Evliya deneme


Der-sitâyiş i külliyât ı Tebrîz i Dilâvîz



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə26/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   57

Der-sitâyiş i külliyât ı Tebrîz i Dilâvîz: Evvelâ cümle hüsniyyâtından biri budur kim âb ı cârîleri firâvân olmağıla şeb [u] rûz şâhrâhlarından cârûblar ile süpürüp bir zerre gird i gubârdan bir şemme koymayup âb ı nâb nisâr edüp cemî‘î esvâkları eyle pâk serdâbdır kim rûz ı nevrûz ı mâh ı temmûzda âdem sûk ı sultânîde tâze cân bulup tâze civânân esnâf yüzüne bakmadan âdem hayrân olur.

Hüs­niyyât ı düvüm oldur kim her giz Âl i Muham­medîden şerîfe bâkireleri kul kısmına ve Abdullah oğluna vermeyüp yine kefinne verirler. Hakîr su‘âl edüp eyitdiler kim "Siz bir Kâfire avreti nikâh ile alup nazar ı tohmadır, aslı müslimdir, deyü kâfire alırsız, ma‘kûl mezhebdir. Ammâ kızları kefinne vermeyüp kâfirden müslime versek, ihti­mâl­dir nihâni mürted olup, nazar tohma olunca evlâd niçe olur. Belki ol Abdullah oğlu evlâdların bırağup kâ­fire firâr edüp, "Evlâdları anadan Âl i Resûl" diyeme­niz. Zîrâ sizin mezhebinizce nazar toh­ma­dır deyü kâfir karısını alırsız. Bu kerre ol seyyideden tevellüd eden mürted i billah evlâdları ne olmış olur" deyü bu mes’ele[y]i su’âl etdiler. Hemân hakîr eyitdim: "Cenâb ı Bârî cemî‘î milel i muhtelifenin, isterse Yahûd [ve] Nasâr olsun bellerinden inen evlâdları İslâm ile tevellüd edüp sonra peder u mâder ta‘lîmiyle dalâlete düşer" deyü bu hadîsi tilâvet etdim:



1

"Sadaka Resûlullah" dedim. Cümlesi bu hadîs i şerîfi istimâ‘ edüp mülzem oldular.

Hüsniyyât ı sevüm oldur kim Kânûn ı Şeyh Safî oldur kim cümle çârsû yı şâhîlerinde bey‘ [u] şirâları bisitî ve Abbâsî ve altun ile bâzâr olunur. Sâ’ir pâdişâh ı ekâlîmin sikkeleri geçmeyüp kendi sikkeleri râyicîdir. Yedi yerde sikkeleri kesilir. Evvelâ taht ı kadîmleri "Du­ribe Erdebîl" ve "Duribe Hemedân" [302b] ve "Duribe Bağdâd" ve "Duribe Isfahân" ve "Duribe Tiflis" ve "Duribe Nihâvend" ve "Duribe Tebrîz" deyü sikkelerinde "Lâ ilâhe illallah, Mu­ham­medün Resûlullah, Aliyyün veliy­yul­lah" yazılır. Bir tara­fında her şâhın ismi yazılır kim "Fe ağlân-ı Kelb Alî Şâh Abbas" deyü tahrîr olunur. Ammâ kazbîkî­lerinde "Duribe Tiflis" ve "Duribe Tebrîz" ya­zup bir tarafı münakkaş senesi meskûk­dur. Kaz­bikî mangıra derler. Cümle râyic olan bu sikkelerdir. Ve cemî‘î endâzeleri ucunda ve cemî‘î kilelerinde ve sâ’ir duhte olunan akmişe i fâhire­le­rinde "Lâ ilâhe illallah" tahrîr olunmuşdur. Kezâlik derâhimleri terâzüle­rinde böyle ism i Celâl terkîm olunmuşdur. Vay ol kesin hâline kim "Lâ ilâhe illallah" üzre bey‘ [u] şi­râsında hilâf ide. Gözüne mil ve başına kızmış taş koyup ol âdemi alîl ederler. Ve cemî‘î esvâk ı şâhî­lerinin cümle dükkân­çe­lerin­de ve meydân ı bâzâr­larında sarı pirinçden sarı zen­cir­li ve demir zencirli terâzüler maslûbdur. Aslâ âdem eli yapışmaz, dâ’imâ maslûb durur. Kaçan bir kimesne me’kûlât [ü] meşrûbât, nebâtât [ü] giyâhât makûlesinden bir şey murâd edince âlü'l-âl güzîde metâ‘ı keff i mîzâna koyup mevzûn ı kâmil oldukda metâ‘ sâhibine hakkın verir. Zîrâ akçesi pâkdir, metâ‘ın güzîdesin alır. Ve cümle güşt ü nân ve sebzevât ve cevv ve gendüm ve dakîk ve tavuk ve güvercin [ve] cevzî ve fındık ve bâzârda suhte olan cümle aşbâz ta‘âmları (   ) (   ) (   ) ve'l-hâsıl cümle me’kûlât [ü] meşrûbât cümle narhı Şeyh Safî üzre terâzü ile bey‘ olunur. Buğday [ve] pirince ve sâ’ir hubûbâta aslâ kile yokdur. Cümle vezne ile bey‘ [u] şirâ olunur. Vây ol mer­din hâline kim dirhemlerinde yazılan "Lâ ilâhe" üzre hılâf ide. Ödünü koltuğu altından çı­karırlar, kânûn ı İrânî bu­dur. Ammâ sâ’ir akmişe metâ‘ları zirâ‘ ı melikî ile fü­ruht olunur. Sâ’ir devâ­bât ve üsârâ yı zî-rûh kıs­mı­na dahi kânûn ı Safî üzre bir bahâ takdîr etmiş­ler­dir. Ana göre amel edüp ehl i Kıble ve muhem­menleri vardır. Her bâr kâ­nûn ı şâhîleri budur.

Ve hüsniyyât ı çârum: Cemî‘î esvâk ı şâhîlerin­de aşbâzları ta‘âmların tabh edüp dükkânçelerinde der-i dîvârlarında olan kâşîleri ve bakır avânîleri ve kâse ve fağfûrî ve mertebânîlerin pâk etmeyince dükkânların açmağa kâdir değiller­dir. Vakt i seher olunca dükkânların du‘â vü senâ ile küşâde kılup ba‘dehû herîse pilâv, düzde büryân ve kükü pilâv, çelâv pilâv, muza‘fer pilâv, avşıla pi­lâv ve'l-hâsıl cümle ta‘âmlarının memdûhu pilâv, herîsedir. Bun­ları dahi terâzü ile verir huddâm ı civânânları pâk ve mahbûb ı sîne-çâk püserleri var. Cümle sîm-misâl kalaylı sahanlarının kenarlarında ta‘lîk hattıyla 1 âyetleri ve "La şerefe a‘lâ mine'l-islâm"2 ve dahi "Şerefü'l-mekân bi'l-me­kîn"3 ve "Şerefü'l-beyti bi-ehlihî"4 ve "Şerefü ehlihi bi-sahâihî"5 misillü ebyât ı redîfler suhûnlarında tahrîr olun­muş­dur. Ba‘de't-ta‘âm a‘yân-ı kibâra deste hân verüp pâk tast ve ibrik verüp ellerin gasl ederler. Ammâ tülüngi ve nöker makûlesi sağ elin sol kol­tuğuna ve sol elin sağ koltu­ğuna ve ba‘zısı sol elin câmesinin sağ peşi altına silüp seg ber-sahrâ gider. Hâl [u] ahvâlleri bu gûnedir.



Ahlâk ı zemîme i İrân zemîn;: Ahâlîsi Kânûn ı kadîm i Azerbaycân oldur kim on iki imâm aşkına on iki esnâf ı askerî tâ’ifesi ki niçe bin âdem olur. Ulemâdan ve sâ’ir a‘yândan on ikişer esnâf âdem­ler hânelerinde ta‘âm pişirirler. Mâ‘adâsı hücrele­rinde âteş yakmak ihtimâli yokdur kim ta‘âm pi­şire. Meğer kahve ve çây ve bâdyân ve sa‘lep ve mahlep pişirüp câme-şûylık içün âteş yakup su ısıda, ana mâni‘ olamazlar. Cümle nökerleri ve askerîsi ve bekâr [u] bîkârları cümle çârsû-yı bâzârdan alup ta‘âm yerler. Anınçün kızılbaş ı bed-ma‘âşdırlar kim ma‘îşetleri bu husûsda hakkâ ki beddir. Lâkin ucuz olur ve murâd edindiğin ta‘âmı hora geçirirsin. Hisâbî ve mücerred olan kişilere bu enfa‘dır. Hattâ askerî tâ’ifesi üç ay bâzârda ta‘âm yise anın aşbâzı donluğ-ı şâhî çıkdıkda aşbâz dîvâna çıkup "Men kur­bân kulunun aşbâzıyım" deyü kurbân kulunun donluğun alup gider. Bir habbe ziyâde ve noksân almağa kâdir değildir. Sonra hilâf eden aşbâzın dilin ensesinden çekerler. Ba‘dehû aşbâz donluk sâhi­bine on iki gün müft ziyâfet eder. Kânûnları budur. {Kaçan kim şâh ve bir sipehsâlâr sefere gitse cemî‘î ordularında keçe obalı ve keçe haymeli aşbâzların­dan ziyâde asker ve hayme ve bazâr yokdur. Zirâ cümle askerîsi ordu aşbâzlarına muhtâclardır}.

Ahvâl ı mezemmet i ahâlî i İrân;: Nizâm [u] intizâmları bunun üzerine cârîdir kim bir mücrim âdemi katl ve salb etmezler. Darûga ve muhtesib, mücrimleri meydân ı siyâsete getirüp Allahümme âfinâ cellâd ı bî-emânlar ol mücrimlere [303a] amân vermeyüp üstâd ı kâmil cellâdların üç yüz altmış aded işkence i şeb-kencesin üç gün üç gice icrâ eder. Evvelâ üç yüz tâzyâne kırbaç ve şübend ve kîrfîl urur. Ba‘dehû dizlerine nakara zahmesi kese­râtı urur. Andan tırnaklarına kamış yürüdür. Andan cümle vücûdun dağlağılar ile dağlar ve yağlı bürün­ceği ipiyle yutdurup ipiyle bürünceği çek­dik­de ba­ğırsakları ve mi‘desin taşra çıkarırken elbette ol âdem cürmün ikrâr eder. Ve yağlı sünger yutdurur ve şakaklarına gazâl aşığı bağlar ve şakağına ve al­nına at mıhları ve at na‘lları mıhlar ve dirseklerinden tüfenkci burgusuyla dizlerinden delüp burgu tabanı altından çıkar. Ba‘dehû tava içre kurşumu kızdırup burgu deliğinden döküp iliğiyle bile kurşum akar ve iki ellerinin ve iki ayağı baş pa[r]maklarının dör­dün bir yire bend edüp kemend ile dâra berdâr edüp altından kibrit ve eşek sidiği buhûr verir. Fakîr âdemin feryâdı evce çıkar. Ve arkasında küreklerin ve kaburka ve dalısın ve enegilerin çıkarup andan çârmıha gerüp arkasından sırımlar çıkarup omuzla­rına rîh ı şem‘ler çerâğân eder. Ve hayâların ke­mend ile boğar ve burnuna kara çalı dikeni sokar ve başına kızgın tas ve gözüne mil çeker ve niçesinin zekerin dübüründen çıkarır. Ve niçesinin dübürün göbeğinden çıkarup sürresinden efşân eder. Alla­hümme âfinâ. Ve âdemin ödün koltuğu altından çı­karır. Ve sinirlerin kesüp hırsızları leng eder. Ve ya­lan şâhîde damga urup burnun ve kulağın budar. Ve dûzdânların ellerin ve ayakların keserler. Ve âdemi yedi gûne çengâle urup ve yedi tür kazığa urup üç gün üç gice ibret i âlem ıslâh ı benî Âdem içün böyle işkence ederler. Bir gün Hân, huzûrunda bu gûne işkenceleri etdirüp bizlere {rağmen} tefâ­hur kesb etdiğin arz etdi. Hakîr eyitdim "Hânım! Tâ bu mertebe benî Âdeme işkence etmeden me‘âl i murâd nedir?" dedim. Eyitdi: "Ey birâder i mâ! Bunların vâcibü'l-izâle olduğu şâhid i âdiller ile isbât olunup ba‘de's-sübût cümle halka rağmen bir kezden katl etmeyüp tenbîhü'l-gâfilîn içün bu gûne ezâ vü cefâ ederiz kim insândan cebbâr ve âsî yokdur kim Ce­nâb ı Perverdigâra âsî olup 6 diyen benî Âdemdir. Anınçün böyle işkence ederiz" dedi. Hakîr eyitdim: "Ammâ şer‘î değil, nâ-şer‘îdir kim te’sîri yokdur. Şer‘ile had acıdır ve şer‘ile nass ı kâtı‘ hükmünce {sûre i Mâ’ide'de}

7

{(   ) hükmiyle} ve dahi



8

fermânı üzre olsa halk ı âlem dahi ziyâde havf u haşyde olurdu" de­dim. "Hakkâ yahşı dânişlik edersin" deyü ilzâm ı kabûl eylediler. Ammâ böyle ziyâde işkence eylemeleri halkının âsî ve bî-mezheb ve fırak ı dâllden olmala­rıyçındır ve ziyâde zabt u rabtlariyçündür. Keyfe mâ yeşâ böyle edegelmiş­lerdir.

................ (10 satır boş) ................

Ve cümle kırk iki deyr i Ermeni vardır. Cümle­den mükellef (   ) (   ) kenîsesi (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) [303b]



Der-beyân ı ziyâretgâh ı evliyâ yı ızâm ı şehr i Tebrîz i dilâvîz;: Evvelâ mezâ[ri]stân ı Sür­hâb ve mezâristân ı Çerendâb ve mezâristân ı Keçî­lâb ve mezâristân ı Dolyân ı Kûh ve mezâristân ı Heyecân. Bu mekâbirâtdan gayrı niçe yerlerde ziyâ­râtlar çokdur. Ammâ bu zikr olunan cebbânelerde musannifîn ve mü’ellifînden ulu sultânlar çokdur. Cümleden fakîh ve zâhid i zamâne ve âbid i yegâne Hazret i İmâm Hafedâne ve ana karîb eş-Şeyh İbrâ­hîm Küvânân, andan Şeyh Şükür Hân, Baba Fer­ruh, Baba Hasan Meymendî ve Şeyh Şücâ‘ ve Kâlîn ve Şeyh Mâlîn i Tebrîzî ve Hasan Belğârî ve Şeyh Bedreddîn i Kirmânî ve Şeyh Nûreddîn i Bîmâristâ­nî, ammâ mekâbir i Sürhâb'da başka medfen i şu‘a­râ vardır. Evvelâ kabr i Enverî [vü] Hâkânî ve Zahî­red­dîn i Fâryâbî ve Felekî i Şîrâzî ve Şemseddîn i Sebhâsî ve Felekî i Şirvânî. Ve

Tebrîz'in etrâfın­daki kendlerde medfûn olan kibâr ı evliyâullah­ları beyân eder

Evvelâ karye-i Giçücân'da Hâce Muham­med Giçücânî kuddise sırruhu ve karye i Sebâd-âbâd'da âsûde olan mezâr ı pîrân ı şâzân ve ekâbir i musannifîn i firâvân cümle yedi yüz aded mü’elli­fîn bu kubûristânda medfûnlardır. Kuddise sırruhu.

Ve ashâb ı Resûlullah'dan sipehsâlâr Üsâme ibn Şe­rîk, Tebrîz kurbunda kûh ı şehîd üzre medfûn­dur.

Ve emîrü'l-mü’minîn Hazret i Hamza'nın birâ­der i mihteri Hazret i Aclek Sâriyetü'l-Cebel haz­ret­leri Nihâvend seferine geldikde, bu Aclek haz­ret­leri mecrûhan bu Tebrîz'e gelüp merhûm olmuşdur.

Ve eş-Şeyh Sağûcî ve eş-Şeyh Selâmî Reyî ve mekâ­bir i Sürhâb'da Ümeyye b. Ömer b. Ümeyye, andan kân ı ma‘ânî, müftî i esrâr ı ilâhî eş-Şeyh Hazret i Seyyid Cân Memi hazretleri, te’lîf ve tasnîfâtda bî-bedel ve ulûm i evvelîn ve âhirînde bî-mesel idi ve ilm i ledünni derûnunda derc ve cevâhir i nükûd ı ömr i girân-mâyesin ilm i tevhîde harc etmişdi. Eğerçi ma‘ârif i celîlesine nihâyet ve letâ’if i cemî­lesine gâyet yok idi. Kuddise sırruhu.

Andan câ­nib i Memi Cân'a karîb ser firâz ı ulemâ yı âlî ve güzîde i rükn i dîn i sırr ı âlî vâris i ilm i ledünn i Nebevî ya‘nî eş-Şeyh Hazret i Takî: Şi‘r:

Sâlik i tâ’ife i ehl i tarîk

Pîşvâsıdır anın Pîr Şakîk

Reyy ile yakdı Buhârâ'da çerâğ

Ürd-i huld içre ona oldu durâğ

Rûhı şâd ola İlâhî dâ’im

Evliyâ bendesi ola kâ’im

Ve Sincârân mahallesinde Hazret i Alî evlâdı (   ) medfûndur. Ve kûh ı Sürhâb'da Ayn ı Alî ve Hazret i Zeyn i Alî ibn Hazret i Alî iki birâder med­funlardır kim mesîregâh âsitânedir. Ve Derveze i Ser'de Efrâsiyâb'ın kellesi medfûndur.



Eş-Şeyh Nasrullah b. Akşemseddîn, Ebü'l-Feth Mehemmed Hân'ın Akşemseddîn'in zâdesi genc Nasrullah'dır.

................ (1,5 satır boş) ................

Nefs i Tebrîz'in enderûn [u] bîrûnunda niçe yüz kibâr ı kümmelînler vardır, ammâ îrâdı tatvîl i kelâm ve kesret i kitâbet verdiğiyçün bu kadar ile ik­tifâ etdik. Temmet bi's-selâm (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Hân ı âlîşân ile Şâm ı Gazan ziyâretine gidüp Tebrîz etrâfında olan kılâ‘ları temâşâ etdiğimiz beyân eder

Evvelâ şehr i Tebrîz'den bin mikdârı yekke-süvâr atlılar ile Tebrîz'den kalkup cânib i garba bâğ u bâğçe ve müşebbek bostânlar içre 5 sâ‘atde,

Men­zil i kend i Acısu: Kumla kal‘ası râhının nîm râ­hında iki yüz hâneli ve gül-i gülistânlı ma‘mûr [u] avadân, hân hâssıdır. Bir câmi‘i ve üç zâviyesi var. Bu Tebrîz sahrâlarının cümle suları zîr i zemîn­den olmağıla Acısu derler. Bunda kend kelenteri, Hâna ol gice yahşı mihmândarlık edüp ziyâfet i âlî etdi. Andan yine ale's-sabâh cânib i garba 4 sâ‘at İremler içre gidüp,

Evsâf ı ziyâretgâh ı Hazret i Muhammed Şâm ı Gazan;: Zamân ı kadîmde Âl i Cengiziyân asrında bu mahal bâğ ı İrem olup Şâm ı cennet-me­şâm gibi olup ve Şâm tarafı olmağıla bu mahalle Şâm derler imiş. Sene 694 târîhinde Muhammed Şâm ı Gazan bu mahalde bir kal‘a i metîn ve hısn ı hasîn inşâ edüp ismine Şâm ı Gazan dediler ve on bin ma‘dûd re‘âyâ vü berâyâyı tekâlif i örfiyyeden mu‘âf ve müsellem [304a] edüp bu kal‘ada iskân etdirdi. Ba‘dehû kendüye bu türbe i pür-envârı inşâ etdirüp Irâk ı Acem'de ve Irâk ı Arab'da ve Irâk ı Dâdyân'da mühendisân [u] mi‘mârân ve berr [u] bihâr seyyâhân çeşm i ibretler ile böyle bir ibret-nümâ yı âlî binâ görmüş değildir. Hâlâ İslâmbol'da Galata kullesi-misâl eflâke ser çekmiş bir burc ı Kahkahâ'dır, ammâ hakîr gördükde kapusu tarafının bir cânibi zelzeleden münhedim olup cümle seng i cibzi pâymâl ı rimâl olup yatardı. Vâcibü's-seyr bir binâ yı azîm ve ziyâret i kadîmdir. Hamd i Hudâ, Hân ile girüp ziyâret edüp rûh ı şerîfiyçün bir Fâtîha i şerîf tilâvet etdik. Kabr i münevveresinin mer­mer sandûkasında böyle tahrîr olunmuşdur.

................ (1 satır boş) ................



Hâlâ tekye i Bektâşiyân'dır. İki yüzden mütecâ­viz pây-bürehne ve ser-bürehne âşıkân ı sâdıkânları vardır. Ve bu âsitâne kapusu hâricinde niçe kerre yüz bin kurbân kellesi boynuzuyla biri biri üzre yığıp bir kulle i azîm etmişler. Zîrâ cemî‘î İrân ze­mîn halkı bu Muhammed Şâm ı Gazan'a i‘tikâdları olmağıla her sene niçe bin kûsfend kur­bân neze­râtlar gelir ve hareminde on zirâ‘ amîk bir âb ı nâb câh ı mâsı var. Mâh ı temmûzda gûyâ yah-pâredir. Hakkâ kim âb ı hayâtdan nişân verir. Ve bu âsitâ­ne­ye Şâm ı Gazan derler. Ammâ ber-vech i tesmi­ye­si­nin aslı dahi oldur kim lisân ı Mo­ğolda şeneb kabre derler. Sâhib i kabr Moğol pâdi­şâhlarından Mu­ham­med Gazan olmağıla şeneb i Gazan diyecek yerde tahfîf i kelâm ile galat ı meş­hûr evlâ olup Şâm ı Gazan derler. Ammâ sahîhi şe­neb i Ga­zan'dır. Ve bu âsitâne i azîm kûh ı Velyân üzre Şâm ı Gazan kal‘ası harâbdır. Anın dâmenine karîb bir âsitâne i garîb ve acîbdir, kaddesenallahu bi-sırrıhi'l-azîz. Andan kalkup cânib i garba gidüp kûh ı Velyân dâmeninde,

Kend i Velyân: Üç yüz hâneli ve câmi‘ i dilküşâlı ve hân ve hammâmlı ve dârü'z-ziyâfe imâretli ma‘mûr [u] âbâdân kend­dir. Bu hayrât [u] hasenâtların cümlesi vezîr Sa‘id Hoca Reşîdeddîn Dümbulî hayrâtıdır. Andan kalkup cânib i garba meyyâl bâğ u bâğ­çeler içre 5 sâ‘at gidüp,

Evsâf ı kal‘a i Kumla: Sene 998 târîhinde Sultân Murâd Hân ı Sâlis asrında serdâr ı mu‘azzam Koca Ferhâd Paşa binâsıdır. Kûh ı Velyâ[n] dâ­me­nin­de şekl i murabba‘ bir kal‘a i seng-binâ­dır. Dâiren-mâdâr cirmi üç bin seksen adımdır ve yedi kulle ve iki kapudur. Biri cânib i garba Rûm tara­fına küşâdedir, biri cânib i şarka Tebrîz kapusudur kim Hadım Ca‘fer Paşa Tebrîz serdârıyken Tebrîz kulundan firâr edüp bu kal‘aya mütehassın olup Tebrîz kulu bu Kumla kal‘asın muhâsara edüp içerden Ca‘fer Paşa bir gi­cede kal‘anın Tebriz tarafı dîvârın yarup yedi bin güzîde askerler taşra çıkup cümle gâfil yatan Tebrîz kulların dendân ı tîğdan geçirüp bakıyyetü's-seyfin Tebrîz'e dek kovup kul Tebrîz'e vardıkda görseler kim Hadım Ca‘fer Paşa'nın kethüdâsı Tebrîz kal‘asın kapayup bunlara balyemez toplar urup kal‘adan top ve ardlarından Tavâşî Ca‘fer Paşa Kürdistân askeriyle kırup gelir. Âhir cümlesi birer diyâra firâr edem sanup cümlesi dendân ı tîğdan ge­çüp Ca‘fer Paşa müstakil serdâr ı mu‘azzam olup bu Kumla kal‘asın yıkdığı dîvârın yerini bir bâb ı azîm binâ edüp Gedik kapu ve Tebrîz kapusu derler, sa‘b u metîn kapudur ve kal‘a i kavîdir. İçinde yedi yüz hâne ve bir câmi‘ vardır. Ammâ taşrada varoşu Kumla şehridir kim bâğ u bâğçesine hadd u nihâyet yokdur. Kumla engürü ve alub hârâsı ve Abbâsî ve milçe emrûdu meş­hûrdur. Şehri yetmiş mihrâbdır, on biri câ­mi‘dir. Cümleden Ferhâd Paşa Câmi‘i binâ yı latîf­dir, ammâ şehrin kenarında kalmış gayrı câmi‘leri ve hân [u] hammâmları ve çârsû-yı bâ­zârları vardır. Ve bu şehir, Tebrîz hâkinde başka sultânlıkdır. Bin kadar nökere ve kelentere ve darûgaya mâlikdir ve kadılıkdır. Bunda dahi azîm ziyâ­fetler tenâvül olunup sultândan hedâyâlar alındı. Bu diyârda sultân, sancak beğine derler, hân, emîr i mîrâ­na derler, hânlar hânı üç tuğlu vezîr pâyesine derler, i‘timâd ı devle (   ) derler. Sipehsâlâr ı mu‘azzam, serdâr ı vezîria‘zama derler. Kapucubaşı (   ) der­ler. Münşî, re’îsü'l-küttâba derler. Kelenter, alaybeğine derler. Darûga, subaşıya derler. Yasavul ağası alay çavuşuna derler. Dizçöken ağası, yeniçeri ağa­sına derler. Dizçöken, yeniçeriye derler. [304b] Mih­mândâr, müsâfir kondurana derler. Bu zikr olu­nan kimesne­lerin cümle hükûmetde alâkaları olup mîr-kelâm­lardır kim kânûn ı İrân zemîn budur. Andan kal­kup 7 sâ‘atde bâğ u bâğçeler içre gidüp

Serâvrûd: Nâhiye i kübrâdır ve kend i azîmdir. Tebrîz'in câ­nib i garbıyla yıldız cânibine meyilli şehr-misâl câmi‘li ve hân ve hammâmlı ve esvâk ı muhtasarlı kenddir. Kelenteri gelüp Hân'a mihmân­dârlık edüp bir şeb cân sohbeti edüp ale's-seher kalkup cânib i şarka bâğlar içre sayd [u] şikârlar ederek nehr i âb ı Serâvrûd kenarında,

Kend i Dûşt: Bunda çâşt ta‘âmı yiyüp sehl istirâhat etdik. Serâvrûd nâhiyesinde hammâmlı ve hân ve câmi‘li ma‘mûr kenddir. An­dan 6 sâ‘at,

Kend i Çulânduruk: Bu dahi Serâvrûd nâhiyesinde nehr i Serâvrûd kenarında bin hâneli ve bâğ u bâğçeli ve câmi‘ ve hân ve hammâmlı mah­bûbe Ermeni kızlı ma‘mûr kenddir. Andan ,

Kend i Elkâbendiles: Üç yüz evli ve bir câmi‘li sâfî Ermeni re‘âyâlı, üç kenîseli ve üç bin hâneli ma‘mûr ve müzeyyen bâğlı ve müşebbek besâtînli kenddir. Anı geçüp 3 sâ‘at gidüp,

Kend i Lâkderuh: Şâh Safî hât­ûnunun hâssıdır. Serâvrûd nâhiyesinde Serâvrûd kenarında bin hâneli müslim ve Ermenilerdir kim cümlesi cüllâhdır. Ve cümle iki bin hânedir. Ve câmi‘ ve hân ve ham­mâmları ve üç aded deyrleri var. Serâvrûd kûhı üzre bir harâb kal‘ası vardır. An­dan,

Kend i Kecâbâd: Beş yüz hâneli ve câmi‘li ve hân ve hammâmlı kenddir. Andan yine cânib i şarka gidüp,

Nâhiye i Rûdkât: Tebrîz'in şimâli câ­nibinde kûh ı Sürhâb'ın ardına vâki‘ olmuş yüz pâre nâhiye kendleri var. Üç gün bu şehr-misâl kendlerin kurâlarında sayd [u] şikâr edüp andan.

Evsâf ı şehr i azîm ve taht ı kadîm bender i Merağa i İrem

Azerbaycân hâkinde Tebrîz hudûdunda başka sultânlıkdır. Bin mikdârı askere mâlikdir. Kadısı ve kelenteri ve darûgası ve münşîsi vardır. Zamân ı kadîmde Hûşenk Şâh binâ edüp Azerbaycân'ın ib­tidâ taht ı kadîmi bu idi. Meşhûr ı âfâk şehr i nüh-tâk ve kasr ı revâk ı Havernâk ve kâhlar ile ârâste ve bâğ u besâtîn ve selsebîller ile pîrâste bir şehr i müte‘âref i mahbûb ve müzeyyendir. Ve müşebbek hadîka-i ravza i cinânlarında fevâkihe i tayyibesi hadden efzûndur. Ve ulemâ yı zû-fünûnu kıyâsdan bîrûndur. Bu şehr ile Tebrîz'in beynehümâsı on bir fersahdır. Cümle yedi bin altmış toprak örtülü hâ­nesi ve on bir câmi‘i ve kırk hânı ve altmış aded me­sâcidi ve kırk tekye i dervîşânı ve on bir hammâm ı dilküşâsı ve üç bin aded dükkânları var. Ekseriyyâ halkı bezzâz ve cüllâh ve pây-bâfdır kim elvân le­kef­fûrî bogasıları memdûh ı dûhdır. Ve Merâğa'nın mahbûb ve mahbûbesi memdûh ı âlem i İrân ze­mîndir. Hâlâ bu şehr, Sultân Murâd ı Râbi‘ askeri ha­râb idelden berü imâr olmadadır. Ammâ imâr [u] bânîsi sene (   ) târîhinde Mervân ibn Muhamme­dü'l-hımârıdir kim anların zamân ı devletinde tâ ce­bel i Sehend'e varınca yetmiş bin hâne imiş. Hâlâ ol tarafda âsâr ı imâretleri nümâyândır. Lâkin Cengi­ziyândan Moğol ve Boğol tâ’ifesiyle Hülâgû, Bağ­dâd'da Halîfe el-Müstansır-billah üzre hurûc edüp giderken bu şehri harâb edüp niçe kerre dahi harâb olup kûh ı Sehend'den ba‘îd imâristân olmuşdur. Zîrâ mezkûr kûh ı Sehend, bâd ı şimâle mâni‘ ol­mağıla hevâsı sakîl idi. Anınçün vâdî içre imâret olunmuşdur. Ammâ yine cümle âb ı hayevânları kûh ı Sehend yaylasından gelüp niçe bin bâğ u be­sâtînleri reyy edüp şehr içre niçe bin hânedânlara fıs­kıyye ve havz ve şâzirvânlarda revân olmadadır.

Ve engûr âbdârı ve sa’ir meyve [vü] müsmirrâtı ve gülnârı ve gûnâ-gûn pembesi ve sebzevâtı meşhûr­dur. Ve halkı gâyet ebyazu'l-levn ve marâlî ve gazâlî mükehhal gözlü, şîrîn sözlü ve münevver yüzlü ahâlîsi vardır. Ekseriyyâ halkı nihânîce Hane­fiy­yü'l-mezheb ve sulehâ-meşreb ahâlîsi firâvândır. Ve ek­seriyyâ zebânları Pehlevîce güft u gû ederler, fasî­hu'l-lisân ve bedî‘u'l-beyân kimesneleri çokdur. Ve cümle vilâyeti sekiz nâhiyedir.

Evvelâ Nâhiye i Serâ­çûn, Benâçûn, Dercerût, Kârdûl, Heştrûd, Behsâ­nd, [305a] Rângûrân, Kızılören, bu zikr olunan nevâhîlerin her birinde seksener ve yüzer pâre ma‘mûr [u] âbâdân kend i masîrler vardır. Cümlesi beş yüz altmış pâre kenddir. Ammâ altmışı şehr i azîm şekilli câmi‘ ve hân ve hammâmlı ve imâretleri ve çârsû-yı bâzârları vardır. Ve yedi pâre ma‘mûr kılâ‘ları var. Bu kend kılâ‘larının her birin ta‘rîf ve tavsîf eylesek bir müccelled kitâb olur.

Evsâf ı ziyâretgâh ı şehr i Merâğa; :

................ (1,5 satır boş) ................



Bu şehrden kalkup,

Menzil i Turnaçayırı: Bir ferahfezâda nebâtât [u] giyâhâtlı ve iki yüz hâneli şehr i Ûcân nâhiye­sidir. Cümle halkı bâğbân ve cüllâhdır. Andan,

Menzil i Setgiz: Ûcân nâhiyesinde bin evli ma‘mûr kenddir. Andan,

Evsâf ı kal‘a i şehr i kadîm Ûcân;: Tebriz'e hâ’il olan kûh ı Ûcân'ın cânib i şarkîsi zeylinde bir şehr i mu‘azzama imiş. Hülâgû Hân harâb etmişdir. İbtidâ bânîsi Peyjen ibn Keyûmers b. Kûderiz binâ etdi. Azerbaycân hudûdunda şehr i müzeyyen idi. Ba‘dehû yine mürûr ı eyyâm ile harâb [u] yebâb olup cümle ahâlîsi Tebrîz'e intikâl etdiler. Andan sene (   ) târîhinde Âl i Cengiziyân'dan Muham­med Şâm ı Gazan ta‘mîr u termîm edüp kûh ı Ûcân dâmeninde şekl i murabba‘ kâr ı sengîn bir kal‘a yı sûr ı metin binâ edüp devri kâmil dü hezâr mâbeyni pâyeyndir, ya‘nî iki bin adımdır. Cânib i şarka bir demir kapusu vardır. İçinde yüz hânesi var, neferâtı yokdur ammâ taşra varoşunda hânesi çokdur. Cümle üç bin hâk i amber-i pâk örtülü ev­lerdir deyü kelenteri nakl etdi. Yedi câmi‘ ve üç hammâm ve yedi hân ı mihmânsarây ve altı yüz dükkândır. Mahsûlâtından gendüm ve fûlü firâvân­dır. Âbı kûh ı Ûcân'dan uçup revândır. Meyvesi az olur. Ve cümle ahâlîsi Şâfi‘iyyü'l-mezheb geçinir­ler ammâ "Üstur zehebeke ve zihabeke ve mezhebeke"1 kabî­lesinden olup mezheb i mestûrları nâ-ma‘lûmdur. Lâkin cümlesi ehl i zevk ve meşreb sâhibleridir, mezheb sâhibleri değillerdir. Ve millet i Mesî­hiyyeden bî-mezheb i sahîh bir cemâ‘at i Nasârâ Ermenileri vardır ve iki deyr i Mesîhâları vardır. Bu şehri tamâm seyr [ü] temâşâ edüp kûh i Seylân câ­niblerinde sayd [u] şikâr ederek,

Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin