GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,95 Mb.
səhifə3/39
tarix06.09.2018
ölçüsü1,95 Mb.
#77673
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39

"Ey Bahîrâ! Bu benim elimin gölgesi ile cihan kâfirleri zapt ola ve her kimde bu pençem bulunursa o muaf ve müsellem olup hâkim ola" diye buyururlar.

Sonra Bahîrâ ölüp bu Resul pençesi Ruha'daki Âzer Kilisesi'nde olan Angeli Papaz'a değer. Ondan Kudüs-i Şerifte

baş ruhban olan Filvarili'ye değer. Ondan gele gele İstanbul atriğinde karar eder diye bu hikâyeyi Hazret-i Akşemseddin nakledince İstanbul patriği,

"Evet padişahım, bizim tarihlerde de böyle yazar" diye Ak-emseddin hazretlerinin sözlerini patrik doğrulaymca Fatih Sultan Mehmed,

"Efendi! Biz bu mübarek el resmini bu murdar papazlar­dan alıp hazineme korum" deyince bütün papazlar padişahın ayağına düşüp,

"Padişahım, hepimizi kırarsın sonra Hazret-i Muham-med'in kendi mübarek eliyle bize emanet verdiğini görürsün" diye feryat edip,

"Padişahım, bu mübarek el resmi bir dahi Rimpapa Kızı­lelması ki büyük papalıktır, orada Rimpapa hazinesinde durur. Bir mübarek el nakşı da Van Gölü içinde Ahdimvar Adası'ndaki Ermeni kilisesi papazlarında durur. Biz bu mübarek resmi on­lardan fazla cevahir içinde saklarız. Bu, bizim bütün kâfiristan papazlarından üstün gelmemize sebep olup bizde olmakla övünürüz" diye bütün papaz, kıssis, ruhban, bıtrik, ladika ve keşiş, bütün palas kuşanan ve zünnar sahibi ruhbanları rica edince Mehmed Han ricalarını kabul edip,

"Ama bir hoşça pak saklayıp bir kefere el vurup görmesin" diye sıkı sıkı tembih eyleyip bir ferman yazıp buyururlar ki,

"Benden sonra gelen evlâtlarımın evlâdı bu emaneti papaz­lardan alırlarsa Firavn, Karun, Şeddad ve Yezid'in laneti, almak isteyenlerin üstüne olsun" diye bir yarlığ yazıp buyururlar ki, [101a]

"Bu mübarek el resmi kimin elinde olursa o bütün patrik­lerin üzerlerine tahakküm edip Mesih milletini ruhbanlarının başı olup bütün kâfiristana hükmü geçerli ola" buyururlar.

Sonra o papaz da Fatih'in kendisine bu derece izzet ik­ram edip her ricasını kabul ettiğine karşılık Hazret-i Resul-i Ekrem'in mübarek eli resmi sarılı Ruha'dan, yani Urfa şehrin­de Âzer Kilisesi'nden mübarek resim bu papazlara sargısıy-la geldiğinde meğer o sarılan makrama Hazret-i İsa'nın müba­rek yüzünü sildiği makrama imiş ki Hazret-i İsa bu makrama-ya bir kere mübarek cemalini, güzel yüzünü sildiği an o mü-

402


403

barek yüzün aksi makramaya tesir edip kalır. O makrama An­takya Kalesi'nde mübarek başı olan Habib-i Neccar'a değer. On­dan havari Şem'un-ı Safâ'ya değer. Ondan Ruha papazlarına ge­çip onlar da Hazret-i Risâlet-penâh'ın mübarek eli resmini sa­rıp saklarlar. Bir kere "kirlendi" diye makramayı yıkamak ister­ler, asla bir damla su tesir edip ıslanmaz, makramayı ateşe bı­rakırlar, yanmaz. "Mesih mucizesidir" diye saklarlar. Sonun­da burada İstanbul patriği Fatih'in verdiği muafnâmelerden hoşlanıp Hazret-i İsa'nın yüzü nakışlı bu makramayı mübarek elin dış zarfıyla hediye verdiğinden Sultan Mehmed o kadar se­vinip mübarek mendili yüzüne sürüp saklar. Hâlen Hazine-i Hassa'da zarfıyla saklıdır. Sonra Fatih Sultan Mehmed Han,

"Bre papaz! Bana bir yeni dünya bağışladın, dile benden ne dilersen" deyince patrik başını yere koyup padişah huzurunda yer öpüp,

"Padişahımdan rica ve temennim odur ki büyük dede­niz Yıldırım Bayezid Han toprağı güzel olsun (—) tarihinde Eflâk Vilâyeti'ni fethedip ele geçirdiğinde o zamanda benim kardeşi­mi Eflâk beyi beğenip (seçip) Allah'ın hikmeti bütün reaya kar­deşimin üzerine yürüyüp Yıldırım Han'a isyan edip o sene ha­raçlarını vermezler. Hemen Yıldırım Han da ılgar ile Anadolu iskelelerinden Sinop'a gelip oradan 500 pare gemiye binip karşı geçerek ansızın Eflâk Vilâyeti'ni basıp nice bin Eflâk keferelerini kılıçtan geçirip binlercesini de esir eder. Benim kardeşim de esir olur. Hâlen günahsız olduğu hâlde Bursa Kalesi'nde hapistir. Pa­dişahımdan ricam odur ki bizde emanet olan Hazret'in mübarek eli hürmetine ve sizde emanet olan Ruhullah mendili hürmetine olsun benim kardeşimi hapisten çıkarıp yine Eflâk beyliğini ba­ğışlamanı rica ederim" diye yer öpünce Mehmed Han,

"Ya yine kardasın isyan ederse senin hâlin nice olur?"

"Padişahım, siz ihsan ediniz, eğer isyan ederse Abbasilerden Harun Resid ta Bağdad'dan Seyyid Battal Gazi ile İstanbul'a gelip fethedip Silivrikapısı'ııdaki Zincüiiservi yanın­da Kızlar Kilisesi'ni kale yapıp Ayasofya Kilisesi'nin çanlığına Alina Kralımızı astığı gibi siz de beni o çanlığa asıp ibret-i âlem olayım. Ve nitekim kardeşim beydir, isyan etmeyeceğine ben kefil olup sene başı tamam olmadan Eflâk hazinesi için eski ka-

rı üzere 300 kese padişahıma bir günde poliçe kağıdıyla tes-',. edeyim" dedi. Mehmed Han bu sadıkane güzel cevaplar­dan hoşlanıp hemen bir yarlığ yazar. Patriğin kardeşini Bursa zindanından çıkarır. Geldiğinde görse ki yaşlı ve zünnar ku­şanmış bir adam olmuş. Eflâk beyi olup varınca adaletle dav­ranıp o an padişah hazinesini ılgar ile Der-i Devlet'e gönderip Bükreş şehrini ve Tirkoviş şehrini öyle mamur eder ki iki bü-vük şehir Belgrad ve Edirne şehirleri gibi olur. Bir yıldan sonra koca bey ölünce oğlu yine İstanbul patriğinin kefaletiyle müsta­kil bey olur.

Sözün kısası Fatih Sultan Mehmed, Bayezid Han ve I. Se­lim Han zamanlarında Eflâk beyleri İstanbul patriklerinin ke­filliği ve himayeleriyle olup Eflâk Vilâyeti'ııde ayaklanma olma­yıp Osmarüar huzur içinde olurlarmış.

Bayezid Han ve L Selim Han zamanında Boğdan beyleri Tatar hanlar ricasıyla olup o tarafta rahat geçinirlermiş. Sonra Süleyman Han asrında açgözlü Rüstem Paşa'nın tedbirsizliğiy-le Bayezid Han kanunundan fazla vergi yüklediklerinde Eflâk ve Boğdan, Süleyman Han asrında isyan edip bizzat kendile­ri Boğdan'a sefer edip güçlükle fetheder. Yas şehrinde bir cami yapmıştı, kilise etmişlerdir. Ne çare İslâm gayretini güder, kayı­rır kalmadı. Eflâk'ı da fethedip Tirkoviş ve Bükreş'te birer cami yapmıştı, temelleri bile kalmamıştır.

Beri taraftan yine biz konumuza edelim. Gerçi bu Eflâk Vilâyeti'ni ilk defa Yıldırım Bayezid Han fethetti, ama Süley­man Han zamanında fazlasıyla imar olup beylerine rağbet edip Mora paşası pâyesiyle iki tuğlu, sancak, bayrak ve yedekleri, mehterhaneleri, mataracıları, tüfenkçileri, satırları, [lOlb] mi-rahuru, pazara gideni, 6 adet çukadarları, 6 adet saraçları, bir divan efendisi ve onar adet sekban bölükbaşıları hepsini padi­şah tarafından Müslüman kimseler verdiler. Bu derece Eflâk ve Boğdan beylerine ruhsat verilip bütün beyler ile muhteşemaııe Süleyman askerleriyle kefere beyleri hükmedip padişah malı­nı tahsil eder. Kendi kendine tahammülüne göre, ne kadar tara-bans adlı yaya tüfenkli asker yazarsa kendi bilir, ama hâlâ ka­nun üzere sancakları ardında Osmanlı mehterhanesi çalar, önü sıra alarkada keferelerin Efrasiyab boruları ve davulları çalınır.

404

405


Hâlâ kanun üzere 150 akçe pâyesiyle bir mutedil kadısı var, zira Müslüman bezirganları çoktur, nice şer'î davalar dü­şer. Müslüman ağalara kanun üzere imam ve müezzinler var­dır. Beylerin bir âlim, mutedil ve olgun ayar hocası vardır. Ken­disine ait olan keferelerden işbaşında 70 adet mertebe sahibi hatmanları, kaptanları, kopar ve vamoş logofetleri vardır. Bun­lar da mahalleriyle mertebelerince yazılacaklar.

Bütün eyaletinde 670 adet boyarları ve vamoş hâkimleri vardır.

Yönetimi altında 3.600 adet çiftlikli mamur köyler var ki her biri çarşı pazar ve büyük binalı köylerdir.

Toplam 120 pare şehirleri var ki her birinden hazine elde edilir bender şehirlerdir ki aşağıda mahalleriyle yazılır.

Bu Eflâk Vilâyeti'nde asla kale yoktur. Hepsini Tatar ve Os­manlı harap etmiştir, zira bol verimli vilâyet olduğundan rea­yası Karun malına sahip olup şarabın verdiği sarhoşlukla bü­tün kâfirleri ayaklanıp Tatar ve Osmanlı bunları kıra kıra nice binini de eli kolu bağlı esir edip eli vilâyeti ve kalelerini harap ederler.

Yine Osmanlı, isyanlarına bakmayıp başka bey gönderir. Zira bu vilâyetin beylerinin azli nasbi Osmanlı padişahı elin­dedir. Ama Tatar Han ricasıyla olan bey isyan edemez. Eğer is­yan ederse Tatar Han Kırım Vilâyeti'nden 3 gün 3 gecede 100 bin asker ile Boğdan Vilâyeti'ne ve Eflâk Vilâyeti'ne girip hal­kın kırıp nice binini zincire vurup esir eder ve şehirlerini ya­kıp yıkar.

Bu vilâyetin uzunluğu, geçen köylerde uğradığımız bizim Osmanlı hududunda İrşova Kalemizden şark tarafında Foh-şan şehrine varıncaya kadar tam 15 konaktır. Fohşan Nehri'nin öte doğu tarafı Boğdan Vilâyeti sınırıdır. Eflâk Vilâyeti'nin ge­nişliği, kuzey tarafına Erdel Vilâyeti ile komşu olup Tuna ke­narlarına kadar üçer, beşer, altışar konak yerleri vardır. Hâlâ Osmanlı'ya bağlı reayalı bir acayip bakımlı ve şenlikli çok bü­yük vilâyettir.

Ve 3 yerde bakır, gümüş, demir, altın, tuz ve güherçile (—) (—) madenleri vardır. Okna adlı tuz madenleri ibretliktir ki her sene birer Mısır hazinesi hasıl olur. Ve dahi zift, neft, katran ve

406

balmumu yerde biter madenlerinden başka daha 76 çeşit ma­denleri vardır.



Burada elde edilen bal, yağ, pastırma ve otlar meğer Erdel Vilâyeti'nin Bihar Nahiyesi'nde ola. Bu vilâyette olan at, sığır, camız ve koyun hesabını ancak Yaratıcı bilir. Deve, katır ve eşek asla yoktur, ama yer yer keçiler vardır.

Bu Kureyş şehri, yani Bükreş'in şekli

Bu şehir bir bayırlı yere kurulu olup şehir içinden Dombo-viçse Nehri akar, bu nehrin iki tarafı şehirdir. Bir taraftan bir tarafa 21 yerden ağaç köprülerle geçilir büyük şehirdir, ama ka­lesi yoktur. Toplam 14 adet büyük manastırı vardır ki her biri birer sağlam kale gibi kiliselerdir. Evvelâ Koca Mihal Kilisesi, bir bayır üzerinde 100 adet kârgir odalı kilisedir. Sonra Kasım Voyvoda Manastırı, İsvet Nikola Manastırı, Kostaııtin Bey Ma­nastırı, Radul Bey Kilisesi, Sarı Saltık Kilisesi ve Meryem Ana Manastırı. Bu kiliselerin tamamı demir kapılı kale gibi manas­tırlardır ve özellikle kral kortası, yani bey saraylarına bu diyar­da korta derler.

Bey Sarayı'nın özelliği

Şehrin ortasında çevresi kalın meşe ağaçlarından yalın kat palanka duvarlı saraydır. Bu saray içinde çeşit çeşit kârgir oda­lar, pek çok divanhaneler, bir süslü manastır, dört tarafında 200 adet tek ve iki katlı tüfenkli tarabans, yani yeniçeri odaları var ve saray ortası büyük bir meydandır. Bir tarafı büyük ahırdır. Divanhanesinden içeri iç oğlanları odaları, çeşit çeşit maksure­ler, harem odaları ve domna, yani bey karısı oda ve hamamla­rı ve nice yüz yapılarla süslenmiş ve bir güzel bahçe ile donan­mış korta saraydır. Osmanlı'nın bir tarafa seferi olduğunda ka­nun üzere bu Eflâk beyi 12 bin asker ile sefer eşer. Bu korta sa­rayın su aşırı karşısında hoş havalı bir hamamı var.

Bu şehirde 12 bin saz ve tahta şindire örtülü çoğu iki kat­lı geniş evler vardır. Kârgir yapılı evler azdır, zira kefereleri 7-8 yılda bir isyan edip Tatar ve Osmanlı bu şehri yakar, yine o sene içinde ufak tefek tek katlı evler yaparlar.

Toplam bin kadar yer kat dükkânlarında mahbûbe kızlar oturup içerde metalarını satarlar.

Her dükkânın altlarında bodrumları bulunup çeşit çeşit

407

kırmızı şaraplar, balsuyu, horilk, med ve pivo adlı sarhoş edi­ci (alkollü) içecekler doludur. [102a] Bağları yoktur, zira şiddet­li kışı çoktur. Her an isyan ettiklerinden şehirlerini, bağ ve bah­çelerini Tatar ve Osmanlı harap ettiklerinden bağ ve bahçesi iyi değildir ve olan bağların da üzümleri ekşi olur. Toplam 7 adet bezirgan hanları ve gümrükhaneleri vardır. Hâlâ bu şehir gün­den güne imar olmadadır.



Müslüman konukevinin anlatılması: Padişah ve sadra­zam tarafından ve diğer yerlerden gelen Müslümanlar için şeh­rin dışında Bomboviçse Nehri'nin karşı tarafında bir ağaç köp­rü ile geçilir, köprü başında han gibi 50 adet odalı bir kervan­sarayı var. İçinde bir mescidi vardır, başka mezarlı ve bahçeli bir iç açıcı saraydır. Diğer hizmetçileri ve aşçıları keferelerdir. Bey tarafından gelen yiyecekleri aşçılar pişirir. Bu saraya bitişik su aşırı bir aydınlık kadınlar hamamı var.

Suyu ve havası hoş olduğundan mahbûb ve mahbûbesi gayet çoktur. Özellikle kızları tamamen başı kına siyah kâküllerini tel tel tarayıp kubadi sarı pabuç ile salındıklarında insanın aklı, dağılmış kâkül gibi perişan olur, ama çoğunluğu fahişeciklerdir. Bütün kadınları yüzü açık gezip dîbâ, zîbâ, şîb ve zerbâf renkli fistanlar giyerler. Bütün erkekleri mavi dola­ma, çuka kontuş ve serhadli giyip başlarına Tatar kalpağı gi­yip, küçüklerinin büyüklerinin boğazlarında altından, gü­müşten, yahut pirinçten birer haç asılıdır. Zira bu kefereler Hıristiyan olup kitapları İncil'dir. Batıl ayinleri, bayram yeri­ne bednam günleri, yani Kızılyumurta günleri Rum keferele-riyle beraberdir, Ermeni kavmiyle iyi geçinirler ama Yahudile­ri asla sevmezler.

Maarif erbabı kefereleri çoktur. Heyet, hikmet ve usturlâb ilmini iyi bilirler. Hatta şehirlerinin yapıları talihi için akrep burcunda Merih su evinde çıkarmışlardır. Onun için acımasız cellat, düşman avlar Tatar birkaç senede bir gelip kılıç vurur­lar.

Yıldızlar ilmine göre şehirleri beşinci iklimde bulunup arz-ı beledi (—) ve uzun gündüzü (—) saat, derece ve dakika­dır.

Beğenilenlerinden, balı, yağı, balmumu, çeşit çeşit horilka

, j j-akısı, mahbûbu, mahbûbesi ve francala adlı beyaz ekmeği meşhurdur ve beğenilir.

Beyinin azli nasbi sırasında padişaha bin kese, sadrazama 700 kese ve bütün iş erlerine de 200 kese hasıl olur. 1.500 kese de beyine kalır. 2 bin kese de vilâyet zabitleri boyarlara, har­manlara ve kaptanlara hasıl olur.

Her sene 300 kese mal padişah hazinesine gelip Süleyman Han kanunu üzere matbah-ı âmireye 300 keselik bal, yağ, bal­mumu ve tuz getirirler. Ve her sene Tersane-i Âmire için 300 keselik sığır gönü, gemileri yağlamak için don yağı ve esirlere kara kendir bezi gömleklik bez verirler.

Yine her sene Silistre paşasına onar kese, bu kadar çuka, at­las ve birer nakışlı araba ile çeşitli metalar gönderirler. Mansıp­ta olan sancakbeylerine de hediyeler gönderirler.

Her sene Tatar hanlara birer hınto araba yükü çeşitli hedi­yeler ile 50 baş yorga beygir ve 20 kese nakit gönderdiklerinden başka her sene Tatar han tarafından bir mirza ağa gelip 100 fıçı bal tahsil edip ağaya da 10 kese verip Kırım'a ağayı balıyla gön­derirler. Bal ağası namında bir geliri bol ağalıktır.

İstanbul'da padişah mutfağına (—) koyun ve sadrazama her gün kapu kethüdası bin okka et, 3 bin okka koyun eti de molla, kadıaskerler, İstanbul kadısı ve ileri gelenlere tayinat verirler. Gerçekten bunun gibi nice bin masrafları vardır, ama vilâyetlerinden 5 Mısır hazinesi mal hasıl olur.

Bu şehrin nice bin hâllerine vâkıf olduk, ama dünya yazarı gibi her şeyin yazılması mümkün olmadığından bu kadarla ye­tinip kendi işimize dönüp bir gün bey ile ve bu kadar askeriyle atlanıp seyrederek doğu tarafına bir saat gidip,

Kolintina Nehri sahiline vardık, o kadar büyük su değildir. Ve bağı kuzey tarafında dağlarda olup katı yakındır. Bu şehrin kenarında beylere mahsus yüksek bir köşk var, tamamen cibis-tendir. Bütün krallar donaları, boyar, vamoş ve logofetleriyle bu­rada eğlenip orada olan gölden ve akan sudan çeşit çeşit balık­lar avlayıp beye hediye getirilir, bahşişler olup bu yeşillik yerde içip eğlenirler. Gerçekten de bir gül-i gülistan, çemenistan, kuş­luk ve lalelik yerdir ki bülbüllerin hoş nağmeli sesleri insana ha­yat verir. Bir tarafta çalıcılar ve okuyucular rehavi makamında

408


409

nağmeler ettiklerinde, bir yanında da çemenistanm bülbülleri yanık sesleriyle dem çekerler. Gerçekten de suyu ve havası hoş, gün görünmez yüksek ağaçların gölgesinde döşekler ve sedirler üzerinde ister Müslüman, ister bütün Tanrı kulları taraf taraf, cavk cavk olup eğlenip Yüce Yaratıcı'ya hamd ederler. Sözün kı­sası böyle bir Meram Bağı Ulah memleketinde görmedim. Allah daima mamur edip kullarını şen ve mutlu ede. Orada büyük bir ziyafet yenmiştir ki aç insanlar karınlarını doyurup sanki her bir beniâdem Ma'dî-Kereb gibi obur oldular.

Ziyafetten sonra yemeği eritmek için atlara binip batı tara­fa avlanarak Kolintina Manastırı'nda [102b] baş vornik akşam ziyafet çekti ki bu da acayip bir şeydi. Ve 300 adama hediyeler verip hakire bir yorga beygir koşumuyla birlikte hisse değdi.

Oradan yine atlara binip nice bin meşaleler ile Osmanlı mehterhanesi ve Efrasiyab mehterhanesi fasılları olarak akşam­dan sonra büyük alay ile Bükreş şehrine gelip yataklarımızda istirahat ettik.

Bükreş şehrinin külliyatı şehrengizinin tamamlanması:

..................(2 satır boş)....................

Makam ve mertebe sahiplerinin isim ve sıfatları

Evvelâ hepsinden melik baş logofettir ki bütün boyarın, yani bütün hâkim beylerin başıdır, tüm vilâyetin mührü onun elinde durur.

Sonra küçük vornik; tüm vilâyetin yarısı onun hükmünde­dir ki gelen davaları o dinler.

İkinci vornik: Vilâyetin bir yarısının davasını da bu dinler.

Baş hatman: Tüm vilâyet askerinin baş serdarıdır.

İkinci hatman: Bu da vilâyetin askerlerini toplar.

Postenlik: Beyin kapucular kethüdasıdır.

Behranik ve kopar: Bunların ikisi beyin kendi mutemetleri olup daima bunların ellerinden şarap içer.

Vistiyar: Beylerin yanında kılıç tutar silâhdar gibidir.

Viştibar: Bütün mala defterdardır.

Konisin: İmrahordur.

Zihııigar: Arpa eminidir.

Üçüncü logofet, yani tezkirecidir, ama Müslüman divan efendisi başka vardır.

410


r: Başkapucubaşıdır.

Şatrar: Çadır mehterbaşıdır.

Kamaraş: Bey hazinedarıdır.

Armaş: Asesbaşıdır. Allah saklasın suçlulara bunlar işkence ettiklerinde Erdel diyarında bile öyle işkence edemezler.

Ustolnik: İskemleci.

Ustonik: Çaşnigirbaşıdır.

Vetah: Çavuşlar kethüdasıdır.

Boyar: Nahiye beyleridir.

Porkalab: Yine hâkimlerdir.

Koçlar: Kilarcıbaşıdır.

Medeninkar: Sofracıbaşıdır.

Selçar: Kasapbaşıdır.

Darabans ağası: Yeniçeri ağasıdır.

Vamoş: Gümrük eminidir. (—) (—) (—).

Nice bin çeşit böyle terimleri vardır ama bununla yetindik. Bu yazılı olanlar vilâyetin nizamı intizamına padişah tarafından hâkimlerdir. Bu sayılan mertebe sahipleri tamamen pak ve mü-sellah asker kısmıdır, ama yaya tarabans askeri çoktur. Bunların bütün sancak ve bayraklarında iki kanatlarını açmış şahin kuşu resmi taşırlar ve her mertebe sahiplerinin koşlarmda (askeri bir­lik) bir gibi davullar çalınıp alay alay olup pür-silâh giderler.

Penez adlı akçelerinin hatların bildirir: Eski zamanda Os­manlıların ortaya çıkışından önce bunlar da başka krallık idi. Altın ve gümüş madenleri olmakla pahka adlı beşlik, porkab adında altın ve tabka adında guruş keserlerdi. Osmanlı eline ge­celi sikkeleri kaldırılıp ancak bakırdan penez adlı akçeleri var­dır. Bükreş şehrinde ve Tirkoviş şehrinde kesilirdi. Şimdi onu da kesmez olup eski penezleriyle ve Erdel penezleriyle alışveriş ederler. Penezlerinin bir yanında beylerinin ismi ve kenarların­da tarihleri var. Bir yanında Hazret-i İsa sureti ve tarihi yazılıdır. Eflâk-ı Âk kavminin dilini bildirir

Gerçi Boğdan kavmi ile bunlar da İsevîlerdir, ama mezhep­lerinde bazı şeyleri birbirlerine aykırıdır ve dilleri de yine bir­dir. Ama bazı kelimeleri aynı olmayıp başka türlü kelimele­ri vardır. Mesela mal hesap ederken akçe saymaları böyledir. Evvelâ,

411


unu l

d oı/ 2

tiri 3

pat n

4


şins

5


şyes 6

şapti 7

optı

8


novı 9

zeş

10


şu ııım 11

şu doy

n'


si tiri 13

si patrı 14

si siniş

15


Şİ Şt'S

16


si şnpt

17


sı obt 18

si novı 19

doı/ ziş

20


tiri ziş 30

pntnı ziş 40

siniş ziş 50

şeş ziş 60

şnbti ziş

70


obtı ziş 80

novı ziş 90

o şuta 100





Bu hesapları Leh diline, Erdelistan Ulah'ına, Tot ve Korol diline benzer.

(...) (...) (...) (...)

Allah ismi peygamberler ismi



piıın ekmek

apa

su


karin et

pirinza

tulum peyniri



kaş

mel

llllt

kaşkaval peyniri

bal

yağ

farina un

oçetıı sirke

labti aknı j'oğurt

Ol/C

koyun


pıının ineri erik elma

peri armut

iskoruşe üvez

ponıın birel göğem yemişi

çoıııa üzüm

persiş şeftali

şireş kiraz

yeşiııa vişne

ınıkn ceviz

ovıı yumurta

gayna

tavuk


gnı/ııa nıırşaka Mısır tavuğı

gıtıskn

' kaz


pornınp güvercin

ZIH koç setti

gel otur buraya

[103nl

mıı/ıı dııçn getirmem



ndıı /»»/ getir saman

buğ


öküz

kaprn keçi

Iııp kurt

oğarktı dişi tazı

purunk

oğlan


düj

koca


ıskohde dııç kalk var git

adıı kınv getir buğday

ndıı malay getir darı

bi pol su sığırı

mil kuzu

hıılpe


tilki

fam


kız

ııevnsta gelin

dııdi örf getir arpa

adıı ovız getir yulaf

vaka inek

bey çil buzağı

ursu

ayı


ı/epnle tavşan

baba karı

gnztn ev sahibi

fiti ten pizdn tuıuata valideni filân edeyim

fiti tnıı kurul kul kat

edebde götünü filân edeyim yat aşağı

fıtıt ba şorta

,..„ unda duç tüpün ıskol

kız kardaşım tılan ede-

nereye gidersin ağam kalk

Bunun benzeri nice kere yüz bin boş sözleri vardır, yazma­dık, ama âlem seyyahı ve insanoğlu nedimi olup dünyayı dola­şan kimselere her dilden biraz bilmek gereklidir ki senden hoş-lanmayıp aleyhine bir söz söylediklerinde anlayıp uyarlasın. Yol sormak, yiyecek ve içecekten bir şey isteyecek kadar bilmek elbette seyyahlara lazımdır, rahat ola. Her şeyin bilgisizliğin­den bilgili olmak yeğdir.

Özellikle böyle kâfiristana düşesin, elbette az çok dillerini bilmek lazımdır, ama söylememek iyidir. Yüce Allah bizi nefisleri­mizin kötülüklerinden ve dil sürçmelerimizden korusun. Allahu Tanla, kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzak duran kimseleri ve bizi ba­ğışlasın.


Yüklə 1,95 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin