El-Mizân Tefsiri Allame Muhammed Hüseyin tabatabai(r a) Cilt: 7


EL-MÎZÂN TEFSİRİNİN ÖZELLİKLERİ



Yüklə 2,31 Mb.
səhifə3/33
tarix27.12.2018
ölçüsü2,31 Mb.
#86984
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   33

EL-MÎZÂN TEFSİRİNİN ÖZELLİKLERİ


 

1- Merhum Allâme Tabatabaî (r.a) Kur'ân'ın zahiri hakkında

oldukça kapsamlı ve geniş bir bilgiye sahipti. Tefsir etmek için ele

aldığı her ayeti incelerken, Kur'ân-ı Kerim'in tamamını göz önünde

bulundururdu. İlgili ayetin tefsirinde muvafık ayetleri istidlâl ve istimdat

amacıyla söz konusu eder, muvafık ayetlerin olmaması hâlinde

başka ayetlerle çelişki oluşturmamasına gerekli dikkati gösterirdi.

Başka ayetlerle çelişki oluşturabilecek ihtimal ve görüşü

deliller ileri sürerek reddederdi. Çünkü ayetler arasında çelişki durumu

ilâhî kitabın mucizevî insicamıyla asla uzlaşmaz.

 

2- Masumların (a.s) kesin sünneti sahasında çeşitli boyutlarıyla



derin ve uzun bir araştırması olan Merhum Üstat Allâme

Tabatabaî (r.a) incelemeye aldığı her ayeti tefsir ederken sünnette

eğer bir delil veya teyit edici bir rivayet varsa, ondan istidlâl veya

istimdat şeklinde yararlanırdı. Eğer sünnette bir delil veya teyit edici

yoksa, ilgili ayetin tefsirinde sünnetle çelişki oluşturmamasına

azamî dikkati gösterirdi. Çünkü Kur'ân ile Resulullah (s.a.a) ve onun

pak itretinin sünneti iki ilâhî kurtuluş ipi olup birbirinden ayrılmaları

imkânsızdır. "...O ikisi havuzun başında bana ulaşıncaya

kadar asla birbirinden ayrılmazlar."

 

3- Allâme Tabatabaî (r.a) aklî tefekkürde eşine az rastlanır bir



derinliğe sahipti. İncelemeye aldığı her ayetin tefsirinde aklî açık

veya açıklanmış ilkeler arasında bir delil veya teyit edici bulunursa,

ondan aklî öğretiler konusunda -şer'î-taabbudî hükümlerde

----------

1- Bihar'ul-Envar, c.89, s.39

 

değil- istidlâl veya istimdat mahiyetinde yararlanırdı. Aklî ilimlerin



dışında kalan konularda ilgili ayetin kesin aklî delillere aykırı olmayacak

biçimde anlamlandırır, kesin aklî kıstaslara -kesin olmayan

doktrin ve bilimsel hipotezlere değil- aykırı olacak her ihtimalin

batıllığını ispat ederdi. Çünkü akıl ile vahyin çelişkiye düşmesini

ne kesin akıl, ne de ilâhî vahiy kabul eder. Allah'ın uyum içerisindeki

iki hücceti (akıl ile vahiy) birbirine aykırı olamaz. Akıl aydınlatan

bir lamba, vahiy dosdoğru bir yoldur. Bu ikisinden hiçbiri

ötekisinden ayrı faydalı olamaz.

 

4- Allâme Tabatabaî (r.a) fıkıh ve usul gibi naklî ilimlerde görüş



sahibi ve temel konularında yeterince derinleşmiş olduğundan

tetkik ettiği ayet hakkında naklî herhangi bir delil bulunmuyorsa,

bu ilimlerin kesin temelleriyle çelişki oluşturacak bir tefsir

yapmazdı. Çünkü naklî konular her ne kadar teferruatla ilgili olsa

da Kur'ân ve sünnetin kesin ilkelerine göre tanzim edilirler. Ayetin

içeriği ile bu ilimlerin kesin ilkeleri arasındaki herhangi bir çelişki;

Kur'ân'ın Kur'ân'la, sünnetin sünnetle veya sünnetin Kur'ân'la çeliştiği

anlamına geleceğinden kesinlikle kabul edilemez.

Bunun için el-Mîzân'da bir ayetten çeşitli anlamlardan biri çıkarılırken

ya da ayet bu anlamlardan birine uyarlanırken, diğer anlamlarla

uyum içerisinde olmasına ve başka ilimlerin kesin ilkelerine

aykırı olmamasına azamî dikkat gösterilmiştir.

 

5- Kur'ân-ı Kerim'in muhkem ayetlerinin tümünü tanıyan ve



"Muhkem ayetlerinin en belirgini, 'O'nun gibi hiçbir şey yoktur.'

ayetidir." diyen Merhum Allâme Tabatabaî, müteşabih ayetleri tanımada

da üstün bir beceriye sahipti. Müteşabihleri, Kur'ân'daki

konuların temeli ve "Ümm'ül-Kitab" olan muhkem ayetlere döndürür,

müteşabihleri izlemek yolunu kalbi kararmışlara kapatır, hadisleri

Kur'ân'a sunmada muhkem ayetleri ölçü alır, başka ilimlerin

temellerini aklın da önünde eğildiği bu kesin kıstasla değerlendirdi.

İmam Rıza'nın (a.s) buyurduğu üzere bu, dosdoğru yolu

kat etmenin işaretidir. "Her kim, Kur'ân'ın müteşabihini muhkemine

döndürürse, doğru yola hidayet olmuştur."1



----------

1- Bihar'ul-Envar, c.89, s.377

 

 

6- Burhanın temelleri ve ön koşulları konusunda derin bir bilgiye



sahip olan Merhum Allâme Tabatabaî bilimsel varsayımları

asla kanıt olarak görmez ve bunu pergelin sabit ayağına benzetirdi.

İşin gerçekte sabit değil de hareket hâlindeki ayak tarafından

yapıldığı gerçeğinden hareketle kanıtlanmamış varsayımlara ayetlerin

tefsirinde yer vermekten şiddetle kaçınır, ilim ve teknolojinin

ilerlemesini o varsayımın doğruluğuna delil olarak görmez, her

varsayımın başka bir varsayıma dönüşme ihtimali tehlikesini gözden

uzak tutmaz ve şöyle derdi: "Sabit olan Kur'ân-ı Kerim'i değişken

olan geçici bilimsel varsayımlarla tefsir edemez, onlara uyarlayamayız."

 

7- İrfan'ın temelleri, keşfin genel hatları ve şühudun çeşitleriyle



mükemmel boyutlarda tanışık olah Merhum Allâme Tabatabaî,

tehzib-i nefse, Kur'ân'ın tezkiye yönteminden yararlanmaya davet

etmek, meşru riyazeti onaylamak ve tefekkür yöntemi yanında

kalp yolunu açıklamakla birlikte hiçbir zaman kendisi veya başkalarının

irfanî keşfini tefsir ölçüsü olarak almaz; o münkeşif ve

meşhudu doğru olması hâlinde sadece ayetin anlamının bir mısdakı,

bir örneği olarak görürdü, ayetin temel ekseni olarak değil.

 

8- Merhum Allâme Tabatabaî, mefhum ve mısdakın (örnek)



teşhisinde engin bir tecrübeye sahip olarak hiçbir zaman tefsiri

tatbikle, mefhumu yaşanmış ve görünmüş dıştaki örnekleriyle

karıştırmazdı. Muteber bir rivayetin, ayetin nüzul sebebini açıklamasını

veya içeriğinin sahabeden biri veya bir grubuna intibak

etmesini, ayetin genellik kisvesinden çıkıp kişisel muhtevaya bürünmesine

sebep saymaz, bunun kavramsal tefsir hanesine girmesine

izin vermezdi. Ayetin bir tek mısdaktan başka diğer bir

mısdakının olmamasını da ayetin şümullü anlamı ve genel kavramı

yönünde tefsir edilmesine engel görmezdi. Çünkü Kur'ân ayetlerinden

biri kavramsal kapsamlılığını yitirerek dıştaki bir fert

düzeyinde belirginleşirse, bu ferdin zevaliyle ayetin mesajı da ortadan

kalkmış olur. Hâlbuki Kur'ânı-ı Kerim, Güneş ve Ay dünyayı

aydınlattığı sürece nuruyla insanlığın yolunu aydınlatacaktır. Mısdakların

değişmesi, tefsirin de değişeceği anlamına gelmez. Çünkü

sözcükler anlamların ruhları için koyulmuş olduğundan bir şeyin

ruhu korunduğu sürece dıştaki örneklerinde birtakım değişimler

meydana gelmiş olsa da adı korunmuş olur. Çünkü sözcük

kavramda kullanılır, mısdakta değil. Mısdakların farklılığı mefhumda

değişim meydana getirmez.

 

9- Merhum Allâme Tabatabaî, tefsirinde asaleti, önceliği zahire



verir, ayetin kavramsal tefsiri makamında batını esas almazdı.

Sadece ayetin zahirinin hüccet değerini korumak suretiyle batına

geçer ve o batından başka bir batına yol bulurdu.

 

10- Merhum Allâme Tabatabaî, dinî öğretileri metafizik (tabiat



ötesi) sınıfında değerlendirir, dinî öğretileri madde ve hareket kanunlarından

uzak tutar, maddî olarak azalıp çoğalmayı bu sahaya

sokmaz, dini değişim ve tekâmül hâlinde olan, eskime ve çürümeye

maruz bulunan gelenek ve töreler gibi görmez, bu tür düşünce

tarzını şiddetle reddederdi.

 

11- Kur'ân-ı Kerim hakkındaki mükemmel bilgisi sayesinde



Kur'-ân'daki kelime ve ayetleri birbirine yönlendirme, dayandırma

yöntemiyle tefsir eden Rabbanî âlim Merhum Tabatabaî, aynı metodu

hu-ruf-i mukattaa (sure başlangıçlarındaki kopuk harfler) tefsirinde

maharetle uygulardı. "Elif, Lâm, Mîm" ve "Sâd" gibi basit

sure başlangıçlarına sahip sureleri ve yine "Elif, Lâm, Mîm, Sâd"

gibi mürekkep sure başlangıçlarına sahip sureleri tetkik etmek

suretiyle, sure başlangıçlarının surenin içeriğine dair bir remz ve

gizli bir işret olduğu sonucunu çıkarırdı. Hatta Merhum Üstat,

Kur'ân'a olan engin ilgi ve muhabbeti sayesinde tarihî bilgileri göz

önünde tutmadan önce surenin metni üzerinde tedebbür ve tefekkür

etmek suretiyle onun Mekke'de mi, yoksa Medine'de mi

indiğine emin olur, daha sonra bunu doğrulayan naklî-tarihî delilleri

getirirdi.

 


Yüklə 2,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin