Doğrularin öYKÜSÜ Şehit Murtaza Mutahhari



Yüklə 0,68 Mb.
səhifə31/37
tarix08.01.2019
ölçüsü0,68 Mb.
#92994
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   37

103- RÜSTEM’İN HUZURUNDA

Rüstem Ferehzad, büyük bir ordu ile önceden İranlıları yenilgiye uğratmış olan Müslümanlara karşı savaşmak için, Kadisiye’ye geldi. Müslümanlar da, Sad Vakkas’ın önderliğinde Kadisiye’ye yaklaşmışlardı. Sad, bir grubu öncü birlik olarak daha önceden göndermişti. Öncü birliğin başında Zühre B. Abdullah vardı. Rüstem, Kadisiye’de bir gece kaldıktan sonra, düşmanın durumunu yakından görmek için Müslümanların bulunduğu yerdeki bir tepenin üzerine çıkıp, bir süre onları izledi. Sayı ve teçhizat olarak Müslümanların düşmanı korkutacak bir durumları yoktu. Ama buna rağmen, sanki Rüstem’in kalbine “Bunlarla savaşılmaz “ diye bir şey ilham olmuştu. Rüstem, hemen o gece Zühre B . Abdullah’a mesaj göndererek, yanına davet etti. Sonra ona barış önerisinde bulundu. Rüstem, büyük bir kibirle şöyle dedi:

-Siz bizim komşumuzdunuz. Size iyilik yapıyorduk. Bizden faydalanıyordunuz. Sizi bir tehlike anında biz koruyorduk. Tarih buna şahittir.

-Geçmiş hakkındaki sözlerin doğrudur. Ama bilmelisin ki bu gün dün değildir. Biz artık dünya peşinde koşan insanlar değiliz. Dünyevi hedeflerden çıkıp, ahiret hedefleri için uğraşıyoruz. Önceden senin dediğin gibiydik. Ama Allah Peygamberini içimizden seçti ve o bizi Allah’ın birliğine çağırdı. Biz de o dini kabul ettik. Allah peygamberine şöyle vahyetti: “sana tabi olanlar, sana vahyedilen hususta dirayetli olsalar, bütün kavim ve milletlere üstün gelirler.” Kim bu dine girse, aziz olur ve kim muhalefet etse zelil olur.

-Biraz dininden bahseder misin?

-Dinin iki temel esası var. Allah’ın birliğini kabul etmek ve Muhammed’in peygamberliğini ve söylediklerinin Allah’tan olduğunu kabul etmek…

-Bunun bir sakıncası yok. Başka?...

- Kendimiz gibi insan olan köleleri azat etmeği dinimiz emrediyor.

- Bu da güzel. Başka?...

-Her kes bir ana babadan gelmiştir ve hepimiz Adem ve Havva’nın çocuklarıyız. Dinimiz, hepimizin kardeş olduğunu söylüyor.

- Bu da çok güzel. Eğer biz bunları kabul edersek, siz geri dönecek misiniz?

-Ant olsun Allah’a evet… Ticaret veya başka bir iş dışında topraklarınıza adım atmayız. Söylediklerimden başka bir amacımız yok bizim.

-Doğru söylüyorsun. Ama bir problem var. Orduşir zamanından bu yana bizim İran halkı içerisinde dininize ters düşen bir adet var. O da şu ki, halkın çiftçi ve işçi gibi aşağı tabakaları, başka bir mesleğe yönelme hakkına sahip değildir. Eğer onlara böyle bir hak verilirse, kendileri veya evlatları, mesleklerini değiştirip, üst tabakalarda yer alabilir ve ayağını yorganından daha fazla uzatarak, üst tabakalara kafa tutmaya başlar. Dolayısıyla bir çiftçinin oğlu, çiftçi olması gerektiğini bilmelidir. Demircinin oğlu, demircilikten başka bir mesleği olamayacağını bilmelidir…

-Ama bizler, halk için halkın en iyisiyiz. Sizin gibi olamayız. Halkı sizler gibi sınıflandıramayız. Biz Allah’ın emirlerine alt tabakalar nasıl uyguluyorsa, o şekilde uygulamak zorundayız. Az önce de dediğim gibi insanlar, bir ana babadan yaratılmıştır ve hepsi kardeştir. Biz başkalarına karşı görevimizi en iyi şekilde yapmak zorundayız. Eğer bizler görevimizi yaparsak, başkalarının görevini yapıp yapmaması bizi etkilemez.

Zühre B. Abdullah, bu sözleri söyledikten sonra Rüstem’in huzurundan ayrıldı. Rüstem, ordu komutanlarını toplayıp, bu Müslüman’ın sözlerini onlara anlattı. Komutanlar, bu Müslüman’ın sözlerini ciddiye almadılar. Rüstem, bu defa Sad Vakkas’a mesaj göndererek müzakereler için resmi bir elçi göndermesini istedi. Sad, bu iş için bir heyet oluşturmak istedi. Ama Rebi B.Amir, heyet oluşturulmasını uygun bulmayarak şöyle dedi:

-İranlıların, şöyle bir ahlakı var ki, elçi olarak bir heyetin geldiğini görseler, çok ciddiye alındıklarını düşünürler. Bence bir kişi göndermeniz yeterlidir.

Bunun üzerine Rebi’nin kendisi görevlendirildi. Rüstem’e, Sad’ın elçisinin geldiği haber verildiğinde, hemen danışmanlarını toplayıp:

- Müslümanların elçisine nasıl davranmalıyım? Tavrımız ne olsun? Diye sordu.

Rüstem’e: “Ona itinasızlık göster. Onu fazla ciddiye almamış gibi görün” gibi görüşler sunuldu.

Rüstem, İranlıların azamet ve cemalini, Müslümanların yüzüne vurmak için, ihtişamlı altından bir taht kurdurdu. Çok pahalı halılar serdirdi. Dokumasında altın teller olan yastıklar koydurdu. Müslümanların elçisi, bir ata binmiş, kılıcını eski bir kılıfa koymuş, mızrağını bir deriye bağlamış halde oraya ulaştı. Her şeyin ziynetlendiğini ve ihtişamlı bir şekilde hazırlanmış olduğunu görünce, kendisini etkilemek istediklerini anladı. Bu yüzden Müslümanların bu tür şeylere önem vermediklerini ve hedeflerinin başka bir şey olduğunu anlatabilmek için, atının üzerinde Rüstem’in karşısına geldi. Askerler atından inmesini söylediler ise de, Rebi, tahtın önüne kadar atının üzerinde geldi.Daha sonra atından indi. Rebi’den silahını istediler ise de Rebi:

-Silahımı vermem, dedi. Siz bizden elçi istediniz, ben de size elçi olarak geldim. İstemiyorsanız geri dönerim.

Bunun üzerine Rüstem:

-Bırakın, dedi. Nasıl istiyorsa öyle gelsin.

Rebi B. Amir, vakarlı ve kendinden emin adımlarla ve elindeki mızrağı asa gibi kullanarak Rüstemin tahtına doğru yürümeğe başladı. Mızrağı yere her vurduğunda mızrak, yerdeki pahalı halıları yırtıyordu. Oturmak istediğinde, halıyı kenara itip toprağın üzerine oturdu. “Neden halının üzerine oturmadın” diye sorulduğunda:

-Biz bu tür ziynetler üzerinde oturmayı sevmeyiz, diye cevap verdi.

Rüstem’in özel mütercimi:

-Neden geldiniz? Diye sorunca, Rebi şöyle dedi:

-Allah bizi gönderdi. Allah, kullarını zorluk ve sıkıntıdan kurtarmamız ,zalim yöneticilerin emrinde bulunan diğer dinlere mensup mazlum halkı kurtarmamız ve onları İslam’ın adaletine çağırmamız için bizi görevlendirdi. Bu esasa dayalı olan Allah’ın dinini diğer milletlere sunuyoruz. Kabul ederlerse, mutlu bir hayat sürerler ve bizim onlarla bir işimiz olmaz. Kabul etmezlerse, onlarla savaşırız. Ya öldürülüp cennete gideriz, ya da zafer kazanırız.

Rüstem, araya girerek:

-Çok güzel sözlerinizi anladım, dedi. Şimdi almış olduğunuz bu kararı biraz bekletin ki, bizlerde biraz düşünerek karar verebilelim.

-Tabi ki! Kaç gün mühlet istiyorsunuz. Bir mi iki mi?

-Bir iki gün bize yetmez. Biz büyüklerimize mektup yazıp onlara danışmalıyız.

Rebi, onların aslında zaman kazanmak istediklerini anladığı için, şöyle dedi:

-Peygamberimizin sünneti ve büyüklerimizin uyguladıkları geleneğe göre, bu tür konularda üç günden fazla beklemek caiz değildir. Ben size üç gün mühlet veriyorum. Bu üç işten birini seçin. Ya Müslüman olun ki o zaman geldiğimiz gibi geri döneriz ve topraklarınız her şeyiyle kendinizin olur. Biz servete ve toprağa tamah etmeyiz. Ya cizye vermeği kabul edin. Ya da savaşa hazır olun.

-Bu şekilde kesin konuştuğuna göre, ordu komutanı sensin.

-Hayır ben sıradan bir askerim. Ama Müslümanlar, bir bedenin azaları gibidir. Hepsi birbirindendir. Onların en küçüğü birine güvence verse, hepsi güvence vermiş sayılır. Onların hepsi, birbirinin sözünü muhterem sayar.

Bu konuşmalardan çok etkilenen Rüstem, ordu komutanlarına danışarak şöyle dedi:

-Müslümanlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Ömrünüz boyunca bu sözlerden daha yüce, daha sağlam ve daha açık bir söz işittiniz mi? Şimdi görüşünüz nedir?

Komutanlardan biri şöyle cevap verdi:

-Bizim bu köpeğin dinine girmemiz mümkün değil. Görmedin mi nasıl eski elbiseler giymişti.

-Sizin elbiseyle ne işiniz var? Düşünceye ve konuşmalara bakın. Yapılanlara ve yöntemlere dikkat edin.

Komutanlar Rüstem’in düşüncelerini kabul etmediler. O kadar kibirliydiler ki, açık hakikatleri anlayamıyorlardı. Rüstem, kendisiyle aynı düşünceleri paylaşan kimseyi göremiyordu. Yaptığı bir çok müzakere ve görüşmeler ona başka çıkış yolu bırakmamıştı. Savaş hazırlığı yapılmasını emretti. Tarihte az görünür bir yenilgi tattı. Başkalarının yüzünden öz canından olmuştu.119



Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin