Hadis terimleri SÖZLÜĞÜ MÜcteba uğur a



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə43/51
tarix16.05.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#50631
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   51

Silsiletu’z-Zeheb:

“Altın zincir” manasına tamlama olup esahhu'l-esânîd bahsinde geçer. Bazı hadisciler İmam Şafî'i -Mâlik- İbn Ömer isnadını en sahih isnad kabul ederek ona bu özel ismi vermişlerdir. Tamamen hususî bir tabirdir.



Sirkatu'l-Hadîs:

Hadis hırsızlığı manasına gelir. Bir ravinin bir hadisi rivayette tek kalması halinde bir diğer ravinin aynı hadisi o ravinin şeyhinden işiterek rivayet ettiğini iddia etmesine denilmiştir. Bununla birlikte bir ravinin hadisi olarak bilinen bir hadisi aynı tabakadan başka bir raviye isnad ederek rivayete, bir de başkalarında bulunmayan garâ'ib rivayet ediyor görünmek maksadiyle bir hadisi, bilhassa metnindeki kelime veya cümlelerin yerlerini değiştirerek maklûb hale getirmeye de sirkatu'l-hadîs tabir edilmiştir.


Anlaşıldığına göre hadiste sirkat, bir ravinin, kendi rivayet etmediği bir hadisi çeşitli şekillerde kendisine mal ederek rivayet etmesinden ibarettir. Sirkatu'l-hadîs fiilini işleyene sarık (hırsız) denilmiştir. 1079

Sohbet:

Arkadaşlık etmek, bir arada bulunmak manasına “sahibe” kök fiilinin mastarı olan suhbet Türkçeye sohbet şeklinde geçmiştir. Hadis ilminde


Hz. Peygamber (s.a.s)'i Mü’min olarak görmek şerefine nail olmayı ifade eder. Bir kimse hakkında lehû suhbe denildiği zaman o kişinin Mü’min olarak Hz. Peygamberi gördüğü onun sohbetlerinde bulunduğu ve Mü’min olarak ölen bir sahabî olduğu ifade edilmiş olur.

Subâ'î:

Bk. Subâ'iyyat.



Subâ'iyyât:

“Yedili” demek olan subâ'înin çoğuludur. Son ravisi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında yedi ravi bulunan âlî isnadlara ve böyle isnadlarla rivayet edilen hadislere denir.


Genellikle altıncı ve yedinci hicri asırlarda yaşamış kimi muhaddisler Hz. Peygamberle aralarında yedi raviden oluşan isnadlar elde edebilmişlerse bunlarla rivayet ettikleri âlî hadislerini bir cüzde toplayarak adına subâ'iyyat demişlerdir. İbn Asâkir ve Abdullatîf b. Abdilmu’ınin'in subâ'iyyatları konunun örneklerini oluştururlar.

Subût:

Kararlı olup yerinde durmak sözlük anlamıyla mastardır. Hadisin Hz. peygamber (s.a.s)'den nakledildiğinin anlaşılmasına denir.



Sudâsî:

Bk. Sudâsiyyât.



Sudâsiyyât:

Kelime olarak “altılı” anlamını veren sudâsî'nin çoğuludur. Hadis ilminde son ravisi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında altı ravi olan âlî isnadlarla rivayet edilmiş hadisleri ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.


Çoğulu altıncı hicrî asrın ilk yarısına kadar yaşamış bir kısım hadisciler böyle altı ravi ile Hz. Peygamber'e ulaşan en âlî isnadlarıyla rivayeti kendilerine Allah vergisi saymışlardır. Sudâsî isnadlarıyla rivayet ettikleri âlî hadisleri bir cüzde toplamış, adına sudâsiyyât demişlerdir. Böyle cüzler içinde Ahmed b. İbrahim er-Râzî'nin cüzü meşhurdur. 1080

Suffe Ashabı:

Bk. Ashâb-I Suffe.



Suffe Ehli:

Bk. Ashabı Suffe.



Sulâsî:

Bk. Sulâsiyyât.



Sulâsiyyât:

“Üçlü” manasına gelen sulâsînin çoğuludur. Daha çok üç raviden oluşan ve uluv özelliğine sahip isnadlarla rivayet edilen hadislere denir. Açıklamak gerekirse bir hadisi son rivayet eden ravi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında üç ravinin bulunmasıyla uluvv-u mutlak özelliği kazanmış isnada sulâsî isnad, böyle isnadlarla rivayet edilmiş hadislere ise sulâsiyyât denilmiştir.


Buhârî'nin Sahihte kendisiyle Hz. Peygamber arasında üç ravi bulunan isnad-lanyla rivayet ettiği 22 hadis vardır. İbn Haceri'l-Askalanî bunları bir araya getirmiş ve şerhetmiştir. Buhârî sulâsiyyâtını başka şerhedenler de olmuştur. Müslim'in de Sahih dışında sulâsiyyâtı vardır. Tirmizi’nin Süneninde bir sulâsî hadisi bulunur. İbn Mâce'nin ise tek isnadla rivayet ettiği 5 sülâsisi, Dârimî'nin sulâsiyyattan sayılan 15 hadisi mevcuttur. Müsneddeki sulâsiyyât sayısı ise 337 (veya 367) dir ve şerhedilmiştir. 1081

Sumânî:

Bk. Sumâniyyât.



Sumâniyyât:

Kelime olarak “sekizli” manasına gelen sumânînin çoğuludur. En son ravisiyle Hz. Peygamber arasında sekiz ravi bulunan ve uluv özelliğine sahip isnadlarla ve böyle isnadlarla rivayet edilen hadislere denir.


Hicretin yedinci asnna gelinceye kadar yaşamış muhaddisler yaşadıkları devirlere göre sulâsiyyât'tan sumâniyyâta kadar, yani Hz. Peygamber (s.a.s) ile kendi aralarında üç raviden sekiz raviye kadar olan âlî isnadlar elde ederek bu isnadlarıyla rivayet ettikleri hadisleri ayrı cüzlerde toplamışlardır. Yedi yüz yılından sonra yaşayanların en âlî isnadları tusâiyyât ile uşâriyyât'dır.
Sumânî isnadla rivayet ettiği hadisleri müstakil cüzde toplayan alimler arasında Yahya b. Ali b. Abdillah el-Attâr zikredilebilir. Cüzünün ismi el-Mustefid fi'l-Ahâdîsi'l-Sumâniyyeti'l-Esânîd'dir.1082

Sunâ’î:

Bk. Sunâ'iyyat.



Sunâ'iyyât:

“İkili” anlamına gelen sunâ'î'nin çoğulu olup son ravi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında iki ravi olduğu halde uluv hasıl olan isnadlara ve böyle isnadlarla rivayet edilen hadislere denir.


İmam Mâlik'in el-Muvata'ındaki hadislerin bir kısmı sunâ'iyyât denilen türdendir ve kendisiyle Hz. Peygamber arasında bir tabiî (Nafi), bir de sahabî (İbn Ömer) olan âlî isnadla rivayet edilmiştir.

Es-Sunne:

Bk. Sünnet.



Es-Sunnetu'l-Fi’iliyye:

Bk. Sünnet.



Es-Sunnetu’l-Kavliyye:

Bk. Sünnet.



Es-Sunnetu'n-Nebeviyye:

Bk. Sünnet.



Es-Sunnetu't-Takririyye:

Bk. Sünnet.



Sû'u’l-Hıfz:

Kötü ezberleme manasınadır ve Metâ'in-i Aşere'den ravinin zabtıyla ilgili ta'n sebeplerindendir ve hatası doğru olarak ezberlediklerinden çok olmaktır.


Böyle bir kusur, bazen ravide devamlı olarak bulunur. Ne zaman rivayete kalkışsa yanılmak ihtimali söz konusudur, bu şekilde kötü ezberleyen bir ravi-nin rivayetine bazı alimler şâz adını vermişlerdir.
Kötü ezberleme bazen de yaşlanmak ve ihtilat sonucu hafıza kudretinden mahrum kalmak ve benzeri sebeplerle sonradan olur. Bunun gibi, ezberinden değil, kitaplarına bakarak rivayeti alışkanlık haline getiren bir ravinin kitabının yanması, su baskınına uğraması veya çalınmasından yahutta gözlerinin görmez olmasından sonra rivayette devam etmesinden de doğar.
İlk şekildeki bir kötü ezberlemek yüzünden ta'n edilen ravinin rivayeti merduddur. Bunda görüş birliği vardır. Önceleri sika iken ihtilat sonuncu olarak sû'u'1-hıfz durumuna düşen bir raviden rivayet edilen hadis, ihtilattan önce alındığı bilinirse makbul sayılır. Bilinmezse o da reddolunur.

Suveylih:

Salih kelimesinin ismi tasgiri olup “iyice” manasına gelir. İbn Hacer'in tasnifine göre ta'dilin en alt mertebesi olan altıncı mertebede yer almış ta'dil lafızlarındandır. Hükmü altıncı derece ta'dil lafızlarının hükmüne tabidir.



Sükût Tedlîsi:

Bk. Tedlis.



Sünen:

Sünnet'in çoğulu olan sünen, Hz. Peygamber'in sünnetini aksettiren hadislerin yazılı olduğu kitaba denir.


Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerinden ibaret sünnetini aksettiren hadisler toplanıp konularına göre tasnif edildikten sonra çeşitli metotlarla bir araya getirilmiş ve kitaplara yazılmıştır. Böyle meydana gelen kitapların bir kısmı cami türündendir. Bir kısmı ise fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş ahkâm hadislerini ihtiva eder. Bunlar sünen tipi kitaplardır.
Sünen kıtalarında umumiyetle merfû yani Hz. Peygamber (s.a.s)'e ait hadisler bulunur. Bu hadislerin hepsi ibadet, mu'amelat ceza ve edeb denilen ahlakî davranışlarla ilgilidir. Bunların hepsi ki-tab ana bölümünü teşkil eden bablar içindedir. Bu özelliğiyle sünen kitapları cami türü kitaplardan ayrılırlar. Ayrıca sünenlerde en fazla ahkam hadisleri olduğundan şer'î bir hükme esas olmayan hadislere genelde rastlanmaz.
Sünen kitapları ikinci hicri asrın ilk yarısından itibaren yazılmaya başlanmıştır. Hadisin altın çağı kabul edilen üçüncü hicri asra gelinceye kadar geçen zaman içinde pek çok sünen kitabı tertip edilmiştir. Sünen kitabı tertip eden muhaddislerden birkaçı şu isimlerdir: Mekhûl eş-Şâmî, İbn Cureyc, Sa'id b. Ebî Arûbe, İbn Ebî Zi'b, İbrahim b. Tahmân, Hammâd b. Seleme, Abdullah İbnu'l-Mubârek, el-Velîd b. Müslim, Sa'id b. Mansûr, ed-Dârimî, Ebu Davud, İbn Mâce, en-Nese'î, Tirmizî...
Bu muhaddislerin eserleri arasında Ebu Davud, Tirmizî, Nese'i ve İbn Mâce”nin sünenleri diğerlerine nazaran daha meşhur olmuştur. Bunlara Sünen-i Erba'a denilmiştir. Bu kitaplar hakkında başlıkları altında kısa bilgiler verilmiştir. İsimleri anılan dört muhaddise ashâb-ı sünen diyenler vardır.

Sünen Dârimî:

Hicri üçüncü asır alimlerinden Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî'nin daha çok ahkâm hadislerini ihtiva eden hadis kitabıdır. Bazı muhaddislerce müsned ismiyle anılmış olmakla birlikte fıkıh bablarına göre tertip edildiğinden sünen tipinde bir eserdir. Kimi alimler tarafından sahih adıyla da anılmıştır. 1083Ancak, daha çok Sünen Dârimî ismiyle meşhur olmuştur.


Sünen Dârimî, diğer bazı sünen kitapları kadar rağbet görmemiştir. Bununla birlikte el-Alâ'î, Ala'uddun Moğoltay, İbn Hacer gibi bir kısım hadis alimleri tarafından özellikleri göz önünde tutularak Sünen İbni Mâce yerine kutub-i sitte'nin altıncı kitabı olmaya layık görülmüştür.
Tertibinin güzelliği, ravileri arasında zayıf sayılanların az oluşu, sulâsiyyâtın fazlalığı gibi hususlar önemli özellikleri olarak görülmüştür. Mürsel ve mevkuf rivayetleri fazla olmakla beraber şâz ve münker hadisleri olmayışı da Sünen Da-rimî'nin mühim bir özelliği olarak görülmüştür.

Sünen Ebî Dâvud:

Ashâb-ı Sünen'den Ebu Davud künyesiyle tanınmış Süleyman İbnu'l-Eş'asi's-Sicistânî'nin meşhur hadis kitabıdır. Daha çok ahkâm hadislerini ihtiva ettiğinden sünen tipi bir eserdir.


Sünen Ebî Davud beş yüz bin hadisten seçilmiş 4800 hadisten meydana gelmiştir.1084 Bunlar 35 kitabı teşkil eden bablardandır. Babları fıkhın bütün konularını ve mezhep müctehidlerinin ictihadlarında esas aldıkları bütün meşhur hadisleri kapsamaktadır. Bu yönüyle Kur'ân-i Kerim'den sonra müctehide yetecek nitelikte olduğu söylenmiştir.
Sünen hadisleri, bizzat mü'ellifi tarafından Mekkelilere yazılmış risalesinde anlatılmıştır. Burada kısaca sünen hadislerinin genelde konusunda sahih olarak bilinenler olduklarını, ancak iki veya daha fazla vecihten nakledilip de biri diğerinden kuvvetli isnadla rivayet edilen hadislerin de bulunduğunu, bunların sayısının onu geçmediğini söylemiştir. Arkasından her babda bilinen hadislerin hepsi sahih ise bunlardan yalnızca bir veya ikisini Sünene aldığını, şayet bir konuyla ilgili hadisler iki ya da üç vecihten rivayet edilmişse, ziyâde lafızlar ihtiva edenleri yerine göre tekrar ettiğini; uzun hadisleri ise bütünüyle verildiğinde fıkhının anlaşılması zor olacağından kısalttığını sözlerine eklemiştir. Daha sonra da selef alimlerinden bir kısmının belli şartlar dahilinde mürselle amel edileceği görüşünde olduklarından kuvvet itibariyle muttasıl derecesinde olmadığı halde Sünende bunlara da yer verdiğin söylemiştir. Ona göre Sünende metrûku'l-hadîs bir raviden rivayet edilmiş hadis yoktur. Eğer babında başka rivayet olmadığı için münker bir hadise yer vermişse onun münker olduğunu açıklamıştır. Sünende şiddetli zayıf olan, senedi sahih olmayan hadis de yoktur. Hakkında herhangi bir açıklama yapmadığı hadisler salihtirler. Bunların bazısı sıhhat yönünden bazısından daha üstündür. Hz. Peygamber'in vârid olan sünneti bu kitaptadır. Hadisleri meşhurdur. Büyük çoğunlukla ahkam hadisleridir. Müslümanlara Kur'ân-ı Kerim'den sonra en fazla fayda sağlayacak niteliktedir. Süneni öğrenenin başka kitaba ihtiyacı kalmaz. 1085
Buradan anlaşıldığına göre Ebu Dâvud, Süneriinde fıkhı konularda en meşhur rivayetleri nakletmiştir. Bunların yanısıra konusunda sahih hadis bulunmadığı takdirde şiddetli zayıf olmamak kaydiyle diğer rivayetlere de yer vermiştir. Bunlar arasında münker olanlar varsa açıklamıştır. Nitekim İbnu's-Salâh Ebu Davud'un Sünenini anlattığı Risalesinin önemli yerlerini özeetledikten sonra onun sahih hadislerin yanında sahihe yakın olanları da zikrettiğini, her babda babın konusuna dahil en sahih hadisi aldığını, şiddetli vehn olanları açıkladığını söylemiştir. Ona göre sünen Ebî Davud, Sünen Tirmizî'nin yanında hasen hadislerin bulunduğu bir kitaptır, es-
Sahîhândan birinde bulunmayan, sahih ile hasen arasını ayırdedebilen alimlerden biri tarafından sıhhati hakkında bir şey söylenmemiş hadisler Ebu Davud nazarında hasen olanlardır. Şu var ki, bunlar arasında gerçekten hasen grubuna girmeyenler de bulunmaktadır.
Öte yandan Ebu Davud sunenine, konusunda sahih ya da hasen hadis bulunmadığı takdirde bazı bablara zayıf hadisleri de almıştır. Bu ise onun nazarında zayıf hadisin reyden daha kuvvetli olması demektir. 1086
İbnu's-Salâh'ın bu açıklamaları Sünenin hasen hadisleri ihtiva etmek özelliğine de işaret etmektedir. Bununla birlikte İbnu's-Salâh, onun sâlih dediği hadisler hakkında bir açıklama yapmamıştır, es-Suyûtî'ye göre sünende mevcut ve bizzat mü'ellifi tarafından salih olarak nitelenen, bazısı bazısından daha sahih olduğu söylenen hadisler ihticaca elverişli olanlar değil, i'tibara elverişli olanlardır. 1087Bazı alimlere göre ise bunlar, senedi tetkik edilecek, senedi sahihse sahih, değilse zayıf denilebilecek hadislerdir. 1088
Sünen Ebi Davud İslâm aleminde en fazla rağbet görmüş olan sünen kitabıdır. Hayli nüshaları vardır. Birçok alim tarafından şerhedilmiş, muhtasar hale getirilmiştir. Önemli şerhleri şunlardır:
1. Me'âlimu's-sunen: el-Hattâbî,
2. Kutbuddin Ebubekr el-Yemenî Şerhi.
3. Ebu Zur'a Ahmed b. Abdurrahîm el-Irâkî şerhi (Sehv bahsine kadar),
4. Avnu'l-Ma'bûd: el-Azîmâbâdî,
5. Bezlu'l-Mechûd: Halil Ahmed es-Sehârenfûrî.
Muhtasarları arasında el-Munzirî'nin eseri anmaya değer. İbnu'l-Cevzî bunu yeniden tertibe koyarak aynı bir muhtasar haline getirmiştir.

Sünen İbni Mace:

Hicri üçüncü asır alimlerinden Muhammed b. Yezid b. Abdillah b. Mâce el-Kazvinî'nin ahkâm hadislerinden oluşan sünen türünde hadis kitabıdır.


İlk defa İbn Tâhir el-Makdisî tarafından usûlü hamse denilen ve Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî ve Nese'îden oluşan ana hadis kaynaklarına katılmıştır. Buna göre el-Muvatta yerine kutub-i sittenin altıncı eseri kabul edilmiştir. 37 Kitâb başlıklı ana bölümü oluşturan bablarında 4341 hadis vardır. Bunlardan bir kısmı es-Sahîhân ve üç sünen üzerine zeva'idden oluşur. Alimler bu hadislerin hükmünde ihtilaf etmişlerdir. el-Mizzî, İbn Mâce'nin diğer usülu hamseden ayrı olarak rivayet ettiği bütün hadislerin zayıf olduğunu söylemiştir. İbn Hacer'e göre ise bunlar çoğunlukla sahihtirler.
Sünen İbni Mâce tertip yönünden güzel bir eserdir. Fıkhın diğer hadis kitaplarında bulunmayan birçok babındaki hadislere yer vermiştir. 1089Bab başlıkları, konunun inceliklerini ifade edecek kadar veciz, ancak düzgün bir şekilde konulmuştur. Sistematik olduğundan istifade kolaydır.
Bu özelliklerine rağmen Sünen İbni Mâce bazı alimlerce şiddetli zayıf, hatta mevzu hadislere yer verdiği için tenkit edilmiştir. Sünende bulunan zayıf hadislerin çoğu müdafaa edilebilir cinsten görülmüştür. Buna rağmen mevzu sayılan 30 kadar hadisi üzerinde durulmuştur. Nitekim İbnu'l-Cevzî, söz gelişi Kazvin'in fedailine dair rivayeti 1090 naklettiği için İbn Mâce'yi şiddetle tenkit ederek şunları söylemiştir: “Asıl şaşılacak taraf İbn Mâce'nin Süneninde mevzu olduğunu bile bile bu hadisi hiçbir şey söylemeden nakletmesidir. es-Sahîhanda işittiği Hz. Peygamber (s.a.s) in “yalan olduğunu bile bile bile benden bir hadis rivayet eden yalancılardan biridir” dediğini bilmiyor mu dersiniz! Dahası, avamın “bu hadisi sahih olmasaydı İbn Mâce gibi bir alim onu nakletmezdi” diyeceklerini ve onunla amel edeceklerini de mi bilmiyor? Anlaşılıyor ki, İbn Mâce belde ve vatan taassubunun doğurduğu hevaya yenik düşmüş ( ve bu rivayeti o yüzden nakletmiş) tir.” 1091ez-Zehebî de İbnu'l-Cevzî'ye uyup İbn Mâce'yi aynı rivayeti sunenine dahil ederek uğursuz bir iş yapmakla suçlamıştır. 1092
Daha çok Horasan ve havalesinde şöhret kazanmış bulunan Sünen İbni Mâce bazı alimlerce şerhedilmiştir. Bilinen birkaç şerhi şunlardır:
1. ed-Dîbâce fî Şerhi Sünen İbni Mâce: Muhammed b. Musa b. İsa ed-Demîri,
2. İbrahim b. Muhammed el-Halebî şerhi,
3. Misbâhu'z-Zucâze Şerhu Sünen İbni Mâce: Celaluddin Abdurrahman b. Ebi-bekr es-Suyûtî.
Bunlardan başka Umer İbnu'l-Mulekkin'in, diğer usul üzerine zevai-dinîn şerhi vardır. İsmi Mâ Temessu heyhi'1-Hâce alâ Sünen İbni Mâcedir. Ayrıca Kutubi sitte üzerine haşiyeleriyle ünlü Muhammed b. Abdilhâdî es-Sindî'nin İnhâcu'1-Hâce isimli haşiyesi anmaya değer. Türkçeye de çevrilmiştir.

Sünen Nese'î:

Horasanlı meşhur muhaddis Ahmed b. Şu'ayb en-Nese'înin meşhur hadis kitabıdır. Daha ziyade ahkâm hadislerinden meydana gelen sünen tarzındadır ve kutub-i sitteye dahil kaynak eserlerdendir.


Nese'i, Remle emirinin isteğiyle es-Sunenu'l-Kubrâ isimli bir eser tasnif etmiştir. Bu hacimli eserinde sünen konusuna giren rivayetleri bir araya getirmiştir. Ancak emîrin yalnız sahih rivayetleri bir araya toplaması isteği üzerine bu eserinden ayrı ve es-Sunenu's-Suğra dediği yeni bir eser tasnif ederek adına el-Mucteba adını vermiştir. 1093Bu durum zamanla karşılıklığa yol açmıştır. es-Suyûtî'ye göre kutub-i sittenin biri olan Sunenu'n-Nese'î, es-Sunenu'l-Kubrâ değil es-Sunenu's-Suğradır. Etraf ve ricali üzerindeki çalışmaların dayandığı bu kitaptır. 1094Bununla birlikte el-Munzirî, el-Mizzî gibi alimler Sünen Neseî’nin bahsi geçen es-Sunenu'1-Kubrâ olduğu görüşündedirler. Nitekim Ebu Davud sarihi el-Azîmâbâdî, Hafız el-Munzirî'nin, Muhtasarında; el-Mizzî'nin el-Etrâfmda Nese'inin rivayetinden bahsederken kullandıkları tabirle es-Sunenu'1-Kubrâ'yı kasdettiklerini söylemiştir. 1095
Kaydetmek gerekir ki Nese'înin es-Sunenu'l-Kubrâ ve es-Sunenu's-Suğra veya öteki adiyle el-Muctebâ isimli iki süneni olduğu hadis alimlerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Ayrıca hicrî on birinci asrın başlarına kadar elde nüshaları olduğu bilinen daha sonra kaybolduğu sanılan es-Sunenu'l-Kubrâ’nın son zamanlarda yazma nüshaları bulunmuş ve el-Mucteba ile karşılaştırılması sonucu onun ayrı bir sünen kitabı olduğu kesinlik kazanmıştır. 1096
Sünen Nese'î, Sünen-i Erba'a içinde zayıf hadisleri en az olan kitap kabul edilmiştir. Bu yönüyle onu es-Sahîhân'dan sonra ilk sıraya koyanlar olmuştur. Öte yandan Nese'î, rical tenkidinde otoritedir. Sünenine aldığı hadislerin ricali için öngördüğü şartı Ebu Davud ve Tirmizî'nin şartlarından daha ağırdır. Sünende vehm ve kesretu'l-galat ile tanınan ravilerin hadislerine hemen hiç yer vermemiştir. Bu da el-Muctebâya ayrı bir önem kazandırmıştır.
Sünen Nese'î'nin şerhleri içinde şunlar anılmaya değer;
1. Zehru'r-Rabâ ale'l-Mucteba: Celalud din Abdurrahmân b. Ebibekr es-Suyütî,
2. Muhammed b. Abdilhâdî es- Sindî şerhi. Bu şerh daha çok haşiyeler şeklindedir. Bunlardan başka Umer İbnu'l-Mulekkin'in Sünen Nese'înin es-Sahîhân üzerine zevaid hadislerini şerhetmiştir.
Bu kıymetli kaynak Türkçeye de kazandırılmıştır.

Sünen Tirmizî:

Horasan illerinden Tirmizli büyük hadis alimi Muhammed b. İsa et-Tirmizî'nin sünen nevinden hadis kitabıdır. el-Câmi'u's-Sahih adını taşıdığı halde daha çok Sünen Tirmizî adiyle meşhur olmuştur.


Hasen bahsinde söz konusu edildiği gibi Sünen Tirmizî'nin en önemli özelliği sahih hadislerin yanında hasen hadislere de yer vermesidir. Söylendiğine göre hasen terimini ilk olarak Tirmizî kullanmıştır. Bununla birlikte Sünende bazı hadisler için Sahih-hasen, gibi iki; bazı hadisler hakkında da hasen-sahih-garîb gibi üç terim bir arada kullanılmıştır. 50 kitâb başlıklı ana bölümü oluşturan bablarında 3956 hadis vardır.
Tirmizî Sünenin sonuna bir de ilel bölümü eklemiş, burada sünen hadislerinin kısa bir değerlendirmesini yapmış, kısmen kullandığı terimleri açıklamıştır. Buna göre Sünende bulunan bütün hadisler alimlerin amel ettikleri hadislerdir. Bu hadislerle birlikte yerine göre kimi imamların bazı meselelerdeki görüşlerine de yer vermiş, pek çok hadisin değişik tariklarına ve illetlerine işaret etmiştir. Birçok babına isnadı garîb hadisle başlamıştır. Metot olarak bablarına daha ziyade bir sahabîden sahih tarîkla gelen meşhur bir hadisin konusunu unvan olarak kuymuş, o konuda sıhâh sahiplerinin rivayet ettiği hadisleri vermiştir. Daha sonra onların rivayet etmedikleri başka sahabîlerin hadislerinden çıkan sahih hükmü kaydetmiştir. Bununla kendi sevkettiği hadisi o sahabîlerin rivayet ettiğine değil o babda başka sahabîlerden varid olan hadislerin de bulunduğuna dikkat çekmek istemiştir, el-Irakî, bunun yerinde bir metot olduğunu ancak birçok alimin Tirmizî'nin bu metodunun, verdiği hadisin o sahabîler tarafından rivayet edildiği şeklinde yanlış anlamaya yol açtığını söylemiştir. 1097
Öte yandan İbn receb'in kaydettiğine göre Sünen Tirmizide sahih, hasen ve garibin yanısıra özellikle menâkib konusunda münkere varan garâ'ib de rivayet edilmiştir. Fakat bunları sükutla geçiştirmemiş, açıklamıştır. Bununla birlikte Sünende yalanla itham edilmiş veya yalancılık ithamında cerh ve ta'dil alimlerinin birleştiği bir raviden tek bir isnadla rivayet ettiği hadis yoktur. Nadir olarak isnadında böyle bir ravinin bulunduğu hadis rivayet etmişse onu değişik tanklarla rivayet ederek adeta kuvvetlendirmiş, yerine göre ravileri hakkında verilen cerh ve ta'dil hükümlerini de nakletmiştir.
Bu ve benzeri özelliklere sahip Sünen Tirmizî, İslâm aleminde tutunmuş ve üzerinde hayli çalışmalar yapılmıştır. Önemli şerhleri şunlardır:
1. Arîzatu'l-Ahvezî fî Şerhi't-Tirmizî: Muhammed b. Abdillâhi'l-İşbilî, İbnu'l-Arabî,
2. Şerhu’t-Tirmizî: Muhammed b. Muhammed el-Ya’murî, İbn Seyyidi'n-Nâs,
3. Kûtu'l-Mu'tezî fî Şerhi’t-Tirmizî: Celaluddin Abdurrahmân b. Ebibekr es Suyuti,
4. Tuhfetu'l-Ahvezî li-Şerhi Câmi'i't-Tirmizî: Abdurrahmân el-Mubârekfûrî.
Sünen Tirmizî'nin Muhammed b. Akîl ve Süleyman b. Abdilkavî et-Tûtî tarafından yazılmış muhtasarları vardır. Türkçeye de çevrilmiştir.

Süneni Erba'a:

Bk. Sünen.



Sünnet:

Sözlükte yol, usul, adet, iyi ve kötü bir kimsenin gidişatı, alışkanlık hahine getirdiği davranışları manasınadır. Kelimenin alındığı “senne” kök fiili, esas itibariyle bir çığır açmak, iyi veya kötü bir yol tutmak anlamını verir. Kur'ân-ı Kerim'deki “Sunnetu'l-evvelîn” (önceliklerin sünneti) bu manayadır. Sunnetullah (Allah'ın sünneti) ise hükmü, emir ve nehiyleri, kainatın idaresi için koyduğu fizik kanunlar demektir. Sünnet kelimesinin çoğulu sünen gelir.


Hadis İlminde Sünnet, Hz. Peygamber (s.a.s)'in sözleri, fiilleri, takrirleri ve gerek peygamberliğinden önceki devreye, gerekse peygamberlik devresine ait olsun, ahlakî vasıflan ve siretidir. Bu tarif muhaddislerin tarifidir. Buna göre sünnet hadisle eş manalıdır.
Fıkıh Usulü alimleri sünneti, Hz. Peygamber'den Kur'ân-ı Kerim dışında sadır olan ve şer'i hükme delil olabilecek nitelikte söz, fiil ve takrirler olarak tarif etmişlerdir. Fıkıhcılara gelince onlara göre sünnet, farz veya vacip olmamak kaydiyle Hz. Peygamber (s.a.s)'den sadır olduğu sabit olan şeylerdir. 1098
Bu tariflerden en şümullüsü muhaddislerin tarifidir. Onlara göre Hz. Peygamberle ilgili her nakil, onun sünnetine dahildir. Dikkat edilirse bu tarif pratik hayatta uygulama imkanı olmayan Hz. Peygamber'in fizyonomik özellikleri gibi bazı konuları da kapsamaktadır. Fıkıh alimlerinin tarifinde ise hukukî değerin esas alındığı dikkati çekmektedir. 1099
Bütün bu açıklamalara göre sünnet özetle, Hz. Peygamber'in sözleri, davranışları, peygamberlik hayatı boyunca takip ettiği tutumu ve izlediği yoldur. Buna göre “şu iş sünnettir” denildiği zaman onun, Hz. Peygamber'in söylediği bir sözle sabit olan iş olduğu veya onun tarafından işilendiği veyahut yapılması emir ya da tavsiye edildiği, veyahutta sahabîler tarafından yapılıp tasvip gördüğü anlaşılır. Mesela,
“Sehl b. Sa'd'dan Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben ve yetimi koruyan kimse Cennette şöyle (yanyana) olacağız.” Hz. Peygamber bunları işaret ve orta parmağını göstererek söyledi.” 1100
“Enes (b. Malik r.a) dan rivayet edildiğine göre demiştir ki, “Hz. Peygamber (s.a.s) her namaz için (abdesti bozulmamış bile olsa) abdest alırdı.” 1101
“Amr İbnu'l-As'tan rivayet edilmiştir, demiştir ki “Zâti's-Selâsil Gazası sırasında soğuk bir gece ihtilam oldum. Hasta düşer ölürüm korkusuyla boy abdesti almaktan çekindim. Hemen teyemmüm ettim ve (yol) arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Olayı (döndüğümüzde) Hz. Peygamber (s.a.s)'e haber verdiler. Bana
“Amr, dedi; cünup olduğun halde arkadaşlarına namaz kıldırmışsın (öyle mi?)”
“Beni yıkanmaktan alıkoyan sebebi kendisine haber verdim ve ben Allah'ın (Kur'ân-ı Kerim'de) “Nefislerinize kıymayın. Allah size karşı pek merhametlidir” buyurduğunu (sizden) işittim dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) gülümsedi ve bir şey söylemedi.” 1102
Misaller dikkatle incelenecek olursa görülür ki ilkinde Hz. Peygamber yetimlere kucak açarak onları büyütenlerin Cennet'te kendisiyle yan yana olacaklarını söylemiştir. İkincisinde onun yaptığı bir iş haber verilmiştir. Sonucu-sunda ise sahabeden birinin yaptığı bir işe bir şey söylemediği bildirilmiştir. Şu hale göre yetimleri korumak, abdestli bile olsa her namaz için ayrı abdest almak, hastalık tehlikesi söz konusu olduğunda teyemmüm etmek sünnettir.
Sünnet, konusunu teşkil eden söz, fiil ve takrir itibariyle üç kısma ayrılır. Birincisi kavlî (sözle olan) sünnettir ki es-Sunnetu'l-Kavliyye denir. Misalimizdeki gibi Hz. peygamber'e ait sözlerden ibarettir. İkincisi fiilî sünnettir, es-Sııımetu'l-Fi'iliyye adı verilir ve Hz. Pey-gamber'in fiillerinden ibarettir. Üçüncüsü ise takriri sünnet (es-Sunnetu’t-Takrîriyye) adını alır ve Hz. Peygamber'in huzurunda veya onun olmadığı yerde bir sahabî tarafından işlenip kendisine haber verildiğinde bir şey söylemediği işlerdir.
Hz. Peygamber'in sözleri, davranışları, hareketleri ve emir ve yasaklarından meydana gelen sünnet İslâmiyetin ibadet, mu'amelât, helal-haram, ahlak ve diğer konularda önemli bir hüküm verme vasıtası, kısacası Fıkhın Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci kaynağıdır. Hakkında Kur'ân-ı Kerim'de herhangi bir hüküm bulunmayan konularda sünnete başvurulur.
Öte yandan Kur'ân-ı Kerim'deki hükümler mücmeldir. Yani kısa ve özlüdür. Sünnet bu hükümlerin nasıl tatbik edileceğini açıklığa kavuşturur. Mesela, Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de Mü’minlere hitaben “namaz kılınız, zekât veriniz” buyurmuştur. Ancak bu ibadetlerin nasıl yapılacağım açıklamamıştır. Bunları açıklayan, nasıl yapılacağını gösteren sünnettir. Bununla birlikte sünnet, Kur'ân-i Kerim'de bulunmayan dinî hükümler koyar. Buna misal olarak da nikahlanması haram olan kadınlar konusunda Kur'ân-ı Kerim'İn hükmüne ilave olarak bir kadınla teyzesi veya halasını birlikte nikahlamanın haram kılınması; yırtıcı hayvanlardan köpek dişlilerin, yırtıcı kuşlardan pençeli olanların ve tek tırnaklılardan eşeklerin etinin yenmesinin haram olsu hükümleri verilebilir. Bunlar hakkındaki haram hükmünü sünnet koymuştur. Dinî hüküm kaynağı olması dolayısiyle sünnet geniş çapta vahye dayanmıştır. Bu demektir ki, Hz. Peygamber'in bir dini hüküm koyan sünneti vahiy eseridir. Buna delâlet eden pek çok akli ve naklî deliller vardır. Ancak işaret etmek gerekir ki, vahye dayanan sünnet, tabiî olarak Kur'ân-ı Kerim'den farklıdır.
Bazı âlimler Hz. Peygamber'in bütün yaptıklarının vahiy eseri olduğuna kanidirler. Buna karşılık bazıları da kimi konularda kendi içtihadıyla hareket ettiği görüşündedirler. Rivayetler onun bir dinî esas olabilecek hususlarda vahye dayandığını, dinî bir husus söz kkonusu olmayan hususlarda ise kendi ictihadiyle hareket ettiğini gösterecek nitelikte görülmüştür. Şayet her yaptığının vahiy eseri olduğu kabul edilirse o takdirde günlük konuşmalarının bilhassa zelle tabir edilen görüşlerinde hata etmesini, sahabîlerle istişare etmesi sonucu kendi görüşünden vaz geçmesi gibi olayları vahye bağlamak icap eder. Bu ise imkansızdır. Şu hale göre dinî bir esas vaz eden sünnetin vahye dayandığını söylemek daha uygun olacaktır.
Sünnette varid olan bir husus eğer dinî bir hüküm getirmişse müslümanlann kayıtsız şartsız ona uymaları gerekir. Şu ayet buna delalet eder:
“Allah ve Peygamberi bir şeyi hükmettiği zaman ne erkek ne de kadın Mü’mine işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamberine baş kaldıran şüphesiz açık bir şekilde sapıtmış olur,” 1103Ayrıca Yüce Allah birçok ayette Mü’minlere kendisine itaatten sonra Hz. Peygamber'e itaati emretmiştir. Bu itibarla herhangi bir dinî konuda Hz. Peygamber'in söylediklerinin aksine hareket etmek doğru değildir.

Ş


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin