GöNÜlden esiNTİler: terzi baba (5) İSTİŞare dosyasi necdet ardiç İrfan sofrasi necdet ardiç tasavvuf seriSİ (80)



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə7/10
tarix03.08.2018
ölçüsü0,71 Mb.
#66778
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Yıldönümü tebriği,‏

--------------






Terzi Baba. (29/09/2013)

Hayırlı günler Mu… Oğlum. Sağolasın Temennin de şiirin de güzel olmuş sizlere de nice elli yıllar.

108

Cenâb-ı hakk nasib etsin İnşeallah. Se… ve Es… kızlarımıza da teşekkür ederiz sağ olsunlar onlara da herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban.



-------------------


Terzi Baba. (02/10/2013)

Hayırlı akşamlar Me… hanım kızım bildiğiniz gibi şu günler İzmirdeyiz maillere bakmaya pek vakit bulamıyorum bakınca da kısa olanları ancak cevaplıyabiliyorum uzun olanlar biraz gecikiyor.

Sizin mailinizi de açtım dosyayı indirdim içindekileri ancak okuyabildim özetlede olsa cevaplamaya ancak vakit bulabildim.

Yazdıklarınız oldukça güzel ve isabetli sizinde dediğiniz gibi kısa sayılacak bir zaman süresi içinde oldukça iyi yol aldığınızın sizde farkındasınız. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah.

Alfebe sırasında (9) uncu olan "zel" harfi sayı olarak museviyyeti temsil etmektedir, (Tevhid-i Esmâ) dır o yüzden dikkatinizi çekiyor olabilir, tenzih mertebesini ifade eder.

Hasta olan yakınınıza söylediğiniz « Her şey Allah’ın isminin içindedir » sözü şu yönden doğrudur. Çünkü "Allah" ismi "ismi cami" olduğundan yani bütün isimleri bünyesinde bulundurduğundan ve her şey bir ismin zuhuru olarak meydana geldiğinden bu yönüyle, şimdilik « Her şey Allah’ın isminin içindedir »  daha sonraları bu anlayış daha da genişleyecektir. Bakara 2/115/ "Nereye bakarsan Hakk'ın vechi oradadır" hükmüde bunun diğer bir ifadesidir. (19) resim olması da mânidardır çünkü bilindiği gibi (19) "İnsân-ı Kâmil" in rumuzudur. 

Dal-mim-kef- elifi maksur-u- (Dal-delil) (mim-Hakikat-i Muhammed-î) (kef-kün-ol) emri,  elifi maksur-(U) ise ulûhiyyettir, diyebiliriz. İşte bu yüzden Yunus Emre, 

109



Elif okuduk ötürü-ötüre.

pazar ettik götürü. demiştir.

Yani elif harfi maksur-ötüre ile okunursa (U) olurki Ulûhiyyettir. ve Elif Fetha-üstün olarak okunursa (E) olur ki, Allah olur, eğer mazmum-esre ile okunursa (İ) olurki gerçek ilâh-ı temsil eder, diyebiliriz. Çünkü Elif bütün harflerin-harfler sülâlesinin baş buğudur.  

Yapmaya çalıştığınız çevirinin oldukça zor bir iş olduğu bellidir onun için sıkılmayın tabii normal seyri içinde vakit buldukça devam edersiniz zaman sorunumuz yoktur, ayrıca bu çeviri size meseleleri daha iyi anlama yolunda faydalı olacağı ümidindeyim. Aslında bu çeviriye size tavsiye etmem sizin için ve size  bu sahada o yönüylede faydalı olmağa çalışmak içindir. Ve faydalı olacağını da zannediyo-rum çünkü bir metin yazılıyorken kişinin aklında daha çok kalıcı olmaktadır. Cenâb-ı Hakk dünya ahret her türlü işlerinizde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. 

Diğer zuhuratlar da güzel hepsi yolunda, hiç bir şeyin çok fazla üstüne düşmeyin ancak ihmalde etmeyin.  Hayırlı geceler selâmlar hoşça kalın Terzi Baba.

-------------------

Sa… Me… (20/09/2013) “Notlar”

Çok değerli, muhterem Terzi babam,

Cuma gününüz mübarek olsun ! Umarım iyi bir yaz geçirmişsiniz, siz ve eşiniz iyisinizdir.

Izmir'de bulunuyor-muşsunuz,  herkese selâmlarımı iletmek isterim, orada geçirdigim günleri özledim. Dört gözle Beykoz’daki sohbeti-nizi bekliyorum.  

En son sitede konulan dosyalarınızı indirdim, tekrar hepimiz için teşekkür ediyorum, size minettarız. Şimdiden ve tekrar teşekkürlerimi, en derin saygılarımla birlikte sunuyorum.

110

En iyi dileklerimle,  Size ve eşinize, saygı, sevgi ve selâmlar,



Me… Ha….

-------------------

Oz… Şe…. (03/10/2013)

Canım Efendi Babam, Öncelikle göndermiş olduğunuz tanıştırma dosyası için ve sizin varlığınızda gönül kardeş-lerimizle tanış olmaktan dolayı çok teşekkür ederim.

Daha öncede sözünü ettiğim, Nur ve Zulmet hakkında düşündüklerimi yazmaya çalıştım.  Pek çok karalamamın sonucunda özet olarak iki dosya sayfası olarak açığa çıkmasına karşın kendimi kafamın içinde sürekli konuşur halde buldum.

Umre sırasında "Yılın yarısından fazalasını oruçla geçirin" diyerek işaret ettiğniz gibi, Ramazan Bayramından hemen sonra haftanın Pazartesi ve Perşembe günlerinda oruç tutmaya başladım ve Geceleri teheccüd namazı için kalkıyorum ayrıca sizin sohbetleriniz dinliyor ve Füsus'ul Hikem'i okuyorum. Elimden geldiği kadar saf halleri sık tutmaya çalışıyorum. Bunlarıda içimde duyduğum muhabbetten dolayı yapıyorum. Umarım, ölmeden önce ölebilmeyi, varlığınızda dirilmeyi, ahlâkınızla ahlâklanabilmeyi, en azından bu yolda kalabilmeyi ve yürümeyi Allah nasip eder.

Canım Efendi Babam sizin ve Nüket Annemin elleriniz-den hürmetle ve muhabbetle öpüyorum.

Oğlunuz Oz….

-----------------

(3 Ekim 2013)

Canım Efendi Babam,

Sadece Ben, Bana, Beni anlattım.

111

Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğimi sevdim”



Diyebilmek için önce, Ben’i bilmem gerekir, Ben’i bilmek için Ben’i tanımlamam zorunludur ve bu kimliğe işaret eder. Kimlik ise Ben’liğin sonsuz özelliklerinin izafi olarak sınırlandırılarak ve farklandırılarak yapılan tanımlamadır.

Kutsi hadiste işaret edildiği gibi, gizli hazine olan Benlik, Ulûhiyet muhafazasının içindedir. Burda muhafazadan kasıt Kimliktir. En son gelen ilk geleni kapsar. Bu geliş arasında, anlık fark vardır. Kimlik, anlık olarak sonra geldiği için Benlik, Kimliğin içinde mevcuttur. Başka bir deyişle Benlik batındaki gizli hazine, Kimlik zahirdeki muhafazalıktır.

Bundan dolayı “Ben kimim?” diye Benliğin Kimliği sorulur. Bu soru ile Kimlik tanımlanmaya çalışılır. Çünkü Benlik, gizli hazine olduğu için direkt bilinmesi mümkün değildir, başka bir söz ile Benliği, bilmenin yolu, kimliği tanımaktır. Tanımlamak ise sınırlamak ile mümkündür. Kimliğin her bir niteliğinin tanımlanması benliğin o yönden bilinebilmesini getirebilir. Ancak sonsuz nitelik olduğu için Zât-i Benlik hiç bir zaman tam olarak bilinmesi, tahmin edilmesi ve hesaplanması mümkün değildir.

Kimliğin herhangibir niteliğinin tanımlanması için getirilen sınırlama ile kimlik benlikten gayri hale gelir. Bu durum, benliğin hakikatinin ne olduğunun unutulmasına yol açabilir. Başka bir deyişle yapılan sınırlama ile Kimlik tanımlanırken Benlik unutulabilir. Bu yolda ilerleyen Arif kişi “Enel hak” dediği zaman kimlik muhafazasını açttığını zannedebilir. Bu keyfiyet makamında, Arif hangi mertebe den neyi ifade ettiğini her yönü ile bilmelidir.

Aksi taktirde Arif, bulunduğu makamda en gizli şirke düştüğünün farkında olmayabilir. Çünkü Hak, kimliği işaret eder. “Enel hak” Başka bir deyişle “Ben Uluhiyetim” demektir. Arif’in, Ben Uluhiyetim demesi bilinçli ise sorun yoktur ve onu bir bildiği için söylemiştir. Eğer o sırada yaşadığı vecd anında bunu söylemişse gizli şirke düşmüştür. Çünkü Benlik olmadan kimlik olamaz bunun için Arif, esasında “Ben İnsanım”, “Ene-l İnsan” yani “Ene-l

112


Zât-i Benlik” demesi gerekir. Çünkü Zât'ın Benliği İnsan ve Kur'ân, Zât’n Kimliği Ulûhiyet içinde gizli olan hazinedir. Bunu ancak en kemalli bir şekilde bilen Zât’ın Benliği olan Efendimizdir. Bu durum âyet-ii kerîme ile ifade edilmiştir.

Allah ve melekleri Ona Selât ve Selâm ederler” Efendimizin bulunduğu İnsanlık yani İnniyet makamına, Ulûhiyet yani Kimlik makamı salât, selâm ve en mükkemmel bir şekilde hamdeder. Bundan dolayı Efendimizin makamı, Makam-ı Mahmud’tur. Uluhiyet tarafından övülen makam ve burada Uluhiyet (Kimlik), Benliğe insana secde eder. İşte burada “Enel Hak” denemez.

Burda “Lâ ilâh illâ ENTE” denmelidir. Burdaki ENTE, Benlik ve Kimliğin Cem halini ifade etmektedir.

Bu makamda Benlik İnsân, Kimlik Allahtır.

Hazreti Necdettullah = Necdet + tecelli-i Ullah

Hazreti Necdet tecelli-i Ullah = Zât-i Benlik (İnsan) + Zât-i Kimlik (Uluhiyet) = ENTE

İşte ferdi insan da ulûhiyet içinde en son gelen olması itibari ile en toplayıcı vasıflara sahiptir. Bundan dolayı, ferdi insan, Ulûhiyet muhafazasının içine nüfus edebilecek donanımdadır. Bunun için ilk önce ferdi insân-ın ferdi kimliğini algılamasi gerekir. Buda rabbi hasını bilmesidir. Kutsi Hadiste ifade edildiği gibi “Nefsine Arif olan Rabb'ine Arif olur” ilkesinden geçer. Ferdi insanda, gizli benlik Nefs’tir ve kimlik ise Rabbi Hastır.

Örnek Hz. Şems ile Hz. Mevlânâ’ nin yaşadıkları benlik kimlik çalışmasıdır. Birbirlerinde kimliklerinden geçerek benlik çalışmasını gerçekleştirdiler.

Zât’ın hüviyetini oluşturan Sıfatlar ve Esmalar içinde Nur Esması farklılık arz etmektedir. Nur Esmâ’sı belkide Zât’ın hüviyetinden öte başka anlamlarıda içeriyor olabilir. Örneğin Nur Esmâsı zâhiri olarak; körlüğü olanları görür kılan, dalâlette olanları da hidayetiyle irşad eden, bütün

113


amelleri ve âlemleri nuruyla aydınlatan olarak tanımla-nabileceği gibi bâtıni olarak Zât’ın yapı taşı olarak ifade edilebilir.

Nur Esmâsı’nın tanımına baktığımızda; NUR ile eşya (âlem) idrak olunur. Ancak NUR’un kendisi idrak olunmaz. NUR ile eşya idrak olunur dediğimizde, ayn-ı ve gayr-ı’lık ortaya çıkar. Oysa NUR eşyanın yapı taşıdır. NUR’un kendisi ile olan ilişkisinden Ayn-i lik içinde Farklar âlemi ortaya çıkar. Başka bir deyişle Eşya, NUR’un kendisi ile olan ilişkisinden çökelmiş, açığa çıkmış haldir. Zat’ın varlığı âlemin her yerinde aynı olduğuna göre NUR’da âlemin her yerinde Zât’ın ayn-ı’dır. Âlem NUR’dan yapıldığına göre mutlak zulmet olması mümkün değildir. Peki Eşya nasıl farklanmakta ve açığa çıkmaktadır?

Bir eşya kendi oluşum özelliklerine göre NUR içinde, NUR’dan değişik oranlarda NUR’un sıkışması ile farklılaşarak açığa çıkarken NUR içinde NUR’u doğurabilir (yutar, emer) yada NUR’u yayabilir (ışık yayar). NUR’u yayan eşya, yaymayan yanında bu şekilde fark edilir. NUR’u, yayan görünür, NUR’u yutan görünmez işte buna zulmet denir. Âlem deki zulmet; Eşya’nın açığa çıkmamış halidir. Sonuç olarak Mutlak Zulmet, Zat içinde mümkün değildir. Mutlak Zulmet tarif edilemez. Hemen şu soruda akla gelebilir MUTLAK ZULMET ile MUTLAK NUR arasında fark varmıdır? Aydınlık içinde aydınlık fark edilebilir mi?

Bilmek için, tanımlamak.

Tanımlamak için, sınırlamak.

Sınırlamak için fark oluşturmak.

Fark oluşturmak içinde, ışığın karanlıkta yol alması gerekir. Doğrusunu Hazreti “Necdettullah” Necdet + tecelli-i Ullah bilir.

Canım Efendi Babam sizin ve Nüket Annemin ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum.

Biçare Oğlunuz Oz…

114


-------------------

Terzi Baba. (31/10/2013)

Hayırlı günler Mete oğlum. 15 gündür mail adresimi kullanamıyordum, herhalde dışarıdan girmeye çalışmışlar bu yüzden sistem kendini kapatmış herhalde. Tekirdağına dönünce eski şifreleri araştırdım onların yardımı ile açabildik bu yüzden maillerde biraz gecikme oldu. Sağlık olsun.


Bu tür çalışmaları yaklaşık altı senedir altı hikâye ile uyguluyoruz, bu seneki çalışma ise çok bilinen ancak genel bir anlayış ile bakılan hikâyedir. Bir eleştiri değildir. Bu ve benzeri hallere hemen olduğu gibi kabullenmek yerine, inkâr etmeden, ancak ihtiyaten de daha sonra araştırmak ve hangi hallerde hangi şekilde mutlak geçerli olduğunu müşaheli olarak, ifade etmek gerekir. Bizde bireysel tefekkürlerimizi geliştirmemiz için, bu tür çalışmaları kendi bünyemizde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Her gurubun kendi sistemleri içinde çalışmaları vardır. Bunları belirli zamanlarda tatbik ederler. Aslında en güzel ibadet saati gecenin "selâsi âhır" yani gecenin son üçte biridir. Ancak zamanımızdaki iş ve yaşam hızından dolayı pek mümkün olamamaktadır. Ancak kişi emekli olduğu zaman bu tatbikatı daha rahat yapabilir.

Bizde de bu husus önemlidir. Mümkün olduğu sürece bu zamanda yapılır bitmediği zaman günün diğer satlerinde tamamlanır. Ancak gece kalkma imkânı olmayanların kendilerine uygun olan  zaman ve satte yapmalarında mahsur yoktur. Her “zaman”, Hakkın indinde değerlidir. "dehre küfretmeyin dehr Allahtır" hükmü ile gece ve gündüz'ün her anı Hakkındır, ve her anın da da Hakk vardır, o halde her an ve zaman bereketlidir. Kişinin sosyal yaşantısına göre kendine en uygun zaman onun için geçerli olan zamandır.

Ayrıca dünyamızdan yüz kilometre kadar yukarıya çıkınca, ne zaman kalır ne mekân, ne gece kalır ne gündüz. Bunlar aslında izâfi zaman isimlendirilmeleridir. Bu hikâyede ki soru hakkında kendini fazla yorma olabildiği kadar olur

115

sağlık olsun, bu hususta sen daha yeni sayılırsın kendini fazla yorma, sadece, bu hususta  belirlenmiş bir kitabım yoktur, ancak bunlar bütün kitaplarımızın içinde kısım kısım mevcuttur.


 
Diğer vesvese dediğin şeylere gelince, üzerinde durma böyle bir şey hissettiğin zaman aklını başka bir şeye yönelt, başka bir şeyle meşgul olmaya bak üzerinde durma böylece bahsettiğin halden hemen çıkmaya bakarsın. Üzerinde durma, durdukça o hali üzerine çekmiş olursun, hemen “Selâm” ve “Bâsıt” isimlerini bir miktar çekersin. Onumu dedi? bunumu dedim? diye üzerinde durma, ancak bir şeyi söylerken güzel söylemeğe bak, daha sonra da üzerinde durma, eğer yanlış bir şey söylediğini ölçmek istersen, zâten söylenmiş olan kimse sana onu sorar böyle bir şey hatırlatan yoksa o halde yanlış bir şey yok demektir.

Bazı insanların diğerlerine göre daha hassas olduğu başka halleri vardır, ve mudil esması kişinin o halini rahatsız etmek ve verimini azaltmak için devamlı güncel tutmak ister, seninde bu hal üzere diğerlerine göre belki biraz daha hassasiyyetin olabilir o yüzden nefsi emmâre de bu yolu kullanmak ister seni huzursuz etmeye çalışır. Bunlara yol ve imkân vermemeye bakarsın yukarıda da bahsettiğim gibi zaman, zaman böyle gereksiz bir hal geldiğinde hemen bu halden çıkmaya bakarsın olur biter, öyle korkulacak bir hal değildir. 

Zuhuratlarında güzel yolunda daha sonra gene köpek yavrularını görünce uygun olan zamanlarda öldürmeye bakarsın.
 
Riyazatı da çok düşünme yapabildiğin kadar yaparsın, farz olan bir ibadet şekli değildir. Kişinin bedeni üzerinde bir hakimiyyet kurma provalarından biridir. Çerez yiyecekler içinde insan bedenine çok faydalı olan gıdalar vardır, yenmesi iyidir. Oradan topal bir hayvan çıkması, sağlam bir hayvan çıkmasından iyidir. Nefsi emmârenin topal olması zayıflaması demektir iyidir. Diğer zuhurat ise biraz

116


Hatıraların yansıması gibi ancak mağara içinde kaynak makinesinden çıkan ışıkların, zaman zaman içinde sana beden dağında açılan, bazı idrak çakışları olduğu düşünü-lebilir. Yol uzundur bu yolda birçok haller olur yavaş yavaş bunlar idrak edilerek yola devam edilir bizde hep birlikte devam etmeye çalışıyoruz. Cenâb-ı Hakk yardımcımız olsun.
 
Seda ses demek, Sa… da sayılan ses, demektir ki bu ses içinden gelen Hakk sesidir.

Çatışmalar normaldir gerektiğinde sende zuhurattaki kavgalara karış, ve düşmanlarını yok etmeye bak. Ancak bu hal dünyada geçerli olan bir şey değildir.

Büyük Cemse  "Cem" halidir. yani tevhid-i "Cem" maka-mını taşıyan vasıtadır tabî ki onun tavanı yüksek olacaktır. Subaylar ise oranın arifleridir onların ellerine tutunmak tabî ki güven verir.

Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib etsin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban. 

--------------

Me…. Ak… (22/10/2013) “Zuhuratlar”

Efendi Babam hayırlı günler,

Tefekkür sorusu sorduğunuz emailinizi aldığımda, geçen seneki hâlim geldi aklıma. Bir yandan Kâmil Mürşid arıyor, bir yandan zikir ve tefekkür çalışmalarını kendi başıma yapmaya çalışıyordum. İstediğim mürşide bir türlü denk gelemiyordum. Çünkü karşıma çıkan mürşitler, kitaplarda okuduğumuz, eşya ve varlık karşısında hayret etmeyi uğraşılarının temelini yerleştirmiş insanlardan ziyade, zâhiri İslâm’a, (şeriat mertebesi) saplanıp kalmış ve kerâmet göstermekle hakikate ulaşmayı eş koşmuş kişilerdi. Bir yandan bu kişilerin kapısını çalıyor, bir yandan da her seferinde eli boş dönmenin hüznünü yaşıyordum. Zikir yapmak için yanıp tutuşuyor, ancak bu işlerin rehbersiz

117


olmayacağının bilinciyle bunalıyordum. Kısacası Efendi Babam, enerji boşa savrulup duruyordu. Cenâb-ı Allah, hiç ummadığım bir yerden ve hiç ummadığım bir şekilde size ulaşmayı nasip etti. Zâhirimiz gibi batınımızı insan haline getirmeyi, eşyanın hakikatinin peşinde koşmayı bu işin temeli haline getiren bir kişinin rehberliği bana nasip olduğu için kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum.  Efendi Babam, işte sizden tefekkür sorusu geldiğinde, bu hislerin eşliğinde üzerimde öyle bir sevinç ve coşku hasıl oldu ki anlatamam. Cenâb-ı Allah’a dualarımı kabul edip sizin gibi bir rehber bana nasip ettiği için şükürler olsun.

Efendi Babam, bu emâil vasıtası ile size danışmak istediğim birkaç nokta var: Öncellikle tefekkür sorunuz sürekli zihnimin için dönüyor. Çeşitli fikirler geliyor. Bir gün çok beğendiğim bir fikri ertesi gün beğenmiyorum. Bu konulardaki bilgi yetersizliğimden dolayı da bir türlü netleşemiyorum. Size danışmak istediğim nokta şu: bu soruya cevap verebilmek için okunmasının faydalı gördüğünüz eserleriniz hangileridir? Efendi Babam, malûmu-nuz çok hacimli bir külliyatınız var, bu soruya daha ma’nâlı cevap vermek için külliyatınızda nerelere odaklanmayı tavsiye edersiniz?

Efendi Babam, danışmak istediğim bir noktada şu: bu sıralar üzerimde inanılmaz durumda bir vesvese ve vehim hali hasıl oldu. Daha önce aşırı bir alınganlık hali olmuştu, şimdi bununla beraber bir de bir vehim ve vesvese sıkıntısı yaşıyorum. “Yok onumu? yanlış dedim, yok beni yanlış mı anladılar?, yok şunu demesem daha mı iyi olurdu?” şeklinde vesveseler içimi kemirip bitiriyor. Neredeyse sosyal ilişkilerimi etkileyecek hale geldi. Bu hâl ben de daha önceleri de vardı ama şu aralar çok fazlalaştı. Derviş bir arkadaşıma sordum. Ondan bu hallerin olduğunu duydum. Acaba şu an tabi olduğum eğitimin doğal bir sonucu mu bu durum? Vesveseden kurtulmak için tavsiye edeceğiniz bir dua veya tesbihat var mı?

118


Bir diğer sorum da şu efendim. Virdimi yapmam için günün için de belli zaman dilimi var mı? Kimi tarikatlar sabah namazından sonra, kimileri ikindiden sonra yapıyor ve bunun elzem olduğunu söylüyorlar. Bizim için böyle bir durum var mı Efendi Babam?

Efendi Babam aşağıda zuhuratlarımı gönderiyorum. İlginiz için Cenâb-ı Hakk sizden razı olsun. En içten saygılarımla.

--------------

1)   Uyku ile uyanıklık arasında gördüğüm bir görüntü: küçük bir köpek yavrusu görüyorum. Hemen sonra bizim evin bulunduğu yokuşu görüyorum. Demin gördüğüm gibi çok sayıda köpek yavrusu yollara dökülmüş yokuşu çıkmaya çalışıyorlar.


2)   Uykumda riyazeti düşünüyorum. Riyazet yaparken bir çerez kamyonu gelecek diye bekliyorum. Bir kamyon geliyor içinden bir hayvan iniyor. Eşek mi dana mı olduğu belli olmayan bu hayvan, yokuşu çıkmaya çabalıyor. Ama sakat olan bu hayvan topallıyor. Üzerinde de küçük bir çocuk var.
3)   Garip ve uzun bir rüya, Hocamı görüyorum. Adı Ün.. Na... Benim arabamı kullanıyor. Çok etkileniyorum. Hatta duygusallaşıyorum. Bana tavsiyelerde bulunuyor. Bir ara estetikten ve ekonomiden konuşuyoruz.  O bana toplumda cinselliğin ne kadar artığında bahsediyor. Gençlerin bu durumdan nasıl etkilendiğini anlatıyor. Daha sonra arabayı bir yere çekiyoruz. Baraj gibi bir yer. Karşıda duvar gibi dimdik duran yalçın dağları gösteriyor. Baktığım yamaçta kocaman bir mağara olduğunu görüyorum. İçinde kaynak makinesinin ışıkları geliyor. Sanki içinde inşaat var gibi. Neden olduğunu bilmiyorum ama çok etkileniyorum. Rüyayı gerçekmiş gibi yaşıyorum.

Bu rüyanın ardından: Ya sabah ya da teheccüd namazında sonra tekrar yattım, üzerimde garip bir hal oldu.

119

Bir zamanlar karabasan diye gördüğüm bir rüya vardı. Siz onun karabasan değil “ihsan” olduğunu söylemiştiniz. (Muhsin Yazıcıoğlu ile röportaj yaparken ruh gibi olup bedenimi terketmiştim) O rüyanın başında yaşadığıma benzer bir hal yaşadım. Bir şey vücûdumu sardı ve bir başka manzaranın içine aldı beni, ama hiçbir şey hatırlayamıyorum şimdi.



 

4)   Se… Sa… ile bir yere geliyoruz. Se.. Sa… bir şeyler mi yapacakmış? O sırada ateş eden asker görüyorum.. Daha sonra çatışma başlıyor. Pkk’lılar ile askerler savaşıyor. Bir asker var çok soğuk kanlı. Bulunduğu yerde çıkıp pkk’lı vuruyor. Ancak o da vurulup ölüyor. Daha sonra, bir pkk’lı uçak savar gibi bir şeyle saldırmaya başlıyor. Mermiler değdiği yeri paramparça ediyor. Bir asker mevziisinde saklanıyor. Uçak savar mermileri yanına gelene kadar büyük bir soğukkanlılıkla durup bekliyor. Tam pkk’lının mermileri ona değecekken büyük bir çeviklikle ortaya atlayıp pkk’lı öldürüyor. Bu arada pkk’lının yüzü canavar gibi olmuş. Bunları meğerse bir sinemada film gibi izliyormuşum. Yanında annem. Onun kucağına yatmışım. Uyandığımda bir süre rüyanın tesirinde kaldım.

 

5)   Bir askeri kamyonun içinde görüyorum kendimi. Ama garip bir cemse bu. Boyu ve genişliği normal cemseler büyüklüğünde, ancak yüksekliği gökdelen boyutunda. Cemse son sürat bir yerlere gidiyor. O kadar yüksekteyim ki çok korkuyorum. Cemse bir kaza yapsa veya ani bir fren yapsa o yükseklikten düşeceğim diye çok korkuyorum.  Cemsede generâl gibi bir asker var. Karşı hizadan bana elini uzatıyor. Ona tutununca güven geliyor.



--------------

NOT= Oğlumuzun tefekkür sorusuna verdiği cevabıda buraya ilâve etmeyi uygun buldum. T.B.

120

(69) Me….. Ak… (17/03/2014) “Tefekkür Sorusu”

Hayırlı günler, Me…. oğlum. Hamdolsun iyi sayılırız inşeallah sizlerde ailece iyisinizdir. ikinci mailinde gönderdiğin dosyanıda indirdim kayda aldım böylede gönderdiğin iyi olmuş. yazını okudum onuda dosyasına aktaracağım, seninki de oldukça güzel olmuş, yazılar gelmeye devam ediyor hepsini bir dosyada topluyorum yazıların gelişi sona erince onların hepsini yerlerinde düzenleyip tekrar herkese göndereceğim, böylece herkes herkesin fikirlerinden istifade etmiş olacaklardır. Cenâb-ı Hakk herkezin olduğu gibi seninde idraklerinin arttırsın inşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi baban.

--------------

Me…. Ak… (15/03/2014)

“Merkez tefekkür sorusunun bence cevabı”

Efendi Babam az önce size tefekkür sorusunun cevabını göndermiştim. Sonradan fark ettim ki, belki cevabı word dosyası olarak göndermek daha uygun olacaktır. O yüzden tekrardan ama bu sefer word dosyası ilâveli gönderiyorum.

Ellerinizden öperim. En içten saygılarımla.

Efendi Babam, hayırlı günler... Ellerinizden hürmet ile öper, Cenâb-ı Hakk'dan size sağlık ve afiyet lütfetmesini niyaz ederim.

--------------

Efendi Babam, nefsi emmâre yani seyr-i sülûk'un birinci dersini yapmaya çalışan bir kişi olarak, sorduğunuz tefekkür sorusuna lâyıkıyla cevap veremeceğimin bilincindeydim. Bu yüzden de, sorunuza bir cevap yazıp yazmama konusunda uzun bir süre mütereddid kaldım. Ancak sonradan farkettim ki, hata yapmadan insanın, eksiklerinin farkına varması mümkün değil. Hatalarımı lütfen affedin.

121

Şunun da farkındayım ki, son bir senelik himmetiniz ve eğitiminiz olmasa burada kaleme aldığım şeylerin % 99'unun farkında dahi olamayacaktım. Size ne kadar teşekkür etsem azdır. Hatalarım için hoş görünüze sığınıyo-rum.



Ellerinizde hürmet ile öperim, en içten saygılarımla,

Evlâdınız Me…

--------------

Merkez Efendi’nin hikâyesi, gerek dini, gerek ilmi, gerekse de içtimai, hayatımızın en temel meselelerinden olan Alim/Arif, Medrese/Tekke  ve Diyanet/Tasavvuf gerili-mine işaret ederek başlıyor. Nakli ilminde büyük mesafe kat eden Merkez Efendi, yine tasavvuf hayatımızın ve edebiya-tımızın gayet bilindik bir teması olan rüya yolu ile uyarılıyor ve akl-cüz’e tabi kılınmış kelâm ile mutmaine olmanın imkânsızlığının idraki ile, kendisini irfaniyete taşıyacak olan Efendisine ilâhi bir rahmet aracılığı ile sevk ediliyor.   

Sümbül Efendi’nin evlâtlarını imtihan etmek için sorduğu soru manidar. “Âlemi siz yaratsaydınız, nasıl yaratırdınız?” Her mertebede farklı bir hakikat anlayışı ve farklı bir yaşantı mevcut olması hasebiyle, bu ve benzeri soruları farklı mertebelerde farklı bir şekillerde cevap verileceği aşikârdır. Mevzuya bu açıdan bakıldığında, ilk elden bu soru hakkında şu tespiti yapabiliriz: bu soru, “şeriat ve tarikat mertebesi için batıl, hakikat ve marifet mertebesi için ise atıldır.” Şöyle ki, şeriat ve tarikat mertebeleri  “ötelerde kadir-i mutlak bir yaratıcı” anlayışını temel aldığı için, “âlemi sen yaratsaydın nasıl yaratırdın?” şeklindeki bir soruya bu mertebeler için, şirke düşmeden cevap verilemesi tahayyül bile edilemez. Bu soruyu dikkat-i nazara almak, Cenâb-ı Hakk’ın ilminden kuşku duymadan mümkün olamayacağı için, bu soru karşısında, “haşa” demek ve tövbe istiğfar etmekten başka bir şey yapılamaz.

Ancak hakikat ve marifet ehli bu tip bir soru karşısında, şeriat ve tarikat ehlinden, daha farklı bir anlayış içinde

122

olacağını düşünebiliriz. Zâhiren, insanların günlük hayatla-rını sekteye uğratıp onların kafalarını karıştırmaktan imtina etmekle yükümlü olan marifet ve hakikat ehli, bu işin bâtın cevaplarını kendilerine saklayacak, zâhiren tarikat ve şeriat ehli gibi davranacaktır.



Ancak ma’rifet ve hakikat ehli, âlemin ve mükevvenatın bâtın bilgisi ile de donatılmış oldukları için, onlar şahâdet âleminde varlıkların neyi remzettiklerini bilecek, böylelikle Mahlûk’un Hâlık olduğununun idrakine sâhip olacaklardır. Bu tür zevat-ı kiram için, tenzih ile teşbihi tevhit ettirmiş olduklarından dolayı, ötelerde bir yaratıcı aramak gizli bir şirk olacak,  “alemi sen olsan nasıl yaratırdın?” şeklindeki soru ise ister istemez atıl kalacaktır.

Daha açık bir şekilde ifade edersek, insan kevn-i câmi olması özelliği ile, ister istemez, “bir yönüyle yaratılmış (hadis) “bir yönüyle de ezeli varlık kılınmıştır.” Böylece insan varlığında yaratılmamışlık (ezel) ve yaratılmışlık (hudûs) toplanmıştır.” (Osman Nuri Küçük, İnsan-ı Kamil adlı eserinden). “Yaratılmış olan insan mazharında ilâhi isim ve sıfatlar yetkin bir şekilde zuhur etmiş ve toplanmış olduğundan ve ayn-ı sabiti itibariyle Hakk’a dayandığından ezelidir.” Bu bilğinin idraki eşyanın hakikatini tatmış bir kimse için ise bu tür bir soru atıl hükmünde kalacak ya da Merkez Efendi’nin ifade ettiği şekilde gayet yalın ve sade bir cevaba kavuşturulacak; ki bu cevap her mertebeden insanın sıkıntıya düşmeden uzlaşabileceği bir cevap olacaktır.



Efendi Baba’mın sorduğu sorulara tek tek cevap vermeye çalışmadan önce belirtmek isterim ki, bulunduğum mertebe itibariyle vereceğim her cevap ister istemez kifayetsiz olacaktır. Bunun farkındayım… Ve her zâfiyet sahibi gibi ben de, kendimce en kolay gördüğüm yerden yani 6. sorudan başlamak istiyorum.

Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin