Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Ziyâretgâh ı kal‘a i Dümdümî



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə32/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   74

Ziyâretgâh ı kal‘a i Dümdümî: Ziyâret i Şeyh Arab Cebbârî ve Monlâ Dehkânî ve Şeyh Alî Tirmedî ve Şeyh Alî Nâcî ve kâşif i esrâr ı ma‘ânî Monlâ Nâsır Şirvânî.

Andan yine cânib i cenûba bâğ ı İremezât-misâl kendler içre 7 sâ‘atde,

Sitâyiş i şehr i İşnuviye

Hârûnu'r-Reşîd'in duhter i pâkîze ahteri tahsîl i mizâc içün Irâk ı Arab'dan İşnuviye yaylağına gelüp bu mahalde bu şehri inşâ eder. Ba‘dehû Moğol tâ’ifesi harâb eder. Ba‘dehû sene 882 de Uzun Hasan Şâh imâr eder. Âzerbaycân şe­hir­le­rin­den Dümbülî hâkimi hükmünde başka sultânlıkdır kim iki bin askere mâlikdir. Kal‘ası harâbdır. Şehrezûl ve Harîr ve Ardalân Ekrâd­la­rı­nın havf­lerin­den şehrinin dâ’iren-mâdâr etrâfında hafirler kazılmıştır. Köşebendlerde tedribeler vaz‘ olunup ma‘mûr u mazbût şehirdir. Dâ’iren-mâdâr etrâfı dokuz bin adım ihâta eder. Cümle hâneleri pespâye kâr olunmuşdur. Şehr i Rûmiyye'nin cânib i garbîsi ve cenûbîsine meyyâlce vâki‘ olmuşdur ve mezkûr kûh ı İşnuviye şehr i Rûmiyye ve şehr i İşnuviye mâbeynine vâki‘ ol­muşdur kim Rûmiyye ve Dümbülî hudûdudur. Ve İşnuviye'den cânib i şimâle iki günde serî‘an Rûmiyye şehrine varılır ammâ Dümdümî hilâf kalır.

Ve bu şehr i İşnuviye cümle altı bin aded pest binâ hâne i ra‘nâlardır kim câ-be-câ hânelerde bâğlar ve bâğçeler vardır. Ekseriyyâ bu hânelerin der i dîvârları kerpiç ile kâr olunmuşdur. Ve dam u bâmları dükeli kireç ve keçeden sıvanmış musaykal damlardır. Hevâsı Rûmiyye'den latîf olmağile heme ahâlî i İşnuviye nevrûz ı Harezmşâhî'den ta berk i hazân faslına varınca halk ı İşnuviye dam üzre yatarlar, ammâ damlarından birbirine harem i muh­te­remleri görükmezdir. Zîrâ dükeli halkı Sün­nî­ler­dir. Sakalların tâze yiğitler asla tıraş etme­zler ve ihti­yâr­ları asla sakal kırkmazlar. {Ve diyâr ı Mas­kov'un} Heşdek kavmi gibi uzun ve kaba sakalları olduğundan şâhlığa sakal harâcı verirler. Gâyet Sünnî kavm i İşnuviyândır. Ammâ nihânîce cemâ‘at­le namâz kılarlar. Cum‘a salâtında hutbe[y]i şâh ismine okuyup yine salât ı cum‘ayı münferiden kılarlar. Cümle halkı tüccârdır ve muhibb i garîbü'd-diyâr kavm i züvvârdır.

Cümle yigirmi mahalle ve on mihrâbdır. Cümleden Safî Hân câmi‘i ve Elem Şâh câmi‘i ve Kepayasan câmi‘i ve Ba‘dumah câmi‘i, gayriler ma‘lûmum değildir.

Ve yasavul ağası ve korucubaşı ve kadı ve müftîsi vardır. Mükellef binâ hammâmları ve hânları ve müzeyyen dükkânları ve ma‘mûr kahvehâneleri vardır. Ammâ bezzâzistânı yokdur. Lâkin bâğ u bâğçesi çokdur. Fâkihelerinde sîb i gûnâ-gûn ve âlû-yı âbdâr ve engür i hoş-horu ve emrûd ı lezîzi vâfir [298a] ve hayrât ı berekâtları mütekâsir bir vâsi‘atü'l-aktâr ve rahîsatü'l-eş‘âr bir şehr i şîrîndir, ammâ ziyâretleri ma‘lûmum değildir. Bu İşnuviye şehrinden cânib i şarka Rûmiyye gölüne doğru teveccüh olunup 7 sâ[‘atde],

Menzil i kend i Koçağa Baba: Rûmiyye şehrinde medfûn olan Koçağa Sultân imâr etmeğ ile Kend i Koçağa Baba derler. Dümbülî hâkinde bir fezâda bâğlı u bâğçeli ve câmi‘li bir kend i ma‘mûr ve Rûmiyye şeyhi ecdâdlarından hayli kimesneler medfûnlardır. Andan 6 sâ[‘atde],

Sitâyiş i kal‘a i Dümbülî

Müverrihân ı İrân-zemîn tahrîri üzre ibtidâ bânîsi Enûşirvân ı âdildir. Ba‘dehû Gıyâseddîn Kepânî ta‘mîr ü termîm etmişdir. İbtidâ bu kal‘anın ismi Telvân idi ve Hârûnu'r-Reşîd hilâfetinde imâr olmağ içün Terekeme Dümbülî kavmini bu Telvân sahrâsında meks etdirdiklerinden Dümbülî kal‘ası derler. Rûmiyye hânlığı hükmünde başka sultân­lıkdır. Sultânı alây ı azîmle istikbâle çıkup at üzre birbirlerimizle musâfaha edüp şehre dâhil olduk. Kal‘adan şâhî toplar atılup şâdumânîler olup hân, Mur­tazâ Paşa ağasın kendi sarâyına kondurdu ve hakî­ri Münşî Kay'ın sarâyına kondurup dîvân ı sul­tân oldukda hakîr Melek Ahmed Paşa efen­di­mizin ve Rûmiyye Hânının mektûbların verüp bûs etdi.

Murtezâ Paşa ağası Murtezâ mektûbların ve bir eğerli atın hedâyâ verüp hân kabûl eyleyüp mesrûr oldu ve cümle mektûbları kırâ’at etdi.

Mefhûmu ma‘lûmları olunca "Ey gözüm biz bu Murtezâ Paşa karındaşıdır bilmezdik. Ancak Gürcîstân beğleriyle bizim Acem serhadlerinde müşâ olan Tiflis hânı çapar ılgarup bir varak yazup eytmiş kim "Ol taraflara kayser-zemîn şâhı içün ve İrân-zemîn şâhı içün mâbeynde rehin olan Gürcîstân'ın Açıkbaş beğlerinden bir beğ Bağdâd'a kaçıpdır. Kankınızın ülkesine varırsa kayd [ü] bend idesiz. Belki Osmânlı tarafından taleb oluna." deyü bize Tiflis hânı tarafından böyle haber geldi. Bunlar dahi "Biz Bağdâd'a gideriz. Bağdâd hânı Kara Murtezâ Hân menim karındaşımdır. Meni koyuver, sana karındaşımdan çok mâl ı cîve virem" diyedir. Çünkü sizler Van Hânı Vezîr Melek Paşa'dan gelmişsiz, Hüsem Mir[z]â'yı hapisden ıtlâk ederim ammâ Rûmiyye hânından işte varak geldi. Mu bana temessükdür, ammâ mana bir varak dahi bizim Ülgen hânımız hâlâ Tebrîz hânıdır, andan mana bir kâğız alasız kim Güzelce Şâh su’âl edende bu sened ile hapisden ıtlâk eylemişim demeğe destimde bir sened i müsned lâzım." dedikde,

Hakîr eyitdim: "Hânım, Hudâ yâver i nigâh­bânın ola. Sen bu âdemi bize teslîm eyle ve benimle bir nökerin bile koş. Bizim Tebrîz hânına dahi hedâyâlarımız ve nâmelerimiz vardır. Ohum Tebrîz'e varmalıyıh, be-ser i çeşm men hândan seninçün el gönülgeleri alam." dedikde,

Hân eyitdi: "Ey seccanân, ola ki gârda mahpûs Gürcî âdemleri vardır. Anları getiresüz!" dedikde {derhâl hân zindânbânları} yedi kat ka‘r ı zemîn­den on yedi nefer kimesneleri çıkarup cümle âdem hey’etinden çıkup bir acîbe-likâ olmuşlar kim gûyâ Termîm-i Dârî olmuşlar.

Bu fakîrleri gördükde yüzlerin yere sürüp âb­destleri ve tahâretleri yoğiken beş kerre secde i şükr i Yezdân etdiler. Fi'l-hâl Murtezâ Paşa ağası bunlara birer kat esvâb edüp cümlesin hammâma gönderüp hamd i Hudâ benî Âdem kıyafetinde oldular. Bizler dahi maslahat tamâm olduğundan mesrûr olup şehrin seyr i seyrânına meşgûl olduk.

Meğer Dümbülî sultânı Âl i Osmân'ın Mar‘aş hâkinden Türkman âdemi olmağile yârândan bir âlüfte Tülüngî imiş. Bağdan bâğa kâğdan kâğa yâğ u bâlî safâlar etdik.

Bu elli kadar marâlî vü gazâlî gözlü, şirîn sözlü ve münevver yüzlü pençe i âfitâb yüzleri gûyâ mehtâb gulâmları var kim görenin aklı gider, ammâ görmeden aklı olmayanın nesi gider, ussı gider demişler. Hakkâ ki yerinde sükker yemişler. Mez­kûr cüvânlardan mâ‘adâ iki bin aded pâk müsellah güzîde Türkmandan Dümbülî nökerleri var kim her biri bir kağan arslana mânend fetâlardır. Ve bu şehrin kadı ve müftî ve dizçöken ağası ve yasavul ağası ve kelenteri var ve altı yüz kadar kal‘a nökerâtları vardır.

Der-vasf ı eşkâl i kal‘a i Dümbülî

Rûmiyye deryâsının kıblesi tarafında hayli [298b] mesâfe i ba‘îdede bir sahrâ-yı azîmde vâki‘ olmuş şekl i muhammes bir Şeddâdî seng beyâz bir kal‘a i mümtâzdır. Bir düz yerde vâki‘ olmağile han­dak i amîki vardır. Dâ’iren-mâdâr yedi bin adım­dır. Ve kırk bir metîn ebrâcları var ve üç ka­pusu var. Cânib i garba Harîr kapusu, zîrâ Kür­dis­tân'ın Harîr dağları ol tarafdadır ve cânib i şimâle Rûmiyye kapusu ve cânib i cenûba Erdebil kapusu. Şehr içre cümle bin aded bihter hâneleri vardır. Heme türâb ı pâk ile mestûr tahtânî ve fevkânî hâne i ma‘mûrlardır.

Cümle yedi mihrâbdır. Evvelâ {Hacı Hân câmi‘i, Süleymân Hân asrında Van Vezîri İskender Paşa bu hânı Dümbülî'de basup katl etmişdir. Câmi‘inde medfûndur}. Ve dahi Şems Hân câmi‘i, Bağabay câmi‘i ve Şâh Cihân câmi‘i, ma‘lûmum olan bunlardır ammâ mekteb ve medreseleri ve tekyeleri yokdur.

Lâkin yetmiş kadar dükkânçeleri vardır ve her nevrûz ı sultânîde yılda kırk gün germâ-germ Dümbülî bâzârı ve Gîlân bâzârı diyâr ı Acem'de meş­hûrdur ve bu bâzâr içün Dümbülî şehri hâri­cinde üç bin kadar müfîd ü muhtasar dükkân­ları vardır ki cümle hıyâbân ı kûyâh ı dırahtistân sâye­sin­de dükkânlardır kim âfitâb ı âlemtâbın tâb ı tüvâ­nı te’sîr etmez bir dırahtistân içre bâzâr ı azîmdir. Âyende vü revendegân her bâr mihmân olurlar. İç kal‘asını temâşâ edemedik. "Güzelce Şâh kadağa eylemişdir." deyü dîdebânlar mâni‘ oldular. Ammâ yine ol kal‘ayı bir çerâğân etdiler ki ta‘bîr olunmaz. Bu şehrin cemî‘i halkı alaca Kızılbaşdır. Başları alaca ve eyinlerinde peşlileri kalemkârî çıt alaca ve yeşil don ve yeşil sağrı papuç geyer cümle Kızılbaş ı bed-ma‘âş ı ser-tıraş [u] kallâş evbaşdır.

Ve sanâyi‘âtının memdûhu ekseriyyâ halkı kalemkârî giyerler, gûnâ-gûn çârşefler ve perdeler dikerler kim sihr i‘câz nakş ı bukalemûn işlerler. Bu çârsûsu ve çârsû-yı sultânîleri ve kahvehâneleri gâyet müzeyyendir. Eğerçi Kızılbaş diyârıdırlar ammâ aslâ meyhâne görmedim, dest i medhûş bir âdem görmedim. Zîrâ gâyet ayıbdır. Gayri eşyâlar­da mubâhîlerdir. Hânları ve hammâmları ve şehr içre âb ı hayât çâh ı mâları vardır ammâ âb ı cârîleri yokdur. Lâkin bâğ u bâğçesi çokdur ve hevâsı gâyet eşeddir. Zîrâ deryâdan ba‘îd olmağile bir tarafı sâfî kumsal sahrâdır. Ekseriyyâ halkı Temmuz'da Harîr dağlarına ve Eşnuye kûhlarına yaylağa çıkarlar. (   ) (   ) (   )

Ziyâretgâh ı kal‘a i Dümbülî: Evvelâ bâğlar kenârında Şûrî Baba ve ana karîb Şeybeden ve Cığalı Sultân bi-emrillah rahm i mâderden müş­takk oldukda alnında sinir gibi bir cığatıl gibi bir şey ile vücûda geldiğinden Cığalı Baba derler.

Ziyâret etdiğimiz bunlardır. Ba‘dehû hânın bir ziyâfetin tenâvül edüp hedâyâların alup batı câni­bine şâhrâh ile,

Rûmiyye şehrine revâne olduğumuz menâzilleri beyân eder

Evvelâ yine Murtezâ Paşa ağası Alî Ağa ile ve Murtezâ Paşa karındaşı Gürcî Tomris Beğ ve hakîr ve hânın bizimle Tebrîz'e gidecek on âdemi ile şehr i Dümbülî'den çıkup cânib i garba 5 sâ‘at,



Menzil i kend i Sevindik Hân: Dergezîn hânlığın­dan ma‘zûl bir ihtiyâr hânın bin hâneli ken­didir. Andan yine garba mâmûr u âbâdân içre 6 sâ‘at,

Ta‘rîf i kasaba i Alî Yâr: Hazret i Alî'nin âsitânesine vakıfdır kim her sene mahsûlünün sur­resi Meşhed i İmâm Alî'ye gider. Bu şehir bir kûh ı bülendin zemînine vâki‘ olmuş gûyâ bâğ ı İrem'dir ve kâmil bin hânedir. Ve ol kûh ı bâlâ bin aded uyûn ı câriyecikler ve konacıklar tulû‘ edüp bu şehrin hadîkaların reyy edüp ahâlîyi saky eder. Ve bu şehri üstâd ı bennâ sadrenç nakşı tarh edüp heme şâhrâhları râh-ı râstdır ve her yolun iki tarafı çınar ı müntehâ ve bîd i ser-nigûnlar ile müzeyyendir. Câmi‘leri ve hân u hammâmları ve çârsû-yı bâzârı henim günden güne ma‘mûr u avadân olmadadır.

Ziyâret i Gâzî Ramazân Paşa: Dümbülî cenginde şehîd olmuş vezîr i dilîr imiş. Andan yine garba,

Menzil i Murâd Hân: Rûmiyye hânlarının hâssıdır. Beş yüz hâneli Ermenî kendidir, bir deyri var ve bâğları çokdur.

....................(1.5 satır boş)....................[299a]

Andan 6 sâ‘at,

Menzil i diğer şehr i Rûmiyye: Konağımıza dâhil olup yine hân ile zevk u safâya meşgûl olup niçe ziyâfetlerde bî-hisâb ihsânların aldık. Yevm i mezbûrda Van'a giden âdemlerimiz gelüp paşaya yigirmi bin koyunu ve bizim koyunlarımızı vekîl-harca teslîm edüp sâ’ir eşyâlarımızın dahi âdemle­rimize teslîm olunduğu meserret mektûbları geldi.

Bizler dahi hândan me’zûn olup vilâyet i Tebrîz i dilâvîze gitmeğe hâzır-bâş oldukda hân hakîri tek ü tenhâ katına kığırup eydür: "Ömrüm! Sen menim birâder i cân-berâberimsen. Lutf eyle meni Tebrîz hânı yanında zânû-be-zânû olanda her danışıkda meni hâna yahşı mahtayasın." deyü koy­nundan üç yüz aded mümessek şâh sikke altun ve iki yüz guruş ve bir sâ‘at ve bir Gürcî kölesi ve bir Acemâne eğerli ve rahtlı kara çubuk at ve iki ça­pariz yorğa alaca çapar at ihsân edüp "Sehel ârâm idesiz kim sizin yollarınız üzre hânlar ve sultânlar ve Tebrîz hânına varaklar yazam." dedikde mektûblar tahrîr olunup hakîre teslîm oldukda hikmet i Hudâ hân kapusunda âmâde olan nöker ve dizçökenler ve çiğ et yiyenler ve cümle merdümhorlar pârekende ve perîşân olmağa başladılar. Hân ı garîbin reng i rûyi müteğayyer olup "Heni kişiler bu velvele nedir?" dedikde "Ey hânım, atebe i âlîden eşik akası Çapar ile geledir!" dediklerinde hemân dem hânın aklı başından gedüp hakîre eydür: "Evliyâ akam, men ahrete giderem, meni du‘âdan unutma!" dedik­de hakîr tesellî i hâtır içün eyitdim: "Ey hânım uğu­ru­nuza cân u başım vermişem. Hele hânım görelim bu sözün aslı fer‘i nedir?" derken hemân hân dîvân­hâ­nesinin eşiğinden bir semmûr kürklü ve başı telli ve cevâhir zurzuvile tâclı beli cevâhir kılıçlı bir muh­teşem ve sâhib i salâbet âdem zâhir olunca cümle erbâb ı dîvân ayağa kalkdılar ve ta‘zîm et­diler.

{Der-beyân ı temâşâ-yı mûhiş}

Hemân gelen eşik ağası kendi boğazından altun ve cevâhirli zencîr i dırâzın bir ucun sağ eline alup dîvânhâne kapusu dibinde feryâd edüp der: "Ey diyâr ı ahâlî i Urumiyye ve ey hân ı Türkistân ı İrân ı Âzerbaycâniyye! Bilesin âgâh olasuz, bugün­kü kadağa i şâh ı şâhân Şâh Abbâs ı Sânî eyle kadağa gelmişdir kim el derpetmeyesüz. Henim güzelce şâhın kayd u bendindesüz" dedikde cümle erbâb ı dîvân "Emîr şâh ı İrân-zemînindir." deyü yüzü üstüne yatdılar.

Hemân hân ı bî-dermân dîvân meydânında yüzü üstüne yatup eşik ağası altun zencîrin bir ucun garîb hânın boğazına geçirüp bir kavî kıfıl urup zencîrin bir ucu şâhın eşik ağası boğazında kalup hân ile ikisi dîvânhâne köşesinde zânû-be-zânû olup oturdular. Hemân hakîr ayağa kalkup gelen eşik ağasının yanına varup temennâ edüp "Akam safâ geldiniz. Hayr mukaddem." dedikde hakîre ayağa kalkup elim alup yanına aldı.

Hakîr eyitdim: "Akam bu ne hâldir" dedim.

Ağa eyitdi: "Her ne hâl ise sizin kayser-zemîn şâhının Van vezîrinden oldu kim sizin Melek Ahmed Paşa'dan güzelce şâha nâmeler ile bir eşik ağası gelüp bu hân sulha muğâyir iş işleyüp Pinyanişî'den kırk bin koyun sürüp bu kadar âdem helâk olup Pinyaniş ülkesin nehb ü gâret etdi. Ya bu koyunlar şâhımın devletinde tahsîl olup cümle ashâbına red olur, yâhûd serdârlığımız hasebiyle biz de Rûmiyye ülkesin urmak iktizâ edüp sulha muhâlif maslahat şâhım tarafından olmuş olur, deyü sizin Van vezîrinin böyle nâmeleri gelince şâh ı âlî-câh meni bu hânın kayd ü bendine me’mûr eyledi" deyü cevâb verdi.

Hakîr eyitdim: "Bre cânım, kurbân olayım sana yahşı akam. Ya ben kırk gündür munda kırk bin koyunu tahsîl edüp Pinyanişî kavmiyle akd i sulh olup bu hân ve kavm i Pinyanişî Ekrâdı ellerine kat‘ ı ibrâ ve iskâ huccetleri alup kırk min gûsfendi men bizim vezîr i âlîşânımıza gönderdim. İşte bu şehir monlâsının mahkeme i şer‘ i resûl i mübî­nin­de mastûrdur. Ana bir kerre nazar oluna." dedim ve "Koyunların tahsîl olunduğu güzelce şâh eşiğine giden ağamıza ve Tebrîz hânına i‘lâm et­mişdim ki güzelce {şâha} bildireler", deyü varak ı muhabbetler yazdım." dedikde,

Ağa eyitdi: "Belî men kadağa i şâhî [299b] yarlığın alup bu cânibe teveccüh edüp Isfahân ı nısf ı cihândan iki merhale yer çıkanda bu hânın ça­parıyla senin mektûbların heze şâh eşiğindeki ağanıza götürürlerdi. Men andan mukaddem çıh­mışdım" dedi.

Men eyitdim: "İmdi akam! Men bu hân ı maz­lûm ı bî-günâhın uğuruna kellem galtân ederem. Güzelce şâha bile giderem ve kırk min koyunları tahsîl etdiğim bildirirem." dedim.

Eşik ağası eydür: "Bre hûb kişisen ve muhibb i hânedânsan! Eğer ki eyle edersen, dürüst ki mü’min ü muvahhid ü Sünnîsen." dedikde "Vallahi ve Billahi giderem, bu Rûmiyye'de durmanam." dedim.

Hemân eşik akası eydür: "Hey hân nökerleri şâhın size kadağası oldur kim hânın cümle bâr u bengâhını ve çilhânesi u bârhânesin şâhlığa nigin­le­yesüz." dedikde,

Hân eyitdi: "Bu Evliyâ akay kırk gündür bunda hizmet i şâhîde tek i pûsu vardır. Bugünkü gün hânına gitse gerek idi. Men ana bir kise guruş ve beş at ve üç katar tâvûsî deve ve üç Gürcî gulâm ve bir bâkire i benâm ve beş şemmâme amber i hâm ve yigirmi nâfe müşk i şemmâm ve yigirmi kâse i fağfûrî ve niçe cam ve bir altun gılâflı hançer i zü'l-ficâm ve bir murassa‘ tîğ ı {hoş}-endâm virsem gerek idi. Bi-emri Hudâ böyle oldu. Lûtf eyle menim malım şâhlığa kabz eylemeden Evliyâ akaya menim va‘de i kerîmem olan eşyâ-yı metâ‘ları vere­sen." dedikde,

Şâh ağası, "Vallah ve Billah lâyıkdır." deyü hânın defteriyle cümle eşyâları hakîre teslîm etdik­lerinde şâd-merk olayazdım. Ol ân cümle metâ‘ları develere tahmîl edüp bizimle ta‘yîn olunan kırk aded âdemlere mezkûr eşyâları teslîm edüp "Elbette bu gice Şâh Gediği'n aşırup Osmânlı hâkine kadem basup develeri Van ağası Süleymân Beğ'e ve sâ’ir metâ‘ları defteriyle gulâmlarımıza teslîm edesiz." dedim.

Anlar gitmede, beri tarafda Şâh ağası, hânın cümle mâlın kabz edüp şer‘ ile mühürleyüp kırk âdemi dahi kayd ü bend edüp işkence ederdi.

Şehr i Rûmiyye'den Tebrîz'e ve Isfahân; ı nısf ı cihânda Şâh Abbâs'a gitdiğimizi bildirir

Evvelâ sene (   ) mâh ı Zilhiccesinde şehr i Rûmiyye'den çıkınca fakîr hânın gerdeninde tavk ı la‘net var iken atına bindirüp eşik karnı altından hânın pâylarına demir zencîrler ile bend edüp kırk nefer kimesneyi dahi cümle atlar üzre silsile i belâ ile gerdenlerinden kayd u bend edüp ol yevm i nahs ı müstemirde Rûmiyye'den cânib i şimâle çıkdığımız mahalde karşudan bir ulu gird i gubâr evc i âsumâna peyveste olduğu nümâyân olup için­den bir asker zâhir olup anı gördük, bir azîm Acem askeri nefîr ü kerrenâyları ve köslerin ve dühüllerin döğerek bir azîmü'ş-şân hân ı İrân gelüp eşik ağasıyla ve kayd ü bend olan Genç Alî Hân ile görüşüp ağlaşdılar. "El-hükmü lillah birâder, hemân güzelce şâh sağ olsun." deyüp alây ı azîm ile Rûmiyye'ye girdiklerinde Rûmiyye'nin toprak kal‘asından ol kadar top u tüfeng şâdumânları oldu kim zemîn ü âsumân dir dir ditredi.

Hakîr su‘al etdim: "Bu hân nedir?" dedim.

Acemler eyitdi: "Buna Kel Rüstem Hân'ın kiçi oğlu Alî Takî Hân derler. Bu Genç Alî Hân'ın yeri­ne Rûmiyye hânı oldu ve şimdi hânın cümle mâlın kabz edüp şâha gönderir." dediler.

"Ya acaba bu fakîr hânı Güzelce Şâh neyler kim?" dedim.

"Bes neylese gerek! Münâfık sözüne uyup Osmânlı ülkesin ura, mâl apara, âdem depeyleye. Niçe Ekrâdları kuyluğa çaklaya. Anın işin güzel şâh yahşı bilir. Şimdi varanda iki gözlerine mil çeker ve başına kızgın demir tas giydirer. Ertesi ödün ağzın­dan çıkarar ve ciğerin ve yüreğin koltukları altından çıkarar ve bu kırk nefer bâğlı âdemlerin dahi birer gûne işkence i şikence ve lomça ile heresinin öz­lerini sokar kim İrân-zemînde nişân olur." dedi.

Andan fakîr hâna yazığım geldi ammâ çi fâ’ide. Beyt.-:



İdemez def‘ sakınmağla kazâyı kimse

Bin sakınsan yine ön son olacak olsa gerek.

deyüp bu hâl i pür-melâl ile her ne hâl ise ol gün şimâle 7 sâ‘atde,



Kend i İmâm Rızâ: Mukaddemâ Rûmiyye ve Tebrîz Osmânlı elinde iken bu kend Tebrîz'de Ca‘fer Paşa câmi‘i vakfı imiş. Ba‘dehû bu diyâra Acem istîlâ etdikde yine İmâm Rızâ'ya vakf ederler. Bir vâsi‘ fezâda bâğ ı İremli ve üç bin [300a] hâneli ve kelenterli ve mihmândârlı ve mütevellîli ve müte‘addid câmi‘li ve kifâyet mikdârı dükkânlı kend i azîmdir.

Makâm ı ziyâretgâh ı Hazret i İmâm Rızâ radıyallahu anh: Bağdâd ı behişt-âbâddan diyâr ı Horasân'a giderken bu kendin âb u hevâsından hazz edüp üç sene sâkin olup ibâdet eder. Hâlâ cemî‘i şâhlar ve cemî‘i hânlar imâr ide ide binâ-yı azîmler ile inşâ olunmuş bir tekye i Bektaşiyân'dır kim vas­fında lisân kâsırdır. Eğer bu tekye i pür-envârı mâ-vaka‘ı üzre tahrîr eylesek "İmâm Rızâ evkâfın tahrîr etdirmeğe rızâsı olmaya." deyü tahrîr olunmadı.

Bir âsitâne i azîm olduğu şundan ma‘lûm ı sa‘âdet ola kim üç yüz aded pâ-bürehne ve ser-bürehne Zırtıl ve Cavvelâkî ve Kalenderî ve Vâhidî ve Yesevî ve Fahrî ve Bozdoğanî dervîş i dilrîşânları var kim her biri birer bâğın güli ve hıyâbânın sün­büli hezârfen ve tekmîl i fünûn etmiş {zû-fünûn} mü’min ü muvahhid cânlardır, ammâ Ehl i Sünnet değillerdir. Ve içlerinde asla teberrâîleri yokdur. Matbah ı Keykâvûs'unda seksen fakr ı pâ-bürehne aşbâzları var kim her biri birer pâdişâha lâyıh aşbâz ı şehbâzlardır. Rûz-merre merreteyn âyende vü revendegâna pilav ve çobra ve herse ve nân ı bî-imtinânları mebzûldur. Fakîr hânı bu âsitâneye ge­tirüp ziyâret etdikde "Ahdim olsun bu girdâb ı berzahdan halâs olursam bir altun kandîl düz­dü­rem." deyü va‘d eyledi. Hakkâ ki ol âsitânede niçe bin aded musanna‘ maslûbât ı âvîzeler var kim her biri birer şâhın ve birer hânın yâdigârıdır. İmâ­re­tin­de Tahmas Şâh'ın bir kazganı var. İçine beş ayak nerdübân ile inilir. Ve yevm i âşûrada içine otuz sığır koyup tabh edüp fukarâya bezl ederler. Hakîr bu âsitâne i makâm ı Rızâ'ya kendi hüsn i rızâmla bu zerd rûyimi sürdükde hâtıra bu ebyât hutûr edüp rûy ı dîvâra kalem i sehvimle tahrîr et­dim. Beyt:



Yâ Resûl! Rızâ-yı Hakk içün

Et şâfi‘at Hak'ın rızâsıyıla.

Kuddise sırrahu'l-azîz.

Andan yine şimâle 5 sâ‘atde,



Menzil i kend i Şâhseven: Salmas hânlığı hâkinde bir vâsi‘ fezâda bin beş yüz hâneli ve bâğ u bâğçeli ve câmi‘ ü hân u hammâmı ve elli kadar dükkânlı kasaba-misâl bir kend i ra‘nâdır. Cümle halkı şâhsevenlerdir kim hîn i cengde şâh elinden dolu ayak çakır içenlerdir kim cümle teberrâî kızıl Kızılbaş ı evbâşlardır ammâ gâyet ekin ocağı olduğundan ekseriyyâ halkı dükeli dihkânîlerdir. Ve hemî âb ı revânları zîr i zemînden revân idiserdir kim âb ı yah-pârelerdir. Andan 3 sâ‘at yine şimâle,

Kend i Biçor: Bir ferah-fazâ sahrâ-yı çemen­zârda Salmas hânlığı hükmünde sekiz yüz hâne ma‘mûr kenddir. Anı geçüp yine şimâle 5 sâ‘at,

Menzil i kend i Yezdanbaş: Salmas hânlığı hâkinde bin hâneli Ermenî Gökdolak köyüdür. Sultân Murâd ı Râbi‘ Revân seferinden gelende meks etmiş bir ma‘mûr kenddir. Andan yine cânib i şimâle âbâdân içre 5 sâ‘at,

Evsâf ı kal‘a i Salmas, ya‘nî şehr i kadîm Dilmas

İbtidâ bânîsi Bözürcümihr'dir. Bir mahsûldâr ferah-fezâda olup gûsfend ve câmûs ve mahtı çok olmağile hâkim Bözürcümihr binâ edüp bu şehre Dilmast nâm kodu. Ya‘nî gönül yoğurdu şehri de­mek ola.

Ba‘dehû Hulâgû Hân kavm i Tatar ı Moğol u Boğol ile gelüp Âl i Abbâsiyân'dan El-Mustansır Billah üzre Bağdâd'a giderken bu şehri harâb u yebâb edüp gider.

Ba‘dehû sene (   ) târîhinde Cihân Şâh'ın Salmas nâm bir vezîri imâr edüp ismine Salmas dediler. Ya‘nî selâm esen kal‘ası demek olur. Bu kal‘a zeyline geldikde bi'l-acele hânı istikbâle çıkup eşik ağasıyla Rûmiyye hânını kendi sarâyına aldı. Murtezâ Paşa ağasın kethudâsına, bizi münşîsine mihmânlığa verüp kal‘ayı seyr ü temâşâya başladık. Ammâ kal‘ası bir sahrâ-yı azîmin içine vâki‘ ol­muşdur. Cânib i erba‘asına Rûmiyye ve Tesûy ve Kumla ve Karabağlar ve Hoy ve Merend ve Behistân ve Çures hânlarıyla ve sultânlarıyla müşâ bir Salmas sahrâsıdır kim Pasin ve Muş hâmûnlarının beşi kadar bir deşt i Kıpçak gibi sahrâda vâki‘ ol­muş kal‘a i Salmas'dır. Ammâ şimâle nâzır kal‘a kapusunun içeri girerken sağ tarafında çâr-kûşe bir taş üzre "Emr-i hâzâ's-sûrü'l-metîn, bi-eyyâm-ı Tâ­ced­dîn-i âlîşân ve binâ-yı Hâce Nakdî-i Mıkrîzî." deyü tahrîr eylemiş ve sûrunun dâ’iren-mâdârı bin adımdır. [300b] Ve. hevâsı bürûdet üzredir. Âb ı cârîleri cânib i garbda Kürdistân'ın Pinyanişî ve Abagay kûh ı bâlâlarından gelüp niçe yüz bin bâğ [u] hadîka i hayâtları reyy edüp bâğıstân ı en­gü­ris­tân­larından ubûr ederek cânib i garba Rûmiyye deryâsına munsabb olur. Ammâ kal‘ası bir püşte üzre vâki‘ olmağile bu enhâr ı zülâller kal‘adan cere­yân etmeyüp âb ı zülâl kuyuları vardır ve taşrada cereyân eden nühûrlar cümle zîr i zemînden cereyân edüp şâhrâhları üzre çâh ı mâları var. Âl i Osmân askerinden Acem bu kuyulardan çok âdem alup esîr etmişlerdir. Bu diyârın cümle suları böyle taht ı türâbdan ubûr eder.

Ammâ kal‘a i Salmas kuyuları başka sulardır. Derûn ı kal‘ada üç yüz aded hânedir. Bir câmi‘i var, gayrı eser i binâ yokdur. Ve dîvârı çim ve seng i ferahdır ve amîk handakı vardır. Ve dıraht-ı pülli vardır. Ve hân sarâyı kal‘ada ve taşra varo­şun­da dahi vardır. Hânı iki bin askere mâlikdir ve Tebrîz eyâleti hükmündedir. Kal‘ada beş yüz dizçöken nökerâtları vardır. Kadı ve müftî ve daroğa ve münşî ve kelenteri ve yasavul ağası ve şâhbenderi ve mihmândârı vardır. Ekseriyyâ halkı esb-süvârdır. Ve kurâları halkı sünnîler mezheb i nihânî ve pin­hânîdir. Ve cümle ünâsı tüccârân ı sevdâgerân u züvvârândır. Ammâ taşra rabâtı etrâfında sûru yok­dur, ammâ cânib i erba‘ası handak kesilmişdir. Ve üç kapusu cânib i kıbleye mekşûf u cânib i garba Tesûy kapusu meftûhdur ve taraf ı şarka Tebrîz ka­pusu manzûrdur. Bu rıbatın etrâfı yedi bin hatvedir. Bu cirmde olan şehr içre cümle üç bin hâne türâb ile mestûr ve üç aded câmi‘i ma‘mûrdur.

Cümle dokuz mahalledir ammâ dördü Acem Sünnîyân Müselmânlardır, beş mahallesi Gökdolak Ermenîyândır. Hân, hammâmları ve müzeyyen dük­kân­ları ve kahvehâneleri gâyet müzeyyendir ve râh ı şâhîleri gâyet pâkdir ve âb u hevâsının letâ­fe­tinden mahbûb u mahbûbeleri hüsn i cemâlde ve lutf i i‘tidâlde olup kelimâtları mevzûn u dişleri dürr i meknûn cüvânları olur.

Ve me’kûlât [u] meşrûbâtının memdûhâtından bir Tuşa engürü yigirmi vukıyye gelir şıralı ve âbdâr engürü olur ve kırk elvân emrûdu ve sâ’ir nebâtât u hubûbâtları firâvândır. Enhârları zîr i zemînde cârî vü revândır. Vilâyet i vâsi‘i ma‘mûr ve dâ’imâ halkı mesrûr şehr i Salmas'dır. Ammâ hâlâ Sultân Murâd berbâd idelden berü imâr olmadadır. İllâ Murâd Hân'ın meks etdüği çetr i mülammâ‘ı zemîni, bir mesîregâh ı ârâmgâhdır.

Bu şehr i Salmas bâlâda tahrîr olunan yedi pâre şehir vasatında vâki‘ olmuş bir şehr i mutavassıtadır. Ammâ bu Salmas şehri Hoy şehrinin taraf ı gar­bîsindedir ammâ cânib i şimâle sehel meyyâlcedir. Mâbeynehümâları yedi fersah yerdir. Tebrîz on fersah yerdir ve cânib i şarkîsindedir. Ve Salmas ik­lîm i örfiyyenin 17 bulunmuşdur. Tâli‘ i imâreti burc ı esedde ve beyti şems i nârîde bulunmuşdur. Anınçün esed-salâbetdir. Şiddet i hârları şems tesîrindedir.

....................(2 satır boş)....................



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin