Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə17/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   74

Şeyh Mustafâ Ahlatî: Kırk bir senedir sâ’imü'd-dehrdir, ammâ dehrî değildir. Hane­fiy­yü'l-mezheb mazanne i kerâme bir er-i serverdir.

Hakîr vardıkda selâm verdim. Hudâ'ya a‘yândır kim "Ve aleykümü's-selâm ey Hâfız Evliyâ-yı seyyâh ı âlem." dediler.

Hakîr eyitdim "Efendim, hayır du‘ânız ricâ ede­rim" dedim. "Size elli beş senedir du‘â olunup erenlerden feyz-yâb olmuşsuz. Bize bir aşr ı şerîf tilâvet eylen. Biz dahi size, siz dahi bize birer du‘â idelim. Mâbeynimizde bir gûne bey‘ u şirâ olsun" dedikde hakîr hemân (...) (...) sûre i Sâd'dan savt ı a‘lâ ile Sabâ makâmında,

2

aşr ı şerîfin tamâm edince hakîre du‘â etdiler. Anlar da bizden du‘â temennâ edüp hakîr dahi anlara du‘â edüp el yüze sürüp hakîri dünyâ ve âhiret kardaşı edüp "Yürü bu âlem i seyâhatde Cenâb ı Kibriyâ mu‘în u zahîrin olup sa‘âdet i dâreyne nâ’il olasın. Yürü şimden gerü kumda oyna. Ammâ avam olma avân ol" deyü du‘â-yı hayr ile vedâ‘ edüp andan,



Şeyh Alî Ahlatî: Bu azîz dahi bir mağarada otuz yıldır kim sâkindir, savm ı Dâvûd ile geçinir, sâdât ı kirâmdan gözü yaşlı ve bâğrı başlı ciğeri pür-hûn aşk ı İlâhî ile mecnûn olmuş bir dekâyık ı hakâyık sâhibi müfessir ü muhaddis ulemâ-yı müte­bahhirînden bir fuzalâu'd-dehrden ulu kimesnedir. Anların dahi du‘âlarıyla şeref-yâb olduk. Andan,

Hasan Dede Ahlatî: Tarîk ı Hâcegânda tekmîl i fünûn etmiş, halk ile kelimât etmeden berî olmuş bir sultândır. Andan yine yayla eteğinde bir gâr ı âlî içre,

Şeyh Takî Dede:

....................(3 satır boş)....................

Bunların emsâli niçe kimesnelerin hayır du‘âların alup tâze cân buldum, ammâ bunlardan mâ‘adâ niçe yüz âdemler halkdan kat‘ ı ta‘alluk etmiş cânlar var ammâ ma‘lûmumuz olan bu tahrîr olunan sultânlardır. Himmetleri hâzır ola.

Bu şehr i harâbı niçe gûne şerh etsem midhati zikrinde fâ’idesi ve beyânında â’idesi yokdur ve i‘tibârı olmayan nesnelerin medhi kelâmında melâ­met vardır. Zîrâ kâr ı dünyâ böyledir kim Hazret i Dâvûd aleyhisselâm oğlu Hazret i Süleymân'dan su‘âl eder kim "Ey oğul, bu dünyada ma‘mûr mu çokdur, harâb mı çokdur" Süleymân eydür "Baba, harâb çokdur kim cemî‘i imâristânlar dahi harâb olsa gerekdir" der. Hakîkatü'l-hâl Kur’ân ı Azîm ile sâbitdir kim âyet 3 nass ı kâtı‘ı delîl i bürhândır kim cümle imârlar harâb olsa gerek.

Husûsan Âl i Osmân'ın zulmünden harâb olan şehr i azîmleri beyân eder

Evvelâ Irâk ı Acem'de şehr i Kûfe ve şehr i Bağdâd ı atîk ve şehr i Musul ve şehr i Meyâfârikîn ve Irâk ı Arab'da şehr i Antakiyye ve vilâyet i Ma‘arra'da şehr i İskenderiyye ve şehr i Askalân ve şehr i Taberistân ve şehr i Busrâ-yı Havrân ve şehr i Tarsus ve vilâyet i Anadolu'da şehr i Balat ve şehr i Milas ve şehr i Ayasluk ve şehr i İdincik (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve diyâr ı Rûm'da şehr i Atina ve şehr i Kavala ve diyâr ı Kırım'da Eski Kırım ve şehr i İnkirmân ve kûh ı Elburuz dâmeninde Irâk ı Dâdyân.

El-hâsıl bu bilâd ı harâbeler gibi niçe yüz harâb kalmış şehr i mu‘azzamların biri dahi bu şehr i Ahlat'dır, ammâ keyfiyyet i âleme vâkıf olan bu kîl u kâlden ferâğat eder. Lâkin dildir, duramaz. Mezkûr şehr i harâblar burc ı evliyâ vü enbiyâ olduğundan âdemin yazığı gelüp hayfâ dirîğ der, yohsa hâl i dünyâ hemîşe böyledir. Bir cânibi imâr, bir cânibi harâb olmadadır. Merhûm ve mağfûrun leh Veysî Efendi Vâkı‘anâmesi'nde tahrîr etdüği gibi "Kankı zamân bedürüstî-i cihân ma‘mûr u âbâdân olmuşdur?!..." deyü tahrîr etmiş. Ammâ,

{Hikâye i münâsib}: Bu şehr i Ahlat ı kadîm ta Fir‘avn zamânında dahi ma‘mûr u âbâdân şehr i nısf ı cihân imiş. Fir‘avn büleyde i Mısır'da hâşâ sümme hâşâ rubûbiyyet da‘vâsında oldukda bu şehr i Ahlat sâhibi olan pâdişâh ı cem-cenâb Fir‘avn'ın ulûhiyyet da‘vâsında olduğun [241a] is­timâ‘ edüp tebessüm-künân olup Ahlat pâdişâhı eydür: "Fakîr Fir‘avn, Mısır gibi bir büleydeciğe nâ’il olmağile tanrılık da‘vâsı eder. Ya benim Ahlad ı sevâdıma hâşâ mâlik olsa acaba ne olmak da‘vâsın ederdi ki!" deyü şâh ı Ahlat böyle halt ı kelâm eder.

Ya‘nî şehr i Ahlat ol mertebe imâr imiş kim tûlu üç menzil ve arzı iki menzil yerlerde hâlâ eser i binâları zâhirdir ve mezâristânı bir günden güç ile ubûr olunur. Cemî‘i merâkıd ı pür-envâr­larının kıbâblarının atabe i ulyâları üzre yahûd seng i mezârları üzre yahûd mermer sandûkaları üzre cümle mevtâların esmâları celî hat ile mermer­lere yazılmışdır. (   )


Der-beyân ı ziyâretgâh ı ecdâd ı selâtîn i Âl i Osmân der-şehr i Ahlat ı harâbistân

Evvelâ şehrin harâbistânı içre bir kıbâb ı azîmde,

Ziyâret i Kuba Alp Bay: Ertuğrul Bay'ın dedesidir ve Ertuğrul pederi Süleymân Şâh'dır kim Konya'ya Sultân Alâeddîn'e giderken Ca'ber kal‘ası dibinde nehr i Furât'a gark olup andan medfûndur. Ba‘dehû Ertuğrul doğrulup Konya'da Sultân Alâeddîn'e varup boy beği olup mezkûr Ertuğrul İznik kurbünde Söğüt şehrinde medfûndur. Ammâ bu Ertuğrul'un Kuba Alp Bay nâm dedesi kim bu Ahlat'da medfundur. Gâyet azîmü'ş-şân ve şecî‘ ve nâmdâr fetâyimiş. Bu sultânın cenbinde Hasan Bayındır Hân {medfurdur}. Bunlar Kuba Alp Bay'ın birâderleridir kim Alp Bay'dan sonra Mâhân pâdişâhının izniyle şehr i Ahlat'a hân olmuşdur. Şehr içre çok âsâr ı binâları târîhleriyle kalmışdır.

....................(1.5 satır boş)....................

Ziyâret i Abdullah ve İzzeddîn Hân ve Sultân Hasan ve Sultân Meymendî ve Sultân Boğa Bay ve Sultân Tohta Bay ve Korkud Hân ve Sultân Alî Hân ve Sultân Kâzım ve Sultân Bendî Cân ve Zor Bay Hân ve İsmâ‘îl Hân ve Bedir Bay Hân ve Cığalı Hân ve Tohtamış Hân ve Selçuk Hân ve İsrâîl Hân ve Ma‘sûm Bay ve Kutlu Bay, andan havâtînleri başka yerde yaturlar. Evvelâ Mama Hâtûn ve Hurme Hâtûn ve Cân Hanım ve Nilfer Hanım ve Zübeyde Hanım ve Selviboy Hanım ve Zîbâ Hanım ve Vasfiye Hurme ve Hûrşîd Hurme ve Döndü Hurme ve Safiyye Hurme ammâ Âl i Dânişmendiyye'den olan mevtâ-yı ziyâretgâhlar bunlar gibi kubbe i âlî serdâblar içre yatmazlar. Cümle zîr i zemînlerde mermerden sandûkalar içre yaturlar.

Der-beyân ı ziyâretgâh ı Âl i Dânişmen­diyân

Bu Ahlat'a ve Sivas'a ve Rûm'un ba‘zı yerine mâlik olmuşlardı ve efvâh ı nâsda bun­lara melik derlerdi. Cümle yedi neferdir kim Ahlat'da medfûn olanların esmâları böyledir: Evvelâ Melik Gündüz ve Melik Kıble ve Melik Safâ ve Melik Mukaddes ve Melik Umrân. Ammâ ecdâdları Sivas kurbünde Niksar şehrinde yatır.

Ziyâretgâh ı Âl i Çobaniyân: Bunlar memâ­lik i Âzerbaycân'a ve Ahlat'a mâlik olmuşlardı. Cümle on iki nefer kimesnelerdir. Bunlara efvâh ı nâsda emîr derler. Cümle hayrât [u] hasenât sâhib­leridir kim nehr i Araz üzre altun halkalı cisri ve yine nehr i Araz üzre Pasin sahrâsında Hasan kal‘ası kurbünde Çoban Köprüsü bunların binâsıdır. Asılları yine diyâr ı Mâhân'dan tulû‘ edüp kavm i Tatar iken ba‘de hicreti'n-Nebeviyye sene 123 târîhinde Âl i Emeviyyûn'dan Şâm pâdişâhı Hişâm b. Abdülmelik hilâfetinde bu Çobaniyân ve kavm i Dağıstân İslâm ile müşerref olup Âl i Çobaniyân ve bu diyâr ı Ermen'de şehr i Ahlat'a mâlik olup bunda yatanları bildirir:

Evvelâ Emîr Ziyâd ve Emîr Yavsı ve Emîr Korduman ve Emîr Abdîbar ve Emîr Kaytak ve Emîr Sârban ve Emîr Şan ve Sultân veli Şemseddîn ibn Hazret i Abbâs. Bu azîz Bitlîs hânlarının ecdâd ı ızâmlarıdır. Kuddise sırruhû.



Ziyâret i selâtîn i Karakoyunlu: Bunlar me­mâ­lik i Irâk'a ve Âzerbaycân'a ve şehr i Ahlat'a muta­sarrıf oldular. Cümle on nefer âdemlerdir. Bun­lar Âl i Yûsufî derler. Âl i Osmân'a akrabâ ol­duk­larından Kara Yûsuf hânları Timur ı bî-nûr havfin­den Bursa'da Yıldırım Hân'a vardığından Ti­mur Yıldırım Hân üzre varup Yıldırım Hân'ı mün­he­zim edüp Kara Yûsuf Mısır'a ve Mısır'dan Mekke'ye ve yine Ahlat'a geldi. Bunlar dahi Âl i Osmân gibi diyâr ı Mâhân'da iken Şâm halîfesi Hişâm b. Abdülmelik diyâr ı Acem'de hakanı münhezim edüp cümle ümerâ-yı Dağıstân'ı ve kavm i Tabse­rân'ı ve kavm i Kumuğu ve kavm i Moğol'u ve kavm i Boğol'u ve kavm i Kaytak'ı ve bu kavm i Kara Koyunlu Âl i Yûsuf'u İslâm'a ge­tirüp Tatar cengizlikden çıkup cümle İslâm ile müşerref {oldular}. Ba‘de mevt i Melik Hişâm bu Kara­ko­yun­lu Âl i Yûsuf'u üzre Cengiz askeri "Siz Müslü­mân oldunuz" deyü istîlâ etdiklerinden bu Karakoyunlu dahi diyâr ı Mâhân'dan [241b] Âl i Osmân ecdâdı Kuba Alp ve karındaşı Bayındır Hân ve Süleymân Şâh ve anın oğlu Ertuğrul Bay ile bu Karakoyunlu Âl i Yûsuf diyâr ı Mâhân'ı terk edüp diyâr ı Ahlat'a gelüp tavattun etdiler.

Ba‘de mürûr ı eyyâm ile evlâdları Ahlat şâhı oldular kim hâlâ şehr i Ahlat'da yatur ümerâların beyân eder

Evvelâ Kara Celâyir Hân ve Kara Yûsuf Hân ve Kara Durmuş Hân ve Kara Bora Hân ve Kara Şeyhî Hân, bunlar dahi cümle havâtînleriyle şehr i Ahlat içre zîr i zemînlerde serîrler üzre yaturlar. Târîhleriyle merkûmdur.

{Bu bâlâda tahrîr olunan Âl i Osmân ecdâdları kıbâblar içre serîrler ve mastabalar üzre katîfe eyvânlarıyla ve niçesi beyâz kefenleriyle saçları ve sakallarıyla cümle vücûdları ter ü tâze durup serîr üzre pâdişâhâne yaturlar. Birisi de türâb içre med­fûn değiller. Niçesinin vücûdları pembe-misâl beyâz ve nermdir. Niçesi kurumuş, kadîd olmuşdur ammâ üzerlerinde esvâbları mukarrerdir. Kadd [ü] kâmet­de tavîl ü cesîm âdemler ammâ cümlesi kubbe i âliyesinin zîr i zemîn i muzlimde yaturlar. Hatta bir Zengi-çehre bir gulâmı elinde asasıyla ayağ üzre dîdebân gibi dîvâra dayanup durur. Ammâ gâyet mehîb ve mahûf çehredir. Türbedârları yokdur. Kapular yine fâtih i Revân Murâd Hân ziyâret ideli mesdûdlardır. Cümle on bir aded kubbe i âlîlerdir kim her biri eflâke ser çekmiş kubbe içre mermer sandûkaları etrâfında ve kapuları üzre esmâları mastûr olmağile tahrîr edüp pencere deliklerinden ipler ile zîr i zemînlere inüp ziyâret etdim ve bu ebyâtı tahrîr etdim:



Ecel sûhânı hakkeyler Hadîdi

Niçe koya cihân içre kadîdi

Arab u Acem'de Ahlat kadîdleri meşhûrdur. Gayri melikler dahi serdâblarda yatırlar ammâ niçesinin sakalları dökülmüşdür. Ammâ Osmâncık dedeleri ter ü tâze dururlar. Rahmetullahi aleyhim ecma‘în}. Andan,



Ziyâretgâh ı Akçakoyunlu: Bunlar dahi kavm i Tatar iken Hişâm b. Abdülmelik mek­tû­buy­la İslâm kabûl edüp âhir İslâm kabûl etmeyen Hu­lâgû Tatarı derdinden Mâverâü'n-nehir'de diyâr ı Mâhân'ı taşlayup ecdâd ı Âl i Osmân ile ve Âl i Dânişmen­diy­ye ve Âl i Çobaniyân ile diyâr ı Âzer­bay­cân'da vatan idinüp şehr i Ahlat'a ve Erzurûm'a ve Diyâr­bekir ve Irâk ve Fars'a dahi mâ­lik oldular. Cümle dokuz neferdir. Bunlara beğ derler ve bay ve şâh dahi derler. Sultân Uzun Hasan Şâh Bayındırî bun­lar­dandır. Âl i Osmân'a dahi bunlar karîb i akrabâ­dırlar. Bu bâlâda tahrîr olunan selâtînlerin cümlesi ve Âl i Osmân dahi cümle Tatardırlar. Anınçün Tatar hânlar Âl i Osmân akrabâlardır. Cenâb ı Bârî bu rûy ı arzı ibtidâ Tatar ile imâr eylemişdir. Hatta be-kavl i Tuhfe "Bizzât Hazret i Âdem Tatar-sıfât idi", deyü tahrîr etmiş.

Ba‘dehû Hazret i İsmâ‘îl'den lisân ı Arab is­timâ‘ olunup kavm i Arab şâyi‘ olup cihân Arab ı gûnâ-gûn ile ve Tatar'ın envâ‘ıyla zeyn oldu kim ve bu edîm i arzda sâkin olan yetmiş iki millet add ol­unan ecnâs ı millet yetmiş iki millet değildir. Niçe bin millet i benî Âdem vardır. Hemân bu abd i hakîr Evliyâ-yı pür-taksîr kırk bir yıl seyâhatde yüz kırk yedi lisân sâhibleri benî Âdem ile on sekiz pâdişâhlık yerde ihtilât edüp her bir lisândan fesâhat [u] belâğatları üzre lûgatların ve ebyât ı eş‘ârların tahrîr etmişim. İmdi azîz min evvel Mâlikü'l-mülk Allah bu rûy ı arzı Arab u Tatar'dan mütevellid olan ecnâs ı benî Âdem ile müzeyyen etdi. İlâ hâze'l-ân gûnâ-gûn insân peydâ olmadadır.



Manzara i Yenidünyâ: Hatta fetahtâ {889} târîhinde bulunan yeni dünyâda yetmiş gûne benî Âdem vardır kim "Bu eski dünyâ nüfûsuna asla müşâbehetleri yokdur", deyü Bahr i Muhît kenârın­da Loncat şehri küffârları hikâye etdiler kim "Yeni dünyâda olan halkın kadd [ü] kâmetleri ve harekât [u] sekenâtları ve kelimâtları ve sûretleri ve reng i rûyları ve birbirlerine nigerânları ve lehce i mah­sû­saları cümle bu dünyâ halkına mugâyirdir", deyü nakl etdiler. Hatta Cenâb ı Allah bu dünyâda ne kadar bin milel halk var ise cümlesinin lisânları yigirmi dokuz aded hurûf ı teheccâ üzre kelimât olunur, ammâ bu Yenidünyâ halkı kelimâtlarının niçesi Çerkes lisânı gibi boğazdan söylenir, kaleme gelmez elfâzları var imiş ve niçe kavmi hukemâ-yı kudemânın eşrâfiyânı gibi bî-zebân birbirlerine nazar etmeğile kelimât ederlermiş ve niçe kabîlesi bî-zebân el ele duduşmak ile söyleşirlermiş. Mâ­beyn­lerinde asla kelâm ı hurûf yok imiş.

İşte Cenâb ı Hâlık ı Eflâk ı Kevneynin irâdet i ezeliyyesi böyle imiş kim bu edîm i arzı {mezkûr akvâmlar ile ve} Arab u Tatar ı gûnâ-gûnlar ile müzeyyen edüp diyâr ı (...) Âl i Osmân ve Âl i Selçukiyân ve Âl i Çobaniyân ve Âl i Dâniş­men­di­yân ve Âl i Karacakoyunlu ve Âl i Akçakoyunlular ile habîbi Muhammedü'l-Mustafâ dînini inkırâzu'd-deverân âşikâre ve mü’ebbed ol­masiyçün mülûk ı merkûmlar ile Rûm u Arab u Acem'i ecnâs ı mütenevvi‘a i benî Âdem ile imâr etdi. Ammâ bu tahrîr olunan selâtîn i ümerâ ve kay u bay misilli mülûklerin cümle tulû‘ları Belh [u] Buhârâ ve Mâverâ ve diyâr ı Mâhân'dan hurûc et­mişlerdir. Zîrâ diyâr ı Arab'dan sonra şa‘şa‘a i Muhammedî Mâverâü'n-nehir'den kopdu. Hatta ba‘de'l-hicreti'n-Nebeviyye sene 446 târîhinde bu bâlâda tahrîr olunan şehr i Ahlat'da medfûn olan beş fırka mülûkun cümlesi diyâr ı Mâhân'dan gelmişlerdir.

Müverrihân ı Rûm ve nükte-perdâzân ı zevi'l-mefhûm kavillerince bu tahrîr olunan kavm i ec­nâs ı mütenevvi‘a ân-Merzûbûm be-takdîr i Hay­yu'l-Kay­yûm emriyle mezkûr [u] merkûm akvâm ı gûnâ-gûn asılda Ays b. İshak evlâdların­dandır kim netîce i silsileleri Yâfes ibn Hazret i Nûh'a müntehî­lerdir. Bu selâtînler ecdâd ı Âl i Osmân ile akrabâlardır kim gâyetü'l-gâye kavm i şecî‘ ve pâk-i‘tikâd ve mü’min u muvahhid ve mutî‘ i şer‘ i Muhammedî ve sulehâ-yı ümmet ve mücâhid i fî sebîlillah server i hünerver merdlerdir .

İbtidâ İslâm ile Rûm'a kadem basan Âl i Selçukiyân'dır kim sene 476 târîhinde ümerâ-yı Âl i Dânişmendiyye ile yek-dil ü yek-cihet olup Niksar'ı ve Sivas'ı ve Malatıyye ve Kayseriyye ve Konya ve Antakiyye şehirlerine istîlâ eyleyüp Âl i Selçu­ki­yân­dan {Sultân Alâeddîn} taht ı Yunan olan Konya'da müstakil pâdişâh oldu. Ba‘de Hicreti'n-nebeviyye sene 699 evvelâ Osmân lafzı târîhinde Ertuğrul oğlu Osmâncık ile şehr i Ahlat'dan [242a] Konya'da Sultân Alâeddîn'e gelüp Ertuğrul boy beği oldu. Ba‘dehû sene 700 târîhinde Âl i Selçu­kiyân Sultân Alâeddîn'de inkırâz bulup Ertuğrul müstakil boybeği oldu. Ammâ sikke ve hutbe sâhibi olmadın İznik kurbünde Söğütçük nâm kasabada merhûm olup anda medfûndur.

Ba‘dehû ulemâ-yı Konya meşveretiyle Ertuğrul oğlu Osmâncık'ı sikke ve hutbe ile müstakil pâdişâh eylediler. İnkırâzu'd-deverân devletleri mü’ebbed ola. Ammâ ibtidâ tulû‘ları diyâr ı Mâhân'dan andan bilâd ı Ahlat ı Âzerbaycân'dan gelmişlerdir. Anınçün şehr i Ahlat Dâr ı Büleh ve kân ı ulemâ ve sulehâ bir dâr ı diyâr ı kadîmdir kim Hudâ imâr eyleye, âmîn.

Sitâyiş i tetimme i külliyât ı şehr i Ahlat: Bu şehr i Ahlat'ın kûh ı bâlâlarında niçe bin elvân ma‘âdinler vardır, ammâ cümleden makbûl [ü] merğûb ma‘âdin i zırnîh ı ahmer, sabun ile halt olunsa vücûd ı insâna dürtülse asla bir kıl komayup beden i benî Âdemi pâk ü nerm eder kim gûyâ pembe gibi lahm ı şahmı beyâz olur. Ve cüzzâm marazına mübtelâ olan bu nure (?) siyâh üzümle bir dank mikdârı tenâvül etse emrâz ı kabadan ve baras­dan ve firengiden ve cüzzâmdan ve dalas­batdan bi-emrillah halâs olur. Ve ma‘âdin i zırnîh ı asfer, bu dahi şehr i Ahlat'ın şimâlî cânibindeki kûh ı bülend­lerde hâsıl olur. Türâb ı tıbız gibi sakîl bir gûne sarı zırnîhdır kim Rûm u Arab u Acem'e ve Firengîstân'a bundan zırnîh gider, ammâ ehl i kimyâ bu zırnîh ı asferi nuhâs ı hâssa koyup niçe eczâlar dahi idhâl edüp zer i hâlis olur, derler. Anınçün Firengîstân'a bu zırnîhdan çok gider.

Menâfi‘ i diğer: Bu zırnîhdan bir âdem nîm miskâl bir fincânda su ile ezüp âbından yatacak mahalli nûş etse cemî‘i vücûdundaki mûy-ı bî-ma‘nâları dökülüp ol âdemin vücûdu dürr i beyz-âsâ olur. Ammâ çok nûş ederse saçı ve sakalı ve bıyığı forra olup elli yaşında âdem pâk dilber olur. Hatta esîrciler Gürcî gulâmlarına bu Ahlat zırnîhı suyundan bir iki fincân nûş etdirüp beyt:

Âleti hüsn i mükemmel kadd i dilcûda güzel

Gövdede mûdan eser yok dahi pehlûda güzel

Ebyâtı üzre fakîr gulâmın şevâribleri zîr i binâgûşlarına ererken bir gecede mâ i zırnîhın te’sîriyle ol gulâm ı müsin on ikisin bâliğ-nâ-bâliğ kalmış gulâm ı ma‘sûm olmuş görünür.

....................(2.5 satır boş)....................

Şehr i Ahlat'ın bu gûne niçe esrârlarına vâkıf olup ve niçe yüz aded ziyâretlerin edüp kal‘a dizdârıyla vedâlaşup yine sâhil i bahr i Van ile cânib i şarka (   ) sâ‘atde (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Evsâf ı kûh ı Âşiyân ı Bâz, ya‘nî kal‘a i vâ­cibü's-seyr Âdilcevâz

Bu kal‘ada efendimiz Melek Ahmed Paşa'yı bulup dest bûs edüp Bitlîs hânı Abdâl Hân'ın mektûbların verüp mektûb ı muhab­bet-üslûbları kırâ’at etdikde, "Yabana söyler Lâ-ya‘lemü'l-gaybe illallah.1 dediler. Meğer mek­tûbda Hân "Benim efendim, inşâallah sedd i İslâm olan kal‘a i Van'a dâhil olurken der i Devlet tarafından sultânıma bir müferrıh haber gelüp mes­rûr olursuz. Allahu a‘lem ve Resûlihi İpşir Paşa'nın tâli‘i gâyetü'l-gâye nuhûsetdedir. Elbette yakında katli haberi gelmesi mukarrerdir ve Van'a dâhil olduk­dan sonra dest i şerîfinize bir azîm mâl ı gâ’ib gir­me­si mukarrerdir. Hemân bu abd i dâ‘îniz Abdâl bendenizi hayır du‘âdan ferâmûş etmeniz" deyü mektûb­da tahrîr eylemiş. Paşa "Allah bilür" deyü mektû­bu hıfz eyleyüp hakîrden Bitlîs'in ve hân-ı âlîşânın ve evlâdlarının ve aşâ’ir i kabâ’ilinin key­fiy­yet i hâl­le­rin ale't-tafsîl su‘âl edüp ma‘lûmu­muz olduğu mer­te­be hakîr cevâb verdim. Andan kal‘a i Âdilcevâz'ın ahibbâ vü yârânlarıyla ol ân ihtilât edüp seyr [ü] temâşâsına şürû‘ eyledim. Evvelâ,



Binâ-yı kal‘a i Âdilcevâz: İbtidâ bânîsi Âzer­baycân şâhlarından sene (   ) târîhinde Tâceddîn Âlîşân-ı Şâh ı İrân binâsıdır ve sebeb i tesmiyyesi,

....................(1 satır boş)....................



Bu dahi Ahlat gibi niçe mülûkdan mülûka in­tikâl edüp âhir sene 940 târîhinde derûn ı kal‘ada mütehassın olan kavm i Acem salâbet i Âl i Osmân'a tâkat getiremeyüp kal‘anın miftâhların bizzât [242b] Süleymân Hân'a teslîm edüp ibtidâ hâkimi Zâl Paşa'dır.

Eşkâl i zemîn i kal‘a i Âdilcevz: Kavm i Ekrâd kal‘a i Cevz derler. Zîrâ bir yalçın Kahkahâ kal‘ası gibi evce ser çekmiş bir sahre i âlî üzre ceviz gibi bir müdevver kal‘a olduğundan görenler ceviz kal‘ası derler, ammâ Süleymân Hân adl ile aldığın­dan Âdilcevâz derler. Van deryâsının kenârında ebr i gûn bir kûh ı nakş ı bukalemun zirve i âsumâ­na ser çekmiş kaya üzre vâki‘ olmuş seng-tıraş ile mebnî bir kal‘a i hısn ı hasîn ve sedd i metîn hisâr ı kadîm ve sûr ı azîm bir kal‘a i zîbâdır. Aşağı zemîn­den kal‘anın ta zirvesine piyâde âdem nısf sâ‘atde urûc etdikde bu kal‘anın şarkîsi ve cenûbîsi tara­fın­da olan Van deryâsı bir halîc i sağîre gibi nümâ­yândır. Ta vakt i çâşt olmayınca ebr i ke­bût içre kal‘anın zirve i a‘lâsı görünmez. Bu iç kal‘a i âlînin etrâ­fında asla handak yokdur ve mümkin de değil­dir. Zîrâ dâ’iren-mâdâr etrâfı şahin yuvalı yalçın yalama kayalardır kim bir tırnak ilişdi­recek yeri yokdur ve otuz sekiz aded metîn kulleleri vardır ve cânib i (   ) nâzır bir demir kapusu vardır ammâ biri biri içre üç kat bâb ı kavîlerdir. Bu kal‘ada cümle yetmiş aded bâğsız ve bâğçesiz daracık hâneleri cümle türâb ile mestûrdur. Derûn ı kal‘ada Süleymân Hân'ın bir câmi‘i ve cebehâne mahzenleri ve gılâl anbarları ve su sarnıçları ve mehterhâne kullesi ve dizdârhânesi vardır ve azîm balyemez topları vardır. Gayri imâretden âsârı binâ yokdur ve dâ’iren-mâdâr cirmi dörd bin elli adım­dır. Ve şekl i müdevverden cânib i şimâle tûlânîce vâki‘ olmuş­dur. Zîrâ bu kal‘anın taraf ı şimâlinde bir top men­zili ba‘îd bir kûh ı bâlâ havâlesi olmağile ol havâ­leyi men‘ ve def‘ içün kal‘ayı ol tarafa tûlânîce inşâ etmişler ammâ ol havâleden bu kal‘aya asla zarar isâbet etmek ih­timâli yokdur. Zîrâ muhâsara eden düşmanın topu güllesi aşrı gidüp deryâya düşer. Andan aşağı,

Eşkâl i rıbât ı Âdilcevâz: Bu dahi yalçın kaya üzredir ammâ alçak püşte üzre vâki‘ olmuşdur. Bir tarafı leb i deryâdaki kaya üzredir kim 3 aded ka­pusu var; Ahlat kapusu, cânib i cenûba mekşûfdur. Bir kapusu, taraf ı şarka cânib i Ercîş'e meftûhdur. Bu aşağı kal‘a dahi gâyet metânet üzre seng i azîmler ile binâ olunmuşdur ve şekl i murabba‘dır. Şimâl cânibi kayalar üzre âlî vâki‘ olmuşdur. Ol tarafa bir uğrun kapusu vardır, dâ’imâ mesdûddur. Bu rıbâtın cirmi altı bin adımdır. Limana nâzır kul­lelerinde azîm şayka topları var kim içlerine âdem sığar. Cümle yetmiş altı pâre şâhâne balyemez top­ları var kim akrânları kal‘a i Van sedd i imân­dadır. Bu kal‘a cümle yine bâğsız ve bâğçesiz üç yüz aded hâne i kadîmler var kim cümle kârgîr binâ-yı kavî­ler­dir. Zîrâ niçe kerre bu kal‘ayı Kızılbaş muhâsara edüp hâ’ib ü hâsir gitmişdir. Anınçün evleri cümle kârgîr ve cibis binâdır ve mağaraları kayalar içre kemîn-hâneleridir. Bu kal‘anın batı tarafı dağlardır ve üzerleri serâpâ bâğlardır. Hevâsı latîf olmağile ahâlîsi sağlardır ve kıble tarafı Van deryâsıdır. Sağîr ü kebîr sarâyları ve re‘âyâ hâneleri ve bâğ evleriyle cümle bin yüz aded büyût ı ra‘nâlardır ve cümle sekiz mahalle ve yedi mihrâbdır. Cümleden Zâl Paşa câmi‘i,

....................(1.5 satır boş)....................

Mâ‘adâ mesâcidlerdir. Kal‘adan taşra Zâl Paşa hammâmı ol kadar müferrah değildir. Bir hammâm dahi harâbdır ve yetmiş aded a‘yâna mahsûs ham­mâmlar vardır ve kal‘ada bir hânı var ammâ bez­zâzistânı yokdur. Çârsûsu vardır ammâ azdır, lâkin özdür. Cümle zî-kıymet mevcûddur. Yedi bin aded bâğları vardır. Şehrin şarkîsi hâricinde mesîregâh ı âb ı hayâtlı ve havuzlu ve şadırvânlı bâğçeleri vardır. Cümleden mesîregâh ı bâğçe i Zâl Paşa.

Der-beyân ı hâkimân ı kal‘a i Âdilcevâz: Evvelâ Van eyâletinde sancak beği tahtıdır. Beğinin hâssı kânûn ı Süleymân Hân üzre 145.036 yük akçedir. Ber-vech i adâlet senevî sekiz bin guruş hâsıl olup altı yüz âdem ile sefer eşer. Taht ı hükûmetinde erbâb ı timârı cümle (   ) adeddir ve ze‘âmeti (   ) adeddir. Alâybeği ve çeribaşısı vardır. Cümle cebelüleri ile bin aded güzîde asker olup beğinin livâsı altında sefer eşer. Yüz elli akçe pâye­siyle kazâ ve kaderdir. Kadıya senevî bin guruş olur. Müftî ve nakîbi ve nâ’ibi ve muhtesibi ve su­ba­­şısı ve şâhbenderi ve gümrük emîni vardır, ammâ kal‘a dizdârı kerr u ferli hâkimdir. Cümle (   ) aded güzîde kal‘a neferâtları vardır kim şeb [u] rûz âmâdedirler. Ammâ sipâh kethudâyeri ve yeniçeri [243a] serdârı yokdur. Van yakîn olmağile Van yeniçeri ağası tarafından her bâr bir çavuş gelüp mücrim yeniçerilerin haklarından gelir. Mâtekad­dem sene 1041 târîhinde bu kal‘ada altı oda kapu­kulu yeniçeri ve iki oda topçu ve bir oda cebeci mustahfızân var idi. Zîrâ bu kal‘ada azîm balyemez toplar ve bî-hisâb cebehâneler olmağile bu kal‘a i bülend Kızılbaş'ın dâğ ı derûnudur.

....................(3 satır boş)....................



Evsâf ı ziyâretgâh ı Âdilcevâz: Evvelâ Zâl Paşazâde bunda hâkim iken bir gice ale'l-gafle sekiz bin şâh nökeri tülüngi Kızılbaş şebhûn edüp bâğlar içinde siyâbi yatarlar. Hemân Zâl Paşazâde istimâ‘ edüp altmış nefer kimesne ile Kızılbaş'a girüp eyle satûr ı Muhammedî ururlar kim sekiz bin Kızıl­baş'dan ancak elli aded sorhbaş firâr edüp on bir aded gâzîler câm ı şehâdetde şerbet i şehâdeti nûş etdiklerine bu beyt şâhiddir:

Sekiz bin kâfirin ardından altmış merd ile yetmiş

Aceb Rüstemlik etdi derler oğlu Zâl Paşa'nın.

Hâlâ mezkûr şühedâların on biri dahi ziyâret­gâh ı ünâsdır. Ve Kızılbaşların üstühânları püşte püşte yığıldığı alâ mele’i'n-nâsdır. Âhir yine bu kerre Kızılbaş şebhûn edüp Zâl Paşazâde Kızılbaş ı kallâşlar ile ceng ederken destinde kılıc dünîme olup Paşa'yı şehîd ederler. Hâlâ kabr i şerîfi mezkûr şühedâların cenbinde medfûndur.



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin