GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,95 Mb.
səhifə21/39
tarix06.09.2018
ölçüsü1,95 Mb.
#77673
növüYazı
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   39

Mirzaları bir çeşit kırmızı sahtiyandan yine üstlerinden di­kilmiş yekpare mestler giyerler ki ayaklarından güçlükle çıkar. Bu derece sık ve daracık kırmızı mest giyerler.

Diğer fukarası kış günleri esvapları üzerine siyah ve be­yaz üç köşeden yuvarlak kebeleri boğazlarına bağlayıp gezerler, ama onun yeni, yırtmacı ve yakası yok, tuhaf kalın kıllı bir ke­bedir. Hatta savaş sırasında bu kebeyi yüzüne tutup cenge gi­rince Çerkez kavminin önüne Efrasiyab, Rüstem, Şağat dura­maz, sanki o kebe onların kalkanlarıdır. Gerçekten de ok ve kı­lıç kesmez ve geçmez. Bazı savaşlarda bu keçeyi ıslatıp arkasına alır. Kâh önüne ve kâh gereğine göre sağına soluna tutunup ku­durmuş ayı gibi cenge girer.

Askerî taifelerinin elbette birer küheylân atları, birer zırh­ları, birer tirkeş, kılıçları ve birer mızrakları bulunur. Ama kılıç­larının uçları dört köşe ve üç köşe harbe gibidir. Önce düşmanı­nı kılıçla dürtüp sonra kılıçla çalar.

Yayaları tamamen tüfenklilerdir ki pireyi gözünden kur­şunla vururlar, zira siyah barutu kendileri yaparlar. Nice bini yine tüfenk taşıyıp mızrak taşımaz.

617


Bu diyarda kır at ve siyah atlar gayet makbuldür ki ona Özdemiroğlu Osman Paşa atları soyu diye beş baş Çerkez esiri­ne at alırlar ve at verirler.

Gayet hırsız kavimdirler. Hatta bu diyarda hırsızlık et­meyenlere yiğit değildir diye kız vermezler. Onun için gece­ye uygun kara esvaplar giyip hırsızlığa gidip kızları, oğlanla­rı ve yaşlı adamları da ya evini lağım ile yahut dağda ve tar­lada bulup çalıp alırlar. Hemen köyüne düşerse kurtulur, yok­sa geriden kovup yetişirlerse onu tutup esir edip Osmanlı'ya ve Tatar'a satarlar, yahut bin baş, iki bin baş mal verip kurtu­lur. Baş mal diye dedikleri bin iki bin canlı at, koyun, sığır, esir, zırh ve zireh-külâh gibi şeylerdir.

Hâlen işleri, güçleri, kazançları birbirlerinin köyle­ri, kabakları ve pişkövlerini vurup geçmektir. Öyle hırsızlar­dır ki sürmeden gözü çalıp sürme yerinde kalır, ta bu dere­ce haramilerdir. Ama misafirlerinin bir hardal taneleri uğru­na ölücülerdir. Herkes konuğunu yedirip içirip, ikram edip, ko-nakbanlık edip bir köye dahi iletip ulaştırır. Eğer sen de bir bo­ğası, bir yay, bir ok ve bir makrame, kısacası iğne, iplik ve ibri­şimden az çok her ne versen memnun olurlar.

Çocuklarını ve ailelerini senden sakmmayıp yüzleri ve gözleri açık sana hizmet ederler. Ve göz nuru kızları senin dö­şeğini yayıp hazırlayıp hizmet ederler. Ama bir çirkin fiilde bu­lunayım diyen adamı evden kovarlar veya öldürürler. Ama şıl-ga adlı köle kızları ve oğullan, onlara el uzatanlara bir şey de­mezler, onlara da eğri bakmayanlara "Bu hacı adamdır" diye hoşlanıp saygı gösterirler.

Her sarıklı adamı görseler hacı derler. Kendileri ekmek ye­mezlerken "Hacı çaku aşarmış" diye beyaz külde pişmiş ek­mek getirirler. Ekmeğe bu diyarda çaku derler.

Çerkez yemeklerinin övgüsü: Hep darıdan pişmiş pasta yerler, yani darı lapasını pekçe pişirip ellerinde top top edip sı­cak sıcak sizbala batırıp yerler. Sizbal bir çeşit pişidir ki cevizi havanda dövüp hardal ve tuz ile karıştırıp kâselere korlar. Ve cevizin yağını çıkarıp kırmızı Frenk biberiyle dövüp [150b] o kırmızı ceviz yağıyla biber yağını bu sizbal içine koylar, pastayı bu sizbala batıra batıra yerler.

618

Ve dahi semiz koyun ve kuzuları, başı, boynuzları, tır­nakları, tüm ciğeri, şirdeni, kırkbayırı, pençesini, böbreğim ve böbrek yağıyla tamamen pak temiz 7 kat sularda arıtıp koyu­nu büsbütün tandırda pişirip ziyafet meydanına getirirler. Ama koyunu tandırda öyle pişirirler ki sanki ilik olur.



Dağlarında karaca, sığın ve tablalı avlarını da böyle pişi­rirler. Ve dağlarında keklik, turaç ve kor tavuğu adlı tavukları, kaz ve ördekleri kebap edip yerler.

Çerkez içecekleri: At sütü, kımız, talkan, ayran, kurut ay-ranıı, keskin bozalar, keskin bal suları, tatlı bal suları ve tatlı maksima bozaları içerler. Çoğunluğu suyu az içerler.

Bütün evleri saz ve kamış örtülü ve çit örülü ikişer kapılı evlerdir.

Atları başları ucunda ve silâhları hep yanlarında durup ya­tarlar. Kış günleri büyük meşe ağaçlarını evlerinin orta yerinde yakıp bütün çoluk çocuklarıyla ateş başında döşenip otururlar. Hamam gibi sıcak evleri vardır.

Fukaralarının yataklarında otluk döşelidir. Yastıkları ko­yun derisindendir. Mirzalarının evleri pak kilim, kebe ve ke­çeler ile döşelidir. Misafirhaneleri başkadır, ama her misafirha­nede birer ikişer Çerkez adamı uyumayıp misafirleri hırsızdan korurlar, garip dostu adamlardır.

Ama bir kötü şeyleri vardır. Yüz yaşındaki adamları sa­kallarını tamamen tıraş ederler. Eğer sakallısı var ise bir hafta­lık gelmiş tıraş kadar sakalı var. Her hafta sakallarını kırkarlar. Alınlarından, başlarının ortasından ensesine kadar başlarını tı­raş edip kulaklarının üstlerinde iki yanlarının saçları sarkmış­tır. Bazı fukaraları yemekten sonra ellerini saçlarına yağıyla si­ler, ama ayanları ellerini yıkamayıp yerlere silerler.

Çerkez kavminin eski âdet ve alışkanlıkları: Yemeğe baş­larken ağaç sofraları meydana geldiğinde bir balmumunu ya­kıp herkes balmumuna birer kere "Damı damı Mamahık" deyip muma tapınır, ondan sonra yemek yemeye başlarlar. Yine ye­mekten sonra muma öyle edip sofrayı kaldırırlar. Bir garip se­yirliktir.

Çerkez kavimlerinin isimlerini bildirir: Hıfal, Elbozdı, Bazruk, Müşevviş, Cankiri, Habeş (—) (—) (—)

619

Çerkez kadınlarının giysileri: Bütün kadınları beyaz ke­beden örülmüş beyaz arakıye giyerler, ama başka diyar kadın­ları gibi saçlarını sarkıtıp ellerini kınalayıp gözlerini sürmele-mezler. İleri gelen kadınları elvan boğası ve ipek daracık sıkma kaftanlar giyerler.



Çerkez kadınlarının isimleri:

..................(1,5 satır boş)....................

Sözün kısası, Çerkez kavminin yüz binlerce acayip hâlleri vardır. Ancak bütün Çerkezistan kavminin tavır, davranış, işi gücü, yiyecek ve içecekleri bu yazılanlar gibidir. Daha inşaal-lah ne gibi davranışları görülürse yazılır.

Mehmed Giray Han efendimiz 5 gün bu Şağake kabile­si pişkövünde oturdu. Han bu mahalden kalkarken Hacı Giray Sultan ve Selâmet Giray Sultan İstanbul'a gitmeyip,

"Biz Hanımızdan ayrılmayıp kazakdaş oluruz" diye bu Han'a gelip baş vurduklarında Han yine bu Şağake'de üç gün oturak daha ferman edince hemen hakir Han'dan izin alıp ar­kadaşlarımla Karadeniz kıyılarını gezip dolaşmaya çıkıp Şağa­ke kabilesinden kıbleye doğru dağlar ve ormanlık balkanları aşıp 7 saat gidip,

Yüksek Anapa Kalesi'nin şeklini bildirir

Eski zamanda, Büyük İskender asrında yapılıp sonra Ce­neviz Frengi malik olmuştur. Daha sonra (—) tarihinde Özde-miroğlu Çerkez Osman Paşa Çerkezistan'ı fethedince bu Anapa Kalesi'ni de Frenk elinden almıştır. Âsî Çerkez ve Abaza tara­fında olmak ile kalenin bazı yerlerini yıkıp hâli üzere bırakmış.

Kalesi, Karadeniz kenarında bir yalçın kaya üzerinde yu­varlak şekilli bir kârgir yapı güzel bir kaledir, ama içinde hâlâ insan cinsinden bir kimse yoktur. Ancak dışında 100 adet saz örtülü Şağakeli Çerkez kabağı [köyü] var, enseleri Anapa dağ­larıdır.

Bu kale o kadar sanatlı ve eski tarz kaledir ki henüz usta mühendis mimar elinden çıkmıştır.

Limanına bin pare gemi sığar. Hatta ilk defa bu Şağake kavmi Arabistan, Arnavukluk ve Kostantim'yye'den gemilerle geldiklerinde bu Anapa Limanı'na girip önce bu mahalli mes­ken edinmişlerdir ki Karadeniz sahillerinde İnkirman ve Avlo-

620

ta limanlarından sonra bu Anapa Limanı [151a] gibi bir büyük liman yoktur. Ağzı daracık olmak ile sekiz sert rüzgârdan emin limandır. Hatta kâfir zamanı bu limandan inci çıkarmış. Hâlâ bazı zaman Rus şaykaları gelip bu limandan inci çıkarırlarmış.



Bu kale tamir edilip içine kul konsa bütün Abaza, Çerkez ve Nogay kavimlerinin yağları, balları ve gayri malları buraya gelip bir bender şehir olup işlek liman olurdu.

Hakir bunu da seyredip yine Şağake aşireti içinden sahra ve ağaçlıklar geçip,

Pisif Nehri'ni atlar ile geçtik. Oradan bir saat gidip,

Biziçay Nehri: Bunu da atlar ile geçtik. Bu iki nehir Aba­za Vilâyeti içinde Hayku dağlarından doğup yıldız tarafına Şa­ğake toprağı içinde akarak büyük Kuban Nehri'ııe karışırlar, abıhayat akarsulardır. Kuban Nehri de Adahun Boğazı'ndan aşağı Karadeniz'e karışır. Oradan yine Şağake Çerkezi kabilesi içinden 3 saatte,

Kopsi Nehri: Bu da Abaza dağlarından gelip Kuban Nehri'ne karışır. Onu da atlar ile geçip 4 saatte,

Şatkırı Kalesi: Yapıcısı yine Ceneviz Frengi olup Özdemi-roğlu fethedip viran etmiş. Şağake toprağında imar olacak bir kaledir, ama içine Nogay kavmi kona.

Bu kalenin yakınında Şatkırı Nehri ve bu nehre 2 saat ya­kın Abirgan Nehri; bu iki nehir Abaza dağlarından gelip Ku­ban Nehri'ne katılırlar. Oradan 5 saatte,

Jana Çerkezi Vilâyeti, yani Jana kavmi beyinin tahtı

Abaza'nın Hayku dağlan dibinde 500 adet saz ve kamış örtülü evlerdir. Beyinin ismi Antenok'tur. 10 bin bahadır cürd atlı, sadaklı ve yaya tüfenkli Çerkez yiğitlerine maliktir. Daima Sadşe Abazası'yla kavga ederler, savaşırlar. Han hazretlerini bu­rada bulup Han'a ziyafetler eyleyip seçkin kız ve oğlanlar verdi. Selâmet Giray Sultan'a bir şey vermeyip bu diyarda alıkodular, zira annesi bu Jana kızlarından idi. Han'a bunlardan bin adet tüfenkli asker yoldaş koşup, oradan yine doğu tarafa 2 saatte,

Adakum Nehri, ona yakın Setaze Nehri: Bunlar da Abaza Vilâyeti'nden gelip Kuban Nehri'ne gider.

Oradan yine doğu tarafa ormanlar ve yüksek ağaçlar için­de (—) saat gidip,

621


Küçük Jana Vilâyeti

Bu ülke Büyük Jana'dan mamur ve cesur ve bahadır yiğit­lere malik olup 40 adet köye ve 3 bin askere maliktir. Bu menzi­le gelirken o gün,

Abın Nehri, oradan Habil Nehri, oradan Yil Nehri, ora­dan Aburgan Nehri: Bu 4 adet abıhayatları atlar ile sıkıntılar çekerek geçtik. Bunlar da Abaza'nın Obur dağlarından çıkıp bu Küçük Jana toprağından geçip Kuban Nehri'ne karışırlar. Ama bu nehirlerin kimini ayakla geçtik. Ve ikisine ağaç köprüler ya­pılıp geçildi. Coşkun akar abıhayatlardır. Oradan yine doğu ta­rafa (—) saatte,

Büyük Hatukay Vilâyeti

Beyinin ismi Cangirey'dir, yani Canbe Giray'dır. Garibe Gi­ray Sultan bunda konuk iken o gece beyinin bir çocuğu dünya­ya gelince Canbe Giray Sultan'ın ismini koyup Cangirey der­ler. Hâlâ Çerkez gelenekleri öyledir ki evinde bir konuğu oldu­ğunda bir oğlu doğarsa ona evdeki konuğun ismini korlar ve o an oğlanı bir günden bir başka süt ana alıp götürür. Anasın­dan ve babasından iyi besleyip büyütür. Hâlâ yine öyle gördük. Eğer evlerinde konuk yok ise komşusunun adını oğlana korlar, eski gelenekleri budur. Bu Hatukay beyi zengin, çok hayvan ile 8 bin adet pür-silâh askere maliktir.

Bu vilâyet bir geniş, verimli ve güzel yurt olduğundan Moskov kralı oğlunu katledip Kalmık keferesi içlerinden cenk ede ede Edil Nehri'ni geçip Heyhat Sahrası'nı geçip gelen Nev­ruz İmirza Tatarları bu Hatukay Çerkezi toprağında Kuban Nehri kıyısında yerleşip Çerkez'den kız alıp kardaş olmuşlar­dır. Hepsi 10 bin asker ve 6 bin obadır. Gayet sadaklı, savat­lı, silâhlı ve yiğit askerdir. Han bu Hatukay'da kalırken hakir yine arkadaşlarımla kuzey tarafa 2 saat gidip, Nevruzkirman Kalesi

(—) tarihinde Mehmed Giray Han Nevruz Mirza hatı­rı için yapmıştır. Büyük Kuban Nehri kenarında bir düzlük or­man içinde dört köşe ağaçtan toprak dolma kaledir. 4 köşesin­de birer kule ve iki kapılı palankadır. Büyük kapı batıya, küçük kapı Kuban Nehri kenarına, doğuya bakar kapılardır. Kale için­de l cami ve 5 kârgir hane ve her kulede birer küçük sahi top-

622


lan var. Topçuları, cebehanesi, dizdarı ve neferleri yoktur. Tüm Nevruz Tatarları kale muhafaza ederler. Bir tehlike ve korku sı­rasında bütün Tatar'ın çoluk çocuğu kaleye dolup Kalmık ile ve Çerkez eşkiyalarıyla cenk ederler, bir alay Nevruz Tatarı kavmi­dir.

Han bu Nevruzeli içinden geçerken yorga atlar hediye alıp ve Nogay mahbûbelerin seyrederek 5 saatte ormanlar geçip,

Vobin Nehri: Bu nehir Abaza'nın Obur dağlarından gelip Kuban Nehri'ne gider. Onu atlarla geçip l saatte,

Akupskirman Kalesi: Ceneviz Frengi yapısı [151b] olup sene (—) tarihinde Özdemiroğlu Çerkez Osman Paşa fethetmiş-tir. Çerkez taifelerini itaat ettirmek için bu kaleye sağlam bir iç hisar yapmış, zamanla yıkılmaya yüz tutmuş. Hâlâ ne dizda­rı ve ne hisar eri vardır. Hatukay Çerkezi toprağında imar ola­cak kaledir, ama içinde Nevruz Nogayı sakin ola. Çerkez sakin olursa tamamen asi olurlar. Bir düz ovaya yapılmış kârgir yapı güzel kaledir. Bu kaleye yakın,

Akups Nehri: Bu da Obur Dağı'ndan gelip Kuban Nehri'ne gider. Oradan 2 saatte,

Sobay Köyü: Bir yeşillik, lalelik ve ormanlık içinde 500 evli kasaba gibi bir köydür. Bütün halkı sanat ehlidir, ama dükkânları yok, tüm evlerinde işlerler. Bütün sanatkârlar bura­da bulunurlar. Hatukay beyi olan Canbek Giray burada oturur, büyük köydür.

Burada hana ziyafetler ve mahbûb köleler ve mahbûbe kız­lar hediye verildi. Daha küçük oğlanın biri bu hakire ihsan olundu. Burada Han efendimize kılavuz olmak için bin tüfenkli Çerkez ve 3 bin cürd atlı Nevruz Nogayı verdi. Oradan bir saat yine doğu tarafa ağaçlık ve ormanlık hıyabanlarda giderken,

İbiz Nehri: Bu da Obur Dağı'ndan gelip Kuban Nehri'ne katılır. Ve bu nehir kenarında,

Pedsi Köyü: Bu dahi Hatukay Çerkezi ülkesinde Obur Dağı eteğinde kurulmuş 300 haneli mamur köydür. Bu anılan Obur Dağı Abaza ile Çerkez arasında yaz ve kış karı eksik de­ğil, bir alaca kayalı yüksek bir dağdır ki bir ucu Elburz Dağı'na bitişiktir. Kuzey tarafı 5 konak yerde Heyhat Ovası'dır. Bu yük­sek dağ her taraftan, beşer altışar konak yerden görünür.

623


Obur büyücülerinin acayip ve garip ibretlik kavgalarını

bildirir


Bu hakir bu kabakta [köyde] iken Çerkez ile Abaza kavmi­nin oburları, yani büyücü erkek ve kadınları 1076 yılı Şevvali­nin 20. [24 Nisan 1666] gecesi kıyamet kopup yıldırımlar şakı-yıp şimşekler kopup gökyüzünde kıyamet gününden çok ka­ranlık bir gece olmuşken gök yüzünü ateş tutup o karanlık gece kaybolup aydınlık bir gün oldu ki Çerkez kadınları nakış işleseler mümkün idi. Çerkezlerden sorduk,

"Vallahi yılda bir kere bu kara koncoloz gecelerinde bir Çerkez oburlarıyla Abaza oburları gökyüzünde uçup büyük cenk ederler. Şimdi dışarı çıkıp korkmayıp seyredin" dediler. Meğer obur diye sihirbaz cadılara derlermiş. Bizler de 70-80 kişi silâhlarımızla konaklarımızdan dışarı çıkıp biraz bekledik.

Onu gördük, hemen Obur Dağı ardından Abaza büyücü­leri köklerinden kopmuş büyük ağaçlar üzerinde, küpler, tek­neler, hasırlar, araba tekerlekleri, fırın süpürgeleri ve nice bin çeşit eşyalara binip havada uçarak Obur Dağı üzerine geldiler. Hemen biri bizim Çerkez'in Habeş Dağı içinden nice yüz adet saçlarını dağıtmış fil dişi gibi dişleri dışarı çıkmış, gözlerinden, burunlarından, kulakları ve ağızlarından gemi direkleri gibi ateşler havaya saçtılar. Her biri birer ağaçtan oyulmuş balık çır­nıklarına, at leşleri, sığır leşleri ve gemi direklerine, deve ölüle­rine binip ellerinde yılan, evrenler, ipler, adam, at ve deve kel­leleri ile havada uçarak Abaza sihirbazları ve bu Çerkez obur­ları gökyüzünde birbirlerine girip o gece bu iki kavmin cadıla­rı havada cenk ettiler, savaştılar, çarpıştılar.

Nice bin çeşit gıjıltı ve acı bağırışlardan kulaklarımız sağır olup hepimize bir dehşet el verdi. Tam 6 saat ateşli çarpışmalar sürüp üzerlerimize keçe, hasır ve sırık parçaları düşmeye baş­ladı. Ardı sıra adam, at ve deve kelleleri ve leşleri düşmeye baş­ladı. Ardından küp kırıkları, tekne parçaları, araba tekerlekle­ri parçaları, fırın silecek sırıklı süpürgeler, aba, kebe, pösteki-ler, tabut ve teneşirler düşmeye başlayınca taşrada olan atları­mız bağırış, çağırış, gürültü, patırtıdan ve ateşlerin yerlere ya­ğıp saçıldığmdan boşanıp güçlükle zapt ettik.

Ardından 7 adet Çerkez oburuyla 7 tane Abaza cadıla-

624


n birbirlerine sarılıp biribirlerinin boyunları altlarına başlarını sokup yere düştüler. Çerkezler seğirtip birbirlerinden ayırdılar. Ama 2 Çerkez oburunun boynundan Abaza oburu Çerkez'in kanını içip ölmüş. Diğer beşi sağ ve 7 adet Abaza cadılarının beşi yine yerden havalanıp gittiler. Çerkeş oburunun kanını emen 2 nefer Abaza cadısını orada Çerkezler ateşte yaktılar.

Kısacası, o gece iki kavim oburlarının ta horozlar ötmeye başlayıncaya kadar seyirlerini ettik. Gökyüzünde o kadar savaş uğraş olmuştur ki ne diller ile anlatılır ve ne kalemlerle yazı­lır. O gece bağırış, çağırış, feryat, gökgürültüsü ve şimşek ses­lerinden, korku ve ürküntümüzden gözümüze asla rahat uyku­su girmedi. Horoslar öttükten sonra bütün cadılar dağılıp kay­bolurken bir kütürtü daha kopup gökten yere, orman ve dağla­ra büyük şeyler düştü. [152a]

Sabahleyin bir hayli dostu silâhlandırıp havada oburların cenk ettiği yere vardık. Yeryüzünde at, eşek ve domuzlar, küp­ler, davullar, tekne ve uçları sırıklı fırın paçavraları, birkaç tane Mengerus fili leşleri, mezardan çıkmış insan leşleri, bardak, çanak, hasır, yılan, çıyan, keçiler, koyunlar ve ayıların ölüleri, nice yüz bin çeşit korkunç şeylerden çemenzar zemini görün­mez olmuş. Bazı ayağı demirli esir adam leşleri ve çeşit çeşit şiş­miş hayvan leşleri çok idi.

Kısacası hakir bu asıl şeylere kesinlikle inanmazdım, ama bizimle olan askerin nice bini görüp hayrette kaldılar. Daha önce onlarda görmüş adamlar çok idi. Ama Çerkez kişileri ye­min edip "40-50 yıldan beri bu mertebe kalabalık oburların çeliklerini görmemiş idik" dediler. Ama başka zaman 5-10 ta­nesi birbirleriyle yerde arabalarıyla ve küpleriyle cenk ederken havaya da çıkarlardı, ama bu gece acayip seyirlik oldu, dediler.

Diğer ibret verici seyirlik: Bu diyarda asla veba olmaz. Bir adam birazcık hasta olsa hod olmasa kara koncoloz geceleri olunca oburlar bir kabakta veyahut bir pişkövde istediği hasta­nın yahut sağ adamın kanını içip öldürüp obur oburluğundan kurtulur, ama gözlerinde obur alâmeti elbette kalır.

Bu diyarda obur tanıtıcı, yani cadı sihirbaz bilici soylu, he­kim şekilli ihtiyar Çerkez adamları vardır. Onlara ölü sahipleri mal verip daha önce ölmüş obur mezarlarına gelip görürler ki

625

henüz bu gece obur mezarından çıkıp toprağı bozulmuş. Anın­da halk üşüşüp obur mezarını kazıp görürler ki gözleri kan ta­sına dönmüş, yüzü insan kanı içtiğinden kıpkırmızı olmuş.



Hemen melun oburun pis leşini mezarından çıkarıp bö­ğürtlen adlı çalının kazığını oburun göbeğine kakıp yere sap­layınca Allah'ın izniyle oburun sihri geçersiz olup kalır ve kanı içilip ölen adam Allah'ın emriyle ölümden kurtulur. Eğer o kimsenin bir kimsesi olmayıp obur tanıtıcı bulmazsa o kanı emilip hasta olan adam gerçekten ölüp gider.

Bazı adamlar bu oburları mezarında buldurup göbeği­ne kazığı kaktırdıktan sonra ölüsü hastası şifa bulur, belki bir daha bu obur ölürse hayatta olan bir başka obur bu pis leşin içi­ne girmesin diye göbeğindeki kazığıyla melun oburun pis leşi­ni yakarlar. Ondan bütün insanlar onun şerrinden kurtulurlar. Allah'ın hikmeti o melun oburların leşleri asla yerde çürümez.

Oburun başka bir hüneri: Bir obur daha hayatta gezerken onu kimse bilmez, ama vakti gelip kudurduğunda bir adamı yahut evlâdını obur bulup yahut suya girip çıplak bulup o ada­mı kucaklayıp kulağından kanını emip koyverir. O adam gün­den güne hasta olup,

"Bre medet, beni obur dövdü ve kulağımdan kanımı içti" diye haber verince obur tanıtıcılara mal verip tanıtıcılar şehir­leri ve köyleri gezerken görürler ki insan kanı içmekten obur olup gözleri kan tasına dönmüş. Onu tutup birkaç gün zincirler ile bağlarlar, boğazına ve ayaklarına hasır ipleri bağlarlar, zira başka bağ tutmazlar. Üç günlük hapis iken günden güne obur­luğu ortaya çıkıp,

"Filân adamın kanım ben içtim. İşte kulağımın ardında kanı vardır. Bana sürdüm ki obur dedelerimin ve obur atala­rımın yanına gömüldüğüm zaman vücudum çürümeyip yine birkaç kere dirilip gökyüzünde cenk etmek için ve çok yaşa­mak için ettim" deyince herkesin izniyle bu oburun göbeğine yine böğürtlen kazığı saplayıp kanından hasta olup kanı içilen adamın yüzüne gözüne obur kanını sürünce Allah'ın emriyle hasta şifa bulup oburu ateşte yakarlar.

Ama bu obur büyücüleri başka bir soydur. Onlardan sa­kınıp Çerkez kavmi değme adama kız verip kız almaz. İşte bu

626

Çerkez ülkesinde gerçi veba yoktur, ama bu obur derdi gerçek­ten de büyük vebadan daha kötüdür. Genellikle Moskov di­yarında, Kazak'ta, Leh ve Çek'te olağandır, Allah saklasın, ama Rum'da kara koncoloz olması mukarrerdir, vesselam.



Beri taraftan, bu anılan Ör Dağı dibindeki Pedsi Köyü çev­resi kale gibi 4 kat çalıdan ve büyüt ağaçlardan örülmüş ahşap kale gibi surdur. Bütün Çerkez vilâyetlerinin kabak ve pişköv-lerinin etrafları böyledir. Zira bütün Çerkez kavimleri birbirle­rine şiddetli düşmandır, her an birbirleriyle savaşları ve uğraş­ları eksik değildir. Birbirlerini hırsızlayıp satmaktadırlar. Dağ­lardan Arit Abaza, Sadşe Abaza, Cenbe Abaza, Kamış Abaza, Sovuksu Abaza, Aşağı Abaza, Yukaru Abaza, Merşan Abaza, kısacası [152b] tüm Abaza kavimleri de bu Çerkez aşiretlerine düşmandır. Elbette her gün bir taraftan düşmanları gelip savaş­tan uzak değillerdir.

Onun için bu Çerkez taifelerinin bir kabakta ve bir piş-kövde 10 yıl oturmak ihtimalleri yoktur. Bir beyi yahut bir bü­yük adamları yahut birkaç adamları sık sık kabaklarında has­ta olsa ve ölseler yahut odunlu dağları ırakta kalsa bu kabak uğursuzdur diye bırakıp bir başka dağlık ve ormanlık içinde bir yeni kale gibi köy kurup eski köylerini tamamen ateşe ururlar. Onun için bu Çerkez diyarının Abaza Vilâyeti gibi bağ ve bah­çeleri, sabit pişkövleri ve kabaklan yoktur.

Bu Çerkez kavmine kâfir desen o an aman ve zaman ver­meyip adamı katlederler. Ve dahi "La ilahe illallah" derler, ama semiz domuzları kuyruğundan yerler, oruç tutmayıp namaz kılmazlar ve domuzu olmayanı köye koymazlar.

Asla kiliseleri, çarşı pazarları, han ve hamamları yoktur. Bütün gelen geçen konuklar evlere konarlar. Bir evde konuk ol­san malını mülkünü şöyle açığa koysan asla bir çöpüne zarar gelmez.

Her ne kadar düşmanın olsa o konakbanın kıranında olan komşular ile senin uğuruna ölürler. Sana bir zarar getirtmezler. Ve konakbanın, yani ev sahibin bir tavuğa muhtaç olsa gayret edip her şeyi ödünç güvenç alıp seni ağırlar, yani doyurup ria­yet eder. Ancak sen de gidecek zaman azıcık bir şey verirsen ci­han onun olup çok sevinir.

627


Beğenilenlerinden: Mahbûb ve mahbûbeleri bu cihanda yoktur. Meğer Nemse'de ve Şam'ın Havran Vilâyeti güzeli ola. Ve küheylân atları olur. Ve dağlarında samur gibi zerdevası, yaban kedisi ve yaban tavuğu, kor tavuğu meşhurdur.

Suyu ve havası gayet güzeldir. Ancak bağ ve bahçeleri yoktur. Altıncı iklimde olduğundan kışı çok sert olur. 80 gün­de çeşitli ürünleri olup dağlarında limon, turunç, zeytin, incir ve nardan başka bütün meyveler vardır. Bu diyar Elburz Dağı etekleri olmak ile kışı önce gelir, ama halkı sağlıklıdır.

Bu seyirleri de edip Han hazretlerine bin adet seçkin silâhlı asker kılavuz verip Han ile Kırım'dan bile gelen asker­den Şirin beyleri, Mansurlu askerleri, Badrak kavimleri ve bü­tün kapu kulları Han'a gelip,

"Padişahım sizle çoluk bolsun. Biz ölmez Han kullarıyız, bizler gerüye dönüp Çoban Giray oğlu yeni hana gideriz" diye izin istediklerinde Han izin verince hemen Şirin beyi:

"Han'ım, şu kolunda olan Moskov Veziri Şeremet Ban'ı bize elbette verirsin, sen onu bizim kuvvetimizle aldın, mal zi­yade versin diye tamaa düşüp bu kadar zamandan beri hap­sedip saklardın. Şimdi mazül oldun. O kâfir yeni hanlık oldu. Sen onu kanda götürürsün? Şimdi biz yeni hana Şeremetsiz vardığımızda yeni han bizlere ne der?" deyip Han'dan zorla esir Şeremet'i aldılar. Han,

"Bre karacılarım etmen. Kavur benim kılıcımla alınmış ka­nım bahasıdır. Bana onun içün bin kese verdiler. Bre benim esi­rim niçün alırsın?" diye nice feryatlar etti, asla fayda etmedi. Sonunda baş açıp Şirinliye beddua etti. Onlar Kırım'a, bizler doğu tarafa 5 saat gittik. Ancak Han'ın başında kendi kulların­dan 100 adam kaldı.

Oradan dağlar aşarak giderken Temeşa adlı bir mezarlı­ğı geçtik. Meğer iki aşiret beyleri birbirleriyle bu mahalde cenk edip ikisinden de bir can kurtulmamış. Bu mahalde tepe tepe yığılı yığınlar vardır. Bütün Çerkezistan mezarlığı öyle yığın­lardır.


Yüklə 1,95 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin