EğİTİm sen



Yüklə 2,07 Mb.
səhifə37/39
tarix18.05.2018
ölçüsü2,07 Mb.
#50700
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   39

“Kamu Reformu”


1- Kamu Personeli Temel Kanunu Tasarısı,

2- Mahalli İdareler Kanunu Tasarısı,

3- Personel Rejimi Kanunu Tasarısı,

adıyla içiçe geçmiş, birbirini tamamlayan üç yasa tasarısından oluşmaktadır.

Tasarıya göre devletin asli görevleri (adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, m aliye, hazine, gümrük, dış ticaret, ulaşım, haberleşme, din hizmetleri, prim toplama ve denetimle sınırlı olarak ise sosyal güvenlik) sayılıyor, bir de yerellere devredeceği (eğitim, sağlık, kültür, spor, tarım, sanayi, enerji, iskan, çevre, haberleşme, turizm vb.) kamu hizmetleri sayılıyor. Eğitimin yerellere devri ile ilgili olarak; “Geçici mad-1- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte; MEB taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile bina, okul, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte il özel idarelerine devredilmiştir.” Denilmektedir.

Öncelikle bu devredişin doğal sonuçları olarak eğitim birliğinin bozulması kuşkusu açıktır.

Bu taslağı hazırlayanlarda konunun farkındalar aslında. Onun için “milli eğitimde, eğitim ve öğretim birliğini sağlama, müfredatı belirleme ve geliştirme görev ve hizmetleri” merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler (Mad-7/d,) olarak sayılmaktadır.

Müfredatı belirleyip, geliştirme işi merkezden yapıldığı zaman öğretim birliğinin bozulmayacağı kabul edilmektedir.

Oysa bugün müfredatı yapmakla birlikte tüm araç, gereç, bina personel, kitap vb. her şey merkezi idarenin kontrolü altında olmasına rağmen acaba; örn. ilköğretim öğrencilerinin yüzde kaçı müfredatın çizdiği hedefler doğrultusunda yetişmektedir.

Durum böyle iken eğitimi yerellere devrederek yerel güçlerin, tarikatların, siyasi partilerin il ilçe teşkilatlarının, aşiretlerin vb. etkilerinden müfredatı merkezden yaparak engellemenin olası olmadığı ortadadır. Yine eğitimin toplumun kaynaşması, birlik ve bütünlüğü noktasında önemli bir işlevi olduğu kabul edilen bir olgudur. Bu uygulama sonucunda eğitimin bu önemli işlevinin de büyük oranda erozyona uğrayacağı kaçınılmaz olacaktır.


Amaç, Özelleştirme . . .


Bu paketin asıl amacı sanıldığı gibi yerel yönetimleri güçlendirmek demokratikleştirmek vb. değildir. Aksine konu, yerelleştirme-özelleştirme, özelleştirme-yerelleştirme bağlantısı içinde yürütülmektedir.

Madde 11- . . . . merkezi idare ve mahalli idareler, kendilerine ait hizmetlerden yetkili organlarının kararı ile uygun görülenleri, ilgileri itibariyle üniversitelere, noterlere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, hizmet birliklerine, ÖZEL SEKTÖRE ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürebilir . . . .” diyerek görüldüğü gibi hiçbir kısıtlamaya tabi tutmaksızın kamunun tasfiyesinin ve özelleştirmenin amaçlandığı açıktır. Madde de yazılan noter, üniversite, sivil toplum örgütleri vb. kurumların sayılmasının “özel sektör”ü gizlemekten başka önemli bir anlamı olmadığı görülüyor.

Yine Mahalli İdareler Kanun Tasarısı Mad-14- Mahalli idare hizmetlerinden yararlananların, hizmetin bedelini ödemeleri esastır” diyerek her hizmetin bedelinin olacağı, hizmeti alabilmek içinde bu bedelin ödenmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Yani özel idarelere devredilen eğitim hizmetinden yararlanacaksanız bedelini ödeyeceksiniz, aksi takdirde eğitim hizmetinden yararlanamayacaksınız. Üstelik burada devlet okulu özel okul arasında bir fiyat farkı da olamayacaktır. (Özel idarelere devredilen okulların ne denli devlet okulu olacağı da ayrıca tartışmalıdır) Çünkü; Mayıs ayında hazırlanan taslağın; “3/h maddesi; Kamu kurum ve kuruluşları piyasada rekabet koşulları içinde üretilen mal ve hizmetleri üretemez ve piyasada haksız rekabet oluşturamaz. Bu ilkelere aykırılık teşkil eden bütün birimler tasfiye edilir ve yenileri kurulamaz” diyerek ola ki bir gün birilerinin devlet adına okul açarak halkın çocuklarını özel okullardan daha ucuz bir fiyata okutmasının dahi önü kesilmiştir. (Bu madde, 7 Ekim 2003 tarihli taslakta 5/l maddesi olarak; “kamu kurum ve kuruluşları, kanunlarla yetkili ve görevli kılınmadıkları alanlarda işletme kuramaz, mal ve hizmet üretimi yapamaz, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsis edemez” biçiminde değiştirilse de görüldüğü gibi maddenin özü hiç değişmemiştir.)

Taslak bu maddelerle piyasa lehine her türlü yasağı koyduktan sonra, merkezi ve yerel yönetimlerin yürütmekle yükümlü oldukları hizmetleri özel sektöre devretme yönünden nasıl sonsuz bir özgürlüğe sahip olduklarını, ifade etmektedir.

İş güvencesi yok edilerek, sözleşmeli istihdam yaşama geçirilecektir.

Madde: 46- Kamu hizmetleri memurlar, tam zamanlı veya kısmi zamanlı çalışan diğer kamu görevlileri ve işçiler eliyle yürütülür.”

Diğer kamu görevlileri ile işçilerden tam zamanlı veya kısmi zamanlı olarak ve kadro şartına bağlı olmaksızın sözleşmeli statüde istihdam edileceklerin sözleşmelerinde, ilgili personelin görevleri, hak ve yükümlülükleri ile performans ölçütleri yer alır.” denilerek istihdamın esasını sözleşmelilik üzerine kurmaktadır.

Bununla birlikte konu daha pervasızca; “Mahalli İdarelerde sözleşmeli personel çalıştırılması esastır.” denilerek, Mahalli İdareler Kanunu Tasarısı Madde-22’de açıklanmaktadır: Ülkemizdeki memur sayısının % 65’i eğitim ve sağlık hizmetlerinde istihdam edilmektedir. Bu açıdan baktığımızda bu tasarının yasalaşması halinde Türkiye’deki memur sistemi tümüyle çökertilmiş olacaktır. Dolayısıyla yıllardır adım adım yaşama geçirilen “geçici öğretmenlik”, “sözleşmeli öğretmenlik”, “vekil öğretmenlik”, “ders ücreti karşılığı çalıştırılan öğretmen” uygulamalarının son aşaması tüm öğretmenlerin s özleşmelilik yöntemiyle çalıştırılarak iş güvencesinin ortadan kaldırılması sağlanacaktır. Çünkü eğitimin özelleştirilmesi, temel bir insan hakkı olmasının aksine, parası olanın bedelini ödeyerek yararlanabileceği bir meta mantığıyla “piyasa” koşullarına atılmasının önündeki en büyük engel, çalışanların iş güvencesidir. Bu nedenle ülkemizi yönetenler öncelikle çalışanların iş güvencesinden kurtularak, en büyük engeli aşmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması)’ın altına imza koyarak (1995) Dünya Ticaret Örgütü’ne taahhüt ettikleri % 40 özelleştirmeyi gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.

“1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan neo-liberal politikalar toplumsal hayatın tüm alanlarını tahrip etmiştir. İnsanların en temel haklarından biri olan eğitim de bu süreçten büyük ölçüde etkilenmektedir. Bir taraftan neo-liberal politikalar sonucu gelir dağılımında ortaya çıkan bozulma diğer taraftan kamu harcamalarının bu politikalar doğrultusunda kısılması eğitim hakkına bir darbe indirmektedir. Bu doğrultuda:”1[1]

1. Çalışanların sözleşmeli statüye geçirilmesi ile eğitim çalışanlarının iş güvencesi ortadan kaldırılmaktadır.

2. Emekçiler arasındaki birlik ve dayanışmanın en önemli sembolü olan sendikalaşma engellenmektedir.

3. Eğitim “evrensel/ulusal” değil, “küresel” ilkelere oturtulmaktadır. Eğitim sistemi özelleştirilmeye, eğitimin örgütlenmesi ise hem küreselleşme hem de özelleştirmeye yol vermek üzere yerelleştirilmeye çalışılmaktadır.2[2]

4. “Eğitim Birliği” parçalanmaktadır.

5. Eğitimde “eşitlik” ilkesi göz ardı edilmektedir.

6. Eğitim, toplumda sağlam bir “fırsat eşitliği” sistemi gerektiren ve kendisi de fırsat eşitliğine zemin olan temel insan haklarından biridir. Buna karşın özelleştirme ile eğitim hizmetleri alanı da hem hizmet kalitesi hem de hizmetlerin ulaştığı yurttaşların sayısı açısından ciddi sorunlarla yüz yüze kalmaktadır.

7. Hem öğrenci hem öğretmen açısından eğitimin niteliği düşmektedir.

8. Her şeyin ticarete göre ayarlanmasına bağlı olarak “diploma satan okullar” yaygınlaşmaktadır.

9. Toplam kalite yönetimi, performansa dayalı ücret sistemi, norm kadro uygulamaları ile personel istihdamının daraltılması ve buna bağlı olarak emekçilerin iş yükü arttırılmaktadır.

10. Bölgelerarası eşitsizlik artmaktadır.

11. Devlet eğitimin finansmanından çekilmektedir.

12. Eğitimde neo-liberal politikaların hayata geçirilmesiyle eğitim ilkeleri ve değerlerinden taviz verilmektedir. Temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı “piyasadaki talebe” göre bir fiyatı bulunan ve ancak parası olanın yararlanabileceği bir içerik kazanmaktadır.

13. Paralı eğitimin ilk ve en önemli sonucu kamu(nun) eğitim görme hakkı'nın yok edilmesi olmaktadır.

14. Paralı eğitim bilimin gelişmesinin yolunu tıkamaktadır.

15. Özel dershanecilik, özel dersler ve devlet liseleri arasındaki eşitsizlikler ülkenin gelişmesine fayda sağlayacak nesiller yerine, var olan düzeni koruyacak nesiller yetiştirmeye yaramaktadır.

16. Türkiye’de eğitimin içinde bulunduğu durum sağlıklı bir eğitim hizmetinin gerçekleşmesine imkan vermemektedir. Eğitim Toplumun Geleceğidir ve bu geleceği kurmanın yolu eğitim hakkının “Toplumsal Bir Hak”, eğitimin ise bir “Kamu Hizmeti” olduğunu kabul etmektir. Eğitim hizmeti toplumun tüm bireylerine “Eşit Bir Şekilde” sağlanmalı ve bu hizmet “Kamusal Kaynaklar” kullanılarak gerçekleştirilmelidir.
 

31] Eğitimde Çürüyüş, Nuray Ertürk Keskin, Aytül Güneşer Demirci, (Ank.Ağustos-2003)
42] Yukarıdaki maddeler (3,4,5,6,7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16) aynı eserden alınmıştır.

KESK toplugörüşmeden çekildi
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK ile 59. hükümet tarafından oluşturulan kamu işveren kurulu arasında yapılan kamu emekçilerinin toplu görüşmeleri ile ilgili 2. toplantısında KESK toplantıdan çekilmiştir.

Toplantıda; 15 Ağustos 2003 günü yapılan 1. toplantıda gündem tartışması nedeni ile KESK tarafından önerilen demokratik ve sendikal hakların görüşülmesi ile mali ve sosyal hakların görüşülmesi önerilerinin hükümet tarafından değerlendirilerek cevap verilmesi istenmişti. KESK’in bu önerisinin yapılan değerlendirme sonucu Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’in açıklamaları ışığında aşağıdaki sonuçlar doğmuştur.

4- Demokratik ve sendikal haklarla ilgili olarak, kamu çalışanlarının siyaset yapma hakkı ile toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı konusunda 59. hükümet programında ve acil eylem planında herhangi bir taahhüt olmadığı belirtilmiş, KESK’in ısrarlı savunusu karşılıksız bırakılmıştır. Bu şekilde AKP hükümetinin çalışanların, yoksul halkın, kısacası faizden beslenmeyen çevreler dışında kalanlara demokratik haklar ile sosyal kazanımları içerecek bir taahhüt altına girmek istemediği görülmüştür. Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’in bu yaklaşımı üzerine KESK’in, konunun ana muhalefet partisi tarafından TBMM’ye getirilmesi halinde hükümetin nasıl bir tavır takınacağına dair sorusuna ise net bir cevap verilmemiştir.

5- 2003 yılı bütçesinden kamu çalışanlarına ayrılan payın kamu çalışanlarına ödenmeyen ortalama %18’lik oranın hükümet tarafından ödendiği şekilde rapor sunulması karşısında, konfederasyonumuzun ısrarlı itirazları üzerine her iki taraftan konunun uzmanları tarafından oluşturulacak bir komisyon tarafından araştırılması kabul edilmiş, komisyon raporu şerhleri ile birlikte Pazartesi günü kamuoyuna açıklanacaktır. Bu hususta ayrıca kamu çalışanlarının 2003 yılı için alacaklı çıkması durumunda hükümetin bu parayı ödeyemeyeceği, kaynak bulamayacağı noktasında yaklaşımı olmuştur.

6- 2004 yılı için kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarının görüşülmesi ile ilgili olarak hükümet tarafından net bir öneri sunulmaması üzerine konfederasyonumuz tarafından hükümetin rakam telafuz etmesi istenmiş olup, Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin rakam telafuz edemeyeceklerini, bütçe büyüklüklerinin Ekim ayında yapılacak Yüksek Planlama Kurulunda oluşturulacağını, sadece ilkeleri konuşabileceğini belirtmiştir. Ayrıca 2004 yılında kamu çalışanlarına verilecek payın, işçilere verilenden az olmayacağını, enflasyona ezdirilmeyecekleri gibi klasik söylemleri tekrar ederek, toplu görüşmelerin tıkanmasına sebep olmuştur. Bunun üzerine Konfederasyonumuz hükümetin bu tavrının hem 4688 sayılı yasaya, hem de toplu görüşme – toplu pazarlık adabına aykırı olduğunu, rakam telafuz edilmeden bir şeyin görüşülemeyeceğini, hükümetin bu tavrının kamu çalışanlarına olan olumsuz yaklaşımın göstergesi olduğunu, kamu çalışanlarını ve örgütlerini ciddiye almadığını belirterek, kamu çalışanlarını daha fazla beklentiye sokmamak ve gerçekleri açıklamak üzere toplu görüşmelerden çekildiğini ilan etmiştir. KESK toplantıyı terk ettiğinde, Kamu Sen toplantılara devam edeceğini belirtmiştir.

7- Konfederasyonumuz ve bağlı yetkili sendikalarımız toplantıyı terk etmeden önce, toplantı esnasında belediyelerde çalışan kamu görevlilerinin maaşlarının zamanında ve geçmiş alacaklarının toptan ödenmesini, Bingöl ve Tunceli’de çalışan kamu görevlilerinin deprem sonucu mağdur olmaları nedeni ile zorunlu tasarruf ana para ve nemalarının bir defada toptan ödenmesini, 631 sayılı KHK uyarınca tüm kamu çalışanlarına görev tazminatı verilmesini, TRT çalışanlarına 631 sayılı KHK’nın 14. maddesi kapsamı dışında tutularak ücret artışı yapılmasını, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurumunda görevli 167 öğretmenin sürgün edilmesini ayrıca gündeme getirmiştir. Konfederasyonumuzun TİS taslağı birinci toplantıda Kamu İşveren Kurulu üyelerine dağıtılmıştı.



15 Ağustos 2003 Toplu Görüşme Bilgi Notu

1.15 Ağustos 2003 tarihinde başlayan toplugörüşmeye konfederasyonumuz tarafından aşağıdaki gündemler önerilmiştir.

A.Demokratik ve sendikal hakların görüşülmesi

Türkiye demokrasisinin ayıplarından biri olan kamu çalışanlarına siyaset yasağının kaldırılması, 4688 sayılı yasa yerine toplusözleşmeli, grevli ve özgürlükçü bir sendika yasasının çıkartılması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi ve KİK kararlarının uygulanması doğrudan doğruya hükümet siyasi kararlılığı ile ilgili olduğundan 15 günlük süre içerisinde bu konuda taahhütte bulunulması talep edilmiştir. Demokrasi ve sosyal diyalogdan yana olduğunu söyleyen hükümetin samimi olup olmadığı bu konuya gösterdiği yaklaşımla ortaya çıkacaktır.

B.Kamu çalışanlarına uygulanacak mali ve sosyal hakların görüşülmesi

2003 Mali yılı bütçe kanununda yer almasına karşın kamu çalışanlarına verilmeyen yaklaşık % 15 civarındaki ücret farklarının derhal ödenmesi, zorunlu tasarruf ana paralarının ve Konut Edindirme Yardımı alacaklarının hemen ödenmesi, belediyelerde görev yapan kamu çalışanlarının aylıklarının devlet güvencesine alınıp birikmiş alacakların derhal ödenmesi, 2004 yılı için temel ücretin en düşük dereceli kamu çalışanı için net 873 milyon olması ve diğer sosyal yardımlarla birlikte dört kişilik bir ailenin asgari geçim standardı düzeyinde ücret alması ve diğer sosyal ve çalışma ilişkileri ile ilgili önerilerimiz sunulmuştur.

2- Yukarıdaki gündem önerilerimize kamu işveren kurulunun yaklaşımı olumsuz olup sadece 2004 yılı için mali ve sosyal hakların müzakere edilebileceği bir gündem oluşturulmak istenmiştir. Ayrıca kamu işveren kurulu toplantıya hiçbir hazırlık yapmadan gelerek gayri ciddi yaklaşım göstermiştir.

3- Gündem önerilerimiz ve kamu işveren kuruluna sunduğumuz TİS taleplerimizle ilgili olarak işveren tarafının gerekli hazırlıkları yaparak toplantıya gelmesi ve gündemin oluşturulması amacıyla toplantı 21 Ağustos 2003 tarihine ertelenmiştir.



4- Konfederasyonumuz, toplugörüşmenin hükümetin tavrı nedeniyle olumsuz sonuçlanabileceğine dikkat çekmekte olup, 19 Ağustos 2003 tarihinde başlayacak Ankara yürüyüşümüz ve 23 Ağustosta gerçekleştireceğimiz “İnsanca Yaşam- Demokratik Bir Türkiye” buluşmamıza güç verildiği ve mücadeleyi yükselttiğimiz oranda hak elde edilebileceğini belirtmektedir. www.kesk.org.tr

Toplu iş sözleşmesi ile ilgili olarak
KESK-TİS Hukuk ve Uluslarası İlişkiler Sekreteri Mustafa Ecevit’in NTV’de yaptığı programın metni

Soru: Hükümetle birinci aşamada anlaşabileceklerine inanıyorlar mı? Memurun durumu belli, hükümetin durumu belli, İMF'nin durumu belli. Yani bunu ilk turda yapabilirler mi?

Mustafa Ecevit: Öncelikle ben de teşekkür ediyorum ve 2 milyonun üzerindeki kamu çalışanlarının yarın başlayacak toplu görüşmelerde taleplerinin hükümet tarafından doğru algılanarak yaşam standartlarını ve çalışma koşullarının bir nebze olsun iyileştirilmesinin yarınki hükümetin tutumuna kaldı. Ancak ben yarım saat önce stüdyoya gelirken Güvenpark'ta insanca yaşam ve demokratik Türkiye adını verdiğimiz toplu sözleşmeleri görüşeceğimiz bir Güvenpark'ta çadır kurmayı gerçekleştirirken ben ayrıldım geldim. Ama 10 dakika evvel aldığım bilgi, çadırı kurmaya çalışan KESK'e bağlı sendikalarımızın yönetim kurulu üyeleri ve diğer üyelerimizle birlikte çadır kurmasına emniyetine müdahale ettiğini öğrendim ki bu yarınki görüşmenin en temel maddesinin öncelikle çalışanların işverenleri ile özgürce toplu pazarlık yapabilecek ortamın hazırlanmasını, bu güvencenin sağlanmasından işe başlayacağız demektir. Öncelikle yine ben buradan Sayın Ankara Valisi'ni, Sayın İçişleri Bakanını, Sayın Başbakan'ı göreve davet ediyorum ve emniyetin kamu emekçileri üzerindeki ablukasını kaldırarak yarın başlayacak toplu görüşmeleri demokratik bir işlem içerisinde geçmesini başlatmalarını istiyorum. O anlamda bir göreve çağrıyı buradan aracılığınızla yapmak istiyorum. Gerçekten anlaşabilir miyiz? Hükümetin kuruluşundan bu yana geçen sürece baktığımızda hükümet vergi affı yaptığı kesimlerle kurtarmaya çalıştığı bankalarla kendisine yakın çevreleri geliştirmeye yönelik aldığı kararlarla onlarla rahat bir diyalog ve uzlaşma içerisinde olduğuna göre yarın diyorum hiçbir sorun olmadan özellikle yoksulluk sınırına çekmeye çalıştığımız bir ücret sistemini uzlaşırız diye düşünüyorum. Hükümeti zorlayacak talepler değil. Tersine çalışma yaşamında ve kamu emekçilerinin yaşam standardını yoksulluk sınırına çekebilecek bir düzeyi istediğimiz için çok da zorlayıcı, çok engelleyici, çok da sıkıntıya sokucu talepler olmadığı için kolayca anlaşabileceğimizi düşünüyorum. O anlamda yarın hükümetin hükümet olmadan evvel de kamu emekçilerine ve tüm üretici kesimlere verdiği sözleri de burada hatırlatmaya hatırlatmaya gerek yok ama tutumlarını kamu emekçilerinin taleplerini ciddi anlamda dinlemeye, duyarlı olmaya adamışlarsa kendilerini sorunları kolayca çözeriz diye düşünüyorum.

Soru: Hükümet memurlara enflasyon oranında mı, enflasyondan aşağıda mı zam yapacak?

Mustafa Ecevit: Evet, bu soruyu soran arkadaşımızın tabi enflasyon rakamlarının bu ülkede ne kadar güvenilir olduğunu bizim içinde olmadığımız hesaplamalarla yapıldığında enflasyon rakamlarının da açıklanan ve gerçekleşen arasındaki sayılar çok inandırıcı değil. Şimdi bizim taleplerimiz gerçekleşirken biz bir geçtiğimiz yılın yitirdiğimiz gelir düzeyi alım gücünü değerlendirerek toplu görüşmeye oturmak zorundayız. İkincisi de; önümüzdeki dönemde yine veriler üzerinden gerçekçi rakamlarla ve bağımsız kurullardan elde ettiğimiz verilerle ortaya çıkaracağımız yaşam standardını belirleme noktasından bu hesaplamaları yapacağız. Şimdi enflasyon geçen yıl işte açıklanan rakamlarla bir düşme eğilimi içerisindedir. Ancak bizim alım gücümüz geçmiş yıllara oranla giderek daha fazla değer kaybetmektedir. Yani bir yandan hükümet enflasyonu düşürdüm diyor, aslında bizim yaşam standardımız yükselmesi lazım, alım gücümüzün artması lazım. Ama tersi bir gelişme yaşanıyor. Şimdi bizim bu noktadaki temel hesaplarımız ki yarın oturacağımız toplu görüşmede bir ücret talebimizi bu hesaplamalar üzerinden asgari yaşam standardını ki ona yoksulluk sınırı dediğimiz 1 milyar 469 milyon liralık bir ücret var. Bu 4 kişilik bir ailenin asgari geçim standardıdır. Şimdi bunun altındaki bir ücretin, bunun içerisinde sosyal hakları, eş, çocuk, kira yardımları gibi bunu dahil ettiğimizde bu rakamı çıkartıyoruz. Bunun altındaki bir yaşam bizi açlık sınırına doğru geriletmektedir. Kamu emekçilerinin bir kendi yaşamlarını sürdüremezken, ikincisi de tüm kamuyu ilgilendiren bu hizmetleri üretme noktasında yetersizliğine yol açmaktadır. Şimdi bu açıdan düşündüğümüzde biz bu yıl ki bütçe rakamları üzerinden hükümetin geçen yıl belirlediği ve aslında bize vermesi gereken bütçe payımızı birinci talebimiz. Bunu istemek durumundayız ki biz bunu istedik zaten. Özellikle geçen yıl ki bütçeden personel paylarına ayrılan pay yüzde 25'lik bir artırımla bu 2003 yılı bütçesinde gerçekleştirildi. Ancak Ocak ve Temmuz aylarında kamu çalışanlarına yapılan ücret zammı bu yüzde 25'e varmak noktasında çok gerilerde kaldı. Şimdi bizim hükümetten yüzde 11, 12, 13 nokta düzeylerinde bir alacağımız var. Şimdi öncelikle bunu alırsak ki biz bu yılın bütçesi içerisinde hükümet tarafından bize ayrılmış ve bu yılın gerçekleşmiş olan enflasyonunu yakalamış oluruz ancak. Öncelikle bunu alacağız. Ondan sonraki bu yılın verileri üzerinden yine Temmuz 2003 standartlarında biraz önce söylediğim 1 milyar 469'a ulaşmak için ki biz aslında yarın 2004 yılı için görüşmelere başlayacağız. Bunun anlamı şudur; 6 ay sonrasının ücretlerini konuşacağzı. Öyleyse aslında bugünden konuşmak 6 ay sonrası için de çok doğru bir yaklaşım değil ama yasadan kaynaklı bir zorunluluk, bu 15 günlük süre içerisinde 6 ay öncesinden konuşmak zorundayız ve 6 ayın hesaplarını işte geçmiş yıldan elde edeceğimiz sağlıklı verilerle 6 ay sonrasını planlamak zorundayız. Ama hükümetin açıkladığı rakamlarla bizim bağımsız kurullardan elde ettiğimiz ve kendi tespitlerimizle araştırma merkezimizin rakamlarıyla ortaya koyduğumuz net bugün için çalışmaya başlayan bir kamu emekçisinin net ücretini 873 milyon olarak tespit ettik ve bunun üzerine kira gibi, eş aile gibi sosyal yardımları da ekleyerek yoksulluk sınırında bir yaşamı almak durumundayız. Bunu yarın başlatacağız.

Soru: Sendikalar ne gibi bir eylem planı içerisindeler ve nereye kadar sürdürmeyi düşünüyorlar?

Mustafa Ecevit: Evet, sendikalar nereye kadar... Bir defa taleplerini gerçekleştirene kadar bunları seslendirecektir, dillendirecektir. Aldığı demokratik eylem kararlarıyla tepkilerini açıklayacaktır. Ama sonucunda biz bir sendika yasasıyla hükümetle masaya oturuyoruz. Bu yasa çerçevesinde bu ilişkileri 15 günlük süre içerisinde görüşeceğiz, taleplerimizi ileteceğiz. Ama bu yasaya biraz dokunmak lazım. Aslında belki Türkiye'de bazı konularda dünyaya da örnek olabilecek sistem falan getiriyor. Nedir bu? İşte ilk başta da ilk soruyu soran arkadaşımız toplu iş sözleşmesi diyerek başlamıştı. Ama bizde kamu çalışanlarıyla işveren hükümet arasında toplu görüşme diye bir şey çıkarttılar, bir yasa yaptılar. Bu görşmenin ne olduğu, ne anlama geldiği sadece taleplerini iktidara, yetkililere ifade etmekten öteye geçmeyecek bir düzenleme yaptılar. Şimdi demokratik devletler bütün kesimlerin, bütün toplumsal kesimlerin taleplerini alır, o talepleri onlarla görüşür, onlarla sonuçlandırır ve hem toplumsal barışı hem üretim ilişkilerini, hem de o ülkedeki refahı yükseltme noktasında demokratik katılımı sağlarlar. Şimdi ülkemizde bu noktada demokratik hükümetlerin ortaya çıkmaması belki de seçilmesiyle, ortaya gelmesiyle, kurulmasıyla hatta gidişleriyle demokratik süreçleri içinde barındırsa da aslında son parlamentonun oluşumuna da baktığımızda gerçekten seçmenleri yüzde 25'iyle gelmiş ama yüzde 65 gibi bir parlamento çoğunluğuna eriştiğimizi, bunun çok da demokratik bir toplumsal yapılanma ya da temsiliyet olmadığını görmek mümkün. Bu açıdan biz taleplerimizi işte 15 günlük süreçte aslında pazarlık diyeceğim ama o pazarlık süreci de yok, onun için yeni bir yasa talebimiz var. Demokratik bir yasa talebimiz var. O pazarlık sürecini kullandığımızda ortada anlaşabileceğimiz bir mutabakat olması lazım ki o sözleşme diye bilinendir. Ve o sözleşmenin hükümlerini yerine getirmekle yükümlü olan hükümetler yerine getirmediği zaman da bizim o sözleşmemizin güvencesi olarak grev hakkına sahip olmamız gerekiyor. Bütün bunlar aslında o pastanın bölüşülmesindeki haklı bir paylaşmanın adil bir paylaşmanın beraberinde getiriyor. Ama bu çok mümkün olmuyor. Şimdi ben şöyle bir şey yapsam; örnek olsun diye vereyim.. 79'da kamu çalışanları 826 adet ekmek alırken bugün 379'a düşmüş bu ekmek sayımız. 69 adet tüp alırken, mutfak tüpü alırken bugün 27'ye düşmüş. Büyükşehirlerde özellikle çok zorunlu olan ulaşım otobüs bileti, şehir içi ulaşım, 2 bin 158 adet bilet alırken bugün 570'e düşmüşüz. Ayçicek yağında 224 kilodan 190 kiloya düşmüşüz. Şimdi 79'dan bu yana hep geri gitmişiz. Şimdi bu geriye gidişimizi biz 10 yıl öncesine, 20 yıl öncesine o standartlarımızı yakalamaya çalıştığımızda bize siz bunları çok fazla istiyorsunuz, ülkenin ekonomisi, bütçe verileri, işte ekonomik koşullar, İMF paketi derseniz bizi bir yerlere dökersiniz. Sadece kamu çalışanları nereye dökülürlerse dökülsünler denmez, demekle kalmaz kamu emekçileri döküldüğünde bir yerden düşersiniz. Her zaman düştüğünüz yerden kalkamazsınız. Onun için biz bunları hatırlatmak üzere bugün çadırımızı kurduk, çadırımızdan bu taleplerimizi ifade ediyoruz. Bu 15 günlük sürede bu taleplerimize yanıt verilmezse bundan sonraki demokratik tepkilerimiz daha farklı şekilde gelişecektir ki biz bütün bu toplu görüşmeyi kamu emekçileriyle birlikte yürütmek üzere de 23 Ağustos'ta Ankara'da bir büyük buluşmayı gerçekleştireceğiz. Gerçekten bu taleplerimiz, bugün dillendirdiğimiz taleplerimiz ücretlerin dışında aslında çok da farklı ve zorunlu olan başka taleplerimiz var. Örneğin bu yasayı uygulamaya girdiğinden bu yana geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz özellikle yetkili sendikalarımızın gerçekleştirdiği kurum idari kurullarında alınan kararlar var. Şimdi bu kurum idari kurulları işverenle kurum temsilcilerinin, çalışan temsilcilerinin oturup masada gerçekleştirilebilir oranlarda yaptıkları mutabakatların hayata geçmesi gerekiyor. İş yerlerindeki çalışma ilişkisine geçmesi gerekiyor ki gerçekten çalışma barajı sağlanabilsin. Onun için bizim en temel taleplerimizden biri de bu 1 yıllık zamanda imzaladığımız, imza altına aldığımız kurum idari kurul kararlarının yarınki toplu sözleşmede güvence altına alınmasını ve hükümetin bütün kurumlarında bu ortaklaşa yapılan sözleşmelere sahip çıkmasına çağırıyoruz. İkincisi, önemlisi; yine sendikal hakların ciddi anlamda güvenceye alınmasıdır. Bir iş yerindeki sendika temsilcilerinin kurumun yetkililerinden ya da siyasi iktidardan çekinmeden baskı altında kalmadan yarın iş yerim değiştirilir mi kurumum değiştirilir mi, görevim değiştirilir mi ya da sicilimde herhangi bir şey değişir mi endişesi olmadan sendikal görevlerini yürütmesi gerekir. Bu anlamda ciddi şekilde bulduğumuz sendikal taleplerimiz var. Bunları yarın hükümet bizimle konuşması gerekiyor.

Yüklə 2,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin