Erdoğan'a hutbede hakaret!



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə34/43
tarix05.01.2022
ölçüsü0,72 Mb.
#71832
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   43


Gülen’e Cemaatlardan Cevap 

Fethullah Gülen'in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hitaben yazdığı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de paylaşılması gerektiğini belirttiği mektubunda açıkça isimlerini verdiği cemaat ve dernek temsilcileri, Yeni Akit gazetesine konuştu.

İlim Yayma Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Tülün, Süleyman Efendi (Süleyman Hilmi Tunahan) cemaati mensuplarından Eğitimci İbrahim Kaya ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş, Fethullah Gülen'in sözlerine tepki gösterdi. 

Cemaat temsilcileri, "Gülen'in düşünceleri füruattır, ülkemizin kazanımlarını yok etmenin vebali büyük olacaktır. Manipülasyonlara izin vermeyeceğiz"açıklamalarında bulundu. 

TÜLÜN: FETHULLAH GÜLEN'İN DÜŞÜNCELERİ FÜRUATTIR 

Tülün, cemiyetinin 1951 yılından bu yana tertemiz, bembeyaz sayfası ile faaliyetlerine devam ettiğini belirterek, "Ülkesini, milletini seven, bayrağına ve devletine bağlı aydın insanlaryetiştiriyor. Allah(c.c.)'ını tanıyan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in izinden giden imanlı birgençlik yetiştiriyor. Bütün bunlarda da devletiyle, milletiyle birlikte hareket ediyor. İlim Yayma Cemiyeti milletin sahip çıktığı bir kurumdur. Fethullah Gülen'in mektubundaki gibi bunun ötesinde olan düşüncelere ben de füruat derim, başka bir şey demem. 

Türkiye genelinde124 şubemiz, 93 tane yurdumuz var. Hiçbir zaman siyasetle uğraşmamış, hiçbir zamanbaşka bir şeylere tenezzül etmemiş bir cemiyetiz. Ülkemizde erkler ayrılığı vardır. Demokrasiyle yönetilmenin kuralları evrenseldir. Dolayısıyla her şey ortada. Partilerindışında, hükümetin dışında siyasi bir görüş beyan etmek abesle iştigaldir. Allah bunlara akılfikir versin" dedi.

KAYA: BİZİ MANİPÜLE EDEMEZLER 

Fethullah Gülen'in siyasilere hitaben kaleme aldığı mektubunda bazı cemaatlerin ismini vermesiyle ilgili Süleyman Efendi (Süleyman Hilmi Tunahan) cemaati mensuplarındanEğitimci İbrahim Kaya ise,

"Sayın Gülen bizi kendi tarafına çekmeye çalışmıştır. Belli cemaatler üzerinden 'Biz yalnız değiliz. Bunlar da var' algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu tür cemaatler belli odaklar tarafından manipüle edilebiliyorlar. AK Parti ümmetin partisidir. Biz de bu yolda kendilerine destek veriyoruz. Bizi bu manipülasyona alet olamayız. 

Cumhuriyet gazetesi ile, Hürriyet gazetesi ile birlikte hareket eden Gülen cemaatinin doğruluğuna inanmayan Said Nursi talebeleri dahi kendilerine zıt düşmüştür. 

Diğer tüm STK'ların da boy boy ilanlarıyla ters düşmesiyle yalnızlaşan Gülen cemaati, mektupta geniş bir kitleyesahip olan bu cemaatlerin ismini geçirmekle çare aramaya çalışmıştır. Mektupta geçen diğer cemaatlerin AK Parti ve devlet ile hiçbir sorunu yoktur. Yaşayacağını da düşünmüyorum" diye konuştu.

TOPBAŞ: BUNA SEBEBİYET VERENLERİN VEBALİ BÜYÜK OLACAK

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ahmed Hamdi Topbaş ise, 

"Ülkemiz ve milletimiz adına elde edilmiş kazanımların kaybedilmesi, İslam ümmetinin diriliş ümitlerini de söndürecektir ki, şöyle ya da böyle buna sebebiyet verenlerin vebali büyük olacaktır" dedi. 

Topbaş, vakıf üyelerine hitaben yaptığı açıklamada "Hiçbir şekilde kin ve düşmanlığa vesile olacak söz, hal ve davranışlara tevessül edilmemelidir. Konuyla ilgili vakfımız ve camiamız adına beyanatlarda bulunmaktan şiddetle kaçınılmalıdır. İyi niyetli gibi görülen her bir soruyubile güzellikle geçiştirmek önemlidir. Özellikle facebook, twitter, mail, mesaj ve telefonlarda değerlendirmelerde bulunmak, fitne ateşine odun taşımaktan farksızdır. Hülasa, elimizden ve dilimizden bütün Müslümanlar emin olmalı, asla zarar görmemelidir" diye konuştu. 


                     (Kaynak: YENİ AKİT,07.01.2014) 

Yahudi Gazetesinde Şok Gülen Tanımı

Yahudi Gazetesi Jewish Daily Forward, Fethullah Gülen için bu tanımı kullandı. 

ABD merkezli Yahudi Gazetesi Jewish Daily Forward, Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen için "Philosemitic" yani "Yahudisever" İmam tanımını kullandı.

Takvim gazetesinin haberine göre gazete Gülen Cemaati'nin çalışma prensibi ise şu şekilde açıklandı: 

"Devlete ve hükümetlere karşı çalışmanın çok yıpratıcı olabileceğini gören Hizmet Hareketi, sessiz bir şekilde destekçilerini devlet kurumlarında önemli görevlere getiriyor. Sistemi değiştirmeye çalışmak yerine mevcut sistemde sahip olabilecekleri en yüksek yetkilere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu sayede güçlenip iç siyasette çok güçlü bir konuma geliyorlar. Hizmet Hareketi şu an yargı ve emniyette büyük güç sahibi."
                                                    
                         ( 26.01.2014,Habervaktim9

Ünlü iş adamından çok çarpıcı iddia!


Paralel yapının kendisine şantaj yaptığını anlatan Metro Turizm'in patronu Galip Öztürk, 

"Bana 'Bank Asya'ya para yatır, SPK'da önünü açalım' teklifinde bulundular" dedi. 

Paralel yapının kendisine şantaj yaptığını öne süren Metro Turizm'in patronu Galip Öztürk, yeni bir iddiada daha bulundu.

Öztürk, Mehmet Ali Şengün'ün oğlu Sait Şengün'ün kendisine, 

"Metro Holding'in parasını Bank Asya'ya yatır, SPK kanununa muhalefet suçlamasıyla hakkında açılan davanın dosyasını kapatalım" teklifi yaptığını ancak reddettiğini söyledi. 

ŞANTAJ SÜRÜYOR Öztürk,

Geçtiğimiz günlerde Sabah'a paralel yapının kendisini 22 yıl boyunca haraca bağladığını anlatmış, 30 milyon liranın üstünde yardım yaptığını açıklamıştı. 

Galip Öztürk,

"Benden açıktan para istediler. Makbuz isteyince de polis ve yargıdaki adamları beni hapse attı. 14 ay hapis yattım" demişti. 

Haberin yayınlanmasının ardından paralel yapının kendisine baskıyı artırdığını anlatan Öztürk, 17 Aralık operasyonundan sonra şantajın sürdüğünü belirtti. 

Öztürk, şu iddialarda bulundu:

"Bu yapının önemli isimlerinden biri olan Mehmet Ali Şengün'ün oğlu Sait Şengün, 17 Aralık operasyonundan sonra, ortak arkadaşımız işadamı Fatih Çakır ve muhasebeci Abdüsselam Yıldırım'la beraber, beni evimde ziyaret etti. 

Bundan sonrası için önümü açacaklarını, yaşadığım sorunların hepsini birer birer çözeceklerini söyledi. SPK'nın yönetim kademesinde çoğunluğun kendilerinde olduğunu anlattı. 

Bank Asya'nın zor durumda kaldığını söyledi. Paralel yapının Bank Asya'ya para yatırmam karşılığında, SPK konusunda önümüzü açacağını söylediler.

" SPK İDDİASI SPK'daki yapının Metro Grup'un işlemlerini sürekli askıya aldığını iddia eden Öztürk,

"SPK, bir türlü hakkımız olan işleri yapmamıza imkân vermiyor. Örneğin grup şirketlerimizden Van Et'in sermayesini 20 milyondan 25 milyon liraya çıkarmak üzere başvuru yaptık. Nedense dosyamız bir türlü işleme alınmadı" diye konuştu. 

İKİ SEÇENEK VAR 

Paralel yapının insanları en zayıf ve savunmasız hissettiği dönemde, en hassas yerinden yakalayıp, dilediğini yaptırdığını söyleyen Öztürk, yaşadıklarını şöyle anlattı: 

"Bunca şeyi yaşadıktan sonra, onların taleplerine evet demek benim fıtratıma ters. Bu nedenle vaatlerine kulak asmadım. Böyle bir durumda önümde iki seçenek vardı, devletimi ya da örgütü seçecektim. Bu teklife evet diyemeyeceğimi, işim görülmese dahi, kimsenin ya da herhangi bir grubun adamı olmak istemediğimi belirterek onları reddettim. Şantajlarına boyun eğmedim." 
                      (Sabah, 30 Mart 2014 haber7) 

Ustaosmanoğlu'ndan Gülen Açıklaması 

Sosyal medyada Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin, "Başbakan Erdoğan'a karşı Fethullah Gülen'in yanında tavır aldığı ve hatta bu yönde rüyalar gördüğü" şeklindeki haber ve iddialar Hocaefendi'nin avukatı tarafından yalanlandı. 

Benzer iddiaların muhatabı olan Yeni Asya Gazetesi de bir açıklama yaparak, yazılanları kesin bir dille yalanladı. 

Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi ile Yeni Asya Grubu'nun 17 Aralık darbe girişiminden sonra gördükleri bir rüya üzerine, Gülen Camaatine destek verecekleri yönündeki iddialar internette günün konusu oldu.

YİNE BARANSU ORTAYA ATTI

Taraf muhabiri Mehmet Baransu Twitter hesabından Yeni Asya grubu ile Mahmut Efendi grubunun gördükleri bir rüya üzerine Gülen grubunun yanında saf tuttuklarını iddia etti. Cemaat yanlısı internet sitelerinde büyük puntolarla manşet yapılan haber Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ve Yeni Asya grubu tarafından sert bir dille yalanlandı. 

USTAOSMANOĞLU'NUN AVUKATI AÇIKLAMA YAPTI 

Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin avukatı Cihat Gökdemir de kamuoyuna yaptığı yazılı açıklama da böyle bir rüyanın olmadığını açıkladı. 

Avukat Cihad Gökdemir imzasıyla yapılan açıklamada 

"Önce twitter, facebook gibi sosyal medya sonra da televizyon, gazete ve internet haber sitelerinde müvekkilim Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ile ilgili bir kısım gerçek dışı haber ve yorumlarla bir kısım kişi ve kuruluşların kamuoyunu yanıltma çabası içerisinde olduğunu gördük. Hayatı boyunca 'en büyük keramet istikamettir' şiarınca yaşayan müvekkilim Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi hakkındaki bir takım asılsız yorum ve haberler başta Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ve sevenleri üzüntüye sevketmiştir." denilerek bu tür haber ve yorumlara itibar edilmemesi istendi. 

"RÜYA İLE AMEL ETMEYİZ" 

Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz de yaptığı açıklamada,

"Yeni Asya rüya ile amel etmez. Aksi yöndeki iddia ve söylentilerin hiçbirine itibar edilmesin" dedi. 


(Yeni Şafak 22 Şubat 2014,Habervaktim)  

Latif Erdoğan: Cemaat silahını halka doğrulttu 

 Fethullah Gülen'in ilk talebesi olan ve uzun yıllar Gülen'in halefi olarak kabul edilen Latif Erdoğan otoriteye baş kaldırarak iki yıl önce Cemaat ile yıllarını ayırdı. 40 yıllık hizmetinden sonra ailesinin kendisine karşı kullanılmasına isyan eden 

Latif Erdoğan, Gülen Cemaati'nin kamuoyu tarafından bilinmeyen yönlerini Sabah'tan İsa Tatlıcan'a anlattı.

Latif Erdoğan isminin Gülen Cemaati içinde özel bir önemi var. Fethullah Gülen'in İzmir'deki vaizlik döneminde ilk talebesi olan Latif Erdoğan uzun yıllar Cemaat içerisinde Gülen'in halefi olarak bilindi.

İslam Enstitüsü mezunu Latif Erdoğan tam 40 yıl Gülen Cemaati'nin her kademesinde önemli görevlerde bulundu. 

Şemsettin Nuri müstear ismiyle Sızıntı Dergisi ve Zaman Gazetesi'nde yıllarca yazılar yazdı.

Fethullah Gülen'in hayatının anlatıldığı, yüzbinlerce insana ulaşan "Küçük Dünyam" kitabı da Latif Erdoğan tarafından kaleme alındı. Fethullah Gülen'in üslubunu andıran hitabeti ile Gülen Cemaati'nin konferanslarının ve himmet toplantılarının vazgeçilmez ismi oldu. 

Latif Erdoğan iyi bir hatip olmasının yanısıra önemli kitap çalışmalarına da imzasını attı. Kitap fuarlarındaki imza günleri cemaat gönüllüleri ile doldu taştı. Gülen'in ilk talebesi, halefi ve en yakın dostu olmasına rağmen 

Gülen'in otoritesine ve yanlış kararlarına ilk itiraz eden isim oldu. İtirazlarını yoğunlaştırınca önce yurtdışına gönderildi. Bir süre yurtdışı hizmetlerde görev alan Erdoğan, dönüşünde Zaman'dan uzaklaştırılarak Bugün Gazetesi'nde yazmaya başladı. Gülen'i açıkça eleştiren bir isim olarak bu yazarlık dönemi de çok uzun sürmedi. Cemaat politikalarına itirazlarını sürdürünce Gülen hareketinden tamamen dışlandı. 

Bir süre inzivaya çekilen Erdoğan bu kez Akit Gazetesi'nde köşe yazılarına başladı. Yazılarında Gülen Cemaati'ni hedef almaktan özenle kaçınırken 17 Aralık polis-yargı darbesinden sonra sessizliğini bozdu. Hem köşesinden hem de Twitter üzerinden cemaat tabanına önemli mesajlar verdi. 

Latif Erdoğan ile Gülen Cemaati'ndeki ilk kırılmaları, Fethullah Gülen ile hangi konularda fikir ayrılığına düştüklerini, 7 Şubat MİT operasyonu ve 17 Aralık darbesi konularındaki görüşlerini sorduk. Sorulamıza içtenlikle cevap verirken cemaat terbiyesi gereği 

Fethullah Gülen'den Hocaefendi sıfatıyla bahsetmesinin daha uygun olacağının ısrarla altını çizdi.

HİZMET KUDSİYETİNİ KAYBETTİ, BAŞLANGIÇTAKİ HEDEFLERİN İÇİ BOŞALTILDI 

-Latif bey Fethullah Gülen ile nasıl tanıştınız? 

Hocaefendiyi, 1967 yazında, Kestanepazarı adıyla bilinen İlahiyata Talebe Yetiştirme Derneği'ne ait bir eğitim kurumuna öğrenci kimliğiyle girdiğimde tanıdım. Kendileri o kurumun müdürü idiler. Ayrıca aynı kurumun bitişiğindeki camide vaizlik görevini ifa ediyorlardı. -

Gülen Cemaati'ni nasıl tanımlıyorsunuz? 

Geçmişten günümüze düşündüğünüzde konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Hocaefendinin, kendisini, doğru bildiği doğrultuda bir ülküye adadığında hiç kuşku yoktur. Bu ülkü, ilk dönemdeki saffetiyle içinde iman bulunan herkesi kendine cezp edecek güce de sahipti.

Hocaefendi de bu ülkünün bütün şartlarıyla donanımlı bir kimlik ve kişiliğe sahip bir öncüsü konumundaydı.

-Sizin itiraz etmenize neden olan değişimler nasıl yaşandı?

Evvela, başlangıçtaki ülkünün içi boşaltıldı. Dolayısıyla hizmet kutsiyetini kaybetti. Hizmet, çeşitli iş sektörlerinin buluşma noktası haline geldi.

Bu sektörlerde çalışanlarla hizmetin ilişkisi, işçi- işveren ilişkisine dönüştü. Değer atfedilen öncelikler, dünyevi işlerdeki başarılara dönüştü. Eskiden, iman, ibadet, takva, züht, kardeşlik gibi argümanlar öne çekilirken, daha sonra ekonomik kavramlar yönlendirici noktaya yerleşti. Kısa bir süre sonra da ekonomik endişeler her şeye hakim oldu. 

YALAN SÖYLENDİĞİNİ GÖRDÜM VE "BENİ HİMMET TOPLANTILARINA ÇAĞIRMAYIN" DEDİM

-Ekonomik endişeler derken neyi kastediyorsunuz? Buna örnek verebilir misiniz? 

Yaşadığım iki örneği anlatayım. İlk dönemlerde, bir esnaf arkadaşımız, önemli bir miktar yardım vadinde bulundu. Fakat işleri iyi gitmedi. Kendisine söz verdiği miktarı ertelemesi, hatta işleri düzelinceye kadar vermemesi teklif edildi. Arkadaşımızın cevabı, hayır ben o kadar insan içinde böyle bir söz verdim, sözümden dönemem, evimi satıp vaadimi yerine getireceğim, şeklinde oldu. Her türlü ısrara rağmen evini sattı ve söz verdiği yardımı gerçekleştirdi. 

DAHA FAZLA YARDIM TOPLAMAK İÇİN YALAN SÖYLEDİLER 

Vereceğim ikinci örnek ise sonraki döneme ait. O dönemde mali durumundan şikayet eden ve dua isteyen bir arkadaş, himmet toplantısında öyle bir rakam söyledi ki, şaşırıp kaldım. Toplantı bitiminde aynı arkadaş tekrar söz istedi, yapılan yardımların az olduğunu dillendirerek, kendi vadini ikiye katladığını söyledi; ve orada bulunanlardan da aynı doğrultuda davranmalarını istedi. 

Pek çoğu da denileni yaptı. Toplantı sonlanıp herkes dağıldıktan sonra, ben sorumlu arkadaşa, bahsi geçen arkadaşla aramızdaki konuşmayı aktardım ve bu arkadaş vaat ettiği rakamları nasıl verecek, diye sordum.Sorumlu arkadaşımızın cevabı,

"Hocam o sadece teşvik için konuştu" şeklinde oldu. O günden sonra, beni bu tür toplantılara çağırmayın, dedim ve bir daha katılmadım. Öncesi ve sonrasıyla bu iki örneği istediğiniz kadar çoğaltmanız mümkündür.. 

NETİCEYE ULAŞMAK İÇİN HER YOLU MEŞRU GÖRDÜLER 

Peki Cemaatle yollarınızı ayırmaya ne zaman ve neden karar verdiniz? 

- Ben, işin başındaki sabit değerlere sımsıkı bağlı kaldığıma göre, ayrılmayı bana değil başkalaşanlara isnat etmek daha gerçekçi olur kanaatindeyim. Bu başkalaşımı, öncelikle Hocaefendinin içselleştirdiğinde de kuşku yoktur. Bilerek ya da bilmeyerek bağlıları da kendisini takip etmiştir.

- Başkalaşmaktan kastınız nedir?

- Başkalaşmaktan kastımı tek bir kavramla ifade edecek olursam, bu dünyevileşmektir. Ahiret yurdunda devşirmeyi düşündüğümüz meyveleri burada tüketmektir. Elbette bu istenmeyen sonuca varmak birden olmamıştır. Özellikle Hocaefendi'nin şuur altını besleyen talepleri bu süreci hem hızlandırmış hem de şekillendirmiştir. Neticeye ulaşmak için her yolu meşru gören zihni değişim söz konusu taleplerin bir sonucudur. Vesileleri maksat haline getirmek yine aynı taleplerin oluşturduğu kırılma noktasıdır. Özel olmakla, gizli olmak arasındaki büyük farkı sıfırlayarak, tedbiri takiyyeye dönüştürmek de yine böylesi bir sonuçtur.

BEDİÜZZAMAN VE ESERLERİNİ SIRADANLAŞTIRMAYA ÇALIŞTILAR

-Fethullah Gülen bu gidişatı göremedi mi?

Benim görebildiğim kadarıyla Hocaefendi, içindeki meyilleriyle taşıdığı konum arasında preslenmiş bir hayat yaşamıştır. Bediüzzaman modelini şahsında taklit etmesi, onu bazı hususlarda suniliğe hatta ikileme itmiştir. Kendisi başta ret etmiş olsa da en uç noktalarda manevi makam isnatlarına daha sonraları açık hale gelmiştir. Bu kabulleniş refleksiyle de bir gün gelmiş, çıkamadığı yükseklikleri aşağıya çekme gayretine düşmüştür. Bediüzzaman'ı ve onun eserlerini sıradanlaştırma gayretleri bu düşüşün somut örneğidir. 

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM, HELALLİK DE İSTEMİYORUM!

-Ayrılmanızın temelinde bahsettiğiniz bu dünyevileşme meselesi mi yatıyor?

Mevcut yapı, alternatif düşüncelere kapalı olduğu için de yollarımız ayrılmıştır. Bunları söylerken, sakın meseleyi kişiselleştirdiğimi düşünmeyin, çünkü yollarımızın ayrılışından kendileri ne kadar memnunsa ben de en az o kadar memnunum. İşin ötesini hesap gününe bırakıyorum. Hakkımı helal etmediğim gibi helallik de istemiyorum.

GÜLEN'İN ABD'YE GİDİŞİYLE HER ŞEY ÇIĞRINDAN ÇIKTI 

Başkalaşımı bütün boyutlarıyla düşündüğümüzde, sizce Fethullah Gülen'i etkileyen dış etkenler var mıdır, nelerdir ya da kimlerdir? 

1995'li yıllarda Hocaefendi'nin değişimi çok hızlı ve dikey olmuştur. Alternatif açılım denilen, ne olduğunu kendisinin de pek anladığını sanmadığım bir vibrasyonla zihni değişimi hızlanmış, meyil giderek ihtiyaca, ihtiyaç iştiyaka, o da incizaba dönüşmüştür. Daha sonra da bu şiddetli çekim gücünden kendini kurtaramamıştır. Meselenin Türkiye ayağında gerçekleşen ilk değişim ve dönüşümler Amerika 'da daha da ivme kazanmış, mesele çığırından çıkmıştır. 

KADROLAŞMA FAALİYETLERİ SERSERİ BİR GÜÇ HALİNE GELDİ

Cemaatin, siyasi kadrolaşmayı siyasete müdahaleye varan operasyonlara dönüştürmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başkalaşım süreci yaşanmamış olsaydı, Cemaate aidiyet hisseden bireylerin devlet kadrolarında bulunuşunu ülke adına önemli bir kazanım olarak değerlendirebilirdik; ki öyleydi. Lakin söz konusu başkalaşım bizim değer ölçülerimizi de alt üst etti. Bu milletin alın teri göz nuru ile oluşan önemli güç yapılanması, ne yapacağı belirsiz serseri bir güç halini aldı; hatta silahını, korumakla görevli bulunduklarına çevirdi. Mesele, sadece siyasete müdahale ile de sınırlı kalmadı; bir hiç uğruna devlet ve millet ipotek altına alınmaya çalışıldı. Bu affedilemez bir suçtur; suçluları ne millet ne de tarih asla affetmeyecektir. Bütün bunları söylerken, camianın hepsini aynı kefeye koyup töhmet altında tutmak büyük günah, büyük vebal olur. Suçun büyüklüğü ölçüsünde adalet terazisinin hassasiyeti artırılmalıdır. Ceza, ayıklanarak verilmelidir. 

CEMAAT 7 ŞUBAT MİT OPERASYONUNDA DIŞ GÜÇLERİN GÖNÜLLÜ TAŞERONLUĞUNU YAPTI 

7 Şubat MİT operasyonu ile başlayan 17 Aralık darbesi ile zirve yapan Cemaat- AK Parti kavgası sizce neden başladı?

Cemaatin MİT krizindeki hali, ağlamak için bahane arayan çocuk gibidir. MİT'e isnat edilen suçun inandırıcı hiçbir tarafı yok. MİT'in yapması gereken en asli görev, yapanlar hakkında suça dönüştürülmek isteniyorsa, burada çok ciddi bir yanılgı ya da art niyet söz konusudur. Nitekim konu netleştikçe ve daha sonra olanlarla ilişkisi açığa çıktıkça, meselenin yanılgı değil bir art niyet olduğu görüldü. Diğer atraksiyonların ağır bilançosundan da anlıyoruz ki, Cemaat burada dış güçlerin gönüllü taşeronluğunu yaptı; onu da beceremedi.

Bu bağlamda, olanları Cemaat- AK Parti kavgasına indirgemek fevkalade yanlıştır. Ayrıca, Ak Parti kavganın tarafı değil, bulunduğu konum gereği saldırının püskürtücüsüdür. Bu yönüyle de hükümetin bu başarısına medyun-u şükran olmamız gerekir.

SANDIĞA GİDİNCE TABANIN TERCİHİ CHP'DEN DEĞİL AK PARTİ'DEN YANA OLACAKTIR

Sizce cemaat tabanı bu kavgayı nasıl karşılıyor?

Bir kırılma yaşanıyor mu? 

Taban kelimesi kullanılmaması gerekirken, maalesef var olduğu için kullanılıyor. Halbuki hizmet, cemaat değil de hareket olsaydı, asla statü ifade eden kavramlar bünyede yer alamazdı. Ben yine de sempatizanlar ifadesinin kullanılması taraftarıyım. Bu kesim sadece kırılma değil, aynı zamanda travma yaşıyor. Aileler bölünmüş durumda. Fakat, mesele siyasete yansıdığında tercihin bu kesim itibariyle AK Parti'den yana olacağında kuşku yok. 

CEMAAT ESKİDEN BERİ BEDDUAYI BİR ŞANTAJ ALETİ OLARAK KULLANDI

Türk halkı beddua videosunu çok yadırgadı. Sizce toplumda infiale neden olan bu görüntüler neden yayınlandı?

Beddua eskiden beri cemaatin elinde bir şantaj aletidir. Özellikle cemaat içi problemlerde bu durum korkutucu bir öğe olarak kullanılır. Falanın beddua ettiği kişi artık iflah olmaz, düşüncesi cemaatte yaygın bir kanaattir. Böyle bir psikolojinin tetiklemesi söz konusu olabilir.

-Gülen cemaati tarafından Hz. Peygamberin dizilerde, tweettlerde, Türkçe olimpiyatlarında siyasi mesaj olarak kullanılması da çok tepki topladı. 

Bunları ilk duyduğunuzda siz ne düşündünüz?

Bir şey demek istemem; çünkü aklı selim adına sözün bittiği yeri konuşuyoruz. Bunlar, Nur-u Muhammedi'den mahrumiyet sinyalleridir. Cenab-ı Hak, bütün inananları böylesi kötü akıbetten muhafaza buyursun. 

CEMAAT, AİLEMİ BİLE BANA KARŞI KULLANDI 

Zaman Gazetesi, cemaatin sizinle olan sorununu aileniz üzerinden sürdürme gayreti içinde. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu? 

Öncelikle benim cemaatle bir sorunum yok. Çünkü yolumu, on beş sene önce kısmen, iki sene önce de tamamen ayırmış durumdayım. Ben kişiler üzerinden değil, olaylar üzerinden konuşuyorum. Mehmet Erdoğan' nın Zaman Gazetesi'nde yayınlanan sözlerini okuduğunu, okusa da anladığını sanmıyorum. Cemaat de onun bu eksi yanlarından istifade etmiş olabilir. On dört senedir söz konusu gazeteyi açıp okumadım. Onun için de kardeşimin ifadelerini bana başkaları aktardı. İfadelerini ve üslubunu çok sefil buldum, onun adına acıdım. Büyük aileyi iması tamamen yalan ve iftiradır, bahsettiği vicdan ise, maalesef onun literatüründe "cüzdan" dır. Nitekim, yeğeniyle, yani oğlum Metin Erdoğan'la yaptığı telefon konuşmasında böyle bir ifadeye mecbur bırakıldığını itiraf etmiştir.

BENİM EVİMİ BİLE DE DİNLEDİLER

Son günlerde paralel yapının binlerce kişiyi yasadışı olarak dinlediğini şaşkınlıkla izliyoruz. Yakında bu sayının artacağı söyleniyor. Bu yapı Başbakan Erdoğan ve oğlunu da yasadışı olarak dinlemiş ve ses taklidi ve montaj yaparak bunu sosyal medya üzerinden servis yaptı.

Siz bu tür yasadışı dinlemelere şahit oldunuz mu?

Şimdilerde adı paralel olan yapının dinleme ve izleme sabıkası hem çok kabarıktır; hem de başlama süreci 30 sene öncesine dayanır. Elbette teknoloji geliştikçe hem sayı arttırılmış hem de işin mahiyeti inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Benim kendi evimin dinlenmesiyle ilgili o kadar çok tecrübe yaşadım ki, anlatılması bile bana ağır geliyor. Halbuki tecessüsün her çeşidini dinimiz haram kılmıştır. Gıybet nasıl haramsa tecessüste öyledir. Fakat şimdiye kadar sonuç alınamadığı gibi İnşallah bundan sonra kötü emellilerin kötü hedefleri boşa çıkacaktır. Nitekim, servis edilen ses kayıtlarının nasıl alçakça birer montaj ürünü olduğu göründü. Bundan sonrada görülecekler de farklı olmayacaktır. Bunlar paralel yapının son çırpınışlarıdır; Her çırpınışları da onları daha da batıracaktır. 

CEMAAT GÖNÜLLÜLERİ DİN DÜŞMANLARINA OY VERMEK GİBİ BİR YANILGIYA DÜŞMEMELİ

Bu harekete 40 yılın vermiş, Fethullah Gülen'in en yakınında olan isimlerden biri olarak cemaatin samimi gönüllülerine bir çağrınız olacak mı? 

Öze dönsünler. Cemaati bu hale getiren hastalıkları teşhis adına, özellikle Bediüzzaman'ın Hutbe-i Şamiye'yi ve Lahika mektuplarını tekrar ve dikkatle okusunlar. Eğer, başlarındakiler hala yanlışlarında diretirlerse, onlardan ve yanlışlardan yüz çevirerek tek başlarına Hakk'a ve hakikate yönelsinler..

Bu cümleden olarak ,önümüzdeki seçimlerde, milli iradenin yanında yer alsınlar; desteklenmesi sadece siyasi bir parti desteklenmesi sınırını çok aşan, aynı zamanda ittihad-ı İslam ve ümmet davasını sahiplenme manasına gelen AK Parti'yi ödünsüz desteklesinler. Hele dinin ve maneviyatın emansız ve amansız düşmanı bir partiye oy vermek gibi bir yanılgı ve gaflete asla düşmesinler. Çok yönlü esaret ile kuşatılmış olduğu her halinden belli bir insanın hele kendi alanı dışındaki bir husustaki fetva ve çağrısının kesinlikle dinlenilme niteliğinden yoksun olacağını ve öyle de olduğunu bilsinler, kendi vicdanlarının, kendi hür iradelerinin çağrısına kulak versin 


                     (27 Şubat 2014 ,Haber7) 

Paralelcilerin korkunç narkoz planı tutmadı

7 Şubat'ta Başbakan'a, MİT'e ve Cumhurbaşkanı'na kurulan tuzağın perde arkasına ulaşıldı. Ercan Gürses'in haberi Cumhurbaşkanı Gül, Fidan'a iyi niyetle "İfade ver" dedi. 

Normal programda narkozlu olması gerekenBaşbakan aradı, MİT Müsteşarı kurtuldu! Başbakan Erdoğan, "Paralel yapıyı ilk 7Şubat 2012'deki MİT olayında fark ettik" demişti. 

O güne ilişkin yeni detaylara Türkiye Gazetesi ulaştı; Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, Başbakan'ın İstanbul'da ameliyat olacağı saatlerde Müsteşar ile bazı MİT'çileri KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırdı. Fidan, önce Başbakan'ı, ulaşamayınca Cumhurbaşkanı'nı aradı. Ameliyat saati değişti narkoz planı bozuldu! MİT Müsteşarı Hakan Fidan, savcıdan davet telefonu alınca 

Başbakan'ı aradı. Erdoğan'a ulaşamayınca Cumhurbaşkanı Gül'le görüştü ve "İfadenizi verin, problem çıkmaz" cevabını aldı.

BAŞBAKAN ERDOĞAN 'GİTME' DEDi

Fidan'ın ifade vereceği saatler, Başbakan'ın ameliyat için narkozlu olduğu zamana denk gelecekti. Ameliyat saati son anda değişti. Fidan'ın telefonuna dönen Erdoğan, "Gitme" dedi. Türk siyaseti için milat kabul edilen günlerden birisi 7 Şubat 2012. Özellikle bugünkü tartışmaları yorumlarken ve paralel devletle ilgili tespitler yaparken, çıkış noktasının 7 Şubat olduğunu bilmek gerekiyor. Şifreleri çözmek iddiasında bulunmak şu an için tam mümkün olmasa da, bazı gerçekleri gözler önüne serip yorumu okurlara bırakmak en doğrusu. Peki o gün ne olmuştu? Sis perdesi sizler için aralandı: 

BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN ÖN GÖRÜSÜ

İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Eski Müsteşar Emre Taner, Eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aradı ve KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırdı. Savcı, Fidan ve arkadaşlarını Oslo'da PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçluyordu. Bundan sonrası daha önemli. Fidan, telefonla 

BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan'ı aradı. Ancak ulaşamadı. Sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü aradı. Cumhurbaşkanı'na durumu anlattı, "önerisini" sordu. Gül, olayda kötü niyet olduğunu düşünmedi ve "Bence ifadenizi verin, bir problem çıkacağını sanmıyorum" dedi. Bu telefonun hemen ardından Başbakan Erdoğan, Hakan Fidan'a cevaben döndü. Fidan, savcının talebinden 

Başbakan'a da söz etti. Erdoğan ise, Fidan'dan kesinlikle ifade vermeye gitmemesini istedi. Buradan Başbakan'ın farklı bir durum sezdiğini yorumlamak mümkün. Daha da açmak gerekirse; Başbakan o gün İstanbul'daydı. Kamuoyu bilmiyordu fakat ameliyat olacaktı. Üstelik bir iddiaya göre; savcının Fidan'ı ifadeye çağırdığı saatler, normal şartlarda Başbakan'ın narkozlu olduğu anlara denk gelecekti. Ancak ne olduysa oldu, ameliyat saati değiştirildi. Gelen bilgiler, ameliyat saatinin değiştirilmesinde güvenlik endişelerinin rol oynadığını ortaya koyuyor. Belki de bu bir şaşırtmacaydı. 

Sonuçta Başbakan'ın belirlenen operasyon saati ileri alındı. Başbakan, saat değişikliği sayesinde Fidan'la görüştü. Bir başka nokta, Başbakan'ın o gün ameliyat olacağını çok az sayıda insanın bilmesiydi. Böylesi gizli bir bilgiye savcının sahip olması normal şartlarda düşünülemezdi. 

JET TALİMAT

Başbakan Erdoğan ile Fidan görüşmesi sonrasına yeniden dönersek karşımıza farklı bir manzara çıkıyor. Erdoğan, Fidan'la bu görüşmesi sonrası ani bir hamle yaptı. AK Parti grubuna hasta yatağından talimat verdi. Hemen bir yasa teklifi hazırlandı. MİT görevlilerinin ifadesinin alınması doğrudan Başbakan'ın iznine bağlanıyordu. Teklif jet hızla yasalaştı. Ve MİT'çiler ifade vermeye gitmedi. Şimdi büyük resme bakalım.

Şayet Başbakan Erdoğan, savcının Hakan Fidan'ı aradığı saatlerde ameliyata alınmış olsaydı; MİT Müsteşarı, Başbakan'la telefonda görüşemese ve Cumhurbaşkanı Gül'ün iyi niyeti doğrultusunda ifadeye gitseydi ne olurdu? Fidan ve diğer MİT mensupları tutuklanır mıydı? 

Böyle bir şey sözkonusu olsaydı, savcının başlattığı KCK soruşturması Başbakan'a kadar uzanacak mıydı? Erdoğan, geçmişte bunu ima etti. 7 Şubat'ın şifresi de, 

Erdoğan'ın ameliyat günü ve saatinin tesadüfen değiştirilmesiyle kırılmış olabilir. Zaman şimdilik bunları ortaya çıkardı. Günler ilerledikçe 7 Şubat'ın sis perdesinin daha da dağılması sözkonusu olabilir. 


Kaynak: Türkiye Gazetesi 21 Şubat 2014 09:17 ,Kanal7 

Fethullah’ın Bedduası 


.........
Bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına, kirlerin öbür tarafta kalmasına meydan vermemek adına bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum, dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin. * Dememiştim, demeden edemedim. O kadar diş gösterildi, o kadar salya atıldı, o kadar kimse tahrik edildi, o kadar o twitterlerde o mel’un düşünceler bir yönüyle vizesiz rahat dolaştı ki, demeden edemedim. Şimdiye kadar demediğimi dedim.
(Bu beddua 20.12.2013 t.li Herkul.Org sitesinden alınmıştır.Konuşmasından bir bölümdür.) 

Fethullah Gülen'in İki Yeni Kasedi Çıktı


Fethullah Gülen’in iki yeni ses kaydı daha internete düştü. Gülen ile günde 3 defa görüşen iş adamı darbe itirafında bulunuyor… Gülen’e ait olduğu iddia edilen 2 yeni ses kaydı dün akşam sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıldı. 

Gülen, ilk ses kaydında isim vermeden Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım’ın, İdris Bal gibi uzaklaşmasını istiyor. İkinci kayıtta ise Cemaat’in, Koç ve Sabancılar ile olan bağı gözler önüne seriliyor. Yayınlanan diğer kayıtlarda ise, Süleyman Müftioğlu olduğu öne sürülen bir kişi, Nisan’a kadar hükümetin düşeceğini ve artık bakanları ve milletvekillerini kendilerinin belirleyeceğini söylüyor.

İŞTE O KAYITLARIN DÖKÜMÜ 

22 Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen telefon görüşmesinde Gülen ile kim olduğu belli olmayan bir müridinin konuşmaları yer alıyor. Konuşmalarda müridi arkadaşlarının rüya gördüğünü ve bu rüyada Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ile Gülen’in il il teşrif buyurduklarını söylüyor. Telefon görüşmesinin detayları şu şekilde: 

Mürid: Bir de Efendimiz tiwitleri ikiye katlayın, sosyal medyada. Öyle buyurmuş, beraber buyurmuşsunuz. Bir de toplu namazlarda bulunmuşsunuz.

Gülen: Siz de öyle yapın inşallah. Ne buyuruyorsa. Mürid: İnşallah hocam. Bir de Burdur Milletvekili çok müspet konuştu. Bunun benzeri durumlarda mahalli il ve ilçelerde il başkanları var, partinin ileri gelenleri var. Mesela; Burdur Milletvekili istifaya gidecek kadar bir duruş sergilese, sergilenmesi istenir mi? Bu gibi durumlarda, tekliflerde...

Gülen: Çok önemli değil esasen. Yani İdris Bal gibi uzaklaşsalar ne olur sanki, milletvekilliğini elinden alacak değiller ya. Zaten onları bir dahaki seçimde aday olarak koymayacaklar. 

Mürid: Bu Ahmet Bey’in, İnan Abi’nin tutumu, davranışı onlardan hiç ses çıkmıyor diyor arkadaşlar. Onlarla ilgili bir şey denir mi, denmez mi? Der misiniz? 

Gülen: Onlarda tam böyle halis. Keşke zaten artık ipler kopmuş... Önemli değil, bundan sonra milletvekilliğini elinden alacak hali yok. 

Mürid: Evet, evet efendim... Bir de Ankara’da 3 bin dernek temsilcisi, 3 bin dershanenin temsilcileri 3 tane büyük dernek, basın toplantısı yaptılar. Bayağı katılım ciddi oldu. Bayağı da ses getirici oldu. Televizyonlarda falan da gösterdiler. Akşam haberlerde bakarsınız o zaman. Diğer dernekler de şey yapsın. Duanız yerine geldi. 

Gülen: Bence pek bize ait bir meseleymiş gibi gösterilmemesi lazım.

BURDUR VEKİLİ İSTİFA ETMİŞTİ

Öte yandan; 22 Kasım 2013 tarihinde gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından AK Parti Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım, 31 Aralık 2013 tarihinde partisinden istifa etmişti. 

İKİNCİ SES KAYDI 

İnternete düşen 27 Kasım 2013 tarihli ses kaydı ise şöyle: Gülen:

Efendim. Mürid: Efendim hürmet ederim. Sabah Mustafa Koç Bey’e gittim, o tesbihi zat-ı aliniz adına verdim. Çok teşekkür etti, çok beğendi, hürmetlerini arz etmemizi istedi. 

Gülen: Çok teşekkür ederim.

Mürid: Dershaneler duruşumuzu anlattık. Kendisi takip etmiş. Son zat-ı alinizin herkül’deki konuşmanızı, Hürriyet’teki özetini, sayfayı falan söyledim ben. Sekreterinden istedi, bunu muhakkak okuyayım dedi. Sonra destekliyorlar efendim. Tanzanya ve Kenya’ya gideceğiz yardımcılarıyla beraber. Bugün de Kenya Devlet Başkanı’nın özel temsilcisi bakan geldi. Yarın sabah sunum yapılacak kendilerine. Çok memnundu, sıcaktı, rahat etti. İftar için verdiğimiz imkandan dolayı da teşekkür ederim dedi. Öbür konuya da önemli değil dedi o iftar esnasında olan. Yakınlaşmamızın bedeli vesair diyorlarmış, onlara gidip, gelip yardımcısı söyledi ama patronları hiç bunları takmıyor dedi. Sıcak ve samimiydi efendim, çok selam söyledi, tekrar hürmetlerini iletmemizi istedi. 

Gülen: Teşekkür ederim. 

Mürid: Orada kaldığınızda ne yapıyorsunuz, nasıl oluyor dedi. Ben biraz anlattım. Böyle kalmak ister gibi bir arzusu vardı. Müsaade ederseniz bu geziden sonra davet etsek misafir etsek? 

Gülen: Olabilir. 

Mürid: Sonra Ali Sabancı Bey geldi efendim. Ali Sabancı Bey’le de uzun konuştuk, meseleleri anlattık. O da kendisi bizzat takip etmiş, bütün yazılanları. Biz biraz daha açıkladık kendisine haklı buluyor. Birileri çıkıp, dur demeli bunlara diyor. Kimse bir şey diyemiyor diyor. Üslup olarak da çok güzel diyor. Onunla da bu Mustafa Bey’lerle döndükten bir hafta sonra onunla Etiyopya, Tanzanya, Kenya’ya gideceğiz. Detaylarını konuştuk. Hürmetlerini arzetmemizi istedi efendim kendisi.

Gülen: Teşekkür ederim. Bu sizin bu toplantınız TUSKON açısından isabetli oldu değil mi, iyi bir açılım oldu sayılır. 

Mürid: Elhamdülillah çok bereketli oldu hocam. Ben onu söyleyecektim. Duanızın bereketi. Gerçekten bütün arkadaşlar çok ciddi iş yaptılar. Bugüne kadar olmadığı kadar grup geldi dedi arkadaşlarımız. 1400’e yakın geldi. Uganda Devlet Başkanı’nın kardeşiyle beraberiz şimdi Nazif Günal Bey’in oğluyla birlikte. Onlarla orada o büyük iş kalmıştı. O da hallolacak. Gülen: Evet. Bu sizin dışınızdaki insanlar, mevcut iktidarında araya sokmak istediği insanlar var mı? 

Mürid: Yok yok efendim biz sistemi ona göre kurduk. Müracaat edenleri ona göre eliyoruz. Sadece böyle ilgilendiğimiz dostlarımız olursa diyalog çerçevesinde onları aldık efendim. Dışarıdan hiç kimseyi almadık. Bir de büyük olanları sisteme yazmadık. Kendimiz dışarıda birebir eşleştirdik onları derneklerle, bölgelerle.

Gülen: Mahrem bir şey söyleyeceğim de Zafer Bey size karşı böyle iyi tutuyor, destekliyor gibi bir tavrı var da, dershanelerin kapatılması mevzuunda “büyük ağa”ya karşı onun yanında. Bunu belli etmeden, münasebetlerimizi yine sıkı tutmakta yarar var. Mürid: Başüstüne efendim.

Gülen: Bütün bütün o tarafa kaymasına meydan vermemek lazım.

Mürid: Başüstüne efendim. Biz uzunca anlattık kendisine çok hürmet ettik. Yani ben buraya gelmem bile bir destektir dedi. O da sanki her iki tarafı da idare ediyor gibi geldi bize efendim. 

Gülen: Evet. Çoğunda şu an o var. Her iki tarafı idare etme. Yazarlarda da var o. 

Mürid: Büyüğümüze dedim Aydın Ünal’ın, Mustafa Varank’ların vesairelerin şu yaptığı hakaretleri siz kabul ediyorsanız ben hiç bir şey söylemeyeceğim. Bugün bir de Ferit Bey’in oraya gittim. Hüsnü Şahenk Bey’le, Akan Bey’le görüştüm. Biraz rahatsızlanmış, evde istirahat ediyormuş. Okul ile alakalı şeyi tamamladılar, isim koymayalım dediler ama açılışına gidelim biz de görelim dediler. 

NİSAN'A KADAR HÜKÜMET DÜŞER!

Sosyal paylaşım sitelerine düşen ve Süleyman Hamit Müftioğlu’na ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarında da, cemaatin hükümeti Nisan ayına kadar düşürmeyi ve ardından milletvekilleri ile bakanları belirlemeyi planladığı yer alıyor. Öte yandan, yine sosyal paylaşım sitelerine düşen ve Süleyman Hamit Müftioğlu’na ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarında ise, cemaatin hükümeti Nisan ayına kadar düşürmeyi planladığı ve ardından milletvekilleri ile bakanları paralel yapının belirleyeceği iddiası yer alıyor. 

“BAKANI, MİLLETVEKİLİNİ BİZ KOYACAĞIZ”

Kayıtların birinde, Süleyman Müftioğlu olduğu iddia edilen kişi gelişmeleri şöyle yorumluyor: “Orhan: Türkiye’de olanları biliyor musun? Yangın yeri... Süleyman: Hepsini biliyoruz. Daha bunlar iyi günleri Orhan, daha bunlara neler olacak... Ben bir şey söyleyeyim Orhan, Nisan’dan sonra, bakanı biz koyacağız, milletvekilini biz koyacağız, senaryoyu biz yazacağız. Unutma Orhan... (...) Orhan: Ali Ağaoğlu’ndan şeye kadar, Taşyapı’nın sahibi neydi, Emrullah’a kadar Süleyman: Abi kimler gelecek daha, bunun arkasından var ya... Orhan: Yedi sekiz kişi daha aranıyormuş, büyük bir ihtimal de şey var herhalde, bu Fettah mettah da var herhalde... Süleyman: Valla ben onu bilemem ama bildiğim bir şey var, bu iş Ergenekon gibi uzuyor, uzuyor, seçime kadar uzayacak ve seçime kadar bütün hükümeti, kabineyi yıkacak.

“AK PARTİ’DEN 78 MİLLETVEKİLİ AYRILACAK”

Bir başka görüşme kaydında, yine Süleyman Müftioğlu olduğu iddia edilen kişi, “Genç Parti vardı ya, onu aldılar, işte onu o içi düzenlendi müzenlendi, bayramdan sonra yani ayın 25’i 26’sında bunun resmi müracaatı yapılacak. Bununla beraber şu anda 78 tane milletvekili 
AK Parti’den ayrılıp buraya girmeye şu anda hazır” 

“KOORDİNASYON TAMAM” 

Yine aynı kayıtlarda, Müfütoğlu olduğu öne sürülen kişi, “Dolayısıyla şu anda Türkiye’de bir erken seçim gözüküyor. Şimdi erken seçim gözüküyor ne demek abi, benim bu konuda yaptığım şey şu, buradaki kişiyle, isim vermeden söylüyorum, o kişiyle benim bağlantılı olduğum cemiyetler var ya cemaatler, biliyorsun onların kim olduğunu,onların arasındaki bütün koordinasyonu sağlamış durumdayım. Her şey yerli yerine oturmuş durumda şu an” ifadelerini kullanıyor. 

“BAKAN’A KÜFÜR” 

Konuşmanın bir yerinde, Müftüoğlu olduğu öne sürülen kişinin, “Şimdi o bir de bayramda buraya, Dışişleri Bakanı buraya geliyor bayramda o... çocuğu tamam mı” dediği duyuluyor. 

“BAĞLANTI BELLİ OLMASIN DİYE AKTARMALI ZİYARET” 

Kayıtta yer alan kişi, ziyaretlerini gizli tutmak maksadıyla gidecekleri yere direk değil de aktarmalı olarak gittiklerini anlatarak, “Şöyle bir mesaj geldi bana, rica ettiler, gelebilirler mi diye, birisiyle beraber, hatta gelirken not verdiler, direk gelmesin diye... Bir noktada yer değişip, onun üzerine İsviçre’ye gittik, orada bir gece kaldık, oradan bir daha geçtik. Türkiye çıkışında New York veya Washington diye bilet almadık. Yahu Servet, Başbakan, yani bunu acayip takip ediyorlar kim ne diyor diye, onun için, abi Türkiye’den çıkışını bile öyle aldık” diyor. 

“VEKİL OLMAM”

Milletvekilliğiyle ilgili olduğu sanılan bir kayıtta ise, iki kişi arasında şu konuşma geçiyor: “Süleyman: Bir de benim öbür taraf var ya, yani... Servet: Anladım, ondan dolayı da olmaz... Süleyman: Abi şimdi yanlış anlama, olursa ib... biri bir şey der, yani ne demek istediğimi anladın mı? Servet: Anladım.. Süleyman: Yani bak ben ondan vazgeçemem... Geçmem... (...) Süleyman: Ama şunu söyleyeyim Seıvet, yani 5-6 kişiyi var ya ben milletvekilliği için, inan, yanlış anlama, Allah büyük söyletmesin, taşı koysam ya da tuzluğu koysam ben onu yaptırırım...” 
               Akit/31.01.2014 Habervaktim

Fethullah Gülen'den Erdoğan'a Şok İtiraf! 


Gülen Cemaati'nde 40 yıl hizmet veren, Gazeteciler Yazarlar Vakfı kurucularından ve eski başkanı Latif Erdoğan, katıldığı bir televizyon proğramında Fethullah Gülen ile ilgili çok çarpıcı bir açıklamada bulundu. 

Gülen'in hayatını anlattığı 'Küçük Dünyam'ın da yazarı olan Latif Erdoğan, Gülen'in kendisine Altunizade'de '15 senedir seni dinletiyorum. Hakkını helal et' dediğini belirterek,''Cemaatin önde gelen insanısın, senin sözlerin hepimizi bağlar' ben de güldüm. 'Kendimi daha güvenli hissediyorum' dedim. 

Problem etmedim. Sadece beni değil, Hocaefendi'nin herkesi dinletmesi o kadar malumun ilanı ki. Bunlara delil aramaya gerek yok. Binlerce defa, yüzlerce defa topluma demiştir, 'Has dairede bile olsa, 

Genelkurmay'daki görüşmeler daha Cumhurbaşkanı'nın imzası atılmadan önüme geliyor' demiştir. Meseleye artık yok ya demek... Çiller Başbakan, ona dosya veriyor. 

Aylarca sonra olacak hadiseyi verdiğini kendi söylüyor. Hocaefendi bilgi kaynağı olduğunu saklamıyor ki. Bu bilgiler ilerde senin ne işine yarayacak diyen bir gücün olmadığını gösteriyor. 

Yarın bir gün devlet benden bunun hesabını sorar diyen biri bunu yapar mı? Hocaefendi bu işe inandırılmış. Buradan giden bilgiler, ona aktarılan bilgiler öyle aktarılmış ki 'Hiç kimse direnemez. AK Parti de bizim aslında bir iki kişi var. O gidince biter' stratejisi kuruluyor." dedi. 
      09 Mart 2014 Pazar 13:51/habervaktim 

Fethullah’ın Kur’an’ı Fırlatması

Elif ÇAKIR 12.03.2014’te Stardaki yazısıdır.

Sadece sizi değil... Sadece bizi değil... Sadece onları da değil... Meğer bizim din âlimi görünümlü ‘big brother’, en yakınındakileri bile dinlemiş; kontrolde tutmak amaçlı. Sadece sen değil... Sadece ben de değil... Sadece bizler değiliz ‘tehdit’ unsuru olan... Meğer bizim ‘Allah dostu veli’, PR’lı ‘Hocaefendi’ kendisinden gayrisine güvenmeyip kırk yıllık sırdaşı, çocukluğundan beri en yakınındaki isim, hatta kara kutusu olan Latif Erdoğan’ı dahi dinlemiş, dinletebilmiş. 

 Günlerdir şaşkınlık içinde “hepimizi dinlemişler” diye haykırıyoruz. Latif Erdoğan’da A Haber’de katıldığı Deşifre programında mealen dedi ki: “Niye şaşırıyorsunuz arkadaş... Hocaefendi cemaatin önde gelen ismi olduğum ve söylediğim sözler kendisini de bağlayacağı gerekçesiyle 15 yıl boyunca beni de dinletmiş!” 

Dikkatinizi çekti mi sizin de? Gülen’in, Latif Erdoğan’a “Denetim amaçlı seni dinletiyorum Latif!” dediği yer neresi? Altunizade! Peki, Gülen kaç yıldır Pensilvanya’da? 

Gülen kaç yılında buluşmuş olabilir Latif Erdoğan’la Altunizade’ki ofisinde? 1990 mı? 1995 mi? 1999 mu? İstediğiniz yıldan geriye 15 yılı sardırın... Ve hesaplayın bakalım Gülen’in kaç yıldır derin kulak olduğunu... Fethullah Gülen din adamı mıdır, devletin daha derininde bir istihbaratçı mıdır?

Karşımızda yıllarca bizlere ‘din adamı’ diye sunulan, ancak o sunumun gerisinde ‘Genelkurmay’daki görüşmeler Cumhurbaşkanı’na dahi gitmeden masasına giden’ bir adam var... 

Sahiden de kim bu adam? Kimdir Fethullah Gülen? CIA ajanı mıdır, değil midir bilmiyorum ancak bir istihbarat bağlantısı olduğu muhakkak. Ve hala Allah dostlarından, alimlerden örneklerle, mukayeselerle Fethullah Gülen’in asıl kimliği gizlenmeye çalışılıyor.

Fethullah Gülen’e ilişkin Kadir Mısıroğlu’nun ‘Dünden bugüne: Tahrifat Hareketleri’ isimli kitabının üçüncü cildinde oldukça önemli bir bölüm var... 325. sayfada, 1969 ve 73 yılları arasında Adalet Partmokratik Parti’den Mersin ve Samsun milletvekilliği de yapan emekli vaiz Hilmi Türkmen’den bir hatıra aktarıyor Mısıroğlu... 

Merhum Türkmen, Kadir Mısıroğlu’na diyor ki: ‘Sen bir de benden dinle Fethullah Gülen’i!” *** Ve anlatıyor... 

“İskenderun’da askerlik yaparken ben de orada vaizdim. Bir gün benim de bulunduğum camide vaaza çıktı ve orada millete Kuran-ı Kerim’in kıymetini bilmedikleri yolunda nasihatte bulunurken o mukaddes kitabı ‘Siz işte böyle yaptınız!..’ diyerek kürsüden atmış, (bu vaka daha sonra Salihli’de de cereyan etmiştir) ve cemaat arasında büyük bir galeyan meydana gelmişti.

Milleti zorla yatıştırdım. Fethullah’ı alıp evime götürdüm. Genç ve tecrübesiz olduğunu düşünerek nasihatlerde bulundum kendisine. Aradan yıllar geçti. Yıl 1965 veya 66 idi. Gayet perişan bir vaziyette bana geldi. 

İstanbul’daki arkadaşlarının kendisini beş parasız sokağa attıklarını söyledi ve benden iş istedi. İskenderun’daki vak’a dolayısıyla ihtiyatlı davrandım ve Müftü’ye müracaatla o sırada izinli olan bir vaizin yerine vazifelendirmesini teminle bir deneme yapmak istedim. 

Bir gün vaaz verirken düşüp bayıldı kürsüde. Hastaneye kaldırdık. Doktorlar depresyon geçirdiğini söyleyerek O’nu Manisa Akıl Hastanesi’ne sevkettiler. Bir iki ay burada yatıp çıktıktan sonra yine yardım istedi. İzmir’in Kestane Pazarı’ndaki Kuran-ı Kerim Kursu’nun idarecilerini tanıyordum. Manisa’da adı ‘deli hoca’ya çıkar endişesiyle, arkadaşlarla görüşerek oraya yerleştirdim. Beş on gün sonra halini hatırını sormak için yanına uğradığımda, baş başa bir kimseyle fiskos ettiğine rastgeldim. Konuştuğu adam, beni görünce yaydan çıkmış ok gibi fırlayıp kaçtı. 

Kendisine ‘Bu kimdir?” diye sorduğumda ‘Bir talebe velisi!” diye cevap verdi. Bu söz doğru değildi. Konuştuğu o adam, bu karşılaşmadan 5-6 ay evvel bana gelmiş ve MİT’çi hüviyetini gösterdikten sonra, benimle açıkça bir mesele konuşmak istediğini söylemişti. Mesele şuydu:

‘Bizim teşkilat (MİT) Müslümanların Mustafa Kemal Paşa’ya menfi bir tavır almasından rahatsız. İstiyoruz ki bu münaferatı giderelim. Sen, Süleymancı Cemaati içinde söz sahibi birisin. Sen bizimle çalış bizden ne istersen iste... 

Diyanet İşleri Başkanı yapalım seni!’ Kendisine yanlış kapıda olduğunu söylemiştim. Şimdi anlıyordum ki, buldukları adam Fethullah Gülen’di. İşi takip ettim o günden sonra. MİT güdümlü olarak nasıl nafiz bir mevkiye getirildiğine safha safha şahit oldum.” 


 Kadir Mısıroğlu’nun kitabından özetle anlattığım bu anekdot belki bugünleri anlamak açısından faydalı olur. Fethullah Gülen hala kapalı bir kutu. Sorulması gereken pek çok soru var. 

1962-71 arasında MİT Müsteşarlığı yapan Korgeneral Fuat Doğu’yla ili

kisi, Ulaştırma Bakanlığı da yapan CHP eski Genel Sekreteri Kasım Gülek bağlantılarının irdelenmesi gerekiyor. 

17 Aralık tarihi Fethullah Gülen için bir milattır. 17 Aralıkta giriştiği operasyon kendi “yüzüne” yaptığı bir operasyona dönüştü. Operasyonla maskesi düştü... Latif Erdoğan bir giriş yaptı sadece. Emin olun anlattıkları sadece bir kısmı... Ne dersin Ekrem Dumanlı? Şimdiden çok şaşırmayalım, daha çok şey var duyduğumuzda şaşıracağımız değil mi? 

Erdoğan ile ilgili kan donduran açıklama


Enerji Bakanı Taner Yıldız, katıldığı bir televizyon programında Başbakan ile ilgili çok korkunç bir duyumunu aktardı. 

Erdoğan ile ilgili kan donduran açıklama Haberinin Videosu NTV yayınında Mehmet Barlas'a konuk olan EnerjiBakanı Taner Yıldız, 17 Aralık operasyonu ve sonrasında yaşananları değerlendirdi. Yıldız, açıklamalarının bir yerinde oldukça çarpıcı bir duyuma yer verdi. 

"UZUN ADAMIN ÖLMESİNİ ÜÇ YILDAN BERİ BEKLİYORUZ! AMA HALA ÖLMEDİ" 

Taner Yıldız şöyle konuştu: Ortada bir sıkıntı var. Biz kardeşiz. Kardeşe beddua edilmez, dua edilir. Ne oldu? Orada ne oldu? Birşey oldu yani. Eğer mesele dershaneler olsaydı, bazı arkadaşların -önemli kısmını tenzihen söylüyorum,"Uzun adamın ölümünü üç yıldan beri istiyoruz. Ama hala ölmedi" denmezdi. Ben bunu duyduğumda dondum kaldım. Mehmet Barlas: Yani Başbakan'ı ima ediyorlar. Taner Yıldız: Evet. Sizin o "Uzun adam" dediğiniz gecesini gündüzüne katıp çalışıyor. 

          (11 Şubat 2014 00:29 / Kanal 7.Com)

Erdoğan bunu yapsaydı AK Parti çökmüştü 

17 Aralık operasyonunun ardından paralel yapıyı hedef alan Başbakan Erdoğan'ın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya çıktı. 34 yıldan sonra Türkiye'nin erken yapılmayan ilk genel seçimi olarak tarihe geçen 2011 genel seçimleriyle ilgili olarak ortaya atılan iddia gündem belirleyeceğe benziyor.

7 Şubat 2012'deki MİT olayı, 2013 yılında patlak veren Gezi olayları ve son olarak da 17 Aralık operasyonuyla iyice gün yüzüne çıkan paralel yapı ile AK Parti arasındaki savaş tüm şiddetiyle devam ederken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hamlesi olabilecek bir yıkımın da önüne geçti. 

CEMAATİN 120 VEKİL İSTEĞİNE BAŞBAKAN'DAN 'RET' 

Kulislerde dönen son iddiaya göre; 2011 genel seçimlerinden önce Fethullah Gülen'in, Başbakan Erdoğan'dan 80-100 ismin milletvekili olmasını istedi. Ancak siyasi olarak bu tür pazarlıklarda asla taviz vermeyen Başbakan Erdoğan, AK Parti içinde'parti içinde paralel parti gibi bir yapılanma'nın olabileceğini ön görerek, dolaylı olarak gelen bu teklifi pazarlık konusu bile yapmadan reddettiği belirtildi. 

ECEVİT'İN BAŞINA GELENLER ERDOĞAN'IN BAŞINA GELECEKTİ

Vatan gazetesi köşe yazarlarından Hüseyin Yayman da 2 Şubat'ta kaleme aldığı köşe yazısında bu iddiayı dile getirmiş ancak Yayman, bu sayının 40-50 olduğunu belirtmişti. Yayman'a göre Erdoğan, o gün listenin tümünü alsaydı ilk krizde parti çatlayacaktı. O isimler istifa edecek ve parti bölünecekti. Ecevit'in başına gelenler, Erdoğan'ın da başına gelecekti. 

BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN ÖNGÖRÜSÜ

Bugünkü tartışmaları ve siyasi dalgalanmayı göz önünde bulundurduğumuzda AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan'ın ne kadar kritik bir karar verdiğini de görmüş oluyoruz. Eğer Başbakan Erdoğan 2011'de gerçekleştiği iddia edilen bu olayda böyle bir karar vermemiş olsaydı, AK Parti bugün çok daha zor durumda kalacaktı. Yani kısaca siyasi bir krizin tohumları çoktan atılmış olacaktı. 

CEMAATE YAKIN İSİMLER AK PARTİ'DEN İSTİFA ETMİŞTİ 

17 Aralık'tan sonra cemaate yakın olan 5 isim AK Parti'den kopmuştu. Bundan sonra da 2 ya da 3 ismin daha AK Parti'den istifa edeceği konuşuluyor. Bildiğiniz üzere Kütahya Milletvekili İdris Bal, Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım,İstanbul Milletvekilleri Hakan Şükür ve Muhammed Çetin ile İzmir Milletvekili İlhan İşbilen istifa etmişti.


             (Ömer.sut@haber7.com/11.02.2014) 

Cemaat Dershanesinde Başörtüsü Yasak

Dini bir cemaat kisvesi altında siyasal örgüt faaliyetleri içerisinde yer almayı kendine şiar edinmiş Gülen Cemaati’nin her gün bir fiyaskosu daha ortaya çıkıyor. 28 Şubat sürecinde başörtüsü için “füruat” çıkışı yapan ve başörtülü kızlara okumaları için başlarını açmalarını salık veren Fethullah Gülen, lideri olduğu cemaate de başörtüsü konusundaki fikirlerini aşılamış görünüyor. 

Cemaatin İzmir Konak’ta bulunan Körfez Dershanesi’nde başörtülü memurların başlarını açmaya zorlandığı, bayan çalışanların da mesai saatleri içinde başlarını açtıkları, mesai bitiminde ise başlarını tekrar örttükleri ortaya çıktı. Dershaneye çocuklarını gönderen veliler ise durumun farkına vardıktan sonra, uygulamaya isyan ederken, dershane yönetimini uyardıklarını, ancak beklenmedik bir karşılık aldıklarını ifade ettiler. 

“BACILARIMIZ NEDEN BAŞLARI AÇIK ÇALIŞIYOR?”

İzmir Konak Kız İmam Hatip Lisesi’nde okuyan kızını, cemaatin adamı olan müdür yardımcısı İbrahim Fırat tarafından yapılan baskı neticesinde Körfez Dershanesi’ne kaydettiren Emrullah K. dershanede örtülü bayanların çalıştırılmadığını görünce şok oldu. Emrullah K. bir hafta sonu kızını almaya gittiğinde dershanenin sekretaryasında çalışan bayanların başlarının açık olduğuna, ancak mesai bitiminde bir odaya girip başlarını örttüklerine ve dershaneden örtülü şekilde ayrıldıklarına şahit oldu. Gördüğü manzara karşısında hemen dershaneye giren ve girişte camekânlı bir bölümde bulunan yetkiliye “Bu bacılarımız açıktı, çıkarken hepsi kapandılar, neden burada açık çalışıyorlar? Bu kendilerinin mi yoksa idarenin mi tasarrufu?” diye soran Emrullah K, yaşadıklarını anlattı. 

“DERSHANE YÖNETİMİ BAŞÖRTÜSÜNE İZİN VERMİYOR” 

Emrullah K, “Adam, beni sessiz olmam konusunda ikaz etti ve durumun idarenin tasarrufu olduğunu söyledi. Ben bunun karşısında şok oldum. Yüksek sesle ‘Yazıklar olsun’ size dedim. ‘Devletin kurumlarında, Meclis’te başörtüsü serbest. Sözde İslami bir cemaatin dershanesisiniz. Hem Allah’ın emrini yasaklıyorsunuz hem de İzmir halkını kandırıyorsunuz. Ben çocuğumu buraya göndermeyeceğim’ diye çıkıştım” dedi. Olaydan sonra kızını dershaneden aldığını ifade eden Emrullah K. “Kızımın zekasını ve başarısını fark eden dershane yine de peşimizi bırakmadı” diye konuştu. Bir gün iş yerine dershane müdürü Ethem Balım’ın geldiğini aktaran Emrullah K, “Bana ‘Gerekirse para verme ama çocuğu tekrar gönder’ dedi. Ben de dedim ki; ‘Hocam sen oranın müdürüsün, sen mi yasakladın oradaki kızların başörtü kullanmalarını?’ O da bana; ‘Ben de çok ıstırap çekiyorum ama bizim Ege Bölgesi yönetim kurulu abilerimiz var. Bu onların kararı. Ben de bir şey yapamam’ dedi. Ben bütün ısrarlarına rağmen kabul etmedim, ‘Oradan gelecek eğitimden hayır gelmez’ dedim” ifadelerini kullandı. 

"SANA NE MİLLETİN BAŞÖRTÜSÜNDEN, SEN EĞİTİMİNE BAK!"

Bir arkadaşı vasıtası ile, dershanede çalışan kızların başörtüsü sorununu çözmesi için İzmir Karabağlar Bölge İmamı olarak adlandırılan Sadık Aytekin’e ulaştığını kaydeden Emrullah K, “Olaydan kendisine bahsettim, bana ‘Kardeşim sana ne milletin başörtüsünden, sen çocuğun nasıl eğitim alıyor ona bak’ diye cevap verdi” dedi. 

DERSHANE YÖNETİMİ TEHDİT ETTİ

Aldığı cevap karşısında neye uğradığını şaşıran Emrullah K. dershanede çalışan bayanların hem açık hem de örtülü haldeki fotoğraflarını çektiğini, dershane müdürü Ethem Balım’ın ise güvenlik kamerasından kendisini gördüğünü ifade ederek “Dershane müdürü bizi güvenlik kamerasından görmüş, ertesi gün yanında bir avukat ile işyerime geldi. Beni tehdit etti. Fotoğrafları basına verdiğim takdirde hakkımda hukuki işlem başlatacaklarını söyledi” diye konuştu.


(Yeni Akit09 Mart 2014 Pazar 10:29/habervaktim) , 

Badıllı’dan Çarpıcı Gülen Yorumu

Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Abdulkadir Badıllı Hocaefendi,Gülen’in neden Amerika’da yaşadığına yönelik Mehmet Özen'in sorularına verdi. Bedduanın kendilerine döndüğünü belirten Abdulkadir Badıllı, 

Gülen’in neden Amerika’da yaşadığına yönelik sorumuza şu cevabı verdi:

“Tahmin ediyorum; CIA onu bırakmıyor, kullanıyor. İsmini hatırlamıyorum ama bir istihbaratçıya; ‘CIA bizi kullanıyor, biz de onları kullanıyoruz’ demişti. Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Abdulkadir Badıllı 

Hocaefendi, Müslümanlarla lânetleşme olmayacağını belirterek, Fethullah Gülen’in bedduasının kendilerine döndüğünü söyledi. Abdulkadir Badıllı’nın sorularımıza verdiği cevaplar şöyle: 

- Üstadın talebesi olmak demek bir nevi onun izinden gitmek demektir. Üstad, memleket dertleri ile uğraşmış bir insan... Fakat Fethullah Gülen yıllardır Amerika’da. 

Sizce neden dönmüyor?

- Bu anlamda birçok görüş var. Kimi diyor ki; Amerika’nın, CIA’sı ile birleşerek beraber hareket ettiğinden dönmüyor. Türkiye’de birkaç sıkıntısı vardı. Mesela birkaç mahkemesi vardı. Beraat etti. Askerler kendisini arıyordu. O askerler şimdi tutuklandı, hapiste. Şimdi niçin gelmiyor; ben de bilmiyorum. Tahmin ediyorum; CIA onu bırakmıyor, kullanıyor. Mesela Mavi Marmara Gemisi için “Yanlış bir hareketti” yorumu yaptı. Madem büyük bir alimsin, dahi bir siyasi isen, neden daha gemi yola çıkmadan böyle bir uyarı yapmadın? İsmini hatırlamıyorum ama bir istihbaratçıya şöyle demişti: ‘CIA bizi kullanıyor, biz de onları kullanıyoruz...’ 

- Fethullah Gülen’in Vatikan’a, ABD’ye, Papa’ya karşı hoşgörülü davranırken; Müslümanlara karşı mesafali davranışını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

- Birkaç yıl önce Amerika’da İslâm aleminin fiilen varlığı söz konusu olmadığına dair bir beyanat verdi. Ona göre Hıristiyanlar vardır. Hıristiyanlar niçin vardır? Çünkü zengindir, silahı vardır. Bu nedenle de zayıf olan İslâm alemi ile işbirliği yapmak yerine, Amerika ve İsrail ile işbirliği yapıyor. Ben de buna şaşırıyorum. - 

Bediüzzaman’a göre siyasete nasıl bakılmalıdır? - 

Üstadın siyasete karıştım dediği ve bu anlamda makaleler yazması, nutuklar okumasından ileri gelen bir siyaset anlamıdır. Fakat kendisinin bir reis, bir parti başkanı olma durumu yoktur, istememiştir. Sadece İslâmiyeti, Kur’an’ı siyasilere karşı müdafa etmek ve anlatmak üzere birtakım çalışmaları olmuştur. Biz Risale-i Nur talebeleri siyasete uzaktan bakarız. Seçim zamanı geldiğinde hangi parti memlekete faydalı olacaksa oyumuzu ona veririz. Onların iç işlerine karışmayız. Üstad Hazretleri; “Eğer bir partinin bize az bir faydası varsa, onların aleyhinde bulunmayalım” diyor. En son dersinde söylemişti bunu. Üstad “Siyaseti tamamen bırakın” demiyor. Hatta bazıları kendi şahsı adına siyasete de girebilir. Ama bütün Nur Cemaati adına bir siyaset olmaz, diyor.

‘MEVCUT HÜKÜMETİ YALVARTMAK İSTİYOR’

- Fethullah Gülen’in bu kadar siyasete müdahale etmesini ve devletin birçok kademesine adam yerleştirme gayretini nasıl yorumlamak gerekiyor?

- Kafasında bir niyeti var. Türkiye’de olduğu dönemde öğrencilerine İslâmî yaşamdan taviz verilme noktasında söylemleri olmuştur. Bunun sebebi, devlet dairelerine yerleşebilmek içindir. Bunun gayesi de ileride bir inkılap yapmak ve bugün olduğu gibi, hükümeti ele geçirmeye çalışmak. Başka bir şey değil bana göre. Kendisi başka bir şekilde izah etse de, bunlar makbul değildir. 

Fethullah Gülen, mevcut hükümeti yalvarttırmak istiyor. - Bediüzzaman Hazretleri’nin CHP’ye bakışı nasıldı? - Mesuliyeti % 5’ine vermiştir. Yani hepsi dinden çıkmıştır, demiyordu. Tabanındaki saf niyetli halk kitlesinin mesul olmadığını söylerdi. 

‘MENFİ DOLAPLARI ÇEVİREN FESAT KOMİTESİDİR’ 

- Gülen’in arkasından giden birçok samimi insan var. Onlara özeleştiri yapmak manasında ne söylenebilir? - 

Bu grup içinde esnaftan, halktan birçok samimi insan var. Bu insanlar Risalelere karşı da samimidirler. Bizi ziyarete gelen, dinlemeye gelen birçok insan var. Fakat bu işin içine bir fesat komitesi girmiş. Bu menfi dolapları çeviren, o komitedir. Yoksa geri kalan samimi insanlar mesul değiller. Bilmiyorlar çünkü. Eğer Fethullah Gülen, Üstadın yolundan gitmiş olsaydı; şimdiki cemaati de sağlam bir cemaat olurdu. Bir kalabalık var, para var, okulları da var. Kendileri buna çok güveniyor.

- Fethullah Gülen’in CHP ile Koç’la Amerika İsrail bağlamında çok sıcak ilişkileri olduğunu biliyoruz. Bunu nasıl yorumlamak gerekir? Yurtdışında açılan okullar için bir Müslüman şahsiyetin bu anlamda bir işbirliği yapması doğru mudur? - İşin içinde bir gizem var. Suudi Arabistan, Suriye gibi birkaç yer dışında her yerde okul açmıştır. Abdullah abi (Abdullah Yeğin) diyor ki; 

Yahudiler ne derse, o da onu yapıyor. Amerika ile İsrail ile özdeşleşmiş olması çok gariptir. Bu durumu çok şüphe veriyor. Gülen’in bir din alimi iken çirkef siyasetler içine girmesi çok gariptir. Niyeti iyi olabilir. Ama fiiliyatı iyi görünmüyor. 

- Bugüne kadar Gülen Grubu her anlamda Başbakan Erdoğan’ı destekliyordu. Bir anda ne oldu da tam tersi bir tutum içine girdiler? Yayın organlarını takip ediyor musunuz, bu yayınlarındaki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bazen haberlerini izliyordum. Dershane meselesinden sonra aleyhte konuşmaya başladılar. Televizyonlarıyla, yayınlarıyla, gazeteleriyle, dergileriyle hükümetin üzerine hücum ettiler. Çünkü dershaneler kapatılınca kendilerinin suyu kesilecek. Mesela gazetelerinin bu kadar tirajının fazla olması talebeleri abone etmeleri ve buna mecbur bırakmalarıdır. Kendilerinin öyle fazla oyları yok ve çok tesirleri olmayacak. Çevremde gözlemlediğim kadarıyla insanlar da cemaatten çekiliyor. 

‘SİYASİ BİR CEMİYET GİBİ OLDULAR’ 

- Gülen hareketi bir kimlik hareketi midir? Türkiye’de ılımlı bir Müslüman oluşturmaya mı çalışıyorlar? Bir cemaat midir, hizmet hareketi midir, cemiyet midir? - Bunlar başlangıçta iyi idiler. Siyasi bir cemiyet gibi oldular. Bilahere. Böyle bir cemiyet şekline dönüşmeleri daha çok Risale-i Nur’dan uzaklaşmaları demektir. Zaten Risale-i Nurla fazla bir alakaları kalmamıştır. Sadece Nurdan birkaç kelimeyi kullanıyorlar. 

‘AKİT YİĞİTÇE HAREKET EDEN BİR GAZETEDİR’ 

- Akit gazetesini takip ediyor musunuz? Nasıl buluyorsunuz yayıncılığını? 

- Akit, yiğitçe hareket eden bir gazetedir. Arada sırada takip ediyorum. - Fethullah Gülen’e bir mesajınız var mı? 

- Fethullah Gülen, son vaziyetleri ile birilerinden emir alan bir insan konumundadır. Kendi iradesi ile hareket etmiyor. Bu davranışlarından mesuldur. Eğer alimse, mertse, yiğitse gelsin memleketinde yaşasın ve bu topraklarda vefat etsin. Onu orada bağlayan bir kuvvet var ve o kuvvete boyun eğmiş. Kendi iradesini CIA’ya kaptırmıştır sanki!.. Benim son olarak Fethullah Gülen’den isteğim Risale-i Nurları artık tahrif etmesinler. Onun lisanı Kur’anî bir lisandır. Değiştirmeyi, yani tahrifi devam ettirirlerse çok tokat yiyecekler. Risale-i Nuru seviyorsanız kendisini okuyun, sevmiyorsanız uğraşmayın. 


               (Yeni Akit/Habervaktim 21.02.2014) 

Akit’ten Bomba Cemaat Haberi

Başbakan Erdoğan’ın “Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin” çağrısında bulunduğu Cemaat okullarıyla ilgili Akit’ten bomba bir haber

 Akit’ten Salim Kurşun’ın haberine göre, Başbakan Erdoğan’ın “Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin” çağrısında bulunduğu paralelcilerin okullarında Siyonistlerle büyük aşk yaşandığı, Türkiye’den ve dünyanın dört bir köşesinden Amerika’daki ‘Cemaat’ okullarına götürülen Müslüman öğrencilerin Siyonist organizasyonlar için çalıştırıldıkları ortaya çıktı. 

‘CEMAAT’ ISRAEL’E ‘ŞALOM’ DEDİ… 

‘Cemaat’in New York - Brooklyn’daki ‘Amity (dostluk)’ okulunda okuyan öğrenciler Yahudi yardım kuruluşlarının üniformaları giydirilerek Siyonizm için çalıştırılıyor. Öğrenciler ayrıca kilise mi havra mı olduğu anlaşılamayan ne idüğü belirsiz ‘tapınaklara’ da götürülerek ‘barış’ şarkıları dinlettirilmiş. ‘Cemaat’ okulunun duvarlarında da ‘Şalom (selam) Israel’ yazılı afişler dikkat çekiyor.

FBİ İLE NOEL KUTLAMASI…

Başka görüntülerden Müslüman öğrencilerin FBI ajanları ile birlikte Noel kutlamaları gerçekleştirdikleri de anlaşılıyor.

UJA’NIN AMACI ‘İSRAİL’E DESTEK’ 

İşte ‘Cemaat’ okulu öğrencilerinin hizmet ettirildiği UJA Federasyonu… 1917, 1939 ve 1986 yıllarında kurulan Yahudi kuruluşlarının birleşmesi ile oluşturulan Birleşik Yahudi Federasyonu (UJA) New York’daki Yahudi varlığını güçlendirme ve İsrail’e destek sunma hedefi ile çalışmakta. Yıllık 200 milyon doların üzerinde bir bütçe ile çalışan UJA, hedeflerini şöyle sıralıyor: ‘Yahudi kimliğini ve yenilenmesini teşvik’, ‘Dünya çapında Yahudi halkı arasındaki bağlantıları güçlendirmek’, ‘Engelli ve özel ihtiyaçları olan Yahudiler için bakım desteği’, ‘İsrail halkına destek’… 


                           (Akit/04.03.2014) 

Ahmet Keleş: Fethullah Gülen asla tövbe etmez!

25 yıl Gülen Cemaati içerisinde hizmette bulunmuş olan Prof. Dr. Ahmet Keleş'ten, Gülen için çok çarpıcı açıklamalar. 

A Haber'de yayınlanan Deşifre programına katılan Keleş seçim sonrası cemaati ve Fethullah Gülen'i değerlendirdi. Keleş, Gülen'in bir pişmanlık içinde asla olmadığını söyledi. Keleş "Fethullah Hoca tövbe etmez. Çünkü onu vakılan bu haliyeti ruhiyetidir. Bu zat meşruiyetini kendinden alıyor. Sınırları kendisi koyar. Onun için siz sınır koyamazsınız" dedi. 

GÜLEN, İSLAM DIŞI REFERANSLAR KULLANIR

Prof. Dr. Ahmet Keleş, Gülen yapısının örgütten ileri bir yapılanma olduğunu kaydetti. Keleş "Fethullah Gülen'in kullandığı referanslardan sadece biridir İslam. Çünkü tabanı Müslümanlardır. Gülen çok farklı referanslar kullanır" diye konuştu. Keleş, Gülen yapılanmasının örgüt çete yapılanmasından daha derin ve tehlikeli olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Ahmet Keleş'in konuşmasından satır başları... 

- Milletimizin seçimlerde göstermiş olduğu sağduyuya, ülkenin başbakanına sahip çıkan herkese teşekkür ediyorum. Bu çok önemli bir mesajdı. Bu ülkenin öyle kolay kolay yıkılamayacağını göstermiş oldu. - Cemaatin üzerinden kirli mesaj yayanlar halkın verdiği tepkiden sonra şimdi yeni hamleler hazırlıyorlar. 

- Bu taban isterse Fethullah Gülen'in kendi kulağını kendine çektirir. Bu ülke hala nasıl bir tehlikede olduğunu bilmiyor. - Fethullah Hoca hata ettim demez asla pişman olmaz asla tövbe etmez. - Fethulah Gülen'in referansı İslam değildir. Bir çok araç kullanıyor. Bunlardan biri İslamdır. - O meşrutiyetini kendisinden alıyor. - Türkiye tarihinin en büyük tehlikesiyle karşı karşıyadır. - Siz çete ve örgüt derken sorunu küçültüyorsunuz. - Bunlar incirin çekirdeği bile değil. Bu millet uyanıyor. Sadece sınır boylarından değil evlerinden sokaklarından tüm birimlerinden işgal ediliyor. İçerden ele geçirildiğinden bahsediyorsunuz. Okullardan, üniversitelerden, dışişlerinden, ordudan ele geçirildiğinden bahsediyorsunuz. - Ben bu ülkede başımı yastığa koyduğumda nasıl uyanıcağımızdan endişe ediyorum. Tehlike hiç geçmedi. Hatta biz problemlerle ilgili doğru adımlar atamazsak bu tehlike daha da büyüyebilir. - Hukuki süreç başlatılmalıdır.

Cemaatin üst operasyon kadrosu bir daha operasyon yapamayacak şekilde bitirilmelidir. Bu el kırılmalıdır, kelepçelenmesi gerekir. Bu elin tabanı kullanması engellenmelidir. - Benim abimi konuşturarak beni itibarsızlaştırmak istiyorlar. Benim abim konuşamaz. Abimin konuştukları onun sözleri olamaz. Sıkıştırıyor, onaylatıyorlar. - Ben Ahmet Keleş'im. Sözleri olan bana söylesin. Bana söyleyeceği sözü olana hazırım. 
              (05.04.2014 01:14/Sabah gazetesi) 


Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin