Emperyalizme Faşizme Karşı



Yüklə 495,67 Kb.
səhifə9/9
tarix02.11.2017
ölçüsü495,67 Kb.
#26649
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9

KOMİNTERNDEN KOMİNFORMA
KOMİNTERNDEN KOMİNFORMA

Bundan birkaç ay önce çoğu 1970'lerin gençlerinden oluşan bir toplulukla bulunuyor, eski bir gençlik kuşağının düşünce yapısını çözmeye, anlamaya çalışıyordum. Bize daha (azla şey aktarması gereken ama bunu nedense yapmayan insanlardı! Dediklerine göre yaratmak istedikleri gelenekte tahmin ettiklerinden daha fazla bir kopuklu olmuştu vs. vs. Derken laf bu aralar hep olduğu gibi sosyalizmin bugünkü durumuna geldi. Aralarından daha "eski militan" tipli biri "madem sosyalist ülkelerdeki rezilliklerin perde arkasını biliyordunuz, niçin bize anlatmadınız?" diye yakınınca kıyamet koptu. Yok kimse kimsenin adına düşünmek zorunda değilmiş, zaten kitle söylenenleri duymamak üzere koşullanmış, esasen söylenmişmiş ama kimse dinlememişmiş filan falan. Evet, amca aşırı tepki gösteriyordu ama galiba pek haksız da sayılmazdı. Anladığım kadarıyla eski yıllarda tartışmasız uyum ve yekpare görünme endişesi ile bazı konular tabu addediliyor ve açılmıyordu. Böylece sosyalistler kendi aralarında açıkça hesaplaşmıyor, konular insanlar tarafından ancak yıllarca sonra, kopuşlar açığa çıkınca, rezillik diz boyu olunca öğreniliyor, düzeltmenin de hiçbir olanağı kalmıyordu.

Femando Claudin'in kitabını okuyunca yukarda sözünü ettiğim tartışmayı anımsadım ve milyonlarca sosyalistin katı anlayışlar veya entrikalar nedeniyle çektiği çileleri ilk din şehitlerinin açılarıyla karşılaştırmaktan kendimi alamadım. Esasen bölünmeler de mezheplerin doğuşunu andırmıyor değildi.

Claudin'in kitabının yazımı 1969'da bitmiş ve 1970'de İspanyolca ilk baskısının yapılmasından beş yıl sonra piyasaya çıkan İngilizce baskısı hemen Türkiye'ye gelmiş, o yıllarda birçok kişi de bunu okumuş. Ama Türkiye'de her nesil farklı kitaplar buluyor. Farklı bir set kitabı okunuyor ve farklı anlayışlara sahip oluyor. Yayınevlerinin kurumsallaşmasında çok az yol alınmış olması da bunun nedenlerinden -sadece- birisini oluşturuyor. Kitap, trajik bir dönemin hesaplaşmasına yönelmiş ilk önemli eser niteliğini taşıyor. Kitabın büyük hacmi, aynı zamanda 20. yüzyıl tarihi açısından da çok büyük bir bilgilenme kaynağı olma özelliğini sağlıyor. Kısacası Komintern'den Kominform’a birçok kitaba bedel olan değerli kitaplardan biri. Devamının da yakında yayınlanacağını umuyoruz.

Fernando Claudin 1933 yılında, tüm şahsi hedeflerini bir kenara koyup kendini tümüyle devrime adamış bir insan. Daha önceleri mimarlık eğitimi yaparken Madrid'te genç komünistlerin liderlerinden biri olmuş. İspanya İç Savaşı'nın tüm karmaşıklığını gençlik temsilcisi olarak girdiği İspanyol Komünist Partisi Merkez Komitesinde yaşamış. 1947'den 1965 'e kadar da Politbüro üyeliğinde bulunmuş. Yani yazdıklarının birinci elden tanığı. Öyle düşündürüyor ki, eğer bu kitabı yazmasaymış bile yazmaya en elverişli adaylardan biriymiş denilebilir. Esasen, bu Claudin'in kaleme aldığı ama o olmasaydı da mutlaka birisinin kaleme almış olacağı bir kitap olarak ele alınmalı. Kuşkusuz ki, 1956'da Kruşçef ile başlayan tartışmaların, 1963'te İspanyol Komünist Partisindeki büyük fikir ayrılıklarına, ve 1965'de Cbudin ile arkadaşlarının partiden atılmalarına yol açacağını kimse bilemezdi. Ama o zaman da şu soru akla gelmiyor mu: Claudin partiden atılmasaydı bu kitabı yine yazar mıydı? Belki o yazmazdı ama ben pekala biliyorum ki, biri mutlaka yazardı.

İspanya'da olsun, diğer ülkelerde olsun Komintern'de veya Komintem zihniyetle yetişmiş eski nesil komünistleri çok az istisna dışında bildiklerini kendilerine saklamışlar ve asla konuşmamalardı. Hatta partiden atılsalar veya entrikalara kurban gitseler dahi. Belki doğruyu yazarlarsa resmi çizgiden ayrı kalıp döneklerle aynı kapta nitelenmekten korkmuşlar, belki de sadece disiplin amacıyla susmayı yeğlemişlerdi. Belki başka nedenler de vardı. Ama hangi nedenle olursa olsun böyle yaparak sosyalizme faşizmden daha fazla zarar vermişlerdir. Gizlilik, kapalı kapılar ardında her türlü fırsatçılık ve bizantinizmin üremesine yol açmış, sosyalizm iyi taraftarıyla değil, üstü örtülmeye çalışılan ve aslında kendine ait olmayan kötülüklerle anılır olmuştur. Çünkü açıklık olmayan politikada evrensel kural kötülerin iyileri kovmasıdır. İnsanlar açıkça bilseler ve tavır alsalar sosyalizm vaatlerini yerine getirebilir, dünya sahnesinde layık olduğu yere daha yakın bir konuma gelmiş olurdu.

Komintern'den Kominform'a kitabı çok geniş alanların, 20 yy. tarihinin can alıcı bölümlerini kapsıyor. II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde teorisyenlerin tartışmalarını özetliyor. Yani teorisi ve pratiği ile Ekim Devrimini, tek ülkede sosyalizmi, faşizmin yükselişini, halk cephelerini anlatıyor. Doğal olarak, bizzat yaşadığı ispanya iç Savaşı ile ilgili bölümler çok ilginç ve yararlı. Konuyla ilgili olarak Türkçeye çevrilen metinlerin en iyilerinden biri. İspanya'da devrimin, Sovyet ajanları tarafından nasıl boğulduğunu anlatıyor. Doğal olarak Komintern'in SSCB'nin dış politika aygıtı haline getirilmesi, SSCB'de muhalefetin yok edilmesi, parti ve devlet aygıtlarının çürümesi ile paralel giden, birbirine sıkıca bağlantılı bir tarih. Zaten yukarıda sayılan gelişmelerden biri olmasaydı diğerleri de en azından oldukları şekilde meydana gelmezlerdi. Gelişmelerin mantıki bağları, bizzat tarihi bağlar kadar sağlam. Yani, anlatılanların doğruluğuna karşı ileri sürülebilecek mantıki bir tez yok. Her şey anlamlı ve yerine oturuyor. Halk cephelerinin ve Çin devriminin de nasıl çıkmaza sokulduğu veya sokulmaya çalışıldığı konuları ise kitabın diğer önemli ve bütünleyici bölümlerini oluşturuyordu.

Kitabı okuduktan sonra bazıları için anlatılanlar şaşırtıcı gelmeyecek, kimilerince ise aşırı taralı bulunabilecektir. Keşke Claudin kitabını daha önce yazsaydı da, azınlıkta kalmış bir küskün damgasını hiç yemeseydi. Ancak Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan son gelişmeler Claudin'in doğruları söylediğini onaylayan bir içerik taşıyor. Öte yandan Türkiyeli sosyalistlerin de olup biteni açıkça yazmaları gerekir. İyiler uzun vadede ancak açıklık ortamında başarılı olup kötüleri kovabilirler ve sosyalizm ileriye doğru yürüyüşüne devam eder. Bu yürüyüşte olması gereken binlerce iyi sosyalist, en katı, en haris, en cazgır bir avuç "sol" siyaset "hırslısının" yüzünden bir kenara itilmiş bulunuyor. Siyaset açık yapılsın, doğrular bulunsun. Aradan yıllar geçtikten sonra düzeltmeye çalışmanın fazla bir yararı olmuyor. Bugün, hiçbir güç, hiçbir objektif veya sübjektif koşul bir kez değil, bin kez yıpranmış olan komünist partilerini diriltemiyor, onlara itibar sağlamıyor. Sosyal kararların tamiri çoğu kez kolay, hatta mümkün olmuyor. Ama bunları iyi incelersek, gelecek sefer benzer hatalara daha az düşülebileceği umulur.



ŞOVENİZM YÜKSELİRKEN
 

ŞOVENİZM YÜKSELİRKEN

80’li yıllar dünyada ve ülkemizde ulusal, etnik, ve azınlıklara ilişkin sorunların sık sık gündeme geldiği yıllar olurken , 90’larda da aynı sorunların öneminin artarak süreceği anlaşılıyor.

Sosyalizmin yaladığı gerileme, dünya halk-' larının çeşitli sorunlarını sosyalizme yabancı ideolojik-politik motiflerle sarmalayarak dile getirmelerine neden olmaktadır. "Enternasyonalizmin" politik bir aldatmaca kavramına dönüştüğü, hatta unutulduğu koşullarda, halklar ulusal sorunlara da milliyetçi-şoven duygularla yaklaşıyorlar. Milliyetçilik ve şovenizm bir yandan ; toplumsal hareketler içinde canlanırken diğer yandan yaygın bir meşruiyet ve giderek ideolojik prestij kazanmaktadır..

Böyle bir atmosferin solunduğu 80'ler tarihi-; nin en karanlık dönemini yaşayan ülkemizde r de şovenizmin egemen sınırların en etkili silahlarından birisi haline geldiği yıllar oldu. Türk sağının en güçlü motiflerinden birini şovenist , milliyetçilik oluştururken, devrimcilerin somut ta-ı vırlar geliştirmek yerine suskunluğu yeğledikleri bu tür konularda, geniş "sol" çevreler bir gelenek olarak sağın değer yargılarından fazlasıyla etkilenmiş durumdadır.

Eski tip çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan etnik ve ulusal sorunlar, bu yıllarda peş peşe gündeme girdi. Kıbrıs, Ege ve Batı Trakya sorunları etrafında Rum ve Türk halkları arasında geçmişten gelen düşmanlık duygulan her iki ülkenin egemenleri tarafından sürekli körüklendi. Bugün Anadolu'da hiçbir ciddi karşılığı bulunmayan, salt tarihi bir sorun olarak önemi bulunan Ermeni sorunu ise Ermeni milliyetçilerinin çabalarıyla anlamsız bir toprak talebini de kapsarken, cunta yıllarında ülkede şoven kabarmalara neden oldu. Bu konuda zaman zaman histerik görüntülere de bürünen gelişmeler, ülkedeki müslüman olmayan azınlıkların yaşamlarında hissedilir güçlüklere yol açtı ve on yıllardır kardeşçe bir arada yasayan müslüman ve müslüman olmayan halkların ilişkileri tedirgin bir sürece girdi. İsrail'in siyonist politikalarının uyandırdığı nefret de bu süreci pekiştirerek özellikle şeriatçılar tarafından anti-semitizme dönüştürüle geldi ve şovenizmle şeriatçılık birbirini.besler oldu.

Öte yandan, Bulgaristan ve Azerbaycan'daki gelişmeler, şovenizmi doğrudan güçlü bir anti-komünist içerikle donattı. Bulgaristan’daki Türkler üzerinde uygulanan asimilasyon ve baskı politikaları haklı bir tepkinin j/e çözüm arayışının ötesinde, "üzüm yemekten çok bağcının dövüldüğü' koyu bir antii-.komünist, şoven dalgaya yol açtı. Aynı dalga Azeri-Ermeni çatışmaları sırasında da, varolan Ermeni düşmanlığıyla birleşerek Azeri-Ermeni sorunu etrafındaki birçok tarihi ve güncel olgunun çarpıtılmasına yol açtı. Tarihin derinliklerinde kalmış bir sorun yeniden diriltilirken, bir yandan da son gelişmelerde katliamlara ilk girişen taraf olan Azeriler mağdur taraf gibi gösterildi. Yangına körükle, gidenler, Sovyetlerdeki başarısız milliyetler politikasının ürünü olan bu sorunda, halkların kardeşliği yerine tıpkı Azeri ve Ermeni milliyetçilerinin de yaptığı gibi, halkların düşmanlığını yaydılar ve Sovyet ordusunun müdahalesini de fırsat bilerek alaya koyu bir anti-komünist renk kattılar.

Emperyalizme bağımlılıkta tarihimizin hiçbir döneminde bugünkü kadar aşağılaşmamış olan egemen sınıflar ve siyasi iktidarları, peş peşe meydana gelen bu olaylar üzerinden güçlü bir şoven atmosfer oluşturmayı başardılar. Parlamenter muhalefet ve çeşitli "sol" çevreler de bu- konularda genel olarak iktidarın dümen suyunda tavır almayı gelenekleştirdiler. DYP, iktidarı yeterince şoven davranmamakla suçlarken, SHP de iktidar politikalarının yetersiz kaldığını savuna geldi. Ayrıca kimi "sol" kesimler ve Cumhuriyet gazetesi çevresi de, meydanı sağa bırakmamak için resmi politikalar paralelinde tavır takınmakta, hatta Mümtaz Soysal, Türkkaya Ataöv gibi demokrat tanınan bazı akademisyenler de resmi politikaların sözcülüğünü yapmaktadırlar. Böylece, diğer koni da birbirine karşıt tavır alan çeşitli kesimler, konu ulusal sorunlar olunca tek vücut haline gelebilmektedirler.Aynı durum ...... sorununda da geçerli olmaktadır. Başka konularda liberal bir tavır alan kimi kesimler, demokratlığı temel kriterlerinden birisini oluşturan bu konuda egemen zihniyetten kopamamaktadırlar. Bu durum ülkemizde güçlü bir şoven atmosferi sürekli canlı tutmakta ve değer yargılarının baştan itibaren gerici bir zeminden beslenmesine neden olmaktadır. Dolaylı biçimde tüm sorunları etkileyen bu gerici zihniyet en çok ve doğrudan ...... sorununun ele alınışında kendini göstermektedir. Oluşan şoven atmosfer... .'daki direnişi kırmak için geliştirilen

türlü uygulamayı meşrulaştırmakta,............. sorunu üzerinden tüm ülkeye yöneltilen baskı sertleşme politikalarına uygun bir zemin yaratmaktadır sorununun gerçekte toplumun

tümünü kapsayan bir demokrasi sorunu olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılırken, bu sorun etrafındaki taraflaşmanın tam da sınıfsal bir raflaşma olduğu belirginleşmektedir.



Bu nedenle, ülkemizde demokrasi mücadelesi veren tüm güçler, etkili anti-şovenist politik gündeme getirmek, zorundadırlar. Devrimcilerin bu konulardaki suskunluğu aşılmalı,halkların kardeşliği temelinde üretilecek somut politikalarla, öncelikle çeşitli "sol", "demokrat" çevrelerden başlayarak şovenizmin toplum üzerindeki etkisinin kırılması hedeflenmelidir. şovenist mücadelenin 9O'lı yıllarda ilk şırak da yer alacağı belirginken bunun gerekli yerine getirmemenin bedeli ağır olacaktır,

YAŞASİN HALKLARİN KARDEŞLİĞİ
Yüklə 495,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin