ElektriĞİn tanrisi adi : Nİkola tesla suçU : İnsanliğa evrensel hizmet



Yüklə 0,53 Mb.
səhifə10/10
tarix25.01.2018
ölçüsü0,53 Mb.
#40653
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

7). NBC SAVAŞLARI



I. Dünya Savaşı döneminden günümüze değin, giderek sinsi bir biçimde geliştirilen ve her geçen gün çok daha etkin, çok daha ölümcül maddelere ulaşılabilmesi için, geliştirme ve araştırma çalışmaları sürdürülen, kısaca: "NBC Savaşları" olarak anılan: Nuclear-Biological-Chemical Wars (Nükleer-Biyolojik-Kimyasal Savaşlar) 21. Yüzyıl savaş teknikleri içinde en etkin ve yaygın gücü oluşturması kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle Kimyasal ve Biyolojik silahlar ile ilgili ana hatlar yukarıda özetle akademik ve bilimsel anlamda ifadeye çalışılmıştır.
Özellikle ele geçirme amaçlı taarruzlarda tercih edilmesi gereken savaş tekniği kimyasal ve biyolojik silahlar olmaktadır. Nükleer silahlar hiçbir zaman tercih edilmemektedir. Çünkü, kullanılan nükleer silahlar, kullanım sonrasında radyasyon oluşturduklarından bunların etkisi bölgede devam etmektedir. Oysa ki, kimyasal silahların kullanımında tahrip sonrası etkisi kaybolduğundan en uygun taarruz silahlarıdır.
Biyolojik silahların kullanımı ise; ikinci derecede riskli tiptir. Bulaşıcı ve salgın hastalıklara yol açacak olması nedeniyle, işgale katılacak güçler için de (korunmalarına karşın) tehdit oluşturur. Biyolojik silahlar, nükleer silahlar nasıl kitle imha silahları ise; bunlar da kullanılan miktar ve etkilenen canlı sayısına bağlı olarak bir kitle imha silahıdır.

7/1). KİMYASAL VE BİYOLOJİK SİLAHLARIN ÖNEMİ
21. yüzyılda özellikle "gelişmekte olan ülkeler" adıyla tanımlanan ülkeler ile terör örgütleri kimyasal ve biyolojik savaşa yöneleceklerdir. Bunun en önemli nedeni, kimyasal ve biyolojik silahların nükleer silah üretiminden çok daha ucuz ve kolay olmasıdır. Diğer bir nedeni de süper güçlerin nükleer silah güçlerinin tehdidi ile karşı karşıya ağır baskılar altında kalan gelişmekte olan ülkelerin "savunma" ve "caydırıcı tehdit" gücü elde edebilmek için, kendilerini bu silahlanmada haklılık içinde görmeleridir.
21. yüz yılda "halklar"ın bağımsızlık savaşına yönelmeleri kaçınılmazdır. Halkların bağımsızlık savaşı ise; 21. Yüz yılı terör yüz yılı haline getirecektir. Bu kaçınılmaz gelişmeler 20. Yüz yıl emperyalist güçleri tarafından çıkarları doğrultusunda planlanarak uygulamaya konmuştur. 21. yüz yılda gelişecek olan her türden terör, -tıpkı 20. Yüz yılda olduğu gibi- siyasal platformlarda "lanetlenecek" ise de sinsi ve gizli bir biçimde gelişmiş güçlerce desteklenecektir.
Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri kendi çıkarlarına uygun rotalara yönlendirebilmek için, sözde bağımsızlık savaşı sürdüren halkları, gerçekte ise; terör gruplarını baskı aracı olarak kullanacağı, yaşanılan son yüz yılın son yıllarında belirgin ip uçları vermiştir. Bu ip uçları 21. Yüz yılda özellikle Türkiye için, en büyük tehlikenin "etnik ve dinsel terör" olacağını işaret etmektedir.

20. yüz yılda terör örgütleri -hangi siyasal görüşte olurlarsa olsunla- silah olarak "Kalaşnikov" kullandı. 21. Yüz yılda ise; terör örgütlerinin kimyasal ve biyolojik silah kullanmaya yönelecekleri kesindir. Terör gruplarının bugüne değin bu alana yönelmemiş olmalarının nedeni; gerekli bilgi birikimi ve profesyonellik gerektiriyor oluşudur. Ancak siyasal finans gruplarınca finanse edilen terör grupları biyolojik ve kimyasal silah üretim tesislerinin en iyi müşterileri arasında yer alacaklardır.


Bu nedenle kimyasal ve biyolojik silahlar yeni yüzyılda çok daha etkin ve yaygın bir savaş metodu olarak karşımıza çıkacaktır.
7/2). KİMYASAL VE BİYOLOJİK SİLAH ÜRETİMİ
Yukarıdaki gerçeklerden hareketle Türkiye kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmeli ve bu alanda kontrolü elinde tutacak bir üretim ünitesi kurabilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında, kontrol altında tutabileceği bir bölgede kuracağı kimyasal ve biyolojik silah üretim fabrikası bu alanda etkin bir güç elde edilmesini sağlayacağı gibi, Türkiye'ye yönelebilecek tehditleri önceden haber alıp gerekli önlemleri alarak, tehditleri ortadan kaldırabilmesini de sağlayacak kesin bir çözüm yolu olacaktır.
Kurulacak bir kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisi, tüm dünyada terör gruplarını denetlenerek kontrol altına alınabilmesini sağlayacaktır.

BÖLÜM: IV

8). GENEL DEĞERLENDİRME
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermekte olan "Ergenekon"un dikkatlerine sunulan bu analiz ve öneri çalışmasının amacı, kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmenin kaçınılmaz gerekliliğine olan inancımızdır. Bu noktada ifade etmekte yarar görüyoruz ki; Körfez Savaşı'nda, Halil Bezmen'in sahibi olduğu "Tarım Koruma" üretim tesislerinde gizlice üretilen kimyasal silahların, yine örtülü yollardan Saddam yönetimindeki Irak'a gönderilmiş olması üzerinde durulması gereken bir gelişmedir. Körfez Savaşı'nın gizleri arasında yer alan kişisel çıkarlara dayalı bu girişim de kanıtlamaktadır ki; kimyasal ve biyolojik silahlar sanıldığından çok daha önemlidir.
Türkiye, kimyasal ve biyolojik silah üretimini gerçekleştirebilecek bilgi donanımına sahip genç bilim adamlarına sahiptir. Bu alanda faaliyet gösterecek bir üretim tesisini kurup işletmeye sokmakla kalmayıp, bu alanda bugüne değin geliştirilebilmiş mevcut silahlardan çok daha etkili ve güçlü yeni silahlar üretebilecek yetenekte insan kaynağına sahip olunması görmezden gelinmemelidir. Bu alanda üretim gücüne sahip yeteneklerin değerlendirilmemesi ve görmezden gelinmeleri halinde gelecekte başka güçlerin kontrolünde çalışmalara yönelebileceklerini de göz ardı etmemek gerekir.
Türkiye'nin nükleer silah üretimini gerçekleştirebilecek finans kaynağı olmadığı gibi, bu alanda üretim gerçekleştirebilecek profesyonellikte bilgi birikimine sahip bilim adamı da yoktur. Buna karşın kimyasal ve biyolojik silah üretimini kolaylıkla sağlayabilecek insan kaynağı vardır. Bu potansiyelin mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dünya Savaşı'ndan yenik, perişan ve parçalanmış olarak çıkan Federal Almanya Cumhuriyeti, 50 yıl gibi çok kısa bir süre içinde gelişmekle kalmamış; Avrupa'da olduğu gibi Ortadoğu, Kafkaslar ve Uzak Asya'da etkili bir güç olduğunu hissettirebilmiştir. Bu başarısını ise; kimyasal üretimde dünya kartelini elinde tutmasına borçludur. Çok ucuz maliyetli kimyasal üretim Almanya'ya umulduğundan çok daha büyük bir ekonomik ve siyasal güç kazandırmıştır.
Bugün Federal Almanya Cumhuriyeti'nin siyasi organlarının finanse ettiği pek çok sivil toplum örgütü legal kuruluşlar olmakla birlikte istihbarat ofisleri olarak faaliyet gösterdikleri ülkelerde kendi çıkarları adına büyük başarılar kazanmaktadır. Bunca ülkede bunca sivil toplum kuruluşunun finansı ise; kimyasal üretimden elde edilen kaynaklardan rahatça karşılanabilmektedir.

Türkiye, gerektiği oranda ağır sanayii yatırımlarına yönelemezken, çok ucuz maliyetle çok büyük karların elde edilebildiği kimyasal üretime yönelmemiştir. Ki; bu büyük bir talihsizliktir. Çünkü, bu alanda yeterli insan kaynağı vardır ve hiç değerlendirilmemiştir. Türkiye'nin bu alandaki yetişmiş insan kaynakları ticari piyasada Alman kimya üretim tesislerinin birer pazarlamacısı durumuna düşmüş, al-satçı olmuşlardır. Oysa ki; bu yetişkin bilim gücü, hemen hemen sıfır maliyetle üretime yöneltilebilir ve Türkiye'ye muazzam bir finans sektörü oluşturabilirlerdi.


Ergenekon, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına çok büyük katkıları olabilecek bu çalışmaları rahatlıkla organize ederek gerçekleştirebilir. Ayrıca 21. Yüzyılda dünyanın en önemli sorunu haline gelecek olan terör gruplarını kontrol altına alırken, küçümsenmesi olanaksız büyük bir finans gücünü de elde edecektir.
Burada yer verilen ve “ kara bilim” olarak tanımlanan bilimsel araştırma faaliyetlerinin günümüzde ulaştığı nokta, yalnızca “açığa” çıkan verilerden yola çıkılarak hazırlanan bu çalışmada hiz kuşkusuz ki net olarak belirlenebilmiş değildir. Ancak, yıllar öncesinden büyük finans kaynaklarıyla başlatılan ve nerede ise yüzyılı tamamlamış olan “kara bilim” adlı bu “savaş endüstrisi” ile elde edilen güç ve yerkürede oluşturduğu “tehdid”e dikkat çekilmek istenmektedir.
Türkiye, her konuda olduğu gibi bu konuda da çok yazık ki, gerekli çalışmalardan yoksun kalmıştır. Çok ağır koşullar içinde “yorgun” ve “eğitimsiz” bir toplum ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bugün genç, dinamik ve oldukça enerjik olmakla birlikte yönetim kadrolarının başarısızlıkları nedeniyle çağına yetişememiştir. Bunun yanısıra, eğitimli insan kaynaklarını adeta “yitirmek” için çok büyük çaba göstermiştir. Pek çok bilimadamı ülkeyi terk etmiş ve geri dönmemiştir. Ve yine pek çok sanatçı ile aydın, “güven”siz dolu yaşam ve gelecek endişelerinden kaynaklanan faktörlerle Türkiye’yi terk etmiştir. Bu eğitimli ve aydın insan kaynaklarını yitirmiş bir Cumhuriyet, içinde barındırmayı başarabildiği ancak, “küskün” bilim insanları, aydınları ve sanatçıların “yaratıcı” ve “üretken” yaşam modellerinden mahrum bırakılmaları nedeniyle ülkelerine ve insanlığa hizmet üretiminde bulunamamışlardır.
Dünyanın pek çok ülkesinde sayısız örnekleri görülmüştür ve görülmektedir ki, ülkeler kendi uluslarından olmayan pek çok yabancı bilim ve sanat insanından sonuna değin yararlanmayı bilmişler ve bu yolla güçlü devlet olmuşlardır. Kendi halkının kanını taşımadıkları halde onca yabancı bilim ve sanat insanını bağırlarına basıp tüm kaprislerine boyun eğebilecek denli “güçsüz” olmaya razı olabilen ülkeler, gerçekte “güçlü” ve hatta “Süper Güç”ler olduklarını tarih sahnesinde yineleyip durmaktadırlar.
Öte yanda Türkiye Cumhuriyeti, kanı ve inancı bir olan halkın bireyleri karşısında her plâtformda “güçlü” olmaya özen göstermiş, bunun her alanda ve her an anımsanabilmesi gerekliliğine inanmış ve ulusal plolitika haline getirdiğinden, bireyleri ve halkı üzerinde baskı oluşturmuştur. Halk, mensubu olduğu güçlü devlet karşısında ezilmiş, devletinin onca gücüne karşın kendi varlığından duyduğu endişeler karşısında hep şaşkın kalmıştır. Ne zaman, ne şekilde suçlanacağını bilemeyen birey, adım atmaktan korkar hale gelmiştir.
Bugün hiçbir Türk kimyacısı kendisine kurduğu bir lâboratuarda teorileri doğrultusunda deneyler ve araştırmalar yapmaya cüret edemez. Çünkü, yarın kapısının çalınıp “hangi terör örgütü için patlayıcı ürettiğinin sorulup sorulmayacağının” güvencesine inandırılamaz. Günümüzde hiçbir fizik insanı, devlet kademelerinden birisine başvuruda bulunarak, –kaldı ki böyle bir sistem mevcut değildir- “Benim bir teorim var ve bunu geliştirip uygulayabilmek için araştırma olanağı tanınmasına gereksinmem var,” diyemez. Ama bir hayali ihracatçı dilediği bankayı dilediği kadar soyabilmek için, devletin her kademesinden kendisine güçlü ortaklar bulabilir. Hiçbir Türk aydını, sanatçısı, yazarı, bilim ve düşünce insanı, çok değil, 75 yıl öncesinde atalarının bir an bile tereddüt göstermeksizin kan ve can verdiği bu topraklar üzerinde oynan kirli ve ulusal çıkarlara aykırı oyunlar üzerine ne düşündüğünü ifade edemez. Eğer bu sakıncalı “ihaneti” yapmaya kalkışacak olursa, günün birinde başına ne geleceğini kimseler bilemez. Fakat bu gerçeği de tüm dünya çok iyi bilir.
Ülkeleri bağımsız birer ülke haline getiren elbette ki öncelikle akan kandır. Fakat bir başka gerçek daha vardır ki, ülkelerin bağımsız olarak varlıklarını koruyup gelişebilmeleri için de öncelikle sanatsal ve bilimsel üretim yoğunluğu o akıtılan kanlar değin yaşamsaldır. Bu gerçeği görmek istememek ise, “geri” kalmak ve “bağımsızlık” faktörünü tümden hiçe saymaktı.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığına Türk doktorlar çare bulmaya çalışmış olsalardı –Ki, öngörü yetisi muazzam Atatürk, “Beni Türk doktorlarına emanet edin” demiştir- bugün ölüm nedeni olarak öne sürülen sözde “siroz” teşhisi üzerindeki “sis perdesi”nden söz edilmesi olanaksız olacağı gibi, ulusundan zamansız kopartılması da mümkün olmayacaktı. Atatürk’ün vefatı üzerinde derin ve ciddi kuşkular vardır. Çünkü, ölüm nedeni iddia edildiği gibi siroz değildir. Bugün pek çok olayda açığa çıkmaktadır ki, “kara bilim”in loş ışığında geliştirilen bilimsel entrika ve komplolar sonucu tarih tekrar tekrar yeniden yazılmaktadır. Atatürk’ün hastalık döneminde yabancı doktorlar tarafından “virüs” verilip verilmediği tartışmaya ciddi biçimde açık bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü, “biyolojik silah” sanayinin faaliyete geçtiği Alman kimya, biyolojik araştırmaları ve gerçekleştirdikleri deneyler ile uygulamaları açığa çıkmış durumdadır.
Atatürk sonrası Türkiye Cumhuriyeti çok yanlış bir politika izmiş ve ulusal çıkarlar sadece siyasi kadrolara teslim edilmiştir. Oysa ki, bir ulusun bağımsızlığı, ulusal çıkarları ve bilimsel kültürel gelişimi yalnızca bilim ve sanat insanlarının üretimleri üzerinde yükselebilir. Bu gerçeği hiçe sayan yönetim kadroları, “her alanda ve her konuda yeterli otorite” olarak kendilerini görmüşler ve ülke bu nedenlerden ötürü her alanda geri kaldığı gibi, aynı kan, inanç ve kültür birikimine sahip ulus kendi içinde etnik, kültürel ve siyasal bölünme noktasına taşınabilmiştir. Oysa ki, bir ulusu bölünmez kılmanın tek harcı bilim ve sanattır. Ekonomik etkenler dahi çok sonra gelir.
21. yüzyıl Türkiye’sinde yönetim kadroları yukarıda özetle işaret edilen hususlara gerekli özeni göstermek durumundadır. Aksi halde dinsel, etnik ve kültürel parçalanma taleplerinin ardı arkası kesilmeyecek, ekonomik koşulların da etkili ivmesi ile giderek hız kazanacak, devlete olan güveni tümden yok olma aşamasına gelen halk katmanları “müstemleke” olmaya razı hale gelecektir.

1 Ünsal Oskay, 1993, kitle İletişimin kültürsel İşlevleri, Der Yayınları/İstanbul s:5-6

2 Dave Samel, 1987. The Greatest Hacker of All Time, Http://w.w.w. newphys.se/elektromagnum/physics/keelyNet/energy/tesla4.asc. S.7

3 Nikola Tesla, 1919, My inventions, Electrical Experimenter. http:/w.w.w.amasci.com/tesla/biog.txt S.2

4 Tesla, s.2

5 Tesla. S.2-3

6 Tesla, s.3

7 Tesla, s.3

8 Tesla, s.4

9 Tesla, s.4

10 Ünsal Oskay, 1999, yıkanmak İstemeyen çocuklar Olalım, YKY/İstanbul Sunuş Bölümü

11 Bu konuda geniş açıklama için bkz. Tesla, s:8 (How Tesla concived the Rotary Magnetic Field)

12 Tesla, s:13

13 Kosta dimitrijevic, “Tesla: A Great Serbian Inventor”, “Ethnic American News, Volume 4., Number 10, 10 http://w.w.w. clpgh.org/exhibit/tesla8.html

14 Tesla, s:12

15 “Cloudborn Electric Wavelets to Encirele the Globe: This Is Nicola Tesla’s Latest Dream, and the long Island Hamlet of Wardenclyffe Marvels Thereat” New York Times, 27 March 1904, http://w.w.w.clpgh.org/exhibit/tesla2.html

16 Bu konuda detaylı teknik açıklamalar için bkz. Dave Small, 1987, The Greatest Hacker of All Time, http://w.w.w.newphys.se/elektromagnum/physic/keelyNet/energy/tesla4.asc

17 Kosta Dimitrijevic,s:2

18 http:/www.clpgh.org/exhibit/tesla6.html ve http:/www.yurope.com/org/tesla/uvode.htm.

19 Dr. Nick Begich-Jeanne Manning, Angles Don’t Play This HAARP-Advances In Tesla Technolog, Anchorage/Alaska, Earthpulse Press, 1995


Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin