Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə11/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   74

Menzil i Hâsçayır: Bu mahalde cümle refîkle­ri­miz ile hayme vü hargâhlarımız kurup paşanın cümle çergeleri ve sâ’ir haymelerin bir yere yıkup develeri ve katırları cümle bir yere cem‘ edüp cânib i erba‘aya karavullar ta‘yîn edüp sabâha dek bîzâr ve bîdâr olduk. Zîrâ bu mahallin hırsızı Tercil ve Atak ve Mührani ve Kulp'dan berü sökün edüp geldikde Allahümme âfinâ "Sürmeden gözü, ağız­dan sözü çalarlar" ve gâyet cengâver ve dilâver ve harâmîlikde hünerverlerdir, ammâ bu mahal Hazzo hâkidir. Andan (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı şehr i Zov ya‘n i kal‘a i Hazzov

Sene (   ) târîhinde Âl i Abbâsiyân'dan (   ) (   ) binâ­sıdır. Sebeb i tesmiyyesi oldur kim bu kal‘anın câ­nib i şimâlîsindeki kûh ı azîmlere cebel i Zov derler. Kal‘a binâ olmazdan mukaddem Karako­yun­lu'dan Kara Yûsuf Hân'ın Kara Zov kabîlesi ol dağlarda sâkin olduğiyçün kûh ı Zov derlerdi. Anların cem‘iyyeti sebebiyle bu Hazzov zemîninde bir şehr i müzeyyen olup şehr i Zov derler. Ba‘dehû kal‘a,

....................(1 satır boş)....................



Hazzov dediler, sebeb i tesmiyyesine bâ’is ve bâdî oldu. Ba‘dehû Âzerbaycân Şâhı Uzun Hasan bu kal‘aya mâlik oldu. Ba‘dehû sene (   ) târîhinde Timur ı bî-nûr Mefârikîn kal‘asın hedm etmeğe gelirken bu Hazzo'yu harâb edüp Bitlîs Hânı Abdâl Hân'ın ecdâdı Sultân (   ) (   ) (   ) imâr edüp mu­tasarrıf oldu. Ba‘dehû sene 920 târîhinde Selîm Şâh ı Evvel Çıldır gazâsı avdetinde Diyârbekir'i feth eden Bıyıklı Mehemmed Paşa'ya Bitlîs Hânı ecdâdı itâ‘at edüp yine hükûmeti Selîm Hân hattıyla kendüye hükû­met kaydıyla eyâleti ihsân olunup hâlâ Süleymân Hân tahrîrinden berü eyâlet i Diyârbekir'de beş hükû­metin biri dahi mefrûzu'l-kalem ve maktû‘u'l-ka­dem bu Hükûmet i Haz­zo'­dur kim taraf ı pâ­dişâh­dan bunların evâmir i şerîf­le­rin­de elkâbları cenâb deyü yazılır. Taraf ı pâdişâhî­den hâkiminin hâssı (   ) akçedir. Erbâb ı zu‘amâsı (   ) ve erbâb ı timâ­rı (   ) adeddir. Alâybeği ve çeribaşısı vardır ve yüz elli akçe pâyesiyle yahşı kazâdır, ammâ ba‘zı zamân, yamân kazâ yı âsumânîdir. Zîrâ Kürdistân-ı bî-emândır. Sipâh kethudâyeri ve yeniçeri serdârı ve kal‘a dizdârı ve müftîsi ve nakîbi yokdur. Cümle hükm i hükûmet hâkimi hük­mündedir. Hatta kal‘ası ve cebehânesi ve dizdârı ve neferâtları cümle hâkimi tarafındadır.

Eşkâl i kal‘a i Hazzo: Kûh ı Zov dâmeninde bir sarp kaya üzre bir küçük kal‘adır, dâ’iren-mâdâr cirmi bin altı yüz adımdır. Maşrık tarafı havâleli yalçın kayalı dağlardır. Kıblesi tarafı sahrâlardır. Bu tarafa nâzır bir demir kapusu var, yolu gâyet sarpdır. Aşağı varoşuna usret ile nüzûl olunur. Derûn ı kal‘ada bâğsız ve bâğçesiz cümle hâk i pâk ile mestûr yüz elli aded hâneler vardır, ammâ kal‘anın nısfın hâkimi olan Murtezâ Beğ'in sarâyı dutmuşdur kim kat-ender-kat bir sarây ı pür-hücurâtdır. Bu hâkim Murtezâ Hân Bitlîs Hânı Abdâl Hân'ın damâdı bir şehzâde i âzâde-misâl Hâtem i Tay ve Ca‘fer i Bermekî-tabî‘at ve Hüse­yin-i Baykara-meşreb zât ı mükrim, halûk u halîm ü selîm merd i meydân Murtezâ hân ı âlîşân idi. Sarâyında bir gice mihmân olup şeref i sohbet­leriyle müşerref {olduk}. Sarâyında su sarnıçları var ve derûn ı kal‘ada (   ) (   ) câmi‘i var, mâ‘adâ imâret i âbâdânları cümle aşağıdadır. [220b]

Sitâyiş i rıbât ı Hazzo: Kal‘anın kıble cânibi dâmeninde bir vâsi‘ce zemînde bin aded hâneli henüz ma‘mûr olmada, cümle türâb ile mestûr büyût ı ma‘mûrlardır. Cümle (   ) aded mihrâbdır. Cümleden çârsû içinde (   ) (   ) câmi‘i (   ) (   ) câmi‘i ve Şeref Hân medresesi (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve bir küçük kenîse hammâmı var ve üç yüz aded esvâk ı muhtasarı var. Ve hâlâ hâkim i vakt olan Murtezâ Beğ bir kârgîr binâ-yı metîn bir hân inşâ etmiş kim gûyâ bir hısn ı hasîndir. Sengistân zemîn olmağile bâğ u bâğçeleri memdûh değildir, ammâ halkı şecî‘ ve tüvânâ fetâları olur. Piyâdesi ve hüssân süvarîsi meşhûrdur. Şeyhânî ve Ma‘arravî ve zıvzik kılıç urmada ve câb gödelec taşıyup ok atmada bî-bedel kavmdir. Ve gâyet musallî ve Şâfi‘îyyü'l-mezheb mü’min ve muvah­hid recül i sâlihleri vardır. Gerçi yaylalarında Halitî ve Çekvânî ve Zıbarı Yezîdî Kürdleri vardır ammâ anlar ile bey‘ u şirâ eylemezler. Bu şehrin cânib i şimâlinde (   ) (   ) kal‘asıdır.

....................(1.5 satır boş)....................



Ziyâretgâh ı kal‘a i Hazzo: (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Andan Murtezâ Beğ bize âdem koşup cânib i şarka sengistân yer­lere gidüp (   ) sâ‘atde,



Menzil i (   ): Hazzo beği hükmündedir. Hamd i Hudâ Melek Ahmed Paşa efendimize bu menzilde buluşup dest-bûs edüp Diyârbekir Vâlîsi Firârî Mustafâ Paşa'nın ve Diyârbekir a‘yânının mekâtiblerin verüp mektûb ı merğûbda tahrîr olu­nan üzre cümle emânetleri paşaya teslîm eyleyüp hayme vü hargâhlardan ve deve ve katırlardan ve otuz yedi kiseden vâfir hazz edüp cümle haymeleri tevâbi‘ ü levâhıka bezl eyleyüp ol sâ‘at otuz yedi kiseyi asâkirîne ulûfe verdi. Eş-şükrü lillah kim bu abd i hakîr kayddan berî olup huddâmlarımıza vâsıl olduk. Ertesi asker i bî-pâyân ile yine cânib i şarka sarp sengistân içre renc [ü] anâ çekerek (   ) (   ) (   ) sâ‘atde,

Menzil i Hazret i Sultân Veys: Hazzo hâkinde bir dere ve depeli sengistân içre bir uyûn ı sağîre kenârında (   ) (   ) (   ) (   ) bir âsitâne i azîmde medfûn Hazret i Veys'dir, ammâ Veys el-Karanî değildir. Anların kabr i şerîfi diyâr ı Yemen'de Karn şehrinde medfûnlardır. Ammâ bu Veys hazretleri Âl i Abbâsiyân neslinden Sultân Veys ibn (   ) (   ). Pâdişâh iken kutbiyyete kadem basup âhiret pâdişâhı olmuşdu.

....................(1.5 satır boş)....................

Bu abd i hakîr muhibb i evliyâ olmak ile kubbe i pür-envârına dâhil olup rızâ-yı Rahmân içün bir Yâsîn i şerîf tilâvet edüp savâbın Sultân Veys'e hibe eyleyüp rûh ı şerîflerinden isti‘ânet taleb eyledik kim zîrâ hadîs i sahîhde 1 buyurulmuş­dur. Hikmet i Hudâ ol kabr i münevverde bu dil i vîrânım ma‘mûr u mesrûr ve münevver olunca hâtıra bu ebyât lâyıh olup kilk i dürer-gûyım ele alup rûy ı dîvârda tahrîr etdiğimiz ebyât budur. Beyt:

Cemî‘i kutbu'l-aktâbın re’îsi

Ziyâret eyledik Sultân Veyis'i

Kaddesenallahu bi-sırrıhi'l-azîz. Andan yine sarplık ile cânib i şarka (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı belde i Çalındır, ya‘nî kal‘a i Kefindir

Sebeb i tesmiyyesi

....................(1 satır boş)....................

Ve bânîsi (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ). Bu dahi bilâd ı Ermendendir, ammâ hâk i Kürdistân ı Rujikistân'dır. Sene (   ) târîhinde hâkimi olan Hazret i Şeref Hân ser-çeşme i müverrihân, Selîm Hân ı Evvel'e itâ‘at etdüğinden Selîm i zor-âver bu Şeref Hân ı servere kal‘a i Kefindir'i ber-vech i hükûmet ihsân etdi. Bitlîs hâkimi hükmünde suba­şılıkdır ve Bitlîs kazâsı nâhiyesindendir. Kal‘ası bir dere içinde bir çay kenârında sarp kaya-yı sebz-gûn üzre havâleli bir seng-tıraş kal‘a i hâzır-bâşdır. Cânib i erba‘asında asla handakı yokdur ammâ ne kadar adım cirmi vardır ma‘lûmum değildir, ammâ küçükdür. Cânib i (   ) bir kapusu vardır. İçinde bir câmi‘i ve yetmiş seksen kadar hâneleri var, gayrı imâretden eser yokdur. Dizdârı neferâtları Bitlîs hânı tarafındandır ammâ bir mahalle dahi Van eyâleti add olunur. Kal‘adan {taşra} yetmiş seksen kadar yine hâk i pâk ile mestûr hâne i ma‘mûrları vardır, ammâ yine imâret i çârsû-yı bâzâr aslâ yokdur. [221a] Bu kal‘a i Kefindir'de,

Ziyâret i Şehîd Hüsrev Ağa: Sebeb i şehâdet i Hüsrev Ağa, {sene 1045 târîhinde} Sultân Murâd Hân ı Râbi‘ kal‘a i Revân'ı feth edüp vilâyet i Âzerbaycân tahtı olan Tebrîz i dilâvîz'i harâb u ye­bâb edüp kal‘a i Van üzre gelüp andan şehr i Bitlîs'e andan bu kal‘a i Kefindir deresinde serâper­de­siyle meks etmişken görür kim bir giysûdâr gulâm ı sâhib ar elinde bir tobrası var, derûn ı kal‘adan taşra çıkar.

Hemân gazab-âlûd olup "Tiz şu kıyâfetde benim gulâmım giysûların târ edüp zerdûz tâc ile kal‘adan taşra çıkdı. Tiz huzûruma getirin" der.

Derhâl fakîr Hüsrev gulâmı huzûruna getirirler. "Bre mel‘ûn sen bu kıyâfetle kal‘ada nişlersin?" der. "Vallahümme pâdişâhım, ihsânın olan ata ziyâdece yem almak içün tobra ile kal‘aya vardım, der-ân geldim." der.

"Hây kâfir! Huddâmın yok mudur? Arpa bahâ­nesin edüp taşrada nişlersin. Bu kal‘anın adı nedir?" Gulâm ı mazlûm "Kefindir kal‘ası derler" der. "Tiz Kara Alî! Bunun kefenin boynuna ur." dedikde Cellâd Kara Alî fakîr Hüsrev gulâmın kellesin teninden cüdâ edüp kal‘a i Kefindir cenbinde ke­fenine sarup defn idince vakt i gurûbdan ta vakt i Şâfi‘îye varınca ol hürr i şehîd Hüsrev gulâmın kabri üzre alâ mele’i'n-nâs nûr yağdığın Murâd Hân dahi görüp üç yüz altun verüp merhûm Hüsrev Ağa üzre bir kabr i muhteşem etmişdir kim gûyâ bir âsitâne i kibâr ı kümmelîndir. Hâlâ ziyâretgâh ı hâs [u] âmdır.

Ammâ bu diyârın halkı mu‘tekidler olmağile hummâ marazına mübtelâ olan kimesneler türâbın­dan alup tenâvül ide ide hâk i anber-âsâsı kalmayup yine mâh be-mâh gayrı türâb mâl-â-mâl ederler. Hikmet i Hudâ her kim türâbından sehelce yalasa yâhûd suya koyup âbından nûş etse bi-emri Hudâ sıhhat bulur. Şöhre i şehr olmuş ziyâretgâhdır. Rahmetullahi aleyh.

Bu kal‘a i Kefindir'in cânib i cenûbunda cibâl i bâlâlar üzre kal‘a i Zerıkı nümâyân idi. Beği paşa efendimize azîm tuhaf hedâyâlar ile gelüp bir hil‘at i fâhire giyüp avdet etdi.

Andan yine paşa efendimizle kalkup cânib-i şarka sarp ve derbend-i çalındır sengistânlık içre nehr i zülâl Bitlîs kenârınca gidüp Çemender bayırı nâm mühlike i Zirıkî dağları tarafıdır. Anda bir ulu dere içre baş aşağı nehr i Bitlîs cereyân edüp kal‘a i Hasankeyfâ altında nehr i (   ) mahlût olur.

{Der-beyân ı mülâkât ı Melek Ahmed Paşa be-hân ı âlîşân ez ân sebeb ki ziyâfet i firâvân}

Bu mahalde ol sarp teng mahallerde Bitlîs hânı Abdâl Hân askeri nümâyân olup anı gördük, Abdâl Hân atından nüzûl edüp pertâb ederek paşaya gelüp rikâbın bûs idecek mahalde paşa dahi esb i sabâ-sür‘atinden nüzûl edüp birbirlerin der-âğûş ederek öpüşerek görüşerek hayli musâhabetden sonra hân eydür: "Sultânım! Sehel ata süvâr olup ileride bir fütûr tenâvül idesiz." dedikde paşa atına süvâr olup yine alây ı azîm ile sekizer kat mehterhânesin döğe­rek anı gördük, bir çemenzâr dere içre tarz ı Ace­mâ­ne ve Türkmane ve Kürdâne derim obaları ve Acem tengtirleri ve Osmânlı sâyebânları ile ol çe­men­zâr hayme vü hargâh serâperdeler ile lâle-zâr olmuş. Paşa ol cây ı müferriha varup serâperde i hânda karâr edüp ân ı vâhidde cümle altun ve gümüş lengerîler ile ve fağfûrî ve balğamî ve mer­tebânî kâseler ile bir sımât ı Muhammedî çekil­mişdir. Cemşîd ü İskender ü Keykâvûs'dan berü eyle ta‘âm ı firâvân ı mümesseki bir selâtîn i selef çekmemişdir.

Hudâ'ya ayân u beyândır kim Melek Ahmed Paşa efendimizin üç bin askerine ve üç bin dahi hân nökerine ve istikbâle gelen şehir a‘yânına ve cânib i etrâfda olan Kürd ve Köpe haşerâtlarına kifâyet et­diğinden mâ‘adâ çemenzâr üzre niçe bin sahûn ta‘âm ı gûnâ-gûnu döküp andan hareket olunurken hemân hân ı âlîşân paşa huzûrunda ser ber-zemîn edüp on iki ciğer-kûşeleri ve yetmiş yedi aded hâna tâbi‘ aşîret beğleri cümle ubûdiyyet edüp ser ber-zemîn etdiler.

Hân eyitdi "Efendim, bu meks etdiğiniz yedi aded otağ ve serâperdeler sultânımın safâ-yı nazarıdır, kabûl buyurun! Ve huzûr ı şerîfinize ge­len elli aded gümüş sahûnlar ve yüz aded fağfûrî ve mertebânîler cümle bisât ı avânîleriyle sultânımındır ve dörd Çerkes ve dörd Abaza ve dörd Gürcî gulâmlar dahi sultânımın abd i memlûklarıdır" deyü dest-bûs etdi.

Paşa dahi kendi kemerinden Sultân Murâd Hân hançerlerinden bir hançer i {şerîfi} kendi eliyle hânın beline bend eyledi ve bir semmûr hâna ve üç kürk dahi evlâdlarına ve yüz yetmiş aded kuşaklık zer-ender-zer hil‘at i fâhireleri hânın cümle tevâbi‘ u [221b] levâhıklarına giydirüp esb i sâfinâtına süvâr olup mehterhânesin döğerek ol dere ve de­peler üzre "Azm i şehr i Bitlîs" deyü giderken hânın cümle musâhibleri bir âdemin başına üşüp gülüşe­rek şaka ve müsahhariyyât ederek gitmededirler.

Hakîr eyitdim: "Ayâ bu hây hûy şakâ-yı bî-ma‘nî ve şütür-kürbe i bî-mezâk ı mâlâ-ya‘nî ne ola?" deyü ileri vardım. Manzara i ibret-nümâ-yı garîb, bir hey’et i garîb ü acîb ve kerîhü'l-manzar bir Kürd âdemi başında usfûr âşiyânı olacak mer­tebe dırâz[en] dırâz bir destârı var. Ancak meş‘ale topu olmağa lâyık sarı ve kırmızı ve mavi ve yeşil ve beyâz sakalı var, ta kemerine inmiş ve kendisi bir esb i lâğara binmiş ve eline bir mefret yılan almış. Altında fakîr esb i şâh ı gedâya yılan ile tâziyâne edüp urur, ammâ fakîr bârgîr bir adım atar ammâ öbür adımın âhirete atmak ister. Ağzının salyaları çeşme-sâr gibi ağar ve gözünün aslâ ve kat‘â feri kalmamış, çâr pâsı gûyâ nâne çöpü olmuş, cemî‘i üstühânları birer birer sayılır. Sağına ve soluna serâsime olmuş sarhoş gibi yürür ve elmacık ta‘bîr etdikleri kemiklerine ikişer tobra arpa asmış. Ol fakîr at ise âhirete kadem basmış. Yine böyle iken esb i lâğarın karnına üzengi urur, kâh yılandan kamçı urur, kâhî iner kâhî biner, gûyâ bu herîf ü zarîf gûnâ-gûn lu‘bedebâzlık eder. Anınçün cümle halk buna hande eder.

Hânın Kurbân Alî nâm bir gulâmı herîfe bir al­tun verüp eydür: "Cânım Monlâ Muhammed, küheylâna bir müşvârcık eyle." dedi.

Hakîr eyitdim: "Hey âşık bre ol müşvâr ı bî-şumârı ide ide bir baş müşvâr ı âhiri âhiretde alır." dedim.

Hemân biricik yılandan kamçı ile fakîre ata çarpup dizgin değşirüp ol sarp sengistân içre yalçın kayalara çıkup hân ile paşanın yanından berk i hâtif gibi ol esb i lâgar ile eyle geçdi kim cümle paşalı âlem i hayretde kalup ta‘accüb etdiler. Hân askeri aslâ ta‘accüb etmeyüp hande etdiler.

Yine öte başdan bir baş dahi dolu dizgin kayadan kayaya atını çökerderek ra‘d gibi güzer edüp gerü hân askeri içine girdi. Hemân herîfin yanına vardım, atı solur mu deyü atının yüzüne gözüne bakdım, ne gözünde nûr var, ne solur ve ne durur. Hemân raks edüp çöm çöm çömrüdür. Ammâ bu esb i lâğara im‘an ı nazar ile nazar et­dim. Ne aygırdır ve ne iğdişdir ve ne kısrakdır. Bunda eyle bir alâmet yok. Sübhânu'l-Hallâk bu ne sırdır derken hemân esb-süvâr hakîre hitâb edüp tebessüm ederek eydür: "Kişi ne şoh bahmışsan. Yohsa satın mı alursun. Mu benim ecdâd ı ızâmım­dan berü kalmış atımdır. Paşa kendü dahi istese men bunı vermenem ve cihân halkı muna behâ yetiş­dir­meyelerdir." deyü vâfir germ atdı.

Hânın çâşnigîrbaşısı Mustafâ eydür: "Evliyâ Çelebi sen bu esb i lâğarı ne sanırsın. Bu hânın hammâmı külhanında yığılmış bir tomruk kütük pâresi idi. Hân bu monlâya alâya binmek içün bir at virmediği Melek Ahmed Paşa alâyına karşu menim alâyımı tezyîf edersin, sakın alâya gitme." deyü ten­bîh etmişdi.

Hemân bu monlâ darcıkup külhana varup bu tomruğa bir efsûn edüp bu eşkâl i nahîfde bir esb i lâğar olup süvâr olup işte bu mahalde böyle arz ı ma‘rifet edüp böyle herzekârlık etdi, ammâ hân pek muğber i hâtır oldu. Zîrâ sizin paşa bu atın simyâ ile hâsıl olduğun istimâ‘ ederse hânın simyâcıları ve kimyâcıları ve sihirbâzları var imiş, der. Hân ı âkıbet-endîş gâyet müte’ellim olmuşdur." dedikde aklım gidüp eyitdim: "Bre cânım çâşnigîrbaşı, Hazret i Risâlet'i seversen, sen ne dersin?" dedim.

Çâşnigîrbaşı eyitdi: "Hazret i Sultân Evha­dul­lah'ın pâk rûh ı şerîfiyçün böyledir. O monlâ yâ­rân­dan ehl i mezâk-ı kaşmer ve kazak-ı kozak kimes­nedir. Kâh amûd pâresine kâh tekneye ve kâh küpe ve kâh posta ve kâh böyle bir dıraht pâresine, binüp bir efsûn eder. Ol ân süvâr olup her ne cânibe isterse gider. Eğer kedi ve koyun ve köpek ve gayrı zî-rûh kısmından birisine süvâr olsa Düldül i Alî-vâr Abraş-ı Gülendâm-vâr raks et­dirüp cirit oynar." deyü yemîn billah etdi.

Hakîr buna münkerim, elbette bu esrâra vâkıf olmak gereğim, deyü çâşnigîrbaşıya ricâ-yı cidd i ihtimâm etdim.

Çâşnigîrbaşı, "Nola, düş yanıma!", deyüp alar­ka­dan bu Monlâ Muhammed'in akîbince Hân bâğına vardık. Hemân monlâ-yı merkûm ol at ile bâğın arka kapusundan içeri girüp âlem ağyârdan bî-haber zann edüp külhana doğru girince hakîr piyâ­de olup üç gulâmım ile anı gördük, atdan aşağı inüp elindeki yılanı çakşırı içine koyup yere çömelüp oturdu. Bir ândan yine çakşırından bir uçkur çıkarup mezkûr uçkuru esb i lâğarın boğazına bağladı ve bir na‘ra [222a] haykırdı ve ol mahal sehelce muzlim şekilli olup hakîrin gözleri karardı. Anı gördüm, meydân ı külhanda bir dallı budaklı kütük zâhir olunca çâşnigîrbaşı eyitdi: "Ey monlâ, yine esb i sabâ-sür‘ati külhana bağladın." dedi.

Ol eyitdi: "Hân dedikleri pis, bir at vermedi, ben dahi eyle etdim. Vallahi billahi sarâyî firâşî bâğıd u kâfire tebessüm gerek idi. Ammâ Osmânlı alâyı geldi, meni lâğlarlar deyü bu tormuğa binmişem." deyü aslâ inkâr etmedi. "Munlar kimdir?" deyü hakîr içün çâşnigîrbaşıdan su‘âl etdi. Ol dahi henüz ülfet etmişdi. Hâfız ı Kelâmullah ve paşanın nedîm i hem-celîsidir." dedikde vâfir hazz edüp bizimle yârân oldu. İnşâallah mahalliyle dahi niçe ibret-nümâ ma‘rifetlerin beyân ederiz.

Ezîn-cânib Melek Ahmed Paşa efendimiz bir alây ı azîm ile şehr i Bitlîs'e girerken yemîn ü yesârda istikbâle çıkan ahâlî i Bitlîs'e selâm ı firâvân vererek yemîn ü yesârda olan benî Âdeme ol kadar altun ve çil akçe bezl eyledi kim ta‘bîr olunmaz. Bu kerr ü ferr ü dârât [u] azamet ile hân ı âlîşân bâğına varup anda mihmân olup on gün tekâ‘üd olun­masın fermân eyledi.

Evsâf ı şehr i sâhibü'l-bahreyn ve's seddeyn, ya‘nî taht-gâh ı İskender i Zülkarneyn, binâ-yı Gulâm Şâh-ı Bedlîs, ya‘nî sedd i İskender i Bitlîs

Bu kal‘a i atîkin ibtidâ bânîsin ve sebeb i tesmiyyesin beyân idelim. Evvelâ müverrihân ı Rûm u Arab u Acem, müverrih i hakîkî Mıkdısî ibn Beyhakî Yarmenî ve bi-kavli Hazret i Sultân Şerefeddîn i Abbâsî ki, Şerefnâme sâhibidir, kim Âl i Abbâsiyân'dan hân ı âlîşânın cedd i ızâmıdır. Anların kavl i sahîhleri üzre İskender'in iki et pâresinden pekçe alnında iki boynuzları olduğun­dan İskender i Zülkarneyn dediler. Bir kavlde otuz iki seneye bir karn derler kim bu eflâk otuz iki yılda devr eder. İskender iki kerre devr i felek karnı sâhibi olmağile Zülkarneyn dediler, ammâ lisân ı Arab'da karn boynuza derler. Esahh ı rivâyet boynuzu olduğundan Karneyn dediler. Ammâ İskender bu boynuzların veca‘ından bir sâ‘at hâb ı râhata varamazdı ve cemî‘i hukemâları ana ilâc bu­lamazdı.

Âhir i kâr veca‘ ı karneynine dâ i devâ içün yine hukemâ ve ulemâlarının ilkâsıyla derdine devâ ararken {İskender'e Hazret i Allah tarafından bu âyet-i şerîfe nâzil oldu}

1

emr i şerîfi üzre cümle etıbbâ-yı hukemâsıyla âb ı hayât arayarak ta zulumâta varup bahr i muzlimden öte geçüp Sedd i Ye’cûc'u binâ edüp avdetde yine âb ı hayât arayup karnlarının veca‘ına ve ömrü mü’ebbed olmasına ol kadar cidd ü cehd etdi kim âb ı hayâtdan bir eser bulmayup şifâ-yı hayâtdan me’yûs olup el yudu.

Ammâ hikmet i Hudâ ol asırda Hızır Nebî İskender'in askerî tâ’ifesinden bir recül i sâlih imiş, halkdan ba‘îd serserî gitmek mu‘tâdı imiş. Bir mahalde kendüye harâret i bedeniyye ârîz olup bir âb ı sâfîden nûş eder. Meğer ol âb ı hayât ı cennât imiş. İlâ hâze'l-ân Hazret i Hızır zindedir kim deryâda ve gayrı cezâyirler hizmetine me’mûrlardır. Ammâ niçeler nübüvvetinde ihtilâf etmişler. Çoğu nübüvvetine zâhib olmuşlar. Netîce i merâm âhir İskender âb ı hayâtdan hayât ı şifâyı bulamayup yine hukemâlarının ta‘lîmiyle "Dünyânın göbeği kûh ı Bingöl'de âb ı hayât olmak ihtimâli vardır." deyü "Azm i kûh ı Bingöl!" diyerek Basra önünde Şattu'l-Arab'a gelüp andan nûş edince karneyninin veca‘ı teskîn olur. Andan sâhil i Şatt ile gelerek ve âb ı nâbdan nûş ederek, kat‘ ı menâzil ü tayy ı merâhil ederek nehr i Batmân ile nehr i Şatt'ın bir­birine mahlût olduğu mahalle gelüp ikisinden dahi nûş edüp Şatt'ın nef‘in dahi ziyâdece müşâhade edüp Diyârbekr'e gelir.

Andan yukaruda Şatt dörd koldan geldiği bâlâda Diyârbekir şehrengîzinde Şatt evsâfında tahrîr olunmuşdur.

Şatt'ın dörd başından dahi nûş edüp İskender'in boynuzu veca‘ları teskîn olur, ammâ karneyninden halâs olamaz. Âhir yine avdet edüp nehr i Batmân Şatt'a mahlût olduğu mahalle gelüp nehr i Bat­mân'dan nûş edince hayli râhat olur. Sâhil i Batmân ile gidüp Kefindir kal‘ası altına vardıkda Bitlîs'den berü gelen uyûndan nûş edüp ayn ı İskender mü­nev­ver olur. "Bre meded", deyü şehr i Bitlîs'e gelin­ce şehir içinde nehir iki fırka olur. Avınç deresinden gelen uyûndan nûş eder, nef‘in müşâhede idemez, ammâ kal‘a i Bitlîs kayasının sağ tarafından cereyân eden uyûndan nûş edince hemân kal‘a kayası dibinde hâb ı [222b] râhata varup safâ eder.

Ba‘dehû hâbdan bîdâr olup ol uyûn ı câriyenin mahreci mahallinde kâmil yedi gün nûş eder, hayât ı câvidân buldum zann edüp hikmet i Hudâ ol mâ i zülâlin te’sîri sebebiyle boynuzunun biri düşüp biri kalır. "Bre meded, işte âb ı hayât bunda imiş. Basra şehrinden berü nef‘in müşâhede ide ide nûş etdiğimiz âb ı zülâl meğer bu mâ i Kevser imiş kim Şattu'l-Arab'a dâhil olurmuş. Bre Bedlîs nâm hazînedârı kığırın." deyü fermân etdükde Bedlîs gelüp eydür: "Ey gulâm ı hâs! Eğer hâssu'l-hâs ol­mak dilersen benim mâlımdan niçe bin kîse mâl ı firâvân harc edüp bu mahalde bana bed-leys bir kal‘a inşâ eyle kim Camapur memleketinden biz gelince itmâm bulup azametimle ben ol kal‘ayı muhâsara etsem fethinde usret çekem." deyü böyle bir kal‘a i hısn ı hasîn ve sedd i metîn binâ olun­masın Bedlîs hazînedâra fermân edince "el-Emrü emrüküm" deyüp kal‘ayı Bismillah ile esâsına şürû‘ etmede. Andan İskender bir karn ile Camapur diyârına gitmede. Beri tarafda Bedlîs cemî‘i hukemâları ve mühendis i üstâd ı kâmil bennâları ve cemî‘i ulûm ı garîbe vü acîbe sâhibi keheneleri cem‘ edüp bu kal‘anın tâli‘ i imâretinin sa‘d sâ‘atin bulup vilâdet i Server i Kâ’inât'dan sene 872 mukaddem kal‘a i Bitlîs binâ olunup sene 882 târîhinde İskender vefât etmişdir.

Ammâ bu kal‘ayı hazînedâr Bedlîs eyle bir sa‘b sûr ı üstüvâr binâ etdirdi kim cemî‘i ulûm sâhibler­ine birer rasad ı mutalsamâtlar icrâ etdirdi. Cânib i erba‘asın metânet üzre ârâste ü hıyel i şeytanat ile pîrâste edüp her vech ile cenge âmâde oldu. İskender i Kübrâ Bedlîs'in kal‘ayı itmâm etdüği haberin istimâ‘ edüp Camapur vilâyetin feth edüp kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ederek sahrâ-yı Muş'a gelüp meks eder. Andan yer götürmez asâkir i bî-pâyân ile kal‘a i Bedlîs'e gelince derûn ı kal‘adan Bedlîs İskender'e ol kadar seng i mancınık ve seng i zenberek ve sapân u kepân u hadeng ve seng-sâr eder kim İskender gışş olur. Himmet i gayr-ı hamiyyet i cihângîrîyi yâd edüp var kuvveti bâzûya getirüp "Bre bu kâfir gulâm Bedlîs bana âsî oldu." deyince kal‘a üzre deryâ-misâl askeriyle cânib i erba‘asından hücûmlar ve yürüyüşler ve gûnâ-gûn şeb-hûnlar edüp yedi günde İskender bu kal‘ayı feth idemeyüp âciz-mânde kalır. Derûn ı kal‘ada mutehassın olan Bedlîs'e İskender "Emânım emândır, cürmün afv etdim. Çık taşra ey gulâm." deyü afvnâmeler ile elçiler gönderir. Bedlîs elçileri redd edüp kal‘adan ol kadar zenberek ve mancınık taşı atar kim İskender'in niçe bin askeri helâk olur.

Netîce i kelâm kırk gün kırk gice ceng i İskender i Kübrâ olunca kırkıncı gün kal‘anın kay­aları zeylinde bir gâr deliğinden bir gürûh zenbûr zâhir olur kim her biri serçe i sanâfîr kadar sarı arı bu asker i İskender'in içine müstevlî olup İskender askerinin cümle hayvânâtları demlerin hotas-vâr edüp cümle üştür ü ester ve at ""Firâren an tevâli'l-kesü­rât" deyüp cümle hayvânât [u] insânât "Meded yâ sahrâ-yı Heyhât!" deyüp kararları firâra mübed­del oldu. Fakîr İskender i Zülkarneyn karnına der­mân ararken burundan kulakdan çıkayazdı. Âhir ı kâr İskender dahi cânından bezdi ve sahrâ-yı Muş'a doğru gezdi. Hemân derûn ı kal‘adan hazînedâr Bedlîs bî-hisâb mâl ı firâvân ile lâ-yu‘âd u lâ-yuhsâ girân-bahâ tuhaf u tefâruk ile kal‘anın miftâhların mücevher zarf içre koyup doğru İskender'in pây-ı semendine yüz sürüp kal‘a miftâhların huzûr ı İskender'e koyup zemîn bûs eder. İskender eydür: "Bre mel‘ûn, niçün bana âsî olup bu kadar askerim helâk eyledin?" der.

Hemân Bedlîs eydür: "Pâdişâhım! Kaçan kim bana bir kal‘a i metîn inşâ et kim azametimle ben muhâsara etsem, fethinde usret çekem, bana eyle bir kal‘a yap!, buyurdunuz. Ben dahi emrinize fermân-berlik edüp işte böyle bir sedd i İskender kal‘a binâ etdim. Fermân pâdişâhımındır" deyince İskender in­sâf edüp kal‘anın hükûmetin Bedlîs'e ihsân eyledi. Anınçün Bedleys'den galat Betlîs derler, sebeb i tesmiyyesi oldur ve bânîsi ta‘lîm i İskender ile yine Bedlîs'dir. Anınçün tevârîh i Acem'de taht-gâh ı İskender nâmıyla yâd olunur, ammâ Târîh i Yunani­yân ı Yanvân'da bu Bitlîs içün Pırgaz ı makal ı Aleksandıra derler, ya‘nî Büyük İskender kal‘ası derler. Hakkâ ki kal‘a i atîkdir. Hâlâ niçe yer­le­rin­de Rûm binâsı alâmetleri vardır. İnşâallah mahalliyle bu kal‘anın mutalsamâtları dahi beyân olunur. Bilâd ı Ermen'dendir ammâ vilâyet i Kür­dis­tân'dan­dır. Niçe mülûkdan mülûka intikâl etmiş kal‘adır, ammâ ekseriyyâ Âzerbaycân şâh­larından Karako­yun­lu Yûsuf Celâyirli ve Akkoyunlu Uzun Hasanlı mutasarrıf olagelmişler idi. Ammâ dahi mukaddem-i ibtidâ Ermen destin­den dest i bâzû-yı kuvvet ile feth eden Âl i Abbâsiyân'dan Sultân Evhadullah'dır. Anların [223a] devletleri sehel bergeşte olmak ile Âzerbaycân Şâhı Uzun Hasan Bitlîs'e mâlik ol­muşdu. Ba‘dehû sene 878

"Butlânu keydi'l-hâ’inîn"1

târîhinde ve



2

târîhinde Ebü'l-feth Sultân Mehemmed Hân Gâzî Tercân sahrâsında Uzun Hasan Şâh'ı mün­hezim edüp cümle askerin dendân ı tîğdan geçirüp Uzun Şâh Âzerbaycân'da cân verince yine şehr i Bitlîs'i müstakillen Âl i Abbâsiyân'dan (   ) (   ) Hân zabt [u] tasarruf etdi.

Ba‘dehû sene 920 târîhinde Selîm Hân ı Evvel Şâh İsmâ‘îl'i Çıldır sahrâsında münhezim etdikçe ibtidâ bu Bitlîs Hânı (   ) Hân hâk i pây-ı Selîm Hân'a mutî‘ [u] münkâd olup hatt ı şerîf i Selîm Şâh ile hükûmet pâyesiyle hâlâ evlâd ı evlâd hân­lardır kim emr i pâdişâhîlerinde elkâblarında hân ı âlîşân yazılur, azîm hükûmetdir.

Eşkâl ü ecrâm-ı zemîn i kal‘a i Bitlîs

Evvelâ bu kal‘a i ser-bülend kûh ı Dehdîvân ile kûh ı Âvîh mâbeyninde bir vâsi‘ sengistân uz içinde Âvîh deresi solunda ve İskender deresi sağında bu nehreyn i zülâleyn bir yere mahlût olduğu mahalde evce ser çekmiş bir yalçın kaya üzre Şeddâdî binâ-misâl seng-tıraşlar ile mebnî bir kal‘a i kavîdir kim her seng i hârâsı pil i Mengurûsî cüssesi kadardır. Bu kal‘a vaz‘ olduğu püşte i bâlâ iki nehir mâbeyninde gûyâ cezîre-misâl vâki‘ olmuşdur. Ammâ gâyet serâmed kanâre i âlîdir kim kal‘anın dervezesine altı yüz adımda urûc olunur, sa‘b yolu vardır. Cirm i kal‘a oldur kim şarkdan garba şekl i murabba‘dan tulanîce vâki‘ olmuşdur, ammâ şark tarafı gâyet âlî olup evc i âsumâna ser çekmiş bir burc ı âlîsi olup aşağı deresi derk i esfelden nişân verir bir çâh ı gayyâ olduğundan mezkûr kulle i bülendden hânlar ba‘zı vâcibü'l-izâle olan âdemleri ol kulle i bâlâdan aşağı endâht edüp pâre pâre olur. Anınçün ol şark tarafında kulle i âlîye "Kanlı kulle" derler. Bir kulle dahi cânib i garbda hân sarâyı köşesinde kulle i azîmdir kim içinde cebehâne i gûnâ-gûnlar vardır ve cümle altı yüz yetmiş aded dendân ı bedendir ve her bedende birer mazgal deliği vardır ve anlardan aşağı birer kat mazgal de­likleri vardır.

Andan aşağı top delikleri var ammâ sonradan delmişler. Cümle dîvârları köşe köşe çıkup her dirsek kulleleri birbirlerin gözler ve her kulle üzre dîdebânhâneler vardır. Ve cânib i cenûba aşağı şehre nüzûl eder üç kat demir kapusu vardır kim kapu mâbeynlerinde âlât ı silâh müzeyyen olmuş­dur. Cemî‘i dîdebânlar bu bâb ı azîmde dîdebânlık edüp bir merd ü zen kal‘aya girmek ihtimâli yok­dur. Zîrâ bir kerre niçe yüz merd i fetâ zen i fertûte şeklinde kal‘aya girüp kılıç urup feth etdiklerinden hâlâ derûn ı kal‘aya avret bile komazlar, meğer âşinâlarından bir hâtûn ı mestûre ola. Bu kapudan gayrı dervezesi yokdur.

Ve cânib i erba‘ası çâh ı Bâbil olmağile bu kal‘a etrâfında aslâ handak yok­dur. Zîrâ her cânibi evce ser çekmiş mücellâ yelme yalçın kayalardır. Ve bu kal‘anın cirmi dâ’iren-mâdâr iki bin dokuz yüz adımdır. Ammâ hân sarâyı tarafında harîm i hân ı âlîşân olmağile adımlamak mümkin olmadı. Allahu a‘lem bin adım da hân sarâyı var ise cümle devri dörd bin adım olmuş olur ve cümle dîvârının kaddi seksener zirâ‘ ı melikîdir ve on zirâ‘ arîz-ı dîvâr ı sûr ı üstüvârdır.

Derûn ı kal‘ada cümle üç yüz hânedir ammâ nısfın hân sarâyı kaplamışdır kim kat-ender-kat tarz ı Acem ü tarz ı Rûm hücre i zîbâlar ve kâl‘a i ra‘nâlar vardır kim her birinin ta‘rîf ü tavsîfinde benî Âdem âcizdir. Sekiz yüz yıldan berü her hân ve her mülûk imâr etmededir. Husûsan Abdâl Hân niçe Mısır hazînesi sarf edüp bu sarây ı azîmi sarây ı Kaydefâ etmişdi. Cemî‘i revzenleri ve şâhnişînleri kal‘anın burc [u] bârûları üzre vâki‘ olup cümle şehr i Bitlîs ve kûh ı Dehdîvân nümâyândır ve bu kayanın içi cümle mağaralardır ve hubûbât u levâzımâtlar ile memlûdur. Bu gâr ı yetîmânlar mâ­bey­ninden aşağı derelere iner su yolları vardır.

Ve bir câmi‘ ve bir medrese ve gılâl anbar­la­rın­dan gayrı imâretden ve çârsû-yı bâzârdan eser yokdur. (   )
Der-beyân ı eyâlet ü hükûmet i kal‘a i Bitlîs;

Van eyâletinde başka hükûmetdir. Taraf ı pâdişâhîden hâss ı hümâyûnu yerine eyâletinin ebvâb ı mahsûlâtı kendiye hâs olmuşdur. Beher yevm eyâletinden hâna bir kîle i mevik akçe hâsıl olur. Pâyede Van eyâleti pâyesidir. İki bin asker ile hükm i hükûmât edüp bir sefer iktizâ ederse yahûd Van kal‘ası dezengi ta‘mîr ü termîmine da‘vet olunursa Van serdârıyla sefer eşer. Ve şehir içre gelen kârbânın bâc ı bâzârı kendüye hâs kayd olunmuş­dur. [223b] Ammâ bu şehrin içinde olan Ermenî Ya‘kûbîlerin ve re‘âyâ-yı Arabîlerin cizyesi Van kulu aklâmıdır. Her re’s i senede Van'dan bir ağa gelüp mezkûr Arabî re‘âyâlardan harâcları tahsîl edüp Van kuluna ulûfe verilir. Hânın bu harâcda alâkası yokdur ammâ Muş sahrâsı harâcı cümle hânın kayd ı hayâtıyla ocaklık hâssıdır kim senevî yigirmi altı bin guruş hâsıl olur. Fâtih i Revân Sultân Murâd Hân, ba‘de'l-fethi Revân bu Bitlîs hânı sarâyında mihmân olup hizmeti mukâbelesinde hatt ı şerîf ile hâna Muş harâcın ihsân etmişdir. Hân dahi ol harâcdan Bitlîs kal‘ası dizdârının ve iki yüz aded neferâtlarının vazîfe i mu‘ayyenelerin mezkûr hâsdan ve mahsûlât ı bâc ı bâzârdan verüp kal‘a hânın taht ı tasarrufunda olup miftâhları her şeb [ü] rûz hânda durur. Mefrûzu'l-kalem ve maktû‘u'l-ka­dem serbest hükûmetdir ve hayli vâsi‘ eyâleti vardır.

Der-beyân ı hudûd ı eyâlet i Bitlîs

Evvelâ cânib i şarkîsinde Van deryâsı kenârında Van'ın Tahtıvân nâm subaşılığı ile meşâdır ve yine cânib i şarkda Hakkarî hâkiminin ve Sultân kal‘asıyla hudûddaşdır ve cânib i cenûbda Şirvân beğiyle hem-cenâhdır ve yine taraf ı kıblede Hizân beğiyle hem-meşâdır ve yine cânib i kıblede bir menzil ba‘îd Zirkı beğiyle hem-hudûddur ve cânib i garbda üç konakda Diyârbekir eyâletinde Hazzo beğiyle sınırdaşdır ve cânib i şimâlde üçüncü menzilde Tercil beğiyle meşâdeşdir ve yine cânib i şimâlde dördüncü menzilde Çapakçur beğiyle hem-hâkdir ve yine taraf ı yıldızda Muş sahrâ-yı eşerri Erzurûm hâkinde Mamrevân beğiyle meşâdır ve yine şimâle üç günde Erzurûm hâkinde Malazcird beğiyle hem-cinsdir ve yine cânib i şimâlin şarkî­sine sarı Van deryâsı kenârından Van sancağından Ahlat beği ile hudûddaşdır ammâ cânib i şarkîsi hâki cümle Van deryâsıdır kim andan öte alâkası yokdur.

Der-beyân ı aşâ’ir [ü] kabâ’il i hân ı âlîşân

{Cümle 77 aded}. Evvelâ cümleden güzîde askere mâlik aşîret i Mod Beği Alî Beğ yedi bin tüfeng-endâz askere mâlikdir. Andan,

....................(3 satır boş)....................

Bâlâda tahrîr olunan (   ) eyâleti içre bu terkîm olunan mîr i aşâ’irlerinden hân murâd edinse yedi bin paçile ve likânlı ve guyallı ve şal ve şapikli ve cânlı ve tüfeng-endâz asker i pür-silâh âmâde olur. Gâyet şecî‘ ve bahâdır ve nâmdâr asker i kerrâr­lardır ammâ şehr i Bitlîs içre kırk bin âdem olur, kavm i Rujikî derler, ya‘nî ruzikî bir günlük dost demek olur. Şehir halkının başka lisân Ruzikîleri dahi mahallinde tahrîr olunur. Sâ’ir Ekrâd gibi şecî‘ ve bahâdırân değillerdir ancak elleri ve sakalları kınalı ve gözleri sürmeli pâk u pâkîze er­bâb ı ma‘ârif hoş-sohbet âdemlerdir. Eyâlet i Bitlîs'de hân tahrîri üzre kırk üç bin Ermenî re‘âyâlar vardır. Nısfı diyâr ı Muş'da Van kulu ak­lâmıdır ve nısfı Abdâl Hân'ındır. Ve eyâlet içre cümle 13 aded ze‘âmetdir ve cümle 214 aded erbâb ı timârdır. Alâybeği ve çeribaşı ve yüzbaşısı vardır. Kânûn üzre cebelüleriyle cümle üç bin asker olup hân livâsı altında Van paşası ordusunda sefer eşerler.

Eyâlet i Bitlîs'de gayrı hâkimleri beyân eder

Evvelâ taraf ı Âl i Osmân'dan hâkim i şer‘î yüz elli akçe pâyesiyle şerîf kazâdır. Taht ı kazâsında cümle on yedi nâhiye ve cümle (   ) aded kurâdır. Evvelâ nâhiye i Mudiki ve nâhiye i Surp ve nâhiye i Gevar ve nâhiye i Gevaş ve nâhiye i Zerdehân.

....................(2 satır boş)....................

Bu nevâhî i ma‘mûrelerden kadısına ber-vech i adâlet beher sene sekiz kise i Rûmî hâsıl olur. Eğer hânlar ile hüsn i ülfet ederse dahi ziyâdece olur. Hâkim i sâlisi mezheb i Şâfi‘î müftîsidir; müftî i Hanefî yokdur. Zîrâ cümle ahâlîsi Şâfi‘îyyü'l-mez­heb­dir. Ve hâkim i râbi‘i nakîbü'l-eşrâfdır. Hâkim i hâmisi serdâr ve hâkim i sâdisi bâcdâr ve hâkim i sâbi‘i şâhbenderdir ammâ bu mezkûrlar cümle hân tarafından hâkimlerdir. Ammâ harâc ağası ve yeniçeri serdârı pâdişâh tarafındandır. Muhtesibi ve kapândarı ve boyahâne emîni hân tarafındandır. Her vech ile zabt u rabtı ve adl i adâleti yerinde hükûmetdir. [224a]

Der-beyân ı cevâmi‘hâ-yı şehr i Bitlîs; i Kürdistân

Bu şehr i atîk içre cümle yüz on aded mihrâb­dır ammâ niçesi cevâmi‘ i selâtînlerdir kim zikr olunur. Evvelâ cümleden cemâ‘at i kesîreye mâlik, câmi‘ i kadîm,



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin