Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Sebeb i âmeden i İskender i Kübrâ



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə6/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74

Sebeb i âmeden i İskender i Kübrâ, Încâ (   ) bi-kavli tevârîh i Mıkdısî-i Yarmenî "İskender i Zülkarneyn'in iki et parçasından pekçe iki boynu­zları var idi. Lisân ı Arab'da karn boynuza derler. Ya‘nî iki boynuz sâhibi demekdir. İskender bu iki boynuzların veca‘ından bir sâ‘at hâb ı râhata vara­mazdı. Âhir veca‘ı karneynine dâ i devâ içün cihân-geşt olup cemî‘i nedim i musâhibleriyle ve huke­mâ­larıyla ve niçe yüz bin askeriyle tâ zulumâta gidüp ‘âb ı hayâtdan derdine bir dermân bulam’ deyü âb ı hayât arardı. Hikmet i Hudâ meğer ol asırda Hızır İskender'in askerî tâ’ifesinden idi. Hızır âb ı hayâtı bulup ilâ hâze'l-ân zinde i peygam­berândır, ammâ nübüvvetinde ihtilâf ı kalîl i za‘îf de vardır. Âhir İskender âb ı hayât bulmadan el yuyup hâ’ib ü hâsir yine boynuzlarının veca‘iyle yine cihânı geşt [u] güzâr ederek şehr i Basra'ya gelüp Şattu'l-Arab'ı nûş idince karneyninin veca‘a­y­ni teskîn olup sehel hâb ı râhata varır. Netîce i kelâm kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ed­erek nehr i Batmân ile nehr i Şatt'ın birbirleriyle mahlût olduğu mahalle gelüp ikisinden dahi nûş eder. Ammâ âb ı Şatt'ın nef‘in müşâhede edüp boynuzunun vec‘i teskîn olduğundan sâhil i Şatt'ı kovarak Diyâr­be­kir'e gelüp andan yukaru bu Palu kal‘ası kurbünda Şatı bâğına gelüp nûş edüp kar­neyn veca‘ayni teskîn olur. Anınçün bu mahalde çetr i mülammâ‘ın kurup bu mahalde bir sedd i İskender i neşimin binâ eder. Hâlâ ber-devâm bir mastaba i hâss u âmdır. Anınçün İskender bu mahalle gelmişdir." deyü müverrih Mıkdısî böyle tahrîr etmişdir.

Andan İskender sehel şifâ bulup Çapakçur'a gitmişdir. Bâlâda ale't-tafsîl tahrîr olunmuşdur, nazar oluna. Ta ki İskender'in karnlardan halâs olduğu biline.



Tulû‘-ı re's i nehr i Şatt ı sânî: Nehr i Şatt'ın bir başı dahi bu mahalle bir menzil karîb kal‘a i Arganî hâ’ilinde taht ı Maşa nâm bir kûh ı benâm gârından ra‘dvâr sâ‘ika ve sayha vererek hurûc eder turna gözü gibi bir berrâk ve rakîk âb ı tâhirdir kim arâzî i dehrde lâ-nazîr kabîlesindendir.

Re’s i sâlis i tulû‘ ı Şat: Üçüncü Şat başı Arganî ile Demirkapu mâbeyninde Çınarlı [205a] dere nâm mahalde bir cibâl i âlîde bir gâr ı yetîmândan hurûc eder, ammâ bu dahi bir âb ı sâfîdir kim gûyâ âb ı Nil'dir. Bu mahalde dahi mesîregâh yerler vardır. Ahâlî i Diyârbekir'in er­bâb ı safâsına ma‘lûmdur.

Bâlâda terkîm olunan üç aded Şat Birdinic nâm eflâke ser çekmiş bir cisr i benâm altında mezkûr Şatt ı sâlis bir olup hayli nehr i azîm olur. Ba‘dehû mezkûr kehkeşân-âsâ semâya ser çeken kantara i Birdinic'den aşağı Şatt ı sâlis ittifâkıyla cereyân ede­rek Tercil nehri dahi gelüp bu Şatt ı selâse kavu­şup ana Şatt ı Tercil derler. Bu dahi mâ i kevserden nişân verir bir sâhib i şân nehirdir. Şatt ı Bağın ve Şatt ı Maşa ve Şatt ı Demirkapu ve Şatt ı Tercil, bu dördü bir yere cem‘ olup cereyân ederek Kara­köprü altında nehr i (   ) dahi bunlara mahlût olur. Ammâ bu nehir (   ) (   ) dağdan gelüp Şatt'a rîzân olmağile Şat add olunmaz. Zîrâ hilâf semtden gelir.

Andan cümlesi bir olup cereyân ederek Diyâr­be­kir'in cânib i şarkîsi dibinde Fızkayası altın­dan ubûr ederek Çay bostânlığın ve Reyhân gülistânlığın reyy edüp andan aşağı Diyârbekir'in Şat üzre Bağdâd ve Basra'ya giden Kelek Cisri İskelesinden aşağı Hasankeyf'e doğru ve Cezîre'ye doğru yüz yetmiş pâre kılâ‘ u kasabât ve medâyin­leri ve bender i şehr i Musul'u ve gayrı diyârları saky ederek Bağdâd ı behişt-âbâd'a varınca yüz elli aded enhâr ı azîmler mahlût olup Bağdâd'dan aşağı nehr i Deyyâle ve Çerka ve Darb ı Alî ve niçe nehr i kebîrler karışup ba‘dehû Basra'dan yukaru Kurna kal‘ası burnunda nehr i Furât ile Şat birâderi bir olup yek-dil [ü] yek-cihet nehreyn i birâdereyn ittifâkıyla deryâ-misâl cereyân edüp Basra önüne vardıklarında deryâ-misâl olup Hindistân ve Portu­kal ve Luristân ve Moltân ve İngilis ü Felemenk ve Ummân ve Yemen ve Aden ve Cidde ve Habeş gemileri gelüp Basra'ya yanaşup metâ‘ ı zî-kıymet getirüp kâlây ı bî-minnet alırlar. Ammâ bu Basra'ya ekseriyyâ Acem diyârının Hürmüz gemileri incü getirirler, kân ı lülü Basra'dır. Her tüc­câr ı bengânın mahzeninde ve rûy ı dükkânçesinde bî-hadd ü bî-hasr dürr i yetîm ü dürr i yektâ ü dürr i beyza hasır gibi yatar.

Ve yine Basra'ya Lahsa ve San‘an ve Aden ve Muhe ve Ahmed-âbâd ve Ferah-âbâd ve Div-âbâd ve Meymun-ı Mustafâ-âbâd ve Dabol ve Bender i Peyguvar'dan ve niçe bin iskelelerden bu bender i Basra'ya Karakav ve Filpot ve Donkarkıza ve Danimarka barçaları ve kalyonları ve Yemen celbe gemileri gelir kim diller ile ta‘bîr olunmaz. Basra önünde bu Şattu'l-Arab böyle bir deryâ-yı âb ı hayâtdır ve Basra önünde nehr i Şat medd-i Hazer'dir.. Sabahdan vakt i zuhra dek (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) andan (   ) (   ) (   ) gemiler meydânda kalur (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ammâ Basra'dan (   ) (   ) (   ) aşağıda bu Şattu'l-Arab bahr i Ummân'a ya‘nî bahr i Muhît'e kavuşduğu mahalle merece'l-bahreyn derler. Bu abd i bî-riyânın manzûru olduğu üzre bu Şattu'l-Arab cânib i şimâlde Diyârbekir dağlarında başı dörd yerden tulû‘ edüp cânib i cenûba akarak tulû‘ u gurûbu mâbeyni kâmil (   ) (   ) menzil yerdir kim Basra'dan aşağıda bahr i Muhît'e munsabb olur. Niçe müverrihler "Bu nehr i Şatt'ın ve nehr i Furât ve nehr i Murâd'ın ta tulû‘larından bu Basra kurb­larında bahr i Ummân'a mahlût olunca bu üç nehr i azîme sağîr ü kebîr iki bin altmış aded enhâr­lar mahlût olur." deyü hey’et kitâblarının atlasında Papa Montesin'de ve Atlas ı Minorun'da ve Atlas ı Coğraf'da ve Atlas ı Kalon'da ve Atlas ı Padra'da ve gayrı mellahân ı keştîbânların harîtalarında mezkûr Şatt'a rîzân olan nühûr ı cüz’î ve küllîleri tahrîr ve terkîm etmişlerdir. Ammâ bu inşâallah bu kemter i dâ‘înin selîkası cânib i seyâhata düşüp kırk bir seneden berü bu,

Nehr i Şatt'a mahlût olan nehirleri görüp ve nûş edüp her birinin tulû‘u ve gurûbuyla ol cânibleri seyâhat et­diğimiz üzre ale't-tafsîl olmazsa da alâ kadri'l-imkân terkîm olunur


Allahümme yessir bi'l-hayr ve'l-âfiye.

Evvelâ Şatt ı azîmin bürâderi nehr i Furât Şat başından cânib i şimâle on bir konak ba‘îd Erzu­rûm'da Gürcîstân Boğazı'nda Dumlu Sultân dağı gârından tulû‘ etdüği bin elli altı seyâha­timizde evsâf ı Erzurûm'da sitâyiş i nehr i Furât'ın tulû‘u vü gurûbuyla ve ana munsabb olan enhâr­larıyla nehr i Furât tahrîr olunmuşdur. Ammâ bu nehr i Şat sebebiyle niçesi yine tahrîr olunmak ik­tizâ etdi kim anlar da nehr i Furât-ı Murâd ile nehr i Şatt'a mahlût oldukları mahaller ma‘lûm ola.

Evvelâ nehr i Batmân kal‘a i Meyâfarikîn ve kal‘a i Hazzo ve kal‘a i Atak ve kal‘a i Tercil kûhlarından cem‘ olup nehr i Bitlîs ve nehr i kal‘a i Kefindir ve kal‘a i Zırkı nehri ve Habur'un bir fırkası bu nehr i Batmân'a rîzân olup kal‘a i Hazzo [205b] kurbünde cisr i Batmân ı ibret-nümâ altından ubûr edüp niçe yüz kurâ ve büldânlara uğrayup kal‘a i Hasankeyfâ kurbünde bu nehr i Batmân nehr i Şatt'a rîzân olur.

Andan Şatt'a mahlût olan nehrin biri dahi nehr i Hirmas'dır. İbtidâ tulû‘u arz ı kal‘a i Nasîbîn kûhlarından cem‘ olur. Bir niçe menzil cereyân edüp nehr i Sarsar'a mahlût olur.

Bu nehr i Sarsar dahi İmâdiyye dağlarından hurûc edüp o dahi nehr i Hatib'e uğrar. Bu nehir dahi Kürdistân dağlarından enüp cebel i Sincâr çölünden cereyân edüp kal‘a i kadîm Tikrit kur­bünde nehr i Dicle'ye, ya‘nî nehr i Şatt'a mahlût olur ammâ mezkûr nehr i Sarsar'ın bir fırkası münşa‘ib olup nehr i Hirmas'a karîb cereyân ede­rek nehr i zülâl-i Habur nehr i Karkaya'ya rîzân olmazdan mukaddem nehr i Hirmas nehr i Habur'a mahlût olup nehr i Sarsar fırkasıyla üç nehr i cesîm vâhid olup nehr i Karkaya kurbünde nehr i azîm Furât'a dâhil olurlar.

Bir nehir dahi nehr i İsâ'dır, ammâ Kûfe diyârı içinde Vehmâ nâm bir mahalde bu nehr i İsâ nehr i Furât'dan ayrılmışdır. "El-Melik İsâ tur‘ası" derler, nehr i azîmdir, nehr i Şatt'a mahlût olur.

Biri dahi nehr i Sarsar'dır. Bu nehir dahi ayn ı Furât'dan nehr i İsâ kurbünde ayrılır. Allahu â‘lem. Bu dahi Furât nehrinden amelî ayrılup çölü saky eder. Ba‘dehû hâk i Bağdâd ile Kûfe türâbı mâbey­nin­de cereyân ederek kal‘a i Kahriyye i Sarsar'a vâsıl olup andan çölistânı saky ederek Bağdâd ı behişt-âbâd ile Medâyin arasında nehr i Şattu'l-Arab'a mahlût olur.

Andan biri dahi nehr i Melik'dir. Bu dahi nehr i Furât'dan nehr i Sarsar kurbünde ayrılup çöl i çölistânı reyy edüp cereyân ederek vâdî i Irâk'ı güzer ederek şehr i Medâyin altında nehr i azîm Şatt ı Dicle'ye mahlût olur.

Andan yine nehr i Furât'dan ayrılan nehrin biri dahi nehr i Kuti'dir. Nehr i Melik kurbünde nehr i Furât'dan ayrılup bu dahi berristân ı Irâk'da niçe yüz büleydelerin hâk i anber-pâkin reyy ederek nehr i Melik'e karîb Şatt ı Dücle'ye mahlût olur.

Ve bu bâlâda tahrîr olunan on bir aded ne­hirleri Âl i Abbâsiyân'dan ve gayrı mülûkdan selef pâdişâhları nehr i Furât'dan ayırup "Memâlik i Irâk'ın çöl i çölistânın bu enhârlar ile reyy eyleyüp imâristân olsun" deyü bu nehirleri ihdâs eden mülûk ı evvel el-Melik İsâ b. Alî b. Abdullah b. Abbâs'dır ki amm i Mansûr'dur.

Ve bu zikr olunan mülûkların ahidlerinde sâhil i Şatt ı Furât'da ve mezkûrûn enhârların yemîn ü yesârlarında kurâ vü büldândan ve besâtîn ü mezâri‘âtdan bir hatve zemîn i hâliye yok idi ve bu mezkûr nühûrlar içre azîm gemiler ta Birecik'e ve Diyârbekir'e ve Bağdâd ve Medâyin ve Kûfe ve Basra'ya gemiler işlerdi. Ammâ şimdiki asırda tuğyân ı Furât ve Şatt'a yine ba‘zı zamân işler ammâ yine her bâr Birecik'den Bağdâd'a ve Diyâr­be­kir'den Şatt ile yine Bağdâd'a koyun ve sığır deri­lerinden kelek gemileri ilâ-mâşâallah işlemededir. Ammâ eyâlet i İmâdiyye hâkinde ve kal‘a i Akra ve kal‘a i Külledîr'de ve kal‘a i Kelaki'de ve kal‘a i Dühek'de ve kal‘a i Zaho'da ve aşîret i Sindiyi'de ve aşîret i Selinvân'da ve aşîret i Zaho'da ve kal‘a i Güvaşî'de yetmiş uyûndur, cümle Şatt'a rîzân olur.

Ve kal‘a i Benî Tanur'da ve kal‘a i Erez'de ve İmâdiyye ile kal‘a i Cezîre mâbeyninde kal‘a i Direbo'da ve kal‘a i Şahoy'da ve niçe kılâ‘ ı azîmelerden gelüp nehr i Şatt'a mahlût olan nühûrları beyân eder

Evvelâ kal‘a i İmâdiyye içinde cisr i Kophan altından iki uyûn sehel cereyân eder. Birisi Küh­ni­yân-ı Büzürgân ve biri nehr-i Kühniya Hâtûn'dur. Peşiş dağlarından gelip nehr i Şatt'a rîzân olur.

Biri dahi nehr i Habur'dur. Kal‘a i Zaho dağlarından niçe yüz uyûn ı câriyeler karışup nehr i azîm olur. Hatta Ekrâd tâ’ifesi bu nehr i Habur hakkında lisân ı fasîh i nâ-sahîhleriyle murabba‘ları vardır kim savt ı hazîn ile şûreger makâmında kırâ’at etdikleri bî-ma‘niyât budur, murabba‘ ı Kürdî:



Çuma çiziri kelek bürdânî

Çuma Haburî hinut ve dânî

Ayâ yâ yâ uyû yû yû yû uyû yû yû yû

Amân ı müreret azîzim buçi gelendu

deyü hûb-âvâz ile nehr i Habur'u medh edüp bu murabba‘ı terennüm ederler. Eğer bu murabba‘ı tercümesiyle tahrîr eylesek tatvîl i kelâm olur.

Andan nehr i Habur'a bir menzil karîb nehr i Hızil, yine Hızil dağlarından nümâyân olup nehr i Habur'a ve Habur da Şatt'a rîzân olur. Ammâ kal‘a i Güvaşî dağlarından gelen yetmiş aded en­hâr ı sağîre ve kebîreleri birer birer ta‘rîf ü tavsîf et­sek başka bir uyûn-nâme olup tahrîr etmede âdem uyûndan [206a] çıkar.

Ancak nehir demeğe lâyık olan nehr i Güvaşî, andan nehr i Ermişit, Armişit nâm ı tâm bir bâğ ı İrem köyündeki Ermişit dağından çıkar.

Ve ayn ı Külati kal‘a i Külledîr dağlarından çıkar bir âb ı nâbdır.

Ve nehr i Akkari, kal‘a i Akra kûhlarından gelir.

Ve nehr i Selvana yine ol dağlardan gelir.

Ve nehr i Sindi, yine Sindi aşîreti cebellerinden gelir ammâ lezîzdir.

Ve nehr i Zaho, yine Zaho'ya dağlarından cem‘ olur.

Ve ayn ı Güvaşî nehir değildir ammâ lezîz-nâb olduğundan terkîm olundu ve Güvaşî kal‘ası dağlarından gelir.

Hulâsa i kelâm bu İmâdiyye ve Akra ve Cizre dağlarından doksan üç aded sağîr ü kebîr nühûrlar tulû‘ edüp cümlesi Şattu'l-Arab'a mahlût olur, ammâ Van diyârı seyâhatin etdiğimizde vilâyet i Hak­ka­rî'nin kal‘a i Çölümerik'inde ve kal‘a i Pîzân'dan ve kal‘a i Şatah'dan ve (   ) (   ) (   ) (   ) ve vilâyet i Kesân'da ve vilâyet i Şirvân'da ve vilâyet i Keler­ni'de ve vilâyet i Pesân'da ve vilâyet i Müksân'da ve vilâyet i Hizân'da ve vilâyet i Espir'de ve vilâyet i Zırıkı'da ve'l-hâsıl Van diyârının otuz altı pâre sancakları ve hükûmetlerin geşt ü güzâr et­diğimiz gibi inşâallah her bir mâ i câriyeleri âsâr ı binâları ile seyecîi tahrîr olunur.

Zîrâ Hakkarî diyârının cemî‘i suları bu İmâ­diyye ve Cezîre câniblerine rîzân olur. Ammâ yine nehr i Şatt'a mahlût olan nehr i azîmlerden nehr i Darb ı Alî ibtidâ tulû‘u diyâr ı Acem'in ta Âzer­bay­cân'ından gelüp İbril kal‘ası ile kal‘a i Musul mâbeynehümâsında kasaba i Sîn'de kur­bünde Şatt'a munsabb olur. Hakkâ ki darblı nehr i azîmdir.

Andan nehr i Zârib-esfel, bu nehrin ibtidâ tulû‘u eyâlet i Şehrezûl'da kal‘a i Erbîl ile kal‘a i Dukaka arasından geçüp nehr i Şatt'a (   ) (   ) mahalde mahlût olur.

Bu nehr i azîmler cümle Hudâyî cereyân eder­ler, ammâ bâlâda zikri sebkat edüp nehr i Mu­rat'dan hâric ü müteşa‘ib olan nehirler cümle mü­lûk­ların himmetiyle çölistâna akmışdır. Ammâ bi-kavli müverrih Hıtıt ı Mıkrisî eydür: "Nehr i Furât ile nehr i Şatt'ı Hazret i Danyal emr i Hak ile melâ’i­ke­lerin i‘ânesiyle Furât'ı Erzurûm'dan, Şattu'l-Arab'ı Diyârbekir cebellerinden çıkardı", demiş ve Mü­ver­rih Mıkdısî dahi bu kavlden üç yüz sene mu­kad­dem böyle tahrîr etmiş. Mıkdısî târîhi arz ı Yunan'dan ta arz ı Hasan'a ve arz ı Askalân'a ve arz ı Taberistân'a ve arz ı Ken‘ân'a ve arz ı Mukaddes'e ve arz ı Rûm'a ve arz ı Irâk'a ve arz ı Âzerbaycân'a ta Karadeniz sâhillerinden Gürcîstân u Dağıstân ve arz ı Irâk ı Dâdyân'ı ve arz ı Heyhât'ı ve arz ı İrân ve arz ı Turan'ı ve arz ı Türkistân ı Tataristân ve Moğol u Boğol'u ta Mâverâü'n-nehir'e varınca Koca Mıkdısî eyle yazmış kim ve eyle gezmiş kim cümle geşt ü güzâr etdiği kurâ vü kasabât u kılâ‘ u büldânları âb [u] hevâsıyla ve arz ı beledi ve tûl ı enhârıyla tahrîr etmişdir.

Anınçün Târîh i Mıkdısî mu‘temed târîhdir ve yüz doksan sene mu‘ammer olup yüz beş sene ömr i girân-mâyesi seyâhatde geçmişdir. Anın kavl i sahîhi üzre bu hakîrin bir kaç kerre mezkûr eyâletleri vüzerâlar ile geşt ü güzâr edüp manzûrumuz olmuşdur.

Evvelâ nehr i Şatt'dan müteferri‘ olan nühûrları beyân eder

Evvelâ nehr i Tatul i A‘lâ: Nehr i Dicle'den ayrılup Kasr ı Ca‘ferî'den aşağı gider. Kasr ı Ca‘ferî derler ammâ bânîsi Âl i Abbâsiyân'dan el-Müte­vek­kil Alallah'dır. Bu nehr i Tatul niçe kurâ vü kasabat ü büldânları reyy ederek gidüp sonra nehr i Tatul denmeyüp nehr i Van derler. Ba‘dehû Şattu'l-Arab'a karye i Cerceraya'dan aşağı mahlût olur.

Ve nehr i Düceyle: Zamân ı kadîmde bu nehri (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) açup çölistânı imâr et­mişdir. Gerçi nehr i Şat'dandır ammâ kavm i Irâk dâl'ın zammesiyle cim'in fethasıyla ve ya'nın sükûnuyla ve lam'ın fethasıyla ve ha i muzmerrin sükûnuyla Düceyle derler. Beyne'l-avân Düceylân derler. İbtidâ mahreci Bağdâd'ın (   ) tarafında belde i harâb Siremen-rây'dan girüp bin pâre kurâ vü kasabâtları reyy ederdi. Ba‘dehû mürûr ı eyyâm ile tathîr olmayarak rimâl i türâb ile memlû olup harâb olmuşdu. Hâlâ sene 1065 târîhinde Silâhdâr Kara Murtezâ Paşa kendü mâlından bin kise masrûf edüp minâre kaddi handak ı azîmler kazurup imâr edüp tarafeynine üç yüz pâre ma‘dûd kurâlar meks edüp iki yüz kise iltizâm ile başka Düceyle hâkimi nâmıyla bir paşa ağası zâbitdir. Bu nehr i Dücey­le'nin cânib i şarkîsinde ve garbîsinde cümle gerüde tahrîr olunan nühûrların çoğu bu Düceyle'ye rîzân olup çölde gâ’ib olur. Ammâ cânibi i şarkîsinde nehr i Ahvân'dan gayrı nehir Düceyle'ye mahlût olmaz.

Ammâ bu nehr i Dicle'nin taraf ı garbîsinde bî-hadd ü bî-kıyâs nehirler vardır. Hatta [206b] nehr i Dicle'ye bin aded nühûrdan ziyâde mahlût olur, deyü kelek keştîbânı Hacı Bağdo ve Zenge Mehem­med hikâyet ederler. Ammâ anlar yetmişer seksener sene nehr i Furât ve nehr i Şattu'l-Arab üzre niçe bin tur‘adan tur‘aya güce ve boca gezüp mellahlık etmişlerdir. Ammâ bu,

Memâlik i Irâk'da cereyân eden enhâr ı azîmlerin asl u fer‘in beyân eder



Kim anlar da Şat'dan müteferrik olurlar. Evvelâ arz ı Irâk'da cümle dokuz aded enhârlardır kim evveli,

Nehr i Merre'dir: Nehr i Şat'dan çıkup cânib i garba gidüp Şattu'l-Arab'ın şimâlîsine gidüp Basra hâkini reyy edüp nehr i Dîr'e munsabb olur, gâyet lezîzdir. Andan,

Nehr i sânî Dîr: Bu nehr i Şatt'ın cânib i gar­bîsinden çıkup arz ı Irâk'ı saky edüp çölde gâ’ib olur. Ve ziyâret i kabr i münevver i Hazret i Mu­ham­medü'l-Hanefî, bu nehr i Dîr'in Şatt'dan müteşâ‘ib olduğu mahalde bu ayn ı Dîr'in sâhilinde ulu ziyâretgâhlı bir âsitâne i azîmdir kim hemân âsitâne i İmâm Alî gibidir. Bin hâneli bir kasaba i ma‘mûredir kim ekseriyyâ ahâlîleri Teberrâ’î ve Râfızî ve Şî‘îlerdir. Bu tâ’ife i mezmûmdan biri fevt olsa akreb i akrebleri ol merhûmu bu âsitâne cenbinde defn edüp cümle mâlını Muhammed Hanefî'ye vakf ederler ve bu nehr i Dîr ile nehr i Mürre'nin mâbeynehümâsı dörd menzil mesâfe i garîbedir. Andan,

Nehr i sâlis Sebak ı Şîrîn'dir: Bu nehir nehr i Dîr'den altı fersah aşağı vâki‘ olmuşdur. Bu dahi Şatt'dan müteferrik olup niçe büldânları seyerân edüp çölde gâ’ib olur.

Nehr i râbi‘ Ma‘kal: Bu nehir nehr i Sebak ı Şîrîn'den iki fersah aşağı cereyân edüp cânib i garba bilâdları reyy edüp ba‘dehû niçe kurâları dahi deverân edüp cânib i cenûba gidüp Basra kur­bünde şehr i Mînâ-yı harâb demekle ma‘rûf mevzi‘de nehr i Übülle ile bir olup bunlara nehr i Safrâydenk derler. Hazret i Ömer hilâfetinde Basra feth oldukda Ma‘kal b. Beşâre emr edüp Basra nevâhîlerin reyy etmeğiçün nehr i Safrâydenk'i dahi ziyâde tevsî‘ ü tathîr etdiğiyçün ana mensûb ismiyle müsemmâ olup nehr i Ma‘kal derler.

Nehr i hâmis nehr i Übülle: Bu dahi nehr i Şatt'dan nehr i Ma‘kal'ın ayrıldığı mahalden dörd fersah aşağı kal‘a i Basra'yı geçdikden sonra kasaba i Übülle ağzındadır. Ammâ bu nehr eyle cânib i garba Mekke çölüne cârî olur, sonra cânib i şimâle cereyân edüp ba‘dehû bender i Basra civârında nehr i Ma‘kal ile bir olup Basra'nın medd [ü] cezir girdâbında yine Şattu'l-Arab'a munsabb olur. Medd [ü] cezre bile duhûl u tulû‘ eder. Ve her bâr merreteyn rücû‘ ı kahkarî ile mâ rücû‘ eder ve bahr i Hind'den ve bahr i Kulzüm'den Hindüstân ve Purtukalistân ve Yemen ve Aden ve San‘ân keştîleri bu mahalle gelüp nehr i Şatt'da ve Abâdân'da yanaşup yatarlar. Ve bu nehr i Übülle şehr i Basra'ya su‘ûd eder, andan nehr i Ma‘kal'a su‘ûd eder. Ba‘dehû nehr i Ma‘kal dahi nehr i Şattu'l-Arab'a mahlût olur. Ve bahr i Basra ve bahr i Hind ki bahr i Ummân'dır, ikisi medd [ü] cezr olduğu mahalde mâ i Şat rücû‘ edüp nehr i Ma‘kal ve nehr i Übülle cereyân etdüği âşikâre olur. Bu nehreyn i azîmeynler dâ’imâ bu hâlet üzre medd [ü] cezr olmadadırlar. Ammâ nehr i Ma‘kal ve nehr i Übülle arz ı Irâk'da nısf-ı dâ’ire gibidir. Ve nehr i Şat (   ) gibidir ve nehr i Ma‘kal kutub-ı dâ’ire-misâldir ve nehr i Düceyle ve nehr i Übülle nehr i Ma‘kal'ı ihâta etmişdir kim otuz menzil arz ı Irâk'ı deverân u seyerân etdikleri vâdîlere cezâyir i azîm derler. Vilâyet i Cizre'ye Cezîre i Ömer derler, ammâ Cezîre i Irâk Cezîre i Ömer'den vâsi‘dir kim cemî‘i arâzîsinde olan kurâ vü büldânlarındaki bâğ u besâtîn ve hadîka i gaytânların cümle bu nehr i Übülle ve nehr i Ma‘kal saky edüp ma‘mûr u âbâdân Cezîre i Irâk'dır. Andan,

Nehr i sâdis nehr i Yahûd'dur: Bu nehrin tulû‘u nehr i Übülle altında dörd fersahdır, ammâ bu nehrin cereyân etdüği vâdîler ekseriyyâ Hulâgû asrından berü harâbdır.

Nehr i sâbi‘ nehr i Ebü'l-Hatîb'dir: Bu nehrin Şattu'l-Arab'dan tulû‘u nehr i Yahûd kurbünde bir menzil yerdir. Tuğyân ı Şatt'da nehr i Yahûd ve nehr i Ebü'l-Hatîb bir olurlar. Bu dahi ekseriyyâ harâbistândan cereyân edüp sâhilinde Benî (   ) ur­bânı meks edüp Basra'dan Mekke i Mükerreme'ye giden huccâcı ol urbân ı uryân müte’ezzî edüp nehb ü gâret ederler. Andan,

Nehr i sâmin nehr i Emîn: Bu nehr-i Ebü'l-Hatîb Basra'ya bir fersahdan ziyâde karîbdir.

Nehr i tâsi‘ nehr i Kandil'dir: İşbu dokuz nehr i azîmler kim cümlesi nehr i Şattu'l-Arab'dan müteferrik olup kimi çölde gâ’ib olup kimi yine bahr i Şatt'a munsabb olur nehr i azîmlerdir kim içinde gılâl gemileri şinâverlik eder.

Ammâ bunlardan mâ‘adâ binden mütecâviz enhâr ı sağîreler cümle Şatt'dan ayrılup kimi Şatt'a rîzân ve kimi [207a] çölistânda bî-nişân olur.

Bu mezkûrûn nühûrların cümlesin arz ı Irâk'da ve Medâyin ve Kûfe ve Basra ve Kurna ve Deşt i Kerbelâ ve Bağdâd ı behişt-âbâd çölistânı ma‘mûr [u] âbâdân olsun deyü Âl i Abbâsiyân'dan el-Mütevekkil ve ez-Zafer ve el-Mustansır ve el-Muktedir ve el-Musta‘sım Billah ve Hârûnu'r-Reşîd oğlu Me’mûn halîfe misilli himmet sâhibi pâdişâh­lar Bağdâd çölünü mesken i benî Âdem olmak içün mezkûr enhârları Şatt ve Furât'dan kol kol huşbe gibi ayırup arz ı Irâk'ı saky edüp imâristân et­mişlerdir, ammâ mürûr ı eyyâm ile ba‘zı mahreçleri rimâl i gubâr ile nehr i sağîre râhları bir olup mu‘attal kalmışdır. Hâlâ hafirlerinin sazlığında ve çengelistânlarında arslan ü bebr ü pelenk kânı ol­muş tur‘a hafirleridir, ve's-selâm.

Ammâ bu hakîr Basra'dan aşağı gitmek müyesser olmayup ancak ma‘lûmumuz olan bu tahrîr olunan enhârlardır. İnşâallahu Ta‘âlâ Bağdâd ve Basra ve Kurna ve seyâhatlerini tahrîr etdiğimiz mahalde cümle enhârları tulû‘ [u] gurûbuyla ve lezzet [ü] nef‘iyle ale't-tafsîl tahrîr olunur. Ammâ Şattu'l-Arab'ın ibtidâ tulû‘u Diyârbekir'in cebel i müntehâlarında olmak ile ana binâen Şattu'l-Arab'ın evsâfın Diyârbekir şehrengîzi fasılları içre tahrîr olundu. Andan yine ezîn-cânib,

Der-sitâyiş i hubûbât ı mahsûlât be şehr i Diyârbekir (   ) (   ) (   )

Evvelâ nefs i Diyârbekir bir sengistân içredir. Ammâ nevâhîlerinden yedi gûne gendüm i danedâr ve şa‘îr ü fûl ı bî-i‘tibâr gelir kim somarları on akçaya bey‘ olunur, zîrâ vilâyet i vâsi‘i ma‘mûr ve buk‘aları hûb ve hâk i amber-pâki beyne'n-nâs merğûb mezra‘aları vâfir ve hayrât [u] berekâtları mütekâsir bir şehr i âbâdândır.

Der-fasl ı memdûhât ı sanâyi‘ât

Evvelâ Diyârbekir'de işlenen kılıç ve gaddâre ve hançer ve bıçak ve kuyumcu işleri ve kırmızı bezi ve gül-şeftâlû sâhtiyânı ve pâbûcu ve mesti ve çizmesi bî-kıymetdir.

....................(1.5 satır boş)....................

Der-beyân ı me’kûlât

Evvelâ beyâz çakıl ekmeği ve katmer kâhisi ve beyâz çöreği ve nân ı mûz ta‘âmı ve dut balı ve gezengevüsi ya‘nî kudret helvâsı, gökden mîşe ağaçları yaprağı üzre yağar lâtif ü müshil halvâdır ve gendüme aşı ve mastaba aşı ve ulbe yoğurdu (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Der-ayân ı me’kûlât ı müsmirrât

Evvelâ Şatt kenârında hâsıl olan çay kavunu gibi âbdâr ve hoş-hor ve lezîz kavun bir diyârda yokdur; illâ ki Van diyârında Bühtân kavunu vardır. Andan,

....................(1.5 satır boş)....................

Der-zikr i envâ‘ ı meşrûbât

Evvelâ mâ’ i Hamrevât'ı âb ı hayâtdan nişân verir bir mâ’ ı zülâldır. Ve nehr i Şatt'ı serî'ü'l-hazm bir mâ’ i billûrdur kim beden i insânda olan safrâ vü sevdâ vü balgamı ve gayrı ahlâtları mahv eder mu‘tedil nehr i zülâldir. Şitâda yahbend oldukda billûr-misâl buzu olur. Ve leben i hâlisi hakkında 1 nassı nâzil olmuşdur. (   ) (   )

Der-medh i aded i bâğvât

Evvelâ Diyârbekr'ün,

....................(2.5 satır boş)....................

Der-vasf ı kâr [u] kisb i râcilât

Ekseriyyâ halkı tüccârdır kim ankâ bâzergânları vardır. Bir zümresi erbâb ı hizmetdir. Mardin ve Karadâğ hâkimi ve rûznâmeci ve gayrı dîvân hizmetine me’mûrlardır. Bir sınıfı dahi şehir içre ehl i sanâyi‘dir kim her gûne ehl i hırefden mevcûddur. Ammâ kuyumcusu ve haddâdlarından çok esnâfı yokdur. Hulâsa i kelâm cümle-i cümele ehl i hırefi {meşhûrdur}.

Ahâlî i Diyârbekr'ün lehce i mahsûsaları ve ıstılâhat ı ibârâtların beyân eder

Evvelâ fâtih i Bağdâd ya‘nî Sultân Murâd, âlüfte vü âşüfte bir pâdişâh ı Cem-cenâb olmağile her giz tabî‘at ı şerîfleri cânib i şarka meyyâl olduklarından ehl i Irâk'un ve şehr i Diyârbekr'ün Acemâne ve levendâne kelimâtlarından hazz edüp bizzât kendüleri "Men şöyle demişem" "Men heze böyle dememişem" deyü şark lisânı üzre tekellüm etdiklerinden nedîm i yâr ı gâr ı hâslarından Kah­ve­ci­zâde nâm bir mukallidi var idi. Yigirmi aded lisân­da fesâhat u belâgat {üzre kelimât} etmede yed i tûlâsın ayân etmişdi. Hatta Nemse ve Leh ve Çeh ve Fireng ve Moskov kırâlları tarafların­dan bir elçi yalacı gelse mezkûr Kahvecizâde mukallid ol elçi kıyâfetine girüp fesâhat üzre ter­cümânlık eder­di. Gerçî müslim ü [207b] muvahhi­dlere tenbîhü'l-gâfilîn içün 2 buyurulmuşdur. Ammâ Murâd Hân bir pâdişâh ı Cem-cenâb olmağile mezkûr Kahvecizâde'yi her gelen elçilerün kıyâfetine koyup dîvân ı pâdişâhîde tercümânlık edüp söz alup söz verirdi. Ol Kahvecizâde Sultân Murâd Hân'a eğlence olmak içün Diyârbekirli lehcesile bir hicv-âmîz kadehnâme etmişdir. Güfte i Kahvecizâde der-hakk i ahâlî i Diyârbekir:

Miğreb çağı kuş bâğından gelmişdim

Şeyh Matar'dan men pürçihli almışdım

Kör Muharrem kimi müflis olmışdım

"Monlâ Mahmûd kıçım" direm mahkûl mı

Zeynî dir "Hacci gel gel böyle etme

Kara körpide neyleyipsen gel gitme

O hûrmeyi isidipdir isitme"

"Yandırıpdır içim" direm mahkûl mı

Sekiz nügü miskîneyi almışdım

Dam üstinde sittâreyi görmişdim

Hazak ile hâtırına değmişdim

"Heze bildim sıçım" direm mahkûl mı

Öz elimle Şatta reyhân dikdiğim

Yemişem boh hiçe emek çekdiğim

Hey dur bre hey anasın sekdiğim

"Çağırmışam bacım" direm mahkûl mı

Sarâydâra loğ taşını düşürtdüm

Anın ard kıcını haylı taşırtdım

Nânumuz lemen kendime pişirtdim

"Hulkum çıkdı içim" direm mahkûl mı

Diyârbekrün bakla ile çakılı

Satar gezengevi butum tut balı

Zeyn'oglunun o mırçite sakalı

"Biter biter kırkım" direm mahkul mı

Ev ıssı acarlı gönleğin geyer

Sabahdan serikle künige yayar

Ah göremem görsem yürek mi döyer

"Kodoş oldum giçim" direm mahkul mı

Bu gûne niçe ebyâtları Kahvecizâde Diyâr­bekirli lehcesiyle edüp Murâd Hân'a verdikde safâsından bizzât kendüleri tilâvet ederlerdi. Cümle "mahkûl mı" lafızları "ma‘kûl mı" yerine olsa gerek.



Andan lehce-i gayrı ıstılâhât ı garîbe

mığrebçağı
ahşam vaktı

mutrib
sâzende

pürçihli
havuç

pürçikli
havuç




menim kimi
benim gibi

Bes men netmişem
Ya ben neyledim?

körpi
köpri




kurgurşum
kurşum

ireli
ileri

hürme
avret




Meni yandırmışdır
Beni bîzâr etmişdir

Hulkum çıhıpdır
Cânım çıkmışdır

nügü
okka




miskîne
tütün

sitâre
yıldız

hazaki
darılmak




Heze bildim sıçım.
Şimdi bildim suçumu.

öz özime
ben bana

Kusa gitmişem.
Bâğa gitdim.




Kici bacım, ulu bacım.
Küçük kız karındaşım ve büyük kız karındaşım.

loğ taşı
dam taşı

ard kıcı
at kefi

nânumûz aşı
ekmek aşı

gendime aşı
buğday aşı




gezengevî
kudret helvâsı

butum
fısdık

mirçite sakallı
kıvırcık sakallı




pohrenk
su yolu

habbene
----

heze
şimdi




acârlı dutuk
yeni duvak

Hey kişi pisik gimi mevlama gılan.
Hey âdem kedi gibi çağırma derim.




Bes ki kûzeyi sındırmışsan?
Zâhir bardâğı kırmış mısın?

Atan gûriçün olsun
Baban mezâriyçün olsun




....................(2 satır boş)....................

Bunun emsâli niçe bin gûne lehce i mahsûsa kelimâtları vardır. Ammâ tahrîrinde â’idesi ve beyânında fâ’idesi yokdur. Bu kadar kâfîdir.

Evsâf ı mesîregâh ı şehr i Diyârbekr; i lâ-nazîr

Evvelâ cümleden meşhûr ı âfâk olan diyâr ı Rûm ı Yunan'da Konya Merâmı ve Adalya'da İstanâz bâğı ve Mısır'da Feyyûm bâğı ve Şâm'da Mencik bâğı ve Darende'de Darende bâğı ve Malâ­tıy­ye'de Aspuzan bâğı; cümle bunlar meşhûr ı âfâk olup manzûrumuz olduğu üzre evsâfları tahrîr olunmuşdur. Ammâ bu Diyârbekir sâhil i Şattu'l-Arab'da olan Reyhân bâğı ve müşebbek bostânı Rûm u Arab u Acem'de nazîri yokdur. Kaçan kim evvel-bahâr faslında Şattu'l-Arab'un tuğyânı mahalli ubûr edüp mâ’ ı zülâli ber-karâr cereyân etmeğe başladıkda Diyârbekir ahâlîsinin bây [u] gedâsı cümle ehl [ü] ıyâlleriyle sâhil i Şatt'a rıhlet edüp kenâr ı bahrde âbâ vü ecdâdlarından irsile intikâl etmiş hudûdlarında hayme vü hargâhlariyle meks edüp bostânlarına kavun ve karpuz ve gûnâ-gûn seb­zevât ve şükûfe eküp kâr ederler. Ammâ bunda bir gûne reyhân ekerler kim herkesün hudûdu kenâ­rın­da eküp bir ayda gûyâ olup mızrak kaddi oldukda ol reyhândan [208a] içerisi görünmek ih­timâli yokdur. Ve Şattu'l-Arab kenârında cümle külbe i ahzânlarının der i dîvârları ve bâbları ve sütûhları cümle reyhândandır. Ve cümle reyhânın yine kök­leri zemînde olup cemî‘i bergleri sebz-gûn olup dur­madadır ve dâ’imâ zemînden tarâvet bulup büyü­mededir. Bir hâne reyhân dîvârından görün­mek ihtimâli yokdur. Tâ bu mertebe sık reyhânlı külbe i reyhânlardır kim şeb [u] rûz içinde sâkin olan merd [ü] zenânun dimâğları reyhân ve sâ’ir gül [ü] gülistân [ve] ergavânistân [u] sün­bülistânın­dan mu‘attar olur. Ve her bâğun harem bâğları dahi böyle reyhândan külbe i seyrânlardır. Ve her kül­be­de havz u şadırvânlar cümle Şat nehrindendir. Her bâğ u bostânlar mâ-beyninde Şatt'ı tur‘a tur‘a ve fırka fırka edüp müşebbek bostânlara cereyân etdirmişlerdir. Kâmil yedi ay bu Şat kenârında gece gün­düz bir hây [u] hûy ve sâz [u] işret edüp Hüseyn-i Baykara zevkleri ederler. Ve yine cemî‘i ehl i sanâyi‘ bu bostân faslında kâr [u] kisblerine meşgûl olup cemî‘i ma‘kûlât [u] meşrûbât mevcûd­dur. Niçe bin âdem şehre çıkup gûnâ-gûn kâr edüp yine ba‘de'l-asr gürûh-gürûh kenâr ı Şat'da bâğla­rına gelüp zevk u safâya meşgûl olurlar.

Bu bostânlarda olan âbdâr kavun bir diyârda olmaz, illâ diyâr ı Van'da Bohtân kavunu olur. Ammâ bu Diyârbekir kavunu iridir ve gâyet âbdâr [u] hoş-hordur ve gâyet müşk [ü] amber i hâm gibi bir gûne râyiha i tayyibesi var kim bir kerre tenâvül edenün dimâğından bir hefteye dek râyiha ı bıttîh gitmek ihtimâli yokdur; hatta ulemâ-yı Kürdistân ve fuzalâ-yı Sûrânistân: "Hazret i Ebâbekrin es-Siddîk'ün râyihası kavun gibi kokardı", demişler.

Ulemâ-yı Diyârbekir: "Bizim Şat kavunu râyi­hasında ola", demişler. Tâ bu mertebe bir gûne râyihası var kim tenâvül edenün yâhûd teşemmüm edenün dimâğı pür-anber olur. Ve bu Diyârbekir kavunu kırkar ellişer vukiyye geliri de vardır ve cümle sebz-gûndur. Diyâr diyâr erdiği mahalle dek hedâyâ götürürler. Ve niçe kişiler dârçîn ve karanfil ve pirinç ile Hazret i Mu‘âviye te’lîfi zerde ta‘âmı yaparlar kim diyâr ı Rûm'da Atina balından eyle mümessek zerde olmak ihtimâli yokdur, tâ bu mer­tebe mümessek kavun zerdesi olur. Ammâ karpuzu memdûh değildir. Lâkin reyhânı dahi eyle iri ağaçlar olur kim yedi-sekiz ayda çadırlara direk ve kazık yaparlar. Âteşe yaksalar sünbül i Hıtayî gibi kokar. El-hâsıl ahâlî i Diyârbekr'ün bu Şattu'l-Arab kenârında yedi sekiz ay zevk ü safâlarına halk ı ci­hân reşk ederler, zîrâ geceleri Kadîr, rûzları ıyd ı adhâ olup Hüseyin-i Baykara fasılları edüp, "Fânî cihândan sehel kâm aldık" zann ederler.

Her şeb sâhil i Şat kanâdîl ü fânûs u şem‘ i rîh meş‘aleler ile çerâğân olup Şatt üzre niçe bin san‘atlar ile şem‘ i revgân ve şem‘ i aselleri tahtalar üze[re] zeyn edüp bir tarafdan bir tarafa çerâğlar cereyân edüp şeb i muzlimleri gûyâ rûz ı rûşen olup her külbede hânende vü sâzende vü kaşmerân [u] mutrıbân [u] meddâhân ve avvâd u çârtâyî ve şeştârî vü berbûtî ve kânûnî vü çengî ve rebâbî vü mûsikârî ve tanbûrî ü santûrî ve nefîrî vü belebânî ve neyzen ü dehenkzen; hulâsa ı kelâm cemî‘i sâzen­­degân u mizmeregân, cümlesi tâ vakt ı Şâfi‘îye dek fasl ı Baykara edüp ba‘dehû mü’ez­zi­nân ı müselmân asvât ı hazînleriyle temcîd ü temhîdler tilâvet edüp cümle ehl i tarîk u âşıkân ı sâdıkân Fisagores i Tevhîdî tevhîdi ederler, zîrâ ahâlî i Diyârbekir cümle tarîk ı Hâcegândan ve tarîk ı Gülşenî'den olmak ile zevk ü şevk i tevhîd vecdinden dahi hâlî değillerdir. Netice i merâm bu bâğ ı İrem'de gûy-gûy ve güm-güm cân sohbetleri olup devâm ı devlet i pâdişâhîye müdâvemet eder­ler. Hudâ mertebelerin âlî ede. Andan,


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin