Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri



Yüklə 14,45 Mb.
səhifə56/100
tarix17.11.2018
ölçüsü14,45 Mb.
#82905
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   100

5. Esaret Yılları: Kudüs’teki kutsal yerler meselesini bahane eden Rusların, 3 Temmuz 1853 tarihinde, Osmanlı topraklarına saldırmasıyla yeni bir Osmanlı-Rus savaşı başladı. Tarihe Kırım Harbi adıyla geçen bu savaş sırasında Osmanlı Devleti, Rumeli, Anadolu ve Batum cephelerinde Ruslarla savaştı.32

Batum cephesinde, yerli ahalinin de desteğiyle Ruslara karşı açık bir üstünlük sağlandı. Ardahan Kumandanı Ali Rıza Paşa, Posof’ta yerleşmiş olan Ahıskalı muhacir öncülerin de desteğini alarak Ahıska üzerine yürüdü. 5 Kasım 1853 tarihinde Türk kuvvetleri, Rusları püskürttü. Türk askeri, Vale’de ahali tarafından sevinçle karşılandı. Ne yazık ki, bu cephedeki savaş, başlangıçtaki gibi devam etmedi. 19 Kasım’da, Azgur Boğazı’nı tutmaya çalışan kuvvetlerimiz bozuldu. Ahıska’ya doğru ilerleyen Rus kuvvetleri, 26 Kasım’da Suhlis köyü yakınında Ardahan tümenini de bozdu. Ahıska Bozgunu diye anılan bu mağlûbiyetten sonra askerlerimiz dağınık hâlde Ardahan’a çekildi.

Sonu hüsranla biten ve kısa süren bu Ahıska sevincinden sonra Ruslar, “Türklerin gelişine sevinip yardımda bulundunuz!” diye katliâmlar yaptı, ahalinin mallarını yağmaladılar. Ruslar, aynı sebeple, böyle bir vahşeti 1915 yılında Ardahan’da da gerçekleştireceklerdi.33

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos/Yeşilköy Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Batum, savaş tazminatı yerine Ruslara bırakılınca, Ahıska da, bizden uzaklarda kalmış oldu.

Ahıska ve çevresinin Çarlık Rusyası işgalinde geçen doksan yıllık hayatı, zulümlerle doludur. Halkın bir kısmı Türkiye’ye göç etmiş, Ağrı, Muş, Çorum, Hatay ve Bursa yörelerinde yerleşmiştir. Onların yerlerine ise Rus, Gürcü, Ermeni ve Yahudiler iskân edilmiştir. Orada kalanlar, Rus mezâlimi altında yaşamaya devam etmişler, her yönden geri bırakılmış hatta askere bile alınmamışlardır.

Rus işgal yıllarında halkın eğitim ihtiyaçlarına önem verilmiyordu. Köy mollalarının, sadece yüzünden Kur’an okumayı öğretmesine müsaade ediliyordu. Asgari dinî bilgiler seviyesinde eğitim yapılıyordu. Böylece, kitap, gazete gibi iletişim araçlarından habersiz kalan halk, dünyada olup bitenleri, Sibirya’ya sürgüne gidip gelenlerden öğreniyordu.

Çar hükûmeti, Müslüman halkı askere almıyor, onun yerine 40 manat para alıyordu. Silâh kullanmasını ve askerlik mesleğini bilmeyen insanlar, sonraki yıllarda vuku bulan savaşlarda, bunun acısını çok çekmiştir. Çar idaresi, halktan az vergi alır, askere götürmez ve iyi davranır görünürdü. Diğer yandan dinî ve etnik farklılıkları daima canlı tutarak, çağdaş gelişmelerden uzak tuttuğu bölge halkını birbirine düşman etmiştir. Günümüze kadar sürüp giden Türk-Ermeni, Gürcü ve diğer kavimlerin devamlı sürtüşmeleri, Rusların iki yüz yıldan beri yürüttükleri faaliyetin neticesidir.

Ruslar, 1915 yılında, Türk ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle, Ardahan ve çevresindeki halkı büyük bir katliâma tâbi tuttular. Ahıskalı ünlü gazeteci Ömer Faik’in çabasıyla harekete geçen Bakû Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, bölgeye bir hey’et gönderdi. Bu hey’ete Dr. Hüsrev Sultanoğlu başkanlık ediyordu. O, Ardahan’dan Bakû’ye gönderdiği yazıda: “Müslüman memleketinde insan oğlu görünmüyor. Yalnız birkaç köyden beş altı yüz kadın ve çocuk yığıldı. Bunların içinde altı adam vardı ki, onlar da elden ayaktan düşmüş ihtiyarlardı.”34

Bölgede 1914-1918 yıllarında cereyan eden Ermeni Taşnaksutyon hareketini anlatan kitabın yazarı A. Lalayan, “Taşnak kuvvetleri tarafından ele geçirilen Türk köyleri, bütün canlı insanlardan temizleniyor ve harabeye çevriliyordu.” demektedir. Ardahan ve Kars civarında yaşanan olayların gayriinsanî bir karakter taşıdığı ve bu hareketin bir Haçlı yürüyüşüne çevrildiği ifade edilmektedir.35

15 Kasım 1917 tarihinde, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın iştirakiyle Tiflis’te Maverayi Kafkas/Seym Hükûmeti kuruldu. Bu hükûmetin bakanlarının çoğu, Gürcü ve Ermenilerden meydana geliyordu.

Birinci Dünya Savaşı, Ahıska Türklerinin ana vatana kavuşma umutlarını güçlendirmiştir. Bu ümitler halk şairlerini de coşturmuş, bu savaşın kurtuluş olması dileğiyle destanlar yazmışlardır.

Rusya’daki 1917 Komünist ihtilâlinin getirdiği “oto determinasyon” hakkından yararlanan Ahıska Türkleri, 1918 Nisanı’nda Türkiye’ye katılma kararı aldılar ve bu kararı resmî bir müracaatla Osmanlı Devleti’ne ilettiler. Bu müracaat, 4 Haziran 1918’de yapılan Batum Antlaşması’nda Gürcistan Cumhuriyeti tarafından kabul edildi. Böylece Türkiye, daha önce kaybedilen topraklarına kavuşarak 1828’deki sınırına ulaştı.

Halit Paşa kumandasındaki Türk askeri Ahıska’ya girdi. Halk teşkilâtlandı ve Ömer Faik Bey başkanlığında geçici idare teşkil edildi.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’yle ordumuz 1914 sınırına çekilince bölge, Ermeni ve Gürcülerin işgaline uğradı. Ahıska ve Posof köylerinde katliamlar yapıldı.

Ahıska ve çevresi, Kars’ta kurulan Millî Şura Hükûmeti’ne katıldı. Bölge halkı, bir yandan da, mahallî önder -Kıpçak Atabekleri neslinden- Osman Server Atabek’in önderliğinde, işgalci Gürcü kuvvetleriyle mücadeleye başladı. General Kvinitatze komutasındaki nizamî Gürcü ordusu, Azgur Boğazı doğusuna (asıl Gürcistan’a) sürüldü.

Kars’tan hareketle Batum üzerinden İstanbul’a gitmekte olan Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir, 6 Kasım 1918’de Ahıska’ya geldi. Hatıralarında, Gürcülerin düşmanlığından endişe eden halkın yeis ve teessür içinde olduğunu anlatarak onları tesellî ettiğinden bahseder. Karabekir, Ahıska’yı ve Ahıskalıları şöyle anlatır: “Eşraftan bir Türkün hanesinde kaldık. Bütün bu havali eşrafı tahsil görmüş, evleri, kendileri medenî bir hâlde.”36

Kars’taki Şura hükûmetinin İngilizler tarafından yıkılmasıyla Ermeniler ve Gürcüler de işgale giriştiler.

Ne yazık ki 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması, Batum’la birlikte Ahıska’yı da yeniden ana yurttan ayırdı.

Bugün, Gürcistan siyasî yapısı içinde muhtar bir cumhuriyet olarak yer alan Acara’nın tarihi, Ruslara ve Gürcülere karşı verilen şanlı mücadelelerle doludur. Hiçbir zaman askerî güçle buraları ele geçiremeyen Ruslar, 1878 yılında yapılan Berlin Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nden savaş tazminatı yerine, buraları koparmıştır. 1918’de tekrar ana vatana kavuşan, Misak-ı Millî sınırları içinde alan ve ilk TBMM’ye beş mebus gönderen Batum-Acara, 1921 tarihinde yapılan Moskova Antlaşması’yla tekrar sınırlarımızın dışında kalmıştır. Buradaki asimilasyonun tarihi hayli eskiye gider.

Batum-Acara bölgesine en azından muhtariyet verilirken, Ahıska ve çevresine böyle bir imtiyaz dahi verilmeyerek Sovyet Gürcistanı’na terk edilmiştir.37

Devam eden mücadelede Bolşevik kuvvetler galip geldi ve 25 Şubat 1921’de Gürcistan da Sovyetler Birliği’ne katıldı.

6. Zor Yıllar ve Sürgün: Çarlık Rusyası dönemindeki baskı ve zulümler Sovyet Gürcistanı döneminde de devam etti. Onlar hem Rus, hem de Gürcü mezâlimi ile karşı karşıya kaldılar. Türk ve Müslüman olarak yaşamanın bedeli ağırlaşmaya başladı. Bu baskı, Stalin zamanında en yüksek noktaya çıktı. Ahıska Türklerinin önde gelen aydınları, çeşitli düzme suçlarla tutuklanıp ya öldürüldüler, ya da sürüldüler.

Masum insanlar için düzme suçlar icat ediliyordu: Türkçülük, Kemalistlik ve Türkiye taraftarlığı hatta Troçkistlik!

Bu yıllar aynı zamanda Gürcü şovenizminin azgınlaştığı bir zamandı. Birçok Türkün soyadı değiştirildi: Paşaoğlu, Paşaladze; Alioğlu, Alidze; Dadaşoğlu, Dadaşidze; Zeyneloğlu, Zenişvili…

1938 Sovyet Anayasası’nın kabulünden sonra Ahıskalıların bir kısmını Azerbaycan milleti (!) diye yazdılar. Aynı yıl Ahıska ve çevresine sınır koruması adı altında on binlerce asker yerleştirildi. Bu, yakında çıkabilecek Türk-Sovyet savaşının hazırlıklarıymış!

II. Dünya Savaşı yıllarına kadar askere alınmayan Ahıska Türkleri, savaş başlayınca askere alınmaya başlandı. 40.000 civarında insan, Almanlarla savaşmak üzere silâh altına alınarak cepheye gönderildi. Geride kalan kadınlar ve yaşlılar da, Ahıska-Borcom demiryolu inşaatında çalıştırıldılar. Bu hat 1944 Ekimi’nde tamamlandı. Ahıskalılar, kendilerini vatana hasret bırakacak trenlerin yolunu, kendi elleriyle yapmışlardı!

15 Kasım 1944 tarihi, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de kara sayfasıdır. Zira bu tarih, bir kış gecesi 200’den fazla köy ve kasabada yaşayan binlerce insan, birkaç saat içinde ocağından sökülerek yük ve hayvan vagonlarında, Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürülmüşlerdir. Sürgün edilenlerin birçoğu yollarda öldü. Sağ kalanlar da, ata vatanından ebedî ayrılığa mahkûm edildiler.

Yıllarca dünya kamuoyundan gizlenen sürgünün belgeleri bugün artık sır değil. 31 Temmuz 1944 tarihli “Devlet Savunma Komitesi”nin gizli kaydıyla kaleme alınan kararının altında Gürcü diktatörü Stalin’in imzası bulunmaktadır.

Bu karar: “Ahıska, Adigen, Aspinza, Ahılkelek ve Bogdanovka rayonlarıyla Acaristan Özerk SSC’den Türk, Kürt, Hemşin olmak üzere toplam 86.000 kişiden mey

dana gelen 16.700 hanelik nüfustan, 40.000’i Kazakistan SSC’ye, 30.000’i Özbekistan SSC’ye ve 16.000’i de Kırgızistan’a tahliye edilsin.” emriyle başlıyordu. Tahliyenin, SSCB Halk İç İşleri Komiseri Beriya tarafından 1944 yılı Kasım ayında gerçekleştirmesi isteniyordu.

Ahıska Türklerinin malı mülkü de buralara getirilerek iskân edilecek Gürcü ve Ermenilere peşkeş çekiliyordu. Bu hususta şu emirler veriliyordu: “Bölgeye iskân edilen çiftçilere sınır bölgesi için uygun görülmüş miktarlarda arsalar dağıtmak; buradan tahliye edilmiş nüfustan kalan kamu ve hususî bahçe ve bağları yedi yıl vadeli kredi şeklinde yeni gelenlere devretmek; bu bölgeye iskân edilen nüfusu 1945 yılında her türlü vergilerden muaf tutmak; iskân edilenlere Gürcistan Hükûmeti imkân ve fonları çerçevesinde ev hayvanları vermek; boşaltılan bölgeye yeni iskân edilecekleri parasız nakletmek. Taşınma masrafları Gürcistan Hükûmeti’ne özel olarak ayrılmış paralarla karşılanacaktır.”38

Bu karar gereğince, 14 Kasım’ı 15’ine bağlayan gece, Türk köyleri askerler tarafından kuşatıldı. Kapılar dövüldü. Birkaç saat içinde, küfür, tüfek ve dipçiklerle köy meydanlarına toplanan halk, kamyonlarla demiryolu boylarına getirilerek hayvan vagonlarına dolduruldu. İnsanlar, haftalar sürecek bir ölüm yolculuğuna çıkarıldılar. Gittikleri yerlerde yıllar sürecek zorbalıklara ve acılara maruz kaldılar.

Sürgünü gerçekleştiren L. Beriya, 28 Kasım 1944 tarihli yazıyla, icraatını Stalin’e rapor ediyordu: “Türklerin, Kürtlerin ve Hemşenlilerin Gürcistan SSC sınır bölgesinden tahliye işlemleri tamamlanmıştır. Türkiye’nin sınıra yakın kısmındaki nüfusla akrabalık bağları bulunan söz konusu halkın önemli bir çoğunluğu kaçakçılık yapmakta olup muhaceret eğilimi gösteriyor ve Türkiye istihbarat makamları için casus angaje etme ve çete grupları oluşturma kaynağı teşkil ediyordu. Tahliye işlemlerine hazırlık tedbirleri bu yılın 20 Eylül gününden 15 Kasım gününe kadar alınmıştır. Nitekim tahliyeye tâbi tutulan kişilerin sınırı geçmesini önlemek için Türkiye ile devlet sınırımızın korunma ve gözetimi azami şekilde takviye edilerek kuvvetlendirilmiştir. Adigen, Aspinza, Ahıska, Ahılkelek ve Bogdanovka rayonlarında tahliye işlemleri 15-18 Kasım; Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde ise 25-26 Kasım günlerinde gerçekleştirilmiştir. Toplam 91.095 kişi tahliye edilmiştir. Tahliye edilenleri taşıyan katarlar hareket hâlinde olup Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’daki yeni iskân yerlerine doğru yol almaktadırlar. Tahliye işlemleri düzenli ve olaysız bir şekilde tamamlanmıştır. Adı geçen sınır rayonlarına Gürcistan’ın toprak sıkıntısı çekilen bölgelerinden 7.000 köylü hanesi iskân edilecektir.”39

1944 sürgününün tahminî rakamları şöyledir:

Ahıska: 64 köy, 30.000; Adigön: 72 köy, 40.000; Aspinza: 59 köy, 35.000; Ahılkelek: 11 köy, 5.000; Bogdanovka: 2 köy, 5.000 olmak üzere 208 köyle birlikte toplam 115.000 kişi sürgüne gönderilmiştir.40

Beriya’nın sürgün raporunda tahliye edilen nüfus için verilen 91.000 rakamı doğru değildir. Ciddî kaynaklar, 1926 tarihli resmî rakamı 137.921 olarak vermektedir.41 Sürgüne gönderilen insan sayısı, bu rakamın üzerinde olmalıdır. Sürgün sırasında cephede bulunan 40.000 kişiyi de bu rakama eklemek gerekir. Böylece sürgün insan sayısı, bir Alman dergisinin verdiği gibi 180.000 kişi olmalıdır.42

Ahıska Türklerinin sürgünü yıllarca gizli tutuldu. Batılı gözlemciler, ilk bilgi kaynağının MWD kaçağı Binbaşı Burlizky olduğunu; onun Balkarlar hariç bütün sürgünlerde aktif görev aldığını yazıyorlar. Yirmi beş yıla yakın bir zaman boyunca saklanan bu sürgün, haritacıları da yanıltmış olmalı ki, savaş sonrası haritalarında bile buralar, hâlâ Türklerle meskûn bölgeler olarak gösteriliyordu!43

Stalin bu sürgünü, Kars ve Ardahan’ı Gürcistan’a ilhak etmek için bir hazırlık mahiyetinde gerçekleştirmiştir. Batılı gözlemciler de bu kanaattedir: “Onların sürgün sebebi, Sovyetlerin, Türkiye üzerine yapmayı düşündüğü bir saldırıda, stratejik önemi olan bu bölgeyi Türk unsurundan temizleme maksadıydı.”44 Nitekim Sovyet yönetimi, sürgünden hemen sonra bu talebini açığa vurmuş, iki Gürcü profesörüne sözde ilmî yazılar yayımlatmıştır. Stalin’in de bir Gürcü olduğu hesaba katılırsa sürgünün esas sebebinin bu olduğu söylenebilir.

Burada dikkati çeken bir diğer nokta da, bu bölgeden “Türk, Kürt ve Hemşinli” adı verilen bütün ahalinin sürülmesidir. Bu unsurlar, Türkiye taraftarı olduğundan, Stalin bunlara güvenmiyordu. Onları tehlike olarak görüyor, bu bölgeyi kendine göre güvenli hâle getirmek istiyordu.

Stalin, Ahıska Türklerini Orta Asya’ya sürerken onların Orta Asya Müslüman Türk boyları arasında eriyip gideceklerini, böylece tarihî kahramanlıkları, Rus askerî arşivlerini dolduran halkın tarihe karışıp gideceğini hesaplamıştı. Hâlbuki onlar dil, din, kültür ve geleneklerini bırakmadı, nerede yaşarsa yaşasın asimile olmadılar.45

Ahıska Türklerinin sürgününde, Ermeni faktörünü de unutmamalıyız. Zira, Türk-Rus savaşlarında Türke ihanet ettikten sonra, artık bu topraklarda kalamayacaklarını düşünen Ermeniler, Rus ordularının arkasına takılarak Anadolu’yu terk etmiş, Ruslar tarafından bu bölgelere iskân edilmişlerdi.46 Günümüzde de bu bölgede önemli bir varlığa sahip olan Ermeni unsuru, önce özerklik, sonra da Ermenistan’a ilhak düşüncesiyle faaliyet yapmaktadır.

Ahıska Türklüğü, çok büyük acılar yaşadı. Sürgün yerlerinde, NKVD’nin sıkı kontrol rejimi altında yaşa

maya başladılar. Bu ağır şartlarda, açlıktan ve soğuktan, 50.000 kişi öldü.47

Cephelerden çok uzaklarda olan Ahıska, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, bu savaştan en kötü hisseyi aldı. Rus-Alman savaşına yaklaşık 40.000 asker gönderen Ahıska’da ziraî işlerde çalışacak erkek kalmamıştı.48 Sovyetler Birliği uğruna savaşan Ahıska Türklerinin 25.000 kadarı savaşta öldü.49

Savaştan dönen gaziler ve madalyalı kahramanlar, köylerine döndüklerinde ailelerini bulamadılar. Boş evlerde, kimsesiz sokaklarda akrabalarını aradılar! Onların sürgüne gönderildiklerini öğrenince, Orta Asya yollarına düştüler. Bu çile de yıllarca sürdü. Birçoğu aradıkları yakınlarına hiç kavuşamadılar.

Bu trajik olayın kahramanlarından biri Hatem Kurbanoğlu’dur. Onun yaşadığı uzun macerayı özetleyelim: “1916’da Aspinza’nın Van köyünde doğdu. Pedagoji Enstitüsü’nü bitirip öğretmen oldu. Nişanlandı. Düğüne bir hafta kala 1939’un karakışında askere çağrıldı. Savaşın en çetin safhalarına katıldı, yaralandı. Birçok madalya aldı. Savaş bittikten bir yıl sonra 1946’da terhis edildi. Son iki yıl boyunca evinden haber alamamıştı. Sürgünden haberi yoktu. Tiflis’e geldiğinde, “Bölgede karışıklık var!” denilerek Ahıska’ya bırakılmadı. Sürgün haberini aldı. Orta Asya’da aylarca ailesini aradı. Nihayet buldu ve bollukta nasip olmayan düğün, sürgünde, darlıkta yapıldı. Yeniden Rus dili tahsili yaptı. Öğretmen oldu. Çocuklarının, “Baba madem bu madalyaları kazanacak başarılar gösterdin, niçin sizi sürdüler?” sorularına cevap veremedi. 1987’de emekliye ayrıldı. Kazakistan’da Çimkent’te yaşayan Kurbanoğlu ailesi, ölmeden önce vatana dönmek istiyor.”50

1956 yılına kadar hiçbir Ahıskalı oturduğu köyü terk edemez, akrabasını görmek için komşu köye bile gidemezdi!

KP’nin XX. Kongresi’nden sonra Stalin’in sürgün ettiği Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk gibi Kafkasya halkları, ana yurtlarına dönme izni aldılar. Kırım Türkleri ile Ahıska Türklerine dönüş izni çıkmadığı gibi eski vatanlarını ziyaret etmeleri de yasaklandı.

31 Ekim 1956’da Yüksek Sovyet, gizli polis teşkilâtının kontrolünde devam eden sıkı rejim şartlarını kaldırdı. Fakat yurda dönüş izni vermedi. Ellerinden alınan malları da iade edilmedi.

Ahıska Türklerinin temsilcileri, 1957’de Moskova’ya gelerek vatana dönmek için ilk müracaatlarını yaptılar. Kendilerine, “Siz Azerîsiniz! O hâlde Azerbaycan’a dönebilirsiniz…” diye cevap verildi.51 1958’de, bazı aileler bunu kabul ederek, kendi vatanlarına yakın gördükleri Azerbaycan’a geldiler. Buradan Ahıska’ya geçmek kolay olur diye düşünüyorlardı.52

1964 Şubatı’nda Taşkent’te yapılan Halk Kongresi’ne diğer sürgün bölgelerinden de gelen 600 civarında delege katıldı. Burada “Millî Hakların Müdafaası İçin Türk Birliği” kuruldu. Başkanlığına da Enver Odabaşev seçildi. 1968 Nisanı’nda Taşkent yakınlarındaki Yengiyol’da yapılan gösteri yüzünden yüzlerce kişi tutuklandı.

Ahıska Türklerinin sürgünü konusunda -açıkça olmasa da- yapılan ilk açıklama, SSCB Yüksek Prezidyumu’nun 30 Mayıs 1968 tarihli kararnamesidir. Böylece Stalin’in cinayetlerinden biri daha su yüzüne çıkmış oluyordu. Bu garip belgede, devletin kusurundan bahsedilmemekte, Sovyetlerin böyle bir meselesi yokmuş gibi bir üslûp kullanılmaktadır!

1968 Kasımı’nda Sovyet KP Merkez Komitesi Sözcüsü B. P. Lakovlev, kendisine gelen Türk temsilci heyetine, vatanları olan Ahıska yöresine dönüşlerine müsaade edileceğini vaad etti. Bu vaade sevinerek Ahıska’ya hareket eden yüzlerce Türk ailesi, mahallî yöneticilerin engellemeleriyle karşılaştılar. Çalışma belgeleri verilmedi, askerlik problemi çıkarıldı ve taşınmak için vasıta verilmedi. Azerbaycan’dan gelenler de Gürcistan hududunda durduruldular. Eşyalarını bırakarak girenler de Gürcü idareciler tarafından sınır dışı edildiler.

Ahıska Türkleri vatana dönüş hareketinin lideri Enver Odabaşev, arkadaşları Muhlis Niyazov, İslâm Kerimov, T. İlyasov’la birlikte Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği’ne müracaat ettiler.

2 Mayıs 1970’te “Biz Türküz!” diye başlayan bir beyannameyi açıkladılar. Bu beyannamede şu görüşlere yer veriliyordu: SSCB yetkili adli makamları ve Bakanlar Kurulu bir tahkikat yapmalı ve biz Türkleri sürgüne gönderenleri cezalandırmalıdır. Yüksek Sovyet Prezidyumu, Türklerin kendi yurtlarına iskân ve milletlerin mevcut determinant haklarını vererek, başkenti Ahıska olmak üzere bir Türk Muhtar Cumhuriyeti veya Özerk Vilâyeti kurulmasını kabul etmelidir. Sürgünden dolayı uğranılan zarar ziyan tazmin edilmelidir. Eğer bu talepler yerine getirilmeyecekse Türkiye’ye göç etmemize müsaade edilmelidir.53

Bu tebliğin yayımlanması çok önemlidir. Zira o güne kadar Batı âlemine ulaşan en aydınlatıcı belge budur. Ayrıca millî kimliklerini en açık şekilde dile getirmeleri de mühimdir. Şu var ki, Sovyet makamları bu tebliğe cevap vermemiştir.

Yine 1970 yılı içinde vatana dönme teşebbüsleri, Gürcistan yetkililerince şiddetle engellenmiştir. O zamanın İçişleri Bakanı olan Eduard Şevardnadze yönetimi, Ahıska’ya dönmek üzere Tiflis’e gelen binlerce Ahıska Türkünü cop, basınçlı su vs. ile geri çevirmiştir.

1972 yılında hareketin yeni önderi Reşit Seyfatov, Sovyet KP Sekreteri Brejnev, BM Genel Sekreteri Wald

heim ve Türkiye Başbakanı Ferit Melen’e müracaat etti. Bu müracaatlardan da yazık ki, sonuç alınamadı.



7. Fergana Olayları ve Yeni Bir Sürgün: 1989 Nisanı’nda Özbekistan’ın Kuvazay kasabasında başlayan bir pazar kavgası, günden güne büyüyerek Ahıska Türklerinin yeni bir felâketine sebep oldu. Özbeklerle Ahıska Türkleri arasında cereyan eden kardeş kavgasında maalesef kan döküldü. Yüzlerce ölü ve yaralıdan sonra Ahıska Türkleri, yeniden vatana dönme yahut yeni vatan arama yoluna koyuldular.

Ahıska Türkleri, ana yurtları olan eski Türk topraklarını, kurbanlar vererek terk etmek zorunda kaldılar. Kendi dil, din, soy ve kan kardeşlerinden ayrılıp Rus askerlerinin himayesine sığındılar. Savaş uçaklarıyla Rusya’nın iç kesimlerine, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a taşındılar. 45 yıl öncesinin dehşetini yeniden yaşadılar. Üçüncü, hatta dördüncü defa vatan değiştirmek, yurt edinmek, yuva kurmak zorunda kaldılar.54

Fergana olayları dünya basınında geniş yankılar yapmıştır. Alman Der Spiegel dergisinde “Her yer yanıyor!” başlığı kullanılmıştır.55

Ferganskaya Pravda gazetesi 23 Mayıs’ta çıkan olaylara “Bir grup sokak serserisi”nin sebep olduğunu yazıyordu. 56

Moskova’da çıkan Glasnost dergisi, olaylara geniş yer ayırmış ve 24 Mayıs’ta Özbek gençlerin Ahıska Türklerinin oturduğu mahallelere saldırarak “24 saat içinde Özbekistan’ı terk etmeleri, aksi hâlde sonuçlara katlanmak zorunda kalacakları” tehdidinde bulunduklarını yazmış. Bu vahşete sebep olarak da, Ahıskalıların kendilerinden daha iyi şartlarda yaşamalarını göstermişler…

Sovyet Albayı Studenikin diyor ki, “Hükûmet, mahallî makamlar insanları kurtarmak için hiçbir şey yapmamıştır. Bu hadiselerin çıkacağı önceden belliydi. Çatışmaların çarşıda çilek yüzünden meydana geldiğini söylemek saçmadır ve bir devlet adamının bunu dile getirmesi rezalettir”.57

Fergana’da meydana gelen olaylarda yüzlerce, binlerce ev, hatta köyler yakılıp yıkıldı. İş yerleri ve otomobiller zarar gördü. En korkuncu, canlar telef oldu, masum çocuklar vahşice öldürüldü hatta ırza tecavüz edildi.58

8. Bugün: Bugün yarım milyon civarındaki Ahıska Türkü, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Ukrayna, Sibirya ve Kuzey Kafkas ülkelerinde darmadağınık bir hâlde hayat mücadelesi vermektedirler.

1990’lardan itibaren Sovyetler Birliği çözüldü. Bugün, bağımsız bir devlet olan Gürcistan, sudan sebeplerle Ahıska Türklerinin vatana dönüşüne müsaade etmemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti tarafından çıkarılan Ahıska Türklerinin Kabul ve İskânına Dair Kanun gereğince bir grup insan getirilerek Iğdır’a yerleştirilmiştir. Bu küçük teveccüh, ıstırap çeken Ahıska Türklüğünün tarihî yarasını sarmağa yetmeyecektir. Kendi imkânlarıyla Türkiye’ye gelip, şurada burada perişan vaziyette hayat mücadelesi veren birçok göçmen aile vardır. Bunların, ikamet, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik problemleri günden güne artmaktadır. Vatandaşlık işlemleri çok yavaş yürümektedir.

Türk ve dünya kamuoyu, bu toplumu artık görmelidir. Ahıska kapılarının açılması için gereken diplomatik çabalar ısrarla sürdürülmelidir. Öncelikle Türk devlet adamları, Ahıska bölgesinin tarihî ve jeopolitik durumunu öğrenmelidirler. Sonra da, Ahıska Türklerini ziyaret için dahi ülkeye bırakmayan Gürcistan’la ciddî görüşmeler yapılmalıdırlar. Devlet erkânımızın bu mesele hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması meselenin çözümünü geciktiriyor.

Ukrayna hükûmeti, Kırım Türklerinin dönüşüne engel olmamaktadır. Gürcistan hükûmeti de aynı insânî davranışı gösterebilmelidir.

9. Ahıska Meselesi ve Gürcistan: Ahıska Türkleri, Gürcü asıllı Sovyet diktatörü Stalin tarafından sürülmüştür. Sürgünün sebepleri üzerinde dururken Stalin’in Gürcülüğünün de hesaba katılması gerekir. Zira Gürcistan, bugün olduğu gibi, eskiden de Türkiye’nin kuzeydoğu topraklarında hak iddia etmekteydi. Stalin’i böyle bir karara yönelten amillerden biri de bu olmalıdır. Nitekim sürgünden hemen sonra Gürcü profesörleri bir beyanname yayımlayarak Kars, Ardahan, Artvin, Rize, Tortum ve Bayburt’u istemişlerdir.59

Stalin’den sonra gelen Sovyet yöneticileri, Stalin mağduru halkları vatanına iade ederken, Gürcistan, Ahıska sürgünlerini kabul etmemekte ısrar etmiştir. O zamanlar komünist idareciler nasıl hareket ediyorlardıysa, bugünkü Gürcistan yönetimi ve aydınları da aynı, hatta daha seviyesiz iddia ve gerekçelerle bu mazlum insanlara vatan kapılarını kapalı tutmaktadır.

Avrupa Konseyi tarafından Gürcistan’a, Ahıska Türkleri konusunun halledilmesi için belirli bir süre tanınmıştır. Gürcistan ise, onların Türk olmadığı, Mesh halkından olduğu, bu Meshlerin de aslında Gürcü etnik gruplarından biri olduğu iddiasıyla, Ahıska Türklerini vatana kabul etmek için Gürcü adı almalarını şart koşmaktadır. Bilim ve akıl dışı iddialarla ülke yönetimine yön veren N. Lomouri, M. Beridze, Ş. Lomsadze, N. Şengelia, G. Mamulia, E. Batiaşvili gibi şovenist aydınlar, bu düzme tezleri bıkıp usanmadan her vesileyle tekrar etmektedirler.60

Gürcüler bu faaliyetine birkaç cahili de âlet etmişlerdir. Tiflis Hısna Derneği altında toplanan birkaç meczup, Gürcülerin ortaya attığı bilim dışı tezleri Ahıska halkına ve dünya kamuoyuna kabul ettirme çabası içindedir. Hısnacılar, “Vatan hasretine son” yaygarasıyla, derneğe aidat adı altında paralar toplayarak zavallı halkı soydular.61 Ahıska’ya dönebilmek için bu derneğe üye olmanın şart olduğu yalanını uydurdular. Bu derneğin elebaşılarından Gözelaşvili soyadını alan Valeli Halil Ömeroğlu ile Barataşvili adını kullanan Udeli Klara, düzme tezlerde Gürcülerle birlikte çalışmaktadırlar. Bu durum, asil ve mazlum Ahıska Türklerini kandırmaya yetmemekte, onları sadece üzmektedir.

Gürcü tezinin özeti şudur: XII. yüzyılda Gürcistan’a gelen yüz binlerce Kıpçak Türkü, Hıristiyanlaşmış, Gürcüleşmiş ve Kartvel/Gürcü toplumu içinde eriyip gitmiştir. Bölgede Türk varlığından söz edilemez. Türk denilen insanlar, Osmanlı fethiyle asimile edilmiş Gürcü unsurlarıdır. Dolayısıyla Ahıska Türkleri de Gürcü kökenlidir. Bunlar sürgünden önce Gürcüce konuşuyorlardı, sürgünde ana dillerini unuttular! Onlar, Gürcistan’a Türk olarak giremezler! Gürcü kimliğini kabul etmelidirler!

Yazımızın tarih kısmında yer verdiğimiz bilgiler ışığında bu iddiaların ciddîye alınır tarafının olmadığı açıkça görülür. Büyük kitleler hâlinde bölgede yaşayan Türk unsurunun, bugün bile ülkede azınlık durumunda olan Gürcülerin içinde eridiğini iddia etmek, tarih kaynaklarını görmemek anlamına gelir. Şu var ki yukarıda isimlerini verdiğimiz Gürcü yazarları, hiçbir belge, bilgi ve kaynağa itibar etmeden, meseleye sadece Gürcücülük açısından bakmaktadırlar.

Gürcü aydınlarının ve devlet adamlarının gözden ırak tutmamaları gereken hususlar şunlardır: Ahıska Türkleri, sürgünden önce de Türkçe konuşuyordu, bugün de… Gürcü Türkologu S. Cikia da onların dili için, “Anadolu Türkçesinin Ahıska ağzı” ifadesini kullanmıştır. Osmanlı’nın bu bölgede asimile faaliyeti olsaydı, bugünkü Gürcü unsuru da asimile olmalıydı! Artık bu anlamsız tartışmayı bir kenara bırakmalıyız. Yüz binlerce insan kendini nasıl tarif ediyorsa, öyle anlamalı ve saygı gösterilmelidir.

Diğer taraftan sosyal, siyasî ve ekonomik meseleleri bulunan Gürcistan, bunlara yenilerini eklememelidir. Ahıska Türkleri, Gürcistan’dan bir şey istemiyor; şimdi boş ve harap durumdaki ata ocağına dönmek için izin istiyorlar.

Ahıska ve Ahılkelek’te kümelenen Ermeni unsuru, dün olduğu gibi, bugün de Gürcistan’ın baş belâsıdır. Ermeniler Gürcü parası kullanmamakta, Ermenistan’la ilişkilerini geliştirmektedirler. Bu topluluk, başkaları tarafından kolayca provoke edilebilmektedir. Bugün Ermenilerin Cavak Hareketi, bölgeyi Ermenistan’a bağlama çabası içindedir. Bölgedeki Rus-Ermeni ittifakının Gürcistan’a faydası değil, zararı olacaktır. Türkiye-Gürcistan dostluğu, Ahıska Türklerinin dönüşüyle daha da pekişeceğine kimsenin şüphesi olmamalıdır.

C. Bilim ve Kültür

Ahıska, Osmanlı zamanında bir eyalet merkezi olduğu gibi aynı zamanda bilim ve kültür merkeziydi. Ahıska medreseleri şöhretliydi. Buralardan birçok din âlimi ve hoca yetişmişti. Bunlardan bilinen birkaçı şunlardır: Abdullah Efendi, M. Arif Efendi, M. Fahri Efendi, M. Fazlı Efendi, Ali Tevfik Efendi, Ali Rıza Efendi, Beyzade Mustafa Efendi, Ali Haydar Efendi, İsmail Nebil Efendi, Mehmed Nuri Efendi, M. Şakir Efendi…62

Ahıska bölgesinden kültür alanında yetişen önemli şahsiyetlerden ilk akla gelen Ömer Faik Numanzade’dir. Ömer Faik, İstanbul’da tahsil görmüş, Azerbaycan’da öğretmenlik yapmıştır. O, ünlü Molla Nasreddin dergisinin iki önemli isminden birisiydi. Ömer Faik, Stalin zamanında, 1937’de vahşî bir şekilde öldürülmüştür.

Bibinoğlu Ahmet Cevdet Bey, Rus kırgın ve zulümlerinde Kafkasya, Ahıska ve Ardahan havalisi Müslümanlarının yaralarını sarmaya çalışan Bakû İslâm Cemiyeti Hayriyesi’nin üyesi olarak hayırlı faaliyetlerde bulunmuş; Millî Azerbaycan Cumhuriyeti’nde de (1918-1920) bakan olarak görev yapmıştır. Azerbaycanda ilk üniversitenin açılmasında önemli rol oynamıştır. Stalin devrinde, 1935 yılında, önce sürgüne gönderilmiş sonra da idam edilmiştir.

Kıpçak Atabekleri sülâlesinden olan Osman Server Atabek (1886-1962), Petersburg, Freiburg ve Breslav Üniversitelerinde okumuş, maden, ziraat, kadastro mühendisi ve hukukçuydu. Türk-Gürcü muharebelerinin unutulmaz kahramanı olup İstiklâl Madalyası sahibiydi. I. TBMM’de Ardahan milletvekiliydi.

Bunlardan başka Azerbaycan millî eğitiminde rol oynayan Ahıskalı Efendizade ailesinden yetişen birçok doktor, pedagog ve gazeteci vardır.

Ahıska Türkleri, Türk kültürünü canlı olarak yaşatmaktadır. Onların, ev, mutfak, giyim, aile, düğün, bayram, yas, sünnet gibi maddî ve manevî kültür varlıkları, Ardahan, Artvin, Ardanuç, Şavşat, Oltu ve Tortum bölgeleriyle aynı özellikleri taşımaktadır.

Kuzeydoğu Anadolu’daki âşıklık sanat ve geleneği, aynı derecede Ahıska’da da gelişmiştir. Bunlardan eserleri günümüze kadar gelen âşıklar şunlardır: Ahılkelekli Hasta Hasan, Koblıyanlı Çerkezoğlu, Ahıskalı Çirkinî, Ahıskalı Gülalî Hoca, Ahılkelekli

Taşdemir, Ahıskalı Emrah, Ahıskalı Korhan, Ahıskalı Pî Medhî, Hırtızlı Sevdayî, Nihanî, Ahıskalı Şehrî, Azgurlu İsmail ve Koblıyanlı Sefilî.

Bu âşıklardan Sefilî (1870-1937), güçlü bir halk şairidir. Stalin döneminde bilinmeyen bir yere götürülerek öldürülmüştür. Sefilî, Köroğlu Destanları ustası olup bildiği boylar 1929’da Bakû’de derlenmiştir.63

1 M. Brosset, Histoire de la Géorgie-1 Partie, S. -Pétersbourg 1849, s. 33-34. (Tafsilât için bkz.: Yunus Zeyrek, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Ankara 2001, s. 9-12).

2 İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 157-158.

3 A. Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 410.

4 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, s. 113.

5 Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Şairi Nizamî, s. 189.

6 Togan, Giriş; Akdes Nimet Kurat, Türk Kavimleri ve Devletleri; Kırzıoğlu, Kıpçaklar.

7 Yunus Zeyrek, Posof’un Çizgileri (Baskıya hazır kitap).

8 Brosset, M., Histoire de la Georgie, s. 33.

9 Brosset, a.g.e., s. 33.

10 Marr N. et Briere, M., La Langue Georgienne, s. 615.

11 N. Berdzenişvili-S. Canaşia, Gürcistan Tarihi (Çev. H. Hayrioğlu), s. 142 vd.

12 N. Berdzenişvili-S. Canaşia, a.g.e., s. 180;. Kırzıoğlu, Kıpçaklar, s. 148 vd.

13 S. Cikia, Defter-i Mufassal-i Vilâyet-i Gürcistan.

14 M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kıpçaklar, s. X.

15 Kurat, Prof. Dr. Akdes Nimet, Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 83-84.

16 Yunus Zeyrek, Artvin Üzerine Yayınlar ve Bir Cevap, Ahıska dergisi, S. 3.

17 Y. Zeyrek, Tarih-i Osman Paşa.

18 Y. Zeyrek, Tarih-i Osman Paşa.

19 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 3, s. 59;. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 3, s. 23, 64.

20 Joseph-Purgstall Hammer, Geschichte Des Osmanischen Reiches, B. 4, s. 67.

21 Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi, s. 386.

22 Otar Miminoşvili, Gürcistanda Etnografik Yolculuk, Çev. H. Özkan, s. 97.

23 Tafsilât ve cevaplar için bkz. Yunus Zeyrek, Acaristan ve Acarlar.

24 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 4, 249.

25 Robert Conquest, Stalins Völker Mord (The Nation Killers), s. 42.

26 John F. Baddeley, Rusların Kafkasyayı İstilâsı ve Şeyh Şamil, (Çev. S. Özden), s. 197.

27 W. E. D Allen, Kafkas Harekâtı-1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, s. 24;. Kırzıoğlu, Kars Tarihi, İstanbul, 1953, s. 549.

28 Baddeley, a.g.e., s. 202-203.

29 Baddeley, a.g.e., s. 204.

30 Baddeley, a.g.e., s. 210.

31 Baddeley, a.g.e., s. 221-222.

32 Kırzıoğlu, 1855 Kars Zaferi, s. 33.

33 Kırzıoğlu, 1855 Kars Zaferi, s. 63-70.

34 Şamil Gurbanov, Ömer Faik Nemanzade, s. 104-105.

35 Gurbanov, a.g.e., s. 105.

36 Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s. 5-6.

37 Tafsilat için bkz. Yunus Zeyrek, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Ankara 2001.

38 Yunus Zeyrek, a.g.e., s. 53-56.

39 Zeyrek, a.g.e., s. 57-58.

40 Asif Hacılı, Geribem Bu Vetende-Ahıska Türklerinin Etnik Medeniyeti, s. 25.

41 Ann Sheehy, The Crimean Tatars, Volga Germans and Meskhetians, Minority Rights Group, Report No. 6, 1973.

42 Der Spiegel, Nr. 24, 12.06.1989.

43 R. Conquest, a.g.e., s. 51, 109.

44 Elizabeth Fuller, Georgian Moslems Deported by Stalins Permitted to Return, RL Program Sup.

45 East European Newsletter, Vol 3, No. 12, 14 June 1989.

46 Baddeley, a.g.e., s. 222; Allen, a.g.e., s. 43.

47 Sheehy, a.g.m., Annette Bohr, Violence Erupts Between Uzbeks and Meskhetians, RL PRD; The Economist, June 17 1989.

48 Şamil Gurbanov, Mesheti Türkleri, Diderginler, s. 198 (Trud gazetesi, 8 Eylül 1988’den).

49 Gurbanov, aynı yazı (İzvestiya, 9 Mayıs 1989’dan).

50 A. Piriyev-S. Piriyeva, Ata Yurdum Ahıska, s. 37-39.

51 Sheehy, a.g.m.

52 Fuller, a.g.m.

53 Sheehy, a.g.m.

54 V. Muhtaroğlu, Türk Yurdu, Aralık 1993.

55 Der Spiegel, Nr. 24, 12 Haziran 1989.

56 A. Bohr, Özbeklerle Mesketlerin Çatışması, RL PRD.

57 Gurbanov, a.g.m. (Sovetskaya Rossiya’dan).

58 Mob Power, The Economist, June 17 1989.

59 Tafsilat için bkz. Y. Zeyrek, a.g.e., s. 161-169.

60 Y. Zeyrek, Gürcistan İnsanlığın Neresinde, Ahıska dergisi, S. 3.

61 Tahircan Kukulov, Ahıska Türklerinin Tarihine Bir Nazar, s. 89.

62 Ahmet Niyazov, Ahıskalı Din Âlimleri, Ahıska dergisi, S. 3.

63 Elimizdeki el yazması defterlerde birçok âşıkla bunların şiirleri bulunmaktadır. “Ahıska Âşıkları” konulu çalışmamız devam etmektedir.

A. Piriyev-S. Piriyeva, Ata Yurdum Ahıska, Bakı 2001.

Ahmet Niyazov, Ahıskalı Din Âlimleri, Ahıska dergisi, S. 3.

Ahmet Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981.

Akdes Nimet Kurat, Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972.

Akdes Nimat Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990.

Ann Sheehy, The Crimean Tatars, Volga Germans and Meskhetians, Minority Rights Group, Report No. 6, 1973.

Annette Bohr, Özbeklerle Mesketlerin Çatışması, RL PRD, München 6 Haziran 1989.

Annette Bohr, Violence Erupts Between Uzbeks and Meskhetians, RL PRD.

Asif Hacılı, Geribem Bu Vetende-Ahıska Türklerinin Etnik Medeniyeti, Bakı 1992.


Yüklə 14,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   100




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin