DevriMİn toplumsal-ekonomiK İLİŞKİleriNİn hukuki kuruluşu ve yönetsel omurgasi


Askeri Personel: Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Personel Rejimi



Yüklə 405,16 Kb.
səhifə15/19
tarix29.07.2018
ölçüsü405,16 Kb.
#62100
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

Askeri Personel: Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Personel Rejimi


788 sayılı Memurin Kanunu “asker haricinde Devlet memurları”nın hukuku, görevleri, işe alım, terfi, maaşı, vb.’ni düzenlemekte; Jandarmanın 788 sayılı Memurin Kanunu çerçevesinde özel kanuna tabi olacağı belirtilmektedir. Bu doğrultuda, askeri personel için ayrı bir hukukun yaratılması gerekmektedir. 912 sayılı “Ordu, Bahriye ve Jandarma Zabitan ve Memurini Hakkında Kanun” 7 Haziran 1926’da kabul edilmiştir.172

912 sayılı Kanun, memuriyet rejimine dair yeni bir düzenleme getirmeyen, askeri personelin özellikle kıdem ve maaş düzenlemelerini yapan ve açığa alınma konularını düzenleyen 15 maddeden oluşan kısa bir Kanun’dur. Kanun, yüksek rütbeliler, komutanlar ve tüm subayları kapsamaktadır (md.1).

912 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile 31 Mart 1926 tarihli Memurin Kanunu’nun 68, 73, 75, 86, 88nci maddelerinin ordu ve bahriye ve jandarma ve zabitan ve memurini hakkında dahi aynen tatbik olunacağına karar verilmiştir. Bu maddeler, yardım sandığı (md.68), mebuslukta geçen sürenin kıdemde sayılmayacağı ancak emeklilik maaşına esas olacağı (md.73), emeklilerin memur sayılmayacağı (md.75) ve memur maaşlarının her aybaşında peşin ödeneceği (md.86) ile ilgilidir.

Kanunun 4. maddesi ile askerlerin yabancı uyruklu kadınlarla evlenmesi yasaklanmakta, evlenenlerin istifa etmiş sayılması, halihazırda evli olanların da emekliye sevk edilmesi kabul edilmektedir: “Zabitan, memurin ve mensubini askeriyeden ecnebi kız ve kadınlarla teehhül edenler tekaüt hukukundan mahrumiyet şartile müstafi ad ve bu kanunun neşrinden evvel müteehhil bulunanlar rızalarına bakılmıyarak müddeti hizmetlerine göre tekaüde sevk olunurlar” (md.5).

Kanun’da açığa alınma konusunda Bakanlığa yetki verilmiştir. Subaylar, memurlar ve askeriye mensupları itaatsizlik, hırsızlık, rüşvet, kişilik ve namus suçları ile ağır hapis veya o dereceyi gerektiren bir fiil dolayısıyla mahkemeye sevk edildikleri takdirde ve tümen komutanları ile daha üst rütbelilerin Bakanlar Kurulu’nca verilecek harekat ya da seferberlik halinde yukarıda sayılan suçlar ile liyakatsizlik, hasta süsü vermek, gecikme, ihmal, siyasetle iştigal etmek gibi fiillerden dolayı görev başında kalmalarında mahzur görüldüğü durumlarda sebebi raporla bildirilmek suretiyle Bakanlık tarafından açığa alınabilecektir (md.6).

Kanun’da dikkati çeken bir konu doğu hizmetidir. Bazı bölgelerde askeri personel eksikliği dönem içerisinde dile getirilen sorunların başında gelmektedir. Sorunun çözümü için 722 sayılı “Bazı Kolordular Menatıkındaki Erkân, Ümera ve Zabitanın Tebdiline Dair Kanun” kabul edilmiş, Kanun ile doğu illerindeki askeri personel açığını kapatmak üzere bölge personeline özgü düzenleme yapılmıştır.173

Doğu bölgeleri “Artvin, Ardahan, Erzincan, Erzurum, Ergani, Elâziz, Bayazıt, Bitlis, Hakkâri, Dersim, Diyarbekir, Siirt, Siverek, Kars, Karahisarı Şarkî, Genç, Mardin, Muş, Van” illeri ve bağlı bölgeleri olarak tanımlanmakta ve kara, hava kuvvetlerindeki yüksek rütbeliler, komutanlar ve subaylar kastedilmekte (md.1) fırka ve kolordu kumandanları, ordu müfettişleri ve kurmay subay müfettiş ve başkanları dahil edilmemektedir. Bölgede görev süresi üç yıl ile sınırlanmış, bu süre sonunda tayin isteme hakkı tanınmıştır (md.3).

Öğretmenlik: Öğretmen Açığının Giderilmesi


789 sayılı “Maarif Teşkilâtına Dair Kanun” 22 Mart’ta kabul edilmiştir. Kanun, teşkilat adını taşımakla birlikte, asıl olarak öğretmenlik mesleğinin, özellikle maaş olmak üzere, özlük haklarını düzenleyen bir Kanun’dur.

Kanun’a göre, eğitim hizmetinde asıl olan öğretmenliktir (md.11).

Kanun’da en dikkat çekici düzenleme zorunlu hizmete dairdir. İlk, orta ve yüksek öğretmen okulları mezunları 8 yıllık zorunlu hizmet yapmakla yükümlüdür (md.8). Aksi takdirde, para cezasına çarptırılmakta ve hiçbir kamu kurumunda çalışamamaktadırlar (md.8). Bunun dışında, öğretmenlere verilecek maaşlar düzenlenmektedir (md.9).

Bir diğer düzenlemeye göre de mesafe olarak uzaklık veya sağlık ve idari özel durumu nedeniyle Bakanlar Kurulunca belirlenecek yerlere gidecek öğretmenlere, üçte birden bire kadar maaş zammı verilecek; düzenlemeye göre olağanüstü bütçe ayrılacak ve kıdem olarak iki yıl üç yıl sayılacaktır. Memurlar, üç yıl sonunda başka bir bölgeye görevlendirilmesini isteyecektir” (md.17).


Personel Atamalarında Merkezileşme: Yerelden Merkeze Yetki Çekilmesi


1926 yılı Mart ve Nisan ayı içerisinde personel atamalarında açık bir merkezileşme eğilimi görülmektedir. 3 Mart’ta polis komiser ve memurlarının, 1 Nisan’da sağlık memurlarının ve 22 Nisan’da maliye memurlarının atamaları merkeze çekilmiştir.174

3 Mart 1926’da kabul edilen 768 sayılı “İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunun Onbeşinci Maddesinin Tadili Hakkında Kanun” ile komiser ve polis memurlarının atamalarında merkezileşmeye gidilmektedir. Bazı küçük şehirlerde açık kadrolara memur bulanamamasına karşılık, bazı illerde terfi zamanı geldiği halde açık kadro bulunamamaktadır. Bu nedenle, bir tarafta kadrolar boş kalmakta, bir tarafta kadro bulunamadığı için memur ataması yapılamamaktadır.175 Bu doğrultuda, yetki valilerden alınarak İçişleri Bakanlığına verilmektedir.

1 Nisan 1926’da kabul edilen 796 sayılı “Umuru Sıhhiyeye Müteallik Bütçelerle Bilûmum Memurini Sıhhiye Hakkında Kanun” ile tüm belediye, il özel idaresi ve şehremanetleri teşkilatının inceleme ve onaylanması ve sağlık personelinin tayin ve azilleri Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaleti’ne (Sağlık Bakanlığı) devredilmektedir. Gerekçesi, yerel olarak yürütülen etkinliklerin yetersiz kalmasıdır.176 Yetki, belediye, il özel idaresi ve şehremanetinden Bakanlığa çekilmektedir.

28 Nisan 1926’da kabul edilen 828 sayılı “Vilâyat Memurini Maliyesinden Bazılarının Sureti Tayinleri Hakkında Kanun” ile önceden valinin yetkisinde bulunan varidat (gelir) ve muhasebe tahakkuk şube müdürleri ile muhasebe mümeyyiz ve başkatipleri ve kaza mal müdürleri, defterdar ve muhasebecilerin seçimi, valinin göstereceği adaylar arasından seçilmek ya da valinin görüşü alınmak üzere Maliye Bakanlığına verilmektedir.177 Düzenleme öncesinde atama yetkisi validedir.

Atamalarda merkezileşmeyi getiren kanunlar, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda ve 1913 tarihli “İdarei Umumiyei Vilayat Kanunu Muvakkati”nde kabul edilen tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkelerine aykırı olduğu yönünde yoğun eleştirilere maruz kalmıştır.178 Müzakereler sırasında alevlenen merkeziyetçilik tartışmalarında öne çıkan iki önemli muhalefet vardır.

Öncelikle, merkeziyetçiliğe gidiş ile kırtasiyecilik sorunun ortaya çıkacağı ve merkezden onay gelinceye kadar yereldeki sorunun ortadan kalkacağı savunulmaktadır. Eskişehir Mebusu Emin Bey, “…o memleketteki hastalığı Sıhhiye Vekâleti haber alıp tertibat alasıya kadar oradaki halk mahvolup gidecek… Kırtasiyeciliğe gitmektedir” diyerek karşı çıkmaktadır.179

İkinci önemli muhalefet, kabul edilen kanunların getirdiği merkeziyetçiliğin Anayasa’da belirtilen tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkelerine aykırılığı noktasındadır. Bu kanunlar ile Teşkilatı Esasiye’nin 91. maddesinde ilke olarak benimsenen tevsii mezuniyetin fiili olarak yok edildiği iddia edilmektedir. Hatta 796 sayılı Kanun görüşmelerinde Ardahan mebusu Tahir tarafından buna dair bir takrir vermiştir. Takrirde, bu düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı olduğu, bu nedenle Anayasa Komisyonu’na gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir:180

“Teşkilâtı Esasiye Kanununun 91nci maddesi vilâyetler idaresinin tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif esasına müstenit olduğunu sarahaten gösteriyor. Halbuki bilcümle memurini sıhhiyenin, polis komiser ve muavinlerinin ve bazı memurini maliyenin muallimlerin tayin ve azil hakkı ayrı ayrı kavanin ile valilerden selp ve ref edilmiştir. Şu vaziyeti hukukiye muvacehesinde idareten vilâyatta tevsii mezuniyet ve tefriki vazaif esası tabiatiyle merfu olduğundan işbu şekli idarenin Teşkilâtı Esasiye Kanunun 91nci maddesiyle kabili telif olup olmadığını tayin ve tespit etmek üzere takriri acizanemin Teşkilâtı Esasiye Encümenine tevdiini..”

Çünkü, her mebusun temsilcisi olması gereken valinin birçok yetkisi elinden alınmaktadır: “…valiler idarei umumiyede bilumum vekâletleri temsil etmek ve vilâyetler idarei hususiyede şahsiyeti hükmiyeyi haiz bulunmak itibariyle deruhdei mesuliyet eylediklerinden bu ağır vazifeye karşı kendilerine bazı hukuk ve salâhiyet temini hak ve vazifenin mütekabil olması icabatı hukukiyesine binaen zarurîdir.”181 Belediyelerin ve il özel idarelerinin özerkliği gitmektedir: “Şehremaneti gibi, belediye gibi her şeyi müstakil ve bütçesinin parası halk tarafından verilen müesseseler istediğini istihdam eder. Yalnız bir talimatname yapılır, o da memleketin ahvali umumiyesine göre şu suretle muamele görecekler, şu usul üzerine tayin olunacaklar, diye o talimatnamede tasrih olunur. Onlar da o talimata tabi olurlar.”182

Trabzon mebusu Muhtar Bey de aynı konuya vurgu yapmaktadır:183

“Bundan evvel polis komiser muavinlerine kadar valilerden salâhiyeti, nüfuzu alarak merkeze vardık. Sonra bir hakkımız olmayarak belediyelerden ve şehremanetinden de – ki halkın teşkilâtıdır, Hükümetle hiçbir münasebeti yoktur – ellerinden bütün salâhiyetlerini kanunla merkeze aldık…. Zaten şimdiye kadar yaptığımız kanunlarla, idarei umumiyei vilâyatta valilerin iktidarını büsbütün kaldırdık, … Neticede göreceğiz ki bu İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu kalmadı, vali de kalmadı.”

Bunun karşısında Hükümet ise aşağıda belirtilecek gerekçelerle merkeziyetçiliğin gerekli olduğunu belirtmektedir.

Örneğin, yerel yönetimlerin sağlıkla ilgili etkinliklerde yetersiz kalması sorun yaratmaktadır. Doktor İbrahim Tali Bey, Diyarbakır’da hastalara bakılmaması nedeniyle sağlık personeli ve sağlık kurumlarının merkeze bağlanmasının gerekli olduğunu belirtmektedir: “Sebebi de belediyelerin, idarei hususiyelerin hastaya bakamadığındandır.”184 Ayrıca, yerelde ne nitelikli personel vardır, ne de nitelikli kurumlar vardır.

Doktor İbrahim Tali Bey tarafından dile getirilen başka bir gerekçe de keyfi müdahalelerdir. Hem teşkilata hem memuriyete karşı keyfi kararların alındığını örnek göstermektedir: “Mahalleri, meclisi umumîleri herhangi bir sebepten dolayı meselâ; tedrisatı iptidaiye müfettişlerine canları sıkılıyor da müfettişliği ilga ediyorlar.”185

Bir diğer sıkıntı da yerel yönetimlerin, yakınlarına peşkeş çekmesi, ilişkilerde / hizmette yakınlık, ahbaplığa önemli rol biçmesidir. Sağlık Bakanı Doktor Refik Bey (Saydam) de bu durumu özetlemektedir:186

“İdarei hususiyelerden biri, memurin maşatını vermek için hastane eşyasını altmış bin kuruşa satmıştır. Bir belediye eczanesinde bir mutemet vardır, bu mutemedin doğrudan doğruya belediye reisi tarafından tayin edilmiş ve fennen hiçbir eczanede çalışmamış, bir kalfası vardır. Bunları tashih etmek bizim yedi iktidarımızda değildir. Hissettim ki: İdarei hususiyelerden biri parasını başka bir yere sarf edecek. Hemen evvelce istedikleri malzemeyi gönderdim. Bu malzemeyi mahallinde sattırdılar, idarei hususiye memurlarının maaşını verdiler. Belediye tabibi ile arası iyi olmayan belediye reisi, belediye tabibini azil değil, belediye tababetini ilga ediyor. Bu hadiselerin cereyan ettiği mahalleri arz edebilirim. Beyefendiler; buna razı mısınız? İdarei umumiyei sıhhiyenin bütün mesuliyetini omuzlarına yıktığınız bir adamın sözünü dinlediniz.”

Maliye Bakanı Hasan Bey, getirilen şeyin merkeziyetçilik değil; dekonsantrasyon olduğunu belirtmektedir. Hasan Bey’e göre, İdarei Umumiye Kanununa bir isim koymak gerekirse “yakıştırılan isim ne santralizasyon ne de desantralizasyondur. Buna vaktiyle dekonsantrasyon kanunu diye bir isim bulmuştuk.”187 Bu beyanına karşın, Maliye Bakanı merkeziyetçiliğin bazı alanlarda zorunlu olduğunu savunmaktadır. Aslında Hasan Bey’e göre, maliye teşkilatı ademi merkezi olamaz; çünkü Muhasebe Kanunu’na tabi olarak çalışan ve devletin gelirlerini tahakkuk ve tahsil eden memurların merkez tarafından tayin edilmesi gereklidir. Ne var ki şu anki durumda, Maliye Bakanlığı memurlarının % 80’i mahalli idareler tarafından tayin edilmektedir.188 Ne var ki tevsii mezuniyet, merkezin görevini yerele terk etmek demek değildir.189 Aksine, Hasan Bey kendisinin de taraftarı olduğu tevsii mezuniyet ilkesinin şöyle anlaşılması gerektiğini savunur: “Mahiyeti hizmet itibariyle mahallerine ait olan şeyleri mahallerine bırakalım” ve “hükümeti merkeziyenin ifa etmesi lâzım gelen hususatı hükümeti merkeziyete verelim.”190

Tartışmalar, tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif kavramları etrafında ve bu düzenlemenin nasıl yorumlanması gerektiği noktasında kilitlenmektedir. Buna rağmen, yalnızca Tekirdağ mebusu Faik Bey, kavramlara dair bir açıklama getirir:191

“…tevsii mezuniyet dediğim zaman bendeniz merkeze ait vezaifi ifaya memur olan taşra memurlarının, yine o salâhiyeti haiz olmak üzere vazaiflerinin tevsiini anladım. Tefriki vazaif veyahut idarî ademî merkeziyet dendiği zaman idarei hususiyelere, belediyelere mevdu olan vezaif ve onlardaki salâhiyettir… Tevsii mezuniyet esasen merkeze ait olan vezaifin ifasında kullanılacak bir ölçü olmak itibariyle, vezaifi devleti en muvafık bir tarzda ifa edebilmek için, bu mezuniyet az veya çok memurini mahalliyeye veriliyor. Bunun üzerinde devairi merkeziyenin hakkı, salâhiyeti biraz geniş tutulur. İdarei ademî merkeziyet veyahut tefriki kuva, tefriki vezaif dediğimiz zaman, mahallerine ait ve mahallî vezaifi anlarız. Bunda da merkezin salâhiyeti diğerlerine nazaran azdır.”


Yüklə 405,16 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin