünü,

H= Yatırımın ekonomik ömrü sonundaki hurda değerini,

r= İskonto haddini (iç kârlılık oranını) göstermektedir.


Bir yatırım projesi için iç getiri oranının kullanılmasıyla o projenin avantajlılığı ölçülebilmektedir. Eğer iç getiri oranı müteşebbis ya da işletme tarafından öngörülen asgari faiz oranından daha büyük ya da ona eşitse, yatırım yapılabilir (Yılmaz, 1997 : 169).
Yatırım projelerinde iç getiri oranı, peşin değer tablosu ile n yıl süre ile her yıl sonunda elde edilecek 1’er liranın peşin değeri toplamını çeşitli iskonto oranları üzerinden gösteren paranın zaman cetvelinden yararlanarak sınama yanılma yöntemi ile hesaplanmaktadır. Bunun yanında enterpolasyon yöntemi kullanılarak hassas oran tespit edilmektedir.
İç getiri oranı yöntemi, yatırım projelerinin değerlendirilmesinde zaman faktörünü ve yatırımın sağlayacağı para girişleri ile gerektireceği para çıkışlarını aynı zaman noktasına indirgeyerek birbirleriyle karşılaştırılabilir hale getiren objektif bir yöntemdir. Ancak, bazı yatırım projeleri için tek bir iç getiri oranını hesap etmek olanaksızdır. Bir yatırım projesi için tek bir iç getiri oranı hesaplayabilmek için, yatırımın sağlayacağı para akışı pozitif olduktan sonra, yatırımın ekonomik ömrünün sonuna kadar bu pozitif değerin sürmesi gerekmektedir. Ayrıca, iç getiri oranı yönteminin dayandığı temel varsayım, bir yatırımın yaratacağı fonların, iç getiri oranı en az söz konusu yatırıma eşit olan başka bir yatırım projesinin finansmanında kullanılacağıdır. Böyle bir varsayım, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için geçerli olmamaktadır. İşletmeler ya da müteşebbisler çok kârlı yatırım projelerinin öncelikle gerçekleştirilmesi, iç getiri oranı daha düşük yatırım projelerinin gelecek yıllara ertelenmesine yol açabilmektedir. Bu şekilde, yatırımların ekonomik ömürleri arasındaki farklar ihmal edilerek, iç getiri oranı yüksek yatırım projesini, daha uzun ömürlü alternatifine yeğlemek hatalı kaynak dağılımına neden olabilmektedir. Bu gibi durumlarda, iç getiri oranı daha düşü olmakla beraber, ekonomik ömrü daha uzun olan yatırıma öncelik tanımak, işletmenin uzun sürede en yüksek düzeye çıkartmak açısından daha doğru bir karar oluşturabilmektedir (Akgüç, 1998 . 350 – 353).

4.2.9.2.6.2.3 Fayda-Maliyet Oranı (Kârlılık Endeksi) Yöntemi

Fayda-maliyet oranı ya da diğer adıyla kârlılık endeksi, yatırımın ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı nakit akışının belirli bir iskonto oranı üzerinden bugünkü değerinin, yatırımın gerektirdiği nakit çıkışlarının bugünkü değerine oranıdır. Yatırım projelerinin seçiminde, kârlılık endeksi ya da fayda-maliyet oranı kullanılıyorsa, bu oranın birden büyük oluşu yatırım projesi için yeterlidir (Akgüç, 1998 : 375). Bu oran, aşağıdaki gibi formüle edilmektedir:


Kârlılık Endeksi
Burada;

A = t döneminde yatırımın sağlayacağı net nakit akışını,

C0 = Tesis dönemindeki para çıkışını,

H = Yatırımın ekonomik ömrü sonundaki artık değerini,

k = İskonto haddini (yatırımdan istenen asgarî kârlılık oranı) göstermektedir.


4.2.9.2.7 Projenin Uygulanması Safhası

Bu safhada, yatırım fiziksel olarak gerçekleştirilmekte, bir yandan kesin siparişler verilmekte diğer yandan da fiziksel yatırımlar başlanmaktadır. Yatırım için büyük tutarlı harcamalar bu safhada gerçekleştirilmektedir. Projenin uygulanması aşamasında: (Balçık, 2003 : 19)




  • Lisans ve patent sözleşmeleri ve diğer sözleşmeler,

  • İnşaat ve montaj çalışmaları,

  • Deneme üretimi ile ilgili faaliyetler gerçekleştirilmektedir.



4.2.9.2.8 Üretime Geçiş Safhası

Deneme üretiminin sonucunda faaliyetlerin önceden belirlenen standartlara ulaştığı safhadır. Bu dönemde, deneme üretiminde vukuu bulan hadiseler ortadan kaldırılarak, artık normal üretim faaliyetleri başlamaktadır. Bu safha, artık resmen işletmenin açılma safhasıdır. Bu safhaya kadar yatırım ile ilgili bütün projeler gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Bu safhada müşteriye işletmenin ürettiği ya da sunduğu hizmetleri tanıtmak için tutundurma faaliyetleri yürütülmekte ve açılışla ilgili bilgiler basın aracılığı ile halka duyurulmaktadır (Kargül, 1996 : 12).

4.3 ÖRNEK FİZİBİLİTE ETÜDLERİ


Yüklə 2,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin