Eshâb-i kiRÂM



Yüklə 4,48 Mb.
səhifə32/41
tarix25.07.2018
ölçüsü4,48 Mb.
#57938
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   41

-313-

lûb olup, doğu Pâkistân elinden gidince, habs edildi. 1947 de, şî’î bir Pâkistân devletinin kurulması, Hindistânda milyonlarca Ehl-i sünnetin ölümüne sebeb oldu. İstanbulda, İhlâs Vakfının müessisi, 1391 [m. 1971] sonunda Hind ve Pâkistân seyâhatinde (Panipüt) şehrinde kapısı kilitli bir Kur’ân mektebi görüp, niçin kapalı olduğunu sorunca, 1947 den beri kapalıdır. Bütün talebeyi ve şehrdeki binlerle müslimânın hepsini [m. 1947] de hindûlar öldürdü. Bir Ehl-i sünnet sağ kalmadı. Biz sonradan buraya geldik demişlerdir.

Seyyid Abdülhakîm Efendi buyurdu ki, (İslâmın büyük düşmanı İngilizlerdir. İslâmiyyeti bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslimânlar da bunlara düşmân olur. Fekat, bu ağaç birgün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder. Besler. Müslimânlar da onu sever. Fe-kat gece, kimse anlamadan köküne zehr sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir dahâ süremez. Vah vah çok üzüldüm, diyerek müslimânları aldatır. İngilizin, islâma böyle zehr salması demek, para, mevkı’ ve kadın gibi nefsânî arzûlar karşılığında satın aldığı yerli münâfıkların, soysuzların elleri ile, islâm âlimlerini, islâm bilgilerini ortadan kaldırmasıdır). 12, 345.

44 - BÂKÎ BİLLAH: Muhammed Bâkî billah, Hindistânın büyük velîsi idi. 971 de tevellüd, 1013 [m. 1604] de vefât etdi. Dehlîdedir. Zühd ve takvâsı ve kerâmetleri meşhûrdur. Kâbilden Semerkanda gelip ilm tahsîl etdi. Orada Emkenk kasabasında, Hâcegî Emkengî Ahmed Kâşânîden feyz alarak, tesavvufda kemâle gel-di. Kur’ân-ı kerîmi her gece iki kerre hatm ederdi. (Hadarât-ülkuds) ve (Berekât) kitâblarında hâl tercemesi fârisî olarak yazılıdır.

İstanbulda Süleymâniyye kütübhânesinde, Reşîd efendi kısmında 474 numaradaki, (Menhec-üs-sâlikîn) kitâbını hicretin 993 [m. 1585] senesinde Mustafâ bin Hüseyn Rûmî Ahrârî Mekke-i mükerremede yazmışdır. Bunun üstâdı, hâce Ahmed Sâdık Ahrârî Kâbilî, mevlânâ Hâcegî Ahmed Kâşânîden ve bundan sonra talebesi hâce Muhammed İslâm Cûybârîden, Buhârada feyz aldı. Cûybârînin talebesi oldu ise de, mevlânâ Hâcegî Kâşânînin oğlu mevlânâ hâce İshak, Belhden Taşkende gelince, ilm ve feyz verme vazîfesini Mevlânâya bırakdı. Mevlânâ hâce İshak babasının talebesi olan mevlânâ Lutfullahın talebesi idi. Hâce Ahmed Sâdık efendi, Mâ-verâ-ün-nehrden İstanbula geldi. Üçüncü sultân Murâd hân, bunu büyük bir saygı ile karşıladı. Kendisi ve vezîrleri hizmet yarışı yapdılar. Talebesi oldular. Sonra Hicâza hareket eyledi.

-314-

Mısr vâlîsi İbrâhîm pâşa, misli görülmemiş hizmet eyledi. Mekkede sultânın tahsîs etdiği büyük serâyda müsâfir olundu. Burada iki sene kalıp, dokuzyüzdoksanüç 993 [m. 1585] de Medîne-i münevvereyi ziyâret etdi. Şâm yolu ile İstanbula geldi. 144, 145, 146, 148.

45 - BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ: Adı Tayfurdur. Babası Îsâdır. Evliyânın büyüklerinden olup, hanefî idi. 160 da Bistâmda tevellüd, 231 [m. 846] de vefât etdi. Bistâmdadır. Bistâm, Hazer denizinin cenûb sâhilindedir. İmâm-ı Ca’fer Sâdıkın rûhâniyyeti ile yetişerek tesavvufda yükselmişdir. Otuz sene Şâmda dolaşmış, yüzonüç üstâddan ders almışdır. Aşk-ı ilâhîde o kadar ileri ve ibâdetde o derecede idi ki, nemâz kılarken, Allah korkusundan ve islâmiyyete saygısından göğüs kemikleri gıcırdardı. Son derece âlim ve fâdıl ve edîb idi. Şi’rleri meşhûrdur “kaddesallahü teâlâ sirrehul’azîz”. 148, 150, 327.

46 - BEGAVÎ HÜSEYN: Babası Mes’ûddur. Muhyissünne is-mi ile meşhûrdur. Hadîs âlimidir. Şâfi’îdir. 436 [m. 1044] senesinde Horasanda Bag şehrinde tevellüd, 516 [m. 1122] de vefât etmişdir. Meşhûr (Mesâbîh) kitâbının sâhibidir. Bu kitâbda 4719 hadîs-i şerîf vardır. Fıkhda (Kifâye), tefsîrde de (Me’âlimüttenzîl) ve dahâ birçok kıymetli eserleri vardır “rahime-hullahü teâlâ”. 106.

47 - BEHLÛL DÂNÂ: Babası Ömerdir. Kûfeli bir meczûbdur. Hârûnürreşîd ile olan sözleri meşhûrdur. İlmi yok ise de, Hârûna nasîhat verirdi. 190 [m. 806] da vefât etdi. 87.

48 - BERÂ’ BİN ÂZİB: Ensâr-ı kirâmın büyüklerindendir. Küçük olduğundan Bedr gazâsına götürülmedi. On dört gazâda, Resûlullahın önünde harb etdi. Çok cesûr idi. Rey şehri alınırken çok kahramanlık gösterdi. Basrada vefât etdi “radıyallahü teâlâ anh”. 68, 241.

49 - BEŞÎR BİN SA’D ENSÂRÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Hazret-i Ebû Bekre, Ensârdan, en önce bî’at eden, budur. İkinci Aka-be anlaşmasında ve bütün gazâlarda bulundu. Yemâme muhârebesinden dönüşde, Aynüttemer vak’asında şehîd oldu “radıyallahü teâlâ anh”. 113.

50 - BEYDÂVÎ: Abdüllah bin Ömer kâdî Beydâvî, müfessirlerin baş tâcıdır. Şîrâzın Beydâ kasabasında tevellüd, 685 [m. 1286] de Tebrîzde vefât etdi. Şâfi’î mezhebinde derin âlim idi. (Envârüttenzîl) adındaki tefsîri çok kıymetli olup, bütün âlimlerce kuvvetli sened olmuşdur. Kelâm, fıkh, lügat ve nahvde çok kıymetli kitâbları vardır. Tefsîrini çok kimseler şerh etmişdir. Bunlar-



-315-

dan (Şeyhzâde şerhi), en kıymetlisidir “rahime-hullahü teâlâ”. 86, 88, 97, 110, 111, 125, 130, 204, 274, 390.

51 - BEYHEKÎ: Ahmed bin Hüseyn Beyhekî, hadîs âlimidir. Şâfi’î mezhebinde derin âlim idi. 384 [m. 994] de Nişâpûrun Beyhek kazâsında tevellüd, 458 [m. 1066] de Nişâpûrda vefât etdi. (Sünen-i kebîr) ve (Sünen-i sagîr) hadîs kitâbları meşhûrdur “rahimehullahü teâlâ”. 129, 205, 248.

52 - BİLÂL BİN REBÂH HABEŞÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” müezzini idi. Önce müslimân olanlardandır. Ümmiyyetebni Halefin kölesi idi. Kâfirler ve efendisi, kendisine çok eziyyet ve cefâ ederlerdi. Boynuna ip takıp, çocukların ellerine verir, Mekke sokaklarında dolaşdırırlardı. Bilâl ise, Allah birdir, Allah birdir der, dîninden vazgeçmezdi. Birgün,Bilâli soyup, bir don ile, sıcak kum üzerine yatırdılar. Üstüne büyük taş koydular. Yâ, Muhammedin dîninden çıkarsın, yâhud ölünciye kadar, burada böyle kalırsın dediler. Bilâl hazretleri, bu taşın altında (Allah birdir, Allah birdir) derdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” oradan geçerken, bunu gördü. (Allahü teâlânın ismini söylemek, seni kurtarır) buyurdu. Evine geldi. Ebû Bekr gelince, Bilâlin çekdiğini söyledi. (Çok üzüldüm) buyurdu. Ebû Bekr “radıyallahü anh” kâfirlerin yanına gitdi. (Bilâle böyle yapmakla elinize ne geçer? Bana satınız!) dedi. Dünyâ dolusu altın versen satmayız.Fekat, senin kölen Âmir ile değişiriz dediler. Âmir, Ebû Bekrin ticâret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında maldan başka, onbin altın vardı. Ebû Bekrin her işini görür, ya’nî onun eli-ayağıyerinde idi. Fekat, kâfir idi. Îmân etmiyordu. Ebû Bekr, Âmiri, bütün malı ve paraları ile, Bilâl için size verdim buyurdu. Çok sevindiler. Ebû Bekri aldatdık dediler. Bilâli taş altından çıkarıp, elinden tutup, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna getirdi. (Yâ Resûlallah! Bilâli bugün, Allah için âzad eyledim) dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çok sevindi. Ebû Bekre çok düâ buyurdu. O anda, Cebrâîl aleyhisselâm gelip, doksan ikinci sûre olan (Velleyl) sûresinin, onyedinci âyetini getirdi. Cenâb-ı Hak, Ebû Bekrin Cehennemden uzak olduğunu müjdeledi.

En önce ezân okuyan budur. Bütün gazâlarda bulundu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından sonra, cihâd için Şâma gitdi. Yirmi senesinde Şâmda vefât etdi. Bâbüssagîrde medfûndur. Sesi çok güzel ve pek te’sîrli idi. Ezân okurken herkesi ağlatırdı. Ömer “radıyallahü anh” Şâma gelince, ezân okuyup, bütün askeri ağlatmışdı. Bundan sonra, Medîne-i münevvereye gel-diğinde, hazret-i Hüseynin “radıyallahü teâlâ anhümâ” zorlaması

-316-

ile bir sabâh ezânı okuyarak, bütün Medîne ehâlisi şaşkına dönmüşdü. 133, 243, 250.

53 - BİRGİVÎ: Muhammed bin Alî 928 de Balıkesirde tevellüd ve 981 [m. 1573] de Ödemişin Birgi kasabasında tâ’ûndan vefât etdi. Türkçe (Vasiyyetnâme) kitâbı çok kıymetli olup, bunun (Kâdî-zâde şerhi) pek istifâdelidir. Arabî (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbını çok âlimler şerh etmiş ve türkçeye terceme edilmişdir. Çok kerre basılmışdır. Türk âlimlerinin baş tâcıdır “rahime-hullahü teâlâ”. 90.

54 - BUHÂRÎ: Muhammed bin İsmâ’îl 194 [m. 809] de Buhârada tevellüd, 256 [m. 869] yılı fıtr bayramı günü Semerkandda vefât etdi. (Sahîh-i Buhârî) adı ile meşhûr olan (Câmi’ussahîh) hadîs kitâbı, Kur’ân-ı kerîmden sonra islâm dîninin en kıymetli, en sağlam kitâbıdır. Başka eserleri de çokdur. Buhâriyyi şerîfde yedibin ikiyüz yetmişbeş hadîs-i şerîf vardır. Bunları altıyüzbin hadîs arasından seçmişdir. Her hadîsi yazacağı zemân, gusl abdesti alır, iki rek’at nemâz kılar, istihâre yapardı. Buhâriyyi şerîfi on altı senede yazdı. 18, 21, 40, 79, 231, 242, 362.

55 - BURHÂNEDDÎN MERGINÂNÎ: Alî bin Ebû Bekr, büyük âlim olup, Buhârâda müderris idi. Şeyhülislâm adı ile meşhûrdur. Fergânenin Mergınân kasabasında tevellüd ve 593 [m. 1197] de Buhârâda Cengiz hücûmunda şehîd oldu. Eserleri arasında (Hidâye) ya’nî (Şerh-i Bidâye) ve (Tecnîs) ve (Kunye-tül-fetâvâ) kitâbları meşhûrdur “rahime-hullahü teâlâ”. Hidâye iki cild olarak basılmış, İngilizceye terceme edilmişdir. Çok âlimler tarafından şerh edilmişdir. İbni Hümâmın şerhi olan (Feth-ul-kadîr) yeniden basılmışdır. 125.

56 - BÜREYDE-TÜBNÜ HASÎB ESLEMÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Hicretde, kavmi ile birlikde gelip müslimân oldu. Uhud gazâsından sonra Medîne-i münevvereye geldi. Bundan sonraki gazâların hepsinde bulundu. Bir müddet Basrada kaldı. Horasana cihâda gitdi. Mervde yerleşdi ve orada vefât etdi. Çocukları, torunları, orada kaldı. Oğlu Abdüllah vâsıtası ile birkaç hadîs-i şerîf bildirmişdir. 113.

57 - CÂBİR BİN ABDÜLLAH: Ensâr-ı kirâmın büyüklerindendir. İkinci Akabe anlaşmasında babası ile idi “radıyallahü teâlâ anhümâ”. Bedr ve Uhudda küçük idi. Diğer onsekiz gazâda bulundu. Ömrü sonunda gözlerine perde geldi. Yezîdin kumandasındaki ordu ile İstanbul muhâsarasında bulundu. 77 yılında 95 ya-

-317-

şında vefât etdi. Medînede medfûn olduğu (Mevdu’âtül-ulûm) 648. ci sahîfede yazılıdır. Koca Mustafâ pâşanın yapdırdığı câmi’ ve türbe, başka Câbir için olsa gerekdir. 40, 106, 185, 231.

58 - CÂBİR BİN ZEYD: Basrada, Tâbi’îndendir. Âlim ve fakîh idi. Abdüllah ibni Abbâsın talebesinden idi. 103 de vefât etdi. 126.

59 - CA’FER TAYYÂR: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” amcası olan Ebû Tâlibin oğlu ve hazret-i Alînin büyükkardeşidir. Îmân edenlerin otuzikincisidir. Habeşe hicret edip, Hayberin fethinde gelmişdi. Şâma yakın Mu’te denilen yerde, hicretin sekizinci yılı Cemâzil-ülâ ayında, rum ordusu ile harb eden üçbin askerin kumandanı Zeyd bin Hârise şehîd olunca, yerine emîr olmuş, sancağı sağ eline alıp hücûm etmişdi. Sağ eli kesilince, sol eline almış, sol eli de kesilince, dişi ile tutarak hücûm etmiş ve nihâyet şehîd olmuşdur. Vefâtında kırk bir yaşında idi. O gün yetmişden ziyâde yara almışdı. Resûlullaha (Ca’fer Tayyâra, iki kolu yerine iki kanad verilip Cennetde uçmakda olduğu) vahy olundu. Bu müjdeyi Eshâba haber verdi. Bunun için (Tayyâr) denildi. 66, 250, 323, 329, 340.

60 - CA’FER SÂDIK: Babası, Muhammed Bâkır bin Zeynel’âbidîndir. Oniki imâmın altıncısıdır. Vâlidesi, Ebû Bekr-i Sıddîkın torunu olan Kâsımın kızıdır. 83 yılında Medînede tevellüd, 148 [m. 765] de orada vefât eyledi. Babası ve dedesinin yanındadır “rahime-hümullahü teâlâ”. İlmi ve kemâli eşsiz idi. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, dersine devâm ederek ârif-i billah oldu. Kimyâ ilminde, zemânının bir dânesi idi. Meşhûr kimyâger Câbir, bunun derslerinde yetişdi. İkinci Abbâsî halîfesi olan Ebû Ca’fer Mensûr, kendisine düşman idi. Bir kerre öldürtmek istedi ise de, (Tezkire-i evliyâ)da yazılı kerâmeti görünce korkdu. Tevbe etdi. Çok hürmet eder, nasîhatlerini dinler oldu. Yedi erkek, üç kız evlâdı olup, büyük oğlu İsmâ’îl, kendisinden önce vefât etdiğinden, yedinci imâm, ikinci oğlu Mûsâ Kâzım hazretleri olmuşdur. Bid’at ehlinden bir kısmı, oğlu İsmâ’îli ve evlâdını imâm tanıyor. Bunlara İsmâ’îliyye denir. Şî’îlerin çoğu, kendilerine (Ca’ferî) demekde ise de, bu sözleri, Ebû Ca’fer Muhammed Tûsînin mezhebinde olduklarını bildirmekdedir. 86, 87, 96, 108, 110, 111, 124, 125, 134, 212, 315, 324, 358, 361, 406, 410.

61 - CÂMÎ “MOLLA”: Abdürrahmân bin Ahmed Nûreddîn mevlânâ Câmî, Hiratda şeyhülislâm idi. Âlim ve veliyyi kâmil ve edîb ve şâir idi. Horasanda, Cam kasabasında 817 de tevellüd ve



-318-

898 [m. 1492] de Hiratda vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Reşehât kitâbında, uzun hâl tercemesi vardır. Behâeddîn Buhârî hazretlerinin halîfelerinden Sa’deddîn-i Kaşgârî meclisinde kemâle geldi. Sultânlardan ve hele vezîr Alî şîr Nevâîden çok saygı görürdü. Fâtih sultân Muhammed hazretleri ile de mektûblaşırdı. Fâtihin da’veti ile Konyaya teşrîf etdi ise de, pâdişâh vefât etdiğinden görüşemediler. (Şevâhid-ün-nübüvve) ve (Nefehât-ül-üns) ve (Behâristân) kitâbları tekrâr tekrâr basılmışdır. Her üçü de fârisîdir. Yüze yakın kıymetli eseri çeşidli dillere terceme edilmişdir. 31, 122, 143, 363, 386.

62 - CÂMÎ NÂMIKÎ: Ahmed Alî bin Muhammed Nâmıkî Câmî, Evliyânın büyüklerindendir. Şeyhülislâm-ı mutlak idi. Nefehât kitâbının fârisî Hind baskısı, 322. ci sahîfesinden başlıyarak Ahmed Câmîyi uzun anlatmakdadır. Eshâb-ı kirâmdan Cerîr bin Abdüllah soyundandır. Cerîr, beyâz, uzun boylu, çok yakışıklı idi. Ömer “radıyallahü anhümâ”, (Cerîr, bu ümmetin Yûsüfüdür) buyururdu. Ahmed Câmînin otuz dokuz oğlu ve üç kızı vardı. On dört oğlu kalıp, hepsi âlim, âmil, kâmil ve veliyyi kâmil oldu. Hepsinin kitâbları, eserleri vardı. Kendisi ümmî idi. Okumadı, yirmiiki yaşında tevbe edip, onsekiz yıl tenhâda nefsini terbiye ile uğraşdı. İlm-i ledünnîye kavuşdu. Bu arada, kendisine ilm-i zâhir de ihsân edildi. İlm-i zâhirin böyle ihsân olunması, Eshâb-ı kirâmdan sonra pek az Evliyâya nasîb olmuşdur. Tevhîd, ma’rifet-i ilâhiyye, siyer, hikmet, tesavvuf, hakîkat sırları üzerinde, üçyüzden fazla kitâb yazdı. (Miftâh-ün-necât) adındaki fârisî yazma eseri İstanbulda Süleymâniyye kütübhânesi, Es’ad efendi kısmında 1728 numarada vardır. Bunu 522 de yazmışdı. 441 de tevellüd ve 536 [m. 1142] de vefât eyledi. (Sirâcüssâirîn) kitâbında kendi hayâtını anlatmakda, Hak teâlânın verdiği ni’metleri saymakdadır. Bu kitâbını altmışiki yaşında yazmış idi. O zemâna kadar yüzseksenbin kâfirin îmâna gelmesine, tevbe etmelerine sebeb olmuşdur. Oğlu Zahîreddîn (Rumûzü-hakâyık) kitâbında diyor ki, (Babam Ahmed, hayâtı müddetince altıyüzbin kişinin tevbe etmesine sebeb oldu). Uzun zemân Hiratda, Abdüllah-i Ensârî hânesinde kalarak neşr-i hakâyık eyledi. 143.

63 - CENGİZ HÂN: [Dschingis-chan] Cengiz veyâ Timoçin denir. Türk değildir. Moğol olduğu, bütün dillerdeki târîhlerde ya-zılıdır. En büyük ve en zâlim moğol hükmdârı idi. Kâfir idi. İslâm düşmanı idi. 551 [m. 1155] da tevellüd, 624 [m. 1227] de vefât etdi. Büyük târîhci Şemseddîn Sâmî beğ, (Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki, (Cengiz dünyânın en büyük cihângirlerinden ve en meşhûr zâlim ve kan dökücülerdendir. Moğoldur. İslâmiyyete çok zararı dokun-



-319-

muş olan bu adam, bir kabîle reîsi iken, 599 [m. 1202] da (Kara-kurum)da moğol ve tatar hânlarının başı, ya’nî hâkânı oldu. Câhil ve vahşî moğollardan ve tatarlardan büyük bir ordu, dahâ doğrusu yağmacılar gürûhu toplayıp, doğu Türkistânı ve Çini aldı. 616 [m. 1219] da, sultân Muhammed Hârezm şâhın memleketine saldırdı. Horâsân, Kandihar, Mültan gibi medeniyyet merkezlerini yakdı, yıkdı. Milyonlarca müslimânı öldürdü. Çoğunu câmi’lerde kılınçdan geçirdi. Kendi askerlerinden de yüz binlerce telef oldu. Buhârâ, Semerkand, Hirât gibi ilm kaynağı büyük şehrleri harâbeye çevirdi. Kadınlarını esîr diye askerine dağıtdı. Çok çirkin şeyler yap-dılar. İslâm medeniyyetine, yerine getirilemiyecek darbeler indirdi. Kafkasyaya, Rusyaya, Anadoluya yayıldı. 621 [m. 1224] de Kara-kuruma çekildi. Suçsuzların, kadın ve çocukların kanlarını dökmek en büyük zevkı ve eğlencesi idi. Askerleri de keyfi için adam öldürürlerdi. Girdiği şehrlerdeki sivil halkın hepsinin öldürülmesini emr ederdi. Altıyüz senede, nice emeklerle elde edilmiş, hattâ islâmiyyetden önce de yapılmış nice medeniyyet eserlerini, kütübhâneleri, mektebleri, rasathâneleri [kıymetli kitâbları, târîhin önemli kaynaklarını, vesîkalarını] yok etdi. İslâm âlimlerinin birçok eserlerinin bugün elde bulunamaması, başlıca Cengiz ile torunlarının ve bunların emri ile saldıran vahşî moğol yağmacılarının yapdıkları tahrîblerin netîcesidir. Taşkınlık ve azgınlık zemânı kısa sürdü ise de, yıkdığı medeniyyetler bir dahâ eski hâlini bulamamışdır).



(Mir’ât-i kâinât)da, bütün dünyâca tanınan ve güvenilen büyük âlim imâm-ı Süyûtînin (Târîh-ul-hulefâ) kitâbından alarak diyor ki, (Cengiz moğol idi. Dilleri Hind dili ile karışık idi. [Ya’nî türkçe bilmezlerdi. Hiçbir bakımdan türklükle ilgileri yokdu. Hattâ, türklerle harb etdiler. Çok zarar yapdılar.] Çin çöllerinde yaşarlardı. Şehr, hattâ köy bile kuramamışlardı. Şehrlere saldırdılar. Yağmacılıkla geçinirlerdi. Kan dökmeği, kötülük yapmağı severlerdi. Baskınlarında ok kullanırlardı. Kadınları da harb ederdi. Hepsi kâfir ve azılı islâm ve medeniyyet düşmanı idiler. Güneşe tapınırlardı. Hiçbir kötülük onlarca harâm ve yasak değildi. Çokları insan eti de yirlerdi. Askerlerinde nikâh ve âile duygusu olmayıp, bir kadını nice erkek kullanırdı. Çok aldatıcı, pek cân yakıcı idiler. Şehrleri yakar, yıkarlar, çoluk, çocuk, kadın, ihtiyâr deme-yip, kendilerinden olmıyan her insanı öldürürlerdi. Moğol pâdişâhı Düş hânın kadını Cengizin halası idi. Düş ölünce oğlu olmadığı için, Cengiz bunun yerine geçdi. Çinin her yerini alıp hâkan oldu. 616 [m. 1212] da Türkistâna saldırdı). Çok türk öldürdü. Cengizin, vahşî, barbar bir kavmden türediğini, heryeri yakıp yıkdığını tâ-

-320-

rîhler bildiriyor. Teşkilâtlı, eğitimli bir ordusu olmadığı, asker değil, canavar gürûhu oldukları meydândadır. Şehrleri yıkarak, ma’sûm insanları kana bulayarak yıldırım hızı ile saldırmağa cengâverlik demek, barbarlarda disiplin aramak ve hele yirminci asrda meydâna çıkan stratejik bilgileri Cengize ve onun çapulcu sürüsüne mal etmeğe kalkışmak, târîh kitâblarına uygun değildir.

Cevdet pâşa, (Târîh-i hulefâ)da diyor ki, (Cengiz hân yediyüzbin süvârî ile Harzemşâh üzerine yürüdü. Cengizin süvârîlerini zemânımızdaki ta’lîmli süvârîye benzetmek doğru değildir. Evet şimdi yüzbin süvârîyi sevk etmek mümkin değildir. Onun süvârîleri, kendi çadırları ile ve hayvânları ile, kadınları ile bir ordu gibi giderdi. Hayvânlarının etleri ve sütleri ile beslenirlerdi. Hayvânları da, yerleri eşip, ot kökleri yirlerdi. Silâhlarını kendileri yapar, eğerlerini kendileri dikerlerdi. San’at bölükleri, idâre, kumanda teşkilâtları yokdu. İl ve aşîret beğleri ve kabîle hânları kendilerini idâre ederdi. Cengiz hânın bu işlerden haberi olmazdı). 317, 338, 389.

64 - CEVDET PÂŞA: 1238 de Lofcada tevellüd, 1312 [m. 1894] de İstanbulda vefât etdi. Arabî, fârisî ve türkçe kitâbları çokdur. Babasının adı İsmâ’îldir. Osmânlı vezîrlerinden idi. Âlim, fâdıl, edîb ve târîhci idi. Türkçe oniki cild (Târîh-i Osmânî) kitâbı çok kıymetlidir. Sultân Azîz hân zemânında, Allahü teâlânın emrlerini kanûn şekline sokmak için kurulan (Mecelle) komisyonunun reîsi idi. Mecelle, çok kıymetli bir kitâbdır. Âdem aleyhisselâmdan, Fâtih sultân Muhammed zemânına kadar, ya’nî 843 hicrî yılına kadar olan Peygamberlerin ve halîfelerin ve âlimlerin vak’a ve hayâtlarını anlatan (Kısas-ı enbiyâ) târîhi oniki cüz’ olup, açık türkçe ile ya-zılmışdır. 1331 baskısı çok güzeldir. Lâtin harfi ile basılanlarda yanlışlar görülmekdedir. (Ma’lûmât-ı nâfi’a) risâlesi çok kıymetli din bilgilerini hâvî olup, 1983 de İstanbulda basılan (Fâideli Bilgiler) kitâbında hepsi mevcûddur. (Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında (Mecelle) hakkında geniş bilgi vardır. 64, 127, 237.

65 - CİHÂN ŞÂH: Karakoyunlu hükûmetinin üçüncü hükmdârıdır. 842 de tahta çıkıp, Îrânın bir kısmını ele geçirdi. Akkoyunlu devletine harb i’lân etdi ise de, Uzun Hasen tarafından, 872 [m. 1467] de öldürüldü. 36, 384, 390.

66 - CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ: Babası Muhammed, camcı idi. Evliyânın büyüklerindendir. 207 de Nihâvendde tevellüd, 298 [m. 911] de Bağdâdda vefât etdi. Süfyân-ı Sevrînin derslerinde yetişdi. Dayısı Sırrî Sekatîden tesavvufu aldı. Binlerle Velî yetişdirdi. Asrının kutbu idi. Otuz kerre yaya hacca gitdi. Kerâmetleri, nasîhatleri ve hakîkatden sözleri çokdur. Hocasının yanındadır. Şükr demek,



-321-

Allahü teâlânın verdiği ni’meti, ona karşı isyânda kullanmamak demekdir, derdi. Şeblî dedi ki, (Allahü teâlâ, kıyâmetde, Cennete veyâ Cehenneme gitmek arasında beni serbest bıraksa, Cehenneme gitmeği isterim. Çünki, Cennete girmek benim arzûmdur, Cehenneme sokmak Onun murâdıdır. Dostun arzûsunu bırakıp, kendi dilediğini yapan kimsenin seviyorum demesi doğru olmaz). Bu sözü Cüneyd işitince, (Şeblî, çocukca konuşmuş, Rabbim beni serbest bıraksa, bir dilekde bulunmam. Kulun dilemesi olmaz. Dilediğin yere giderim. Senin dilediğini yaparım derim) buyurdu. Cüneyde biri gelip, (Bir dakîka benimle ol. Sana birşey söyliyeceğim) dedikde, (Ey arslanım, benden öyle birşey istedin ki, ben senelerce, onu aramakdayım. Bir ân Rabbimle olmak için, yıllarca uğraşıyorum, olamıyorum. Şimdi, nasıl seninle olabilirim) buyurdu. 148, 150, 155, 214, 322, 387.

67 - DÂVÜD-İ TÂÎ: Babası, Nasîr-i Küfîdir. Zühd ve takvâsı ile meşhûrdur. İmâm-ı a’zamla sohbet ederdi. Hârünürreşîd ve diğer rütbe sâhiblerinin hediyyelerini kabûl etmezdi. Üstâdı, Habîb-i Râ’îdir. Gençliğinde bir şarkıcıdan:

Hangi güzel yanak ki, toprak olmadı,

Hangi tatlı gözdür ki, yere akmadı?

beytini işiterek kalbine bir ateş düşdü. Şaşkına döndü. Derdine devâ bulmak için dolaşdı. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin kapısına gel-di. İmâm, bunun yüzünün renginin değişdiğini görünce sebebini sordu. Hâlini anlatdı. (Dünyâdan soğudum) dedi. İmâmın gösterdiği yolda zühd ve takvâ eyledi ve İmâmın derslerine devâm etdi. Sonra Habîb-i Râ’îden feyz alarak kemâle geldi. 165 [m. 781] de Bağdâdda vefât etdi. 43, 409.

68 - EBÛ AMR BİN SALÂH: İbni Salâh denilen bu zâtın adı, Osmân bin Abdürrahmândır. Şâfi’î mezhebinde âlim idi. Tefsîr, hadîs, lugat ve edebiyyâtda da derin bilgisi vardı. 577 de Zûr şehrinde tevellüd, 643 [m. 1245] de vefât etdi. Şâmda, Kudüsde müderris idi. 106.

69 - EBÛ BEKR “KÂDΔ: Muhammed bin Tayyib Bâkıllânî, büyük ilm-i kelâm âlimidir. Eş’arî mezhebinde idi. 338 [m. 949] da Basrada tevellüd, 403 [m. 1012] de, Bağdâdda vefât etdi “rahimehullahü teâlâ”. Bilgisi, zekâsı çok olduğundan herkesi iknâ’ ederdi. Sultân Adudüddevle tarafından İstanbula sefîr olarak gönderilmişdi. 90, 204, 326.

70 - EBÛ BEKR-İ SIDDÎK: Abdüllah bin Ebû Kuhâfe Osmân bin Âmir bin Kâ’b bin Sa’d bin Teym bin Mürre bin Kâ’b Kureyşî, Eshâb-ı kirâmın en üstünü, Aşere-i mübeşşerenin birin-

-322-

cisidir. Resûlullahın mağara arkadaşı ve ilk halîfesidir. Annesinin adı Ümmülhayrdır. Atîk ve Sıddîk ismleri meşhûrdur. Manifatura tüccârı olup, çok zengin idi. Kureyşin ileri gelenlerinden idi. Hadîce, Alî ve Zeyd bin Hâriseden sonra, dördüncü olarak îmâna gelmişdir. Resûlullaha fevkal’âde sıdkı ve sevgisi vardı. Herkesi îmâna çağırırdı. Osmân, Zübeyr, Abdürrahmân, Sa’d bin Ebî Vakkâs, Talha gibi üstün Sahâbîler, Ebû Bekrin çağırması ile îmâna geldi. Malının hepsini, Resûlullahın uğrunda harc etdi. Çok hadîs-i şerîf ile ve âyet-i kerîme ile medh olundu. Bütün gazâlarda bulundu. Kendini Resûlullaha siper ederdi. Resûlullah vefât etdiği gün, hazret-i Ömerin aklı gidip, (Resûlullah göke çıkdı. Kim Ona öldü der-se boynunu vururum) diyerek kılıcını çekdi. Herkes, üzüntüden veÖmerin bu hâlinden korkduğu hâlde, Ebû Bekr büyük cesâret ile arslan gibi ortaya çıkıp, (Resûlullahın her insan gibi öleceğini) bildiren âyet-i kerîmeyi okudu. Te’sîrli sözleri ile, nasîhat ederek, halkı sükûna ve huzûra getirdi. Mü’minlere tesellî verdi. Eshâb-ı kirâmın sözbirliği ile halîfe seçilip, önce, mürted olanlarla ve Peygamber olduklarını söyliyerek câhil köylüleri aldatan Esved-i anesî ve Müseylemetülkezzâb ve Sicah hâtun ve Tuleyhat ibni Hüveylid ile ayrı ayrı harb edip, hepsini kahr ve mahv eyledi. Hîre ve Enbâr şehrlerini feth eyledi. Hâlidi ve Ebû Ubeydeyi büyük ordu ile Şâma gönderdi. Dîn-i islâmı yeniden düzene koydu ve kuvvetlendirdi. İki sene, üç ay ve on gün hilâfetden sonra, hicretin onüçüncü yılı, Cemâzil-âhır ayı yirmiikinci salı günü, akşamdan sonra, 63 yaşında vefât etdi. Vasıyyeti üzere zevcesi Esmâ yıkadı. Resûlullahın tabutuna konup, nemâzını hazret-i Ömer kıldırıp, gece, hucre-i se’âdete defn edildi. Zevceleri Katîlden, Abdüllah ve Esmâ, Ümm-i Rûmandan, Abdürrahmân ve Âişe isminde çocukları olmuşdur. Ca’fer Tayyârdan dul kalan Esmâ ve Habîbeyi alıp, birincisinden Muhammed, ikincisinden, kendisinin vefâtından sonra ÜmEm-i Gülsüm dünyâya gelmişdir.

Menkıbeleri, tevâzu’u ve cömerdliği dillerde destan olmuşdur. 142 hadîs-i şerîf bildirmişdir. Kur’ân-ı kerîmi toplıyarak, İslâmiyyete en büyük hizmeti yapmışdır. Ensâb ilminde çok ileri olup, eşi yok idi “radıyallahü teâlâ anh”.

Ebû Bekr-i Sıddîk, beyâz, za’îf, seyrek sakallı, güzel bir zât idi. 12, 13, 17, 18, 21, 22, 23, 24, 28, 38, 40, 44, 54, 59, 60, 61, 64, 68, 72, 73, 75, 76, 79, 82, 85, 86, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 105, 107, 108, 109, 110, 111, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 123, 124, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 151, 156, 163, 164, 165, 166, 167, 169, 170, 171, 172, 174, 177, 178, 179, 181, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 195, 196, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207,



Yüklə 4,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin