Hadis terimleri SÖZLÜĞÜ MÜcteba uğur a


Sahâbî: Bak. Sahabe. Sahâbî Mürseli



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə40/51
tarix16.05.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#50631
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   51

Sahâbî:

Bak. Sahabe.



Sahâbî Mürseli:

Merfu Mürsel başlığı altında açıklandığı gibi bazı muhaddisler irsali mutlak manada alarak kim olursa olsun, ravilerinden birisi hazfedilerek rivayet edilen hadislere mürsel adını vermişlerdir. Bu manada bir sahabînin bizzat Hz. Peygamber (s.a.s)'den işiterek değil ondan işiten başka bir sahabîden duyarak öğrenip Hz. Peygamber'den kendisi işitmişcesine rivayet ettiği hadise de mürsel diyenler olmuştur. Fakat hadisi aslında işitmiş olduğu sahabîyi isnadında zikretmeden doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den rivayet eden sahabînin bu rivayet şekline mürsel denilince ilk akla gelen tabiinin sahabîyi atlayarak Allah Resulünden rivayet ettiği hadisten ayrı mütalaa etmek gerekir. Bu farkı belirtmek üzere, sahabînin sahabîden Hz. Peygamber'e isnad ederek rivayet ettiği hadise sahabî mürseli denilmiştir. 1029


Bilindiği gibi, Hz. Peygamber Mekke'de peygamberliğini açıkladığı zaman kendisine çok az kimse iman etmişti. Peygamberliğin Mekke devrinde müslüman olanların sayısında önemli bir artış olmamıştı. Medine'ye hicretten sonra sayılan hızla artarı müslümanlar, bir taraftan inen Kur'ân-ı Kerim ayetlerini öğrenirlerken, bir taraftan da Hz. Peygamber'in hadislerini ve onunla ilgili olayları öğrenmeye başladılar. Haliyle hicretten önceki olayları ve Medîne'de konulan hükümlerin uygulanış şekillerini gösteren hadisleri bütün sahabîlerin Hz. Peygamber'den görüş işiterek rivayet etmelerine imkan yoktu. Halbuki sahabîlerin hemep hepsi Hz. Peygamber'den bizzat işitmediği veya kendisinin hazır bulunmadığı yahutta müslüman oluşundan önceki zamanlara ait olayları nakleden hadisler rivayet etmişlerdir. Söz gelişi Ebu Hureyre hicretin yedinci yılında Hz. Peygamber'i görmüş olmasına rağmen hicretle ilgili bazı hadisler rivayet etmiştir. Ebu Hureyre'nin bunları bizzat görerek veya işiterek rivayet etmediği açıktır. Yine Hz. Aişe, örnek vermek için söyleyelim, ilk vahyin gelişini anlatan meşhur rivayetin sahibidir. Oysa Allah Resulüne ilk vahy geldiği zaman henüz hayatta bile değildi. Bu itibarla gerek Ebu Hureyre, gerekse Hz. A'işe her ikisi de hazır olmadıkları, gözleriyle görmedikleri olayları anlatan hadisler rivayet etmişlerdir. Bizzat işitmedikleri hadisleri rivayet ettikleri de olmuştur. Ancak bu gibi hadislerin isnadlarma bakıldığı zaman bunları Hz. Peygamber'den kendileri görüp işiterek rivayet etmiş görünürler. O halde sahabîlerin Hz. Peygamber'den öğrendiklerini aralarında müzakere ederlerken veya başka vesilelerle diğer sahabîlere nakletmeleri sonunda öğrenilen hadisler, hadis söylendiği veya hadiste anlatılan olayın geçtiği sırada Hz. Peygamber'in yanında bulunmayan sahabîler tarafından da rivayet edilmişlerdir. Böyle rivayetlere sahabî mürseli denilmiştir.
Sahabîlerin hepsi cerh ve ta'dil bakımından adûl, yani tam manasıyla adalet sahibi kabul edilirler. Bu bakımdan mürselleri mevsul sayılır. Bir başka deyişle mürsel hadiste olduğu gibi, sahabîlerin aslında hadisi öğrenmiş oldukları sahabînin ismini anmadan rivayet ettikleri hadisler doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den rivayet edilmiş kabul edilirler.
Sahâbî mürselleri şöyle sıralanmıştır:
a) Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayeti olduğu bilinen sahabîlerin mürselleri.
b) Hz.Peygamber'i gördüğü halde ondan hadis işitmemiş olan sahabîlerin mürselleri,
c) Muhadramûn denilen ve Hz. Peygamber'in peygamberlik devrine yetiştiği halde onu görmek şerefinden mahrum kalanların mürselleri.
Yukarıda da söylendiği gibi sahabîler adalet sahibi kabul edildiklerinden birbirlerinden rivayetleri Hz. Peygamber'den rivayet hükmündedir ve zayıf sayılmazlar.

Sahâbiye:

Bk. Sahabe.



Sâhîb:

Sahâbî ve sahabe kelimelerinin alındığı “sahibe” kök fiilinin ism-i faili olan sâhib, Hadis Usûlünde Türkçedeki manasıyla bir kitabın yazarına veya musannıfına denilmiştir.



Sahibu'l-Bid'a:

Bk. Ehlu'l-Bid'a.



Sahibu'l-Hadîs:

Hadis sahibi manasına tamlama olup genelde hadis rivayetiyle meşgul olana denildiği gibi hadis hükümleriyle hareket edene de denilmiştir.


Çoğulu ashâbu'l-hadîs, hadis ilmiyle meşgul olanlardır. (Bk. Ashâbu'l-Hadîs).

Sâhibu'l-Kitâb:

Kitap sahibi demektir. Genelde hadislerini ezberinden değil, kendisine ait bir kitaptan okuyarak rivayet eden hadis ravisine isim olmuştur.



Sahibu'r-Resul:

Bk. Sahabe.



Sahîfe:

“Sözlük bakımından üzerine yazı yazılmış kağıt veya yazılı kağıtlardan meydana gelen küçük çapta kitap manalarını verir. Çoğulu suhuf gelir.


Hadis terimleri arasında sahife, Hz. Peygamber (s.a.s) henüz hayatta iken ve ebedi aleme göç etmesinden sonra sahabe devrinde yazılan küçük çapta hadis kitaplarına denir. Bunlar umumiyetle hadislerin tedvin ve tasnif devresinden önce yazılmışlardır.
Kitâbetu'l-hadîs konusunda da değinildiği gibi, bazı sahabîler Hz. Peygamber'in koyduğu hadis yazma yasağının kaldırılmasından sonra rivayet ettikleri hadisleri yazmışlardır. Bazı sahabîler tarafından yazılarak meydana gelen ilk yazılı hadis metinleri sahifeleri oluşturmuştur. Bu sahifelerden birisi, Abdullah b. Amr İbni'l-As'ın es-Sahîfetu's- Sâdıka veya kısaca Sâdıka denilen sahifesidir. Sahabeden Semure b. Cundeb ve Câbir b. Abdillah'ın; tabiîlerden Hemmâm b. Muhebbih'in sahifeleri de konunun örnekleridir. Bunların herbiri hakkında özel başlıklarında kısa bilgiler verilmiştir.

Sahîfe Câbir:

Sahabî Câbir b. Abdillah'ın hadislerini ihtiva eden sahife denilen küçük çaptaki kitabıdır. Hadislerin tedvin edilmesinden önce tesbit edilen hadislerin yazılması sonucu meydana gelen ilk yazılı hadis metinlerindendir. Her ne kadar kendisinin yazdığı kesin olarak bilinmemekte ise de yazı yazanlardan olduğu dikkate alınarak kendi el yazısıyla yazıldığına hükmedilmiştir. Karısı tarafından korunmuştur. İlk ravisi meşhur tâbi'î Süleyman b. Kays el-Yeşkuridir.1030 Ayrıca Ebu'z-Zubeyr, Ebu Sufyân ve eş-Şa'bi tarafından da rivayet edilmiştir. Ancak bunların rivayetleri vicâde yoluyladır. 1031Bazı alimler Katâde ve Mücâhid'i bu sahifedeki hadisleri, rivayet hakları olmadığı halde, rivayet ettiklerinden tenkit etmişlerdir. Ma’mer b. Râşid Cami'inde ondan nakillerde bulunmuştur.. Ahmıed b. Hanbel'in Müsnedinde mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 1032



Sahîfe Semure:

Sahabî Semure b. Cundeb'e ait hadislerin yazılı oduğusahifedir.


Bütünüyle sahife denilince akla gelen hadis kitabı olduğunu gösteren kesin deliller bugün için bilinmemektedir, daha çok evlatlarına yazdığı bir risale hüviyetindedir ve çok ilim ihtiva etmektedir. 1033 İlk yazılı metinlerden olması dolayısiyle önemlidir. Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde nakledildiği anlaşılmaktadır.

Es-Sahîfetu's-Sâdıka:

Adına sahife denilen ve HZ. Peygamber ve sahabe devirlerinde yazılmış olan küçük çaptaki hadis mecmualarındandır ve sahabî Abdullah b. Amr İbni'1-As'a aittir. Hadislerin tedvin edilemsinden önce yazılı olarak tesbit edilmiş hadis metinlerinin ilk örneklerinden sayılır.


Abdullah b. Amr’ın hadisleri yazdığı tarihen sabittir. Hz. Peygamber'den işittiklerini yazmak istemesine rağmen onun hadislerin yazılmasına izin vermeyişi karşısına engel olarak çıkmıştır. Öte yandan Kureyş ileri gelenleri Allah Resulü'nün kızgınlık anında da rıza anında da konuştuğunu bundan dolayı ağzından çıkan her sözün yazılmasının doğru olmayacağını söyleyerek Abdullah'ı her işittiğini yazmaktan vaz geçirmeye çalışmışlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber'e müracaat ederek hadisleri yazmak istediğini söylemiştir. Hz. Peygamber parmağıyla ağzını işaret ederek “yaz” demiştir; Allah'a yemin ederim ki, buradan gerçek olmayan hiçbir söz çıkmaz.”1034
Hz. Peygamber'in izin vermesi üzerine Abdullah, işittiği hadisleri yazmıştır, es-Sahîfetu's-Sâdıka böylece meydana gelmiştir. Rivayete göre Abdullah, bu sahifeyi kaybolmasından korktuğu için halkalı bir sandık içinde saklarmış.1035 Mücahid, bu sahifedeki hadisleri elde etmek için müracaat ettiği halde izin vermemiştir. Ölümünden sonra evlatlarına kalan bu sahifeyi torunlarından Amr b. Şu'ayb, an ebîhi an ceddihî isnadyla rivayet etmiştir. Ne var ki bu isnadla rivayet edilen hadislerin müsned olduklarında tereddüt hasıl olmuştur. Bazı alimler bu isnadla gelen hadislerin dinî konularda delil olamıyacağını ileri sürmüşlerdir; çünkü isnaddaki an ebîhi lafızları Amr’ın hadisi babası Şu'ayb'dan rivayet ettiğine delalet ederse de an ceddihî lafızları hem Şu'ayb’ın dedesi Abdullah b. Amr'a, hem de Amr’ın dedesi Muhammedi ifade edebilir. İlk ihtimal göz önüne alınırsa isnad munkatidır; zira Şu'ayb, dedesi Abdullah b. Amr'a yetişmemiştir. İkinci ihtimale göre ise isnad mürseldir. Sebebi, Muhammed'in Hz. Peygamberle görüşmemiş olmasıdır. 1036
Bununla birlikte aynı İsnadla rivayet edilen hadislerin dinî konularda delil olarak kullanılabileceği görüşünde olan alimler de vardır. 1037Bu isnadla beş yüz kadar hadis rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde Abdullah b. Amr’ın müsnedi olarak toplam 626 hadis nakledilmiştir. Bunların önemli bir bölümünün es-Sahîfetu's-Sâdıka'dan nakledilmiş olması imkân dahilindedir.

Es-Sahîfetu's-Sahîha:

Sahabe devrinde yazılan ve Hemmâm b. Munebbih'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadisleri ihtiva eden sahifedir.


Günümüze ulaşan eserlerin en eskisi olan bu hadis mecmuası 138 hadisten meydana gelir. İlk önce Ma’mer b. Raşid tarafından kısmen semâ, kısmen de arz yoluyla rivayet edilmiştir. Berlin ve Zahiriye kütüphanelerinde bulunan iki yazma nüshasına dayanarak Prof. Muhammed Hamidullah tarafından etraflı bir araştırmayla birlikte neşredilmiştir. Türkçeye de çevrilmiştir.

Sahih:

Kelime olarak sıhhatli ve sağlam manasına gelen sahih, makbul hadislerin ilkidir. Hadis Usulü alimleri tarafından adalet ve zabt sahibi ravilerin kesiksiz isnadla birbirlerinden rivayet ettikleri şaz ve illetli olmaktan uzak hadisler olarak tarif edilmiştir.


Bu tarife göre bir hadisin sahih olabilmesi için ravilerinin adalet ve zabt özelliklerine sahip olmaları, son ravisinden Hz. Peygamber (s.a.s) 'e varıncaya kadar bütün ravileri arasındaki isnad zincirinin kesiksiz olması, bir de illet denilen herhangi bir gizli kusur taşımaması ile birlikte sika ravilerin rivayetlerine aykırı düşmemesi gerekir. Misal vermek gerekirse şu hadis üzerinde durulabilir.
Bu hadisin senedi ve metni ayn ayn incelendiğinde görülür ki Ebu'l-Yemân el-Hakem b. Nafî, Şu'ayb, ez-Zuhri, Ebu Seleme b. Abdirrahmân b. Avf ve Hassan b. Sâbit'den oluşan senedle rivayet edilmiştir. Bu ravilerin hepsi adalet sahibi ve zabt özelliği taşıyan kimselerdir. Hepsi de hadisi birbirlerinden haddesenâ, ahberanâ, semi'a gibi birbirlerinden kesin rivayete delalet eden eda lafizlanyla rivayet etmişlerdir. Böylece açığa çıkmıştır ki, isnadı kesiksizdir. Ayrıca metninde gizli bir kusur yoktur. Hz. Peygamber'in Hassan b. Sâbit'e kendisini ve müslümanlan şiir söyleyerek müdafaa etmesini söylediğini ve ona Cebrail (a. s)’ın destek olması için dua ettiğim gösteren metnine aykırı bir başka rivayet bilinmemektedir. Buna göre de şaz olmaktan uzaktır. Dolayısiyle bu hadis sahihtir.
Hadis âlimleri sahih hadisin tarifinde söz konusu olan özellikleri sıhhat şartlan olarak nitelemişlerdir. Özel tabiriyle şurûtu's-sıhha denilen sıhhat şartları beş tanedir. (Bk. Şurütu's-Sıhha). Bu beş şartı birlikte taşıyan hadisin sahih olduğuna hükmedilmiştir. Böyle iken bir hadisin sahih olduğu konusunda görüş ayrılığı varsa sıhhat şartlarını tamamiyle taşıyıp taşımadığı konusundaki ihtilaftan kaynaklanmış demektir. Bununla birlikte bazı hadis alimlerinin adalet ve zabt sahibi saydıkları ravilerden biri veya birakçı diğer bazı muhaddislere göre bu vasıflara sahip olmayabilir. Öyle olunca muhaddis, adalet ve zabt sahibi olarak görmediği ravinin rivayet ettiği hadise diğer şartları taşisa bile sahih gözüyle bakmayabilir.
Öte yandan bazı âlimler bir hadisin sahih addedilebilmesi için onda sıhhat şartlarının bulunmasıyla birlikte her tabakadan en az iki arvi tarafından rivayet edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Rivayete bakılırsa İbrahim b. İsmail b. Uleyye, rivayetle şehadetin aynı olduğu noktasından hareketle hadisin en az iki adaletli ve zabt sahibi ravi tarafından rivayet edildiği takdirde sahih sayılabileceğini iddia etmiştir. Kaydetmek gerekir ki, aynı görüşü bazı Mu'tezile alimleri de benimsemişlerdir. Zaten İbrahim de kimi cerh ve ta'dil imamlarına göre mutezilidir. Kimine göre ise cehmiye dendir. 1038Ayrıca bu meselenin sıhhat şartlanyla ilgisi yoktur, tamamen âhad la ilgilidir. Şu da var ki, hadis âlimlerinin sahih hükmü verdikleri pek çok hadis yerine göre tek isnadla gelmiştir. O halde bu görüşe itibar etmemek yerinde olur.
Ravilerin adalet ve zabt durumları değişiktir. Bir kısmı, diğer kısmına göre gerek adaleti sağlayan hususlar, gerekse hafıza gücü ve ezberleme kabiliyeti yönlerinden daha üstündür. Raviler böyle derece derece olunca rivayet ettikleri sahih hadislerin de sıhhat bakımından birbirlerinden farklı olmayacağı tabiidir. Nitekim İbnu's-Salâh, sahih hadislerin muttefekun aleyh ve muteleftin fihi olarak iki kısımdan meydana geldiğini söylemiştir. Ona göre muttefekun aleyh, sahih olduğu konusunda hadis alimleri arasında birlik olan hadistir. Buna karşılık muhtelefun fîhi, sahih olduğunda ihtilaf edilenlerdir.
İsnad yönünden sahih, meşhur ve garîb kısımlarına ayrılmıştır. İbn Hacer, sahihi makbul haberlerin başında zikretmiş ve sahih li-zâtihî, sahih li- ğayrihi olarak iki kısımda mütalaa etmiştir. Ona göre sıhhat şartlarını en üstün derecede ihtiva eden sahih hadis, sahih li-zâtihidir. Eğer sahih hadis bazı kusurlar yüzünden sıhhat şartlarını en üst düzeyde taşımamakla birlikte bu kusurunu giderecek şekilde birkaç isnadla rivayet edilip kuvvet kazanırsa o zaman sahih li-ğayrihî olur. 1039
Sahih hadisler Buhari ve Müslim'in rivayetleri esas alınarak sınıflandırılmıştır. Bu tasnifte sahih, yedi derecedir. (Bk. Merâtibu's-Sahîh).
Sahih terimi sahih hadisleri ihtiva eden kitaplar için de kullanılmıştır. Bunlar arasında Sahih-i Buhârî, Sahih-i Müslim, Sahih İbni Hibbân, Sahih İbni Huzeyme ilk akla gelenlerdir. Buharı ile Müslim'in sahihlerine es-Sahîhân denilmiştir.

Sahih-Garib:

el-Kutubu's-Sitte sahiplerinden Tirmizî'nin bir hadisi değerlendirirken kullandığı birleşik terimlerdendir.


Tirmizî, sahih garib hükmü verdiği hadislerin niteliklerini açıklamamıştır. Ancak hakkında bu birleşik terimi kullandığı hadislerin sahih olmakla birlikte garîb oldukları, bir diğer deyişle sıhhat ve garabet özelliklerini bir arada taşıdıkları söylenebilir. Nitekim İbn Teymiye, hasen-sahih-garîb birleşik terimini açıklarken şöyle demiştir: “Hadis bazen garîbu'l-isnad olur ve yalnız tek vecihten bilinir. Eğer o tek vecihten sahih olursa hükmü sahih-garibdir. Bir başka deyişle isnadı garib olmakla beraber hadise sahih denilmiştir ve bu hadisin garib tariktan sahih olarak sabit olması demektir.”1040
İbn Teymiye'nin bu açıklamasına diyecek yoktur. Buna göre denilebilir ki, sahih-garib tabiri daha çok tek isnadla garib olarak bilinen ancak sahih olduğuna hükmedilmiş olan hadistir.

Sahîh-Garib-Hasen:

Sahih-garib gibi bu da Tirmizî'nin bir hadisi değerlendirirken kullandığı birleşik terimlerden birdir.


Tirmizi, Süneninde yerine göre iki terimi bir arada kullanmıştır. Yerine göre de hasen-sahih-garîb veya değişik sıra ile sahih-garib-hasen gibi üç hükmü bir arada aynı hadis için kullanmıştır. Bunların neye delalet ettiğini açıklamamıştır. Diğer taraftan bu terimlerin yerlerinin değişmesi herhangi bir değişik mana ifade etmez. Bu itibarla sahih-garib-hasen birleşik teriminin delalet ettiği mana hakkında bilgi almak istenirse hasen-sahih-garib maddesine bakılabilir.

Sahih Li-Aynihî:

Bk. Sahih.



Sahih Li-Gayrihî:

Bk. Sahih.



Sahîh Li-Zâtihi:

Bk. Sahih.



Sahih Muhtelef Fîhi:

Bk. Sahîh Muttefak Aleyh.



Sahîh Muttefak Aleyh:

Adı üzerinde, sahih olduğu konusunda ittifak hasıl olan hadise denir.


İbnu's-Salâh'a göre sahîh, genel bir taksimle muttefekun aleyh ve muhtelefun fîhi olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlardan sahîn muttefekun aleyh, sahih olduğu konusunda âlimlerin birleştikleri ve sıhhat şartlarını taşıdığı konusunda herhangi bir ihtilaf söz konusu olmayıp sıhhat şartlarını taşıdığı ve bulunması şart koşulmuş niteliklere sahip olduğu konularında alimler arasında herhangi bir ihtilaf söz konusu olmayan sahihdir. Sahih Muhtelefun fîhi ise hadis alimlerinin sıhhat şartlarını taşıyıp taşımadığı veyahutta mürsel hadiste olduğu gibi bulunmasını şart koştukları nitelikler hu-sususlannda ihtilafa düştükleri sahihtir.1041

Es-Sahîhân:

İki sahih manasına gelen bu tabir Buhari ve Müslim'in sahihlerine denir.


Buhârî'nin el-Câmi'u's-Sahîh veya Sahih-i Buhârî denilen eseri ile Müslim'in el-Câmi'u's-Sahîh ya da Sahih-i Müslim ismiyle tanınan kitabı Müslümanlarca Kur'ân-ı Kerim'den sonra en sahih kitaplar kabul edilmiştir. Her iki kitabın da tamamen sahih hadislerden meydana geldiği söylenmiştir.
Gerek Buhârî, gerekse Müslim hadis ilminde yüksek dereceleri almış, hadis bilgileri bakımından akranlarını hayli gerilerde bırakmış, özellikle sahih hadisleri sahih olmayanlardan ayırma yeteneğine sahip âlimlerdir. Buhârî ssahih hadisleri toplamak üzere ilk eser veren kimse olarak tanmır. Müslim de aynı şekilde sahih hadislere ayrılmış ikinci kitabı meydana getirmiştir. Bu ve öteki sebepler birleşince her ikisinin aynı isimle meşhur kitapları İslâm alimlerinin büyük çoğunluğunun kabulüne mazhar olmuştur.
Bazı âlimler es-Sahîhân sahiplerinin bir hadisi sahih kabul etmek konusunda yalnızca ravilerinin adalet ve zabtına, hadisi irsal edip etmediklerine bakmakla yetindiklerini, başka önemli noktaları dikkate almadıklarını ileri sürmüşlerse de iş zannettikleri gibi değildir. Her iki âlim de hadislerini rivayet ettikleri ricalin kendi şeyhleriyle olan münasebetlerini de araştırmışlardır. Her ravinin, kendisinden rivayette bulunduğu şeyhin hadis meclislerine devamı azmidir, çokmudur? Onun memleketinden midir? Hadisleriyle ilgisi var mıdır? Yoksa yabancı bir beldeden gelip kendisiyle yaptığı mülakatlarda bazı hadislerini işitip savuşmuş biri midir? Bütün bu hususlar gibi hadis ve hadis usulü alimlerinin kâmil mahareti olup son derece dikkatli olmayı alışkanlık haline getirmiş, en büyük alimlerin farkına varacağı mühim esasları göz önüne almışlardır. Böylesine titiz bir tutumla seçtikleri hadisleri kitaplarına yazmışlardır. Sahihlerinin Allah Kitabı Kur'ân-ı Kerim'den sonra en sahih kitaplar kabul edilmesi bu gibi yüksek meziyetlerle gerçekleşmiştir.
Yukarıda da değinildiği gibi es-Sahîhânda bulunan hadisler umumiyetle sahih kabul edilmişlerdir. Bununla birlikte hadis alimlerinin tenkidine uğramış hadisleri de vardır. Böyle hadislerin toplam sayısı 32 dir. Ancak bazı âlimlerin zayıf gördükleri bu hadislerin hiçbiri, kâdih bir illetle ma'lul değildir.
es-Sahihânın hangisinin daha sahih olduğu konusunda görüş ayrılığı vardır. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre Sahih-i Buhârî Sahih-i Müslim'den daha sahihtir. Sebebine gelince Buhârî'deki hadisler ittisal yönünden daha sağlam, ravileri itkan açısından daha güçlü, daha üstündür. Bununla birlikte tertip yönünden Sahih-i Müslim daha üstün görülmüştür.
en-Nevevî, es-Sahîhân’ın Kur'ân-ı Kerim'den sonra en sahih kitaplar olduğuna işaret ettikten sonra şöyle der: “Buhârî'nin kitabı es-Sahihânın en sahihi, daha çok faydalı olanı, gerek zahirî, gerekse batınî daha fazla bilgi ihtiva edendir. Müslim'in Buhari'den faydalandığı ve Buhâri'nin hadis ilminde bir benzeri olmadığını itiraf ettiği sabittir. Buhâri'nin kitabını tercih konusunda bütün bu zikrettiklerimiz, bütün alimlerin ve hadis ilminin sırlarına vakıf, bu ilmin inceliklerini iyi bilen itkan ehlinin benimsediği görüştür.” 1042
Bununla birlikte el-Hâkim'in şeyhi Ebu Ali el-Huseyn b. Ali en-Nîsâbûrî, Müslim Sahihinin daha sahih, dolayısiyle esah-hu'1-kutub olduğunu söylemiş, bazı mağribli âlimler de ona tabi olmuşlardır. Sahih olan görüş, Buhâri'nin üstün olduğu görüşüdür. Nitekim en-Nevevî, Buhâri ile Müslim'i özlü bir şekilde mukayese ettikten sonra Buhâri'yi tercih sebeplerini açıklarken şunları söylemiştir:
“Allah rahmet eylesin, Müslim'in usulü -ki bu usulü hakkında Sahihinin mukaddimesinde icmâ' bile nakletmiştir- şudur: Ona göre an lafzı ile rivayette bulunan ravinin isnadı, mücerred şeyhi ile muasır olduğu takdirde görüşmeleri sabit olmasa bile, semi'tu ile mevsul hükmündedir. Halbuki Buhârî, böyle an lafzıyla rivayette bulunan ravinin isnadını, şeyhi ile görüştüğü sabit olmadıkça mevsule hamletmez. Her ne kadar Müslim'in sahihinde cevaz verdiği bu hükümle bir arada uygulanması imkansız olan, hadisi çeşitli tariklardan gelen rivayetlerini bir araya toplama usulüne uyduğu îçin bu usule uyduğunu iddia edemezsek de Buhâri'nin kitabını kendi kitabına aslında bu usul üstün kılmıştır. Şüphesiz Müslim de güzel bir usulle Buhari'den ayrılarak her bir hadis için bir yer tayin etmiş ve beğenip seçtiği bütün tarîklannı orada toplamıştır. Bunun gibi aynı hadisin çeşitli isnadlarını, değişik lafızlarını da aynı yerde bir araya getirmiştir. Müslim'in bu usûlüne göre bir hadisi bulmak kolaydır. Böylece hadis talibinin aradığı bir hadisin bütün vecihlerini bir arada bulup istifade etmesi de kolaydır. Bu metotla Müslim'in çeşitli tanklarından irad ettiği hadislere güven hasıl olur. Oysa Buhâri'de durum aksinedir. O bir hadisin değişik vecihlerini bir arada vermez, aksine birbirinden uzak ve farklı yerlerde zikreder. Bu vecihleri, uygun zannedilen bablardan başka yerlerde zikrettiği de çoktur. Bu, Buhâri'nin anlayacağı bir incelik yüzündendir. Bu özelliğidir ki talibe Buharîdeki hadislerin tanklarını toplamak, bir hadisin Bu-harî'nin zikrettiği tanklarına güvenin hasıl olması zorlaşır. Günümüzde, müteahhir hadis hafızlarından çoğunun bu kabil hadislerde hata ettiklerini ve Buharîde bulunan pek çok hadisi sırf uygun yerlerde olmayışları yüzünden reddedildiklerini gördüm.” 1043
es-Suyûti, Sahîh-i Buhâri'nin Sahîh-i Müslim'e tercih sebeplerini daha çok ittisal ve ricalinin itkanmda görür ve altı yönden açıklar: “Birincisi, Buhâri'nin Müslim'e göre rivayette teferrüd ettiği ravilerin sayısı 480 kadardır. Bunlar arasında zayıf olduklan söylenenlerin sayısı seksen kişidir. Halbuki Müslim'in rivayette Buhari'den ayrıhdğı ravilerin sayısı 620 ye ulaşır. İçlerinde zayıf olduğu söylenenler 160 kişidir. Şüphesiz hakkında zayıf sözü edilmemiş ravilerden rivayet, kadih bir tenkit yapılmamış bile olsa zayıf olduğu söylenenlerden rivayetten evladır.
İkincisi, Buhârî, zayıf olduğu söylenen ravilerden fazla sayıda hadis nakletmiş değildir. Buhâri'nin rivayette bulunduğu zayıf ravilerden her birinin hadislerinin tamamını veya ekseriyetini rivayet ettiği nüshaları da yoktur. O, Müslim'in aksine, zayıf olarak bilinen nüshalardan İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiği tercüme hariç hiçbir hadis rivayet etmiş değildir. Oysa Müslim, Ebu'z-Zubeyr'in Câbir'den; Süheyl'in babasından; Alâ b. Abdirrahman'in babasından; Hammâd b. Seleme'nin Sâbit'ten gelen nüshaların ekseri hadislerini kitabına almıştır.
Üçüncüsü, Buhâri'nin hadis rivayet etmekte Müslim'den ayrıldığı zayıf oldukları söylenen ravilerin çoğu, görüştüğü, hadis meclislerinde bulunduğu, hallerini öğrenip hadisleri hakkında bilgi sahibi olduğu, aralarında sahih olanları olma yanlarından ayırt ettiği şeyhlerdir. Müslim'in şeyhleri ise bunun aksinedir. Onun Buhâri’den teferrüd ettiği zayıf oldukları söylenen ravilerin çoğu kendi asrından önce yaşamış tabiîlerden sonrakilerdir. Şüphesiz bir muhaddis şeyhlerinin hadislerini, yaşadığı devirden önce yaşayanlann hadislerinden daha iyi bilir.
Dördüncüsü, Buhâri, birinci tabaka ricalinden hıfz ve itkanda zirveye ulaşmış ravilerin hadisleriyle, hadiste tesebbüt ve uzun müddet meşgul olma itibariyle onu takibeden tabaka ravilerinin hadislerini muttasıl ve mu'allak olarak nakletmiştir. Halbuki Müslim, el-Hâzimî'nîn de belirttiği gibi, bu tabakadan asıl olan hadisleri almıştır.
Beşincisi, Müslim, bir şeyhten “an” lafzıyla rivayette bulunan ravinin rivayetini, o şeyhle muasır olduğu zaman lika sabit olmasa da muttasıl sayar. Halbuki Buhârî, mülakat sabit olmadıkça hadislerin mevsul sayılamayacağı görüşündedir. Buhâri'nin zikrettiği babla aslında hiçbir alakası bulunmayan hadisi nakletmesi bazen, hadisini daha önce bir başka yerde mu'an'an olarak naklettiği bir ravinin semâ'ını beyan etmek içindir.
Altıncısı, Buhâri ve Müslim'in sahihlerinde bulunan tenkide uğramış hadislerin sayısı 210 kadardır. Bunlardan sadece Buhâri'de olanlar seksene varmaz. Geri kalanlar Müslim'dedir. Kuşkusuz, daha az tenkit edilen, çok tenkit edilenden üstündür.” 1044
en-Nevevî'ye göre Sahih-i Buhâri'nin Sahih-i Müslim'den üstün oluşu sebeplerinden birisi de alimlerin ittifakla kabul ettikleri Buhârî'nin hadis bilgisinin, hadislerin inceliklerine vukufunun Müslim'den üstün oluşudur. O, üstün bilgisiyle hadisleri inceden inceye değerlendirmiş, kitabına sıhhatine kesin kanaat getirdiklerini almıştır.1045
İbn Hacer de Mağrib âlimlerinin Sahih-i Müslim-i tercih ediş sebeplerini Müslim'in hadis tasnif metoduyla şekil ve tertibindeki güzelliğe bağlamıştır. 1046
Şu hale göre Buhâri ile Müslim'in sahihleri gerek metotlanndaki sağlamlık, gerekse ihtiva ettiği hadislerin sıhhat yönünden güven verme gibi sebeplerle İslâm âlimlerinin rağbetine mazhar olmuş kıymetli kaynak eserlerdir. Her ne kadar her ikisi de bazı yönlerden tendike tabi tutulmuşlarsa da yine de kıymetlerinden ve sıhhat durumundan bir şey kaybetmiş değillerdir.

Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin