I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə4/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   139

DECUGİS EVİ

Beyoğlu, Şişhane Meydam'nda,- Altıncı Daire-i,, Belediye Binası'nın(->) -kuzeyinde, Meşrutiyet Caddesi başlangıcında, Nergis Sokağı'mn köşeşindedir. Günümüzde Otel Galata olarak kullanılmaktadır.

1895'te inşa edilen yapı istanbullu Levanten mimar Alexandre Vallaury'nin(->) eseridir. Mimarın ismi, "A. Vallauri Arte" şeklinde, yapının köşesinde birinci kat döşeme seviyesinde, yapım tarihi ise, Meşrutiyet Caddesi cephesinde, zemin kat kuzey penceresi kilit taşında belirtilmiştir. Levanten Decugis ailesi, Beyoğlu'nun tanınmış kristal ve porselen mağazasının sahibidir. Mağazaları önce Asmalımescit, sonra istiklal Caddesi'ndedir. Aile mezarları Feriköy Latin Katolik Mezarlığı'nda-dır.

Meşrutiyet Caddesi'nden girilen ve mobilya satış mağazası olarak kullanılan bodrum kat üzerinde üç katlı olarak inşa e-dilen yapıya sonradan iki kat ilave edilmiştir. 15x10 m'lik köşe parselde yer a-lan yapı arsanın bütününe yerleşmiştir. Merdivenlerle ulaşılan giriş Nergis Sokağı üzerindedir. Giriş mekânından altı basamak çıkılarak ulaşılan koridorun sağında üç kollu olarak düzenlenmiş ana merdiven, solunda ise caddeye bakan iki oda yer alır. Aydınlıktan ışık alan servis mekânları tüm katlarda yapının kuzeydoğu köşesinde çözümlenmiştir. Eş plan gösteren birinci ve ikinci katlarda, köşe oda, girişin üzeri de kullanılarak "L" biçiminde, cumbalı bir salona dönüşür. Odalar arasındaki iki kanatlı kapılar açıldığında, tüm kat geniş bir salon şeklini alarak toplantılar için uygun duruma gelmektedir. Ancak bu mekânlar, 1987'de gerçekleşen restorasyon sonucu yeni işlevi gereği bölünerek ikişer oda halini almıştır. Tümüyle kagir olan yapıyı, kiremit kaplı ahşap bir kırma çatı örtmektedir.

Cephelerde, giriş katı taş kaplı, üst katlar sıvalıdır. Pencereler, giriş katında basık, birinci ve ikinci katlarda yuvarlak kemerlidir. Üst iki kat cephesi, Vallaury'nin Batılı tarzda diğer yapılarında da izlendiği gibi görsel bütünlük gösterecek şekilde tasarlanmıştır. Düşeyde, iki kat yük-

Bugün Otel Galata olarak kullanılan Decugis

Evi.

Cengiz Can, 1994

sekliğinde cumba ve pilastr şeklinde köşe kolonları, yatayda, cephe boyunca devam eden birinci kat ve saçak silmeleri bu bütünlüğü çerçeveleyen elemanlardır. Neoklasik, neorönesans ve neobarok ö-ğeler dengeli bir seçmeci anlayışla bir arada kullanılmıştır. Barok üslupta taş konsollarla desteklenen cumba cephesinde klasik başlıklar, meander motifleri, rozetler, grifon ve masklara yer verilmiştir. Saçak silmesi altında, rozetler üzerinde yüksek kabartma tekniğinde yapılmış insan başları yapının dikkat çeken diğer süsleme elemanlarıdır. Seçmeci bir yaklaşımla tasarlanmış cephe düzenlemesinde belirgin eleman olarak öne çıkan cumba, yöresel mimari geleneği sürdüren başarılı bir yorumdur.

1987'de kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Decugis Evi, aynı mimarın eserleri olan Union Française, Vallaury Evi, Pera Palas gibi yapıların da yer aldığı Meşrutiyet Caddesi girişinde, devrinin mimari anlayışım yansıtan, çevreye değer katan, nitelikli bir örnektir.

Bibi. S. N. Duhani, Eski insanlar Eski Evler, ist., 1982, s. 13; M. S. Akpolat, "Fransız Kökenli Levanten Mimar Alexandre Vallaury"", (Hacettepe Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1991, s. 44, 90-92.

CENGİZ CAN



DEDE EFENDİ

bak. İSMAİL DEDE



DEFTERDAR

İstanbul'un fethi ile birlikte, surların dışında kurulan ve ilk Osmanlı-Türk sur dışı yerleşmesi olan Eyüp'ün önemli bir alt yerleşme birimi.

Bugün ortadan kalkmış olan ve III. Haliç Köprüsü'nün geçtiği yerde bulunan Abdülvedud İskelesi ile Eyüp İskelesi arasında yer alır. Semtin topografik yapısı, kıyıdan geriye Nişanca sırtlarına doğru giderek yükselmekte ve gerilerde Halic'e panoramik manzara imkânı veren Amcazade Hüseyin Paşa vakıf arazisinin de üzerinde olduğu sırtlar bulunmaktadır.

Semti çevreleyen mahalleler, tarihi Eyüp Külliyesi'ni içine alan Merkez Mahallesi, yine Eyüp'ün iki eski alt yerleşme birimi olan Islambey ve Düğmeciler mahalleleridir.

Semtin kuruluşu, Eyüp'ün kurulduğu fetih yıllarına kadar inmektedir. Halic'e kıyısı olan yaklaşık 540 yıllık bu semt, Fatih devri sonlarında, bu civarda oluşan Abdülvedud, Otağcıbaşı, Cami-i Kebir ve Sofular mahallelerinin sınırları içindeydi. Evliya Çelebi, o zamanlar adı Çömlekçiler olan semtin Eyüp'e bağlı olsa da ayrıca kadı ve subaşısı olan bir nahiye olduğunu söyler.

1934 istanbul Şehri Rehberinde görüldüğü üzere, 1922'de yemden düzenlenen mahalle sınırlarına göre semt, bir bölümüyle, bugün ortadan kalkan Abdülvedud Mahallesi'nin ve Gezeri Kasım Mahallesi'nin sınırları içinde kalmıştır.

Bugünkü mahalle sınırlarına göre III.

Haliç Köprüsü ve çevre yolunu Eyüp'e bağlayan kurbun içi Defterdar Mahallesi olarak adlandırılmış olmakla birlikte, semtin büyük bir kısmı Nişanca Mahallesi'n-de kalmaktadır. Semte ismini veren Defterdar Nazlı Mahmud Efendi Camii ise Defterdar Mahallesi içine alınmamıştır.

Bu semt adını 16. yy devlet ricalinden Defterdar Nazlı Mahmud Efendi tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan ve Defterdar Caddesi üzerinde yer alan camiden almaktadır. Söz konusu cami ve yakınındaki kayık iskelesi, halk tarafından Defterdar ismiyle anılmakta iken, Haliç Şir-keti'nin diğer Haliç iskeleleri ile birlikte buraya da bir vapur iskelesi yaptırarak üstüne "Defterdar" yazılı bir levha asmasından sonra semtin bütünü Defterdar a-dını almıştır (1855-1860).

Semtin şehir ve yakın çevresi ile ulaşımı 1964'e kadar hem denizyolu hem karayolu ile sürdürülmekte idi. Semtin suyolu bağlantısını kuran Defterdar iskelesi, Halic'in giderek dolması sonucu vapurların yanaşmasına imkân vermez o-lunca 1963-1964 arasında vapur seferleri kaldırılmıştır. Günümüzde semtin yakın çevresi ve şehir ile kurduğu karayolu u-İaşım bağlantısında en önemli iki aks; I. Çevre Yolu'nun bir parçası olan III. Haliç Köprüsü ile Eminönü-Alibeyköy uzantı-sındaki Haliç kıyı yoludur.

İstanbul'un surların dışına çıkmadığı Bizans döneminde, bugünkü Eyüp yerleşmesinin bulunduğu bölge, yoğun ve zengin bitki örtüsüne sahip olması ve av hayvanlarının bol olması nedeni ile imparatorların av köşklerinin yer aldığı bir sayfiye yeri idi. Burada ayrıca birçok kilise, manastır, bir de hipodrom bulunuyordu. Bu bölgeye, bu kilise ve manastırlardan en meşhuru olan Aziz Kosmos ve Damianos'un ismine izafeten kurulan manastırdan dolayı "Kosmidion" denildiği rivayet edilmektedir. Tarihçiler, bu dönemde Defterdar semtinde Feshane'nin olduğu mahalde Ayios Panteleymon veya Teodora'nın kilise ve şatosunun bulunduğunu; bunları I. îustinianos'un, (hd 527-565) eşi Imparatoriçe Teodora (ö. 547) için yaptırmış olduğunu; yakınındaki köprünün önceleri ahşap iken I. lusti-nianos tarafından sonradan 12 kemer Çizerine kagir olarak inşa ettirildiğini; halkın Eyüp ile Sütlüce arasında bu köprüyü kullandığını ve bu köprüye bir zamanlar Deve Köprüsü denildiğini nakletmektedirler. Söz konusu köprüyü geçince,Defterdar İskelesi'nin olduğu yerde ise, yukarıda Otakçılar Camii'nin olduğu mahalde bulunan ve İmparator I. Leon'a (hd 457-474) ait olan Ayios Mamas Sarayı ve Kilisesi'nin küçük bir limanı vardı.

Fetihle birlikte şehir ilk defa sur dışına çıkmış, II. Mehmed (Fatih) tarafından yaptırılan Eyüb Sultan Külliyesi etrafında Eyüp yerleşmesi gelişmeye başlamıştır. Bir imparatorluk merkezi olarak hazırlanan istanbul'da devlet eliyle güdümlü bir imar ve iskân politikası uygulanmaya başlanmış, bu arada Eyüp bölgesine de Bursalılar yerleştirilmiştir. Varlıklı

Ju.


fi

Defterdar'daki Feshane ve çevresinin görünümü.



Araş Neftçi, 1987

kişiler tarafından kurulan ve vakıf kanalı ile yaşatılan cami, imaret gibi sosyal hizmet yapıları ve bunlara gelir getiren yapılar çevresinde hızla yeni mahalleler o-luşmuştur.

15. yy'ın sonuna kadarki bu ilk dönemde bu semtte oluşan yapıların başlı-caları şunlardır: Eski Yavedud Caddesi, yeni Haliç kıyı yolu üzerinde yer alan 1455, 1456 tarihli Yavedud Tekkesi(->) (Sultan Camii); Defterdar Caddesi ile Gezeri Kasım Sokağı'mn köşesinde yer alan 1458 tarihli Balçık Tekkesi; Zal Paşa Caddesi üzerinde yer alan Fatih devri ricalinden Silâhi Mehmet Bey tarafından yaptırılan cami; yine Fatih ricalinden Edhem Türbesi'dir(->).

Osmanlı klasik dönemi diyebileceğimiz 16. yy'da Eyüp'ün yerleşme dokusu bir önceki döneme göre fazla yayılma-makla birlikte, mevcut doku içinde ö-nemli imar hareketleri olmuştur.

Bu dönemde Defterdar'da oluşan başlıca yapılar şunlardır: Defterdar Caddesi üzerinde yer alan ve 16. yy devlet ricalinden Defterdar Nazlı Mahmud Efendi tarafından 1541-1543 tarihinde Mimar Sinan'a yaptırılmış bulunan cami bugün de işlevini sürdürmektedir (bak. Defterdar Camii); Zal Paşa Caddesi üzerinde yer alan Gezeri Kasım Paşa Camii(->); Ab-durrahman Şeref Bey Caddesi üzerinde yer alan Arpacıbaşı Mescidi; Zal Paşa Caddesi ve Defterdar Caddesi üzerinde yer alan Zal Mahmud Paşa Külliyesi(-»); Zal Paşa Caddesi üzerinde yer alan Kızıl Mescit; Kızıl Mescit'in bitişiğindeki mektep; Çömlekçiler Caddesi üzerinde yer alan ve halen kullanılmakta olan Çömlekçiler veya Akarçeşme Hamamı; Defterdar Caddesi üzerinde yer alan, Hubbi (Hubba) Hatun Türbesi(->); Gezeri Kasım Paşa Camii karşısında yer alan ve I. Süleyman'ın (Kanuni) veziri Semiz Ali Pa-

şa tarafından 1558'de yaptırılan Semiz Ali Paşa Çeşmesi veya Akar Çeşme olarak anılan çeşme; Kızıl Mescit karşısındaki 1570'te inşa edilen Mehmed Paşa Çeşmesi.

Osmanlı klasik dönem üslubunun mimari yapı ve süslemelerde yavaş yavaş terk edildiği, Batı üslubunun karakteristik biçimlerinin yansımaya başladığı 17. ve 18. yy'larda, Eyüp sahilleri Bahariye kıyılarına kadar sultan sarayları, devlet büyükleri ve varlıklı kişilere ait yalı ve köşklerle dolmuştur.

IV. Mehmed'in (hd 1648-1687) kızı Hatice Sultan'a ait saray; Beyhan Sultan'ın sarayı .(bak. Beyhan Sultan Sahilsarayı), Esma Sultan Sahilsarayı(->) bu dönemde Defterdar sahillerinde inşa edilen ve de'v-rinin mimari üslup ve süsleme örneklerini taşıyan zarif yapılardır. Defterdar Caddesi üzerinde, Zal Mahmud Paşa Külliye-si'nin yanında III. Selim'in (hd 1789-1807) büyük kız kardeşi, Şah Sultan tarafından yaptırılan mektep, altındaki meşruta o-daları, hazire, türbe ve bitişiğindeki sebil, avluda yer alan selsebilden meydana gelen ve mimar İbrahim Kâmil Ağa'nm eseri olan külliye, Türk barok üslubunun en güzel yapılarından biridir. Defterdar Caddesi üzerinde, 1780'de ölen, şair Fit-nat Hamm'ın türbesi(->); Zal Paşa Caddesi üzerinde ve Zal Mahmud Paşa Camii'nin yanında Enderun'dan yetişmiş ve vezir olmuş, 1623'te vefat eden Nakkaş Hasan Paşa'nın türbesi; Defterdar Caddesi üzerinde Tecvid müellifi Karabaş Ah-med Efendi'nin türbesi bulunmaktadır. Semtte aynı yüzyıllara ait sebil ve çeşmeler de kayda değer.

II. Mahmud (hd 1808-1839) ile başlayan ve geleneksel yapının her boyutunda kendini gösteren, Batılı anlamda yenilenme hareketleri Eyüp'ün ve dolayısıyla bu semtin de çehresini değiştirme-

DEFTERDAR AHMED ÇELEBİ

16

17

DEGÜSTASYON LOKANTASI

Defterdar Camii ve Defterdar Nazlı Mahmud Çelebi Türbesi'nin doğudan görünümü.



Araş Neftçi, 1990

ye, Haliç kıyılarındaki miri sultan sahil-saraylan, yerlerini yavaş yavaş sanayi yapılarına bırakmaya başlamıştır. Semtte yer alan sahilsaraylar ortadan kalkarken, Hatice Sultan'a ait sahilsarayın bir bölümünde Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) fes imali başlatılmış, sonradan ilave edilen aba ve halı tezgâhlan ile bu saray giderek bir dokuma fabrikasına dönüşmüştür. Söz konusu Feshane son dönemlerde ortadan kaldırılmadan önce. Sümerbank Yünlü Sanayi Fabrikası idi.

Semtte 19. yy'dan kalma yapılardan biri Afife Hatun Tekkesi'dir(-»). II. Mahmud tarafından yaptırılan Ebu'd-Derda Türbe-si(-*) de buradadır. Yine bu dönemde, semtte rüştiye mektepleri binaları yapılmıştır.

Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde, planlı gelişme anlayışı ile birlikte, 1936-1937 arasında Fransız şehircilik uzmanı H. Prost'a hazırlatılan ve 1939'da uygulamaya konulan plan, Halic'i sanayi aksına dönüştüren bir öneri getirmiş, sahil sanayi tesisleri ile dolmaya başlamıştır. 1950' den sonra ülke bütünündeki sanayileşme hareketleri de bu değişimi hızlandırmıştır. Planla gelen sanayi, plansız gelişmeleri de çekmiş, 1960'ların başında sahilde hemen hiç boş yer kalmamıştır.

1956'dan itibaren şehir bütünüyle büyük bir imar operasyonuna sahne olmuş, III. Haliç Köprüsü ve çevre yolunun yapımı ve sahil yolunun kuvvetlendirilmesi o dönemde programlanmıştır. 1960' tan sonra "Menderes operasyonu"nun yarım kalan işlerini tamamlamak üzere İs-tanbul Belediyesi tarafından İtalyan şe-hirci Piccinato'ya 1/10.000 ölçekte "Geçit Devri Nazım Planı" hazırlatılmıştır. III. Haliç Köprüsü 19ö8'de önerilen bu plana göre 1973'te gerçekleştirilmiştir.

Sanayi ile birlikte göç, hızlı ve plansız şehirleşmeyi teşvik etmiş; eski tekke arazileri, bostanlar gibi boş alanlar kaçak yapılaşma sonucu dolmuştur. 1970' lerde boş alanlarda çok katlı blokların yapıldığı görülmektedir. Defterdar'ın sırtlarında Amcazade Hüzeyin Paşa vakıf arazisinin yanındaki arsada böyle bir uygulama yapılmıştır. Ayrıca kent dokusu i-çinde önemli bir eski doku parçası olan Zal Paşa Caddesi üzerinde, parçacı plan uygulamaları ile imar çizgisi geriye çekilerek eski sivil mimarlık örneği evler yıkılıp yerine çok katlı bitişik nizam a-partmanlar inşa edilmiş; Defterdar'ın bu, önemli noktası tahrip olmuştur.

3030 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile yerel yönetimlerin yeniden organize edildiği, imar ve planlama yetkilerinin artırılarak dinamik bir yapı kazandırıldı-ğı 1980'den sonraki dönemin en önemli icraatı Haliç kıyılarının sanayiden arındırılması ve kamulaştırılarak yeniden düzenlenmesi olmuştur. Bu icraat esnasında tüm Haliç kıyılarında olduğu gibi Defterdar sahillerindeki sanayi tesisleri şehirde kendileri için ayrılan yerlere taşınmış, yapıları yıkılarak ortadan kaldırılmış, yerlerine kamuya açık park alanları yapılmıştır.

Halic'e paralel mevcut kıyı yolu kuvvetli bir aks haline getirilerek genişletilip sürekliliği sağlanırken iki tarafı çınarlı, tarihi Defterdar Caddesi korunmuş, yol kıyıya kaydırılmıştır. Bu arada tarihi Feshane'nin tescilli yapıları dahil üretim binası dışındaki tüm yapıları yıkılarak ortadan kaldırılmış, ayakta kalan binasında ise yakın zamanda Resim-Heykel Müzesi kurulmuştur.

Kamulaştırılarak park haline getirilen sahilde, Abdülvedud Tekke-Camii, Per-tevniyal Kadın Efendi Çeşmesi ve Feshane'nin yıkılmayan binası uzayıp giden park alanlarının ortasında tek tek binalar olarak kalmıştır.

Bu dönemde gerideki alanlarda yasal ve yasal olmayan imar faaliyetleri ile eski doku hızla yok olup yoğun konut yapılanmaları gerçekleştirilmiştir. Nişanca' nın eteklerinde, Zal Mahmud Paşa Sarayı olarak geçen mevkide bugün Amcazade Hüseyin Paşa vakıf arazisi yer almaktadır. Müştemilat yapısı, atik duvarları, tarihi yapı kalıntıları ve doğal yeşil örtüsü ile bu alan, Halic'e karşı manzaraya hâkim, kaybedilmemiş bir değer olarak kalmıştır.

Semti tarihsel geçmişinde ünlü kılan en önemli ekonomik ve sanatsal faaliyet çömlekçiliktir.

Eyüp'te Bizans döneminde Haliç'ten elde edilen çamurla kiremit ve tuğla imal edildiği bilinmektedir. Osmanlılar döneminde de bu çamur tuğla ve çömlek imalinde kullanılmıştır. Bu semt ise tuğla ve kiremit fırınlarının yoğun olduğu, tuğla ve kiremit yanında çanak çömlek yapımında uzmanlaşılan bir semt olarak tanınmıştır. Evliya Çelebi, burada imal edilen çömleklerin benzerinin Çin ve İznik çinisinde bulunduğunu, çarşısında caddenin iki tarafında 250 adet çömlekçi dükkânının yer aldığını anlatmaktadır. Bu nedenle semtin adı, fetihten 19. yy'ın sonlarına kadar, "Çömlekçi" veya "Çömlekçiler Kasabası" olarak da geçmektedir.

Semtin sosyal yaşamında kahvehaneler de önemli bir yer tutar. İstanbul'un en ünlü tulumbacı kahvehanelerinden biri Defterdar Kâhya İsmail'in kahvehanesi-dir. Ramazanlarda en önde gelen çalgılı kahvehanelerden biri olan bu kahvehane Meşrutiyet'in ilanından sonra tulumbacı kahvehanesi niteliğini yitirerek bir kayıkçı kahvehanesi olmuş; daha sonra binası yıkılarak yerine beton bir bina yapılıp bu binanın altında bir kahvehane yapılmıştır.

Semt bugün, konut ağırlıklı bir yerleşmedir. Eski Feshane'nin yerindeki Resim-Heykel Müzesi dışında, son zamanlarda buraya getirilen en önemli fonksiyon, tarihi askeri dikimevi binalarının restore edilerek bu binalar da kullanılmak suretiyle yapılan Eyüp İlçe Belediyesi hizmet binaları kompleksidir.



Bibi. Evliya, Seyahatname, I; Ayvansarayî, Hadîka, II; M. B. Tanman, "istanbul Tekkelerinin Mimari ve Süsleme Örnekleri, Tipoloji Denemeleri", (İÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış sanat tarihi doktora tezi), c. I,

İst., 1990; N. İşli, İstanbul'da Sahabe Kabir ve Makamları, (Vakıflar Genel Müdürlüğü yayını), Ankara, 1987; Demiriz, Türbeler; Ay-verdi, Mahalleler; N. Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde istanbul, İst., 1982; Tanışık, Çeşmeler, I; S. Eyice, "Tarihde Haliç", Haliç Sempozyumu, (İTÜ İnşaat Fak. yayını), İst., 1975; ISTA, VI-VIII; Meriç, Mimar Sinan; Haskan, Eyüp Tarihi, I; İstanbul'un Kitabı, c. I, (İstanbul Vilayeti, Neşriyat ve Turizm Müdürlüğü yayını), 1957; Y. Kahya, "İstanbul Bizans Mimarisinde Kullanılan Tuğlanın Fiziksel ve Mekânsal Özellikleri", (İTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, basılmamış doktora tezi), İst, 1992.

FAHRÜNNÎSA (ENSARİ) KARA

DEFTERDAR AHMED ÇELEBİ MESCİDİ

bak. LÜTFİ PAŞA MESCİDİ



DEFTERDAR CAMÜ

Eyüp İlçesi'nde, Defterdar semtinde, Nişanca Mahallesi'nde, Defterdar Camii Caddesi üzerinde, geniş bir avlu içinde yer almaktadır.

Defterdar Nazlı Mahmud Çelebi (ö. 1546) tarafından 948/154l'de yaptırılmıştır. Tasarımı Mimar Koca Sinan'a aittir. Caminin girişi üzerinde yer alan Arapça kitabe 948/1541 tarihini, avlunun Haliç yönündeki kapısı ile bunun bitişiğindeki çeşmenin kitabeleri ise 950/ 1543 tarihini taşımaktadır.

Caminin banisi Nazlı Mahmud Efendi döneminin ileri gelen hattatlarından olup Şeyh Hamdullah'ın öğrencilerindendir. Cami kapısı üzerindeki Arapça kitabenin bizzat kendisi tarafından yazıldığı bilinmektedir. Hattatlığının simgesi olarak minarenin alemi üzerine bir hokka ile bir kalem koydurmuş, ancak kalem ortadan kalkmış, hokka günümüze gelebilmiştir. 1766'daki büyük depremden sonra gerçekleştirilen onarım sırasında hokkanın içine yine kalem konduğu bilinmektedir.

Cami ile birlikte inşa edildiği bilinen ahşap medrese ile sıbyan mektebi ortadan kalkmıştır. Caminin başlangıçta tek kubbeli olarak inşa edildiği, 1766 depreminde çöktükten sonra ahşap çatılı olarak ihya edildiği bilinmektedir.

Caminin banisi ölünce, bahçedeki a-çık türbeye gömülmüştür. Mezar taşında-ki tarih 953/1546'dır. Caminin, eskiden Defterdar Caddesi'ne ve Çömlekçiler Arkası Sokağı'na açılan iki avlu kapısı varmış. Bugün yalnız cadde tarafındaki kapı mevcuttur. Defterdar Caddesi'ne açılan kapı, 1973'te yol yükseltildiği zaman çukurda kalmıştır. Defterdar Çeşmesi ise bu kapının sağında, toprağa gömülü durumdadır.

Cami, son cemaat yeri ile birlikte kiremit döşeli ahşap çatı ile örtülmüştür. Yapının son cemaat yerinde dört mermer sütun görülmektedir. Baklava başlıklı sütunları olan, etrafı açık son cemaat yerinin aslında üç küçük kubbe ile örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde son cemaat yeri düz ahşap tavanla örtülüdür. Son cemaat yerinden ana mekâna mermer söveli ve yuvarlak kemerli bir kapıdan girilir. Kapının iki yanında

dikdörtgen derin niş şeklinde açılmış pencereler vardır. Bunlardan sağdakinin üstü mukarnaslı olup, soldaki yarım yuvarlak kemerlidir. Üsttekiler ise dikdörtgen olup biri sivri kemerle, diğeri de yuvarlak kemerle son bulur.

Ana mekân dikdörtgen planlıdır. Yapının doğu ve batı cephesi aynı özelliği gösterir. Altta ve üstte ikişerden, bir cephede toplam dört pencere açılmıştır. Alttaki pencereler dikdörtgen şeklinde olup, üsttekiler sivri kemerlidir. Doğu cephesinde altta dikdörtgen niş şeklinde açılmış olan yer dolap olarak kullanılmaktadır. Güneyde ortada yer alan mihrap, içten köşeli olup üzeri mukarnashdır. Mihrabın iki yanında altta ve üstte ikişer pencere açılmıştır, yalnız mihrabın üstüne gelen yerde sivri kemerle bir tepe penceresi vardır.

Yapıda vaaz kürsüsü ve minberi ahşaptan olup, vaaz kürsüsü güneydoğu köşede duvara bitişik olarak yapılmıştır. Ana mekânın tavanı ahşap ve düzdür. Ahşap çubuklarla tam ortada yapılmış bir paralelkenar, onun da etrafında iki tane iç içe geçmiş kare vardır. Geriye kalan alan dokuz adet dörtgene bölünmüştür. Bunların da içleri tavan kaseti halindedir. Yapıda kadınlar mahfili ve maksure bulunmaktadır.

Yapının batı cephesinde minare kapısı açılmıştır. Minaresi düzgün kesme taştan yapılmış olup, kare kaidesi üzerinde on iki köşeli olarak yükselen gövdeye sahiptir. Üç sıra mukarnaslı şerefesi olup, külah ile son bulur. Minare kaidesinin kuzeyinde, önceden bir kapının bulunduğu sonradan bunun iptal edildiği anlaşılmaktadır. Cami üç yönden (doğu, batı ve güney) hazire ile kuşatılmıştır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 286; ISTA, VIII, 4201; Öz, İstanbul Camileri, I, 46; Kuran, Mimar Sinan, 308; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 40.

N. ESRA DİŞÖREN



DEFTERDAR İBRAHİM PAŞA MEDRESESİ

I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) defterdarlarından İbrahim Paşa tarafından yaptırılan cami ve medrese. Fatih'te Kurt Ağa Çeşmesi ile Dolaplıbostan Sokağı'nın kesiştikleri köşede bulunuyordu.

Mimar Sinan'ın eserlerinin listesini içeren Tezkiretü'l-Ebniye, Tuhfetü'l-Mima-rin ve Tezkiretü'l-Bünyan'da yeri belirtilmeden adı geçen İbrahim Paşa Medre-sesi'nin bu yapı olduğu kabul edilmektedir. Kitabesi bulunmayan medrese, yaklaşık olarak paşanın başdefterdar olduğu yıllara (1542-1544) tarihlenmektedir.

1869'da yapılan medrese tespitinde, kullanılır durumda olan yapı, 1914'te genel olarak harap ve onarıma muhtaç durumdaydı. 1979'da incelediğimizde de çok harap durumda olduğunu gözlediğimiz yapının aradan geçen süre içinde onarıl-madığı anlaşılmaktadır. Avlunun iki kenarı boyunca "L" oluşturacak biçimde dizilen hücrelerin duvarları kagir, revak ve çatısı ahşaptı. 19. yy'a ait taşbaskı İstanbul Haritası'ndz da aynı plan düzenine sahip olduğu gözlenen medresenin, çevredeki yangınlar ve zamanın etkisiyle yenilendiği; 16. yy'daki yapıyla belki ancak plan özellikleri ile benzerlik gösterdiği söylenebilir. 1979'da duvarları yerden l m yüksekliğe kadar mevcut olan mes-cit-dershanenin mihrabında geç dönem nakışları görülebiliyordu.

1985'te yıkılan medresenin yerinde şimdi yeni binalar yükselmektedir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 109, 264; Meriç, Mimar Sinan, 34, 95; A. Afeü'nan, Mimar Koca Sinan, Ankara, 1968, s. 45; Ayverdi, İstanbul Haritası, D5; Öz, İstanbul Camileri, I, 46; Kuran, Mimar Sinan, 340; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 314; Kütükoğlu, Darü'l-Hila-fe, 129; Z. Ahunbay, "Mimar Sinan'ın Eğitim Yapıları", Mimarbaşı Koca Sinan. Yaşadığı Çağ ve Eserleri, ist., 1988, s. 245.

ZEYNEP AHUNBAY



DEFTERDAR NAZLI MAHMUD ÇELEBİ TÜRBESİ

Eyüp İlçesi, Defterdar Caddesi'nde Defterdar Camii'nin avlusundadır.

Mahmud Çelebi, Yeşil Mehmed Çele-bi'den sonra defterdar olmuştur. 1537'de defterdarlıktan ayrılmış, 1544'te tekrar defterdar olmuştur. 1546'da ölen Mahmud Çelebi, aynı zamanda hattat olup Şeyh Hamdullah'ın talebesidir.

Açık türbe, kare planlıdır. Baklava başlıklı dört yuvarlak sütuna dayanan sivri kemerlerden sekizgen kasnağa geçilir. Geçişler içeriden pandantif görünümündedir. Yapıyı örten kubbe, kurşun kaplıdır, tepesindeki alem ise mermerdir. Yapı malzemesi kesme taştır. Sütunların arasında 80 cm yükseklikte, geometrik desenli korkuluk şebekeleri yapıyı çevreler.

Türbeye girişi sağlayan asma kapı üzerinde bir palmet frizi vardır. Kapının yay kemeri ile palmet frizi arasında ise bir ayet kitabesi vardır. Türbenin ortasındaki madalyonlarla süslü mermer lahtinin 1546 tarihli başşahidesi kırıktır.


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin