ÇÖZÜm arama konferanslari-2


MUSTAFA PINAR (Yapı Denetim Kuruluşları Derneği Başkanı



Yüklə 238,86 Kb.
səhifə3/4
tarix28.10.2017
ölçüsü238,86 Kb.
#18225
1   2   3   4

MUSTAFA PINAR (Yapı Denetim Kuruluşları Derneği Başkanı) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Divan, Bakanlığımızın değerli yetkilileri, Çözüm Arama Konferansının düzenlenmesinde emeği geçen İNTES'in kıymetli temsilcileri, saygıdeğer konuklar; hepinizi şahsım, Dernek Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım ve yapı denetim kuruluşları adına saygıyla selamlıyorum.

595 sayılı KHK ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanununun yürürlüğe girmesinde emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Değerli katılımcılar, hepimiz biliyoruz ki, şu anda 19 pilot ilimizde yürürlükte olan 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu, yapılarda can ve mal emniyetini güvence altına almak amacıyla kurulmuş bulunan proje ve uygulama denetimi yapacak olan yapı denetim kuruluşlarının çalışma usul ve esaslarını belirtmektedir. Yani, 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu, yapı denetim kuruluşlarının üzerine oturmuştur. Bu anlamda, yapı denetim kuruluşlarının görevleri, sorumlulukları ve işlevleri ilgililerce iyice kavranmalıdır. Aksi halde kanunun uygulanma olanağı olmaz.

Yapı denetim kuruluşlarımız, gerek 595 sayılı KHK gerekse de 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununun şu andaki uygulamalarında esasında birçok sorunla karşı karşıya kalmaktayız. Değerli konuklar, bunları iki başlık altında toplamak mümkün. Birincisi genel sorunlar, ikincisi ise uygulamadan kaynaklanan sorunlar.

Genel sorunlara göz attığımızda, tarihsel süreç incelendiğinde, insanoğlunun hep yeniye karşı bir tepkisi olduğu görülmüştür. Ancak, bu süreç içerisinde, bu yeninin içerisinde kendisini görmeye başladıktan sonra insanoğlu, tepkisini yeninin lehine doğru çevirmiştir. Bizim de, yapı denetim kuruluşları olarak denetlediğimiz yapılar süreç içerisinde insanımızın oturduğunda ve olası depremlerde herhangi bir can ve mal kaybına neden olmadığını gördükleri zaman, yapı denetim kuruluşlarına ve kanuna insanımızın sempatisi ve desteği olacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, ikincisi, insanımız –maalesef bizim ülkemizin insanına bağlı bir tavır- oldukça unutkan. Çok kısa süre içerisinde ve çok kısa zamanda geçmişteki acıları da unutabilmekte...

(Kaset 2/A)

... İNTES'in yetkililerine teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, genel olarak başka bir sorunumuz da, demin Hakkı Beyin de biraz bahsettiği, gerek kararnameyi gerekse de kanunu yeterince kamuoyuna anlatma olanağı bulamadık. Çok fazla tartışma imkânımız olmadı. Basınımız da bu konuda gereken ilgiyi göstermedi. Eğer biz bu kanunu ve kararnameyi kamuoyunda yeterince tartışabilseydik, kamuoyunun desteğini alabilseydik, belki bugünkü sonuçları yaşamazdık. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bir kanun toplumsal desteği ve toplumsal dayanağı ne kadar çok olursa, başarılı olma şansı da o kadar fazladır.

Değerli arkadaşlar, bu konuda yine bir sıkıntımız var. 595 sayılı KHK ve 4708 sayılı Kanunda yaşıyoruz, kanunu tam okumadan, içeriğini tam bilmeden, maalesef bazı arkadaşlar ve bunların da büyük bir çoğunluğu meslektaşlarımız ve bir kısmı da meslek odalarımızın yöneticileri olmak üzere, yarım yamalak bilgilerle kararnameyi ve kanunu kamuoyunda ciddî şekilde eleştirmeye başladılar. Biz onların doğru eleştirilerine hiçbir zaman kapalı kalmadık; ama, söyledikleri şeylerin ne kararnamede ne de kanunda olmaması, bizi ciddî şekilde rahatsızlığa götürmüştür. Oysa söyledikleri şeyler kanun ve kararnamede olmuş olsaydı, zaten o süreç içerisinde Bakanlığımızın yetkilileri de eleştirilere çok olumlu cevap veriyorlardı. Yani, böyle yarım bilgilerle ve özellikle meslektaşlarımızın yarım bilgileriyle ve yine özellikle de meslek odalarımızın yöneticilerinin yarım bilgilerle kamuoyunda olaya tepki göstermeleri, bizi yapı denetim kuruluşları olarak çok büyük sıkıntılara düşürmüştür.

Değerli konuklar, yine olaya ideolojik yaklaşımlar bizi büyük sıkıntılara sokmuştur. Bu ideolojik yaklaşımların büyük bir çoğunluğu da, maalesef yine üyesi olduğumuz meslek odalarımızdan gelmiştir. Kamuya ait görevlerin kamu kuruluşları tarafından yapılacağı iddiası ortaya atılmıştır. Bu meslek odalarımızın geçmişteki 3194 sayılı İmar Kanunundaki fenni mesullerin de özel kuruluşlar olduğunu unutmamaları gerekir diye söylüyorum. Meslek odalarımızın Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yetkililerine teşekkür etmeleri yerine karşı çıkmalarına bir üyesi olarak anlam veremiyorum. Çünkü, ilk defa bir Bakanlık şunu görmüş: Geçmiş uygulamalarda yanlışlıklar görmüş, depreme dayanıklı binaların geçmiş uygulamalarla sağlanamayacağını görmüş ve demiş ki: “Bu ülkenin mimarına ve mühendislerine biz güveniyoruz, meslek odalarının üyelerine de güveniyoruz, gelin bu denetimi siz yapın” Bunu kime söylemiş? Meslek odalarının üyelerine söylemiş. Meslek odalarımız, kendi üyelerine güvenen bu kuruma teşekkür edeceğine, anlamsız bir şekilde ve genel anlamıyla ideolojik bir yaklaşımla karşı çıkmaları, kamuoyunda yapı denetim kuruluşlarını büyük sıkıntıya sokmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu genel değerlendirmeden sonra, çok önemli bulduğum uygulamadan kaynaklanan bir sorunu dile getirmek istiyorum. Kamu kurumları olan valiliklere, belediyelere ve diğer ilgili idarelere ait olan bazı yetkilerin yapı denetim kuruluşlarına verildiği iddiasıdır. Bu iddia edilmektedir. 595 sayılı KHK ve 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununun iptal edilmesi için Anayasa Mahkememize dava açan siyasî partilerin temel savlarından biri de budur. Bazı meslek odalarımızın da iddiaları bu doğrultudadır. Ancak, 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu ve yönetmeliği iyi incelendiğinde, yukarıdaki iddiaların hiçbir maddî temelinin olmadığı açıkça görülecektir.

Yapı Denetim Kanununun 3 üncü maddesinin birinci paragrafı aynen şöyledir: “Yapı denetim kuruluşları, imar mevzuatı uyarınca öngörülen fenni mesuliyeti, ilgili idareler olan valiliklere, belediyelere ve diğer idarelere karşı kullanır” denmektedir. Yani, kanun, kuruluşlarımızı fenni mesul olarak tanımlamaktadır. 3194 sayılı Kanununun ve tip imar yönetmeliklerinde fenni mesullükler vardı, bu fenni mesullükler halen kanunun uygulandığı 19 pilot ilimizin dışında da varlar. Ancak, bizim farkımız şudur: Eski uygulamada fenni mesullük üstlenen meslektaşlarımızın genellikle yapılarının yerlerini bilmiyorlardı, çok anlamsız ücretlerle veya proje müellifleri, sırf projeleri elde etmek için fenni mesullükler üstleniyorlardı. Müteahhit kendisi teknik eleman ise fenni mesullüğü kendisi üstleniyor, yani kendi kendini denetliyordu. Projeler, proje müellifinden çıktıktan sonra, projenin akıbetinden bir daha haber alınamıyordu. En az 4 tane olması gereken fenni mesullerin hiçbiri birbirini tanımıyordu. Bu fenni mesullerin taahhüt ettikleri görevleri yerine getirmekle görevli, onları kontrol etmekle sorumlu olan valilikler, belediyeler bu kontrol görevlerini yerine getiremiyorlardı. Fenni mesullerin sicillerini tutmakla görevli olan meslek odaları bu sicilleri tutmuyordu. Yani, tam anlamıyla bir başı boşluk, tam anlamıyla bir denetimsizlik söz konusuydu. Sonuçta, çok doğal olarak, yapılan yapılar en ufak bir depremde dahi çok büyük can ve mal kaybına neden oluyordu. Bunun en tipik örneklerini Marmara ve Afyon depremlerinde gördük. Bazı binalar da deprem olmadan kendi kendine yıkılıyordu. Ruhsat almış yapıların yüzde 50’si yanlış yapıldığı için iskân raporu alamıyordu. Ama ne hikmetse, iskân alamayan yapılara altyapı hizmetlerinin götürülmesi yasal olarak mümkün değilken, özellikle belediyeler bu yasağa rağmen her türlü altyapı hizmetlerini sunuyorlardı ve sunmaya da devam ediyorlar.

Tüm bu saydığımız düzensizlikler sonunda yapılar bitiyor, bu biten yapıların dosyalarına bakıldığında, hiçbir dosyada yapının oturduğu zeminin sağlam olup olmadığını gösteren zemin etüt raporu bulunmuyordu. Ankara'nın en büyük metropol ilçelerinden bir tanesi, kendi arsasının üzerine yaptırdığı hizmet binasını 3-4 yıl sonra, zeminin çürük olmasından dolayı meydana gelen çökmeden dolayı hizmet binasını kendisi yıkıyordu. Şu anda hizmet binasının yerinde koskocaman bir çukur var. Bunun hesabını soran da yok. Hiçbir fenni mesul, yapıda kullandırdığı demirlerden bir tekinin dahi mukavemete uygun olup olmadığını tespit etmek için bir tek test sonucu almıyordu. Yapılarda dökülen betonların istenilen mukavemette olup olmadığını gösteren tek bir rapor, hiçbir dosyada yok.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununu çıkarırken genel gerekçesinde çok önemli şeyler söylüyordu. İnşaatlarda kullanılan betonun yüzde 40’ının mukavemetin altında olduğu iddia ediliyordu. Bir tek beton firması kalkıp da “Bu iddiayı niye öne sürdün?” demiyordu. “Beni bu işin içerisine koyma” demiyordu. Çankaya’nın göbeğinde Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfına ait inşaatta kendi denetimimizde, kendi yapı denetim şirketimizin denetiminde Paris Sokakta 50 metre ötede hâlâ denetimimizdeki Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfının inşaatına dökülen betonun çürük çıktığını tespit ettik. İki ay önce, üç ay önce, denetim süresi içerisinde, o binanın o betonunu kırdıktan sonra müsaade ettik ve devamına öyle izin verdik. Hâlâ denetimimizde dahi yapılan binalarda betonların çürük olduğunu tespit ediyoruz. Peki, bir tanesini biz tespit ettik. İddia ediyorum, aynı betonla o dönemde bin tane inşaata beton döküldü. 999 tanesi bomba gibi Ankara'nın göbeğinde duruyor değerli arkadaşlar. Ve biz o beton firmasını, kanunun bize yüklediği görevler doğrultusunda hem ilgili belediyesine şikayet ettik hem de İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğüne şikayet ettik.

Yapı denetim kuruluşlarımız şantiyelerde daha kesilip kalıba konmadan, her demirin çapından ikişer tane numune aldırarak deney yaptırıyorlar laboratuvarlarda. Uygun çıkmadığı zaman, o demiri kullandırtmıyorlar. Biz, TSE’ye uygun damgalı demirlerin birçoğunu şantiyeden kaldırdık. TSE’ye uygun olmasına rağmen, laboratuvar test sonuçlarında bu demirlerin bozuk olduğunu tespit ettik ve şantiyelerden kaldırdık. Hangi eski uygulamadan bunların bir tekini görebilirsiniz? Hangi imar müdürlüğünün dosyasında bir tek beton numunesini ve bir tek demir test sonucunu gösteren, bir tek zemin etüt raporu sonucunu gösteren bir tek rapor görebilirsiniz? Görmeniz mümkün değil değerli arkadaşlar.

İşte, yukarıdaki eski uygulamalardan çıkan olumsuz sonuçları gören yetkililer, geç de kalmış olsalar, maalesef, yapı denetim kuruluşlarını gündeme koymuşlardır.

Değerli arkadaşlar, biz en az 8 mühendisten mimardan ve en az 12 yıllık tecrübesi olan insanlardan kurulu firmalarız. Bizim kuruluşlarımızın geçmişten en büyük farkı şudur: Bizim mimar ve mühendislerimiz birbirlerini tanırlar, aynı şirket altında olmak zorundalar, aynı çatı altında olmak zorundalar. Geçmişte dört tane fenni mesulün birbirini tanımadığını biz biliyoruz. Ama bizim firmalarımıza bir proje geldiği zaman, inşaatçımız, mimarımız, elektrik ve makine mühendisimiz beraber otururuz başında, beraber inceleriz, beraber karar veririz. Artık bir inşaatta bir tesisat ustası dilediği gibi kolon ve kirişleri kendi rahatlığı için delemiyor, demirleri kesemiyor. Artık bir kalıpçı ustası tahtanın ebadına göre kirişi ve kolonu küçültemiyor. Artık bir müteahhit canı istediği zemine yapı yapamıyor. Yapıyı yapacağı zeminin sağlam olup olmadığını önceden biliyor. Marmara Depreminde Jeofizik Mühendisleri Odasının belirlemiş olduğu bir sonuca göre, yıkılan yapıların yüzde 50’sinin üstündekilerin zemin çürüklüğünden kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Ama bizde, daha yapı yapılmadan, yapının zemininin uygun olup olmadığı tespit ediliyor. Artık demir üreticisi, beton üreticisi mukavemetin altında üretim yapamıyor. Yaptığı zaman o üreticinin malzemesini kullanamayacağını, kullandırmayacağımızı çok iyi biliyor. Artık yüklenici, inşaatlarda vasıfsız eleman çalıştıramıyor. Artık yapılarda yüzde 50’ye varan ısı kayıpları olmuyor, ısı yalıtım yönetmelikleri şirketlerimiz tarafından tamamen uygulanıyor. Artık denetimimizde yapılan yapılar, zeminden, demirden, betondan ve yanlış projelendirmeden dolayı yıkılmayacaktır. Bilim bunu ispatlamıştır. Biz bilimsel çalışan kuruluşlarız. Artık, tüketici, yeni alacağı binanın görünür yerinde, “Bu bina yapı denetim kuruluşlarınca denetlenmiştir” levhasını görüyoruz. Gönül rahatlığıyla konutun sahibi olabiliyor. Artık denetimimizde yapılacak olan binalarda oturan insanlar, olası depremlerde kendilerini balkonlardan ve pencerelerden atmayacaklardır. O sallantı onlara tatlı bir anı olarak kalacak ve en fazla yapacağı şey masanın üstündeki biblolarının ve duvardaki tabloların düşüp kırılmamasını engellemek için onları tutacaktır. O kadar zahmete başından razılar.

Evet, tüm bu değerlendirmeler ışığında, başından da belirttiğimiz gibi, biz hiçbir kamu kuruluşunun yetki ve sorumluluğunu almadık. Çeşitli nedenlerden dolayı yapamadıkları, başarılı olamadıkları, yapıda denetimi üstlendik. Bu konuda bilgileri ve her aşamada kendilerinin denetiminde olduğumuzu biliyoruz.

Değerli konuklar, projelere uygunluk kaşesi vuruyoruz; ama, uygunluk kaşesi vurmamız, o projeyi nihai sonuca götürmüyor. Projelerin tasdik edilip edilmediğini yine ilgili idareler, belediyeler karar veriyor. Ruhsata imza atıyoruz, ama ruhsatı yine ilgili idareler, belediyeler veriyor. İskân raporuna görüş bildiriyoruz; ama, o görüşümüz temel değil, yine iskân raporunu ilgili idareler ve belediyeler veriyor.

Her aşamada deney sonuçlarımızı, laboratuvar ve test sonuçlarımızı, tutanaklarımızı belediyelere ve ilgili idarelere veriyoruz. Vermediğimiz zaman hakedişlerimiz ödenmiyor, vermediğimiz zaman ilgili idareler bizim inşaatlarımızı durdurabiliyorlar.

Sertifikalarımızı belediyeler ve ilgili idareler asıyor. Ve en önemlisi, hem kuruluşlarımızın hem denetçi mimar ve mühendislerimizin sicillerini, yine vilayetler ve belediyeler tutuyor. Yani, ilgili idarelerin, belediyelerin bizim hakkımızda tutacağı sicil, bizim Bakanlık nezdinde kapanıp kapanmamamıza neden oluyor.

Tüm bunlara rağmen, bizim kamu kuruluşlarının yetkilerini aldığımızı gösteren tek bir somut veri var mıdır? Bana göre yok.

Biz, valiliklerimizin, belediyelerimizin ve diğer ilgili idarelerimizin kamu hizmetlerini yürütürken bizim kuruluşlarımız da, kendilerine destek veren, hizmetlerine katkıda bulunan kardeş kuruluşlar olarak bizi görmelerini ve ilgili idarelerin bu anlamıyla bize destek ve yardımcı olmalarını diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, son olarak şu değerlendirmeyi yapmak istiyorum. Yapı denetim kuruluşları olarak çok büyük sıkıntılar çekiyoruz. Kanunla ve yönetmelikle ilgili sıkıntılarımız var. Kanun ve yönetmelikle ilgili sıkıntılarımızı zamanı içerisinde söyleyeceğiz. Ama ben biliyorum ki, yetkililer kanunlarla ve yönetmeliklerle ilgili sıkıntılarımızı çözeceklerdir.

BAŞKAN – Sayın Pınar, çok teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakanım, hoşgeldiniz.

Sayın Bakanım, katılımlarınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz ve bu konuda bir konuşma yapmak üzere sizi kürsüye davet ediyorum. (Alkışlar)



BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN – Değerli Başkanlık Divanı, Sayın Milletvekilim, çok kıymetli panelistler, inşaat sanayinin değerli mensupları; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum, sonra hepinizden özür diliyorum. Çok önceden planlanmış olmasına rağmen ve ben de katılacağımı bildirmiş olmama rağmen, hafta sonu Osmaniye, Pazar günü de Hatay seyahatim nedeniyle gece 03.30’da geldim ve sabah da Sayın Genel Başkanımız, Başbakan Yardımcımız Doktor Devlet Bahçeli’yi Kazakistan’a uğurladım ve şimdi aranızdayım. Bu planın bana göre yapılmış olmasına rağmen, benim tarafımdan aksatılması, bağışlanması oldukça güç bir eksiklik, benim yarattığım eksiklik; hepinizden özür diliyorum.

Sorunlarımızın tartışılarak halledilebileceği veya en iyi çözümün karşılıklı tartışmalarla sağlanabileceği gerçeğinin göz önüne alınmasıyla... Türkiye'nin yapım sanayii ile ilgili sorunlarının, devlet yönetiminde bunun partneri olan Bakanlık olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile siz değerli sektör mensuplarının bir araya gelerek üzerinde durulan konunun detaylı şekilde tartışılması fırsatının yaratılması, belki de devlet yönetiminde özel sektör-kamu sektörü işbirliğiyle sorunların çözümü için ciddî bir örnek teşkil eder. Bu örneklerin doğruluğuna inandığımız için, biz Bayındırlık ve İskân Bakanlığını, sektörün kamudaki temsilcisi olarak nitelendirip, bunu böyle görüp, sorunların çözümünde taşın altına elimizi sokma sorumluluğu ve zorunluluğunun hissederek, sizlerle her fırsatta, her platformda birlikte olmayı ön plana çıkarmış durumdayız.

Gerçekten de bu birlikte çalışmanın hazzını, ben ilk planda Kamu İhale Yasasında ve Kamu İhale Sözleşmeleri Yasalarında, taslaktan tasarıya, tasarıdan kanuna giderken omuz omuza olmanın yaratmış olduğu, güç birliğiyle oluşan meyveyi hep beraber gördük. Bu bizi, bundan sonraki işbirliği çalışmalarında ciddî anlamda cesaretlendirdi. Artık, bundan sonra, daralmış olan, küçülme eğiliminde bulunan ekonomimizin gayri safi millî hasılaya katkısı yüzde 33 ile 35 arasında değişen yapım sanayii, inşaat sanayii sektörü açısından yaratacağı olumsuzlukları bertaraf etmede bu tip toplantıların yanı sıra, yurt içinde ve yurt dışında yeni arayışların yapılması gerçeğinden hareketle, biz tavrımızı sergiliyoruz. Geçen hafta yıllardır en uzun sınıra sahip olmamıza rağmen, önce farklı savunma paktlarının mensupları -doğrudan olmasa da- Suriye’nin Varşova Paktında, onun etkisi altında olması ve Türkiye'nin NATO üyesi olmasının yarattığı sıkıntılar, 1990 sonrasında da özellikle, malum terörle mücadele kapsamında Suriye-Türkiye ilişkileri hiç hoş olmayan noktalarda iken, geçen hafta yaptığımız görüşmelerde Bayındırlık ve İnşaat Bakanı resmî konuğumuzdu. Sektörümüzün dışa açılımının zorunlu olduğu şu günlerde, bu tip temasların veya Bakanlıkla sektörün ortak hareket etmesinin ne kadar faydalı sonuçlar getireceği gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. Şu anda Türk müteahhitlik sektörüyle hem Suriye özel sektör hem de devlet sektörü şirketlerinin ciddî anlamda işbirliği arzusu olduğu ortaya çıktı ve bunu pekiştirmek için, 5 Mayısta biz bu sefer Suriye’de olacağız sektörle beraber.

Aynı şekilde, Aralık ayında başladığımız Cezayir atağının sonuçlarını almaya başlıyoruz. Ve 27 Martta Cezayir Bayındırlık Bakanımız, değerli meslektaşım Türkiye'ye resmî ziyarette bulunacak ve bu ikili işbirlikleri sayesinde, Türk müteahhitlik sektörünün bilgi birikimi, tecrübe birikimi, rekabet gücüyle ilgili birikimlerini Türk ekonomisine hizmet ihracatı tarzında katkıda bulunacak şekilde kanalize etmeye devam edeceğiz.

Aynı şekilde, önümüzdeki Cumartesi günü Sudan’a, aynı arayışla bir seyahatimiz olacak.

Konu, önce kendi aramızda, devletle özel sektör işbirliği, arkasından bu işbirliğinin ikinci ülkelerdeki devlet ve özel sektör işbirliğine dönüştürülerek dünya üzerinde söz sahibi olan bir Türkiye yaratmak konusu.

Bu çerçevede ben, gerçekten, laf olsun diye söylemiyorum, bugüne kadar yürütmekte olduğum veya yürütme görevi verilmiş Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bir sürü sorunu var; ama, yapım sanayii sektörünün de bir sürü sorunu var. En haz duyduğum noktası, işte sizlerle beraber olup sorunlara birlikte çözüm arama boyutu olmuştur. Bugüne kadar yaptığım görev süresi içerisinde. Bu hazzı bana verdiğiniz için, bana güvendiğiniz için, birlikte hareket etme fırsatını verdiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Bu tip toplantılarda da Türkiye'nin yapım sanayii sektörüyle ilgili sorunlarını masanın üzerine yatırıp, en uygun çözüm yolunu bulma doğrultusunda çabalarınız için ayrıca teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, yaptığınız içten duygulu konuşmanızla bize cesaret verdiniz; çok teşekkür ediyoruz. Müsaadelerinizle programa devam ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın Pınar, sizin konuşmanız yarım kalmıştı; söyledikleriniz bitmediyse, tekrar buyurun efendim.



MUSTAFA PINAR (Devamla) – Değerli konuklar, deminki genel değerlendirmeden şunu çıkarmak mümkün: Biz, yapı denetim kuruluşları olarak, hiçbir kamu kurumunun yetkisini elinden almadık, tamamen onlara destek olan, eski darmadağınık fenni mesuliyetin organize olmuş şekliyiz. Bizim şu anda hareketsizliğimizin en büyük nedeni, değerli yöneticilerimiz de söyledi, kanunumuzun Anayasa Mahkememizin nezdinde görüşülmeye alınacağı durumdur. Bu, hem yapı denetim kuruluşları olarak bizi rahatsız etmekte... Şu anlamıyla rahatsız etmekte, diken üzerinde oturmaktayız, ne olacak diye. Yapı sahipleri harekete geçmemekte, ilgili idareler, belediyeler ikilem içerisinde olmakta... Çünkü, biz 595’in tamamen iptali sonucunda 530 tane firma ve 10 bine yakın mühendis çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldık.

Umut ediyorum ve inanıyorum ki, Anayasa Mahkememizin kararından sonra, ülkemiz insanının can ve mal emniyetini sağlayabilecek yapılar, tüm ilgililerle, Bakanlığımızla, diğer ilgililerle bir araya gelinerek, kanunda da olabilecek eksiklikleri bir masanın üstüne koyup tartışarak, daha doğru, daha mükemmel bir kanuna doğru gidilecek ve ülkemizde deprem artık bir korku olmaktan çıkacaktır.

Beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Pınar’a, yaptıkları konuşmadan dolayı çok teşekkür ediyorum.

Bütün konuşmacı arkadaşların değindiği üzere, bu konuda, yapı denetim sistemleri konusunda belediyelerin önemli bir rolü var. O nedenle ben şimdi yerel yönetimlerin yapı denetimine bakışlarını sergilemeleri açısından Etimesgut Belediye İmar Müdürü arkadaşımıza söz vermek istiyorum.

ETHEM OKLAZ (Etimesgut Belediyesi İmar Müdürü) – Sayın Bakanım, milletvekillerim, saygıdeğer basın mensupları ve kıymetli misafirler; öncelikle İNTES Çözüm Arama Konferansını düzenleyen Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Şükrü Koçoğlu ve Yönetim Kuruluna teşekkür ederim.

“Yapı Denetiminde Yerel Yönetimlerin Bakış Açısı”nı açıklamak için huzurlarınızdayım.

Her şeyden önce, bir şehrin uygun şehir planına göre kurulması yanında, yapılarında mimari değerinin olması arzu edilir. İyi planlanmamış yapılar, şehrin değerini de azaltır. Tüm teknik elemanlar ve bu sektörün her çalışanı, kendisine düşen işi en iyi şekilde yaparak kaliteli yapılar ortaya çıkarmalıdır.

Teknik bilgi ilerledikçe, teknik donatım ve inşaat tekniği de ilerlemiş, insanların daha rahat, daha sağlıklı yaşamaları mümkün olmuştur. Bir yapının teknik bilgiden yararlanmamış olması, onun değerini düşürür, zamanın ileri teknik bilgi ve donatımından, malzemesinden yararlanmış olması, o yapının değerini artırır. Bununla beraber, bir yapının yapı tekniği ve yapı teknik donatımı bakımından mükemmel olması, yapının kıymetini artırmakla beraber, mimari açıdan mükemmel olmasına yeterli değildir. Mimari değer taşıması için, ayrıca bir mükemmelliğe daha sahip olması gerekir. Buna, mimaride ahenk diyoruz. Yapılarımızın dış hava etkilerine karşı koyması yanında, deprem, fırtına gibi doğal kuvvetlere karşı koyacak yapılışta olmasını da isteriz. Şüphe etmeyiz ki, yapımızın iyi bir konstrüksiyonu varsa, bina değeri yükselecek, yoksa azalacaktır.

Görüldüğü gibi, şehirleşme olgusu iyi bir şehir planıyla başlamaktadır. Planlama yapılırken zemin etütleri, iyi imar planları, teknolojinin nimetlerinden olduğunca yararlanan, uygulama projeleri, iyi uygulayıcılar, yeterli ve etkin bir denetime ihtiyaç vardır.

Ülkemiz en aktif deprem kuşaklarından birisinin içerisinde bulunduğundan, etkili yapı denetiminin önemi bir kat daha artmaktadır.

Yürürlükte bulunan İmar ve Afetler Kanunundaki çeşitli hükümlere rağmen, uygulamada yerel yönetimler olarak etkili bir yapı denetimi sağlanamadığı açık bir gerçektir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, bu durumu fark ederek, 4708 sayılı Yapı Denetim Yasasını çıkarmıştır. Yasanın kendi özünden gelen eksikliklere, uygulamada görülen aksaklıklara rağmen, yerel yönetimler olarak destekçisi olduk, olmaya devam edeceğiz. Bu konuda Bakanlığımızın yaptığı çalışmaları takdir ediyor, aksaklıkların da zaman içerisinde giderileceğini umuyoruz.

Yerel yönetimlerin imar müdürlüklerince yeterli teknik eleman, ekip ve ekipman eksikliğinden dolayı etkili denetimin yapılamadığı bir gerçektir. Ancak, kamu yatırımlarının denetiminin de yeterli ve etkin yapılamadığı göz ardı edilmemeli ve mümkünse yapı denetimine tabi olmalıdır.

Yasayla getirilmiş olan yapı sahibinin müteahhidi hiçbir şekilde vekil tayin edemeyeceği ve yapı denetimi ile sözleşmeyi kendisinin yapması hükmü takdire şayandır. Ancak, denetim hizmet bedelini örtülü olarak müteahhidin vermesi ve yapı denetimi üzerinde parasal gücünü kullanması önlenmelidir.

Ruhsat ve eklerine aykırı uygulamayı üç iş günü içerisinde ilgili idareye bildirmek zorunda olan yapı denetim kuruluşlarının bazıları, ne yazık ki müteahhit ile birlikte sorunu halletme yoluna gitmek istediklerini müşahede etmekteyiz. Sebebi ise, yapı denetim ücretini müteahhitten almasıdır. Sözleşmeyi yapan yapı sahibi, inşaatındaki yanlış uygulamalardan habersizdir.

Yapı denetim kuruluşlarını bu çıkmazdan kurtarıp, idareyle entegre ederek daha etkin bir denetim sağlanmalıdır. Tüm yerel yönetimler, yapı denetim kuruluşlarına, imar müdürlüklerinin yan kolu olarak bakmaktadır. Bu yasanın hüsrana uğramasına tahammülümüz yoktur. Giden canlar, yıkılan mallar bizimdir.

Yapı denetim kuruluşlarının başkaca bir ticarî faaliyette bulunmalarının yasaklanması hükmünün, denetimin yapılmasında etkin olacağı kanaatindeyiz.

3194 sayılı Yasayla getirilen fenni sorumluluk, bu yasayla ıslah edilmiş ve denetim ücretlerinin ödenmesi konusunda gerekli önlemler alınarak, denetimin daha etkin yapılması sağlanmıştır. Kanunun gerekçesi olarak, yapının ve fenni sorumlularının denetlenememesindeki yerel yönetimlerin yetersizliği devam ettiği sürece, yapı denetimi üzerinden de etkin bir denetlemenin yapılamayacağı açıktır. Yapı sahibi, ruhsat ve eklerine göre tüm denetleme yetkisini yapı denetim kuruluşlarına verdiği, uygulama sorumlusunun da müteahhit olduğuna göre, yanlış uygulamalardan sorumlu olamayacağı, ancak iskân aşamasından sonra yaptığı aykırılıklardan sorumlu olacağı görüşündeyiz. Bunun için 3194 sayılı Yasa değişikliği yapılırken, 42 nci madde uygulamasının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Zaten yasanın 9 uncu maddesi de, yapı sahibini...

(Kaset 2/B)

... Bakanlığımızca yapı denetim izin belgesinin ilgili idarelere noter tasdikli sureti verilmesi istenirken, yapı denetim hizmet sözleşmesinde noter tasdik şartının aranmaması önemli bir eksikliktir. Çünkü, sözleşmelerde hisseli parsellerde, hissedarların uzakta olanlarının veya yurt dışında bulunanların yerlerine imzalar atılabileceği unutulmamalıdır. Yapı denetim kuruluşlarının da bu durumun farkında olamayacağı göz ardı edilmemelidir. Yapı denetim hizmet sözleşmesinin, yapım sözleşmesi gibi, noter kanalıyla yapılması, ileride doğabilecek hukuksal sorunları engelleyecek, yapı denetim bürolarına da yarar sağlayacaktır.

4708 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinde, meydana gelen yapı hasarlarında yapı sahibiyle birlikte diğer tüm sorumluların kusurları oranında sorumlu olacağı belirtilmişse de, kusur oranlarının kimler tarafından nasıl belirleneceği açıklanmamıştır. Bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

“Bu kanun hükümlerinin uygulanması sırasında, Görevini ihmal eden veya kötüye kullanan yapı denetim büroları ve elemanları için verilen cezalar, teknik elemanların bağlı bulunduğu odaya, genelgenin 9 uncu maddesinde bildirilir” denilmektedir; ancak, verilen cezaların ilgili idarelere de en kısa sürede iletilmesi gerektiği görüşündeyiz.

Yine, Yapı Denetim Yönetmeliğinin 13 üncü maddesinde, “Hizmet bedellerinin karşılanması amacıyla il özel idareleri ve belediyeler adına yapı denetim hesabı açılır” denilmekte ise de, bu ibare, “İl özel idareleri veya belediyeler adına açılır” şeklinde olmalıdır.

Yönetmeliğin 16 ncı maddesinde, kötü sicillerin mutlaka belgeye dayandırılması hükmünün uygulanmasının çok zor olduğu, zira belgeli yanlışlıkların zaten yasa ve genelgeyle belirtilmiş cezalarının olduğu, “Genel kanaat hükümleri ve şayet varsa belgelere de dayanılarak sicillerin verilir” denilmesinin daha uygun olacağı görüşündeyiz.

İleride giderilmesi mümkün olamayacak hataların oluşmaması ve uygulamada bütünlük sağlanması açısından 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu ve buna bağlı olarak yapılan Uygulama Yönetmeliğinin, 3194 sayılı İmar Kanunu ve büyük şehirlerce hazırlanan imar yönetmeliklerine en kısa sürede uyumunun sağlanmasının, yerel yönetimlerde bu kanunun uygulanmasını güçlendirecektir.

Nazım imar planından iskân aşamasına kadar tüm kademeleri yapıp denetleyen imar müdürlüklerinin elemanlarının bilgileri yeterli olsa bile sayıları yetersiz, bölgeleri tarayacak araçları olsa bile, yerel yönetimlerin yakıt alacak ekonomik güçleri yetersizdir. Tüm belediyelerin imar alanları, mücavir alanları ve nüfusu göz önüne alınarak, asgari bulundurması gereken teknik eleman sayısı ve niteliğinin belirtilmesi, yurt genelinde yerel yönetimlerin yapı kontrollerini güçlendirecek ve meslekî bilgi yetersizliğinden meydana gelebilecek aksaklıkların çözümünü hızlandıracaktır. Ayrıca, yapı denetimi ve denetçilerine bilinçli ve yeterli nitelikte teknik elemanlar tarafından sicil verilmiş olacaktır.

Açıkladığım hususların zaman içerisinde çözüme kavuşacağını ve bu yasanın uygulamasında taviz veremeyeceğimizi, yerel yönetimler olarak bu yasaya ve yapı denetim bürolarına gerekli desteği vermemizin bilincinde olduğumuzu saygılarımla sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oklaz’a, yaptıkları konuşmadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda da bizi desteklemelerinden dolayı teşekkür ediyorum. Aksayan bazı yönleri biz de birtakım vesilelerle farkındayız. Onları da inşallah, en kısa zaman içerisinde beraberce düzeltme yönüne gideceğimizi bir kere daha belirtmek isterim.

Şimdi, müsaadelerinizle “İnşaat Sanayicilerinin Yapı Denetimine Bakışı”nı da, MESA Mesken Sanayii AŞ Genel Müdür Yardımcısı Sayın Rıfat Kutay Bey bize açıklayacaklar.

RIFAT KUTAY (MESA Mesken Sanayii AŞ Genel Müdür Yardımcısı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, İNTES'in sayın yöneticileri, değerli konuklar, değerli basın mensupları; hepinize saygılar sunuyorum.

Konuşmamda sözünü edeceğim birçok konuya diğer konuşmacı arkadaşlarım değindiler, onun için bazı bölümleri hızlı geçeceğim.

Bilindiği üzere, 1999 yılında yaşanan depremlerden sonra kontrolsuz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek amacıyla hazırlanan yapı denetimi hakkındaki 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 10 Nisan 2000 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak 10 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe girmişti. Bir seneden kısa bir süre yürürlükte kalan bu KHK, 26 Mayıs 2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının da ısrarlı çalışmalarıyla 4708 sayılı Kanun, 13 Temmuz 2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak, 30 gün sonra yürürlüğe girmiştir. 3194 sayılı İmar Kanununun 26 ncı maddesinde belirtilen kamuya ait yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde belirtilen ruhsata tabi olmayan yapılar Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun kapsamında değildir. Kanun, tüm kamu ve özel sektör binalarını kapsamalıdır.

4708 sayılı Kanunda, laboratuvar tanımı değiştirilerek, 595 sayılı KHK’de Bakanlıkça veya Türk Standartları Enstitüsünce yeterliliği kabul edilen laboratuvarlar yetkili kılınmış iken, kanunda TSE belgeli laboratuvarlar yetkisiz kılınmıştır. Bunun nedeni anlaşılamamıştır aslında. Biraz önceki konuşmalarda Sayın Ustaömer ve Sayın Ünal’ın da belirttiği gibi, aslında bir laboratuvar sayısında eksiklikten de söz ediliyor. Aslında bu TSE’li birçok laboratuvar şu anda mevcut Türkiye'de, bunlar da belki devreye alınabilir, birtakım düzenlemeler yapılarak.

18 Nisan 1996 tarihinde yayımlanan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasına göre, 78 il ve ilçeyi içeren deprem bölgesi listesinde, il merkezleri dikkate alındığında, bu illerden 33 adedi 1 inci derece, 22 adedi 2 nci derece, 12 adedi 3 üncü derece, 9 adedi 4 üncü derece, 2 adedi de 5 inci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanunun uygulanacağı pilot il sayısı 19’dur. Bakanlığın teklifiyle Bakanlar Kurulu tarafından kapsam genişletilebilecektir.

33 adet 1 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerden, sadece 13 adedi, 22 adet 2 nci derece deprem bölgesinde bulunan illerden 4 adedi, 12 adet 3 üncü derece deprem bölgesinde bulunan illerden 1 adedi, 9 adet 4 üncü derece deprem bölgesinde bulunan illerden yine 1 adedi, 2 adet 5 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerden 0 adedi, 19 pilot il kapsamındadır. Yani, 1 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerin sadece yüzde 39’u pilot uygulamaya dahil edilmiştir. En son depremin gerçekleştiği Afyon İlimizde, 19 pilot il kapsamında değildir bilindiği üzere. Yapı denetimi, yurdumuzdaki tüm illeri kapsamalıdır.

595 sayılı KHK’nin bana göre en önemli maddelerinden birisi, sigorta yaptırma zorunluluğu idi ve yapı hizmetlerinin bedeli sigorta giderleri de dahil olmak üzere, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 4’ü ile yüzde 8’i arasında idi. 4708 nolu Kanuna göre yapı denetim hizmet bedeli, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 3’ü olarak belirlenmiştir. Bu yüzde 3 ile yapı denetim kuruluşları personelinin ücretini, vergi ve sigortalarını, ofis kiralarını ödeyecek, diğer direkt ve endirekt giderlerini karşılayacak ve bu rakamın içinde yapı hasarı riski ve kuruluşun kârı da dahil olacak. Bu, çok gerçekçi görünmemektedir. 10 bin metrekarelik bir inşaat, diyelim ki 3 milyon dolara mal oldu, bunun yüzde 3’ü 90 bin dolar eder. İnşaat 24 ay sürse, yapı denetim kuruluşunun eline ayda 4 200 dolar geçecektir. Yapı denetim kuruluşu, bu rakamın ne kadarını yapı hasarı riski olarak bir kenara koyacaktır?

Gelirler bu seviyede olunca, yapı denetim kuruluşu, personel bütçesini kısmak isteyebilecektir. Bu da, daha az kalifiye eleman, dolayısıyla yeterli olmayan denetim riskini ortaya çıkarabilecektir.

4708 nolu Kanunun 3 üncü maddesinde “Sorumluluklar” bölümünde şu ifadeler yer alıyor: “Yapı denetim kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler, proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı müteahhitleri ile birlikte yapının ruhsat ve eklerine fen, sanat ve sağlık kurallarına aykırı, eksik, hatalı ve kusurlu yapılmış olması nedeniyle ortaya çıkan yapı hasarlarından dolayı, yapı sahibi ve ilgili idareye karşı kusurları oranında sorumludurlar” demektedir. Bu sorumluluk tarifi, Marmara Depreminden önceki dönemlerde de vardı. Ancak, yeterli miktarda yaptırımı olmadığı depremden sonra çok acı bir biçimde görüldü. Bu konudaki riskin büyüklüğü nedeniyle 595 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname döneminde de sigortacılarla birçok tartışmalar yapılmıştır.

Dileğimiz hiç olmaması, ancak binalarda hasarla sonuçlanan bir deprem olduğunda konu yargıya intikal edecek, yukarıda sayılan çeşitli kişilerin ifadelerine başvurulacak, konu bilirkişilere aktarılacak, taraflar bilirkişi raporlarına itiraz edecek ve mahkemeler yıllarca sürecek diye endişelerimi dile getirmek istiyorum. Konuyla ilgili sorumluların sayısının çokluğu nedeniyle de, belki verilecek cezalar sınırlı kalacaktır.

Türkiye'de depreme dayanıklı kaliteli yapılar elde etmek için, Yapı Denetimi Kanunu elbette gereklidir; ancak, tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu sorunla ilgili birçok parametre vardır. Geçtiğimiz yıl bir inşaat dergisine verdiğim mülakatta da bahsettiğim gibi, Türkiye'de taahhüt sektöründe yapısal sorunlar vardır. Müteahhit kimdir? Müteahhitlik karnesi sahibi veya karne kiralayan müteahhit olamamalıdır. Müteahhitlik için daha fazla sağlanması gereken şartlar olmalıdır. Yeni kanun ve düzenlemelerle müteahhitliğe bir disiplin getirilmelidir.

Sektörde ağırlıklı olarak yardımcı teknik eleman olarak adlandırdığımız kalfa, tekniker ve teknisyen açığı varır. Bu elemanların eğitim ve öğrenimlerini sağlayacak okullarımızın sayılarının ve kalitelerinin artırılması gerekmektedir. Sertifikalı işçi yetiştirilmesine yönelik kurulmuş olan İNİŞEV çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak, verilen sertifikaların Millî Eğitim Bakanlığı menşeli olabilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Üniversitelerimize de görevler düşmektedir. Teknik üniversitelerimiz, yükselen eğitim kalitelerine daha fazla ivme kazandırmalıdırlar. Teknik elemanlarımız, sürekli eğitime önem vermelidirler.

Sektörde Uluslararası Müteahhitler Birliğine üye olan firmalardan 40 civarındaki kısmı (40 küsur) ISO Kalite Yönetim Sistemi Belgesine sahiptir. Oysa Türkiye'deki müteahhit sayısı binlerle ifade edilmektedir. ISO belgesi sayısının artırılması, hem firmalarımızın kurumsallaşmasın yardımcı olacak hem de üretimlerinin kalitesini yükseltecektir. Bence Türkiye'de de firmaların ISO belgesi sahibi olmaları, belirli bir takvim içinde kamu ve özel sektör ihalelerinde yeterlilik şartlarından birisi olmalıdır. Kullanılan malzemelerde de TSE, ISO, CE kalite belgeleri daha ciddî bir biçimde istenilebilir.

Toplam kalitenin sağlanması, polisiye tedbirlerle mümkün değildir. Bu bir süreçtir ve eğitimle kültür seviyesinin yükseltilmesiyle bu süreç kısaltılabilir.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Rıfat Kutay’a, açıklamalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Böylece, bugünkü programımızın birinci kısmını burada kapatmadan önce...

Buyurun Sayın Sever, kusura bakmayın.

KADİR SEVER – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu çok güzel oturum, sorunlarımızı dile getirme imkânını verdi. Yalnız, bu Yapı Denetim Yasası çıkarken, bir yapının oluşturulmasında birkaç aşama var, bunların bir aşaması hiç dikkate alınmıyor. İşin bir etüt aşaması vardır, proje aşaması vardır, finansmanı vardır, ondan sonra da yapımı ve denetimi vardır. Peki, bu yapımı sırf projeyi hazırlayan ve işi denetleyen mühendisler mi yapıyor? İnşaat işçisinin eğitimi Türkiye'de yoktur. Bunun hiç üzerinde durulmuyor.

Şimdi, projeyi istediğiniz gibi yapın, istediğiniz çok eğitilmiş mühendislere, uzman mühendislere denetletin. O betonu döken, kalıbı yapan, yani eline çekici, malayı ve şakulü alan insanın eğitimi Türkiye'de yoktur, sorumluluğu da yoktur. Bunun hiç mi günahı yoktur?! Bir yapının oluşturulmasında en mühim unsurlardan biri budur. Onun için, hele hele düşünün ki, Türkiye'de büyük şehirlerde ve belediyelerin olduğu yerlerde denetim var. Peki, köylerde inşaatlar yapılıyor, orada proje de yok, denetim de yok.

Bakın, ben çok eskilere gideceğim izin verirseniz, benim çocukluk yıllarımda –söylediğim yıllar 1950’li yıllar, 1945’li yıllar- kahvelerde afişler vardı. Bu afişlerde Anadolu'da kendi imkânlarıyla evini, binasını yapanın dikkat edeceği hususlar şematik olarak asılmıştı. Onu araştırdım kim yapmış diye, bunu Bayındırlık Bakanlığının o zamanki ilgilileri yapmış. Bu bilgiler nerede? Bu afişler nerede? Niçin yarım kalmış? İnşaat işçisinin eğitimi niçin geliştirilmemiş? Sertifika müessesesi niçin oluşturulmamış? Bu, çok büyük bir eksiklik. Yani, burada bir yapının hasarlı çıkması, yani yapıda ciddî bir hatanın oluşmasında en mühim unsurlardan biri, inşaatı fiilen yapan inşaat işçisidir. Bunun eğitimi yoktur, denetimi yoktur, ruhsat sistemi yoktur.

Bir noktaya daha değinerek, izninizle sözlerime son vereceğim. Üç gün evvel Avrupa'da idim, yeni geldim, hep gözlemlerim bunu, bir tek Türkiye'de hamile evler vardır. Yani, zeminde oturduğu saha 100 metrekare,ama hemen onun 1 inci katından itibaren 150 metrekare. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur bu. Hele hele Türkiye gibi deprem şartlarında olan bir ülkede... Tabiî, siz bu yapıya göre temeli oluşturabilirsiniz; ama, bu kadar zengin bir ülke miyiz biz?! Yani, siz ince bacaklı bir hanımın üzerine hamile bir vücut oturtacaksınız, ondan sonra o bir depremle o sistemin ayakta durması için dünyanın masrafını yapacaksınız. Onun için, projeyi hazırlayanlara da, en azından bir denetim mekanizması oluşturulması lazım ve bu uygulamaya son verilmesi lazım.

Son bir konu da, bir kere daha tekrar edeceğim, özellikle Anadolu'da hiçbir denetimin olamadığı, hiçbir proje uygulamasının olmadığı yörelerde kendi imkânlarıyla konutunu, yapısını yapan insanların nelere dikkat etmesi gerektiğini ta 50 sene, 60 sene evvel düşünüp de afişler halinde onlara bu yolu öğretenlerin, ne doğru işler yaptığını, eğitim mekanizmasını ve tabiî ki bilgi mekanizmasını oluşturarak, oralara ulaştırmanın imkânlarını bulmak lazım ve tabiî, bu yapı denetim sisteminde işçiliğin de mutlak surette bir sorumluluk alanı olduğunu da mutlaka güncelleştirmek lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kadir Sever’e, yaptıkları açıklamalardan dolayı çok teşekkür ediyorum; ancak, şunu da belirtmek istiyorum Sayın Sever, bu sertifikasyon çalışmalarıyla ilgili Bakanlığımız, Çalışma Bakanlığı, YÖK, Millî Eğitim Bakanlığı ve sizin de içinde bulunduğunuz Müteahhitler Birliği, Başbakanlığın başkanlığında bu çalışmalar devam ediyor. Bu sertifikasyon konusu çok önem arz etmekte ve hem ülkemizde hem yurt dışında, bildiğiniz gibi, artık life school olayı tamamıyla ortadan kalkmaktadır. İşçilerimiz de dahil olmak üzere ve üst deneticiler de bu işin içinde olmak üzere, hepsinin birer sertifikasyonu olacak. Bu çalışmaların üzerinde biz de hassasiyetle duruyoruz; bunu da belirtmek isterim.

Sayın Bakanım, Sayın Milletvekilim, değerli konuklar; oturumumuzun birinci kısmını bugün böylece tamamlamış olduk. Ben şimdi önemli gördüğüm ve bizi çok memnun eden Sayın Bakanımızın ve İNTES Yönetim Kurulu Başkanımız arasında işbirliği protokolü imzalanacak, onu hep beraber yerine getiriyoruz.

Buyurun Sayın Bakanım.

Sayın Başkanım, eğer okursanız memnun oluruz...

M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın Abdülkadir Akcan Bey Bayındırlık ve İskân Bakanı olduktan sonra bu geliştirilen bir süreç. Bu süreç, özellikle İhale Yasası çalışmalarında İNTES'in, Bayındırlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ile ve ilgili komisyonla birlikte yaptığı uzun çalışmalarla başlayan bir süreç. İsterseniz ben çok kısa olarak protokolün içeriğini de hemen okuyayım:

İnşaat sektörüyle ilgili veri tabanı oluşturulması ve envanter çalışmalarının yapılması ve envanter yani inşaat müteahhitlik camiasının envanterini şu anda 1 700-1 800 sayfa oldu, daha da birkaç ay devam edecek bu çalışma ve bunda bütün Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ilgili il müdürlüklerinden de her türlü yardımı alıyoruz. Türkiye'de şimdiye kadar hiç yapılmamış olan bu envanter çalışmasını yapıyoruz.

Bakanlığın sektörle ilgili talep edeceği her türlü bilginin, meslek kuruluşu tarafından sağlanarak Bakanlığa intikali, inşaat firmalarının Bakanlıkla ilgili ortak talep ve sorunlarını belirleyebilmek ve çözüm getirebilmek amacıyla müşterek toplantılar düzenlemek, meslek kuruluşları tarafından Bakanlığa aktarılacak sektör sorunlarının bu konudaki talep ve önerilerinin değerlendirilerek çözüm yollarının ortaklaşa aranması, Bakanlık tarafından yürütülecek mevzuat değişikliği çalışmalarında bilgi alışverişi yapılması, hukukî düzenlemelerde meslek kuruluşunun görüş ve önerilerinin alınması, buradaki meslek kuruluşu İNTES'tir. İnşaat sektörüne yönelik düzenlenecek eğitim programları, toplantılar, seminerler, araştırma-inceleme çalışmaları, proje hazırlama, yayın çalışmaları ve bunun gibi faaliyetlerde ortak çalışmalar yapılması, ihtiyaç duyulacak diğer konularda işbirliği yapılması ve bu çalışmalar için taraflarca herhangi bir ücret söz konusu olmadığıdır. Biraz sonra Sayın Bakanımızın talimatlarıyla hazırlanan bu protokolü imzalayacağız ve bundan dolayı sektörümüz adına Bayındırlık ve İskân Bakanımızı Sayın Profesör Doktor Abdülkadir Akcan’a şükranlarımızı ve saygılarımızı bir kez daha iletiyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Değerli misafirler, Sayın Bakanım aramızdan ayrılmak durumundalar; çünkü, kendileri Düzce’ye hareket edecekler.

Efendim, 15 dakika bir aradan sonra, tekrar soru-cevapları almak üzere huzurlarınızda olacağız...


Yüklə 238,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin