EğİTİm biLİmleri


KOHLBERG VE AHLAK GELİŞİM DÖNEMLERİ



Yüklə 0,82 Mb.
səhifə14/21
tarix23.01.2018
ölçüsü0,82 Mb.
#40581
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   21

KOHLBERG VE AHLAK GELİŞİM DÖNEMLERİ
Kohlberg de Piaget gibi 'ahlak gelişiminin dönemler için ortaya, çıktığını ve bilişsel gelişime paralel olduğunu ifade etmektedir. Piaget'nin iki dönemde incelemesine karşılık Kohlberg ahlak gelişimini üç büyük düzey içinde ele almıştır. Düzeyler içinde yer alan ve hiyerarşik bir sıra izleyen dönemler çıkmaktadır. Dönemler içinde ilerleme, takvim yaşı ile birlikte bilişsel gelişim düzeyindeki ilerlemeye bağlı olmaktadır.
Kohlberg de Piaget gibi ahlaki gelişim düzeylerini belirlerken, ahlaki değerlendirmeler yapılması gereken öykülerden yararlanmıştır. Değişik yaş grupları ve sosyo-ekonomik düzeylerdeki bireylere öyküler verildikten sonra, öyküde anlatılan duruma ilişkin bir karar vermeleri istenmiştir. Kararın doğru ya da yanlış olması üzerinde durulmamıştır. Önemli olan, bireyin öyküde anlatılan soruna çözüm bulurken kullandığı dayanak noktaları ve yaptığı değerlendirmedir.

Kohlberg'in öykülerinden uyarlanmış iki öykü ile, bireylerin karşı karşıya bırakıldığı sorunlara örnekler verelim.

1. Ali'ye babası, okuldan arta kalan zamanlarından çalışarak 500 YTL biriktirebilirse, onu yazın kampa göndereceğine söz verdi. Ali hafta sonlarına evlerinin yakının-
daki pastanede çalışarak 500 YTL biriktirebildi. Ancak babası yaz gelince, fikir değiştirerek, parayı kendisine vermesini istedi. Ali'de babasına ancak 100 YTL biriktirebildiğini söyleyip, kalan para ile kampa gitmeye karar verdi. Kararını da kardeşi Aydın'a anlattı. Aydın gerçeği babalarına söylemelimi?

2. Ege bölgesindeki bir ilçede bir kadın kanserden ölmek üzeredir. O ilçedeki bir doktor da bitki özlerinden yaptığı bir ilacın kanseri tedavi ettiğini söylemektedir. Gerçekten ilacı kullanan bazı hastalar iyileşmiş görünmektedir. Ancak doktor ilacı kendisine mal oluşunun 10 katı fazla fiyata satmakta, bir doz ilaç için 500 YTL istemektedir: Hasta kadının kocası ilacı satın alabilmek için her türlü çareye başvurmuş, gerekli paranın ancak yarısını toplayabilmiştir. Bunun üzerine doktora giderek karısının ölmek üzere olduğunu anlatmış ya kendisine ilacı daha ucuz vermesini ya da ilacın kalan parasının daha sonra ödemesini istemiştir. Ancak doktor bunu kabul etmemiş "Bu ilacın isteklisi çok fazla parası olana satarım" demiştir. Çaresiz kalan koca sonuçta bir gece gizlice ilacı çalmıştır. Sizce de ilacı çalmalı mıydı?

Örneklerde de görülebileceği gibi anlatılan durumlarla ilgili bir yorum yapmak oldukça güç 'görünmekte öykünün sonu sorular cevaplandırılırken, pek çok bileşen dikkate alınarak bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Sonuçta verilen kararın dayanakları, bireyin içinde bulunduğu ahlaki gelişim düzeyine göre ipuçları vermektedir.

Kohlberk ahlak gelişimini gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini öne sürmektedir. Her düzey de ayrıca kendi içinde iki aşama da geçmektedir. Ancak gelişim aşa-. maları hiyerarşik bir düzende oluşmaktadır. Aşamaların her biri kendisinden önce ve sonra gelenlerden izler taşımaktadır. Aşamalardan herhangi birini atlayarak daha üstteki basamaklara ulaşmak söz konusu değildir.


Kohlberg'in kişinin içinde bulunduğu düzeyi saptamak için sorunla karşılaşıldığında bulunan çözüm ile değil, çözüme ulaşma yoluyla ilgilenir.
Bir öğrencinin kopya çekmesinden çok, kopya çekmesine ilişkin gösterdiği neden, ya da bir çocuğun yalan söylemeyi neden kötü bir davranış olarak kabul ettiği, onun hangi ahlak gelişimi döneminde bulunduğunu göstermektedir.
Şimdi ahlaki gelişim düzeylerinin özellikleri üzerinde biraz daha, ayrıntılı olarak duralım.

KOHLBERG'e GÖRE AHLAK GELİŞİM DÜZEYLERİ VE ÖZELLİKLERİ

1- Gelenek Öncesi Düzey
Gelenek öncesi düzeyde temel olan, bireyin kendi gereksinmelerini doyurma yönünde davranmasıdır Bu dönemdekiler kendi çıkarlarını ön plana alırlar ve "kuvvetli olan kazanır" düşüncesine sahiptir.Çevrede trafik polisi yoksa kırmızı ışıkta geçmekte hiç tereddüt etmez ya da öğretmenlerin fark etmeyeceğini düşündüğünde sınavda kopya çekmeyi doğal kabul eder.
Bu dönemde işlenen suçun önemine yönelik algı da verilen zararın fiziksel sonuçlan ile doğrudan orantılıdır. Gelenek öncesi düzeydeki bir kişi için kazancı fazla olan dükkandan parası ödenmeden bir paket çikolata gizlice alınabilir ancak bedeli fazla olan bir mal alınacak olursa o zaman suç işlenmiş olur
Gelenek öncesi düzeyde bulunan kişiler ikinci öyküye şöyle cevaplar verebilirler:
- Evet, ilacı çalmalı zaten eczacı o ilaçtan dünyanın parasını kazanmıştır...
- Hayır; ilacı çalmamalı eğer yakalanacak olursa, hapse girecek, ilaç belki de karısını iyileştirmeyecek, o da boş yere bir sürü sıkıntı çekecek.
Geleneksel düzeye geçildiğinde, gelenek öncesi düzeydeki ben merkezci düşünce, yerini empatik düşünceye bırakır. Yani birey onların gözünden dünyaya bakmaya çalışır.
Üçüncü dönemdeki kişilerin, karar vermeleri gerektiğinde grubuna uygun davranmak gerekir. Grubu davranma eğilimi yaygındır gruptan bağımsız davranma ve kararlar verme pek gözlenmez. "İyi çocuk olma", grubun hoşuna gitme isteği ön plandadır.
Dördüncü döneme geçen bireylerin, üçüncü dönemdekilerden farklı olarak içinde bulundukları beklentilere göre, davranmaktan çok, geçerli olan kurallara ve yasalara göre davranır.
Geleneksel düzeydeki kişilerin öykü ile ilgili cevapları aşağıdakiler benzer biçimde olabilir:
"Hayır, çalmamalı; hırsızlık nedeni ne olursa olsun yasalara aykırıdır. İlacın parasını bulmak için daha başka yollar bulmaya çalışmalıdır.

2- Geleneksel Düzey
Bu düzeydeki kişi beklentiler ve kurallar doğrultusunda davranır.
Otoriteye sadık, otoriteyi destekleyici ve özdeşim halinde bulunduğu otorite figürü ile uyum anlayışı doğruyu belirler.
Üçüncü aşamada, "iyi çocuk" olma anlayışı hakimdir. İyi ve kötü otoriteyi hoşnut eden çerçeve doğrultusunda tanımlanır. Doğru davranışlar, çocuğun yakınlarının beklentileri doğrultusunda şekillenir. "Sosyal uyuma yönelim vardır. İkinci aşamadan daha karmaşık bir düşünce vardır. Bu aşamada insanlar diğer kişilerin ikilemi, hikayeleri nasıl değerlendirdikleri düşünülmeye başlanmıştır. İkinci aşamanın egoizmi yerine empatik bir anlayışla, diğer kişilerin de nasıl hissettikleri şeklinde bir değerlendirmenin söz konusu olduğu, "sosyal rol" almada bir artış söz konusudur.
Bu noktada "çalma yanlış bir şeydir, çünkü toplumda, hemen hemen herkes çalmanın yanlış olduğunu kabul etmektedir" şeklinde oluşmaktadır. "Ben de çoğunluğun görüşüne uyarak değerlendireceğim. Çoğunluğun görüşleri dışında kalmak, beni rahatsız eder." Bu anlamda ahlak davranışı başkalarınca yönetilmektedir. Çocuk kendi dünyasına bakarak, bağımsız karar alma durumunda değildir.

3- Gelenek Sonrası Düzey
Bu düzeye geçildiğinde ahlaki sorunlara yönelik değerlendirmeler yapılırken " göreceli" olmak önem kazanır
Bu dönemde tüm insan özgürlük gibi soyut kavramlar önem kazanır ve bireyin değerler sisteminde önemli bir yer tutar.
Varılabilecek en üst dönem olan beşinci dönemde ise birey, yazılı kural ve yasalardan
tamamen bağımsız kendi özerk ahlak ilkelerine uygun olarak davranır. Ancak kişinin benimsediği ahlak ilkeleri insana saygı, tüm insanların eşitliği gibi soyut evrensel değerler demokratik toplumlarca konan, yasa ve kurallarla uyum gösterir ve birey genel yasalara uygun davranır.
Öyküde yöneltilen soruya gelenek sonrası düzeyde yer alan bireyler şöyle cevap verebilirler.
-"Evet, çalmalı. Bu durum bir insanı, yasalara karşı gelmekle insan yaşamını kurtarma arasında bir seçim yapma durumunda bırakmaktadır. Böyle bir koşulda insan yaşamının devam etmesi için çaba göstermek, her şeyin üzerinde olmalıdır".
"Hayır, çalmamalı. Böyle bir durumda, bir insanın yaşamı ile o ilaca gereksinmesi olan başka insanların yaşam hakları arasında bir tercih yapma söz konusudur. Yaşam hakları söz konusu olduğunda kişi duygularını bir tarafa bırakıp, tüm insanların yaşam haklarını dikkate almalıdır".
Ahlak gelişimi dönemleri gözden geçirildiğinde, Kohlberg'in yaklaşımında kişinin içinde bulunduğu düzeyi saptamak için bir sorunla karşılaşıldığında bulunan çözüm ile değil çözüme varıhrkenki akıl yürütme süreciyle ilgilenildiği görülmektedir



ZİHİNSEL GELİŞİM

Zekâ Nedir?
Genel olarak zekâ yeni durumlara ve çevreye uyum sağlayabilme soyutlama ve problem çözebilme gücü olarak tanımlanır. Tüm kararlar zekânın genel, sözel, görsel ve mekanik gibi farklı yeteneklerden oluştuğunu savunurlar. Bu nedenle zekâ testlerinde sayısal ve sözel yetenek performans gibi bölümler bulunmaktadır.

Zekâ Gelişimi Açısından Bireysel Farklılıklar
Aşağıda zekâ bölümlerinde sınıflandırılması yapılmıştır:

0-24 Z.B. (idiot): Sürekli bakıma gereksinim duyan özürlüler, 2 yaşındaki bir çocuğun zekâ düzeyini geçemezler. Çoğunlukla bakım yurtlarında kalırlar.


25 - 49 Z.B. (embesil): Eğitilebilir zekâ özürlülerdir. Basit işler yapabilirler, sorumluluk duygusundan uzaktırlar. Ülkemizde bazı il merkezlerinde özel okullarda eğitimi verilmektedir.

50 - 69 Z.B. (moron): Öğretilebilir zekâ özürlülerde tüm zekâ özürlü olanların % 85'ini oluştururlar. Normal insanlardan daha yavaş öğrenirler. Zekâ düzeyleri 9-10 yaş çocuğun ki düzeyine ulaşabilir. Bazı okullarda bu tip çocuklar için özel sınıflar açılmaktadır.

70 - 85 Z.B.: Bu gruba tutuk zekâlılar denir. Okullardaki normal programı ağır da olsa öğrenebilirler.

85 - 110 Z.B.: İlk ve orta öğretimdeki
öğrencilerin üçte ikisini oluştururlar. Ders programları bu gruba göre hazırlanır.

110 - 130 Z.B.: Üstün zekâlıdırlar. Üniversite eğitimini rahatlıkla tamamlayabilirler.

130 - 200 Z.B. (dehalar): Yaşıtlarına göre çok kolay öğrenirler. Öğrenmeye çok isteklidirler. Soyut düşünceleri çok gelişmiştir. Özel üstün yetenekleri olabilir (resim, müzik, fen gibi).

Gardner'in Sekiz Zekâ Alanı
Gardner'e göre sekiz zekâ alanı bulunmaktadır.
1. Sözel zekâ; konuşarak, işiterek en iyi şekilde öğrenirler.
2. Mantıksal - matematiksel zekâ; soyut ilişkiler üzerinde çalışarak öğrenirler.
3. Görsel zekâ; görselleştirerek renkler ve resimlerle çalışarak öğrenirler.
4. Müziksel - ritmik zekâ; ritm ve müzik ile en iyi şekilde öğrenirler.
5. Dokunsal - kinetiksel zekâ; dokunarak, hareket ederek öğrenirler.
6. Kişiler arası zekâ; paylaşarak, iş birliği hâlinde öğrenirler.
7. İçsel zekâ; yalnız çalışarak öğrenirler.
8. Doğa zekâsı; doğal ortamlarda çalışarak öğrenirler.

Zeka Bölümü Değişebilir mi?
Çocukların zeka bölümlerini değerlendirmek için yaklaşık olarak onların 2 veya 3 yaşına gelmesi gerekmektedir. Stanford-Binet testinin en küçük yaş itemleri iki yaşından başlarken, WISC testinin en küçük yaş dilimi de üç yaşından başlamaktadır. Bu yaşlarda değerlendirilen zeka bölümü, yaşamın sonuna kadar sabit midir? Bu soruyu cevaplamada yardımcı olacak bazı çalışmalar yapılmıştır. Ancak yaşam boyu güvenilir t sonuçları elde etmenin bazı psikometrik güçlükleri vardır. Ölçümden kaynaklanan psikometrik hatalardan dolayı gerçek devamlılık değerini elde etmemiz pek mümkün değildir. Ancak genede bu konu irdelenmeye değer bir yaklaşım olarak ele alınmıştır.

Zeka testlerinde bireylerin gösterdikleri performans kalıtımsal mı yoksa çevresel kaynaklı mıdır? Kalıtımsal özelliklerle belirlenen bir faaliyet olduğu taktirde ZB'nün (zeka bölümü) sabit ve çevresel faktörlerden etkilenmemesi gerekir. Bu konuyu takip çalışmaları yöntemiyle inceleyen biri önemli araştırmanım sonuçlarını incelemek yararlı olur. Bu çalışmada, çalışma kapsamındaki çocuklar bebekliklerinden 18 yaşına kadar incelenmiştir.


Kağan ve arkadaşlarının (1958) gerçekleştirdiği çalışmada, örneklemi oluşturan çocuklar 18 sene süresince her sene teste tabi tutulmuşlardır. Bu çocuklar içerisinde ZB puanı itibariyle sürekli dalgalanmalar gösteren çocuklar seçilmiştir. Araştırmacılar, bu çocukların 6 ile 10 yaş lan arasındaki ZB puanlarını incelemişlerdir. ZB puanlarında sürekli artış seyri gösteren çocuklar ile ZB puanlarında sürekli azalma saptanan çocuklar ayrıştırılmıştır. ZB'lerinde istikrarlı artış gösteren grubun ortalama artış puanı 17 olarak bulunmuş; ZB puanlarında düşüş kaydedilenlerin puanları da 5 puan iniş göstermiştir. Araştırmacılar, bu iki gruba projektif testler aracılığı ile incelemişlerdir. Ayrıca, çocukların ebeveynle olan ilişkileri de doğrudan gözlem yapılarak veriler toplanmıştır. Genellikle orta sınıf ailelerden oluşan bu gruptaki anne babaların önemli bir çoğunluğu üniversite eğitimi görmüş kişilerdir. Çalışmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, ZB puanlarında azalma kaydedilen çocukların duygusal olarak ailelerine daha fazla bağımlılık göstermeleridir. ZB puanlarında yükselme kaydedilen çocuklar ise daha fazla başarılı olma arzusu olan ve projektif testlerde daha fazla saldırganlık içeren tepkilerde bulunanlardır. Araştırmacılar bu sonuçları şöyle yorumlamışlardır:


Duygusal bağımlılığı yüksek olmayıp, çevreyle daha çok etkileşime giren çocuklarda, zihinsel yetenekler zaman içerisinde gelişme göstermektedir. Şöyle ki araştırmalar da çevresel faktörlerin çocukları zihinsel başarıya güdülemede belirleyici rolü olduğunu göstermiştir.

Kalıtım ve Çevre
Olumlu çevre koşulları zekanın gelişimi için önemli bir değişdir. Ancak olumlu çevre koşullarının zekayı hangi ölçüde belirlediği kalıtımsal kodlamanın sınırları içerisinde kalmaktadır. Çevre genlerle yüklenmiş olan potansiyel yeteneği ortaya çıkarabilir, ancak onun sınırlarını aşamaz. Kalıtımla gelen özelliklerimiz zeka konusunda olduğu boy uzunluğu için de geçerlidir. Beslenme boy artışını hızlandırıcı faktör olmakla birlikte ancak genetik kodlamanın belirlediği oranda ilerleyebilir.
İkiz eşleri üzerinde yapılan çalışmalarda da görüldüğü gibi genetik kodlamaya sahip tek yumurta ikizleri ayrı çevrelerde yetiştiği durumlarda zeka bölümleri, 79 ilişki katsayısı göstermiştir. İkizlerin ayrı koşullarına rağmen yakın zeka bölümüne sahip oldukları saptanmıştır. Aynı ortamda büyüyen tek yumurta ikizlerinin zeka bölümü ilişki katsayısı ise 87 bulunmuştur. İkiz olmayan kardeşler aynı sosyal ortamda yetiştikleri zaman ilişki katsayısı 55; ayrı ortamlarda yetiştikleri zaman sıfıra yakın (-.01) ilişki görülmüştür. Bu veriler benzer çevre koşulunun zekayı belirlemedeki rolünü somut olarak yansıtmaktadır.

 Ev ortamının nitelik yönündeki şu özellikleri bilhassa önemlidir:
- Evdeki kitap sayısı ve diğer öğrenme malzemeleri
- Akademik başarının ödüllendirilmesi
- Akademik başarı konusunda ailenin beklentileri
- Zekanın gelişimi konusunda gerek çevrenin gerekse kalıtımın rolü inkar edilemez. Zihinsel gelişim, çevre ile verimli yeterli uyarılma sonucu yaklaşık olarak 16 yaşında maksimum seviyeye ulaştığı kabul edilmektedir. Şüphesiz, öğrenme durumu zihinsel gelişimin tamamlanmasından sonra da devam eden bir süreçtir.

Zeka Bölümü Uçlara Yaklaşan Çocuklar
Yaşıtlarına göre farklı gelişim ve davranış özelliği gösteren çocuklar psikologların ilgisini çekmiş ve üzerinde çalışmaya değer bir konu olarak görülmüştür. Bu çocuklar akranla-
rıyla karşılaştırıldıklarında zihinsel becerileri itibariyle daha ileri veya daha alt performans seviyelerinde olmaları söz konusudur. Toplum genelinde bilişsel süreçler normal dağılım eğrisine göre yayılmaktadır. Eğrinin iki ucuna doğru yayılan çocuklar özel eğitim gerektiren çocuklar kapsamında değerlendirilir. Bu durum psikologların yavaş öğrenen geri çocuklar ile üstün ve yaratıcı çocukları incelemelerine sebep olmuştur.

a- Zeka Geriliği Olan Çocuklar
Zeka geriliğin en belirgin özelliği, çocuğun zihinsel fonksiyon itibariyle akranlarından daha az avantajlı bir durumda bulunmasıdır. Çocuğun yaşına uygun öğrenme becerilerinden yoksun olması ve kendi bakımını gerçekleştirememesi durumudur. Bir zeka testinden (bireyin yaşadığı topluma adaptasyonu yapılmış) 70m altında zeka bölümü puanı almış olan, ve günlük yaşantıya uyum güçlüğü gösteren kişiler zeka geriliği gösteren kişiler olarak tanımlanır.
Zeka bölümü 70m altında olan bireylerin % 80'i hafif derecede zeka problemi olan kişilerdir. Bunların zeka bölümü 50 ile 70 arasındadır. Problemli grubun % 12'si orta derecededir ve zeka bölümleri 35 ile 49 arasındadır. Problemli grubun sadece % 7'si ileri derecede zeka özrü olan ve zeka bölümleri 20 ile 34 arasında olan çocuklardır. Geriye kalan % 1 ise daha ileri derecede zeka özrüne sahip ve zeka bölümü 20'nin al tında olan bireylerdir.
Zeka geriliğine sebep olan etmenler genel olarak iki grupta toplanmıştır. Organik nedene bağlı gerilik durumu, sinir sisteminin doku veya organlarında fiziksel hasar nedeniyle oluşan zeka geriliğidirKromozom anomalisi gibi fiziksel hasar ile oluşan (organik kökenli) zeka geriliği durumunda, zeka bölümü çoğunlukla 0 ile 50 arasındadır. Zihinsel özürlü çocukların çoğunluğunda organik temelde bir gerilik veya beyin disfonk-siyonu görülmez. Bunlar zeka bölümü 50 ile 70 arasında olan çocuklardır. Bu grupta geriliğin temeli kültür-aile geriliği olarak değerlendirilir. Psikologların özellikle üzerinde çalışıp nedenlerini araştırdığı konu bu tür geriliği olan çocuklardır. Genlerle çevrenin müşterek etkileşimi organik kökenli zeka geriliğinde de üzerinde durulan, incelenen bir konudur. Düşük zeka bölümü olan ebeveyn çocukları iki yönden avantajsızdırlar. Birincisi kalıtımsal olarak muhtemel düşük zeka genlerini alırlar. İkinci olarak da düşük zekalı ebeveyn çocuğuna yeterince zengin uyarı imkanı tanıyan bir çevreyi oluşturamaz.

b- Üstün Zekalı Çocuklar
Üstün çocuklar ortalamanın üstünde (zeka bölümü 120 veya üstü olan) zeka bölümüne veya her hangi bir şeyde üstün yeteneği olan çocuklardır. Uzmanlar üstün çocuk kavramını tanımlamada farklılık göstermektedirler. Bazılarına göre üstünlük zekanın ileri uçtaki konumunda kalıtımsal olarak aktarılan bir özelliktir. Diğer grup araştırmacıya göre üstünlük belirli yeteneklerin üst düzeyde ser-gilenmesidir. Mevcut eğitim kurumlarının çoğu zihinsel açıdan üstün olan ve akademik yeterliliği de üst düzeyde olan öğrencileri seçme eğilimindedir. Oysa mevcut eğitim kurumları sanat alanında veya psikomotor becerisi üst düzeyde olan öğrencileri dikkate
değer üstünlük yeteneği olan öğrenciler olarak değerlendirmemektedir.
Üstün kişiler, kişisel sorunları olan, duygu ve davranış uyumsuzluğu gösteren kişilerdir şeklinde bir kanaat vardır. Bu durum bazı (V.Gogh gibi) üstünler için geçerli bir saptama olabilir. Ancak bu kişiler üstünlerden oluşan populasyonda istisnaları oluşturur. Üstün olan kişiler çevredekiler arasından başarı, yetenek, performans gibi faaliyetlerle farklılaşırlar. Bu durum beraberinde bazı olumlu kişilik özelliklerini de önemli kılar. Bireyin üstün olma özelliği beraberinde olgun ve daha az duygusal problemli olmayı da kapsar.

c- Yaratıcı Çocuklar
Yaratıcılık, düşüncenin esnek, akıcı, çağrışımların yoğun olması gibi özellikleri sonucu yeni, orijinal, alışılmışın dışında düşünce, davranış veya ürün geliştirme durumudur. Çağımızda atılımların temel yapısı yaratıcılığın eseridir, İnsanlarda doğuştan belli bir düzeyde potansiyel olarak var olduğu sanılan bu özellik mümkün olduğunca ortaya çıkması, üzerinde işlenmesi gereken bir yetenektir.
Zeka ile yaratıcılık arasında ilişki olup olmadığı psikologların henüz tam anlaşamadıkları ve tartışmanın süre geldiği bir konudur. Yaratıcı ürünlerin ortaya çıkması için muhakkak normalin üstü zeka düzeyi gereklidir görüşü geçerli değildir. Bazen sınırda zeka düzeyi olan bir çocuk veya kişi normalin üst sınırındaki kişiden daha orijinal, yeni ve yaratıcı ürünler sergileyebilir. Zeka yaratıcılığı zorunlu kılar şeklinde bir iddiada bulunmak rağbet görmeyen bir görüştür. Algılama, dikkat, hafıza, problem çözmeanaliz, sentez yapma gibi zihinsel işlevleri birbirinden ayrı kabul etmek mümkün değildir. Aynı şekilde birbirlerini hangi ölçüde belirliyor olurlarsa olsun zeka ile yaratıcı kişiliği de birbirinden bağımsız zihin özellikleri olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Çocuğun içinde yaşadığı ortam yaratıcılık özelliğini ortaya çıkarma ve gelişmesinde oldukça etkilidir, Çocuğun en yakın çevresi aile ortamın da çocuğun koşulsuz sevgi, kabul, onay görmesi; elverişli bir psikolojik ortamda yetişmesi en temel özelliktir. Bu ortam çocuğun benlik algısını olumlu yönde geliştirmesine olanak verir. Olumlu benlik kavramı çocukta "ben değerliyim, önemliyim" görüşünü, bu görüş de "düşüncelerim de önemli' yüklemesini temin edecektir. Böylece çocukta düşünce ve davranışlarında ketlenme durumu gerçekleşmeden, daha çok düşünce üretmesi söz konusu olacaktır.
Daha çok düşünce üretebilme durumu, bu imkanın temin edilmesi sadece çocuklarda değil, ileri yaşlardaki bireylerin yaratıcılığını ortaya çıkarma yöntemlerinde, esas alınan bir yaklaşımdır. Beyin fırtınası yöntemi yaratıcılığı ve problem çözme becerisini geliştirmede esas alınan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın esası daha çok düşünce üretmek, eleştirmemek esasına dayanır.

Beyin Fırtınası yönteminin temel prensipleri şunlardır:

- Grupta güven ortamını ve psikolojik rahatlığı sağlamak,
- Problemi oluşturmak
- Grup üyelerinin problemle ilgili çağrışımlarını, düşüncelerini teşvik etmek.
- Grup içerisinde eleştiri veya değerlendirme yapmamak
- Mümkün olduğu kadar çok fikir oluşturmasını teşvik etmek ve fikirleri olduğu gibi kaydetmek.
- Grup oturumu (hızlı düşünme ve çağrışım zenginliğinin oluşumundan) sonunda fikirleri tekrar değerlendirmeye almak.
Çocuklarda yaratıcılığın gelişimi okul öncesi dönemden itibaren eğitimle desteklenebilir.Yaratıcılığın gelişiminde "Yaratıcı Problem Çözme' , 'Yaratıcı Drama' ve 'Pan-domim' yararlanılan faaliyetlerdir.

EĞİTİM BİLİMLERİ



ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ

Bu bölüm sözel olmayan öğrenmenin en temel ilkelerini, yani gerek insan gerek hayvan öğrenmesi için geçerli olan ilkeleri incelemektedir.


Öğrenme yollarımız üç başlık altında toplanabilir;klasik koşullanma , edimsel koşullanma ve bilişsel öğrenme . Ancak, bunlara ait bölümlere girmeden önce, öğrenme konusunda anlatılması gereken birkaç genel nokta vardır. Bunlardan ilki öğrenmenin tanımıdır.

ÖĞRENME:
Öğrenme, tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta meydana gelen oldukça devamlı bir değişiklik olarak tanımlanabilir. Bu tanımda üç önemli öğe vardır:
1- Öğrenme davranışta bir değişikliktir. Bu değişiklik iyiye doğru olabileceği gibi kötüye doğru da olabilir.
2- Tekrar ya da yaşantı sonucu meydana gelen bir değişikliktir; büyüme, olgunlaşma ya da sakatlanma sonucu meydana gelen değişiklikler öğrenme değildir.
3- Öğrenme adını alabilmesi için değişikliğin oldukça devamlı olması gerekir; hayli uzun bir süre devam etmelidir. Bu ifade; güdü, yorgunluk, fizyolojik uyum gibi kaynaklara bağlı değişiklikleri tanımın dışında bırakmaktadır.

ÖĞRENMENİN ÖZELLİKLERİ

1. Davranışta gözlenebilir bir değişme olması
2. Davranıştaki değişmenin nispeten sürekli olması
3. Davranıştaki değişmenin yaşantı sonucunda olması
4. Davranıştaki değişmenin yorgunluk,hastalık, ilaç alma vb. etkenlerle geçici bir biçimde meydana gelmemesi.
5. Davranıştaki değişmenin sadece büyüme sonucunda oluşmaması

GENEL UYARILMIŞLIK HALİ VE GÜDÜ
Öğrenme için önemli koşullardan biri genel uyarılmışlık halidir.Öğrenebilmesi için bir organizmanın genel uyarılmışlık halinde olması gerekir; ancak çok fazla uyarılmış da olmamalıdır. Eğer bir organizma çok zayıf bir genel uyarılmışlık durumunda ise, örneğin uykuda ise, öğrenemez. Her ne kadar uykuda bir miktar öğrenme olabileceği ileri sürülmüşse de söz konusu miktar o kadar azdır ki gerçekten var olup olmadığı tartışmaya açıktır. Öğrenmenin verimli olabilmesi için deneğin tamamen uyanık ve tetikte olması gerekir.

Belli bir noktaya kadar, genel uyarılmışlık hali ne kadar yüksekse öğrenme de o kadar iyi olur. O noktadan sonra, yani organizma aşırı derecede uyarılmış ise, çoğu öğrenme biçimleri yavaşlar. Şu halde genel uyarılmışlık ile öğrenme arasındaki bağlantı ters U biçiminde bir eğridir. Bir noktaya kadar, genel uyarılmışlık halinin artmasıyla öğrenme daha iyi olur, ama o noktadan sonra git tikçe kötüleşir. Yüksek derecede uyarılmışlık, aşırı kaygı ya da şiddetli heyecan haline geldiğinde, öğrenme ciddi şekilde engellenir.

Örneğin bir fareyi, köpeği ya da başka bir hayvanı kaçınmaya koşullayan deneyici, elektrik şokunu çok kuvvetli yapmamaya dikkat etmelidir. Hayvanı durumda tutan ve şoktan kaçmak ya da kaçınmak için yeterli güdüyü sağlayabilen zayıf şoklar kullanmak en uygun davranıştır. Çok kuvvetli bir şok hayvanı o kadar heyecanlandırır ki kafesin içinde oraya buraya sıçramaktan uyarı işaretine dikkat bile edemez. Bu durum öğrenmeyi öylesine yavaşlatır ki çoğu kez hayvan istenileni hiç öğrenemez. Sınavlara hazırlanan öğrenciler de kendilerini aynı durumda hissedebilirler. Çalışmayı çok geciktirirlerse kendilerini öyle bir panik durumunda bulabilirler ki, orta derecedeki genel uyarılmışlık durumunda kolayca öğrenebilecekleri bir şeyi, dikkatlerini toplayıp öğrenemezler. Bazı öğrencilerin sınav sırasında yaşadıkları tutulma durumu da benzer bir olaydır. Ancak bu durumda söz konusu olan, öğrenmeden çok, öğrenilmiş olanı hatırlama sorunudur. Çok yüksek bir genel uyarılmışlık düzeyinin etkisi, okul başarısını düşürme biçiminde olur.
Çoğu öğrenme durumlarında, denek sadece genel uyarılmışlık halinde değil ayrıca güdülenmiş de olmalıdır. Genel uyarılmışlık hali ile güdü arasındaki dairesel bir bağlantı vardır. Genel uyarılmışlık halinde olan bir denek, ses, koku, çevredeki yeni nesneler gibi dış uyarıcılarla kolayca güdülenir. Bu uyarıcılar denekte meraka ve araştırıcı davranmalara yol açar. Diğer taraftan, açlık, susuzluk gibi içsel bir güdüsü olan denek de, bu güdünün etkisiyle genel uyarılmışlık haline gelerek faaliyet göstermeye ve çevreyi araştırmaya yönelir.

Güdü önemlidir, çünkü organizmayı, ödüllendirilmesine olanak sağlayan belirli ya da genel bazı davranımlar yapmaya yöneltir. Diyelim ki bir anne, biraz susamış olan küçük oğluna, kendisine bir bardak su gösterildiğinde "su demesini öğretmek istiyor. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu, çocuk öğrenmeye hazır duruma geldiğinde annenin bardağı göstererek "su" demesidir. Çocuk kelimeyi tekrarlarsa kendisine ödül olarak bir yudum su verilir. Eğer çocuk güdülüyse birçok şeyi dener. Bardağı yakalamaya çalışabilir, ağlayabilir, başını sallayabilir, annesine dilini çıkarabilir, ya da "su" kelimesini taklit edebilir ki bu doğru davranım olur. Eğer çocuk güdü-lü değilse, yani bu örnekteki gibi susamamış-sa bu davranışların yapılma olasılığı zayıflar, öyle ki çocuk doğru davranışı yapmaz, dolayısıyla da davranışı öğrenme olanağına sahip olmaz.

Şu halde güdü, öğrenme için son derece önemli bir koşuldur; çünkü deneği genel uyarılmışlık haline getirmekte ve çevrenin farkına vararak çeşitli davranımlar yapmasını sağlamaktadır. Bu durumda uygun bir davranım yapılınca da onu ödüllendirmek mümkün olmaktadır.
Öğrenmeyle ilgili diğer bir önemli nokta şudur: Bir organizmaya ancak genetik donanımının elverdiği davranışları öğretebiliriz. Diğer bir deyişle, her organizma türü bazı davranışları yapmak üzere hazırlanmıştır; fakat diğer bazıdavranışları yapmaya hazırlıklı değildir.
Örneğin bir kediye ya da insana uçmayı öğretemeyiz, çünkü her ikisi de uçmak için gerekli yapıya sahip değildir. Şempanzeye konuşma öğretemeyiz; çünkü konuşma için gerekli türe özgü hazırlık, yalnızca insanların beyninde vardır. Her köpeğe av köpekliği öğretilemez, çünkü bazılarının yapıları buna uygun değildir. Buna karşılık, av köpeği olarak üretilmiş köpeklere bu davranışlar kolayca öğretilebilir. Diğer ilginç bir örnek de "The Misbehavior of Organisms" adlı makalede (Breland ve Breland, 1961) söz konusu edilen örnektir.

Breland'lar ticari amaçla, örneğin büyük mağazalar ya da televizyon reklamları için devamlı olarak hayvan eğitmektedirler. Bir keresinde, yine bir reklam için, rakun denen bir hayvana, belli bir yerden alacağı bozuk paraları küçük bir kutuya 'banka'ya atmayı öğretmek istemişlerdir. Bu hayvanlar genellikle beceri kazanmaya çok yatkındırlar; ancak söz konusu durumdaki rakun eğiticilerine hayli güçlük çıkarmıştır. Eğiticiler her zamanki gibi yine hayvana uygun davranış için yiyecek biçiminde ödül vermekle işe başlamışlardır. Beklentilerine uygun olarak hayvanın ilk parayı alması çok kolay olmuştur. Ancak sıra bu parayı kutuya atmaya gelince işler birdenbire güçleşmiştir. Rakun bozuk parayı küçük bir yiyecek parçası yerine koyarak, tıpkı yiyecekleri yaptığı gibi parayı da kutunun kenarına sürtüp sürtüp sonra geri çekerek sımsıkı tutmaya ve bu işlemi tekrarlamaya başlamıştır. Hayvanın, sonunda parayı kutuya atıp ödüllendirilmesi için hayli zaman gerekmiştir.


Ancak, deneyciler duruma ikinci bir para daha ekleyince işler büsbütün karışmıştır. Ra-kunun şimdi oynayacak iki nesnesi olmuştur ve hayvan bunları cimrice bir tavırla sımsıkı tutarak birbirine sürtmeye başlamıştır. Deneycilerin söylediklerine göre bu davranış bazen dakikalarca sürmüştür. Tabii rakunun bu davranışı amaca pek uygun olmamıştır; çünkü rekreklamın amacı parayı bankaya koymanın ne kadar kolay olduğunu göstermektir. Böylece, ra-kunları "banka'ya para yatırmak üzere yetiştirme projesi bir kenara bırakılmıştır; çünkü türe-özgü davranış istenilen davranışın öğrenilmesini engellemiştir.

Yüklə 0,82 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin