BATI GENÇLİĞİ BUNALIMDA
“Satanist” lerle ilgili bir tartışma programında konuşmacının birinin çok güzel ve yerinde bir tespiti oldu. O da şuydu: “ Batı’daki bütün isyan hareketlerinin altında Hıristiyanlığa tepki yatar. Satanistlik olsun, diğer, akla ve mantığa aykırı, bütün vahşetler aslında Hıristiyanlığa bir başkaldırıdır. Dine isyan hareketidir. Bu isyan o dereceye varmış ki, bu düşmanlıktan dolayı diğer bütün dinlerden, özellikle de İslamiyetten nefret ediyorlar. Kısacası, inancın her türlüsüne düşman olmuş Batı gençliği... ”
Bizde görülen, “Batı’dan ithal” satanist vb. akımların temelinde işte bu nefret yatar. Avrupa’da okullar, çok ciddi ve yoğun bir din eğitimi vermesine rağmen, entelektüel çevreler, özellikle gençler bununla tatmin olmamakta, Hıristiyanlığa bir ideoloji heyecanı içinde sarılmamakta, kendine yeni ideolojiler aramaktalar. Artık, Hıristiyanlık, Avrupalı aydına yetmemekte.
Şimdi Avrupa’da boşluktaki gençler, tam bir kararsızlık içinde bunalmakta. Hıristiyanlık karşısındaki olumsuz tavrını akıl almaz bir şekilde genelleştirerek bütün dinlere karşı cephe almaya çalışan Avrupalı aydınlar ve gençler çaresizlikten kıvranmaktalar.
Hıristiyanlıktan kopan genç kitleler, şimdi ya filozofların ve ideologların etrafında dolaşmakta, yahut boşluk duygusundan kurtulmak için, düşünmeksizin kendini olur olmaz hareketlere terketmektedir. Bundan dolayı da, manasız bir öfke ve kin duygusu içinde herşeyi kırıp dökmeye yok etmeye yönelmektedir.
Bu yüzdendir ki, Batı, kanlı ideolojilerin ve doyumsuz ihtirasların bir arenası haline gelmiştir. Gençlik, Kilisenin bıraktığı boşluğu önce, pozitivizm, materyalizm, marksizm, sosyalizm, komünizm, faşizm, nazizm ve benzeri akımlarla doldurmak istedi.
Bunlarla mümkün olmayınca da, tepkisini, akla hayale gelmeyen ve cinnet ölçülerine varan, satanistlik gibi vahşice davranışlarla ifade etmektedir. İsyan, terör, anarşi, kin, kan ve gözyaşı... hep bu ifadenin eseridir.
Şu bir gerçek ki, Hıristiyanlık bitmiştir. Nitekim, Papalık, şimdi, Afrika’da, Güney Amerika’da ve Hindistan’da misyonerlik faaliyetleri ile tutunacak bir dal aramaktadır. Ama Hıristiyanlık, büyük mali gücüne, müthiş teşkilatına rağmen, artık başarılı olamıyor. Çünkü insan, fıtratında olan gerçek bir dinin özlemini taşımaktadır.
O, bütün tarihi boyunca, kendini sahte dinlerden ve sahte tanrılardan kurtarma mücadelesi vermiş ve verecek. İnsanlık, hangi kılıkta ortaya çıkarsa çıksın, putperestliği uzun müddet benimsememekte. Kültür ve medeniyet çalışmaları başarıya ulaştıkça, bütün sahte tanrıları kırıp atmaktadır.
İşin aslı şu ki, insanlar sahte tanrılar yerine, varlığı ile bütün varlığı ayakta tutan ve mutlak varlık olan Allah’a muhtaçtırlar. Allah’tan başka ilah yoktur diyerek insanın Allah’tan başkasına kul olmasını reddeden bir dine muhtaçtırlar.
Yine insanoğlu, bütün insanlığı, renk, ırk, soy sop ayırımı yapmaksızın kardeş olmaya davet eden bir anlayışa muhtaçtır. İnsanın insana tahakkümünü önleyen ve yalnız Allah’ın yüce hükümranlığını kabul eden bir iman ve ahlaka muhtaçtır. Kısacası, İslam ahlâkına muhtaçtır.
Bütün mesele şurada düğümleniyor: Kiliseden uzaklaşan, yeni bir din ihtiyacı içinde kıvranan Avrupa’lı aydınlara, gençlere aradığı mutluluğun İslam ahlâkında, islam kardeşliğinde olduğunu kim ve nasıl anlatacaktır?
Gerçek dinden habersiz, Hıristiyanlıktan uzaklaşmış, peygamberlerin yerine filozoflardan medet uman, felsefi ideolojilere kapılan, aradığını bir türlü bulamayan, bunun neticesinde büyük boşluk duygusuna düşen ve bundan kurtulmak için, hiç düşünmeksizin kendini nefsani bir hayata mahkûm eden kitlelere kimler ve nasıl rehberlik edeceklerdir?
İşin bir zorluğu da, Batı’da, kitlelerin içine düştüğü bu buhranı istismar ederek paraya tahvil etmek isteyen veya kendi hırslarına alet etmek için çırpınan muhteris pek çok çevrenin ortaya çıkmış olmasıdır.
Bu çevreler asla boş durmamakta, yeraltı ve yerüstü teşkilatları, Batı’daki buhrandan istifade etmeye ve bu buhranı dünyanın dört bir yanına bulaştırmaya çalışmaktadırlar. Bizdeki zararlı satanistlik vb. akımların gün geçtikçe çoğalması bunun bir sonucudur.
Gerçeği görüp uyanmaması için, uyuşturucu madde tüccarları, silah kaçakçıları, ırz ve namus tacirleri, beşinci kol elemanları ve daha niceleri bu tertip ve tekniklerle şeytanla ortaklık kurup harıl harıl çalışmaktadırlar.
Batı kendisini bütün bu şer kuvvetlerden kurtaracak yeni bir dine, ahlâka muhtaç. Çünkü, felsefi ideolojiler din ihtiyacını karşılamaktan, inanç boşluğunu doldurmaktan uzaktır. Batı eninde sonunda Bernard Shaw’ın sözüne gelecek.
Ne diyordu, meşhur İngiliz yazarı Bernard Shaw: “Hiç şüphesiz gelecekte Avrupa’nın dini İslâm olacaktır.”
Ama ne zaman ve nasıl; Allah bilir!..
İthal tarikatlar furyası
Biliyorsunuz, boş gördüğümüz bardak boş değildir. Hava ile doludur. İçine su konunca, hava çıkar su girer. Su çıkınca hava girer. Bu bir fizik konunudur; hiçbir zaman değişmez.
Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz, diye bir söz vardır. Artık bu sözün geçerliliği kalmadı. Müslüman mahallesinde salgangaz satılıyor ve alıcı da buluyor. Çünkü, son yıllarda ülkemizde Hıristiyan tarikatlar hızla yayılmakta, mensupları da hızla artmaktadır. Bunun su bardağı ile ne ilgisi var? diye aklınıza takılmasın; gerçekten çok ilgisi var: Bir Müslüman ülkesinde İslamiyet doğru olarak anlatılmazsa; anlatılmadığı gibi her fırsatta reformist akademisyenler tarafından kötülenp dinini yaşamaya çalışan mütedeyyin insanlar gericilikle, ortaçağ zihniyetçiliği ile suçlanırsa; bundan dolayı da insanlar dinden uzaklaşmışsa meydana gelen boşluk ne ile dolacak? Tabii ki böyle saçma sapapan tarikatlarla. Ülkemizde kendilerine zemin bulacaklar. Taraftar bulacaklar. Nitekim de buldular.
Hıristiyan kökenli Moon tarikatı ve benzerlerinden sonra şimdi de “Prisma” tarikatı karşımıza çıktı. Eski manken ve TV dizi oyuncusu Pınar Altuğ'un boşanma kararında önemli bir etken olduğu iddia edilen "Prisma Organizasyonu"nu basında geniş yer aldı. Tabii ki bu bir vesile ile ortaya çıkan. Daha ortaya çıkmamış, toplumun haberdar olmadığı yerli yabancı nice Hıristiyan, Yahudi kökenli tarikatlar ülkemizde faaliyet göstermekte.
Önceleri bir çok gazetenin magazin sayfalarında bu tarikatların ne kadar çok faydalı olduğu yazılırkan; gerçekler ortaya çıkınca, mızrak çuvala sığmadı, Prisma'nın ne kadar tehlikeli bir tarikat olduğunu yazılmaya başlandı.
Mesela, Akşam Gazetesinde Güler Kömürcü "Çok tehlikeli bir tarikat" başlığıyla yazdığı yazısınra "Prisma Organizasyonu"nu hakkında şu bilgileri veriyor:
"Tehlike hiç sanmadığınız kadar yakın. Son birkaç yıldır tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de 'inanılmaz artışla mürit bulan' bir tarikatımsı yapıya dikkatinizi çekmek istiyorum. Kimilerine göre adı 'din' olamayan, kimilerine göre mutluluğun altın anahtarına sizi sahip kılan bir 'öğreti' bu; değişik isimler altında faaliyet gösteriyorlar; 'PRİSMA GRUBU, Bülent Hanım ve kardeşlik derneği-SİRUS'a inananlar..
Hepsinin felsefesi ortak; deizm. Tanrı var ama DİN yok. Ya da bütün dinlere aynı oranda yakınlık. 'Biz İslam-Müslümanlık ve Yahudiliği sentezledik, hepsine eşit oranda inanıyoruz veya hiçbir dine inanmıyoruz sadece Tanrı'ya inanıyoruz' diyorlar. İstanbul-Ankara-Antalya-Bursa ve İZMİR'de inanılmaz bir yapılanma içindeler, çoğu para almıyor seminerler için, maksat sevgi kardeşliği! “
Dikkat ederseniz, bu tarikatın ve diğerlerinin ortak özelliği; sevgi kardeşlik, diyalog, ortak din vs. maksatları, diyalog, hoşgörü, sentez diyerek son ve tek doğru din olduğu inancını yıkmak, bilahare de insanları Hıristiyanlığa yönlendirmek. Bu neticesi hemen alınacak bir çalışma değil. Fakat uzun vadede hedef, bu.
Reformcu, tasavvuf düşmanı profesörler yıllardır, TV’lerde, gazetelerde, toplantılarda ondört asırlık bilinen yaşanan İslamiyeti kötülediler, tasavvufun İslam dışı olduğunu devamlı vurguladılar. Böylece halk dinden ve İslam ahlakını aşılayan tasavvuftan uzaklaştırıldı.
Her nedense yıllardır, İslamiyeti ve tasavvufu kötüleyen medyatik reforcu proflar bu ithal Hıristiyan tarikatları ile ilgili hiçbir kötüleme kampanyasına girmiyorlar. Ülkemizde inanç hürriyeti var, herkes istediği dine ve istediği tarikata girebilir, diyorlar. İslamiyeti ve İslam tasavvufunu anlatmaya gelince, buna mani olmak için hakın önüne akıl almaz engeller çıkartıyorlar. Demek ki, inanç hürriyeti sadece yabancılar için.
Bütün bunlar gizli bir Hıristiyanlaştırma faaliyetinin tezahürü olmuyor mu? Gazate haberlerinden ve kendi itiraflarından, reformcu profların çoğunun bu tür ithal tarikatların ya sempatizanı ya da üyesi olduğu öğrenilince, işin ciddiyeti, vahameti ortaya çıkıyor.
Hıristiyan Batı alemi asırlardır İslamı güç kullanarak yok etmek istedi. Bunda netice alamayınca işte böyle sinsi bir şekilde, içeriden çökerterek İslamı yok etmek istiyor. Sonra da, meydana gelen boşluğu Hıristiyanlıkla doldurmak istiyorlar. Böylece Hıristiyan alemi ve Papalık ondört asırlık intikamını almış olacak! Aslında bu durum sadece dini yönden değil, milli birlik ve bütünlüğümüz ve Devletimizin varlığı, güvenliği açısından da büyük tehlike teşkil ediyor.
Dostları ilə paylaş: |