Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Bu hakîrin ibtidâ bu gazâda çeteye gitdiğimizi beyân eder



Yüklə 6,32 Mb.
səhifə2/72
tarix27.07.2018
ölçüsü6,32 Mb.
#60056
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72

Bu hakîrin ibtidâ bu gazâda çeteye gitdiğimizi beyân eder

Evvelâ bu sahrâ yı Haçek'den Budin gâzîleriyle cânib i garba dağlar içre girüp Desne dereleri içre ve Desne dağları üzre bir gün bir gece seğirdüp dere ve depe ve dağ u rağ u bâğ ve yakın u ırağ ge­zerek Desne dağları bir becene i azîme, ya‘nî bir sarp kı­rıntılık içinde cem‘ olmuş kâfirlere râst gelüp üç yerden üç bin yiğit ile "Allâh!" deyüp koyulduk, ammâ yüz bin renc [ü] anâ ile hamd i Hudâ bece­neyi feth edüp yüz yigirmi bir esîr ve bu kadar kelle ve bu kadar mâl ı ganâ’im kelepürler alup sâ­limîn ü gânimîn bir gün bir gecede Desne derelerin ubûr edüp sahrâlara çıkup dördüncü gün Hasek sahrâsında ordu yı İslâm'a vâsıl olup esîrleri ve mâl ı ganâ’imlerimiz fürûht ederken hikmet i Hudâ Serasker Ali Paşa bu ganîmet ile geldiğimizi is­timâ‘ edüp herkes çeteye gidüp [3a] ordu yı İslâm boş kalır mülâhazasıyla "Çete memnû‘dur!" deyü dellâl­lar nidâ edüp,

"Bu gelen cebeciler cümle esîrleri sâhiblerine teslîm edüp müjdelerin alsınlar yohsa pâdişâh başıy­çün cebecileri kırarım!" deyüp üzerimize mübâşir çavuşlar koşup Haçek sahrâsının kıble tarafında nîm sâ‘at ba‘îd kal‘a i Kolçvar meydânına esîrleri teslîm etmeğe refîklerimizle giderken merhûm Seydî Ahmed Paşa'ya yüz bin rahmet ve bu serdâra sadlek la‘net okuyarak kal‘a i Kolçvar dibine vardık.

Evsâf ı kal‘a i Kolçvar

Evvel ve âhir Erdel kralları hükmünde olup dest i Âl i Osmân'a aslâ girmemişdir ve Seydî Paşa'dan gayri bu diyâra bir vezîr gelmemişdir. Lâkin bu kal‘a Zolomioğlu'nun irs ile intikâl eden mülküdür kim bin kadar askere mâlikdir. Kal‘ası Kolçvar yaylası dere­si­nin içinde nehr i Kolçvar ke­nârında bir yalçın kaya üzre evce berâber fieddâdî ve şekl i muhammes kal‘a i metîndir. Haçek sah­râsına nâzır bir kapusu ve on bir kulleli şirîn kal‘a­dır, ammâ havâlesi çokdur, lâkin her cânibi uçurum olmağile yanına varılmaz. Ve havâlesi olan dağların ardları kıble cânibi cümle Eflak vilâyetidir. Ve bu kal‘anın aşağı dere içinde bâğlı ve bâğçeli bir varoş ı meresî(?) içre musanna‘ kenîse­leri ve dere­sinde gûnâ-gûn mâhîleri var. Ve âb [u] hevâsı latîf oldu­ğun­dan mahbûb u mahbûbeleri meşhûrdur.

Ve bu kal‘a kapudanı itâ‘at edüp serdâra hedâ­yâlarıyla vardığından cümle esîrlerimiz defter ile bu kapudana teslîm olunup,

"Bire üç kîse müjde-i esîr" deyü verüp üç bin yiğide yirmişer guruş gazâ mâlı değüp,

"Fi'l-bereke" deyüp kapudandan dahi niçe gûne hedâyâlar alup tekrâr ordu yı İslâm'a avdet olundu.

Ol gün sene 1071 mâh ı Zilka‘de'sinin on seki­zinci cum‘a gün (Erdel) Erdel memleketi kâfirlerin cümle mutî‘ etmek içün cümle Tatar askeri kalkup bir sâ‘at ileri gitmek fermân olundu.

Ve Budin aske­riyle İsmâ‘îl Paşa çarkacı ve Çatalbaş Paşa dündâr fermân olunup derhâl nefîr i rıhletler çalınup Cerrâh Kâsım Paşa tuğlar ile ko­nakçı olup ol güne gelince Hasek sahrâsında on gün meks olunmuşdu. Andan Hasek sahrâsının maşrık tarafına 2 sâ‘atde,

Evsâf ı kal‘a i Seyk

Erdel kralları hükmündedir, ammâ Solom Gargor Batori mülküdür kim Yanova beği (kral) olan Barçay kraldır. Kal‘a i Seyk lisân ı Macar'da (   ) (   ) demekdir. Kal‘ası nehr i Lena kenârında evce berâber bir küçük taş binâ ve içinde ancak on hânesi ve bir küçük kenîsesi var, ammâ aşağı sah­râda Barçay kralın bir musanna‘ sarâyı var idi kim resm ü tarh u tarzı nakş ı bûkalemûn-ı cihân-pesend idi. Asâkir i İslâm bu sarâyı âteşe urup cümle der [ü] dîvârları âteş i Nemrûd içinde kaldığın kal‘a ka­pudanı görüp vâfir hedâyâlar ile seraskere gelüp itâ‘at etdi. Andan kalkup Lena boğazın aşup,



Menzil i kenâr-ı nehr i Küçük fiamos: Sâhi­lin­de Kosvar sahrâsında meks olundu ve ol gün, "Asker i İslâm ganîmet olsun" deyü "Kol kol çeteci­ler gitsin" deyü fermân olundukda hemân hakîr fur­sat ganîmetdir, ol sâ‘at elli aded pür-silâh yiğitler ile batı tarafında dağlar içre beş sâ‘at gezüp aslâ ganîmet bulamayup ancak bir Eflak keferesi dil dutup kulağın yay kirişi tuncuyla kısdırup ol kadar îzâ ve işkence etdik aslâ mâl ı ganâ’im demedi. Biz dahi kellesin kesüp yine ol gün tehî-dest serserî ge­züp ordu yı İslâm'a dâhil olduk.

Yine ol gece yüz piyâde yiğit tüfeng-endâz ve yüz cürd atlı pür-silâh şehbâz bir yere cem‘ {olup} yine mağrib cânibine bir gün bir gece gidüp bir sengistân dağlarda mağâralar içine kırk elli pâre köyün kâfirleri kapanmışlar. Bir hayli ceng i azîm etdik. Sarp kayalar olmağile bir vech ile zafer mümkün olmayup biz dahi fâriğü'l-bâl olup gerü avdet etdikde aşağı derelerdeki hayvânâtlara tama‘ etmeyüp cümlemiz ale'l-ittifâk fiebevar deresiyle gerüye gelirken üç bin kadar semîn sığırlar ganîmet alup 5 sâ‘at gidüp,



Evsâf ı kal‘a i fiebevar, ya‘nî şehr i Pisanvar

Erdel kralları mülküdür. Kal‘ası bir dere ağ­zında havâleli şekl i murabba‘ ve on bir kulleli sa‘b u metîn bir fieddâdî taş binâ hisâr ı ra‘nâdır. Ve maşrık cânibine iki kapusu ve içinde cümle topları ve cebehânesi mükellef ve mükemmel iken gul­gule i Rûm ve velvele i Rûm sadâsı havfından [3b] kal‘a içre cümle mâl [ü] menâllerin bırağup ancak evlâd [u] ensâblarıyla dağlara ve sa‘b mağâra­la­ra fi­râr etmişler. Biz dahi iki yüz yiğit cür’et edüp âheste reviş kal‘a içine girdik. Aslâ âdem ve âdemî-zâd yok.

Hemân zî-kıymet olan eşyâları alup kal‘ayı âte­şe urup taşrasındaki Pisan şehrine girüp anda dahi yahşı tuhef eşyâları alırken azamet i Hudâ kal‘a­nın topları cümle âteşden kızup cânib i erba‘aya ve bize ol kadar top ber-havâ etdi kim ta‘bîr olunmaz.

Ba‘dehu bu şehr i bâğ ı İrem-i Pisan'ı dahi âteşe urup şehrin bâğlarından taşra giderken bir ke­fere dil dutup;

"Bu kal‘a halkı nereye gitdi?" deyü su’âl et­dikde,

"İşte bu cânibdeki sarp dağlara hâlâ gidiyorlar" dedikde derhâl ol kâfiri dest-ber-kafâ bağlayup bir ata bindirüp licâmın bir gulâm eline verüp tekrâr mağrib tarafına dağlar içre beş sâ‘at kâfirlerin ardın kovup giderken hikmet i Hudâ ol mahalde yüz mikdârı Tatar ı sabâ-reftâra râst geldik. Anlar ile pây-berâber olmak üzre kavl [ü] karâr edüp hakîr "Fâtiha" dedim.

Ba‘de't-tilâvet-i Fâtiha piyâdelerimizi Tatarların boş atlarına bindirüp üç yüz süvârî bahâdır olup ol gün seğirdüp dağ içinde on sekiz aded münakkaş ve billûr câmlı hınto arabalar ile üç yüz mikdârı Macar ı füccâr kaçarken yetişüp bir ağızdan "Allâh Allâh" deyüp kılıç urduk. Ve beş sâ‘at kâmil ceng edüp on sekiz hıntovu ikişer atlarıyla ve içinde olan kırk aded pâk ve pâkîze duhter i nâ-şükefte i nâçîze pençe i âfitâb ı mehtâb kızları ve pençe i âfitâb gu­lâmları ve pençe-i nâziş i dûşiz avretleri ve bu kadar mâl ı ganâ’imle cümle yüz otuz bir aded esîrleri dest-ber-kafâ bağlayup kimisi ağlayup kimi ciğer dâğlayup "Zanca Türk" deyerek elleri cenge kâsır kâfirlerin birkaçların kelle ve paça edüp niçesi dağ­lara firâr edüp anlara ığmâz ı ayn edüp halâs oldu­lar. Ve bizden ancak bir âdem şehîd olup arabaya koduk. Ve iki âdem dahi mecrûh olup cengden halâs olup selâmet tarafına sâlimîn ü gânimîn gelir­ken cânib i erba‘a­dan sekiz yüz sığır ve altı yüz ko­yun sürüp yetmiş aded ganîmet atlara Tata[r] gâzî­lerimiz ve bazı kefere esîrlerimiz bindirüp ol gece yürüyüp nısfu'l-leylde,

Menzil i Serbâz deresi

Bir dar boğazdır kim diller ile ta‘bîr olunmaz. Ol gece cümle arabaları tabur çatup cümle esîrleri muhkem bağlayup ve cânib i erba‘aya karavullar koyup üç yüz yiğitden bir kişi eksik sabâha dak bî­dâr âmâde durup cümle hayvânları da zabt [u] rabt edüp ale's-sabâh on dörd sâ‘at giderken yüz bin renc [ü] anâ ve havf u haşyet çekerek Pisan dağın aşup nâçâr Jidvar kal‘ası önünde yatdık.



Evsâf ı kal‘a i Jidvar

Bu diyârda "var" lafzı kal‘a demekdir, ammâ Jidvar lisân ı Macar'da (   ) (   ) (   ) demekdir. Bu kal‘a evvel [ve] âhir Erdel krallarına tâbi‘dir, lâkin Kemen Yanoş-ı la‘în kralın milkidir. Bir sık dağlık ve ormanlık içinde bir sa‘b kaya üzre üç tabyalı bir taş şîrîn küçük kal‘adır. Dibinden nehr i Jidvar akup maşrık cânibine gidüp nehr i fiamos'a mahlût olur ve kal‘aya yakın bir dar ağaçlık içinde pusu edüp karavullar ile bîdâr âmâde durduk. Sabâh olunca ince karavulumuz ileri gönderüp biz dahi bir sâ‘at gidüp hemân kara­vul­larımız çıka gelüp,

"Bire meded küffâr boğazın ağzın almış ve azîm ağaçları kırıntılar dökmüş. Sol tarafda pür-silâh olup dururlar" dedikde biz dahi Tatar gâzîlerimizle bir yere cem‘ olup müşâvere edüp elimizde olan esîr­lerin elleri kılıca yapışmağa kâdir olanları ân ı vâ­hidde kılıçdan geçirdik. Ve cümle sığır ve koyun­ları sıyırup saldık. Ve cümle arabaları tabur gibi ede­rek kâfir bizi bekle­di­ği Bortin boğazı nâm mahalle va­rup tekrâr müşâvere edüp küffâr aşağı boğazı bek­lerken yüz aded tüfeng-endâz yiğitle­ri­miz dağ­dan kâfirlerin üzer­lerine bir yaylım kurşum yağdır­dıkları gibi bizler dahi Tatarlar ile iki yüz yiğit dere için­den "Allâh" deyüp koyuldukda hamd i Hudâ küf­fârı boğaz ağzından koparup atlıların atlımız, pi­yâde­le­rin piyâde­le­ri­miz kıra kıra ol ân yüz kelle ve iki yüz Macar ve iki avret esîr edüp mukaddemâ kırdı­ğı­mız(ın) esîrlerin ivazın Hudâ-yı Barî yârî olup bu kadar mâl ı ganâ’im alup bırakdı­ğı­mız sığırları dahi çözüp {ve esîrleri alup} [4a] hamd i ilâh esîr­likden halâs olup serserî giderken on iki aded esîr Macarlarımız eydir:

"Biz sizi taburunuza sâlimîn ü gânimîn kolay yoldan götü­re­lim, bizi âzâd eder misiz?" dedikle­rinde biz dahi yemîn edüp,

"Âzâd edelim" deyü ellerin bağlayup an­lara i‘timâd edüp kulağız etdik.

Hakîkatü'l-hâl Seydî Paşa zamânı iki kerre di­yâr ı Erdel'e gir­miş­dik, ammâ bu mahalleri görme­mişdik ve hâlâ refîk­le­rimizde de görmüş yok. Ta­tar­larsa evlâ bi't-tarîk Erdel'e girdikleri yok. Hemân bu kâfirlerin ardlarına düşüp ol gün "Bire bire Hay!" deyüp 13 sâ‘at yürüyüp bu kadar koyun sığır kalup,



Menzil i fiiçe deresi

İki cânibi evc i âsumâna berâber dağlar içinde nehr i fiiçova akup iki konakda Deve kal‘ası kur­bunda nehr i azîm Moriş'e mahlût olur. Hele ol gece basîret üzre olup ol derede yatdık.

Ba‘dehu ale's-sabâh ol dere içre akan nehr i fiiç­ova'yı yüz on üç kerre ubûr ederek cânımızdan bî­zâr olduk. Ve elli yerde samakov, ya‘nî demir ma‘den­leri kârhâneleri geçdik. Ve eniş ve yokuş ve ka­ya ve sular geçmeden dahi niçe sığır ve koyunlar kal­dı. Ve iki araba dağdan uçup pâre pâre oldu. Ve altı aded esîrlerimiz öldü. Ve mukaddemâ arabada olan şehîdimiz şişüp koktu. Ve bu derenin iki câ­nibi evce berâber kayalar üzre şâhin ve ispiri ve za­ğanos yuvaları var. Hudâ hakkıyçün bu âna gelince yi­girmi bir yıl seyâhatimde böyle mahûf u muhâ­tara ve bî-amân dere görmedim. Hattâ bu dere içre kâ­mil on iki sâ‘at gitdik, aslâ selâmetden bir iz yok.

Âhir i kâr cümlemiz cân ı azîzlerimizden bîzâr olup selâmetden me’yûs olup kulavuz olan kâfir­lere,

"Bire mel‘ûn, bizi böyle bî-amân dereye niçün getirdin?" dedikde,

"Gayri boğazlarda kazâ kâfirleri bağlar, ammâ bu fiiçe deresi bî-amân olmağile bunda kazâ ol­maz!" deyü tesellî verdi.

El-hâsıl bu sevdâ ile bu dere içre sekiz sâ‘at dahi cânib i kıbleye gidüp nısfu'l-leyl olunca bu fiiçe deresi ağzında,

Evsâf ı kal‘a i fiiçevar

Lisân ı Macar'da (   ) (   ) demekdir. Bânîsini esîrânımız dahi bilmediler, ammâ Erdel'e tâbi‘dir, ammâ Nemse çâsârından içinde 500 yüz asker i menhûs vardır, lâkin Seydî Ahmed Paşa katl etdiği Rakofçi kralın milki idi mürd olup anasına kaldı. Kal‘ası fiiçe deresi ağzında bir vâsi‘ (dir) yerde şekl i müdevver taş binâ beş tabyalı bir hısn ı hasîn sûr ı ra‘nâdır. Ve nehr i fiiçe handakı içinden cere­yân edüp deryâ-misâl handakı nısfu'l-leylde cemî‘i der [ü] dîvârın meş‘aller ile çerâğân edüp handak içi münevver olup cümle küffâr derûn ı hisârdan "Yajuj, Yajuj" deyü nigehbânlık edüp feryâd edüp kal‘a beklerlerdi. Biz dahi ol mahalde tarpadak kal‘a dibine vara düşdük.

Hemân cümlemizin akılları perîşân olup necât­dan el çeküp âlem i hayretde kaldık. Hemân ân arabalar içinde ve taşrada olan esîrlerimiz bir ağız­dan feryâd etdiler. Hemân cümlemizin akılları ba­şımıza gelüp bildik ki neye uğradık hemân hemân cümle mâl ı ganâ’imden geçüp feryâd eden esîrlere derhâl bir sâtûr ı Muhammedî urup bizi ol mahalle getiren kâfirlerin kellelerin dahi kesüp feryâd [ü] figânlar dahi kesildi.

"Âyâ hâl i pür-melâl neye müncer ola?" derken esîrin biri eydir,

"İşte sizin askeriniz bu mahalle yakındır. Beni âzâd edin sizi selâmet ile götüreyim. Eğer eylemez­sem bunlar gibi beni katl edin" dedi,

"Lâkin ol benim götürecek yolumdan bu araba­lar gitmez, ammâ pek yakın götürürüm" dedikde yemîn edüp kulağız edüp fi'l-hâl on altı arabaların içlerinde olan mâl ı ganâ’im­leri ve kızları ve oğlan­ları arabaların atlarına tahmîl edüp niçesin Tatar at­larına bindirüp koyunları bırağup cümle sığırları sü­rüp birez salt ve sebükvâr olup tekrâr ol fiiçe deresi içre nîm sâ‘at gidüp kıble tarafına bir yalçın kayaya çıkup üstü sarp ağaçlık, ol gece nısfında gide gide bir azîm âteş gördük,

"Âyâ bu nedir?" deyü esîrden su’âl [etdik].

"Sazvaroş şehridir. İşte sizin asker âteşe bu şehri urmuşlar, ammâ ol şehre iki günde varılır" dedi.

Bizim dahi cânımız rahat olup gerüde kalan mezkûr [4b] fiiçevar kal‘ası bizim esîrleri kırdığı­mız duyup ol gece sabâha dak bin pâre topdan ziyâ­de atup yer ve gök inil inil inledi.

El-hâsıl cânib i erba‘amız bize cehennem dere­leri oldu. Ol gece nehr i Keşt kenârına vardık.

Bu nehir Pisan dağlarından gelüp mezkûr fiiçevar kal‘asının handakı içinde nehr i fiiçe'ye mahlût olup andan aşağı nehr i Moriş'e munsabb olurlar. Hele ol gece bu nehri yüz bin renc [ü] anâ ile ubûr edüp sabâha dak yürüyüp hamd i Hudâ asker i İslâm'ın şâhrâhına çıkup ba‘zı çeteci askerine râst gelüp Deve kal‘ası dibinde asker i İslâm'a sâ­limîn ü gânimîn vâsıl olduk.

Mukaddemâ üç bin aded sığır ve ko­yun­ları or­du­ya göndermişdik, anlar doğru yollar ile bir gün­de ordu yı İslâm'a gelüp dâhil olup cümle devâb­bâtları bin guruşa fürûht edüp mâlını hâzır bulduk.

Ba‘dehu bizim getirdi­ğimiz cümle esîrleri ve mâl ı ganâ’imleri mezâd ı sultânîde fürûht edüp cümle yedi kîse mâl olup cümle refîklerimizle ve sonra refîk olan Tatarlar ile kardaş gibice pây berâber üleşüp ancak hakîre kırk guruş ve bir gulâm düştü.

Evsâf ı kal‘a i ibret-nümâ hisâr ı üstüvâr Devevar

Sene (   ) târîhinde Varat kal‘ası fethine gider­ken Façatlı Ali Ağa karındaşlığı Lâfîzâde'yi esîrlik­ten halâs etmeğe bu Deve kal‘asına gelüp bir gece kapudanında mihmân olup bu Deve kal‘ası evsâfı tahrîr olunmuşdu, ammâ şimdi Serdâr Ali Paşa'ya kapudanı itâ‘at edüp hedâyâlar ile gelüp buluşdu. Ve asker i İslâm vâfir bey‘ ü şirâlar edüp âsûde-hâl olundu. Andan kalkup cânib i şimâle bir sâ‘at gi­düp,



Evsâf ı kal‘a i Sazvaroş

Erdel krallarına tâbi‘dir, lâkin Saz Macarı kavmi hükmündedir. İçinde Nemse çâsârı tarafından asker olmak ile itâ‘at etmeyüp kal‘ayı hâlî bırağup kal‘ası ve şehri ıhrâk olundu, ammâ kal‘ası bir dağ dibinde havâleli şekl i müdevver bir kal‘a i ra‘nâ idi. Ve handakı mâl-â-mâl su idi. Ve bir varoş ı azîmi var idi kim gûnâ-gûn sarâylar ve hân ve kiliseler ile ârâste ve bâğ u bâğçe ve çârsû yı bâzâr ile pîrâste bir şehr i şîrîn iken ıhrâk bi'n-nâr olurken ol kadar mâl ı ganâ’im ve zahâ’irler bu­lun­du kim asâkir i İslâm sîr i muğtenim oldular. Bunda dahi dağlarda ve bâğlarda üç yüz yiğit ile esîr ve mâl ı ganâ’imler çıkarup ordu yı İslâm'da fürûht edüp üç yüz yiğit ile üçer guruş hissemend olup çekdiğimiz âlâm ı şedâ’id hebâya gitdi.

Bu kal‘adan ertesi gün kalkup cânib i şimâle 6 sâ‘at gidüp,

Evsâf ı kal‘a i Vinçazvar

Erdel krallarına tâbi‘dir, ammâ Rakofçi la‘în mürdün milki olmak ile içinde bin mikdârı cengâ­ver i Nemse aslâ itâ‘at etmeyüp beş yüz mikdârı top atdı ve yanına asker i İslâm ile varılmak muhâl oldu. Ne çâre serasker ise diyâr ı Erdel'de kal‘a muhâ­sara edüp top ı kûp ile kal‘alar döğmeğe me’mûr değil, ancak bir kral nasb edüp üç yıllık hazîne tahsîline me’mûrdur.

Bu kal‘a i Vinçaz ise nehr i Moriş'in karşu ta­rafında evc i semâya berâber bir topraklı kûh ı bâlâ sırtında bir fieddâdî sengîn-bünyâd bir kal‘a i fieddâd'dır. Ve cânib i erba‘ası dereli ve depeli ufa­cık dağlardır. Ve nehr i Moriş'in beri cânibinde ci­sir başında bir varoş ı azîmi var. Ve mu‘azzam ki­liseler ile evleri ve hân ve çârsû yı bâzâr ile müzey­yen şehr i ma‘mûr iken bir gece Tatar ı sabâ-reftâr askeri bu şehrin cümle âdemlerin esîr edüp ol kadar mâl ı firâvân ve ol mikdâr zahâ’ir-i bî-pâyân alup şehri âteşe urup harâb u yebâb ve hayvânâtları ke­bâb ve hâneleri türâb oldu.

Bu böyle bir şehr i vâsi‘ idi kim Erdel kralları bilâ-teşbîh tahta culûs etse Erdel'in dörd bölük ke­fereleri cem‘ olup bu şehirde krallardan bî‘at ve teba‘iyyet ve bid‘at ederlerdi. Zu‘m ı bâtıllarınca,

"Betlen Gabor kral ve Hûşenk fiâh oğlu Macar İsvan ve Menûçehr oğlu Macar Duşak, ya‘nî cedd i kavm-i Hayduşak bu şehirde yatır" deyü bu şehire i‘ti­bâr ederlerdi, ammâ asâkir i İslâm husûsan Tatar ı adû-şikâr-ı benâm i‘tibâr [ü] i‘tizâr bilme­yüp kâfir itâ‘at etdi ise hoş, eğer mutî‘ [ü] münkâd olursa harâc-güzâr edüp afv eder.

Andan bu Vinçaz kal‘asından kalkup cânib i şimâle gider­ken Tatar askeri Kemen Yanoş kral ile tabur cengi edüp on bin esîr ile ordu yı İslâm'a dâhil olunca asker i İslâm içre [5a] bir sürûr [u] şâ­dumân ve bir ganîmet i firâvân oldu kim ta‘bîr olunmaz.

Andan kurâları yaka yıka (   ) sâ‘atde nehr i Moriş kenârına varup bir cisr i haşebden cümle as­ker i İslâm ubûr edüp kat-ender-kat alay ile cu­yûş ı müslimîn yürüyüp Belgrad'dan bir top menzili ba‘îd konuldu.

Evsâf ı kal‘a i Erdel Belgradı

İsmi yine lisân ı Latince "Beyâz kal‘a" demek­dir. Cümle diyârlarda dörd Belgrad vardır. Biri Tu­na Belgradı ve biri Arnavud Belgradı ve biri Ustolni-Belgradı, ya‘nî ustolni "iskemle" demekdir lisân ı Latin'de. Biri de bu kâfiristân Erdel'indeki Belgrad ı İrem-âbâd idi.

Sene (----) târîhinde Sultân Süleymân Hân Tuna Belgrad'ın feth edüp içinde olan küffâr bir kal‘a binâ edüp dârü'l-karâr etdikleriyçün "Erdel Belgradı" deyü nâm verdiler.

Ve cemî‘i Erdel krallarının pây ı taht ı menhûs­ları­dır. Kal‘ası nehr i Moriş kenârında bir sahrâ yı azîme vâkı‘ (vâkı‘) olmuş şekl i murabba‘ bir kal‘a i metîn ü müstahkemdir.

Ve beş aded tula binâ sedd i metîn tabyası var gûyâ Varat kal‘asıdır, ammâ bunun iki kapusu var, biri cânib i kıbleye nâzır biri taraf ı garba manzûr. Ve kal‘ası içi sadranc nakşı şâhlar ile ârâste ve mu­sanna‘ kenîseler ile pîrâste olmuş idi kim ta‘bîr olunmaz idi.

Ve hân ve imâretler ve medrese ve bıtrîk ve kıssîshâneler ve çârsû-yı bâzâr ve bezzâzistân ile gâ­yet müzeyyen idi.

Ve kal‘anın kıble tarafında olan dîvârı üstünde sahrâya nâzır krallara mahsûs bir sarây ı âlî-i ibret-nümâ var idi kim cemî‘i der ü dîvârları nakş ı bûka­lemûn ı ibret-nümûn ve cümle sütûnları yeşim ve harekânî ve tûtîyâ ve mermer ve somâkî ve sütûn ı zenbûrîler ile müzeyyen idi.

Ve cümle revzenleri pirinç kafesli ve billûr ve necef ve moranlı câmlar ile müzeyyen idi. Ve ferşi Hind-pususkârîsi gibi hurde ruhâm döşenmiş taşlar ile mefrûş idi. Ve gûnâ-[gû]n tahtânî ve fev­kâ­nî şâhnişîn ve maksûrelerinde fıskiyye ve havuz ve şaz­revân­la­rın­da ve fevvârelerden âb ı rakîkler pertâb edüp gûnâ-gûn tasnîfâtlar ile müzey­yen idi.

Lâkin Âl i Osmân askerine mukâbil olup mu­kâ­vemet edemeyeceğin bilüp böyle bir kal‘a i hısn ı hasîni ve böyle bir müzeyyen ve mahbûb ve mer­gûb şehr i metîni bırağup cümle kefereleri dağlara firâr etdiklerinde bu kal‘anın her tarafından yağ­mâcı asâkiri Tatar girüp zabt u rabtları mümkün olmayup ibtidâ kiliselerinin çanların çıkarup sâ’ir mâl ı künûzların bulup hadd [ü] hasrdan bîrûn ve hisâbdan efzûn mâl ı ganâ’imler alup böyle nâze­nîn şehri âteş i Nemrûd'a urup garîb şehir, murg ı semender-vâr böyle ma‘mûr dâr ı diyâr âteş içinde kalup deyyâr bir imâret kalmadı.

Ve mukaddemâ sene (   ) târîhinde Yanova ga­zâsına Mehemmed Giray Hân bu şehire uğrayup Kazak ı Ak askeri; bu Belgrad kal‘asına sarılup altı gün yedi gece ceng i azîm edüp âhir i kâr kal‘ayı döğmeden fâriğ olup hân hazretleri taşra şehrin âteşe urup gitmişlerdi.

Ol zamândan berü yine varoşu Erdel kâfirleri imâr edüp ol dahi şimdi âteşe urulup berbâd oldu, ammâ bu kal‘a i Belgrad kâfiri cenge âmâde olsalar hayli analar ağlayup ceng i azîmler olurdu, zîrâ bu kal‘anın kıble tarafı sâfî batak ve çatakdır. El-İyâzu billâh fîl-i Mengerusî girse rehâ bulmayup gark olur, ammâ bu şehirin âb [u] hevâsı ve bâğ u bâğ­çesi latîfdir.

Ve bunda iki gün asker i İslâm meks edüp yine Tatar askerine çapula gitmek, ya‘nî sefere gitmek fermân olunup on iki bin asker yine Kemen Yanoş kral ardına düşüp gitdiler. Hudâ hirâsların âsân ede. Andan 5 sâ‘atde,



Menzil i kenâr ı nehr i Moriş : Anda olan cümle ma‘mûr kurâların ganîmetleri alınup âteşe uruldu. Andan şimâle 3 sâ‘atde,

Evsâf ı kal‘a i Entivar

Lisân ı Macarca (   ) (   ) demekdir. Bânîsi Yejder ban imiş. Bu dahi Erdel kralları hükmünde, lâkin Redey İşvan oğlunun milkidir. Nehr i Moriş kenârından ba‘îdce bir sahrâda bir kal‘a i ra‘nâ imiş. Ve mefret manastırlar ve sarây ı ma‘mûreler ve çârsû yı bâzârı ve hânları ve gayri imârâtları gâyet ma‘mûr u müzeyyen imiş. Çarkacı İsmâ‘îl Paşa ile Tatar askeri ileri gidüp cümle mâl ı erzâk ı ga­nâ’im­­le­rin alup şehri ıhrâk bi'n-nâr etmişler an­cak zîr i zemîn­lerde mâl ü menâl ve bâğ u bâğçe ka­lup sonra varan asakir i İslâm'a ganîmet oldu.

Andan yine taraf ı şimâle 4 sâ‘at tirfil ve ayrık ve yonca giyâhistânları içre gidüp,

Menzil i Bonçab: Gâyet ma‘mûr nâhiye idi. Tatar askeri Kemen Yanoş taburu ardı sıra giderken bu nâhiyeyi berbâd edüp, yigirmi bin aded esîr alup ordu yı İslâm'a mansûr [u] muzaffer gelüp bir esîr bir guruşa fürûht olmağa başladı. Andan [5b] 3 sâ‘atde,

Evsâf ı ma‘âdin i kadîm şehr i Tuzda

Erdel kralına tâbi‘dir, ammâ başka emânetdir kim bir Mısır hazînesi hâsıl olur. Cümle serhadlere ve gayrı vilâyetlere tuz bu şehirden gider. Cümle kefereleri tuzculardır. Ve bunda tuz çıkan mağâra­ları görmeyen dünyâda bir şey i ibret-nümâ görmüş değildir, zîrâ gâyet mahûf u muhâtara ka‘r ı zemî­ne varmış her bir ma‘deni derk i esfele ermiş çâh ı gayyâdan nişân verir gâr ı yetîmânlardır kim Allâh saklaya. Esîr olan ümmet i Muhammed'i bu tuz ma‘denine korlar, aslâ halâs olmak yokdur. Ve bu mahalde tuz kayaları dağlar gibi yığılmış idi. Cümle askerin atları ve katır ve develeri ve sığır ve koyunları bu tuzları yeyüp yalayup safâlar etdiler.

Bu dâr ı dünyâda böylece tuz ma‘deni iki yer­dedir. Biri bu Erdel Tuzda'sıdır biri Eflak diyârı o kıyâsıdır. Mâ‘adâ diyârlarda göllerde ve deryâ ke­nâr­larında tuz hâsıl olur, ammâ Hacı Bektaş-ı Velî tuzu kerâmet ile hâsıl olmuş billûr taş gibidir, ammâ bu Eflak ve Erdel tuzları fîl cüssesi kadar kayalardır, ammâ bu Erdel'in Tuzda ma‘deni kurbunda bir şehr i azîm var idi. Bâğ u bâğçesi ve imâret [ü] âbâ­dânı gûyâ bâğ ı İrem idi. Bunda bir gün meks ol­mağile bu şehir dahi âteş i Nemrûd ile berbâd oldu kim zemîninde imârât [ü] âbâ[dân]dan ancak hâkis­ter i efkendesi kaldı.

Hakîr i pür taksîr yine Melek Ahmed Paşa efendimizden me’zûn olup bu Tuzda şehrinden cânib i garba elli aded pür-silâh yiğitler ile bir gün bir gece dağlar içre seğirdüp "Ha şunda ve bunda" diyerek,



Evsâf ı kal‘a i fiolomkovar

Lisân ı Macarca (   ) (   ) demekdir. Biz bu kal‘ayı mesâfe i ba‘îdeden görünce kâfir kal‘ası zann edüp dahi ileri vardık. Bir yeni minâreyi he­nüz bennâlar inşâ ediyorlardı. Meğer bu kal‘a bi­zim Âl i Osmân'ın sene (   ) târîhinde bu seraske­rimiz Ali Paşa kal‘a i Varat'ı feth edince bu kal‘a dahi amân ile feth olup zamîme i diyâr ı İslâm'dan olmuş ve Varat paşasının hâss ı hümâ­yûnun­dan voyvadalığı olup nâhiye niyâbeti olmuş. Ve Varat Paşası Sinân Paşa'nın âdemleri bizi görünce gaş olup hayrân kalup,

"Âyâ bunlar kimler kim?" deyü birbirleriyle müşâvereye başlayup bildiler kim, bir alay cebeci gâzîleriyüz.

"Bire gâzîler, safâ geldiniz ve hoş geldiniz. Bire bir aydır asker i İslâm'dan haber yokdur. Siz nere­den geldiniz ve nereye gidersiz ve asker i İslâm kandedir?" deyü su’âl etdiklerinde,

"Vallâhi biz asker i İslâm'ı tuz çıkan Tuzda şehrinde bırağup bir gün bir gecede ılgarup bu kal‘a kâfirin zann edüp geldik. Hamd i Hudâ di­yâr ı İslâm'a kadem basdık" dediğimizde,

"Bire cânım ol tuz çıkar şehir bu kal‘amıza altı konakdır. Siz bu kâfiristânı kırk elli yiğit ile nice geldiniz?" deyü ta‘accüb edüp vâfir ta‘zîm ü tekrîm edüp ziyâfetler edüp eyitdiler:

"Sakının kardaşlar bu nâhiyeden esîr alman ve köy yakman, siz bilirsiz!" deyü bize vâfir hedâyâlar verdiklerinde hemân,

Hakîr eyitdim: "Baka gâzîler bizler at sırtına geldikden sonra cân ve baş ile oynar bir alay garîb gâzîleriz. Bu diyâra biz gelmedik ve köylerin gör­medik ve kasabaların bilmedik. Ordumuza boş git­memek içün aç kurd koyuna salar gibi her yer ne olsa sarılup elbette şikâr alıruz. Ey imdi eyle olsa sizlerden ricâmız oldur ki bu kadar gâzîlerinizden bizimle beş on dâne şehbâz yiğitler atlanup bize şi­kâr alacak kâfir köylerin gösterüp sınırlarınızdan gerü dönüp geleler!" dediğimde,

Bazı yiğitler "Vallâhi ma‘kûl" deyüp on aded yiğit bizimle âmâde olmağa gitdiler, ammâ bu fiolomkovar kal‘ası ağaç palanka i rıhtım ı fieddâ­dîdir, ammâ gâyet metîn ü müstahkemdir. İçinde bin aded güzîde bahâdır erleri ve bir câmi‘i ve yahşı cebehâneleri ve şâhâne Macar ı füccâr top­ları var, gâyet mükellef ve metîn kal‘adır kim bir yayla di­bine vâkı‘ olmuş sehel havâlesi var. Ol dağda bâğ­ları var çârsû yı bâzârı ve gayri imâretleri henüz ma‘mûr olmada idi.

Ba‘dehu bu kal‘a refîkleri gelüp bundan hâ’ib ü hâsir avdet edüp ol gün cânib i şarka yürüyüp nehr i Kiriş'i ubûr edüp Kiriş'in karşı tarafında âmâ­dânî on beş katana kâfire râst [geldik]. Hik­met i Hudâ ellerinde altı aded ümmet i Muhammed esîr­leri var idi.

Hemân sâ‘at cümlemiz dal sâtûr ı Muhammedî olup ân ı vâhidde on beşin dahi akdarup pây-beste ve dil-haste edüp esîr-i bend i belâ ile giriftâr etdik. Ve altı aded ümmet-i Muhammedlerin bend-i zincîr­lerin alup Hızır-misâl yetişüp [6a] cümlesin kâfir­le­rin atlarına kâfirlerin silâhlarıyla bindirüp kâfirleri piyâde keşân-ber-keşân çeküp yürüdüp cânib i erba‘ayı yaka yıka, kırk altı aded güzîde esîrler alup ordu yı İslâm'a dâhil olup esîrler fürûht olunup onar guruş hissedâr olduk.

Andan dahi kalkup, yine cânib-i şimâle vâsi‘ sahrâ yı âbâdân içre harâb ü yebâb ederek 6 sâ‘at gidüp,



Yüklə 6,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin