İbn-i Abbas'ın rivayet ettiğine göre Rasalullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hastalığı esnasında şöyle buyurmuştur



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə8/20
tarix25.07.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#57939
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   20

3.7.10
 
Râfizî şöyle diyor:
“İlk üç halifeyi sevmek vacip değildir.”
Ey Râfizî!
Senin bu hükmün de hiçbirşey ifade etmez.
Aksine Onları sevmek ve Onları halife olarak kabul etmek vaciptir.
Çünkü Allah (c.c.)'ın Onları sevdiği sabit olmuştur. Onları sevmek imanın kopmaz ipine sarılmaktır. Onlar Allah (c.c.)'ın en yüce dostlarındandır. Allah (c.c.)'ın Onlardan razı olduğu muhakkaktır.
Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Mü'minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı merhametli davranmada ve şefkat etmede bir tek vücut gibidir. O vücudun bir uzvu hastalandığı zaman diğer uzuvları humma ve uykusuzluğa tutulurlar.”  (Ebu Davud, Sünnet: 14, Tirmizi, Rada: 11)
Râfizî ise, Ali'yi (r.a.) (hâşâ!) tekfir eden haricîler ve ehli beyte düşmanlık eden Nâsibîlere karşı Ali'yi (r.a.) savunmaya bile muktedir değildir. Mesela, Haricîlerle Nâsibîler, Ali'nin (r.a.) veliyullah olduğunu nasıl bilirsin? diye Râfizîye soracak olurlarsa:
Râfizî “Müslümanlığının ve hasenatının mütevâtir oluşu ile biliyoruz” diyecektir. O zaman da Haricî ve Nâsibîler Ona:
“Ebubekir (r.a.) ve arkadaşları hakkında da aynı haberler tevatürle sabittir” deyeceklerdir. Râfizî, Ali'nin (r.a.) üstünlüğü Kur'anla sabittir derse, Kur'an'daki deliller bütün ashab hakkındadır. Sen ise ashabın ileri gelenlerini umumiyyet ifade eden bu delillerden dışına çıkarıyorsun. Halbuki birtek kişiyi bu delillerin dışına çıkarmak daha kolaydır, diye cevap verirler.
Râfizî Ali (r.a.)' nin veliyyullah olduğunu faziletine delalet eden hadislerle biliyoruz, derse, diğer halifelerin fazileti hakkında vârid olan hadisler daha çok ve daha sıhhatlidir, cevabını vereceklerdir. Fakat sen, Ali (r.a.)' nin faziletiyle ilgili hadisleri rivayet eden sahabileri zemmediyorsun. Eğer gerçekten zemmediyorsan Ali'nin (r.a.) faziletiyle ilgili olarak gelen nakiller geçersiz olur. Nakiller sıhhatli ise senin zemmedişlerin hükümsüz kalır. Râfizî müdafasına devam ederek:
“Ali'nin (r.a.) üstünlüğü ile ilgili olarak vârid olan haberler Ali'nin (r.a.) taraftarı olan ashab'ın kanalıyla gelmiştir” diyecek olursa, Ona şöyle deriz:
“Senin indinde çok azı müstesna bütün ashab zemmedilmişlerdir. Sen bir kaç kişinin ittifak ettiği sözleri kabul ettiğin halde nasıl binlerce zevatın nakillerini tekzib ediyorsun?”
Böyle bir yola tevessül eden iddiasını da ispatlayamaz. Biz ehl-i sünnet olarak Allah ve Rasulünün sevdiğini severiz. Ali'yi (r.a.) sevdiğimiz gibi.
Sahihayn' de rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, insanlardan en çok kimleri seviyorsun diye sorulması üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Aişe’yi seviyorum,” Erkeklerden kimi denilince:
“Babasını” buyurdular. (Müslim Fedail: 33 Ahmed: 2/384)
Buhari'de rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.), Sakife gününde Ebu Bekir (r.a.)'e şöyle dedi:
“Muhakkak sen efendimiz, hayırlımız ve Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)en çok sevimli olanımızsın.”
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ümmetimden birini kendime dost edinseydim, Ebubekir'i edinirdim. Lâkin İslâm yüzünden meydana gelen kardeşlik ve muhabbet şahsi dostluktan efdaldir. Mescitte Ebubekir'in kapısından başka kapatılmadık hiçbir kapı kalmasın.” (Buhari Menakıb: 45, Müslim Fedail: 2)
“Ali'ye (r.a.) muhalefet ehl-i beyti sevmeye münâfidir” sözüne gelince şöyle diyoruz:
Ehl-i beyti sevmek onlara itaat etmeyi vacip kılıyorsa Fâtıma'nın (r.a.) da imam olması gerekir.
Vacip kılmıyorsa, sevgi imameti gerektirmez.
İmamı sevmek vacip ise Fâtıma (r.a.) imam değildir.
Binaenaleyh senin iddiana göre ehl-i beyti sevmek vacip olmaz, hükmü ortaya çıkıyor.
Halbuki ehl-i sünnete göre ehl-i beyti sevmek vacip olmakla beraber onlara muhalefet etmenin sevgiyle hiçbir alâkası yoktur.

3.7.11
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden âyetlerden biri de şudur:
“İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah'ın rızasını isteyerek nefsini Allah'a ibadet yolunda sarfeder.” (Bakara: 2/207)
Sa'lebî bu hususta tefsirinde şöyle diyor:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), hicret etmek isteyince Mekke'de kalıp borçlarını ödemek ve emanetleri sahiplerine vermek için Ali'ye (r.a.) yatağında yatmasını ve yeşil abasıyla örtünmesini emretti. O gece müşrikler Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) evini çember içine almışlardı. Ondan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ali'ye (r.a.) şöyle dedi:
“Müşriklerden sana bir zarar gelmiyecektir.”
Ali'de Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dediğini yaptı. Allah (c.c.) Cibril ve Mikail'e vahyederek Onlara şöyle dedi:
“Ben ikinizi kardeş yaptım ve sizden birinizin ömrünü diğerinden uzun kıldım. Hanginiz arkadaşı için uzun ömrü tercih ediyor? Her ikisi de uzun hayatı kendisine isteyince Allah (c.c.) Onlara “Siz Ali gibi olamıyor musunuz? Onunla Muhammedi kardeş yaptım. Ali O'nun yatağında yattı ve dostunun yaşamasını arzulayarak nefsini feda etmek istedi.” dedikten sonra Cibril ve Mikail'e:
Yeryüzüne ininiz ve Ali'yi koruyunuz! emrini verdi. Onlar da indiler. Cibril Ali'nin (r.a.) baş tarafında, Mikail de ayaklarının ucunda durup Onu muhafaza ettiler. O esnada Cibril Ali'ye (r.a.) şöyle diyordu:
“Aferin! Senin gibi kimse var mıdır? Melekler sana gıbta ediyorlar.”
Ondan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine'ye doğru giderken Allah (c.c.) şu âyeti Ali hakkında indirdi:
“İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah'ın rızâsını isteyerek nefsini Allah'a ibadet yolunda sarfeder.”
İbn-i Abbas şöyle diyor:
Bu âyet, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mağaraya doğru giderken Ali hakkında nazil olmuştur. İşte bu öyle bir fazilettir ki, başkası için aynısı görülmediğinden Ali'nin üstünlüğüne delalet eder. Onun için imam Ali olması gerekir.”
Ey Râfizî!
Herşeyden evvel yaptığın nakillerin sıhhatine dair delil getirmeni istiyoruz. Bu nakli Sa'lebî'ye nisbet etmen hiçbir fayda sağlamaz.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), hicret ettiğinde Kureyş'in Ali'yi (r.a.) bulmalarında bir gayeleri yoktu. Onlar Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Ebubekir'i (r.a.) bulmak istiyorlardı. Hatta Onları bulup yakalayan ve Onları getirenlere vermek üzere her birisi için ayrı ayrı mükafaatlar va'dettiler.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), müşrikler O'nun evde olduğunu zannetsinler ve kendisini aramasınlar diye Ali'yi (r.a.) yatağına yatırmıştır.
Sabah olup, Ali (r.a.) yataktan çıkınca, müşriklerin plânı boşa çıktı.
Ali'ye (r.a.) de işkence etmediler. Kendisinden Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) nerede olduğunu sormaları üzerine, Ali (r.a.):
“Nerede olduğunu bilmiyorum,” cevabını verdi.
Müşriklerin Ali (r.a.) hakkında bir gayeleri olsaydı, Ona işkence ederlerdi. Aslında Rasulullah'ı en çok koruyan şüphesiz ki Ebu Bekir (r.a.) olmuştur. O Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) korumak için bir önünden bir arkasından yürüyordu. Birçok ashab da savaşlarda canlarını Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) feda etmişlerdir. Onlardan bazıları Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kolları arasında öldürülmüş, bazıları da O'nun için sakat kalmışlardır. Talha (r.a.) gibi. Hadd-i zâtında Rasulullah için canların feda edilmesi her müslümana vaciptir. İbn-i İshak'in sîretinde beyan edildiği üzere, Cibril (a.s.) Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek:
“Bu gece yatağında yatma!” demiştir.
Yatsıdan sonra müşrikler Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) evini kuşattılar. Yatınca O'na hücum etmek için evi gözetlemeye başladılar. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) müşriklerin durumunu görünce Ali'ye (r.a.):
“Yatağımda yat. Şu hırkamla da örtün. Muhakkak ki bunlardan sana zarar gelmiyecektir” buyurdu.
Muhammed b. Ka'b el-Kurazî şöyle diyor:
Ebu Cehl'in de aralarında bulunduğu müşrikler, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile ilgili konuyu görüşmek üzere toplandıklarında Ebu Cehil Onlara şöyle dedi:
“Muhammed, emrettiği hususlarda Ona uyduğunuz takdirde arap ve acemin reisleri olacağınızı, öldükten sonra diriltilip Ürdün cennetleri gibi cennetlere gireceğiniz; emirlere uymadığınız takdirde de sizi keseceğini, dirildikten sonra da sizi yakacak bir ateşe atılacağınızı iddia ediyor.”
İbn-i İshak, Sîretinde devamla şöyle diyor:
Ondan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) evinden çıktı. Bir avuç toprak alarak:
“Evet bunları ben söylüyorum. Sen de (Ebu Cehil) cehennemde yanacak kişilerden birisin” dedi. (Toprağı üzerlerine saçınca) Allah gözlerinden görmeyi giderdi. Ve Rasulullah'ı görmez oldular. Toprağı kafasına saçmadığı kimse de kalmamıştı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra dilediği tarafa gitti. O esnada birisi gelerek Onlara:
“Niçin buralarda bekliyorsunuz?” dedi. Muhammedi bekliyoruz dediler. Adam Onlara:
“Allah dileğinizi vermesin! Vallahi, Muhammed çıkıp gitti. Giderken de başına toprak saçmadığı hiç biriniz kalmadı” dedi. Başlarına baktılar ve gerçekten toprağı gördüler. Sonra eve bakmaya başladılar. (Ali (r.a.)) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yatağında yatmış ve O'nun hırkasıyla örtünmüş olduğunu görünce:
“Vallahi işte Muhammed yatıyor üstünde de hırkası vardır” demeye başladılar.
Sabah oluncaya kadar bu şekilde beklediler. Ali (r.a.) yataktan kalkınca:
“Vallahi bizimle konuşan O adam doğru söylemişti” dediler.
Ondan sonra şu âyet-i kerime indi:
“Bir vakit, o kâfirler, seni bağlayıp hapsetmeleri, ya öldürmeleri, ya da Mekke'den çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar bu hileyi kurarlarken Allah, hilelerini başlarına yıkıverdi. Allah hilekârlara ceza verenlerin en hayırlısıdır.” (Enfâl: 8/30)
Bundan da anlaşılıyor ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ali'ye (r.a.) müşriklerden bir zarar gelmiyeceğine dâir va'di vardır. Ali (r.a.) de, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sâdık haberine karşı mutmain olmuştur.
Ey Râfizî!
Senin bütün iddiaların hezeyandan ibarettir.
Bilhassa Cibril ile Mikâîl'in muhaveresi, kardeşlikleri ve ömürleri ile ilgili iddiaların tam bir hezeyandır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Ali'nin (r.a.) kardeşlikleri ile ilgili haber de doğru değildir. Doğru olan, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Ali'nin (r.a.) kardeşlikleri olup, hicretten sonra ve Medine'de vuku bulmuştur. Buna dair Tirmizî'de bir rivayet vardır.
“İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah'ın rızasını isteyerek nefsini Allah'a ibadet yolunda sarfeder” mealindeki ayet, Bakara suresinde olup, bu sûrenin de Medine'de nazil olduğu ittifak ile sabittir. Bazıları, Suheyb'in hicret etmek isterken müşriklerin onu yakalamak istediklerini Onun da bütün malını Onlara vererek Medine'ye gelmesi üzerine bu âyetin nazil olduğunu söylemişlerdir. Medine'ye geldikten sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ona:
“Alış-veriş kârlı oldu ey Yahya'nın babası!” demiştir. Bu anlattığımız kıssa tefsir kitaplarının bir çoğunda mevcuttur.
Katâde: “Âyet, Muhâcir'in mücâhidleri hakkında nazil olmuştur” diyor.
İkrime de: “Mezkûr âyet, Ebu Zerr ve Suheyb hakkında nazil olmuştur” diyor.
Fakat âyetin lafzı mutlaktır. Nefsini Allah için feda eden herkes bu ayetin şümuluna girer. Rıdvan biatında bulunanlar da, gerekirse canlarını feda edecekleri hususunda Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) söz vermişlerdir.
Şüphesiz ki üstünlük Ebu Bekir'e (r.a.) aittir. Çünkü hicrette ve mağarada yalnız kendisi Rasulullahla (sallallahu aleyhi ve sellem) beraber bulunmuştur. Binaenaleyh, Ömer, Osman Ali ve diğer sahabelerden ziyade üstünlük Ebu Bekir'in (r.a.) olduğu apaçıktır. Onun için kendisinin imam olması gerekir.
Üstünlüğü ifade eden ve şüphesiz ki doğru olan delil de şu âyet-i kerimedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle Ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri Onu Mekke'den çıkardıklarında! ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Ebu Bekir (r.a.)) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma, zira Allah'ın yardımı bizimle beraberdir.” (Tevbe: 9/40)
Kur'an'ın nassıyla sabit olan bu özellik Ebu Bekir'den (r.a.) başka kimsede var mıdır?
Elbette yoktur.
Ondan sonra Ali (r.a.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yatağında yattığından dolayı işkence görmemiştir. Buna karşılık başkaları Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) korumak isterlerken canlarını vermişlerdir.

3.7.12
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden âyetlerden biri de şudur:
“Ey Muhammed! Sana ilim geldikten sonra, bu hususta, seninle kim tartışacak olursa, de ki: Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ye kendinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Al-i İmran: 3/61)
Cumhur “Ebnâenâ = Oğullarınız” lafzının Hasan ve Hüseyin'e, “Nisenâ = Kadınlarımız” lafzını Fâtıma' ya, “Enfüsenâ = kendilerimiz” lafzının da Ali'ye (r.a.) işaret ettiğini nakletmişlerdir. Bu âyet Ali'nin  imametine delalet eden en güçlü delildir. Çünkü Allah (c.c.), bu lafızla Ali'yi Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zâtı gibi kılmıştır. Nefislerin ittihadı mümkün olmadığına göre, kaydedilen şey Ali'nin Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) müsavi olmasıdır. Bu müsavat da Ali'nin imametini gerektiriyor.
Yine âyette zikredilenlerin dışında kalanlar, ayette zikredilenlere müsavi veya Onlardan üstün olsalardı, duanın kabul edilmesi için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in onları da aralarına alması için Allah (c.c.) kendisine emir verecekti. Âyette zikredilenler üstün olduklarına göre imamet onların hakkı olduğu ortaya çıkmış oldu. Bu âyetin Ali'nin imametine olan delâleti, şeytanın kendisine musallat olduğu kimseden başka kime kapalı gelebilir?”
Ey Râfizî! :
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Ali'yi (r.a.), Fatrma'yı ve iki çocuklarını la'netleşmede aldığına dair Müslim'de bir hadis vardır.
Sa'd b. Ebi Vakkas'tan rivayet edilen hadiste, Âl-i İmran altmışbirinci ayet-i kerimesi inince Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Ali'yi (r.a.), Fâtıma'yı ve iki çocuğunu çağırarak “Bunlar benim ehlimdir” dediği anlatılmaktadır. Ancak bunda imamete veya üstünlüğe delâlet edecek birşey yoktur.
“Allah, Ali'yi (r.a.) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zâtı gibi kılmıştır. Zatların ittihadı mümkün olmadığına göre aralarında müsavat kaldı” şeklindeki sözünü kabul etmeyiz. Bu hususta hiçbir delil de yoktur. Böyle bir manayı iddia etmek mümkün değildir. Çünkü Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) müsavi olacak hiçbir kimse yoktur. “Enfüsena = Nefislerimiz” lafzı, lügatte de “Müsavat” manasına gelmez.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Keşke, Onu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü'minler, kendi kardeşlerine iyi bir zanda bulunup da: Bu apaçık bir iftiradır, deselerdi.” (Nur: 24/12)
Burada da mü'min erkek ve mü'min kadınların müsâvî olmalarını gerekli kılmamıştır. Bakara ellidördüncü âyetinde de “Nefislerinizi öldürün” buyuruluyor.
Burada da birbirlerini öldürecek olan İsrailoğullorı arasında müsavat şart koşulmamıştır. Buzağıya tapan ile tapmayan da eşit tutulmamıştır. Nisa sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde de:
“Nefislerinizi öldürmeyiniz” buyuruluyor. Bu âyette de Müsavat söz konusu değildir. Çünkü muhâtablar arasında çok bâriz sıfatlar vardır. Kadın, erkek, çocuk, zalim, mazlum gibi...
“Âyette zikredilen ve Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)müsavî olanlar, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyinden başkaları olsaydı, onları aralarına alması için Allah (c.c.), Rasulüne emredecekti” şeklindeki sözüne gelince şöyle deriz:
Biz şunu kesinlikle biliyoruz ki; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir (r.a.), Ömer ve daha başkalarını çağırsaydı, mutlaka emrine icabet edecekti. Fakat (c.c.) bunu emretmemişti. Çünkü bununla mübahalenin -Lânetleşmenin- gayesi tahakkuk etmezdi. Zira karşı tarafta olanlar da, kendilerine nesebî yönden yakın olanların gelmesini istiyorlardı. Rasulallah (sallallahu aleyhi ve sellem) yabancıların gelmesini isteseydi, onlar da yabancı getireceklerdi. Yabancı gelince de lanetin kendilerine gelmesinden çekinmezlerdi. Çünkü kişi, tabiatının icabı olarak akrabasına zarar gelmesinden daha çok korkar. Hatta geçici bir ateşkeste karşıt görüşlüler hasımlarından rehin olarak en yakın olanlarını isterler. Taraftarlardan biri yabancı birini rehin olarak verirse, diğer taraf buna rıza göstermez. Fakat hiçbir zaman kişinin indinde makbul sayılanlar, Allah indinde de başkasından üstün olduklarını gerektirmez.
Mücmel lafızları terket.
Başkasını Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) müsâvî yapma.
Eğer kızı, oğlu ve amcası hayatta olsalardı, mutlaka onları da lâ'netleşmek için çağırırdı.

3.7.13
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delâlet eden Onuncu delil şu ayet-i Kerimedir:
“Adem, Rabbinden emirler aldı; Onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tevbesini kabul etti.” (Bakara: 2/37)
İbnu'l-Meğâzilî kendi isnadı ile İbni Abbas'ın şöyle dediğini rivayet ediyor:
“Kelimat = emirler”'in ne olduğu hususunda Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) sorulması üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
“Adem, Allah (c.c.)'a dua ederek Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'in hatırı için kendisinin affedilmesini istedi de Allah Onu affetti”. Görülüyor ki, burada da Peygambere tevessül hususunda Ali Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile müsavi kılınmıştır.”
Ey Râfizî!:
Bu iddialarının da sıhhatini ispatlamanı istiyoruz. Nereden ispatlıyabileceksin?
Çünkü bunlar Allah (c.c.)'a ve Resulüne yaptığın en çirkin iftiralarındandır.
İbnü'l-Cevzi, bu haberi mevzu haberler arasında zikrediyor. Haber, Ebu'l-Hasan Ali b. Ömer ed-Dârâkutnî'nin “Kitabü'l-Efrad ve'l-ğarâib” adlı eserinde mevcuttur. Dârâkutnî haberi eleştirmiş ve Hüseyin el-Eşkar tarafından rivayet edildiğini, ayrıca El-Eşkar'ın sağlam râvîlere iftira ederek yalan haberler uydurduğunu beyan etmiştir.
Bakara Sûresi, Otuzyedinci ayetinde geçen “Kelimat = Kelimeler, emirler”e gelince, bunların ne olduklarını Kur'an-ı Kerim'den öğrenebiliriz.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“İkisi, dediler: (Adem ve Havva): Ey Rabbimiz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ziyan edenlerden oluruz.” (A'raf: 7/23)
Bilinen şu ki, Adem'le (a.s.) mukayese edilemeyecek kadar aşağı olan nice kâfir ve fasıklar vardır ki, çok sağlam bir tevbe ile Allah (c.c.)'a karşı tevbe ettiklerinde, başkalarını vesile kılmadan da Allah tevbelerini kabul ediyor.
Rasulullah'da (sallallahu aleyhi ve sellem) râfizînin yukarda naklettiği ve Hüseyin El-Eşkar'ın rivayeti olan dua şeklini hiçbir müslümana emretmemiştir.

3.7.14
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delâlet eden onbirinci delil şu âyet-i kerimedir:
“Allah: Ben, Seni insanlara imam yapacağım (dinde önder), buyurdu. Hz. İbrahim: Benim zürriyetiımden de imam yap, diye yalvardı.” (Bakara: 2/124)
İbnü'l-Meğazilî, Mes'ud'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Davet Bende ve Ali'de sona erdi. Her ikimiz de putlara secde etmedik. Allah (c.c.) beni Peygamber, Onu da vâsî kıldı.”
İşte bu da aynı mevzuda nasstır.”
Ey Râfizî!
Hadis diye naklettiğin bu haber, hadîs hafızlarının ittifakı ile yalandır. Eğer bu haberle davetin Ali (r.a.) ile sona erdiği kastediliyorsa, Ondan sonra gelenlerin imam olmadıkları anlaşılmış olur.
Diğer imamlar, hatta fâsıklar da putlara secde etmemişler. Bununla birlikte putlara secde edip sonra iman eden bütün ashab-ı kiram ittifakla çocuklarından üstündürler.
Lut (a.s.) Peygamber olmasına rağmen İbrahim'e (a.s.) olan imanı Onun davetine iştirakliği gerektirmemiştir.
Ali (r.a.) ve diğer imamlar Peygamberlerden çok daha aşağı olmalarına rağmen nasıl onların peygamberlik davetlerine ortak olabilir?

3.7.15
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden onikinci delil şu ayet-i kerimedir:
“Rahman, iman etmiş ve salih amel işlemekte olan kimseler için çok yakında kalblerde mutlaka bir sevgi doğuracaktır.” (Meryem: 19/96)
Ebu Nu'aym, kendi isnadıyla İbn-i Abbas'ın şöyle dediğini rivayet ediyor:
“Bu ayet Ali hakkında nazil olmuştur. “Vudd= Sevgi” ise Ali'nin mü'minlerin kalbindeki sevgisidir.” Sa'lebinin tefsirinde nakledildiğine göre, Berâ, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Ey Ali! De ki: Allah'ım! Beni indinde vâsî kıl, mü'minlerin kalbinde bana karşı muhabbet kıl” Bunun üzerine yukarıdaki ayet indi. Bu durum ondan başkası hakkında olmadığına göre imam Ali'dir.”
Ey Râfizî!:
Naklettiğinin sıhhatine dair delil getirmen şarttır. Aksi halde kuvvet derecesi tesbit edilmemiş bir delille ortaya çıkmış olursun ki, o delilin de haliyle batıl olur. Üstelik senin naklettiğin haber, ma'rifet ehli indinde uydurma olarak biliniyor.
“Muhakkak iman edip salih ameller işleyenler” mealindeki ayet-i kerimesi de umumîdir. Onunla yalnız Ali'nin (r.a.) kastedildiğini nasıl iddia edebilirsin?
Aksine âyet başkalarını içine aldığı gibi Ali'yide kapsamına alır. Hasan, Hüseyin ve Fâtıma'yı da içine alır. Ayetin yalnız Ali'ye (r.a.) mahsus olmadığı icma' ile bilinmiştir.
Hiçbir zaman Allah (c.c.) va'dini bozmaz. Onun için Allah (c.c.) bütün ashabın, hassaten hulafâ-i Râşidin'in ve bunlardan da özellikle Ebubekir ve Ömer'in (r.a.) sevgisini bütün mü'minlerin kalbine yerleştirmiştir. Başta Ali (r.a.) olmak üzere bütün ashab-ı kiram'da özellikle Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'i (r.a.) sevmişler ve onlardan hiçbirisi Ebubekir ve Ömer'i (r.a.) sebbetmemiştir. Ama bu ashabtan bir cemaat Onu şiddetle eleştirmişlerdir. Osman (r.a.) da aynı durumla karşı karşıya gelmiştir.
Böylece Allah (c.c.)'ın Ebubekir ve Ömer (r.a.) için mü'minlerin kalbinde yerleştirdiği sevginin Ali'ninkine nazaran daha büyük olduğunu öğrenmiş olduk.

3.7.16
 
Râfizî şöyle diyor:
“Ali'in imametine delalet eden onüçüncü delil şu âyet-i kerimedir:
“Sen ancak kâfirleri kötü bir akıbetle korkutucusun. Her milletin bir yol göstereni vardır.” (Rad': 13/7)
Firdevs kitabında İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Korkutucu benim, yol gösteren de Ali'dir. Ey Ali! Hidâyete erenler seninle ermişlerdir.”
Ebu Nua'ym de buna benzer hadisler rivayet etmiştir. Bu hadis, imamet'in Ali'ye (r.a.) ait olduğunu serahaten (açıkça) bildirmektedir.”
Ey Râfizî!:
Diğer nakiller gibi nakletmişsin ama, sıhhatine dair hiç bir delil zikretmemişsin. Firdevs kitabı Deylemî'nin olup, uydurma hadislerle doludur. İşte yukardaki haber de bu uydurmaların en çirkinlerindendir. Onu hadis olarak Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) isnad etmek asla caiz değildir.
“Sen yol göstericisin, hidayete erenler seninle ermişlerdir” sözünün zahiri mânâsı şudur:
İnsanlar benimle değil seninle hidayete eriyorlar. Mânâ böyle olunca bu sözü hiçbir müslüman söylemez. Eğer bu sözünle insanlar Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vasıtasıyla hidayete erdikleri gibi, onunla da aynı şekilde hidayete eriyorlar, diye bir mânâ kastediyorsan, bu mânâ ortaklığı gerektirir. Halbuki Allah (c.c.) Kur'an'ın nassı ile yalnız Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) mutlak olarak hidayete davet edici kılmıştır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Muhakkak ki sen (Rasulullah), doğru bir yola (İslâm'a) çağırıyorsun.” (Şûra: 26/52).
“Hidayete erenler (Ey Ali) seninle ererler” şeklindeki nakil ve iddiana göre, her hidayete eren Ali (r.a.) ile hidayete ermiş olması gerekir. Halbuki bu söz, hiçbir müslümanın söyleyemeyeceği yalan bir sözdür. Nice milletler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile hidayete ermiş ve cennete girmişlerdir. Bunlar, Rasulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) aldıklarını Ali'den (r.a.) almamışlardır. Bilahare ülkeler fethedilince oradaki halk, ülkelerine yerleşen ashab-ı kiram vasıtasıyla hidayete ermişlerdir. Halbuki Ali (r.a.) o esnada Medine'de kalıyor ve İslâm'a yeni girmiş kişiler Onu görmüyorlardı. Binaenaleyh “Hidayete erenler seninle ermişlerdir” sözü nasıl söylenebilir.
“Her milletin bir yol göstereni vardır” âyet-i kerimesi umumîdir. Bunu Ali (r.a.) ile tahsis etmek nasıl doğru olabilir? Ondan sonra bir şahıs vasıtasıyla hidayete gelinecekse o şahsın Âmir olması gerekmez. Nice âlimler vardır ki, İslâmı tebliğ etmeleriyle insanlar hidayete kavuşuyorlar. Dolayısıyla yukardaki âyet, Ali'nin (r.a.) imametine delalet eder, şeklindeki iddian hükümsüzdür.

Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin