Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Hâssa i hâk i cebel i Cûdî



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə58/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   74

Hâssa i hâk i cebel i Cûdî: Ammâ cebel i Cûde hâkinden sehel çamur edüp akrebin zahm ur­duğu yere yapışdırsalar bi-emrillahi Ta‘âlâ şifâ bul­duğiyçün cümle Nasîbîn ahâlîsi kûh ı Cûde hâkin­den hânelerinde fârûk ı a‘zam gibi hıfz eder­ler. Gâyet mücerrebdir kim Hazret i Nûh Necî'nin mu‘cizesinden kalmışdır. Ve bu şehr i Nasîbîn cebel i Sincâr'ın şimâlinde birbirlerinden nümâyân kûh ı bülendleri vardır.

Evsâf ı ziyâretgâh ı şehr i Dârâ zemîn, ya‘nî kal‘a i kadîm Nasîbîn

Evvelâ,

Ziyâretgâh ı beyt i Hazret i Yûnus aleyhi's-selâm: Şehrin harâbistânının cânib i şimâlinde bir kârgîr hâne i külbe i ahzân bir savma‘a i ra‘nâdır kim cemî‘i erbâb ı hâcât anda varup ziyâret ederler. Andan,

Ziyâretgâh ı makâm ı Hazret i Üzeyr Nebî aleyhi's-selâm: Bu âsitânenin evkâfı harâb olmağile ol kadar imâr değildir. Ekseriyyâ Hindî fukarâları sâkindir. Lâkin müstecâbü'd-da‘ve yerdir.

Andan yine şehrin cânib i (   ) bir ferahfezâ yerde Makâm ı Hazret i Zeynelâbidîn ibn Hazret i İmâm Alî radıyallahu anhümâ. Andan şehir harâbistânında,



Ziyâretgâh ı makâm ı Hazret i Eyyûb Nebî: Evkâfı yokdur. Bunda dahi Hindî fukarâları sâkin­lerdir, ammâ Hazret i Eyyûb'un vücûd ı şerîflerin Karadere şehrinde ziyâret etdik. Ammâ be-kavl i ulemâ-yı Şâm ı cennet-meşâm Hazret i Eyyûb Şâm eyâletinde Mezirît {kal‘ası} kurbünde karye i Şeyh Sa‘duvi yarım sâ‘at geçüp nâhiye i Çevlân'da ziyâret i Hazret i Eyyûb'dur. Bizzât kendüleri bir beyâz kubbe ortasında yeşil bez ile mestûr sandûka içre medfûndur. Göğinde on nefer fukarâsı var. Kubbe kapusu şimâle nâzır bir âdem eğilüp geçer küçük kapudur. Mihrâbının iki tarafında sancağ u bayrakları var ve taşra haremi vâsi‘dir. Kapusu cânib i garbda Kunaytara tara{fına açılır ve kasaba i Kunaytara ile bu Eyyûb Nebî} kurbünde bir âsitâne i müfîd ü muhtasar içinde {Hazret i Uk­kâşe} medfûndur. Etrâfı dağ ve bir tarafı çölistândır ammâ Hazret i Eyyûb'un cümle vücûdun kurdlar yeyüp bir kerre âh demedi. Müddet i ömürleri yüz otuz sene oldu. Hâtûnuna Râhime. Eyyûb'un han›m›); derlerdi. Hazret i Yûsuf'un oğlu Hazret i Efrâyim kerîmesidir.

Bu Çevlân nâhiyesinde dahi ziyâret eyledik. Hamd i Hudâ bu Nasîbîn şehrinde makâmın dahi ziyâret eyledik. Rahmetullahi aleyh.

Andan yine şehr i Nasîbîn içre harâbistânda,

Makâm ı Hızır Nebî: Kubbesi harâbdır.

Der-fasl ı ahvâl i şehr i Nasîbîn i Dârü's-Sakalân ya‘nî bilâd i kavm i ecinne i cân

Evvelâ cümle muhaddisîn ü müverrihîn ve bâ-husûs müfessirîn Keşşâf hazretleri eyle tahrîr eylemişler kim bu Nasîbîn şehrine hukemâ-yı kudemâ kehhânları şehr i Sakalân derlerdi. Niçe bin yıl bu şehr üzre ecinne kavmi ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl ederlerdi. Zîrâ Cenâb ı Allah bu rûy ı arzı sûre i (   ) (   ) âyet i şerîfe fehvâsında (   ) 1 nass ı şerîfi üzre [393a] bu edîm i arzı altı günde lafz ı "Kün" ile halk etdükde bu yer yüzün niçe bin ecnâs ı mahlûkât ı gûnâ-gûn ile mâl-â-mâl edüp ecinne kav­mine bu arz ı Irâk'da bu Nasîbîn-zemînin mes­ken [ü] me’vâ edüp mutasarrıflar idi. Tâ ki Enûşir­vân ı Ekâsire hâkim i Irâk iken târîh i İskender i Yu­nan'dan sene 882 geçüp ve zamân ı Hazret i İsâ'dan sene altı yüz geçüp Hazret i Muhammedü'l-Mustafâ mâh ı Rebî‘u'l-evvel'in on ikinci gice isneyn gicesi Emîne Hâtûn'un rahmin­den müştakk olup sa‘âdetle bu rûy ı arza kadem basdukda ol leyle i mübâreke içre cemî‘i dünyâda düyûrların kubbeleri yıkılup ve cümle âteşgede i Nemrûdlar sönüp ve bu şehr i Nasîbîn i Dârü's-sakalân dahi cüm­le tılsımât­la­rıyla heme âsâr ı binâları münhedim {olup} kavm i ecinne dahi güzel mesken i latîf ol­du. Zîrâ kavm i ecinne harâb-âbâddan hazz ederler.

Ol asırda ecinne pâdişâhı ervâh ı tayyibeden Melik Sırfeyâîl idi kim tâ Hazret i Süleymân'dan berü mu‘ammer olup îmân getirmiş idi. Bu mezkûr Melik Sırfeyâîl mevlûd ı Nebî'den sonra kırk yıl dahi Nasîbîn şehrine mutasarrıf olup Hazret i Risâlet-penâh dahi kırk seneye bâliğ oldukda ol gün Hazret'e Cenâb ı Kibriyâ tarafından Hazret i Cibril i Emîn vesâtatıyla sûre i Ikra'da yarlığ ı belîğ i Rabbü'l-İzzet gelüp 2 emriyle âmil olup {mühr i nübüvvet sâhibi hâtemü'l-enbiyâ oldukda ibtidâ hadîs i şerîfi bu olmuşdur: 3} şehr i Mekke ile Mine bâzârı mâbeyninde Mescid i Bî‘at'de ibtidâ nisâ tâ’ifesin­den Hadîce i Kübrâ îmân ile müşerref oldu kim zevce i Resûlullah'dır.

Andan ricâl tâ’ifesinden ibtidâ bî‘at eden Hazret i Ebâbekri's-sıddîk ve . Alî; ve Zeyd b. Hâris ve Abdullah ibn Mes‘ûd ve Abdurrahmân ibn Avf ve . Osmân; ve Sa‘d b. Ebî Vakkâs ve Zübeyr ibnü'l-Avvâm ve Bilâl-i Habeşî ve Süheyb i Rûmî ve niçe yüz sahâbe i kirâm îmân ile müşerref olup ol mahalde Hazret i Cibril i Emîn Hazret i Risâlet'e şerâ’it i vudûyı ve tahâreti ve salâtın şerâ’it [ü] kuyûdun ta‘lîm edüp cümle ashâb tecdîd i vudû edüp Hazret i Cibril imâm olup iki rek‘at namâz kılup selâm verdikde cânib i Irâk'dan bir rîh ı akîm ve bir gürüldü zâhir olup Hazret i Cibril i Emîn buyururlar kim:

"Yâ Muhammed! İbtidâ mühr i nübüvvetin gününde diyâr ı Irâk'da Nasîbîn i Dârü's-sakalânın gelen Melik Sırfeyâîl ki ecinne melîkinün müslimi­dir, anın da‘vâsın fasl eyle." deyüp cânib i Hakk'a gidince hemân bir toz içinden bir asker nümâyân olup cümlesi eli kolu kanlı ve yaralı ve bereli kavm i ecinneden bir ecinne gelüp "Esselâmü aleyk Yâ Muhammed!" dedi. Hazret dahi "Ve aleykümü's-selâm yâ Melik Sırfeyâîl, hoş geldin!" dedikde Yâ Muhammed bî‘at deyüp Hazret i Risâlet-penâhın dest i şerîfin bûs edüp kelime i şehâdeti getirüp ibtidâ ecinne kavminden İslâm ile müşerref olan Melik Sırfeyâîl'dir.

"Yâ Muhammed, nübüvvetin mübârek ola. Ben Hazret i Süleymân'dan berü mü’min ü muvahhid idim. Hamd i Hudâ cemâl i bâ-kemâlin görüp İs­lâm ile müşerref oldum!" deyü Hazret i Resûl hu­zû­run­da kelimât eder ammâ aslâ bir vücûd görünmez. Cümle henüz bî‘at eden huzzâr ı meclis ta‘accüb edüp âlem i hayretde kalup Hazret'den su‘âl etdik­le­rinde Hazret buyurdular kim "Yâ Ebâbekir, bizim ecinne meliki Sırfeyâîl'dir." buyur­dular. Cümle sahâbe i kirâm andan bildiler kim Hazret i Resûl ins [ü] cinne meb‘ûs olup hâtemü'l-enbiyâdır.

Andan Melik Sırfeyâîl eyitdi. "Yâ Resûlullah, şer‘ile huzûrunda da‘vâm var. Dünyâ halk olunal­dan berü Dârü's-sakalân şehr i Nasîbîn bizim kânımız idi. Şimdi sana nübüvvet geldiği mahalde şehr i Nasîbîn'den ervâh ı habîse Melik Tahlîc ile ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl edüp anlar bizi bu hâle koyup anlardan ve bizden bu kadar cân u cinn helâk olup âhir münhezim olup huzûruna geldim. Amân yâ Muhammed, vatanımız elimizden gitdi." deyü feryâd etdiğinde hemân Hazret i Risâlet-penâh tecdîd i vudû edüp eydür:

"Yâ ashâbî! Bu gün acâ’ib da‘vâ istimâ‘ eder­siniz ammâ müddî‘ [vü] mede‘un aleyhaların vü­cûd­ların görmezsiniz. Hemân e‘ûzü Billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm deyü isti‘âzeye müdâvemet edin." deyü tenbîh buyurdular.

Ve bu te‘avvüz ibtidâ Hazret i Risâlet'den is­timâ‘ olundu kim anların kelâm ı dürerbârlarıdır. Zîrâ ibtidâ nübüvvet günü idi. Sûre i Ikra âyeti yarlığından gayrı âyet nâzil olmamış idi. Hemân Hazret i Risâlet-penâh "Yâ ashâbî korkman, bir kimesneye zararı yokdur." deyüp bir kerre "Yâ Melik Tahlîc kavm i ecinne i cân ta‘al." deyü nidâ edince el-azametullah be-kavl i müfessirîn huzûr ı Resûl i Ekrem kavm i cân ı ecinne ve ervâh ı tayyibe kavmi, Melik Sırfeyâîl ile Mine bâzârından tâ cebel i Arafât'a varınca ol vâdîler mâl-â-mâl i {ecinne} olup bir feza‘ u çeza‘ kopdu kim huzzâr ı meclis âlem i hayretde kaldılar.

Bir sadâ istimâ‘ olunur ammâ zâhirde bir ferd i âferîdeden bir merd i cân nümâyân değil. Hemân bu asker içinden karalar geymiş kara çehreli ve burnunun orta direği yok bir ecinne geldi ve yanı sıra bir kara çehreli âdem sıfatlı elli ayaklı ammâ iki omuzlarında kanatlı sağ gözü kör bir cin sıfatlı [393b] dahi ervâh ı habîse meliki ile ilerü gelüp "Esselâmü aleyk yâ Muhammed" dediler. Hazret i Risâlet "Aleynâ yâ la‘înân" dedikde meğer ol gözü kör kanatlı şeytân ı aleyhi'l-la‘ne idi.

Hazret buyurdular kim: "Yâ Melik Sırfeyâîl! İşte hasmın Tahlîc Melik, gelüp mürâfa‘ olun!" dedikde iki melik yan yana durup Sırfeyâîl müslim olmağile Hazret tarafına meyyâl durup,

Sırfeyâîl i tayyibe eydür: "Yâ Nebî! Bu Tahlîc i habîse benim mülk i mevrûsumu elimden aldı kim dâr ı dünyâ duralı abâ-an-ceddin mekânımız idi. Şimdi bu Tahlîc bu İblîs askeriyle yek-dil [ü] yeh-cihet olup bizi şihâb ile helâk edüp mülkimiz elim­izden aldı." deyü da‘vâ etdikde Tahlîc, ervâh ı ha­bîse tarafından şeytân aleyhi'l-la‘ne söze başladıkda,

Hazret eydür: "Yâ mel‘ûn bu da‘vâda senin ne alâkan var?" dedükde İblîs i pür-telbîs tezvîr libâs­ların giyüp vesvese kelâmlarına rehâ buldurup ey­dür:

"Yâ Muhammed, asıl bu şehr i Nasîbîn, Âdem ceddin ile zemîne hubût etdiğimizde (   ) (   ) şehrine nüzûl edüp andan bu şehri mesken [ü] me’vâ eyledim. Bu da‘vâyı ben ederem ve ben bu kavmin ulusıyam ölüsü değilem ve kabri kabrun kurbı kabrun ve hafrudan değilem. Bu şehr i Sakalân tâ zemîn ü âsumân devr edelden berü Şemlâl b. Eres pâdişâhın cedleri cân ı ecinne kavminden berü bu şehir mülk i mevrûsumuzdur. Ba‘dehû Hazret i Süleymân bizim kavmimiz kırup bu ervâh ı tayyibe Melik Sırfeyâîl fursat bulup Süleymân Nebî'ye îmân getirüp şehrimiz elimizden alup zabt etdi. Tâ ki Hazret i Yûnus balık karnından şehr i Musul'da taşra çıkdığı sene bu Sırfeyâîl ecin­nesi kavm i Rebî‘ kabîlesin incitmeğe başlayup Yûnus Nebî ümmeti Nasîbîn'den firâr edüp bu Sırfeyâîlî kavmi Nasîbîn'de karâr idinüp taht id­inüp Sakalân şehri oldu. Niçe yüz sene benî Âdem Nasîbîn'e varamayup anlarda kaldı. Şimdi biz dahi fursat bulup yine mülk i mevrûsumuz içün ceng i azîm edüp Sırfeyâîl'i münhezim edüp Nasîbîn'i kabza i tasarrufa alup zabt etdik. Emîr senin yâ Muhammed. Da‘vete icâbet edüp geldik, hüküm senin." deyü gûnâ-gûn lisân ı belâğatle İblîs huzûr ı Resûlullah'da tekellüm edüp hâmûş oldukda ervâh ı tayyibe,

Melik Sırfeyâîl eyitdi. "Yâ Resûl i Hudâ! Bu İblîs i telbîsin şimdi belî dediğine bakma. Senden sonra bize ve ümmetlerine belâ olur. Hâlâ bu şehrimiz da‘vâsın fasl eyle." dedikde,

Hazret i Risâlet-penâh buyurdular kim "Yâ Sırfeyâîl ve yâ Melik Tahlîc! İki kavminizin ve cümle cân [u] ecinne vü ervâh ı tayyibe ve ervâh ı habîsenin bu Nasîbîn şehrinden nasîbiniz kesilüp ümmetlerime nasîb ola. Sizler bir dahi Nasîbîn içine girmen ve ol şehirde benî Âdemi müte’ezzî etmen." deyü cemî‘i cân u cin kavminin ervâh ı habîse ve ervâh ı tayyibesine yemîn verüp anlar dahi bir­bir­le­riy­le ceng etmemeğe ve bir dahi şehr i Nasîbîn'e gir­memeğe ahd i emân edüp da‘vâların Hazret i Risâlet bu yüzden fasl edüp cemî‘i Sırfeyâîlî ve Tahlîcî yer öpüp huzûr ı Resûl'den her biri çölistân u berr ü beyâbânlara ve mezbelelistân­lara gitdiler.

Hikmet i Hudâ ol zamândan berü şehr i Nasîbîn'de aslâ benî Âdemi sar‘a dutmaz ve sâ’ir diyârdan dutarak dutan âdemi Nasîbîn'e getirseler bi-emrillahi Ta‘âlâ sar‘a zahmetinden halâs olur. Ammâ bu Nasîbîn'in hevâsı eyle sakîldir kim ısıtması âdemi dutarıkdan ziyâde dutar. Rûm u Arab u Acem'de Nasîbîn ısıtması ve Dil Herseki ısıtması dahi meşhûr ı âfâkdır kim bu iki şehirde serçe[y]i ısıtma dutar.

Netîce i merâm huzûr ı Resûl i Ekrem'de iki ecinne melikinin da‘vâları fasl olup gitdiklerinde,

İblîs i aleyhi'l-la‘ne eydür: "Yâ Muhammed yine devletinde mekânsız kaldım." dedikde,

Hazret i Resûl eydür: "Yâ mel‘ûn bana îmân getir!" dedikde,

"Yâ Muhammed, sen halk olmazdan yetmiş bin yıl evvel Levh i Mahfûz'da Cenâb ı Allah'ın ismiyle senin ismin görüp yed i kudret ile Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah diye yazılmış. Hak celle ve alâdan evsâfın işidüp tâ ol zamândan berü sana îmân getirmişim. Hakkâ ki hak peygambersin ammâ yine merdûd olmama sen sebebsin. Zîrâ seni Âdem belinden rûy ı arza[ullah]a getirse gerek idi. Bahâne, tanrı(sı)(?) beni arada bî-bahâ edüp Âdem'e secde eyle, dedi. Ben ise âteşden halk oldum, ul­vîyem; Âdem ise türâbdan halk oldu, süflîdir. Anınçün tenezzül etmeyüp secde etmedim. Ve Cenâb ı Kibriyâ'nın "{Âdem'e} secde eyle!" deme­den murâdı benim aşkımdan ferâğat edüp Âdem'e âşık ol dedi. Ben ise Âdem'e hasm ı adüvv i cânı oldum. Efendim Allah'ın niçe aşkın bırağup bir toprakdan halk olup isyân ile mürekkeb olacak Âdem'e niçe secde ideyim. Secde hod Allah'a mah­sûsdur. Zîrâ şerîki ve nazîri ve vezîri yokdur, mülkü çokdur. Kemâl i aşkımdan Âdem'e secde etmeyüp merdûd oldum." dedikde Hazret i Habîb i Hudâ buyurdular kim: "Yâ İblîs! Dahi sen benlik ve enâniyyet ve ucub da‘vâsında mısın? Gel {imdi} cedd i ızâmım Hazret i Âdem Safî kabri Kudüs i {Şerîf kurbünde} cebel i Ceberût'da Hazret i [394a] İbrâhîm Halîl yanında medfûndur. Var anda meşhed i Âdem Safî'ye yüz sürüp secde eyle. Seni Hazret i Allah'dan ricâ ideyim. Ke'l-evvel yine cân u cin kavmine melik olup rûy ı arzda bir mülke mâlik olup şehr i {Nasîbîn'den el çekesin}" dedikde,

İblîs i telbîs eyitdi: "Yâ Muhammed ben yedi kat yerde ve yedi kat gökde yetmiş bin yıl ibâdet edüp Cenâb ı Allah'a takarrub hâsıl edüp Hazret i Bârî'nin cemâlin müşâhede edüp bu kadar bin yıl âşık ı serbâzı olup bilâ vâsıta kelimât edüp ismi ile benim ismim arasında bir mine bâzârı vardır. Meselâ e‘ûzü Billahi mine'ş-şeytânı demişdir. Ben ol mine bâzârı aşkından geçmem. Ne kadar merdûd ı racîm isem Sûr ı İsrâfîl'e dek benden geçmez ve hayâtda edüp kulluğundan çıkarmaz. Ben de anın aşkından dönüp Âdem'in hayâtında cennetde secde etmedim. Şimdi niçe toprağına secde ideyim. Ben ol aşkdan geçmem. Âhir nefesde İsm i A‘zamı okuyup yine huzûr ı Rabbü'l-İzzet'e varup mukarrer olurum." dedikde,

Hazret buyurdular kim "Yâ la‘în, Hazret i Allah yetmiş yıl mukaddem sana İsm i A‘zamı unutdura." deyü Hazret i Resûl İblîs ile yedi sâ‘at mübâhase ve mü­câdele edüp âhir Resûl i Ekrem huzûrunda Allah aşkına yemîn verüp "Benim ümmetim arasın­da ümmetim eşkâline girüp gezme." deyü yemîn verüp yemîni kabûl edüp eydür: "Yâ Muhammed, ammâ vesveseden hâlî olmam." dedikde Hazret gazab-âlûd olup anlar dahi huzûrundan İblîs'i redd etdiler.

Hamd i Hudâ ol zamândan berü ümmet i Muhammed zeylinde âşikâre gezmez. "E‘ûzü Billahi mine'ş-şeytâni'r-racîm" deyüp sadaka ile te‘avvüz eden bi-emrillah şeytandan emîn olur ammâ sâhib i sülûk olan kimesnelerin bu du‘âsına dahi müdâvemet gerekdir kim ol du‘â budur:

1

buyurmuşlardır.



Der-beyân ı hulviyyât ı kelâm ı müfessirîn ve muhaddisîn: Evvelâ huzûr ı Resûl i Kerîm'de murâfa‘a i şer‘ olunan cân u cin kavimleri ile İb­lîs i aleyhi'l-la‘ne'nin isbât ı vücûd etdikleri da‘vâ­ların istimâ‘ eden Câbir i Ensârî ve Ka‘bu'l-Ahbâr ve Abdullah ibn Mes‘ûd ve niçe sahâbe i kirâmdan müfessir i Kur’ân ı Azîm ve Furkân ı Mecîd olan Keşşâf hazretleri şeytân ı aleyhi'l-la‘nenin haseb [ü] nesebi ve asl [u] fer‘i ve sebeb i tulû‘un eyle tahrîr ü terkîm eylemiş kim zikr ol­unur.

Der bî ayne bî şeb-i pür-nisbet şeytâni'r-racîm: Evvelâ bu İblîs i pür-telbîs cân ı ecinne kavminden bir gulâm idi. Babası (   ) dır. Babası Şemlâl b. Eres adlu bir pâdişâhlarına âsî olup azîm ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl etdiklerinde İblîs anlar­dan bir âbid ü zâhid ve necîb ü reşîd gulâm ol­mağile Cenâb ı Kibriyâ niçe bin melâyikeler ile İblîs'i anlara serdâr edüp Cân kavminin âsî olan­larıyla ceng edüp bu kerre İblîs kavmi Cân kavmi üzre galebe edüp cümle âsî olan Cân kavimleri âteş i azâbdan helâk olup emr i Hak ile İblîs Cân kavmine pâdişâh oldu.

Ol zamânda İblîs'in ismi lisân ı ehl i cennet kerrûbiyânları arasında ya‘nî lisân ı Arabî'de ismi Hâris idi ve künyesi Ebû Mürre idi. Kur’ân ı Azîm'de ismi İblîs'dir kim



2

âyeti nâzil ol­muşdur.

Ve sûre i Nâs'da dörd ismi vardır. Biri Vesvâs'dır, 3 nassı vardır.

Biri Hannâs'dır ve biri Yüvesvis'dir ve biri Cinne'dir. 4'dır.

Cümle müfessirîn ü mütebahhirîn ecinne vü şeytân bir kavimdir derler. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ammâ sûre i Mülk'de âyet i şerîf ile sâbitdir kim 5 nassı üzre İblîs i pür-telbîsin yedi kat semâda ismi vardır kim sûre i Fâtiha i Seb‘u'l-mesânî-i Ümmü'l-kitâb'da Cenâb ı Allah azametiyle kinâyeten ism i Düllî'yi yâd eylemişdir kim cemî‘i müfessirîn ü şeyhu'l-kurrâ ve muvah­hidîn Fâtiha sûresin tilâvet ederken on dörd yerde hazer ederler.

Evvelâ evvelki kat gökde ismi Düllî'dir, ya‘nî elhamdüllî demeyüp elhamdülillah diye.

Ve ikinci kat ismi Hireb'dir, lillâ diyüp Heri demeye Allahu rab deye.

Üçüncü kat gökde ismi Eelem'dir, Eelemîn de­meyüp Âlemîn diye.

Ve dördüncü kat âsumânda ismi Rehmâ'dır. er-Rahmâ demeyüp er-Rahmân diye.

Ve beşinci kat tabakada Rehim'dir. Er-Rehîm demeyüp er-rahîm diye.

Ve altıncı kat gökde Kiyûm'dur. Mâli deyüp Kiyûm demeye, Mâliki yevmi'd-dîn diye.

Ve yedinci kat gökde Kena (fieytan'›n ismi)'dır, iyyâ deyü durup kena‘büd demeye, iyyâke na‘büdü deye.

Ammâ evc i Illıyyîn'de ve Huld i berîn'de ve Firdevs uçmağında ve Adn uçmağında ve Sidre uç­mağında ve Ebrârda (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve'l-hâsıl sekiz uçmak meleklerinin aralarında İblîs'in ismi Racîm'dir {ve Hâris'dir. Anınçün cümle Kerrûbiyân ve Hafaza ve Hamele ve Gâşiye ve Kürsî ve Levh u Kalem huddâmı melekler "E‘ûzü Billahi min şerri'l-vesvâsi'ş-şeytâni'r-racîm." derler}. Anın­çün evvelki kat gök meleklerinin müvekkilleri İblîslerin biri biri üzre göğe çıkmak isteyen merdûd şeytânları âteş ile recm edüp her gice niçe bin yıl­dızlar semâdan yere düşer. Ammâ be-kavl i mezheb i hukemâ ol yıldızların ömürleri âhir olup zemîne düşer derler. Kavl i za‘îf i indîdir, kitâbî değildir.

Ammâ İblîs'in yedi kat tamu zebânîleri ve müvekkilleri içinde esmâların beyân eder

Evvelâ dâr ı Cahîm'de ismi 'dir. İyyâke na‘bü deyü durmaya na‘büdü ve iyyâke diye.

Ve Veyl i cahîmde ismi Kenes'dir ve iyyâ deyü bir soluk alup durup ke-nesta‘în demeye ve iyyâke nesta‘în deye.

Ve dûzah ı Derk i esfelde ismi Sırat'dır. İhdinâ sırâta demeyeler, ihdine's-sırât diyeler.

Ve cahîm i Sakar'da ismi Ellez'dir. Ellez îne denmeye. Zâl i nuhaz ile ellezîne diyeler.

Ve bi’r i Gayyâ'da ya‘nî çâh ı Gayyâ'da [394b] şeytânın ismi Te‘aley'dir. En‘am deyü du­rup te‘aleyhim demeyeler. En‘amte aleyhim diyeler.

Ve dâr ı Cahîm'de ismi Mağzûb'dur. Gayri'l-mağzûbu denilmeye, gayri'l-mağdûbu denile.

Ve yedinci tamuda ismi Zâllîn'dir. Vele'z-zâllîn denilmeye vele'd-dâllîn denile.

Ammâ cemî‘i müfessirîn ü muhaddisîn ü müverrihînler ve bizzât Ashâb ı güzînden Câbir i Ensârî ve Ka‘bu'l-Ahbâr ve Abdullah ibn Mes‘ûd hazretleri huzûr ı Resûl i Kerîm'de İblîs i pür-telbîs yedi sâ‘at kelimât etdikde İblîs'in cümle esmâların zabt edüp bu yüzden tahrîr eylemişlerdir.

Ve dahi sene 592 târîhinde eş-Şeyh Abdur­rah­mân ı Şefî-i Melâyik hazretleri Mısır diyârında Cürce şehrin Nil aşrı cânib i şarkî mukâ­belesinde bir menzil ba‘îd Kınâ şehrinde mezkûr Şeyh Abdurrahmân Kınâvî evvelki tabaka melâyikelerinin mu‘allimi iken İblîs i aleyhi'l-la‘ne'nin esmâların cümle şâkirdleri ve halîfeleri olan melâyikden haber alup ve kuvvet i kudsiyye ile ma‘lûmları olup anların tahrîr etdiği risâlelerinde ebâlîsin bu esmâları tahrîr olunmuşdur.

Hakîr dahi ol risâle i mu‘tebereden terkîm eyledik. Ammâ Keşşâf hazretleri ile şeyhu'l-kurrâlardan eş-Şeyh ibn Kesîr ve Ebû Amr ve Veş ve Bezzî ve Kalun ve Susî ve İbn Âmir ve Zekvân ve Kumbül ve Dürrî ve yetmiş aded rivâyât u dirâyât sâhibleri ve Hazret i Kur’ân ı Azîm'in ve Furkân ı Mecîd'in kırâ’at sâhiblerinden Muhammed Cezerî ve İmâm Şâtıbî ve niçe bin mü’ellif ü musannifîn ilm i tecvîd üzre sûre i Fâtiha'yı tilâvet ederken lahn ı hafî ve lahn i celî etmeden ve on dörd aded zikr olunan mahallerde sûre i Fâtiha içre şeytân es­mâların lahn ı celî ile icrâ etmeden gâyet hazer et­mişlerdir. Allahümme âfinâ ma‘nen tağayyür olup mahâric i hurûf icrâ olunmasa namâz fâsid olup kazâ lâzımdır, ve's-selâm.

Ammâ niçe musannifîn ve mü’ellifîn İblîs i telbîsin dâr ı A‘râf'ın yedi derecesinde yedi aded esmâların ahlâk ı zemîmeleriyle sûre i A‘râf tef­sîrinde Şeyh Bağavî ve Müfessir Keşşâf tahrîr et­mişlerdir. {Ammâ dâr-ı} A‘râf oldur kim ne cen­netdir ve ne cehennemdir. Cennet ile cehennem mâbeyninde yedi derece vâdîlerdir kim keferelerin nâ-bâliğ mûğ-beççe evlâdları ve {Enûşirvân-ı} âdil gibi kefere kıralları ve perhîzkâr olan papaz u bıtrîk ve râhibân u kıssîsler ve erbâb ı ma‘ârif Nasrânîler (   ) (   ) (   ) (   ) ve bunun emsâli niçe bin milel âdemlerinden hayr-hâh ı devlet olan kefereler bu a‘râfa girer demişler.

Bi-emri Hayy ı Kadîr bu A‘râf'ın hevâsı eyle imiş kim ehl i A‘râf şiddet i şitâdan şikâyet etseler bi-emri Hudâ şiddet i hâr olurmuş. Şikâyet et­meyüp hamd etseler Cenâb ı Allah ehl i a‘râfa i‘tidâl i hevâ ihsân edermiş. Ammâ bu A‘râf cennet ve cehennem mâbeyninde olmağile {ehl i A‘râf} tabaka i evvelde olan ehl i cennetin ayş u işretlerin ve sürûr u şâdımânların görüp tahassür çeküp âyet sûre i Amme 1 derler ammâ sol tarafda cehennemde muhalledün bi'n-nâr olanların azâb ı elîmlerin görüp Cenâb ı Allah'a hamd ederler. A‘râf böyle bir cây ı mâbeyn i râhat [u] meşakkatdir. Yine anlara da tesellî i hâtır veren Hâllâk ı âlemdir.

Ezîn-cânib vâdî i a‘râfın yedi kat derecesinde İblîs'in esmâların beyân eder

Evvelâ derece i evvelde ismi Emmâre'dir.

Derece i sânîde ismi {Nefs'dir} ve yine derece i sânîde Levvâme'dir.

Ve derece i sâlisde ismi Râziye'dir.

Ve derece i râbi‘de ismi Marziyye'dir.

Ve derece i hâmisde ismi Mutma‘inne'dir.

Ve derece i sâdisde ismi Mühmele'dir.

Ve derece i sâbi‘de ismi Hamîde'dir ve ahlâk ı Zemîme'dir ve ahlâk ı A‘râf'dır ve ahlâk ı Cehil'dir. Bu üç ahlâk {ahlâk ı Hamîde'ye tâbi‘dir} ammâ bu zikr olunan İblîs esmâları Kur’ân ı Azîm'de ve Furkân ı Mecîd'de vücûd ı insânda olan enfâsların esmâlarıdır.

Ba‘zı müfessirîn ü muhaddisîn bizzât "Nefs şeytândır." {demişler}. Ba‘zı âdemler "Nefsime uy­dum, şeytâna uydum.' derler. Anınçün nefs i em­mâreye şeytân demişler kim vücûd ı insânda yedi nefis vardır kim şeytândır. Sûre i Yûsuf'da âyet:



2

âyeti vardır ve sûre i ve'l-Fecr âyet:



3

âyeti nâzil olmuşdur. Ve sûre i (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Bu âyet i şerîfler ile yedi aded nefisden Cenâb ı Allah kulların sakındırmışdır, Hudâ hıfz eyl­eye! Ve cümle enfâsın her biri niçe gûne sıfatlarla muttasıf enfâslardır.

Evvelâ sûret i nefs i emmâre, cehl ü hışım ve buğz u kahr ve kibir ü kin ve hased ü buhul ve küfür ü nifâk.

İkinci sûret i nefs i levvâme, zühd ü takvâ ve vera‘ u bendegî ve namâz u rûze ve hacc u meyl i hayrât ve zekât u cihâd.

Üçüncü sûret i nefs i mülheme, akl u hikmet ve dâniş u vahy ve ilhâm u ilim ve hilm ü kemâl ve fazl u zekâ ve ihsân u hüsn i hulk.

Dördücü sûret i nefs i mutma‘inne, evvelâ fakr u sabır ve adl ü insâf ve rızâ vü tahkîk ü yakîn ve ahd ü vefâ ve kanâ‘at u tevekkül ve vüs‘at i kalb ü temkîn ve keşf ü kudret ve sükûn u kasr ı kelâm u ketm i sır.

Beşinci sıfat ı ahlâk ı hamîde, ehl i cennet alâmetidir. Evvelâ akl ı tâm u halâvet i lisân ve tab‘ ı pâk u sehâ ve hüsn i hulk u merhamet ve sıdık u rızâ ve sıfat-ı vuslat u hande.[395a]

Altıncısı sıfat ı ahlâk ı zemîme cehennem alâmetidir. Teşvîş ü gussa ve ucb u kibr ve şehvet ü hırs u hased.

Yedincisi sıfat ı a‘râfdır, ancak tûl ı emele düşerler.

Sekizincisi sıfat ı cehldir ancak ol âdem bir mer­tebede kanâ‘at eder.

Ulemâ-yı allâm ve ulemâ-yı ehl i tasavvuf ı mütebahhirîn ve meşâyih i ızâm ı mütekaddimîn cemî‘i evliyâ ve enbiyâlardan bu zikr olunan enfâs­ların evsâfların kütüb i mu‘teberelerde böyle tahrîr edüp "Tenbîhü'l-gâfilîn" deyü nâm vermişler.

İmdi bu mahalde dahi İblîs i pür-telbîsin vâdî i A‘râf'da olan ahâlîsi arasında esmâları dahi bu yüz­den temâm oldu kim Kur’ân ı Azîm ile sâbitdir.

Ammâ kitâb ı Tevrât'da İblîs'in yetmiş ismi vardır. Her birin tahrîr eylesek tatvîl i kelâm olur. Evvelâ kitâb ı Tevrât'da bir ismi Yeserherağdır ve bir ismi Harisom'dur. (   )

Ammâ kitâb ı Zebûr'da ismi yokdur. Zîrâ kitâb ı Zebûr'da va‘d ü va‘îd ü kasas ve emr [ü] nehiy yokdur. Cümle du‘âdır kim Hazret i Dâvûd'a verilmişdir. Sûre i (   ) 1 nassı vardır.

Ve kitâb ı İncîl'de dahi yedi yerde İblîs'in ismi ecinne isimleriyle bile yâd olunmuşdur. Anınçün ba‘zı müfessirîn "İblîs ecinne kavmindendir", deyü müttefiklerdir.

Kitâb ı İncîl'de olan ismi bunlardır: Evvelâ Yoğula ve bir ismi Diyavolo ve bir ismi Iskırnot ve Demune ve Sadana'dir. (   )

Ammâ Suhuf ı Hazret i İbrâhîm'de ismi Emmâre'dir ve dahi Judaj'dır. Ve niçe peygamber­lerin suhufunda ismi şeytândır. Ve niçe peyâmber­lerin suhufunda ismi hemân Nefis'dir. "Yâ kullarım sakının nefs i emmâreden" deyü Cenâb ı Allah kulların sakındırmışdır.

Ammâ bu hakîr i pür-taksîr elli bir yıl seyâhatde on sekiz pâdişâhlık yeri geşt [ü] güzâr edüp yüz kırk yedi lisân ile kelimât eden elsine i muhtelife üzre İblîs i aleyhi'l-la‘ne'nin esmâların bu hakîr Evliyâ bu mahalle münâsib olmağile alâ kadri'l-imkân bu mahalle terkîm olundu.

Evvelâ lisân ı Arab'da ismi Şeytân'dır ve İblîs'dir.

Ve lisân ı Süryânî'de Mimmim.

Ve lisân ı Kıbtî'de Katırnas.

Ve lisân ı İmrân'da Melfâk'dir.

Ve lisân ı İbrî'de Nihâb ve hunâs ve hejçizdir.

Ve lisân ı Rebî‘de Azâzdır.

Ve lisân ı ecinnede Kabrumdur.

Ve lisân ı melâyikede ismi Hâris'dir, lakabı Ebû Mürre'dir.

Ve bâlâda tahrîr olunduğu gibi Kur’ân'da ismi İblîs ve Vesvâs ve Hannâs ve Yüvesvis ve Cinne'dir.

Ve kitâb ı Tevrât'da Yeserherâğ'dır.

Ve kitâb ı İncîl'de Yoğula ve Diyavolo'dur kim Rûm tâ’ifesi birbirlerine şetm etseler "Bre Diyavolo!" derler.

Ve lisân ı Etrâkda Elbis'dir.

Ve lisân ı Fârisîde (   ).

Ve Hindîce (   ).

Ve Çağatay'da (   ).

Ve Tatarca'da (   ).

Ve Kürdce Hilverik.

Ve (   ) ve Funcî (   ).

Ve Berberî (   ).

Ve Latince (   ).

Ve Gürcî (   ).

Ve Mikrilce (   ).

Ve Abazca (   ).

Ve Çerkezce (   ).

Ve Moskovca (   ).

Ve Lehce (   ).

Ve Çehce (   ).

Ve İsfaçca (   ).

Ve Urusça Dirfo'dur.

Ve Felemenkce (   ).

Ve Nemsece (   ).

Ve Boşnakça (   ).

Ve Bulgarca (   ).

Ve Arnavutça (   ).

Ve Firengçe (   ).

Ve Macarca (   ).

Ve Eflakçe (   ).

Ve Çinganece (   ).

Ve Ermenîce (   ) (   ) (   )

Hülâsa i kelâm her elsine i muhtelifede niçe İblîs esmâları vardır ammâ biz muhtasar kıldık. Hatta ıstılâh ı sûfiyyûnda ismine Nedîm derler. Hatta bâlâda tahrîr olunduğu üzre Hazret i Risâlet ile {İblîs} yedi sâ‘at kelimât edüp anda dahi merdûd olup gitdikde Hazret i Alî buyurmuşlardır kim "Eğer İblîs mel‘ûn olmasa iyi musâhib olurdu. Zîrâ devr i dünyâdan berü mu‘ammer olup çok umûr u ser-encâmlar görmüşdür, ammâ la‘îndir." buyur­muşlardır. Ammâ cemî‘i elsinede ismi yâd olunsa la‘n edüp isminden nefret ederler. Ammâ sâhib i sülûk olan kimesneler dillerin zabt eylemek içün İblîs'e ve Yezîd'e la‘net demeğe revâ görmemişler. Netîce i kelâm bu edîm i arzda ve yedi kat ka‘r ı zemînde ve yedi kat gökde ismi vardır. Hatta lisân­ları olmayan kavm i bî-zebânlarda ya‘nî dilsizler lisânı üzre şeytânın işâreti sağ elinin salavât par­mağın sağ gözü yanına koyup parmağın eğri etse şeytân demek işâretidir. Ammâ be-kavl i Cerîr i Taberî ve be-kavl i Keşşâf hazretleri ve Sultânu'ş-şüyûh Hazret i Ekber Arabî ya‘nî eş-Şeyh Muh­yid­dînü'l-Arabî bunlar müttefekun aleyhdirler kim evvelâ İblîs bâlâda tahrîr olunduğu üzre cân kavminden bir âbid ü zâhid gulâm ı necîb idi. Cenâb ı Kibriyâ bu Hâris i İblîs'e melâyikeleri imdâd verüp âsî olan cân kavimlerin kırup rûy ı arzda İblîs yedi bin yıl pâdişâh olup zühd [ü] takvâsıyla bile Cenâb ı Allah'a takarrub edüp kâhîce âsumâne urûc edüp yedi kat gökde ve sekiz kat uçmakda cemî‘i melâyike i kerrûbânlara karışup emr i Hak ile cümle meleklere mu‘allim olup yedi kat göğün her katında yedişer bin yıl ibâdet edüp âhir ı kâr Hazret i Âdem'e secde etmeyüp Allah'a âsî olduğu ecilden merdûd olup yine vatan ı aslîsi olan [395b] edîm i arza Hazret i Âdem ve Havvâ ve yılan ve tâvûs ile dördü rûy ı zemîne dergâhdan hubût etdiklerinde cenâb ı Allah Racîm'e ibtidâ nefsi havâle kıldı. Zîrâ Âdem ile Havvâ cennetde hırâmânî reftâr [u] güftâr ederlerken İblîs anların cimâ‘ına hased edüp Âdem'i ta‘kîb ederdi. Rûy ı arzda ana dahi Allah şehveti havâle edüp serserî vü sergerdân ve zâr u giryân gezerdi ve dâ’imâ cânın­dan bezerdi. Âhir sihr i efsûn ile hâkden kendüye bir dişi peydâ edüp anınla cimâ‘ ederdi. Eşinün ismin Sanâ‘ koyup her anda niçe bin kerre serçe kuşu gibi cimâ‘ ederdi ve cimâ‘ı dahi hemân kuş gibidir.

Der-beyân ı eşkâl i İblîs

Ve kendüsü dahi kuş sıfatlıdır ve kanatları omuzu başındadır ve kuyruğu ardında tüğlü ve ucu tırnaklı ve elleri ve ayakları dahi kuş minkârı gibi tırnaklıdır. Ba‘zılar arslan tırnaklıdır demişler. Ve başı ve kolları ve uylukları âdem gibidir ammâ kim kulakları fil kulağı gibidir. Kelimâtında kâf ve fâ ve jâ hurûfu çokdur ve savtı avret sadâlıdır. Hâlâ bir gözü kördür kim Hazret i İbrâhîm . İsmâ‘îl;'i kurbân etmeğe götürürken "İsmâ‘îl'e gitme" deyü vesvese ederken Şehzâde İsmâ‘îl Nebî Mekke'de Minâ bâzârında bir taş ile urup İblîs'in gözün çıkardı. Hâlâ cümle huccâc ol zamândan berü Minâ bâzârında altmış iki aded şeytâna racemât taşların atarlar kim İsmâ‘îl Nebî'den sünnet kalmışdır. Anınçün hâlâ şeytânın sağ gözü kördür ve kankı sûrete girmeğe murâd edinse ol ân ol hey’ete temessül edüp ber-hevâ tayerân edüp murâd edindiği kimesnelere vesvese eder ve avreti dahi kendi sûretindedir.

Ve avreti timsâh gibi yumurtlar. Yumurtaları mezbele içinde yetmiş gün kalup kırkar ellişer yu­murtadan birer birer ecinne peydâ olur ammâ kendü sûretinde olmaz demişler, kanatsız ve tır­naksız burnunun orta direği yok, erkekli ve dişili, hurde hurde veled i nâ-pâkleri hâsıl olur demişler. Ammâ diğer hulviyyât ı haber i sahîh niçe müfes­sirîn ü muhaddisîn ve Hâkim Ebû Alî Sînâ ve bürâderi, Ebü'l-Hâris da‘vet sâhibleri olmağile ecinne ve şeyâtînin ahvâllerine vâkıf olup eyle nakl ederler kim merdûd İblîs'in kendi vücûdunun sağ uyluğunda zekeri vardır ve sol uyluğunda ferci vardır. Kaçan bir âdem bir âdeme söğse hemân İblîs ol ân ol âdemin şetmi içün sağ uyluğundaki zekerin sol uyluğundaki ferciyle İblîs cimâ‘ edüp hemân kendüye benzer bir evlâd yetmiş günde yumurtasız hâsıl olup o söğen âdeme vesvese hizmetin eder. Zîrâ ol âdemin şetm i galîzi sebebiyle vücûda gelüp yine kendüye hizmet eder. Allahümme âfinâ söğmemek gerek.

İşte İblîs'e müşâbih olan evlâdları yumurtasız böyle şetm i galîzden hâsıl olur ammâ avretiyle cimâ‘ etse yumurtadan hâsıl olup ecinne sıfatında olduğu müsbetdir. Ve hâlâ İblîs'in mesken [ü] me’vâsı deryâlar üzre olan cezâyirâtlarda ve imâristânların zibilistânlarında sâkinlerdir. Be-kavl i müfessirîn ecinne ve şeyâtîn ikisi bir kavimdir kim cümle otuz beş kavimdir. Onbeşi hevâda uçarlar, on kabîlesi âteş alevlerinde gezerler. Zîrâ anlar âteşden halk olmuşlardır. Bunlardan mâbâkîsi yer yüzünde harâb yerlerde olurlar. Bu otuz beş kabîleden otuz kabîlesi göklere biri biri üzre çıkup meleklerden haber almağa urûc ederken hafaza melâyikeleri anlara yıldız gibi âteş pâreleri atup ol âteşden şeyâtîn ü ecinneler helâk olurlar ve ol âteş atmak hizmetine niçe kerre yüz bin müvekkel melâyikeler vardır kim benî Âdem üstünden şeyâtîn ü ecinnenin şerlerin def‘ etmeğe me’mûrdurlar.

Ba‘zı ehâdîs i Nebeviyye'de vardır kim eğer melâyike i Kerrûbiyân olmasa benî Âdem ecinne ve şeyâtîn derdinden tuz gibi erirlerdi buyurmuşlar. Anınçün Hazret i Allah Habîbi'nin ümmeti içün sûre i Mu‘avvizeteyn'i ve Fâtiha i seb‘u'l-mesânîyi ve te‘avvüzü hırz içün göndermişdir kim kulları evkât ı hamsede tilâvet edüp ecinne vü ebâlîs şer­rinden emîn olalar.

Hakkâ ki bâlâda evsâfı tahrîr olunan şehr i Musul ve şehr i Dârü's-sakalân ı Nasîbîn ahâlîsi ki kavm i Humeydî ve kavm i Rebî‘îdir, anlar dâ’imâ Mu‘avvizeteyn'e müdâvimlerdir.



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin