Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə8/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   55

Ama aşağısmdaki holden telaşlı ayak sesleri geliyordu. Jessica elini kapıdan çekti, döndü ve Mapes'in en alt basamağa yaklaştığını gördü.

"Büyük salonda, genç efendi Paul'ü almak için Dük ta-

rafından gönderildiklerini söyleyen adamlar var," dedi Mapes. "Dukalık mührünü taşıyorlar ve muhafızlar onları tanıdı." Kapıya bir göz atıp tekrar Jessica'ya baktı.

İhtiyatlı biri şu Mapes, diye düşündü Jessica. Bu iyi bir

işaret.

"Paul, holde bu uçtan sayarsan beşinci odada, küçük yatak odasında," dedi Jessica. "Eğer uyandırmakta güçlük çekersen yan odadaki Dr. Yueh'ye seslen. Uyandırmak için iğne yapması gerekebilir."

Mapes, oval kapıya tekrar delici bir bakış fırlattı ve Jessica kadının ifadesinde bir tiksinme sezdiğini sandı. Jessica, kapıyı ve kapının ne gizlediğini soramadan, Mapes arkasını dönüp holde koşturarak uzaklaştı.

Haıvat burayı onayladı, diye düşündü Jessica. İçerde çok korkunç bir şey olamaz.

Kapıyı itti. Kapı, tam karşıda başka bir oval kapının bulunduğu küçük bir odanın içine doğru açıldı. Diğer kapının çark şeklinde bir kolu vardı.



Bir hava kilidi! diye düşündü. Yere bir göz attı, küçük odanın zeminine düşmüş bir kapı takozu gördü. Takoz, Ha-vvat'ın kişisel damgasını taşıyordu. Kapı, araya bir takoz konularak aralık bırakılmış, diye düşündü. Büyük olasılıkla, birisi, dış kapının aya kilidiyle kapanacağını fark etmeden kazayla çarparak takozu düşürmüş.

Eşiğin üstünden atlayarak küçük odaya girdi. Bir evde niçin hava kilidi olsun? diye sordu kendi kendine. Ve aniden, özel iklimlerde izole edilmiş egzotik yaratıkları düşündü. Özel iklim!

Gezegen dışı bitkiler arasında en kuru ortamda yetişenlerin bile sulanmasının gerektiği Arrakis'te, bu bir anlam taşıyordu.

Arkasındaki kapı kapanmaya başladı. Jessica kapıyı yakaladı ve Havvat'ın bırakmış olduğu çubuğu kullanarak açık kalmasını sağladı. Tekrar kilidi çark şeklinde olan iç kapıya döndüğünde, kolun üstündeki metale kazınmış, silik bir yazı





101


100




n" ' t

gördü. Galakça sözcükleri tanıyarak okudu: """ '"

"Ey, İnsan! İşte Tanrının Yaratımının güzel bir parçası; o halde, onun önünde dur ve O Yüce Dostunun kusursuzluğunu sevmeyi öğren."

Jessica bütün ağırlığıyla çarka yüklendi. Çark sola doğru döndü ve iç kapı açıldı. Hafif bir esinti yanaklarını okşadı, saçlarını kımıldattı. Havada bir değişiklik, daha zengin bir tat hissetti. Kapıyı ardına kadar açtı ve sarı güneş ışığının boylu boyunca yayıldığı yoğun yeşilliğe doğru baktı.



Sarı bir güneş mi? diye sordu kendi kendine. Sonra anladı: Filtre cam!

Eşiğin üzerinden atladı ve kapı arkasından kapandı.

"Bir nemli-gezegen serası," diye fısıldadı.

Her yerde saksıya dikilmiş bitkiler ve budanarak kısaltılmış ağaçlar vardı. Bir mimoza, çiçek açmış bir ayva ağacı, bir sondagi gördü, yeşil çiçekli plenisanta, yeşil-beyaz çizgili akarso...güller...



Gül bile var!

Dev pembe bir çiçeğin kokusunu içine çekmek için eğildikten sonra odaya göz gezdirmek üzere doğruldu.

Ritmik bir gürültü duyularını sarıyordu.

Balta girmemiş bir ormandaki gibi üst üste duran yaprakları birbirinden ayırdı, odanın merkezine doğru baktı. Küçük oluklu kenarları olan, alçak bir fıskiye gördü. Ritmik gürültü, ortası delik bir silindir oluşturup yayılan suyun, metal çanağa gümbürtüyle düşmesinden kaynaklanıyordu.

Jessica, kendini hızlı duyu-arındırma sistemine soktu ve odayı sistemli bir şekilde çepeçevre incelemeye başladı. Yaklaşık on metre kare kadar görünüyordu. Holün sonunda, yukarıda yer aldığı; ve yapısında ince farklılıklar olduğu için, odanın, asıl binanın tamamlanmasından uzun süre sonra bu kanadın çatısının üzerine eklenmiş olduğunu tahmin etti.

Odanın güney ucunda, filtre camın geniş görüş alanının önünde durdu, etrafa bakındı. Odanın her yeri egzotik, nemli iklim bitkileriyle tıkabasa doluydu. Yeşilliğin içinde bir şey

hışırdadı. Jessica bir an gerildi; sonra, boru ve hortum kollu, basit bir 'saat ayarlı servok' gözüne çarptı. Kollardan biri yukarı kalktı, yanaklarını ıslatan bir nem serpintisi gönderdi ve geri çekildi. Kolun neyi suladığına baktı: bir eğrelti ağacı.

Bu odanın her yerinde su vardı, yaşamın en değerli sıvısının su olduğu bir gezegende. Su öylesine açıkça israf ediliyordu ki, bu onu çok şaşırtarak ruhsal bir dinginliğe sürükledi.

Filtrenin sararttığı güneşe şöyle bir baktı. Kalkan Duvarı olarak bilinen uçsuz bucaksız kaya yükseltisinin bir kısmını oluşturan sarp kayalığın üzerindeki girintili çıkıntılı ufukta, alçalmış bir şekilde asılı duruyordu.

Filtre cam, diye düşündü. Beyaz bir güneşi daha yumuşak ve daha tanıdık bir şeye dönüştürmek. Böyle bir 'yeri kim yaptırmış olabilirdi? Leto mu? Beni böyle bir hediyeyle şaşırtmak onun işi olabilirdi ama bunu için zaman yoktu. Ve daha ciddi sorunlarla meşguldü.

Arrakis'teki birçok evin, içerdeki nemi korumak ve yeniden kullanılır hale getirmek için hava kilitli kapı ve pencerelerle izole edildiğini belirten raporu hatırladı. Leto, bu evde böyle önlemlerin göz ardı edilmesinin; kapı ve pencerelerin yalnızca her yerde var olan toza karşı izole edilmiş olmasının, güç ve servetin kasıtlı bir ifadesi olduğunu söylemişti.

Ama bu oda, dış kapılarda su contası olmamasından çok daha belirgin bir ifadeyi somutlaştırıyordu. Bu zevk odasında, Arrakis'te yaşayan bin kişiye, belki de daha fazlasına yetecek kadar su kullanıldığını tahmin etti.

Jessica odaya bakmayı sürdürerek pencere boyunca yürüdü. Bu hareketi, fıskiyenin yanında duran masa yüksekliğinde metalik bir yüzeyi görmesine yol açtı ve orada üzerine asılı palmiye yaprağı tarafından kısmen gizlenmiş beyaz bir bloknot ve bir kalem gözüne çarptı. Masaya geçti, Havvat'ın orada bıraktığı izleri fark etti ve bloknota yazılmış mesajı inceledi:

"LEYDİ JESSİCA'YA... Umarım burası bana olduğu kadar size de zevk verir.



103


102




~ Lütfen bu odayı aynı hocalardan öğrendiğimiz bir der-'• sin ifadesi olarak kabul edin: arzulanan bir şeye * yakınlık kişiyi aşırı düşkünlüğe sürükler. Bu yolda tehlike yatar.

En iyi dileklerimle,


:! LEYDİ MARGOT FENRING"

M

Leto'nun, burada kalan eski İmparator vekilinden Kont Fenring diye bahsettiğini hatırlayan Jessica başını salladı. Ama notun gizli mesajı acil ilgi gerektiriyordu, yazanın başka bir Bene Gesserit olduğunu ona bildirecek şekilde yazılmıştı. Bu arada acı bir düşünce Jessica'yı etkiledi: Kont Leydi'siyle evlenmişti



Bu düşünce kafasını kurcalarken, gizli mesajı aramak için eğildi. Orada olmalıydı. Görünen not, bir Okul Emri'ne bağlı olmayan her Bene Gesserit'in, koşullar gerektirdiğinde başka bir Bene Gesserit'e vermesi istenen şifre cümleyi içeriyordu: "Bu yolda tehlike yatar."

Jessica notun arkasına dokundu, şifreli kabartılar olup olmadığını anlamak için parmaklarını yüzeye sürttü. Hiçbir şey yoktu. Araştıran parmakları bloknotun kenarına dokundu. Hiçbir şey yoktu. Bir aciliyet hissiyle, bloknotu bulmuş olduğu yere koydu.



Acaba bloknotun duruşundaki bir şey mi? diye düşündü.

Ama Hawat odayı gözden geçirmişti, şüphesiz bloknotu oynatmıştı. Bloknotun üstündeki yaprağa baktı. Yaprak! Parmağını yaprağın alt yüzeyine, kenarına ve sapına dokundurdu. Oradaydı! Parmakları gizlenmiş şifreli noktaları inceledi ve bir seferde okudu:

"Oğlun ve Dük şu anda bir tehlike altındalar. Oğlunun ilgisini çekecek bir yatak odası hazırlandı. H odayı bulunabilecek ölüm tuzaklanyla doldurdu ama bir tanesini keşfedile-meyecek şekilde bıraktı." Jessica, hemen Paul'ün yanına koşma isteğini bastırdı, mesajın tamamını öğrenmeliydi. Parmakları noktaların üstünde hızlandı: "Tehlikenin türünü tam olarak

bilmiyorum ama bir yatakla ilgili bir şeyler olmalı. Dük'e karşı olan tehdit, güvenilir bir arkadaşının ya da subayının karşı tarafa geçmesiyle ilişkili. H, seni bir dalkavuğa hediye olarak vermeyi planlıyor. Bildiğim kadarıyla bu sera güvenli. Daha fazla bir şey anlatamadığım için bağışla. Kont'um, H'nin tarafında olmadığı için kaynaklarım sınırlı. Aceleyle, MF."

Jessica yaprağı kenara itti ve Paul'ün yanına koşmak için hızla döndü. Aynı anda hava kilitli kapı gürültüyle açıldı. Paul, sağ elinde bir şey tutarak içeriye atladı, kapıyı arkasından çarparak kapattı. Annesini gördü, ona ulaşmak için yaprakları itti, fıskiyeye gözü takıldı, elini ve sıkıca kavradığı nesneyi akan suyun altına tuttu.

"Paul!" Oğlunun omzundan tutup gözlerini eline dikti. "Bu

ne?"

Paul, kayıtsız bir sesle konuştu ama annesi bu sesin arka


sındaki zorlanmayı fark etti: "Güdümlü avcı. Odamda
yakaladım ve burnunu ezdim; ama emin olmak istedim. Su onu
devre dışı bırakır." .ir, \»-

"Suya batır!" diye emretti Jessica.

Annesinin dediğini yaptı.

Jessica hemen, "Elini çek. O şeyi suyun içinde bırak," dedi.

Paul elini çekti, gözlerini fıskiyenin içindeki hareketsiz metale dikerek elindeki suyu silkeledi. Jessica bitkilerden birinin sapını kopardı ve öldürücü kamayı dürttü.

Ölüydü.


Sapı suyun içine bıraktı ve Paul'e baktı. Oğlunun gözleri, Jessica'nın tanıdığı araştırıcı bir yoğunlukla, yani B.G. Yön-temi'yle odayı inceliyordu.

"Burası her şeyi gizliyor olabilir," dedi Paul.

"Güvenli olduğuna inanmak için nedenim var."

"Benim odamın da güvenli olduğu sanılıyordu. Hawat demişti ki..."

"Bu bir güdümlü avcıydı," diye hatırlattı Jessica. "Bu da evin içindeki biri tarafından kumanda ediliyor demektir. Güdümlü kumanda ışınlarının menzili sınırlıdır. Bu nesne Ha-



105


104




vvat'ın denetlemesinden sonra buraya gizlice sokulmuş olabilir."

Ama yaprağın mesajını düşündü: ' ...bir arkadaşının ya da subayının karşı tarafa geçmesi." Hawat değil kuşkusuz. Yo, kuşkusuz Hawat değil.

"Hawat'ın adamları şu anda evi arıyorlar," dedi Paul. "Güdümlü az kalsın beni uyandırmaya gelen yaşlı kadını avlıyordu."

Merdivenlerdeki karşılaşmayı hatırlayan Jessica "Shadout Mapes," dedi. "Babandan bir çağrı getiren..."

"Bu bekleyebilir," dedi Paul. "Neden bu odanın güvenli olduğunu düşünüyorsun?"

Annesi notu gösterdi ve açıkladı. ,,ljn ,;,./ >j ,, ;-Paul biraz rahatladı.

Ama Jessica'nın gerginliği içten içe sürüyordu. Bir güdümlü avcı! Bağışlayan Tanrıça! İsterik bir titreme nöbetini önlemesi için bütün eğitimini kullanması gerekti.

Paul, kayıtsız bir şekilde konuştu: "Bu kesinlikle Harkon-nenler. Onları yok etmeliyiz."

Hava kilitli kapı tıklatıldı...Bu, Havvat'ın birliğinin şifreli vuruşuydu.

"Girin," diye seslendi Paul.

Kapı ardına kadar açıldı ve odaya şapkasında Havvat'ın nişanı olan, Atreides üniforması giymiş uzun boylu bir adam girdi. "Sonunda sizi buldum, efendim," dedi. "Burada olduğunuzu kahya söyledi." Odaya şöyle bir göz gezdirdi. "Mahzende bir taş yığını bulduk ve içinde bir adam yakaladık. Yanında bir güdümlü paneli vardı."

"Sorgulamada ben de bulunmak istiyorum," dedi Jessica. "Üzgünüm Leydim. Onu yakalarken fazla hırpalamışız. Öldü."

"Kimliğini belirleyecek hiçbir şey yok mu?" diye sordu Jessica.

"Henüz hiçbir şey bulamadık Leydim." "Bir Arrakis yerlisi miydi?" diye sordu Paul.

Jessica, sorudaki kurnazlığı fark ederek başıyla onayladı.

"Yerliye benziyordu," dedi adam. "Görünüşe göre bu taş yığınının içine bırakılalı bi aydan fazla olmuş ve orada bizim gelişimizi beklemiş. Dün biz denetlediğimizde, mahzene girdiği yerdeki taşa ve harca dokunulmamıştı. Şerefim üzerine bahse girerim."

"Kimse senin dürüstlüğünü sorgulamıyor," dedi Jessica.

"Ben sorguluyorum Leydim. Aşağıda sonik sondalar kullanmalıydık."

"Sanırım şimdi yaptığınız da bu," dedi Paul.

"Evet efendim."

"Babama geç kalacağımızı ilet."

"Derhal efendim." Gözucuyla Jessica'ya baktı. "Bu tür şartlar altında, genç efendinin güvenli bir yerde korunması Havvat'ın emri." Gözleriyle tekrar odayı taradı. "Burası güvenli

mi?"

"Güvenli olduğuna inanmak için nedenim var," dedi Jessica. "Hawat da denetledi, ben de."



"O zaman, evi bir kez daha gözden geçirene kadar dışarıda nöbet tutacağım Leydim." Eğildi, elini şapkasına götürerek Paul'ü selamladı, dönüp dışarı çıktı ve kapıyı arkasından kapadı.

Paul aniden oluşan sessizliği bozdu: "Onlardan sonra evi kendimiz gözden geçirsek daha iyi olmaz mı? Senin gözlerin başkalarının kaçıracağı şeyleri görebilir."

"Bu kanat incelememiş olduğum tek yerdi," dedi Jessica. "En sona bıraktım; çünkü..."

"Çünkü Havvat kişisel olarak ilgilenmişti," dedi Paul.

Jessica, oğlunun yüzüne hızla, soru dolu bir bakış fırlattı.

"Havvat'a güvenmiyor musun?" diye sordu.

"Hayır güveniyorum ama yaşlanıyor...çok fazla çalıştı. Yükünü biraz hafifletebiliriz."

"Bu yalnızca onu utandırır ve verimini azaltır," dedi Jessica. "O, bu olayı duyduktan sonra, yolunu şaşırmış bir sinek bile bu kanada giremeyecektir. Bundan dolayı utanç..."





106


107




"Kendi önlemlerimizi kendimiz almalıyız," dedi Paul.

"Hawat, üç kuşaktır Atreideslere onurla hizmet ediyor," dedi Jessica. "Ona göstereceğimiz her tür saygı ve güveni hakediyor...hem de fazlasıyla."

"Babamın canı senin yaptığın bir şeye sıkıldığı zaman, Hawat küfredermiş gibi 'Bene Gesserit!' diyor."

"Peki babanın canı ben ne yapınca sıkılıyor?"

"Onunla tartışınca."

"Sen baban değilsin Paul."

Ve Paul şöyle düşündü: Onu endişelendirecek ama Mapes denen kadının aramızdaki şu hainle ilgili söylediklerinden bahsetmeliyim.

"Ne saklıyorsun?" diye sordu Jessica. "Sen böyle yapmazdın, Paul."

Paul omuz silkti, Mapes'le arasında geçen konuşmayı aktardı.

Ve Jessica yaprağın mesajını düşündü. Aniden karar vererek Paul'e yaprağı gösterdi ve mesajını anlattı.

"Babam bunu bir an önce öğrenmeli," dedi Paul. "Mesajı şifreleyip röntgenini çekeceğim ve ona yollayacağım."

"Hayır," dedi annesi. "Babanla yalnız kalıncaya kadar bekleyeceksin. Olabildiğince az kişi bunu öğrenmeli."

"Hiç kimseye güvenmememiz gerektiğini mi söylüyorsun?"

"Başka bir olasılık var," dedi Jessica. "Bu mesajın bize ulaşması sağlanmış olabilir. Bunu bize ileten insanlar doğru olduğuna inanıyor olabilirler; ama tek amaç bu mesajın bize ulaşması da olabilir."

Paul'ün yüzündeki kararlı ve sıkıntılı ifade değişmedi. "Saflarımıza güvensizlik ve şüphe tohumları atmak, bizi bu yolla zayıflatmak için," dedi Paul.

"Olayın bu yönünü babana yalnızken söylemeli ve onu uyarmalısın," dedi Jessica.

"Anladım."

Filtre camın yüksek görüş alanına döndü, Arrakis güneşi-

nin sarp kayalıklar üzerinde sararmış bir top gibi battığı güneybatı yönüne baktı.

Paul onunla birlikte dönerek şöyle dedi: "Ben de Havvat olduğunu düşünmüyorum. Yueh olması mümkün mü?"

"O babanın subayı ya da arkadaşı değil," dedi Jessica. "Ve seni temin ederim Harkonnenlerden en az bizim kadar nefret ediyor."

Paul dikkatini sarp kayalıklara yönelterek düşündü: Ve Gurney de olamaz...ya da Duncan. Astsubaylardan biri olabilir mi? İmkansız. Onlar kuşaklardır bize sadık olan ailelerden geliyor ve hepsinin bunun için geçerli nedenleri var

Jessica yorgun olduğunu hissederek alnını ovuşturdu. Burada ne çok tehlike var! Filtrenin sararttığı manzaraya inceleyerek baktı. Dukalık topraklarının ötesinde, çevresinde bir sürü ürkmüş örümceğe benzeyen uzun bacaklı nöbetçi kuleleriyle birlikte sıra sıra bahar silolarının yer aldığı yüksek çitli bir depolama alanı yayılıyordu. Kalkan Duvarı'nın sarp kayalıklarına kadar ulaşan, siloların yer aldığı en az yirmi depolama alanı görebiliyordu; silolar havza boyunca oraya buraya dağılmıştı.

Filtreden geçen güneş yavaşça ufkun altına gömüldü. Yıldızlar belirdi. Gördüğü parlak bir yıldız ufka o kadar yakındı ki, belirgin ve kusursuz bir ritmle yanıp sönüyordu...ışığın titreşmesi: plink, plink, plink, plink, plink...

Loş odada annesinin yanında duran Paul kıpırdandı.

Ancak Jessica, o tek parlak yıldıza konsantre olmuştu, yıldızın fazla alçak olduğunu fark etti, ışık Kalkan Duvarı kayalıklarından geliyor olmalıydı.



Birisi işaret veriyor!

Mesajı okumaya çalıştı ama öğrenmiş olduğu hiçbir şifreye uymuyordu.

Sarp kayalıkların altındaki düzlüğün üstüne yakın diğer ışıklar belirmişti: mavi karanlığın önünde aralıklı olarak dizilmiş küçük sarı ışıklar. Ve onlardan ötede, sol tarafta bir ışık giderek parlaklaştı, kayalığın arkasında hızla yanıp sönmeye



108


109




başladı: yanıp yanıp sönme, parıldama, plink!

Ve gitti. ' '"

Kayalıktaki sahte yıldız birdenbire sönmüştü.

İşaretler...Jessica'nın içine bir şeyler doğmasına yol açtı.



Havzanın obur tarafına işaret vermek için neden ışık kullanılıyor? diye sordu kendi kendine. Neden iletişim ağım kullanamıyorlar?

Yanıt açıktı: iletişim ağının Dük Leto'nun ajanları tarafından dinlendiği kesindi. Işık sinyalleri, mesajların yalnızca düşmanları, yani Harkonnen ajanları arasında gidip geldiği anlamına gelebilirdi.

Arkalarındaki kapı tıklatıldı ve Havvat'ın adamının sesi duyuldu: "Tehlike geçti, efendim...Leydim. Genç efendiyi babasına götürme zamanı."

.

Duk Leto 'nün, gözlerini Arrakis 'in tehlikelerine kapadığı, pervasızca tuzağın içine yürüdüğü söylenir O kadar uzun zaman aşırı tehlike altında yaşadıktan sonra, tehlikenin yoğunluğundaki bir değişikliği yanlış değerlendirmiş olduğunu düşünmek daha uygun olmaz mı? Ya da evladının daha iyi bir hayata kavuşabilmesi için kendini bile bile feda etmiş olabilir mi? Butun kanıtlar, Dük'ün kolay kolay aldatılamayacak bir adam olduğunu göstermektedir.

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib: Aile Tefsirleri"nden

Dük Leto Atreides, Arrakeen'in dışındaki iniş kontrol kulesinin korkuluğuna dayanmıştı. Gecenin basık bir gümüş sik-

keye benzeyen ilk ayı, güney ufkunun epey üstünde asılıydı. Onun altında, Kalkan Duvarı'nın girintili çıkıntılı kayalıkları, bir toz bulutunun arasında şekerleme gibi parlıyordu. Solunda Arrakeen'in ışıkları bulutların içinde parlıyordu; sarı...beyaz ...mavi.

Gezegenin bütün kalabalık yerlerine asılmış, altında imzası olan duyuruları düşündü: "Yüce İmparator Padişahımız beni bu gezegeni zaptetmek ve bütün anlaşmazlıkları sona erdirmekle görevlendirdi."

Bu duyurunun törensel resmiyeti, bir yalnızlık duygusuna kapılmasına yol açtı. Bu, kanunlara uyma saçmalığıyla kimi kandırıyordu? Fremenlen değil kesinlikle Arrakis 'in iç ticaretini kontrol eden Minör Evler'i de değil ve ova Harkonnen hayvanı neredeyse bir adama karşıydı

Oğlumun canına kastettiler1

Bu öfkeyi bastırmak zordu.

Arrakeen'den iniş alanına doğru gelen bir aracın ışıklarını gördü. Bunun, Paul'ü getiren muhafız ve birlik taşıyıcısı olmasını umdu. Gecikmenin Havvat'ın subayının aldığı tedbirlerden kaynaklandığını bilse de bu can sıkıcıydı.

Oğlumun canına kastettiler!

Bu kızgın düşünceleri uzaklaştırmak için başını iki yana salladı, kendi firkateynlerinden beş tanesinin dev nöbetçiler gibi çepeçevre yerleştirildiği alana tekrar göz attı.



Tedbirli bir gecikmeden daha kötüsü...

İyi bir subaydı diye hatırlattı kendi kendine. Yükseleceği belli, her açıdan sadık bir adam.



"Yüce imparator Padişahımız... "

Bu çökmüş garnizon kentinin insanları, Imparator'un "Asil Dük"üne gönderdiği özel notu bir görebilselerdi...peçeli erkek ve kadınlara yönelik küçümseyici imalar: "...zaten en büyük rüyası faufreluches'in düzenli güvenliğinin dışında yaşamak olan barbarlardan başka ne beklenebilir ki?"

Dük o anda kendisinin en büyük rüyasının, tüm sınıf ayrımlarını sona erdirmek ve bu ölümcül düzeni bir daha asla



111


110





t:

düşünmemek olduğunu hissetti. Yukarıya, tozun dışındaki pırıltısız yıldızlara bakarak düşündü: Bu küçük ışıklardan birinin çevresinde Çaladan dönüyor...ama vatanımı bir daha asla görmeyeceğim. Çaladan'a duyduğu özlem, aniden yüreğine saplanan bir acıydı. Bunun kendi içinden gelen bir şey olmadığını, ona Caladan'dan ulaştığını hissetti. Arrakis denen bu kuru, çorak diyara vatanım diyemiyordu ve bundan sonra diyebileceğinden de şüpheliydi.

Duygularımı gizlemeliyim, diye düşündü. Çocuğun iyiliği için. Eğer bir gün bir vatanı olacaksa o bu olmalı Ben, Arrakis'i, ölmeden vardığım bir cehennem olarak görebilirim ama o burada ona ilham verecek şeyi bulmalı Bir şeyler olmalı.

Hemen küçük görüp reddettiği bir kendine acıma dalgası ona çarptı ve nedense kendini Gurney Halleck'in sık sık tekrarladığı bir şiirin iki dizesini hatırlarken buldu;

"Ciğerlerim Zaman'ın havasını tattılar Üflediğim geçmiş: kayan kumlar..."

Evet, Gurney burada bol bol kayan kum bulacak diye düşündü Dük. Ay ışığında buzla kaplanmış gibi görünen şu kayalıkların ötesindeki belli başlı çorak diyarlar çöldü; çevresi boyunca oraya buraya ve belki de içine dağılmış Fremen topluluklarıyla keşfedilmemiş kuru sahra, çıplak kaya, kumullar ve rüzgara kapılmış toz. Atreides soyuna gelecek sağlayabilecek bir şey varsa, işte bunu Fremenler yapabilir.

Harkonnenlerin zehirli planlarını, Fremenlere de bulaştırmayı başarmış olmamaları şartıyla.

Oğlumun canına kastettiler!

Kulakları tırmalayan bir metal gürültüsü, kuleyi titretip kollarının altındaki korkuluğu salladı. Patlama kapaklan, görüntüyü engelleyerek önüne düştü.



Mekik geliyor, diye düşündü. Aşağı inip çalışmak lazım Arkasındaki merdivenlere döndü, aşağıdaki büyük toplantı

odasına yöneldi, inerken sükunetini korumaya ve yaklaşan karşılaşma için yüzünü hazırlamaya çalıştı.



Oğlumun canına kastettiler!

Sarı kubbeli odaya vardığında alandan gelen adamlar çoktan içeri doluşmaya başlamışlardı. Uzay çantalarını omuzlarında taşıyor ve tatilden dönen öğrenciler gibi şamata yapıyorlardı.

"Hey! Tabanlarının altındakini hissediyor musun? işte bu yerçekimi oğlum!" "Burası kaç G çeker ha? Ağır galiba." "Kitaba göre bir G'nin onda do. uzu."

Karşılıklı atışmalar büyük ouayı doldurdu.

"Aşşaa inerken bu deliğe iyice baktın mı? Hani nerde şu ganimetler?" "Harkonnenler toparlayıp götürmüş!" "Bana bi sıcak duş bi de yumuşak yatak!" "Duymadın mı salak? Burda duş muş yok. Kıçını kumla temizliyceksin!" "Hey! Yeter be!

Dük geliyor!"

Dük merdiven girişinden gelip aniden sessizleşen odaya

adımını attı.

Gurney Halleck, bir omzunda çantası, diğer eliyle dokuz telli balisetinin sapını kavramış, kalabalığın başında yürüyordu. Başparmakları büyüktü ve balisetten enfes bir müzik çıkaran küçücük kımıltılarla dolu elleri uzun parmaklıydı.

Dük, Halleck'i izledi, çirkin kaba saba adama hayranlık duydu ve zalim pırıltılarıyla birer cam kıymığı olan gözleri dikkatini çekti. İşte faufreluches'in kurallarına uyarken onun dışında yaşamış bir adam. Ne diyordu Paul ona? "Yiğit Gurney. "


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin