Emile zola ve nana



Yüklə 1,8 Mb.
səhifə22/35
tarix30.07.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#64278
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   35

294


NANA

lu, basık tavanlı locada istekten çırpınan Muffat'nın hıçkırıklarından başka ses duyulmuyordu. Nana adamın yaptıklarına engel olmayarak :

- Peki sonra? dedi. Bütün bu yaptıkların bir şey kazandırmaz. İmkânsız, dedim ya... Aman yarabbi ne kadar toysun!...

Kont yatışmıştı. Ama hep öyle yere diz çökmüş genç kadını bırakmadan, kesik kesik:

- Dinle, bak neler vereceğim sana. Monceanpara yakınında senin için bir konak beğendim. Bütün isteklerini yerine getireceğim. Yalnız benim olman için bütün servetimi vermeye hazırım... Evet tek şartım bu: yalnız benim olacaksın, anlıyor musun?.. Eğer yalnız benim olmaya razı olursan en güzel, en zengin arabalara, mücevherlere elbiselere sahip olman için her şeyi yapacağım...

Nana, kontun bu güzel şeyleri bir bir her sayışında bunları küçümseyen bir eda ile başıyla hayır diyordu. Sonra, Muffat'mn devam etmesi, onun adına para yatıracağını söylemesi, ayaklarının dibine daha neler neler sereceğini anlatması karşısında genç kadın sabrı tükenmiş gibi yaparak :

- Beni kafese koymaya çalışmaktan vazgeçmeyecek misin? İyi yürekli bir kızımdır ben. Bir an istemiştim, bunun seni çok hasta ettiğini gördüğüm için, ama yetti artık, değil mi? Bırak da kalkayım yoruyorsunuz beni.

Kendini kurtararak ayağa kalktı:

- Hayır, hayır, hayır... İstemiyorum, dedi.

Muffat güçlükle kendini toparladı. Sonra bütün gücünü kaybederek iskemleye çöktü, sırtını arkalığa dayayarak, yüzünü ellerinin arasına aldı. Bir an, Nana, yağlı duvar kâğıtlarına, kirli aynaya, şu güneşin ışığa boğduğu daracık odaya baktı. Sonra kontun önünde durarak kendine güvenen bir insanın sükûnetiyle konuşmaya başladı.

- Tuhaf şey... Şu zengin erkekler parayla her şeyi elde edebileceklerini sanıyorlar... Peki ama, ya ben istemiyorsam? Vız gelir senin hediyelerin bana... Görüyorsun ya ye-

EMILE ZOLA

295

rinde olmadı bu davranışın... Bana Paris'i bağışlasan da yine hayır, hayır, hayır derim. Niyetli olsaydım çok kibarca görünürdü bu bana. Ama insanın gönlü olmazsa, sıkıntıdan geberir senin saraylarında... Ah! Para ha! Zavallı yavrum, bir yerlerde var benim param! Görüyorsun ya pabucuma sallamıyorum parayı, tükürüyorum üstüne...



Adam ağır ağır başını kaldırdı, gözlerinde bir umut parıltısı belirmişti.

Nana yeniden :

- Oh! Bana veremezsin para filân. Çünkü bu sana bağlı değil, işte bunun için sana bundan söz ediyorum... Eh işte lâf olsun diye söylüyorum bütün bunları... Şu oyundaki namuslu kadın rolünü almak istiyorum.

Muffat hayretle sordu :

- Hangi namuslu kadın?

- Hangi kadın olacak şu Düşes Helene rolünü... Her zaman Geraldine rolünü oynayacağımı sanıyorlarsa aldanıyorlar! Hiç istemediğim bir rol, bir sahne ve daha neler neler! İstediğim bu benim, kokotlardan bıktım artık. Hep kokot rolleri... Sanki karnımda bir sürü kokot saklı... yani canımı sıkmaya başladı bu artık... Çünkü gerçeği olduğu gibi görüyorum. Benim kötü yetiştiğimi sanıyorlar... İşte yavrum, gözlerini gerçeğe kapıyor bu insanlar. Eğer, kibar bir kadın olmak istersem pek yakışır bu bana!... Bak hele biraz.

Sonra pencereye kadar gitti, gerdanını çıkarıp, ölçülü adımlarla, ayaklarını kirletmekten korkan şişman bir tavuk gibi bin bir özenti ile yürümeye başladı. Muffat, hâlâ yaş içindeki gözleriyle, acısının arasında, bu komedi sahnesi karşısında sersemlemiş gibi, izliyordu onu. Nana bir süre locanın içinde, bütün oyununu gösterebilmek için dudaklarında zarif bir gülümseyişle ve göz kapaklarını sık sık kapayarak ve eteğini dalgalandırarak dolaştı. Sonra kontun karşısına dikildi:

- Ha? İyi oluyor, değil mi?

296

NANA


Muffat gözleri bulanık, hâlâ boğuluyormuş gibi:

- Oh! Evet diye kekeledi.

- Dedim ya sana namuslu kadın olmak istiyorum! Evimde denedim bunu. Hiçbir kadın erkeklere metelik vermeyen düşes rolünü yapamaz benim gibi. Seni süzerek önünden geçerken gördün beni değil mi? Doğuştan böyle olmalı insan... Hem sonra namuslu bir kadını oynamak istiyorum... Rüyalarıma giriyor bu, pek dertliyim bunun için. Bu rolü almam gerek, anlıyor musun?

Ciddileşmiş, çok heyecanlıymış, gerçekten bu budalaca istek yüzünden çok acı çekiyormuş gibi sesi sertleşti. Hep Nana'nın hayır deyişinin etkisi altında olan Muffat, bir şey anlamadan bekliyordu. Ortalığa bir sessizlik çökmüştü. Bir sinek vızıltısı bile duyulmuyordu.

- Biliyor musun, dedi kesin olarak, bu rolü elde etmelisin benim için.

Muffat hayret içinde kalmıştı. Sonra umutsuzca bir hareket yaparak :

- Ama imkânsız bir şey bu! Sen diyordun bunun bana bağlı olmadığını.

Nana omuz silkerek sözünü kesti:

- Aşağıya iner ve Bordenave'a bir rolü istediğini söylersin... Bu kadar saf olma! Bordenave'ın paraya ihtiyacı var. Madem ki sokağa atacak kadar paran var ödünç verirsin

ona.


Kontun hâlâ çırpınıp durduğunu görerek içerledi.

- Peki, anladım, Rose'u kızdırmaktan korkuyorsun... Bu kadından söz etmemiştim sana, sen ağlayarak yerlerde sürünürken çok şey diyebilirdim bu konuda... Evet, bir kadına daima kendisini seveceğine yemin ettikten sonra, kolay değil ilk karşısına çıkana bağlanmak... Ah! Bunun yarasını hissediyorum!.. Kaldı ki Mignon'un artıklarıyla geçinmek pek de iştah açıcı bir şey değil!... Dizimin dibinde öyle budalaca konuşmadan önce bu pis insanlarla ilişiğini kesmen gerekmez miydi dostum?

EMİLE ZOLA

297


Muffat nihayet şöyle diyebildi:

- Peki öyleyse, Rose umurumda değil, derhal bırakırını onu.

Nana bu noktada memnun görünüyordu. Tekrar söze başlayarak :

- O halde neden sıkılıyorsun? Bordenave hepsinin başı. Diyeceksin ki Fauchery de var, Bordenave'dan sonra...

Sesini yavaşlattı, işin en nazik noktasına gelmişti. Muffat önüne bakarak susuyordu. İsteyerek Fauchery'nin, karısının peşine düşmesini bilmezlikten geliyor, Taitbout sokağında bir kapının önünde geçirdiği o korkunç gece yanılmış olduğunu umarak kendini avutuyordu. Ama bu adama karşı içinde bir tiksinti, gizli bir hınç vardı.

Nana zemini yoklayarak kontesin âşığı ile kocası arasındaki ilişkinin masal olduğunu anlamaya çalışarak :

- Peki ama Fauchery de o kadar kötü bir adam değil ya! dedi. Aslında, bana inan ki iyi çocuktur... Ne diyorsun? Anlaştık değil mi? Ona, bu rolü benim için istediğini söylersin.

Kont böyle, bu iş için Fauchery'ye başvurma düşüncesine isyan etti.

- Hayır, hayır, asla... diye bağırdı.

Genç kadın bir süre bekledi. Şu cümle dudaklarına kadar geliyordu: «Fauchery senden hiçbir şeyi esirgemez» ama bunun biraz kabaca bir kanıt olacağını hissetti. Sadece gülümsedi, ama bir acayip gülümseme ile o cümleyi söylemiş oluyordu. Muffat başını kaldırıp Nana'ya baktı, sonra yine önüne eğdi, soluk yüzünde can sıkıntısı okunuyordu:

Nihayet Nana :

- Ah! Hiç de yardımsever değilsin, dedi. Adam bunalır gibi:

- Yapamam, diye cevap verdi. Benden ne istersen iste ama bunu isteme sevgilim. Oh! Yalvarırım sana!

298


NANA

Nana tartışma ile vakit geçirmek istemedi: adamın başını küçücük ellerinin arasına alarak arkaya devirdi, sonra ağzını ağıma yapıştırarak uzun uzun öptü. Muffat'nın bütün vücudu ürperdi, gözleri kapalıydı, kendini kaybedecek gibiydi. Sonra genç kadın onu ayağa kaldırdı. Sadece :

- Haydi, git; dedi.

Adam yürüdü, kapıya doğruldu. Tam çıkacağı sırada Nana, ona sarıldı, şimdi alçakgönüllü sokulgan oluvermişti. Birden, bir dişi kedi gibi çenesini yeleğine sürtüyordu.

Önce istemediği güzel bir şeyleri sonradan elde etmek için can atan bir çocuk gibi utangaç bir gülüşle :

- Konağın nerede? diye sordu.

- Villiers caddesinde.

- Arabalar da var mı? . - Evet.

- Danteller de? Pırlantalar da?

- Evet.


- Oh ne kadar iyisin nonuşum! Biliyor musun az önce kıskançlıkla konuşmuştum öyle... Ama bu sefer, yemin ediyorum, ilk defaki gibi olmayacak, çünkü sen anlıyorsun şimdi nelerin lâzım olduğunu bir kadına. Hepsini veriyorsun değil mi? Artık kimseye ihtiyacım olmayacak... Bak! Artık her şeyim senin! Bu da, bu da ve bu da!

Ellerini yüzünü bir öpücük yağmuruna tutarak adamı kapıdan ittikten sonra, bir an durup soluk aldı. Aman ya-rabbi! Bu pasaklı Mathilde'in locasında ne fena bir koku vardı! Kış güneş içinde, bir taşra evinin sıcaklığı vardı burada ama, sahiden bu bozulmuş lavanta kokusuna karışan başka kokulara da dayanmak güçtü. Pencereyi açtı, yeniden dirseklerini dayadı; beklerken canının sıkılmaması için pasajdaki vitrinleri seyre daldı.

Muffat merdivenden yalpalayarak iniyordu, kulakları uğulduyordu. Ne diyecekti? Kendisini ilgilendirmeyen bu iş için söze nasıl başlayacaktı? Sahneye geldiği zaman birileri-

EMILE ZOLA

299

nin kavga ettiğini duydu, ikinci perdenin provası bitmişti. Fauchery, konuşmalarından birini kesmek için Prulliere küplere biniyordu.



- Hepsini kesin öyleyse! diye bağırdı. Böyle olursa bence daha iyi. Sadece iki yüz satırım var. Şimdi bundan da çıkartmak isteniyor! Hayır, yeter artık, rolü almıyorum. '

Cebinden buruşuk küçük bir defter çıkardı, elleriyle düzelttikten sonra Cossard'ın önüne alacakmış gibi yaptı. İncinen gururunun acısıyla yüzü buruşmuş, dudakları kısılmış gözlerinden ateş saçılıyordu, içinden kabaran isyan duyusunu gizlemiyordu. Ona, Prulliere'e, halkın sevgilisi olan kendisi gibi bir aktöre iki yüz satırlık bir rolü lâyık görmüşlerdi!

- Neden öyleyse bir telsizle mektup götürtmüyorsu-nuz? diye acı acı sordu.

Localar üzerindeki etkisini bildiği için kendisini kollayan Bordenave :

- Haydi, Prulliere anlayışlı olun; dedi. Yine her zamanki huysuzluklarınıza başlamayın... Fauchery sizin için ayrı birkaç sahne ekler... üçüncü perdeye, hatta bir tablo uzatılabilir bile.

Bunun üzerine aktör :

- Öyleyse perde inmeden önceki son sözü ben söyleme- • liyim... Buna hakkım var her halde; dedi.

Fauchery hiç ses çıkarmadı, böylece razı olduğunu anlatmış oluyordu. Prulliere'de rol defterini cebine soktu, hâlâ sarsılmış, hoşnutsuz görünüyordu. Bosc'la Fontan olup bitenlere kayıtsız görünüyorlardı: herkesin ayrı meselesi vardı, bu onları ilgilendirmiyordu. Şimdi bütün oyuncular Fauc-hery'nin etrafını almış, onu sorguya çekiyor, kendileri için övgü koparmaya çalışıyorlardı. Mignon'da, yukarıdan dönüşünü gözlediği Kont Muffat'yı gözden kaçırmadan Prulliere'nin son yakınmalarına kulak kabartıyordu. Sahnenin dip tarafında durarak buranın karanlığına dalan kont kavganın ortasına düşmekten çekinmişti. Bordenave kendisini görerek hemen o tarafa koştu.

300

NANA


- Görüyorsunuz ya ne insanlar! diye mırıldandı. Bu insanlarla başımın ne kadar dertte olduğunu düşünemezsiniz. Hepsi de birbirinden çok kendini beğenmiş, üstelik de üç kâğıtçı şeyler... Bu pis olayların içindeyim her gün., geber-sem daha iyi... Pardon... öfkeden ne dediğimi bilmiyorum.

Sustu. Ortalığa bir sessizlik çökmüştü. Muffat konuyu açabilmek için araya bir lâf sokmayı düşünüyordu. Ama bir şey bulamadı işi doğrudan doğruya açtı:

- Nana düşes rolünü istiyor.

Bordenave birden olduğu yerde sıçradı, bağırırcasına :

- Amma yapıyor ha! Saçma bir şey bu!

Sonra kontun sapsarı ve çok üzgün olduğunu görerek sakinleşti. Sadece :

- Hay Allah! dedi.

İkisi de konuşmuyorlardı. Aslında bu iş umurunda değildi onun. Belki bu şişko Nana, düşes rolünde acayip görünecekti biraz. Ama böylece Muffat'yı avucuna almış olacaktı. Bunun için çok uzatmadan kararını verdi. Geriye dönerek :

- Fauchery! diye seslendi.

Kont onu durduracakmış gibi bir hareket yaptı. Fauchery çağrıldığını duymadı. Fontan'a oynayacağı Tardiveau rolü üzerine açıklamada bulunuyordu. Fontan, Tardi-veau'yu özel şivesiyle konuşan bir Marsilyalı olarak düşünüyor ve konuşurken de şivesini taklit ediyordu. Bütün cümleler böyle söyleniyordu. Böyle daha iyi mi oluyordu? Kendisi de bundan şüphe ediyormuş da fikir almak istiyormuş gibi bir hali vardı. Yalnız Fauchery soğuk davranıp itiraz edince birden içerledi. Peki öyleyse! diyordu, rolün anlamını kavramadığına göre, bu rolü oynamaması hem kendisi hem de eser için daha iyi olacaktı.

Bordenave yeniden :

- Fauchery! diye bağırdı.

Bunun üzerine genç adam, hemen oradan ayrıldı, aktörün elinden kurtulduğu için memnundu ama, Fontan onun böyle bu kadar çabuk sıvışmasına içerlemişti.

EMİLE ZOLA

301

Bordenave :



- Burada durmayalım, gelin baylar; dedi. Konuşmalarını başkası duymasın diye kontla yazarı, sahnenin arkasındaki aksesuar deposuna götürdü. Onların oradan uzaklaştığını gören Mignon hayret içinde kalmıştı. Bir kaç basamak inil dikten sonra gelinen bu yer bir odaydı, avluya bakan iki penceresi vardı. Kirli camlardan soluk bir gün ışığı giriyordu içeri, bir mahzen gibi alaca karanlıktı bu depo. Odayı dolduran sandıkların içinde çeşit çeşit ıvır zıvır vardı. Laffe sokağındaki bir eskici dükkânına benziyordu burası. Tabaklar, mukavvadan yaldızlı kupalar eski kırmızı şemsiyeler, İtalyan testileri, tepsiler, yazı takımları, ateşli silâhlar, şırıngalar karma karışık yığılmıştı. Bütün bu çatlak, kırık, tanınmaz haldeki şeylerin üstünü de parmak kalınlığında bir toz tabakası kaplamıştı. Bu yığından çekilmez bir demir, nemli karton kokusu yayılıyordu havaya, elli yıldır oynanan piyeslerden arta kalan şeyler üst üste yığılmıştı buraya.

Bordenave :

- Giriniz, burada yalnızca konuşuruz hiç olmazsa, dedi. Kontun canı sıkılmıştı, bir kaç adım atarak, teklif yapma işini! Bordenave'a bıraktı. Fauchery hayret içindeydi.

- Ne var? diye sordu. Bordenave :

- Bakın, bir şey geldi aklımıza, dedi... ama söyleyeceğimi duyunca öyle sıçramayın yerinizden, ciddi bir şey bu. Ne dersiniz düşes rolünü Nana'ya versek?...

Yazar şaşkına dönmüştü; sonra patladı:

- A! ya olmaz böyle şey... Şaka ediyorsunuz herhalde... Herkesi güldürür bu.

- Eh, gülünmesi pek o kadar kötü bir şey değil!... Düşünün dostum... Bu fikir sayın kontun pek hoşuna gitti.

Muffat, bir şey yapmış olmak için toz altındaki yığından ne olduğunu bilmediği bir şeyi almıştı eline. Bu, ayağı alçı ile yapıştırılmış bir rafadanlıktı. Ne olduğunu anlamadan buna bakarak :

- Evet, evet, çok iyi olur, dedi.

302

NANA


Fauchery birden sabrı tükenmişçesine ona döndü. Kontun bu piyesle hiçbir ilgisi yoktu, kesin bir sesle :

- Asla!... dedi, Nana'yı istediğiniz kadar bir kokot rolünde oynatabilirsiniz, sosyete kadını olarak... hayır, olmaz böyle şey!,.

Muffat cesaretlenmişti:

- Aldanıyorsunuz, sizi temin ederim ki, biraz önce bana namuslu kadın rolüne çıkmak istediğini...

Hayreti büsbütün artan Fauchery :

- Nerede söyledi? diye sordu.

- Yukarda, locada... işte bu böyle... Oh! Görseniz öyle kibar hareketler yapıyordu ki... Bu tür oyun için hem öyle keskin bir görüşü var ki...

Sonra rafadanlık hep elinde olduğu halde, adamları inandırmak için duyduğu büyük bir ihtiyaçla Nana'yı taklit etmek ister gibi hareketler yaptı. Fauchery şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Anlamıştı, kızamıyordu. Yazarın gözlerindeki acımayla karışık alayı hisseden kont, hafifçe kızararak durdu.

Yazar nezaket göstererek :

- Eh, ne yapalım, olur bu da, diye mırıldandı. Yalnız rol başkasına verilmiş bulunuyor. Rose'dan alamayız.

Bordenave :

- Oh! İş bundan ibaretse, ben üstüme alıyorum yoluna koymayı.

Fauchery, iki kadının da kendisine karşı olduğunu görerek, bu işte Bordenave'ın gizli bir çıkarı olduğunu sezerek, aşağıdan almamak için, âdeta konuşmayı kesercesine büyük bir şiddetle:

- Hayır da hayır! Bu rol serbest bile olsaydı ona veremezdim... Anlaşıldı mı? Rahat bırakın beni... Piyesimi öldürmeye niyetim yok.

Ortalığa sıkıntılı bir sessizlik çökmüştü. Bordenave kendisinin fazla olduğunu hissederek uzaklaştı. Kont, başını önüne eğmiş, duruyordu. Güçlükle başını kaldırdı, boğuk bir sesle:

EMİLE ZOLA

303

- Sizden bunu bir yardım olarak istersem? dedi. Fauchery başını sallayarak :



- Yapamam yapamam! diye cevap verdi.

Muffat sesini sertleştirerek :

- Sizden rica ediyorum... istiyorum bunu! dedi. ' Sonra gözünü genç adama dikti. Fauchery, bu karanlık

bakışta bir tehdit okuyarak birdenbire yumuşadı, karmakarışık bir şeyler kekelemeye başladı.

- Yapın istediğinizi. Umurumda değil... Ah! Ölçüyü aşıyorsunuz... görürsünüz... görürsünüz..

Şimdi ağır sıkıntılı bir hava sarmıştı hepsini. Fauchery bir sandığa sırtını dayamış, sinirli sinirli ayağını vuruyordu. Muffat, durmadan elinde çevirdiği rafadanlığı dikkatle inceliyor gibiydi.

Bordenave nezaketle :

- Rafadanlık, dedi. Kont :

- Ya evet bir rafadanlık! diye tekrarladı.

Tiyatro müdürü rafadanhğı kontun elinden alıp bir tahtanın üstüne koyarak :

- Özür dilerim, üstünüz toz içinde kalmış, dedi. Görüyorsunuz ya her gün toz alınsa bile baş edilemez bununla. Âdeta bir çöplük... Eh, inanırsınız bana elbet, bütün bunları bir düzene sokmak için para lâzım. Bakın şunlara bir.

Avludan gelen yeşilimtırak aydınlık içinde kontu sandıkların önünde dolaştırdı. Gülerek eskici dükkânı deposundaki eşyalarla onu ilgilendirmek için âletlerin adlarını saymaya başladı. Fauchery'nin yanına geldikleri zaman tatlı bir sesle :

- Dinleyin, hepimiz de anlaşmış olduğumuza göre bu işi bitirelim... İşte Mignon da geldi, dedi.

Bir süredir Mignon etrafı kolaçan edip duruyordu koridorda. Bordenave, aralarındaki sözleşmede değişiklik yapmaktan söz eder etmez küplere bindi. Bu bir alçaklıktı, ka-

304

NAMA


rısının geleceğini yıkmak istiyorlardı, dava açacaktı. Ama Bordenave hiç sükûnetini bozmadan birer birer kanıtlar ileri sürüyordu, ona göre bu rol Rose'a lâyık değildi. Ona Küçük Düşes'ten sonra oynayacak bir operette rol vermeyi daha uygun buluyordu. Fakat Rose'un kocasının bağırıp durduğunu görünce, kadının Folies-Dramatiques'le anlaşmak için tekliflerde bulunmuş olmasını ileri sürerek, birden sözleşmeyi bozma yoluna gideceğini bildirdi. Bunun üzerine oldukça bozulan Mignon, Rose'un Folies-Dramatiques'e baş vurduğunu inkâr etmemekle birlikte parayı küçümser gibi bir tavır takındı. Karısına Düşes Heiene rolünü vermişlerdi, o da bu rolü oynayacaktı, bu uğurda kendisi Mignon servetini bile feda etmekten çekinmeyecekti. Çünkü bir onur ve haysiyet meselesiydi bu. Tiyatro müdürü hep şunu ileri sürüyordu buna karşılık. Burada yüz elli Frank almasına karşılık mademki Folies tiyatrosu Rose'a yüz temsil için gece de üç yüz Frank verecekmiş, o halde gitmesine izin verirse yüz elli Frank kazanıyor demekti. Ama kadının kocası sanat lâfını dilinden düşürmüyordu. Herkes ne derdi karısından rolünün alındığı duyulursa? Bu rolü kıvıramadığı için, yerine başkasının geçirildiğini söylemezler miydi? Bu da ona büyük zarar verirdi. Bir sanatçı olarak değerini düşürürdü. Hayır, hayır onun için ün sahibi olmak, zenginlikten önce gelirdi! Ama birdenbire bir uyuşma önerisinde bulundu: sözleşme gereğine Rose tiyatrodan ayrılırsa onbin Frank tazminat ödeyecekti, madem ki bu rol elinden alınıyor, kendisine onbin frank verilirse o da buradan, ayrılıp Folies tiyatrosuna giderdi. Bordenave şaşkına dönmüştü. Mignon ise gözünü konttan ayırmıyordu. Muffat'ın yüreği ferahlamıştı:

- Eh, o halde her şey yolunda, anlaşıyoruz demek, diye mırıldandı.

İş adamı iç güdüsüyle birden öfkeye kapılan Bordenave :

- Aa, yo olmaz böyle şey! Bak budalaca bir şey olur bu! dedi. Rose'u bırakmam için onbin Frank vereceğim ha! Beni hiçe mi sayıyorlar!

EMİLE ZOLA

305


Fakat kont tekrar tekrar başını sallayarak kabul etmesi için kendisine emir veriyordu. Nihayet, homurdanarak, kendi cebinden çıkmamakla birlikte onbin Franka yanarak:

- Pekâlâ, öyle olsun, dedi. Hiç olmazsa böylece sizden, kurtulmuş oluyorum.

Bir çeyrek saatten beri Fontan koridorda, konuşulanlara kulak kabartıyordu. Büyük bir meraka kapılarak aşağıya inip, deponun önüne demiri attı. İşi öğrenince de hemen yukarı çıkıp Rose'a yetiştirdi, bundan büyük bir zevk duymuştu. Rose aksesuar deposuna koştu. Herkes sustu. Kadın oradaki dört erkeği birer birer süzdü. Muffat başını önüne eğmişti, bir şeyler sorar gibi yüzüne bakması karşısında Fauchery umutsuzca omuz silkti. Mignon ise Bordenave ile anlaşmanın maddelerini tartışıyordu.

Rose kesik bir sesle :

- Ne oluyor? diye sordu.

- Hiç diye kocası cevap verdi, Bordenave sana verdiği rolü geri almak için onbin Frank veriyor.

Kadının yüzü sapsarıydı, küçücük yumruklarını sıkmıştı. Bir an içinden gelen bir isyanla kocasına baktı. Oysa her zaman iş meselelerinde büyük bir uysallık göstererek tiyatro müdürleri ve âşıklarıyla sözleşmelerin imzasını kocasına bırakırdı. Adamın yüzüne kırbaç gibi çarpan şu cümleyi fırlattı :

- Ah, çok alçak adamsın sen!

Sonra oradan kaçıp gitti, şaşkına dönen Mignon peşinden koştu. Ne oluyordu yani? Delimi olmuştu bu kadın? Bir taraftan onbin Frank, öte yandan onbeş binin, yirmi beş bin Frank ettiğini Rose'a yavaş sesle anlatmaya çalışıyordu. Enfes bir işti bu. Şöyle ya da böyle Muffat kendisini bırakacaktı, iyisi mi domuzdan kıl koparmakta yarar vardı, kendileri için. Ama öfkesinden çılgına dönen Rose cevap vermedi. Bunun üzerine Mignon, dudak bükerek onu bu kadınca kederiyle başbaşa bıraktı. Bordenave'a da, Muffat ve Fauchery ile birlikte sahneye geleceğini söyledi:

306


NANA

- Yarın imzalarız. Parayı getirin, dedi.

Tam bu sırada durumu Labordette'ten öğrenen Nana -bir zafer kazanmışçasına aşağıya indi. Namuslu kadın edası takınarak, kibar tavırlarla etrafın gözünü kamaştırmak istiyordu. Böylece, bütün bu budalalara, kimsenin zariflikte onunla boy ölçüşemeyeceğini ispat etmek istiyordu. Ama az kalsın her şeyi berbat edecekti. Nana'yı görür görmez Rose, boğulacak gibi kekeleyerek üstüne atılmış:

- Seni ele geçiririm her halde... Artık aramızdaki bu iş bir sona ermeli, anlıyor musun?

Nana, bu anî saldırı karşısında kendini kaybedip yumruğunu kalçasına dayayarak pis karı diye bağıracak oldu. Ama kendini tuttu, sesini daha da incelterek, portakal kabuğuna basan bir markiz edasıyla yürüdü.

- Ne o? Ne var? Deli misiniz siz şekerim, dedi.

Sonra zarif hareketlerine devam etti. Rose, Nana'nın farkında olmadan Mignon arkasında, oradan uzaklaştı. Cla-risse pek sevinç içindeydi, Bordenave'den Geraldine rolünü koparmıştı... Fauchery'nin yüzü yine asıktı, bir türlü tiyatrodan ayrılmaya karar veremeyerek ayak sürüyordu, piyesi hapı yutmuştu, nasıl tekrar düzene sokabileceğini düşünüyordu. Fakat bu sırada, Nana yanına gelerek ellerini yakaladı, beni çok mu korkunç buluyorsunuz, diye sordu. Piyesini yiyecek değildi. Adamı güldürdü, sonra, Muffat'ların evindeki durumu bakımından kendisiyle bozuşursa budalalık etmiş olacağını dokundurdu. Eğer rolünü iyi ezberleye-mezse suflör tutardı, salon tıklım tıklım dolacaktı, göreceklerdi onun nasıl hamle yapacağını. Bunun üzerine yazarın düşes rolünü biraz yeniden gözden geçirmesine karar verildi, böylece Prulliere'e daha çok yer ayrılmış olacaktı. O buna pek sevindi. Nana'nın tiyatroya getirdiği neşe havası içinde soğuk duran yalnız Fontan'dı. Suflör yerindeki lâmbanın sarı aydınlığı içinde bir tekeyi andıran profilini göstererek kayıtsız gibi görünmeye çalışıyordu. Oysa Nana sakin bir tavırla yanına gelerek elini sıktı.

- Nasılsın, iyi misin?

EMİLE ZOLA

307


- Eh, evet fena değil, ya sen?

- Çok iyiyim, teşekkür ederim.

Aralarındaki konuşma bu kadarla kaldı. Daha dün tiyatronun kapısında birbirinden ayrılmışlar gibi' bir halleri vardı. Bu sırada oyuncular bekleşiyorlardı, fakat Bordena-' ve üçüncü perdenin prova edilmeyeceğini söyledi. O gün bir rastlantı olarak tam vaktinde gelmiş olan ihtiyar Bosc homurdanarak gitti. Boşuna tutmuşlardı kendilerini, günün yarısını kaybettirmişlerdi. Bütün oyuncular tiyatrodan ayrıldılar. Aşağıda sokağa çıkar çıkmaz üç saat boyunca bir. mahzenin karanlığında, birbiriyle çekişmiş insanların sinirliliği ile, çiğ gün ışığına çıkınca, göz kapaklarını kırpıştırıyorlardı.

Kont bütün vücudu ağrılar içinde, kafası bomboş, Nana ile birlikte arabaya bindi. Labordette ise Fauchery'yle beraber gitmişti, yazarı avutmaya çalışıyordu.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin